Allah sistem ve düzeni gereği, olaylar her zaman olmaya ve siz de o olaylar içerisindeki rolünüzü yerine getirmeye aralıksız devam edeceksiniz. Geçmişte olanların olmaması mümkün değildi ve gelecekte olacakların da olmaması mümkün değildir!
'Kandillerini” kutlamışlar birbirlerinin, Dinden görünmek için mukallitçe…
Usülden 'kandilimizi” kutlayanların, biz de “avizelerini' ve 'şamdanlarını' kutlarız, karşılık olarak…
Taklitçiliğin temeli bilinçsiz tekrarlardır…
'Düşünen insan”, idrak ettiğini ifade sâdedinde kullanır “kelimeleri'…
Mübarek olan 'kandil” değil, GECE’dir; Mi'rac, Berat, Kadir gibi özel GECELERdir… Allah Rasûlü’nün bildirdiği İSLAM DİNİ’nde, ne kutlanacak 'kandiller” vardır, ne de “mevlit törenleri” ve ne de “bir takım nağmelerle, anlamadan Kelâmullah’ı çığırmalar”…
Toplumsal şartlanmalara ters düşmemek, etrafın onayını almak veya bir takım duygularınızı tatmin etmek için çeşitli toplumsal törenler ve kutlamalarla oyalanabilir, hoşça vakit geçirebilirsiniz. Ama, unutmayın ki, ALLAH Rasûlü’nden sonra çıkarılan uygulamalarla, ne “ALLAH” ismiyle işaret edilen HAKİKATİ anlama yolunda, ne içinde yaşadığınız SİSTEMİ farketme ve değerlendirme yolunda, ne de ÖLÜMÖTESİ YAŞAMA hazırlanma anlamında bir çalışma yapmış olmazsınız!
Kendi anlayış düzeyine göre “mecazlar' ve 'sembollerle” açıklanan evrensel gerçekleri, ilkel egosunun ve beşeri duygularının tatmini için, gelenekleriyle harmanlamak suretiyle sayısız tapınma türleri, toplumsal törenler türetmiştir insanoğlu binlerce yıldan beri…
'Mi’rac” diye anlatılan olayla “peygamber, kanatlı bir at sırtında gökyüzünü kat kat çıkıp tanrı ile buluşmuş” değildir.
Muhammed Mustafa ismiyle bilinen Zat’ın, kendi derûnunda, Zâhirden Bâtınına giden yoldan EVRENSEL ÖZ’e yönelerek, HAKİKATİ, VAREDENİ ve Rabbi olan “ALLAH” İNDİNDE varlığını müşahadesi sözkonusudur ki, bu yükselişinde (urûcunda) katettiği fiziksel gökyüzü değil, İSİMLER ile işaret edilen (ESMA) MÂNÂ BOYUTLARI, yani SEMÂ’nın katlarıdır! … Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için, fiziksel olarak görünenin ne olduğunu ve nasıl göründüğünü de iyice kavramış olmak gerekir…
ASLININ ve ORJİNİNİN “ALLAH” olduğuna İMANIN getirisinin neler olabileceğine bir örnek olarak insanlığa sunulan müjdelerdir Rasûlullah’ın açıklamaları…
'ALLAH”a giden yol, kişinin özünden, kendi derûnundan geçer; yukarıdan, gökten yanına varılacak bir tanrı yoktur! Kur’an-ı Kerim sahifeler halinde gökten aşağı inmemiştir, vahiy yoluyla derûnundan, Rasûlullaha İNZAL olmuştur… Nüzul, yön itibariyle Urûc’un karşıtıdır…
ALLAH’tan, bizlere bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade ederek derin tefekkürle, mecazlar ve semboller gerisindeki hakikatimize yönelebilmeyi… Ve bu gecede Müminin Mi’racı olarak tarif edilen Salâtı yaşayabilmeyi… Ve yapılan çalışmaların, Zahirden Batınımıza giden ve sonucu “ALLAH”a ulaşan sıratı müstakiym üzere bir yaşama vesile olmasını niyaz ederim… Amin…
Allah sistem ve düzeni gereği, olaylar her zaman olmaya ve siz de o olaylar içerisindeki rolünüzü yerine getirmeye aralıksız devam edeceksiniz. Geçmişte olanların olmaması mümkün değildi ve gelecekte olacakların da olmaması mümkün değildir!
'Tenzih O Subhân`a ki, Kulunu bir gece Mescid-i Haram`dan, O havalisini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa`ya 'İsra' buyurdu. O`na Âyetlerimizden gösterelim diye. Hakikat bu. O`dur işiten, gören.'
'Kandillerini” kutlamışlar birbirlerinin, Dinden görünmek için mukallitçe…
Usülden 'kandilimizi” kutlayanların, biz de “avizelerini' ve 'şamdanlarını' kutlarız, karşılık olarak…
Taklitçiliğin temeli bilinçsiz tekrarlardır…
'Düşünen insan”, idrak ettiğini ifade sâdedinde kullanır “kelimeleri'…
Mübarek olan 'kandil” değil, GECE’dir; Mi'rac, Berat, Kadir gibi özel GECELERdir… Allah Rasûlü’nün bildirdiği İSLAM DİNİ’nde, ne kutlanacak 'kandiller” vardır, ne de “mevlit törenleri” ve ne de “bir takım nağmelerle, anlamadan Kelâmullah’ı çığırmalar”…
Toplumsal şartlanmalara ters düşmemek, etrafın onayını almak veya bir takım duygularınızı tatmin etmek için çeşitli toplumsal törenler ve kutlamalarla oyalanabilir, hoşça vakit geçirebilirsiniz. Ama, unutmayın ki, ALLAH Rasûlü’nden sonra çıkarılan uygulamalarla, ne “ALLAH” ismiyle işaret edilen HAKİKATİ anlama yolunda, ne içinde yaşadığınız SİSTEMİ farketme ve değerlendirme yolunda, ne de ÖLÜMÖTESİ YAŞAMA hazırlanma anlamında bir çalışma yapmış olmazsınız!
Kendi anlayış düzeyine göre “mecazlar' ve 'sembollerle” açıklanan evrensel gerçekleri, ilkel egosunun ve beşeri duygularının tatmini için, gelenekleriyle harmanlamak suretiyle sayısız tapınma türleri, toplumsal törenler türetmiştir insanoğlu binlerce yıldan beri…
'Mi’rac” diye anlatılan olayla “peygamber, kanatlı bir at sırtında gökyüzünü kat kat çıkıp tanrı ile buluşmuş” değildir.
Muhammed Mustafa ismiyle bilinen Zat’ın, kendi derûnunda, Zâhirden Bâtınına giden yoldan EVRENSEL ÖZ’e yönelerek, HAKİKATİ, VAREDENİ ve Rabbi olan “ALLAH” İNDİNDE varlığını müşahadesi sözkonusudur ki, bu yükselişinde (urûcunda) katettiği fiziksel gökyüzü değil, İSİMLER ile işaret edilen (ESMA) MÂNÂ BOYUTLARI, yani SEMÂ’nın katlarıdır! … Bunun ne anlama geldiğini kavrayabilmek için, fiziksel olarak görünenin ne olduğunu ve nasıl göründüğünü de iyice kavramış olmak gerekir…
ASLININ ve ORJİNİNİN “ALLAH” olduğuna İMANIN getirisinin neler olabileceğine bir örnek olarak insanlığa sunulan müjdelerdir Rasûlullah’ın açıklamaları…
'ALLAH”a giden yol, kişinin özünden, kendi derûnundan geçer; yukarıdan, gökten yanına varılacak bir tanrı yoktur! Kur’an-ı Kerim sahifeler halinde gökten aşağı inmemiştir, vahiy yoluyla derûnundan, Rasûlullaha İNZAL olmuştur… Nüzul, yön itibariyle Urûc’un karşıtıdır…
ALLAH’tan, bizlere bu gecenin feyzinden ve bereketinden istifade ederek derin tefekkürle, mecazlar ve semboller gerisindeki hakikatimize yönelebilmeyi… Ve bu gecede Müminin Mi’racı olarak tarif edilen Salâtı yaşayabilmeyi… Ve yapılan çalışmaların, Zahirden Batınımıza giden ve sonucu “ALLAH”a ulaşan sıratı müstakiym üzere bir yaşama vesile olmasını niyaz ederim… Amin…
Ahmed Bâkî