Dipsiz göldü (Ilgaz'ın Tosya'ya yakın bi yerinde unutulmuş, minnacık ama şahane bir krater gölü) , dostlarla kaçamaktı, asırlık çamların altında hamakta iki günlük tembellikti, göl kenarında cümbür cemaat yürüyüştü, şamataydı derken kaçırdık bu hafta... :)))))
Kuşgribi sırasında kuşları öldürüp onların kondukları ağaçları kestik... E doğa intikamını alıyo doğal olarak... Keneleri yiyodu o kuşlaaaarrrr.... :))))
Elbette Edip Cansever... :)) En güzel şiirlerinden biri ve terimin altı şiirin tamamını hakediyor... :))))
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat. Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat, «Hey gidi deli gönlüm,» dedi, «Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm, ya İSTİKLAL, ya ölüm! » dedi.
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat. Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat, «Hey gidi deli gönlüm,» dedi, «Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm, ya İSTİKLAL, ya ölüm! » dedi. N.H.Ran
4 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi, ve 8 Eylülde Kongrede bu sefer yine ortaya çıktı Amerikan mandası. Ak koyunla kara koyunun geçitte belli olduğu günlerdi o günler. Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat, sapsarı yılgınlıklarıyla beraber ve ihanetleriyle birlikte bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler. Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı. Bu zevata: «İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler! » denildi. Fakat ayak diredi efendiler: «Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,» dediler, «Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,» dediler, «Hem zaten,» dediler, «birbirine mani şeyler değildir istiklâl ile manda. Ve esasen,» dediler, «müstakil kalamayız böyle bir zamanda. Memleket harap, toprak çorak, borcumuz 500 milyon, vâridat ise 15 milyon ancak. Ve Allah muhafaza buyursun İzmir kalsa Yunanistan'da ve harbetsek, düşmanımız vapurla asker getirir. Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz? Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,» dediler. «Onlar dretnot yapıyor, biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz. Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız: Mandamız korkunç değildir, diyorlar, Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir, diyorlar.» N.H.Ran
İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar, tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler, çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri ve biçare telgraf telleri devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere: «Bizi bir başımıza bıraksalar, tarafgirlik, cehalet ve çok konuşmaktan başka müspet bir hayat kuramayız. İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor. Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika. Ne olacak, Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz, sonra Yeni Dünya'nın sayesinde İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye vücuda geliverir. Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına nasıl bir idare kurduğunu Avrupa'ya göstermek ister. Hem artık işi uzatmağa gelmez. Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz. Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir: Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
Dipsiz göldü (Ilgaz'ın Tosya'ya yakın bi yerinde unutulmuş, minnacık ama şahane bir krater gölü) ,
dostlarla kaçamaktı,
asırlık çamların altında hamakta iki günlük tembellikti,
göl kenarında cümbür cemaat yürüyüştü,
şamataydı
derken kaçırdık bu hafta... :)))))
Kuşgribi sırasında kuşları öldürüp onların kondukları ağaçları kestik... E doğa intikamını alıyo doğal olarak...
Keneleri yiyodu o kuşlaaaarrrr.... :))))
Elbette Edip Cansever... :))
En güzel şiirlerinden biri ve terimin altı şiirin tamamını hakediyor... :))))
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
E anneler her bi çeşit sihiri bilmek zorundadır zaten... :)) Bi çocukla baş etmenin başka bi yolu yoktur çünkü..... :)))))
yakut (kırmızı) , zümrüt (yeşil) , safir (siyaha yakın bir lacivert) üçlüsü... kesinlikle pırlantadan güzel ve gizemli.......
Kesinlikle Allah'ın bi lûtfu... :))) Şanslı insanlaaaaaarrr.... :))))))
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
N.H.Ran
Ve böylece, bin dereden su getirdi İstanbul'dan gelen zevat.
Sıvas, mandayı kabul etmedi fakat,
«Hey gidi deli gönlüm,»
dedi,
«Akıllı, umutlu, sabırlı deli gönlüm,
ya İSTİKLAL, ya ölüm! »
dedi.
N.H.Ran
4 Eylül 919'da toplandı Sıvas Kongresi,
ve 8 Eylülde
Kongrede bu sefer
yine ortaya çıktı Amerikan mandası.
Ak koyunla kara koyunun
geçitte belli olduğu günlerdi o günler.
Ve İstanbul'dan gelen bazı zevat,
sapsarı yılgınlıklarıyla beraber
ve ihanetleriyle birlikte
bir de Amerikan gazeteci getirmiştiler.
Ve Erzurumlulardan ve Sıvaslılardan ve Türk milletinden çok
işbu Mister Bravn'a güveniyorlardı.
Bu zevata:
«İstiklâlimizi kaybetmek istemiyoruz efendiler! »
denildi.
Fakat ayak diredi efendiler:
«Mandanın, istiklâli ihlâl etmiyeceği muhakkak iken,»
dediler,
«Herhalde bir müzâherete muhtacız diyorum ben,»
dediler,
«Hem zaten,»
dediler,
«birbirine mani şeyler değildir
istiklâl ile manda.
Ve esasen,»
dediler,
«müstakil kalamayız böyle bir zamanda.
Memleket harap,
toprak çorak,
borcumuz 500 milyon,
vâridat ise 15 milyon ancak.
Ve Allah muhafaza buyursun
İzmir kalsa Yunanistan'da
ve harbetsek,
düşmanımız vapurla asker getirir.
Biz Erzurum'dan hangi şimendiferle nakliyat yapabiliriz?
Mandayı kabul etmeliyiz, hemen,»
dediler.
«Onlar dretnot yapıyor,
biz yelkenli bir gemi yapamıyoruz.
Hem, İstanbul'daki Amerikan dostlarımız:
Mandamız korkunç değildir,
diyorlar,
Cemiyeti Akvam nizamnamesine dahildir,
diyorlar.»
N.H.Ran
İstanbul'da hanımlar, beyler, paşalar,
tül perdeler, kravatlar, apoletler, şişeler,
çıtı pıtı dilleri ve pamuk gibi elleri
ve biçare telgraf telleri
devretmek için Amerika'ya Anadolu'yu
şöyle diyorlardı Erzurum'dakilere:
«Bizi bir başımıza bıraksalar,
tarafgirlik, cehalet
ve çok konuşmaktan başka müspet
bir hayat kuramayız.
İşte bu yüzden Amerika çok işimize geliyor.
Filipin gibi vahşi bir memleketi adam etti Amerika.
Ne olacak,
Biz de on beş, yirmi sene zahmet çekeriz,
sonra Yeni Dünya'nın sayesinde
İstiklâli kafasında ve cebinde taşıyan
bir Türkiye vücuda geliverir.
Amerika, içine girdiği memleket ve millet hayrına
nasıl bir idare kurduğunu
Avrupa'ya göstermek ister.
Hem artık işi uzatmağa gelmez.
Çok tehlikeli anlar yaşıyoruz.
Sergüzeşt ve cidâl devri geçmiştir:
Türkiye'yi, geniş kafalı birkaç kişi belki kurtarabilir.»
N.H.Ran