AHMET MÜKERREM AKINCI 1985-1940 Hoca Cahit Gözkan’ın musikide Hocası olan Ahmet Mükerrem Akıncı, 1885 yılında İstanbul’da doğdu, Babası Davut Paşa Kışlası Hatibi Hasan Muhittin Efendi, Ahmet Mükerrem doğmadan önce vefat ettiğinden, dedesi Yar Hisar Camii’nin imamı, Hafız Mehmet Arif Efendi’nin vesayetinde bulundu ve hıfzını da Dedsinden ikmal etti. “Hafız” lakabıyla da anıldı. Bilahare üvey Babası Hattat Küçük İzzet Efendinin himayesinde yetişti. Numune i Terakkiden, Fatih Askeri rüştiyesinden ve menşei küttabeden (katip Mektebi) mezun oldu. Harbiye Nezareti Levazım kısmında memuriyet, bir dönem ayakkabıcık, sonraları muhasiplik yaptı.
Musikiye olan ünsiyeti yanında, çocukluğundan itibaren güreş sporunu icra eden bir pehlivandı. Talebesi Cahit Gözkan, hocasının güreşçiliğinden bahsederken, “bizim iki omzumuz, hocamızın bir omzuna bile yetişmezdi, tam bir pehlivan cüsseli ve cüssesine uygun da davudi sesli idi” derdi. Aynı zamanda okçuydu, tarihi yayı halen torunlarının duvarında asılıdır.
Saraçhane başındaki Dülgerzade ve Davutpaşa Kışlası Camiinin hatipliği de tevarüssen uhdesinde bulunan Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı, musiki hayatını iki devrede mütalaa eder;
İlk devrede, 11 yaşından itibaren temin ettiği bir ud ile musikiye başlamış olan Ahmet Mükerrem, kendi kendine nota ve usulleri bulabildiği yazılı kaynaklardan tetkik ederek öğrenmiş ve kendine has bir mızrap ve taksim tavrı geliştirmiş, iyi bir ud icracısı haline gelmiş, hatta talep edenlere musiki meşk ettiği bu ilk dönemdeki musikişinaslığı, 23 yıl sürmüştür.
Bilahare, musikideki ikinci devresini, hocası Kanuni Mehmet Bey ile Bostancı’ da bir akşam tanışmasından sonra, hocasının musiki dehası karşısında, aczini idrak ve musiki alanında bilgisinin sıfıra düştüğünü ifade ederek, bu beraberlikten sonra başlayan musiki hayatını, hakiki musikişinaslık dönemi olarak adlandırmıştır. Hocasıyla feyizli bir devre girip, musiki zevkinin yükseldiğini her fırsatta ifade etmiştir.
Enderun’dan Latif Ağa’nın talebesi olan, Beykozlu Hoca Kanuni Mehmet Bey, talebesi Ahmet Mükerrem Akıncı’ ya 15 yıl müddetle klasik musikimizin makam ve usullerini, baştan sona, “bir tesbih dizisi gibi” perde, perde - kademe, kademe, tetkik etmek suretiyle, klasik eserleri meşk etmiş ve daha sağlığında, talebe Ahmet Mükerrem’e kendisini temsil için icazet ve vekalet vermiştir.
Ahmet Mükerrem Akıncı’nın talebesi Cahit Gözkan’ dan defalarca dinlediğimiz hatıralar içinde, Ahmet Mükerrem için, Hoca Kanuni Mehmet Bey’in “ölürsem gözüm açık gitmez, zira musikide ikinci bir Kanuni Mehmet yetiştirdim” deyişi, bazı basılı hatırat içinde de yer almıştır.
Hocasının bu derece itimat ve teveccühünü kazanmış olan Ahmet Mükerrem, hocasından aldığı bu şevkle, evinde toplanan öğrencilerine klasik takımlar meşk eder ve haftanın iki günü talebeleriyle yapılan çalışmaların yanı sıra, haftada bir de devam eden misafirlerle bir fasıl gecesi icra edilir. Ahmet Mükerrem’in üç oğlu Yekta, Muhittin ve Bekir de sazlar ile bu çalışmalara katılırlar, on civarındaki müdavim talebelerin en genci ve saz icrasında da talebesi olan Cahit Gözkan’ denizci olan Kemani mahdum Yekta Bey’in katılamadığı gecelerde keman, diğer gecelerde ud çalar, önceleri faslı ud ile idare eden Hoca Ahmet Mükerrem, bilahare udunu yetişen talebesi Cahit Gözkan’a tamamen devreder, davudi sesi ve elde defiyle faslı idare eder, ara taksimlerini de, ileride taksim icrasında emsalsiz olacak ve Hocasını her yönü ile temsil edecek Cahit Gözkan’ a verirdi.
Musiki toplantılarında kulak misafiri olduğumuz hatıralardan, gayet iyi icracı olup sazlarını yenmiş oğullarının ve diğer talebelerinin kendi kadar musiki ilmine heves etmediklerinden şikayetçi olan Ahmet Mükerrem, nihayet genç ve kabiliyetli talebesi Cahit’in meşklerine katılmasıyla, “terk aşamasına geldiğim musikiye, tekrar bu talebem sayesinde sarıldım” beyanıyla hem talebe Cahit Gözkan’ a iltifatını esirgememiş, hem de tüm müktebesatını el yazısı defterler dolusuyla tek, tek meşk ve ezber ederek talebesine aktarmıştır.
Hoca Ahmet Mükerrem’ in 1940 yılında vefatından sonra da, Cahit Gözkan Hocasından devraldığı usul ile evini musikiye açmış ve vefat ettiği 1999 yılına kadar 60 sene, “tevarüsen” devam ettirdiğini her vesilede dile getirdiği “musiki meşki ve fasıl geceleri” geleneğini yaşatmıştır.
Çok sayıda saz ve söz eseri de besteleyen Hoca Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı’nın eserleri; Hocası Kanuni Mehmet Bey’in Enderun’da kaleme aldığı eserlerin bulunduğu “kütük” ve “defterler” gibi, musiki silsilesi içinde talebelerine intikal etmiştir.
İlk iki eserinin basımından sonra, Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı, “üstatların eserleri yanında bizim naçiz eserlerimiz neşir olur mu,” diyerek bestelerinin yayınlanmasına izin vermemiş olmasına rağmen, talebeleri tarafından icra edilerek günümüze ulaşmış 55 civarındaki saz ve sözlü eserleri mevcuttur. Bunlardan karcığar ve müstear saz semaisi ile acemaşiran sirtosu ve “Usandırdı felek candan” mısraı ile başlayan hicazkar şarkısı en meşhur olanlarıdır.
Musikideki vukufu ve kudretinin, eserlerinden, çalışından ve okuyuşundan çok ileride bulunduğu ve bir musiki alimi ve hocası olduğu kabul edilen Ahmet Mükerrem Akıncı, talebesi Cahit Gözkan’ın da bütün musiki hayatında tek ve şaşmaz otorite idi. Zaman zaman karşılaşılan musiki suallerine ve müşkülatlarına Cahit Gözkan her zaman ” Hoca şöyle söyler” veya “böyle gösterirdi” diye verdiği cevaplarda daima Hocasından devir aldığı müktesebatını yaşamış ve yaşatmıştır. Hatta Hocasının kendisine meşk etmediği klasik eserleri “Hoca eseri değil” diye ayrı mütalaa eder, Hocasının bilgi ve değerlendirmesinin kendisi için musikide tek kıstas olduğunu gururla ifade eder ve Hocasına olan saygı, sevgi ve bağlılığını, hatta biraz da muhafazakarlık ölçüsünde, her fırsatta dile getirirdi.
Cahit Gözkan’ ın (1909-1999) yetmiş yıllık kudretli ve velut musiki hayatı içinde, musiki ilmine vukufu ve hocalığı, sıkı sıkıya bağlı olduğu Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı’ nın, musiki ilmi ve vukufu hakkında da fikir vermeye yeterlidir.
Bu silsilede, gerek Hoca Kanuni Mehmet Bey ile Talebe Ahmet Mükerrem beraberliğini, gerekse Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı ile Talebe Cahit Gözkan beraberliğini, klasik meşk sistemimizdeki Hoca-Talebe münasebetinin en nadide örnekleri olarak gösterebiliriz.
Açtı kucak yetmiş sene musiki ve semaya Etti taksim hem fakire hem pir ü evliyaya En nihayet gezdi udu bir dönülmez meyanda Geçti Cahit Gözkan Hoca bu dünyadan ukbaya 7.5.1999 Cemil Altınbilek
CAHİT GÖZKAN Selamlığında musiki meşk edilen, Fatih’de bir Osmanlı Konağında dünyaya geldi.
Babasını ud Hocası Udi Nevres Bey ve Babasının Udunu seçen Nevres beyin arakdaşı ve birlikte evlerinin müdavimi, Tanburi Cemil Bey idi.
İlk ud derslerini Nevres Bey’in metodu ile ev halkından aldı, on yaşlarında ud ve keman çalabiliyordu.
Ama musikide asıl başlangıç tarihi, 13 yaşında Fatih’te amcasının dükkanında notalarla meşgul olurken kendisini gören ve “bana meşke gelir misin? evladım” davetini aldığı Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı ile tanışmaları ile olmuştur.
“Hoca bana talip oldu, bu benimde çocuk aklımla çok hoşuma gitti” derdi. 1923 den Hoca Ahmet Mükerremin 1940 da vefatına kadar 17 sene hocasının rahle i tedrisatında bulundu.
Musiki meşkini; Hocası ile makamları tesbih tanelerini dizer gibi, perde, perde tetkik edip, hocanın seçtiği hoca eserlerini geçmek suretiyle tekmil eyledi.
Daha genç yaşlarında ud sazına olan hakimiyeti sebebiyle, Hoca Ahmet Mükerrem fasıllarda ud icrakarlığını tamamen Cahit gözkan’ a devretti ve ara taksimlerini kedisine verdi. Taksim Musikisinde emsalsizdi…
1940 dan sonra gerek iş yerini gerek evini musikiye açtı, daha otuzlu yaşlarında genç bir musikişinas olmasına rağmen, musiki ilmine vakıf bir Hoca olmuştu. Ancak, her zaman Hocasına tevarüsen musikiye devam ettiğini tebarüz ettirmek vefakarlığını ve tevazuunu gösterdi.
Böylece Cahit Gözkan Hoca’nın, gayet velut ve bereketli musiki hayatı yetmiş kusur sene sürdü.
Kültür hayatımızda ve bilhassa musiki hususunda “Emsal” ve “Köprü” olan “Abide Şahsiyetlerimizden” biridir.
Ayrıca, Musiki icrakarlığından, özel hayatına kadar, tavrı ve tarzı ile hayranlık uyandıran eskiye vakıf ama aynı zamanda çağın da gereklerine uyan, yani son derece de çağdaş, son Osmanlı Çelebilerinden biriydi. Talebesi Cemil Altınbilek
AHMET MÜKERREM AKINCI 1985-1940
Hoca Cahit Gözkan’ın musikide Hocası olan Ahmet Mükerrem Akıncı, 1885 yılında İstanbul’da doğdu, Babası Davut Paşa Kışlası Hatibi Hasan Muhittin Efendi, Ahmet Mükerrem doğmadan önce vefat ettiğinden, dedesi Yar Hisar Camii’nin imamı, Hafız Mehmet Arif Efendi’nin vesayetinde bulundu ve hıfzını da Dedsinden ikmal etti. “Hafız” lakabıyla da anıldı. Bilahare üvey Babası Hattat Küçük İzzet Efendinin himayesinde yetişti. Numune i Terakkiden, Fatih Askeri rüştiyesinden ve menşei küttabeden (katip Mektebi) mezun oldu. Harbiye Nezareti Levazım kısmında memuriyet, bir dönem ayakkabıcık, sonraları muhasiplik yaptı.
Musikiye olan ünsiyeti yanında, çocukluğundan itibaren güreş sporunu icra eden bir pehlivandı. Talebesi Cahit Gözkan, hocasının güreşçiliğinden bahsederken, “bizim iki omzumuz, hocamızın bir omzuna bile yetişmezdi, tam bir pehlivan cüsseli ve cüssesine uygun da davudi sesli idi” derdi.
Aynı zamanda okçuydu, tarihi yayı halen torunlarının duvarında asılıdır.
Saraçhane başındaki Dülgerzade ve Davutpaşa Kışlası Camiinin hatipliği de tevarüssen uhdesinde bulunan Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı, musiki hayatını iki devrede mütalaa eder;
İlk devrede, 11 yaşından itibaren temin ettiği bir ud ile musikiye başlamış olan Ahmet Mükerrem, kendi kendine nota ve usulleri bulabildiği yazılı kaynaklardan tetkik ederek öğrenmiş ve kendine has bir mızrap ve taksim tavrı geliştirmiş, iyi bir ud icracısı haline gelmiş, hatta talep edenlere musiki meşk ettiği bu ilk dönemdeki musikişinaslığı, 23 yıl sürmüştür.
Bilahare, musikideki ikinci devresini, hocası Kanuni Mehmet Bey ile Bostancı’ da bir akşam tanışmasından sonra, hocasının musiki dehası karşısında, aczini idrak ve musiki alanında bilgisinin sıfıra düştüğünü ifade ederek, bu beraberlikten sonra başlayan musiki hayatını, hakiki musikişinaslık dönemi olarak adlandırmıştır. Hocasıyla feyizli bir devre girip, musiki zevkinin yükseldiğini her fırsatta ifade etmiştir.
Enderun’dan Latif Ağa’nın talebesi olan, Beykozlu Hoca Kanuni Mehmet Bey, talebesi Ahmet Mükerrem Akıncı’ ya 15 yıl müddetle klasik musikimizin makam ve usullerini, baştan sona, “bir tesbih dizisi gibi” perde, perde - kademe, kademe, tetkik etmek suretiyle, klasik eserleri meşk etmiş ve daha sağlığında, talebe Ahmet Mükerrem’e kendisini temsil için icazet ve vekalet vermiştir.
Ahmet Mükerrem Akıncı’nın talebesi Cahit Gözkan’ dan defalarca dinlediğimiz hatıralar içinde, Ahmet Mükerrem için, Hoca Kanuni Mehmet Bey’in “ölürsem gözüm açık gitmez, zira musikide ikinci bir Kanuni Mehmet yetiştirdim” deyişi, bazı basılı hatırat içinde de yer almıştır.
Hocasının bu derece itimat ve teveccühünü kazanmış olan Ahmet Mükerrem, hocasından aldığı bu şevkle, evinde toplanan öğrencilerine klasik takımlar meşk eder ve haftanın iki günü talebeleriyle yapılan çalışmaların yanı sıra, haftada bir de devam eden misafirlerle bir fasıl gecesi icra edilir. Ahmet Mükerrem’in üç oğlu Yekta, Muhittin ve Bekir de sazlar ile bu çalışmalara katılırlar, on civarındaki müdavim talebelerin en genci ve saz icrasında da talebesi olan Cahit Gözkan’ denizci olan Kemani mahdum Yekta Bey’in katılamadığı gecelerde keman, diğer gecelerde ud çalar, önceleri faslı ud ile idare eden Hoca Ahmet Mükerrem, bilahare udunu yetişen talebesi Cahit Gözkan’a tamamen devreder, davudi sesi ve elde defiyle faslı idare eder, ara taksimlerini de, ileride taksim icrasında emsalsiz olacak ve Hocasını her yönü ile temsil edecek Cahit Gözkan’ a verirdi.
Musiki toplantılarında kulak misafiri olduğumuz hatıralardan, gayet iyi icracı olup sazlarını yenmiş oğullarının ve diğer talebelerinin kendi kadar musiki ilmine heves etmediklerinden şikayetçi olan Ahmet Mükerrem, nihayet genç ve kabiliyetli talebesi Cahit’in meşklerine katılmasıyla, “terk aşamasına geldiğim musikiye, tekrar bu talebem sayesinde sarıldım” beyanıyla hem talebe Cahit Gözkan’ a iltifatını esirgememiş, hem de tüm müktebesatını el yazısı defterler dolusuyla tek, tek meşk ve ezber ederek talebesine aktarmıştır.
Hoca Ahmet Mükerrem’ in 1940 yılında vefatından sonra da, Cahit Gözkan Hocasından devraldığı usul ile evini musikiye açmış ve vefat ettiği 1999 yılına kadar 60 sene, “tevarüsen” devam ettirdiğini her vesilede dile getirdiği “musiki meşki ve fasıl geceleri” geleneğini yaşatmıştır.
Çok sayıda saz ve söz eseri de besteleyen Hoca Hafız Ahmet Mükerrem Akıncı’nın eserleri; Hocası Kanuni Mehmet Bey’in Enderun’da kaleme aldığı eserlerin bulunduğu “kütük” ve “defterler” gibi, musiki silsilesi içinde talebelerine intikal etmiştir.
İlk iki eserinin basımından sonra, Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı, “üstatların eserleri yanında bizim naçiz eserlerimiz neşir olur mu,” diyerek bestelerinin yayınlanmasına izin vermemiş olmasına rağmen, talebeleri tarafından icra edilerek günümüze ulaşmış 55 civarındaki saz ve sözlü eserleri mevcuttur. Bunlardan karcığar ve müstear saz semaisi ile acemaşiran sirtosu ve “Usandırdı felek candan” mısraı ile başlayan hicazkar şarkısı en meşhur olanlarıdır.
Musikideki vukufu ve kudretinin, eserlerinden, çalışından ve okuyuşundan çok ileride bulunduğu ve bir musiki alimi ve hocası olduğu kabul edilen Ahmet Mükerrem Akıncı, talebesi Cahit Gözkan’ın da bütün musiki hayatında tek ve şaşmaz otorite idi. Zaman zaman karşılaşılan musiki suallerine ve müşkülatlarına Cahit Gözkan her zaman ” Hoca şöyle söyler” veya “böyle gösterirdi” diye verdiği cevaplarda daima Hocasından devir aldığı müktesebatını yaşamış ve yaşatmıştır. Hatta Hocasının kendisine meşk etmediği klasik eserleri “Hoca eseri değil” diye ayrı mütalaa eder, Hocasının bilgi ve değerlendirmesinin kendisi için musikide tek kıstas olduğunu gururla ifade eder ve Hocasına olan saygı, sevgi ve bağlılığını, hatta biraz da muhafazakarlık ölçüsünde, her fırsatta dile getirirdi.
Cahit Gözkan’ ın (1909-1999) yetmiş yıllık kudretli ve velut musiki hayatı içinde, musiki ilmine vukufu ve hocalığı, sıkı sıkıya bağlı olduğu Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı’ nın, musiki ilmi ve vukufu hakkında da fikir vermeye yeterlidir.
Bu silsilede, gerek Hoca Kanuni Mehmet Bey ile Talebe Ahmet Mükerrem beraberliğini, gerekse Hoca Ahmet Mükerrem Akıncı ile Talebe Cahit Gözkan beraberliğini, klasik meşk sistemimizdeki Hoca-Talebe münasebetinin en nadide örnekleri olarak gösterebiliriz.
Cemil ALTINBİLEK
[email protected]
Açtı kucak yetmiş sene musiki ve semaya
Etti taksim hem fakire hem pir ü evliyaya
En nihayet gezdi udu bir dönülmez meyanda
Geçti Cahit Gözkan Hoca bu dünyadan ukbaya
7.5.1999 Cemil Altınbilek
CAHİT GÖZKAN
Selamlığında musiki meşk edilen, Fatih’de bir Osmanlı Konağında dünyaya geldi.
Babasını ud Hocası Udi Nevres Bey ve Babasının Udunu seçen Nevres beyin arakdaşı ve birlikte evlerinin müdavimi, Tanburi Cemil Bey idi.
İlk ud derslerini Nevres Bey’in metodu ile ev halkından aldı, on yaşlarında ud ve keman çalabiliyordu.
Ama musikide asıl başlangıç tarihi, 13 yaşında Fatih’te amcasının dükkanında notalarla meşgul olurken kendisini gören ve “bana meşke gelir misin? evladım” davetini aldığı Hocası Ahmet Mükerrem Akıncı ile tanışmaları ile olmuştur.
“Hoca bana talip oldu, bu benimde çocuk aklımla çok hoşuma gitti” derdi. 1923 den Hoca Ahmet Mükerremin 1940 da vefatına kadar 17 sene hocasının rahle i tedrisatında bulundu.
Musiki meşkini; Hocası ile makamları tesbih tanelerini dizer gibi, perde, perde tetkik edip, hocanın seçtiği hoca eserlerini geçmek suretiyle tekmil eyledi.
Daha genç yaşlarında ud sazına olan hakimiyeti sebebiyle, Hoca Ahmet Mükerrem fasıllarda ud icrakarlığını tamamen Cahit gözkan’ a devretti ve ara taksimlerini kedisine verdi. Taksim Musikisinde emsalsizdi…
1940 dan sonra gerek iş yerini gerek evini musikiye açtı, daha otuzlu yaşlarında genç bir musikişinas olmasına rağmen, musiki ilmine vakıf bir Hoca olmuştu. Ancak, her zaman Hocasına tevarüsen musikiye devam ettiğini tebarüz ettirmek vefakarlığını ve tevazuunu gösterdi.
Böylece Cahit Gözkan Hoca’nın, gayet velut ve bereketli musiki hayatı yetmiş kusur sene sürdü.
Kültür hayatımızda ve bilhassa musiki hususunda “Emsal” ve “Köprü” olan “Abide Şahsiyetlerimizden” biridir.
Ayrıca, Musiki icrakarlığından, özel hayatına kadar, tavrı ve tarzı ile hayranlık uyandıran eskiye vakıf ama aynı zamanda çağın da gereklerine uyan, yani son derece de çağdaş, son Osmanlı Çelebilerinden biriydi.
Talebesi Cemil Altınbilek