Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız. ..........
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa .......
Birden özleyiveriyorsunuz... Çoktan unuttuğunuzu sandığınız Ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız Ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini Bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.
Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü, Siz çarşaflarınızın arasında, Bütün tehlikelerden uzak, Güvenle yattığınızı sandığınız bir anda, Usulca ruhunuza sokulup, Sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri Birer birer ateşleyiveriyor. İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz. Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak, Ona dokunmak, Onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek, o yakıcı istek, Bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor. Özlediğiniz ise çok uzaklarda... Yanında olmasını istediğiniz halde Yanınızda olmayan bir tek kişi, Yanınıza bile yaklaşmadan, Hatta onu özlediğinizden Ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan, Bütün hayatı, Bütün görüntüleri eritip Başka kılıklara sokuyor...
Bir ask için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir ise yaramayacaktır. ........... Her zamanki gibi yasayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki......
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, günesin çiçekleri dolduracak yüreğini... ....
Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde Pervasız bir acemi, bir çılgın Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki Sevince deli gibi severdi Pervasız severdi sevince Dövüşmek ancak ona yakışırdı Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar Yoktu bağlandığı herhangi bir şey Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından .............
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var. Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
..........
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım....
him bendeki onu cookk güzell anlatmissssss :))
Kızıla çalıyordu ölen gözlerin Düşlerim, hayalin, hayalimiz Ölüm bendim ama sen yaşam değildin.....
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
.......
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil
bize göre degillll
Yarattığın yeni ben’in artık ne sana ne bir yüreğe ihtiyacı var….
Özlemin
Ateş olur..!
Dokunduğun her yerde
Kıvılcımlar saçar
Özlem ateşin
Yangınlara döner…
........
Birden özleyiveriyorsunuz...
Çoktan unuttuğunuzu sandığınız
Ya da yalnızca bir kere karşılaştığınız
Ve özlemek için yeteri kadar tanımadığınız birini
Bir sabah çılgınca özleyerek uyanıyorsunuz.
Rüyalarınız, içinizdeki o gizli, esrarını ele vermez büyücü,
Siz çarşaflarınızın arasında,
Bütün tehlikelerden uzak,
Güvenle yattığınızı sandığınız bir anda,
Usulca ruhunuza sokulup,
Sizden habersiz oralara yığılmış cephanelikleri
Birer birer ateşleyiveriyor.
İnfilaklarla sarsılarak uyanıyorsunuz.
Hayatınızda olmayan birini hayatınıza almak,
Ona dokunmak,
Onun sesini duymak için kıvranırken buluveriyorsunuz kendinizi...
Özlemek, o yakıcı istek,
Bilinen herşeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Özlediğiniz ise çok uzaklarda...
Yanında olmasını istediğiniz halde
Yanınızda olmayan bir tek kişi,
Yanınıza bile yaklaşmadan,
Hatta onu özlediğinizden
Ve onu istediğinizden haberdar bile olmadan,
Bütün hayatı,
Bütün görüntüleri eritip
Başka kılıklara sokuyor...
Ahmet Altan
Oysa senle çok zamanlar paylaşırdık
Acıları umutları hiç usanmadan
Yüreğimde saklı kalan anılarla
Gidiyorum bu şehirden sevdiğim hoşçakal
......
ve bazen giden sessizce bir veda bile etmeden giderr...
Bir ask için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir ise yaramayacaktır.
...........
Her zamanki gibi yasayacaksın sen. 'Acılara tutunarak' yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki......
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir. Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, günesin çiçekleri dolduracak yüreğini...
....
nâzim
Güzel günler zorlu duraklardan geçer sevdiğim.
..........
mesafeleri bile tanimayan cok güclü bir duygu...
Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...
O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından
.............