şu her doğan insanın doğduğu gün duyulan sevinç Siz Alemlere Rahmet olarak gönderilen Nur... Nasıl anlatalım Sana sevdamızı.. Bu gün dökülen gözyaşları adına YA RASUL Kurban olduğum hasret adınadır senin Gönül dergahında sinede yazılmış aşkın Ne hayat isteriz ne Cennet in güzelliğini Kim istiyorsa onları versin Allah ım Biz Sen'i istiyoruz Ya Rasul Aşkını Sevdanı Sonsuzluğun ömrüne taşımıyoruz Biz Seni Seviyoruz Ya Rasul... şu canlar ki nefes nefes adını haykırır öksüzlük, yetimlik bize vurmaz Ya Rasul Sensizlik kadar vurmadı yüreğimize ıslak yağmurlar Doğumunuz Kutlu Olsun Efendim Bu gün semanın en güzel düğünü var.. Yeryüzünde adını anıyoruz Gökyüzünde de Sen bizi unutma Ya Rasul... çatladı sinelerimiz Sultanın sevdasından Kutlu Doğum Sana dır.. öyle ki En güzel Doğum Senindir Efendim... Doğumunuz Kutlu Olsun YA Rasul..
Anlamım yoktu.. Hüznümden gayri uğrayanımda Bivefa gözler anlamadı..onlar gençliğime ben ille de yokluğuna hicran dedik.bülbüllerin sesleri sinmedi içime.. Gülizarı görmedi gözlerim yokluğun vardı Sen Yoktun
Hicranın ruhumu titretirken,güneş vurdu nice gönüllere…yüreğimi yakan bu değildi Efendim…yapraklar çekilirken bedenimden,sızlayan acziyetim hicranıma yetişemedi…Gençsin dediler efendim….Güneş var,dediler,bülbül var, Gülizar var Yokluğun vardı efendim Sen Yoktun
Zaman değildi omuzlarımı düşüren Gözyaşımı akıtan vedalar değil efendim…tomurcukluğuma sebep vuslatındı Doğdum Ben vardım da Yokluğun vardı efendim Sen Yoktun
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Bütün nisanları kuşanarak geliyorum gül kokulu iklimine... Kırlangıç türküleri dolanıyor bu dem. Ufuklardan ufuk, çizgilerden çizgi alarak geliyorum kirpiklerinin serin ve derin gölgesine.
Avuntusuzluklarımı, yılgınlıklarımı tüketmek için ceylan gözlü gecenin gizinde, dizlerine kapanmaya geliyorum... Belki bir serenat tutkusudur beni Kerbela’dan, en koyu karanlıklı belalardan kaçarak sana getirten amansız ve zamansız gök yangını. Kardelen kokulu, çiğdem dokulu kanyonlarda çürümüş çığlıklarımın, sessiz ve sedasız iniltileridir belki benim sana gelişim, bütün yüreğimle sana “yar” deyişim. Bilinmezlik koridorlarında bir ışık tufanı gibi, bir sevda volkanı gibi, kara yazgılı bir ölüm fermanı gibi düştün, düşlerini düşürmüş, düş düşkünü yüreğimin kara ölüm ormanlarına...
Bütün nisanlardan nisan çalarak, gururumu buzdağlarına çarparak geliyorum menevşe gözlerinin semtine. Kanatlarımda yarım kalmış türkülerim, kağıtların sinelerinde yarım bırakılmış şiirlerim, cesaret edilememişliklerim, söylenememişliklerim, adam yerine konulmamışlıklarım, sürülmüşlüklerim, şeytana adanmış gecelerde dara çekilmişliklerim, kıyıya vurmuşluklarım var benim. Ve ben gecenin dağdağasını yüreğimin en sarp ve ulu dağlarında dağlayarak, yüreğimi paralayarak, hüzün kulübesinin mahzun duruşlu, mükedder edalı, Yusuf soylu sahibi gibi ağlayarak geliyorum ayaklarının limanlarına...
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Yüzyıl sevdasına büründü bakışlarını tüketen ela gözlerim. Ellerim asırlık helezonlardan yorgun, dudaklarım antik çağ şiirleriyle kanatlı! Ve ben tamamen zamanın ezel kısmına tutunarak, bütün zamanları yüreğimin sevdakar süveydasına katarak düşüyorum ellerinin ebed burcuna. Sürgün düşlerimin maltasında sıraya dizdiğim voltalarımla, nihavend rüyalardaki kırgın ve sitemkar notalarımla, esmer tenli demlerde kıyıya vurulmuş güz bozgunu pusatlarımla geliyorum zaman mekan aşan yanaklarındaki ayva sarısı tüylere.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! ilan-ı aşklar dökülüyor mısralarımdan. Mısralarımdan kurşun soylu bakışların, elif boylu nakışların akıyor. “Sen” akıyorsun yüreğimin dallarından. Ve deli dolu damlalarımla geliyorum senin gül kokan diyarına...
Kırkikindi yağmurlarımı senin nisanlarında yağdırmak, ölgün ve solgun akşamlarımın bükük boyunlu çocukları olan güftelerimi senin ateşin bestelerinle kanatlandırmak için, yok oluşlarımı senin varlığınla varlığa vardırmak için düşüyorum gönlünün ve gözünün altın bahtlı tahtının vera kokan yollarına. Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Kapama ne olur kapılarını! Kapılarını ne olur kapama! Ne olur kapama kapılarını!
YA RASULALLAH...
Firkatin acısına can dayanmaz,
Bir gece geliver, Ya Rasulallah...
Tabibler yarama çare bulamaz,
Derdimin dermanı, Ya Rasulallah...
Kalplerin bağı, gönlümün huzuru,
Kaşın hilal, gözlerin çeşm-i ahu,
Yüzün güneş, rayihan gül kokusu,
Sen ayın ondördü, Ya Rasulallah...
Taş, toprak dekor canlı bir ahenksin,
Ulvi bir nasip, yegane rehbersin,
Hürmetle beklenen gül misafirsin,
Sen bahar müjdesi, Ya Rasulallah...
Ilgıt ılgıt esersin gönüllerde,
Davetin nurdur feyyaz şebnemlerde,
Sevgin büyüdü, devleşti kalplerde,
Sevgini çok görme, Ya Rasulallah...
Yoktur mislin, vücud-i mübareksin,
Gidilecek yol, en parlak çizgimsin,
Ummanlar gibi en derin fikrimsin,
Salat, selam sana, Ya Rasulallah...
SuLTan'lar SuLTanı'na (sav)
şu her doğan insanın doğduğu gün duyulan sevinç
Siz Alemlere Rahmet olarak gönderilen Nur...
Nasıl anlatalım Sana sevdamızı..
Bu gün dökülen gözyaşları adına YA RASUL
Kurban olduğum hasret adınadır senin
Gönül dergahında sinede yazılmış aşkın
Ne hayat isteriz ne Cennet in güzelliğini
Kim istiyorsa onları versin Allah ım
Biz Sen'i istiyoruz Ya Rasul
Aşkını Sevdanı Sonsuzluğun ömrüne taşımıyoruz
Biz Seni Seviyoruz Ya Rasul...
şu canlar ki nefes nefes adını haykırır
öksüzlük, yetimlik bize vurmaz Ya Rasul
Sensizlik kadar vurmadı yüreğimize ıslak yağmurlar
Doğumunuz Kutlu Olsun Efendim
Bu gün semanın en güzel düğünü var..
Yeryüzünde adını anıyoruz
Gökyüzünde de Sen bizi unutma Ya Rasul...
çatladı sinelerimiz Sultanın sevdasından
Kutlu Doğum Sana dır..
öyle ki En güzel Doğum Senindir Efendim...
Doğumunuz Kutlu Olsun YA Rasul..
----------
öyle bir Sevda ki...
öyle bir sevdaya düssem ki dostlar,
Ben Sevdama, Sevdam da bana nâr gelse..
Askin atesinde kaynasa yüregim,
Ben Gönlüme, Gönlüm de bana kor gelse...
Allah sevmis, ben sevdim, ismi dillerde,
Sevgisi yüreklerde, hem gönüllerde,
Adini unutursam gurbet ellerde,
Ben Gurbete, Gurbet de bana zor gelse...
Dalsam ve kaybolsam tatli hülyalarda,
Baliklar gibi yüzsem ben Deryalarda,
´´ O `` nu (Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) anmadan yasanan dünyalarda,
Ben Aleme, Alem de bana dar gelse...
Geç kalmışlığım
Geldiğimde yoktun..
Anlamım yoktu..
Hüznümden gayri uğrayanımda
Bivefa gözler anlamadı..onlar gençliğime ben ille de yokluğuna hicran dedik.bülbüllerin sesleri sinmedi içime..
Gülizarı görmedi gözlerim yokluğun vardı
Sen
Yoktun
Hicranın ruhumu titretirken,güneş vurdu nice gönüllere…yüreğimi yakan bu değildi Efendim…yapraklar çekilirken bedenimden,sızlayan acziyetim hicranıma yetişemedi…Gençsin dediler efendim….Güneş var,dediler,bülbül var,
Gülizar var
Yokluğun vardı efendim
Sen
Yoktun
Zaman değildi omuzlarımı düşüren
Gözyaşımı akıtan vedalar değil efendim…tomurcukluğuma sebep vuslatındı
Doğdum
Ben vardım da
Yokluğun vardı efendim
Sen
Yoktun
***...KIRKiKiNDi MAKAMI...***
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Bütün nisanları kuşanarak geliyorum gül kokulu iklimine...
Kırlangıç türküleri dolanıyor bu dem. Ufuklardan ufuk, çizgilerden çizgi alarak geliyorum kirpiklerinin serin ve derin gölgesine.
Avuntusuzluklarımı, yılgınlıklarımı tüketmek için ceylan gözlü gecenin gizinde, dizlerine kapanmaya geliyorum...
Belki bir serenat tutkusudur beni Kerbela’dan, en koyu karanlıklı belalardan kaçarak sana getirten amansız ve zamansız gök yangını. Kardelen kokulu, çiğdem dokulu kanyonlarda çürümüş çığlıklarımın, sessiz ve sedasız iniltileridir belki benim sana gelişim, bütün yüreğimle sana “yar” deyişim. Bilinmezlik koridorlarında bir ışık tufanı gibi, bir sevda volkanı gibi, kara yazgılı bir ölüm fermanı gibi düştün, düşlerini düşürmüş, düş düşkünü yüreğimin kara ölüm ormanlarına...
Bütün nisanlardan nisan çalarak, gururumu buzdağlarına çarparak geliyorum menevşe gözlerinin semtine. Kanatlarımda yarım kalmış türkülerim, kağıtların sinelerinde yarım bırakılmış şiirlerim, cesaret edilememişliklerim, söylenememişliklerim, adam yerine konulmamışlıklarım, sürülmüşlüklerim, şeytana adanmış gecelerde dara çekilmişliklerim, kıyıya vurmuşluklarım var benim. Ve ben gecenin dağdağasını yüreğimin en sarp ve ulu dağlarında dağlayarak, yüreğimi paralayarak, hüzün kulübesinin mahzun duruşlu, mükedder edalı, Yusuf soylu sahibi gibi ağlayarak geliyorum ayaklarının limanlarına...
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Yüzyıl sevdasına büründü bakışlarını tüketen ela gözlerim. Ellerim asırlık helezonlardan yorgun, dudaklarım antik çağ şiirleriyle kanatlı! Ve ben tamamen zamanın ezel kısmına tutunarak, bütün zamanları yüreğimin sevdakar süveydasına katarak düşüyorum ellerinin ebed burcuna. Sürgün düşlerimin maltasında sıraya dizdiğim voltalarımla, nihavend rüyalardaki kırgın ve sitemkar notalarımla, esmer tenli demlerde kıyıya vurulmuş güz bozgunu pusatlarımla geliyorum zaman mekan aşan yanaklarındaki ayva sarısı tüylere.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! ilan-ı aşklar dökülüyor mısralarımdan. Mısralarımdan kurşun soylu bakışların, elif boylu nakışların akıyor. “Sen” akıyorsun yüreğimin dallarından. Ve deli dolu damlalarımla geliyorum senin gül kokan diyarına...
Kırkikindi yağmurlarımı senin nisanlarında yağdırmak, ölgün ve solgun akşamlarımın bükük boyunlu çocukları olan güftelerimi senin ateşin bestelerinle kanatlandırmak için, yok oluşlarımı senin varlığınla varlığa vardırmak için düşüyorum gönlünün ve gözünün altın bahtlı tahtının vera kokan yollarına.
Kırkikindi makamındayım ey sevgili! Kapama ne olur kapılarını! Kapılarını ne olur kapama! Ne olur kapama kapılarını!
Sevgili!
En sevgili!
Ey sevgili!
LA İLAHE İLLALLAH
**ALLAHTAN** başka ilah yoktur olamazda olması imkansızdır
**ALLAH** aşkı
uhud savaşı
selam sana
olmak istediğim yer
gerçek aşk ALLAH aşkıdır
birçok bilim adamı araştırma sonucu müslüman olmuştur
ne mutlu onlara..........