“Aşk”… tam ortadan ikiye bölünmüştü ve bir bahar cemresi gibi toprağa düşmüştü. Düştüğü toprakta, iki ayrı “nokta”da “Ete kemiğe büründü” ve Mevlâna ve Tebrizli Şems olarak göründü.
Tebrizli’nin atıldığı kör kuyu Celâleddin’in göz yaşı yağmurlarıyla doldu ve taştı. Konya ovalarını kuyudan taşan seller bastı. Çukurluklarda göller oluştu. “Uçan Güneş”in bedeni zerre zerre ayrıldı ve sularla birlikte göllere ulaştı. Her zerreden bir kamış fidanı doğdu. Kamışlıklar oluştu.
“Uçan Güneş” kamışlıklarda tekrar doğmuştu. Uçan meleklerin kanatlarından savrulan rüzgârlarla nazlı nazlı salınıyordu. Celâleddin, “aşk”ın kokusunu bu sefer de “kamışlıklar”dan duyuyordu.
Tebriz’linin zerrelerinden doğan en olgun kamışı aradı buldu. Suyun içinde boy atmış, boğumlu ve yapraklı hâliyle de tanıdı onu. O’nu kamışlıklardan kestirdi. Boğumlarını kızgın demirle dağladı, üzerinde delikler açtı ve “Ney” olarak O’nu bir zamanlar “sızdıran testi”nin durduğu boşluğa koydu.
Ve…
İçinde sıkışan nefesleri “Ney”e üfledi… Ney, en derin notalarıyla inlemeye başladı.
Derin notalar, derin sözlere bürünüp “Mesnevî” olarak gönül kütüphânelerindeki raflara dizildi.
Herseyin sizin zihninizde oldugunu, Sizin zihinden öte oldugunuzu, Ve gercekte yalnız oldugunuzu, Ne zaman idrak ederseniz, iste o zaman hersey sizsiniz.
KENDİMİZ ÖRDÜK
Kendimiz ördük hapishanemizi,
Rüyayı gerçek sanmakla.
Kendimiz ördük kozamızı,
Algıladığımız kişi olmakla.
Kendimiz ördük kaderi,
Sahip olduklarımıza yapışmakla.
Kendimiz ördük acıyı, kederi,
Varlığımızı unutmakla.
Gerçekle Yüzleşmek - Sebahattin Zorlu
Kimseyle uğraşmıyorum
Gündüz gece
Kendimle uğraşıyorum sadece,
Kendimi çözebilsem
Herkesi çözmüş olacağım belki de.
Kendini tanıma, mutluluğun ilk yasasıdır.
İnsanın hakikati, tüm hakikatlerin hakikatidir.
Her gün kendisini ziyarete gelen dervişe şeyhi der ki:
- “Her gün bana geleceğine bir gün kendine gel! ”
Müslümanlık, eşittir türban mıdır?
Bugün ülkede, insanların hiç bir konusu kalmamış gibi, “müslümanlık” denilince ortaya hep aynı konu atılıyor... Başörtüsü! .
Kimi, başını örtmeyen hanımı müslüman saymıyor! . Kimileri de başörtülü olanı insandan saymayıp, insanlık haklarını elinden almaya kalkışıyorlar! .
Baş örtüsü takanlar takmayanlara saygı duysun! . Baş örtüsü takmayalar da takanlara saygı duysun! .
“Aşk”… tam ortadan ikiye bölünmüştü ve bir bahar cemresi gibi toprağa düşmüştü. Düştüğü toprakta, iki ayrı “nokta”da “Ete kemiğe büründü” ve Mevlâna ve Tebrizli Şems olarak göründü.
Tebrizli’nin atıldığı kör kuyu Celâleddin’in göz yaşı yağmurlarıyla doldu ve taştı. Konya ovalarını kuyudan taşan seller bastı. Çukurluklarda göller oluştu. “Uçan Güneş”in bedeni zerre zerre ayrıldı ve sularla birlikte göllere ulaştı. Her zerreden bir kamış fidanı doğdu. Kamışlıklar oluştu.
“Uçan Güneş” kamışlıklarda tekrar doğmuştu. Uçan meleklerin kanatlarından savrulan rüzgârlarla nazlı nazlı salınıyordu. Celâleddin, “aşk”ın kokusunu bu sefer de “kamışlıklar”dan duyuyordu.
Tebriz’linin zerrelerinden doğan en olgun kamışı aradı buldu. Suyun içinde boy atmış, boğumlu ve yapraklı hâliyle de tanıdı onu. O’nu kamışlıklardan kestirdi. Boğumlarını kızgın demirle dağladı, üzerinde delikler açtı ve “Ney” olarak O’nu bir zamanlar “sızdıran testi”nin durduğu boşluğa koydu.
Ve…
İçinde sıkışan nefesleri “Ney”e üfledi… Ney, en derin notalarıyla inlemeye başladı.
Derin notalar, derin sözlere bürünüp “Mesnevî” olarak gönül kütüphânelerindeki raflara dizildi.
Bir suret bir fikirden ibarettir insan
Bilinçte görünüp bellekle yaşanan
Hayy´dan gelmiş Hu´ya gitmiş
Bir hatıradır sadece geriye kalan
'Gerçeklerle Yüzleşmek' kitabından alıntı:
Herseyin sizin zihninizde oldugunu,
Sizin zihinden öte oldugunuzu,
Ve gercekte yalnız oldugunuzu,
Ne zaman idrak ederseniz,
iste o zaman hersey sizsiniz.