Efendim, uzunca bir aradan sonra galatasaray’a sevgilerimi, sevgili galatasaray’lılara selamlarımı, ofli hoca’ya da centilmenliğe sığmayan bu sevimsiz ziyaretinden dolayı da teessüflerimi bizzat iletir çıkarım ;)
Efendim, bir de şöyle bir şey ekleyelim… büyükannem yoksula, düşmüşe, itilene, kakılana sahip çıkan türk atalarından söz ederdi… ben onları geri istiyorum…
selçuklu diye bir grup atam varmış… onlar, gittikleri yerlerde kimsenin kültürüne, müziğine, diline dokunmamışlar; savaş yapmışlar ama gereği gibi yapmışlar…barışta da öyle… gittikleri yerlere hanlar, saraylar, kervanlar, çeşmeler yapmışlar….
Nizam-ı mülk türk olmamasına rağmen türk hükümdarına duyduğu saygıyı biz bugün kendimize duyulmuş sayıyoruz…
Heyy hat! layık mıyız şimdi biz melikşâh’ın torunu olarak buna ;)
her ermeni veya kürt lâfını duyduğumuzda yüzlercesini bir çırpıda öldürmek isteyen biri melikşâh’ın mı torunu, hassan sabbah’ın mı? ...
Önemli sosyologların sosyal değişimlerin, büyük gelişmelerin temel dinamiği dedikleri şey…
Ralf Dahrendorf diye bir Alman felsefecisinin geliştirdiği kuram... Dahrendorf için otorite, bireyde değil meşrû güç konumlarında bulunur… yani Ali Efendi doğuştan malsız mülksüz parasız güçlü değildir, ancak fabrika sahibi olduğunda güçlü olur ki gücünü meta ve paraya sahip oluşundan, mülke sahip oluşundan alır… hâliyle parasızlar da onun gibi yaşamak ister ya da buna eşitsizlik der, isyan ederler… işte bu çelişkinin ortaya çıkardığı şeye çatışma diyoruz…
bir süredir sıkça çalar oldu radyolarda… ne vakit bu şarkıya rastlasam pop mu arabesk mi olduğuna karar veremesem de melodinin, yorumun ve sözlerin etkileyici büyüsü ile şarkının içinde buluyorum kendimi… hangi eksik, ya da örtülenmiş duygularımızı harekete geçirdi, tartışılır.. her neyse de belki de söz ve yorumun uyumlu birlikteliği sonucu örtüsü aralanan, açığa çıkan duygularımızı yüzümüze yüzümüze vurdu fenâ mı; bu sözleri, böylesi yumuşak bir yakarışla itiraf eden, söyleyen kaç sevgili var? ... kişisel çekişmeler, çatışmalar, (utanarak söylüyorum) çıkarlar, sonuç vermeyen nafile hesaplaşmalar uğruna harcanan ilişkiler ve yine tüm bu mânâsız çekişmeler uğruna sanki kolay yakalanan bir duyguymuş gibi hiç düşünülmeden harcanan ‘sevgi’ adına benden herkese bir vâ esefâ! ...
Efendim, şikeste malûmunuz kırılmış, yenilmiş, gücenmiş mânâsında kullanılan Farsça kökenli bir terim idir… önüne ve yahut sonuna getirilen terimlerle oluşturulan terkipleri kırıp geçirir… kırıkları toplayalım, bazılarını bir araya getirelim, parçalayalım, bölelim, açıklayalım, örnekleyelim; buyurunuz…
Kalb-i şikeste: kalbi kırık…
Rübâb-ı şikeste: kırık saz…
Dil-şikeste: gönlü kırık…
Hatır-şikeste: Gönlü kırılmış, gücenmiş…
Şikeste-bâl: kanadı kırık, çâresiz…
Ve benzeri örneklerle devam etmektedir… efendim, örneklerle açıkladık gördüğünüz üzere; kırdık, parçaladık, topladık çok şükür iyileştirdik, hizmete sunduk…
Son bir örnek: en zarif, en şık olanı ise: Şikestebeste idir… ama beste şikeste değil idir, üzülmeyiniz…
kelime anlamı dilencidir… anlamsal yapıda incelenirse; klasik türk şiirinde aşkından yanan, kavrulan ve aşk dilenen, seven kimse ‘gedâ’ diye tanımlanır ve aşığı temsil eder, sevilen ise padişah ya da şâh olarak tanımlanır….
oldukça güzel dizelerle örneklendirilebilir; örnekleri de siz veriniz…
İşte dangalaklığın bir tuhaf teorisi daha… Darwin amcayı severiz, sevmeyiz o ayrı ama güçlü kanıtlarla bilimsel metotlarla değişimi, gelişimi, evrimi anlatmaya çalışmıştır, bu ayrı... bu Herbert spencer denen dangalak adam da Viktorya dönemi İngiltere’sinde “uygun insan hayatta kalır.”diye bir tespitle güya doğal seçilim yasalarını topluma uyarlamıştır… Süreç mavi kan İngiliz aramaya kadar varmış… Böylece egemenler, yoksulların ötekilerin hayattan tasfiye edilmesi için çalışıp çabalamalılar diye ince bir savaş teorisi akla gelmiyor değil…
Uzun lafın kısası araştırın okuyun... İz bırakmışa benziyor, faşist fikirlerinde ilk tohumu olur bu sosyal darwincilik …
*sayın mod; bu türde bir çok yazıma engel koydunuz, bu yazımı da yayınlamazsan seni Spencer’e teslim ederim ;)
Efendim, uzunca bir aradan sonra galatasaray’a sevgilerimi, sevgili galatasaray’lılara selamlarımı, ofli hoca’ya da centilmenliğe sığmayan bu sevimsiz ziyaretinden dolayı da teessüflerimi bizzat iletir çıkarım ;)
Nusret Orhan bey amca, selâmlar efendim :)
Efendim, bir de şöyle bir şey ekleyelim… büyükannem yoksula, düşmüşe, itilene, kakılana sahip çıkan türk atalarından söz ederdi… ben onları geri istiyorum…
selçuklu diye bir grup atam varmış… onlar, gittikleri yerlerde kimsenin kültürüne, müziğine, diline dokunmamışlar; savaş yapmışlar ama gereği gibi yapmışlar…barışta da öyle… gittikleri yerlere hanlar, saraylar, kervanlar, çeşmeler yapmışlar….
Nizam-ı mülk türk olmamasına rağmen türk hükümdarına duyduğu saygıyı biz bugün kendimize duyulmuş sayıyoruz…
Heyy hat! layık mıyız şimdi biz melikşâh’ın torunu olarak buna ;)
her ermeni veya kürt lâfını duyduğumuzda yüzlercesini bir çırpıda öldürmek isteyen biri melikşâh’ın mı torunu, hassan sabbah’ın mı? ...
Önemli sosyologların sosyal değişimlerin, büyük gelişmelerin temel dinamiği dedikleri şey…
Ralf Dahrendorf diye bir Alman felsefecisinin geliştirdiği kuram... Dahrendorf için otorite, bireyde değil meşrû güç konumlarında bulunur… yani Ali Efendi doğuştan malsız mülksüz parasız güçlü değildir, ancak fabrika sahibi olduğunda güçlü olur ki gücünü meta ve paraya sahip oluşundan, mülke sahip oluşundan alır… hâliyle parasızlar da onun gibi yaşamak ister ya da buna eşitsizlik der, isyan ederler… işte bu çelişkinin ortaya çıkardığı şeye çatışma diyoruz…
vesselâm...
‘günahını boynuma, seni koynuma alsam’…
‘hem zehrim, hem şehrim, limon çiçeklerim olsan’…
‘olacak duam olsan, amin desem hamdetsem’…
bir süredir sıkça çalar oldu radyolarda… ne vakit bu şarkıya rastlasam pop mu arabesk mi olduğuna karar veremesem de melodinin, yorumun ve sözlerin etkileyici büyüsü ile şarkının içinde buluyorum kendimi… hangi eksik, ya da örtülenmiş duygularımızı harekete geçirdi, tartışılır.. her neyse de belki de söz ve yorumun uyumlu birlikteliği sonucu örtüsü aralanan, açığa çıkan duygularımızı yüzümüze yüzümüze vurdu fenâ mı; bu sözleri, böylesi yumuşak bir yakarışla itiraf eden, söyleyen kaç sevgili var? ... kişisel çekişmeler, çatışmalar, (utanarak söylüyorum) çıkarlar, sonuç vermeyen nafile hesaplaşmalar uğruna harcanan ilişkiler ve yine tüm bu mânâsız çekişmeler uğruna sanki kolay yakalanan bir duyguymuş gibi hiç düşünülmeden harcanan ‘sevgi’ adına benden herkese bir vâ esefâ! ...
Ya rabbi el ver yarabbi…
Mustafa Ceceli – limon çiçekleri
Efendim, şikeste malûmunuz kırılmış, yenilmiş, gücenmiş mânâsında kullanılan Farsça kökenli bir terim idir… önüne ve yahut sonuna getirilen terimlerle oluşturulan terkipleri kırıp geçirir… kırıkları toplayalım, bazılarını bir araya getirelim, parçalayalım, bölelim, açıklayalım, örnekleyelim; buyurunuz…
Kalb-i şikeste: kalbi kırık…
Rübâb-ı şikeste: kırık saz…
Dil-şikeste: gönlü kırık…
Hatır-şikeste: Gönlü kırılmış, gücenmiş…
Şikeste-bâl: kanadı kırık, çâresiz…
Ve benzeri örneklerle devam etmektedir… efendim, örneklerle açıkladık gördüğünüz üzere; kırdık, parçaladık, topladık çok şükür iyileştirdik, hizmete sunduk…
Son bir örnek: en zarif, en şık olanı ise: Şikestebeste idir… ama beste şikeste değil idir, üzülmeyiniz…
;)
kelime anlamı dilencidir… anlamsal yapıda incelenirse; klasik türk şiirinde aşkından yanan, kavrulan ve aşk dilenen, seven kimse ‘gedâ’ diye tanımlanır ve aşığı temsil eder, sevilen ise padişah ya da şâh olarak tanımlanır….
oldukça güzel dizelerle örneklendirilebilir; örnekleri de siz veriniz…
çok yaşayan yüze kadar yaşıyor, gel de bu dünyayı yor deli gönül…
Sosyal Darwinizm ve Herbert Spencer;
İşte dangalaklığın bir tuhaf teorisi daha… Darwin amcayı severiz, sevmeyiz o ayrı ama güçlü kanıtlarla bilimsel metotlarla değişimi, gelişimi, evrimi anlatmaya çalışmıştır, bu ayrı... bu Herbert spencer denen dangalak adam da Viktorya dönemi İngiltere’sinde “uygun insan hayatta kalır.”diye bir tespitle güya doğal seçilim yasalarını topluma uyarlamıştır… Süreç mavi kan İngiliz aramaya kadar varmış… Böylece egemenler, yoksulların ötekilerin hayattan tasfiye edilmesi için çalışıp çabalamalılar diye ince bir savaş teorisi akla gelmiyor değil…
Uzun lafın kısası araştırın okuyun... İz bırakmışa benziyor, faşist fikirlerinde ilk tohumu olur bu sosyal darwincilik …
*sayın mod; bu türde bir çok yazıma engel koydunuz, bu yazımı da yayınlamazsan seni Spencer’e teslim ederim ;)
.•°*”˜˜”*°•.˜”*°•.˜”*°•. GALATASARAY BAMBAŞKA AŞK.•°*”˜.•°*”˜.•°*”˜˜”*°•.
Efendim; Beşiktaş sayfasından kopye çektim (çaldım evet kime ne) ve Galatasaray’a uyarladım…. Boşuna ağız büzmeyin, bu da bir yaratıcılık ;)
Siz de yaratıcı olun ama beni örnek almayın ;)
Kollarında uyandığım umutlarım yok şimdi…
Dargınım…
Kırgınım…
ve..
yalnız…
ve…
çığırtkan..
çünkü yalnız, yalnızlıkta çığırtkandır yaralar….