efendim, hazır terime uğramışken adrese teslim bir not yazayım: buraya yazdığım ve bana ait olan yaklaşık 14 tane olan tüm açık mektupları buradan sildim ve aldım yanıma; mektuplarımı sahiplenen(ler) e duyurulur, teessüflerimle… onları ç/alsanız da benimdir benim kalacak)))
Efendim mevsimler değişmekte, havalar değişmekte ve son günlerde en çok görülen şikâyet ‘’bulantı ve kusma’’ idir… mesleğimiz gereği büyük sorumluluk duygusu ve titizlikle tanıyı koymak ve dahi uzmanlığımız ile de tüm istatistikleri olgulaştırmak niyetindeyim, izninizle…
Efendin evvelâ şunu belirtelim; bulantı ve seyrindeki kusma bir hastalık değil idir, muhtelif hastalıkların habercisi olabilecek bir semptomdur… bazı dış etkenler de bulantı hissine sebep olmakta idir… stresin yol açtığı bulantı ve kusma da oldukça sık görülen bir durum idir… örneğin ben, tv’de tüm kabalığı ile beni strese sevk eden, böğür böğür böğüren başbakanı gördüğümde bulantı hissim depreşir… bir dakika, bir dakika bitmedi; mutsuzluk ve umutsuzluk hissi ile birleşen bulantı hissimin hemen seyrinde eşlik eden mide içeriğimin dışarı çıkmasıyla kusma da meydana gelebiliyor… -yazıklar olsun, evet öyle-
iktidara ilk geldiği zaman anayasayı değiştirme fırsatı varken, bunu yapmayan ve bugün bazı kurumlarla girdiği ağız dalaşından sonra mazlumluk edebiyatına sığınan sefih ruhların politik söylemleri bulantı oluşturuyor; artık bu tavırlar kusturuyor…. geçen seçimin benzeri bir seçime doğru gidiyoruz ve bu edebiyat maalesef sefihliği meşrulaştırmaktan başka işe yaramayacak; biz, biteviye tekrar eden aynı şeyi bir daha yaşamak zorunda kalacağız… -yazıklar olsun-
bir de bunun sözde anamuhalefeti var tabii… bildiğimiz retorik, bildiğimiz tutarsızlık, bildiğimiz saçmalıkları yeniden duyacağız... birbirini tetikleyen bir bulantı yaşadığımız işte; milletçe kusacağız… - yazıklar olsun-
efendim bakınız, bulantı türlerinin geneli parazit, bakteriyel, politik ve stres kökenlidir… ve yukarıda verdiğim örneklerdeki şikâyetim ise politik kökenli bir bulantı vakasıdır… işte, en vahim olan türü de politik kökenli bulantı vakalarıdır; zirâ, tedavisi mümkün değil idir ve hattâ tedaviye en çok direnen bulantı türüdür… ilacı ve dahi dermanı yoktur… -yazıklar olsun-
meteorolojik hava değişikliklerinin, iktisadi hava değişikliklerinin bozamadığı sağlığımızı politik değişikler ne hâle sokuyor… allah’ım sen bu toplumu beyin felcinden ve dahi kanserden koru…. -geçmişler olsun-
bir bilmecem var çocuklar: aşk-ı memnu dizisi ile ezel dizisi birleştirilse kim kiminle olur, bunların birbirlerine olan akrabalık dereceleri ne olur ve de vaktiyle cesur ve güzel isimli dizide olduğu gibi bu dizide de kim kimin çocuğu, hangi çocuk birbiri ile kardeş ve aynı zamanda amca, dayı, baba, oğul olur bilmek istiyorum)))
Malum, şizofreni kelimesi yunanca skhidzein (ayırmak) ile phrenos (düşünce) kelimelerinin terkibinden oluşan bir kelimedir ve modern psikolojide kişiliğin parçalanması anlamında kullanılır….
bazı sayıklamalar nedense bu kelimenin analizini yapmaya mecbur kıldı beni… efendim, maalesef modern dünyanın oluşturduğu yabancılaşma atmosferinde şizofren sayıklamalarla diyalektik düşünce karıştırılır olmuştur…
şimdi, şizofren kelimesinin analiz ederken diyalektik kelimesi de nereden çıktı diyeceksiniz… hemen cevaplayayım…. diyalektik kelimesi de bir nevi şizofren kelimesinin kökünün çağrışımlarına sahiptir; fakat, biri hastalığın ifadesi iken diğeri sağlıklı düşüncenin ifadesidir… biz, burada kendilerinin bilmem hangi filozofun (bu filozofa dinler tarihi kitaplarında peygamber de denilir) yazdığı kitabı kendine isim olarak seçen kişilerin, isimden mülhem düşündüklerini/düşünebildiklerini zanneden arkadaşlarımızın, düşünce olarak serdettikleri şeyin bir şizofrenin sayıklamasından ibaret olduğunu görüyor ve üzülüyorum… -evet, öyle-))
Hamiş: sayıklamaları diyalektik zanneden şizofrenler, zevahiri kurtarmak adına acemice argoya sığınırlar; fakat, sayıklamanın gürültüsünden basitlik yaptıklarının da farkında değildirler….
Hamişin Hamişi: Yetersizlik, donanımsızlık sonucu kendini ifadede zorlanan kişinin duygusal çöküntüye uğraması hasebiyle başvurduğu küfür-argo, o kişinin çaresizliğini ve acizliğini kanıtlayan bir davranış bozukluğudur; ona göre ‘’has’’ bir güç sembolüdür; hayde bre, gerçekten ve maalesef ‘’has’’tır….
Beste, varlığın ve pek yerinde şaşmaz yanılmaz tespitlerin cümle âlemin sağlığını ve aklını pazara düşürüyor, ederleri (beş) para etmiyor; vicdana gel beste…
Mübalağalı sevgi tanımları yapanlar sevgilerini sorgulamalıdırlar… zirâ, sevgiler abartılı ifâde ediliyor ve abartılı yaşanıyorsa gerçekliğini yitirir…
Susturulmuş..
Çaresiz…
Yorgun…
Yalnız…
Vâh…
uzaklarda, çok uzaklarda bir yürek kaçarak benim için atıyor...
uzaklarda, çok uzaklarda, kaçarak beni seviyor...
biliyorum...
***
efendim, hazır terime uğramışken adrese teslim bir not yazayım: buraya yazdığım ve bana ait olan yaklaşık 14 tane olan tüm açık mektupları buradan sildim ve aldım yanıma; mektuplarımı sahiplenen(ler) e duyurulur, teessüflerimle… onları ç/alsanız da benimdir benim kalacak)))
***
‘’ bahtiyar ol gözüm yok, mevlâm verir sabrını
bu hesap böyle bitsin helal ettim hakkımı’’...
Efendim, sezen aksu’dan dinlemesi tavsiyesi ilen…
Yaralarımı da berelerimi de alır, giderim… fîyâkalı’ma ithaf ilen, atıf ilen… ömrümü yedin ulen)))
Efendim mevsimler değişmekte, havalar değişmekte ve son günlerde en çok görülen şikâyet ‘’bulantı ve kusma’’ idir… mesleğimiz gereği büyük sorumluluk duygusu ve titizlikle tanıyı koymak ve dahi uzmanlığımız ile de tüm istatistikleri olgulaştırmak niyetindeyim, izninizle…
Efendin evvelâ şunu belirtelim; bulantı ve seyrindeki kusma bir hastalık değil idir, muhtelif hastalıkların habercisi olabilecek bir semptomdur… bazı dış etkenler de bulantı hissine sebep olmakta idir… stresin yol açtığı bulantı ve kusma da oldukça sık görülen bir durum idir… örneğin ben, tv’de tüm kabalığı ile beni strese sevk eden, böğür böğür böğüren başbakanı gördüğümde bulantı hissim depreşir… bir dakika, bir dakika bitmedi; mutsuzluk ve umutsuzluk hissi ile birleşen bulantı hissimin hemen seyrinde eşlik eden mide içeriğimin dışarı çıkmasıyla kusma da meydana gelebiliyor… -yazıklar olsun, evet öyle-
iktidara ilk geldiği zaman anayasayı değiştirme fırsatı varken, bunu yapmayan ve bugün bazı kurumlarla girdiği ağız dalaşından sonra mazlumluk edebiyatına sığınan sefih ruhların politik söylemleri bulantı oluşturuyor; artık bu tavırlar kusturuyor…. geçen seçimin benzeri bir seçime doğru gidiyoruz ve bu edebiyat maalesef sefihliği meşrulaştırmaktan başka işe yaramayacak; biz, biteviye tekrar eden aynı şeyi bir daha yaşamak zorunda kalacağız… -yazıklar olsun-
bir de bunun sözde anamuhalefeti var tabii… bildiğimiz retorik, bildiğimiz tutarsızlık, bildiğimiz saçmalıkları yeniden duyacağız... birbirini tetikleyen bir bulantı yaşadığımız işte; milletçe kusacağız… - yazıklar olsun-
efendim bakınız, bulantı türlerinin geneli parazit, bakteriyel, politik ve stres kökenlidir… ve yukarıda verdiğim örneklerdeki şikâyetim ise politik kökenli bir bulantı vakasıdır… işte, en vahim olan türü de politik kökenli bulantı vakalarıdır; zirâ, tedavisi mümkün değil idir ve hattâ tedaviye en çok direnen bulantı türüdür… ilacı ve dahi dermanı yoktur… -yazıklar olsun-
meteorolojik hava değişikliklerinin, iktisadi hava değişikliklerinin bozamadığı sağlığımızı politik değişikler ne hâle sokuyor… allah’ım sen bu toplumu beyin felcinden ve dahi kanserden koru…. -geçmişler olsun-
Çok uzman Dr Bestenegâr
bir bilmecem var çocuklar: aşk-ı memnu dizisi ile ezel dizisi birleştirilse kim kiminle olur, bunların birbirlerine olan akrabalık dereceleri ne olur ve de vaktiyle cesur ve güzel isimli dizide olduğu gibi bu dizide de kim kimin çocuğu, hangi çocuk birbiri ile kardeş ve aynı zamanda amca, dayı, baba, oğul olur bilmek istiyorum)))
Malum, şizofreni kelimesi yunanca skhidzein (ayırmak) ile phrenos (düşünce) kelimelerinin terkibinden oluşan bir kelimedir ve modern psikolojide kişiliğin parçalanması anlamında kullanılır….
bazı sayıklamalar nedense bu kelimenin analizini yapmaya mecbur kıldı beni… efendim, maalesef modern dünyanın oluşturduğu yabancılaşma atmosferinde şizofren sayıklamalarla diyalektik düşünce karıştırılır olmuştur…
şimdi, şizofren kelimesinin analiz ederken diyalektik kelimesi de nereden çıktı diyeceksiniz… hemen cevaplayayım…. diyalektik kelimesi de bir nevi şizofren kelimesinin kökünün çağrışımlarına sahiptir; fakat, biri hastalığın ifadesi iken diğeri sağlıklı düşüncenin ifadesidir… biz, burada kendilerinin bilmem hangi filozofun (bu filozofa dinler tarihi kitaplarında peygamber de denilir) yazdığı kitabı kendine isim olarak seçen kişilerin, isimden mülhem düşündüklerini/düşünebildiklerini zanneden arkadaşlarımızın, düşünce olarak serdettikleri şeyin bir şizofrenin sayıklamasından ibaret olduğunu görüyor ve üzülüyorum… -evet, öyle-))
Hamiş: sayıklamaları diyalektik zanneden şizofrenler, zevahiri kurtarmak adına acemice argoya sığınırlar; fakat, sayıklamanın gürültüsünden basitlik yaptıklarının da farkında değildirler….
Hamişin Hamişi: Yetersizlik, donanımsızlık sonucu kendini ifadede zorlanan kişinin duygusal çöküntüye uğraması hasebiyle başvurduğu küfür-argo, o kişinin çaresizliğini ve acizliğini kanıtlayan bir davranış bozukluğudur; ona göre ‘’has’’ bir güç sembolüdür; hayde bre, gerçekten ve maalesef ‘’has’’tır….
Beste, varlığın ve pek yerinde şaşmaz yanılmaz tespitlerin cümle âlemin sağlığını ve aklını pazara düşürüyor, ederleri (beş) para etmiyor; vicdana gel beste…
‘‘ Acıyı çıkar yüzümden, gül, gülmene al beni’’...