Necati Kavlak
Yaprak gazel olmuş Durmaz dalda düşer Aklımda poyraz eser Uykumda düşlerim üşür Kadir mevlam Bu ne iştir Güz mevsiminde Yüreğime Yaz güneşi düşer
Yaprak gazel olmuş Durmaz dalda düşer Aklımda poyraz eser Uykumda düşlerim üşür Kadir mevlam Bu ne iştir Güz mevsiminde Yüreğime Yaz güneşi düşer
DERE
Bir vadi uzanır
Cenup’tan şimal’e
Kar suyu ile beslenir
Vadi içinde
İnci gibi berrak akan dere.
Boncuk gibi renkli kumlar
Yeşil yosun bağlamış kara taşlar
Kaybolur akan suyun içinde.
Salkım söğütler uzanır
Dere boyu
Suyun kenarında
Gölgesi suya düşer
Kuşluk vakti güneş vurduğunda.
Gelincikler açmış ekin Tarlası’nda
Genç kızlar cacık kazar
Nadas edilmiş dingin tarlada.
Kiminin bir sepet var elinde
Kimi sepeti takmış koluna
Uzunca bir bıçak da
Parmaklarının arasında.
Uzatınca bıçağı toprağın içine
Çıtlığı koparır atar sepetine
Bir türkü tutturur kızlar koro ile
“Emir dağı birbirine Ulalı
Başın mı büyüdü gelin olalı
Ben seni küçücükten seven oğlanım”
Der!
Gülüşürler anlamlı anlamlı
Bir kaval sesi duyulur uzaktan yankılı
Kavala karışır, davar çanının sesi.
Yürek kıpırdar gözler kırpışır
Kızlarda canlanır kim bilir hangi anı?
Koyun keçi’ye karışmış
Kuzular oğlakla çardakta buluşmuş
Davar tuz yalamış susuz
Dereyi görüp koşmuş
İçer suyu ağzını suya gömerek.
Çoban Yörük kızlarına bakar
Mavi gözlerinin içi gülerek.
Necati Kavlak
MİHRİBAN’IM MI, ALFADİMEM Mİ?
Radyo 'da, Mihriban’ım türküsü başladı. Müziğin başlama ritmi bana Al Fadime’m türküsünü çağrıştırdı. Sanatçının sesini duyana kadar, Al Fadime’m çalacak diye bekledim. Mihriban başlayınca da pek hayal kırıklığı yaşamadım. Mihriban’ım türküsü ve ritminde de yöre türkülerinin havası var. Sanatçı, 'Ayrılığı ölümden zor belleme Mihriban' derken göz pınarlarım doldu. Burun ifrazatım arttı, En büyüğünden en küçüğüne, çocuklarım, eşleri, torunlarım, gözümün önünden filim şeridi gibi geçti. Evlat, evlat kokan tenleri, ışık, ışık bakan gözleri, ay gibi parlayan yüzleriyle karşımdaydılar. Sevginin en güzeli, en asili saklıydı, o sıcak bakışta, o içten gülüşte. Göz pınarlarımda biriken damlalar, yatağına sığmadı. Sel oldu aktı, göz kapaklarımın her kapanışında, kara bulutların sağanak yağmuru beslemesi gibi, göz yaşlarımın yağmur bulutu olmuştu. Esen rüzgarla savruluyordu, gönlümün yüceliği sınır tanımaz yüksek tepelerinin doruklarında. Ayrılık, ölümden beter değil mi? Ne diyordu 'şair'! 'Ölüm ALLAH'ın emri, Şu ayrılık olmasa' işte bir eserdeki 'ayrılığı' ölümden zor belleme 'mısrasının' İnsan ruhunda estirdiği fırtına ve fırtınanın yağdırdığı göz yaşı yağmuru. Elbette şiir'lere söz olmuş kelimelerin, şarkı ve türkülere melodi olmuş notaların da; kişiler deki etkisi, yaşadığı ormanın bitki örtüsü gibi. Kimi yerler zümrüt yeşili, kimisi fıstık yeşili. Bazen yeşil bile değil renk, rengi kırmızı olan var, mavi olanı, kahveye çalanı da, daha ne renkler. Her fırtınadan sonra, güneş açar gök yüzü pırıl, pırıl mas mavi olur ya. sanki fırtına hiç olmamış gibi. İşte 'MİHRİBAN' bitince güneş doğdu. Ortalık masmavi. Şimdi Muazzez Ersoy; 'Dalgalandım da Duruldum, binlerce güzel gördüm de, en sonunda sana vuruldum' diyor.
FLAŞ HABER
A-İNEGÖL SAVAŞ ALANINA DÖNDÜ
B- İNEGÖLDE GERGİN GECE
Pazartesi sabahı “Bursa, İnegöl’de doğu kökenli şoförün kullandığı minibüsün önünün, İnegöllü gençler tarafından kesilmesi ve Şoförün Orhan’iye Mahallesi’nden “Bir daha geçme” diye uyarılması ile başlayan kavga” ajanslara flaş haber başlığı düştü ve kamuoyuna duyuruldu.
Gençler hangi amaçla, niçin ya da niye şoförün önünü kesip uyardı?
Şimdilik bu ucu açık bir haber.
Sebep neyse elbette yapılacak soruşturma sonunda aydınlanacak.
Olay, emniyet ve asayişi ilgilendiren, rutin bir hadise olabileceği gibi, yazılı ve görsel basının flaş haber üslubu ile vermek istediği, ekilen ayrılık tohumların yeşerdiği anlamına da gelebilir.
Şayet hadise, basının ima ettiği sebeple çıkmışsa, iktidara kardeşlik projesi adı altında Milletti ayrıştırma projesi üreten, kendilerine aydın yaftası yakıştıran, Atatürk’ün İfadesiyle “Büyük Türk Milletinin” amaç ve hedefini bildiği sözde aydınların gözü aydın.
Bu zatı muhteremler hedeflerine adım, adım yaklaşıyor.
Hedefi 12’den vurmanın keyfini yaşayabilirler.
Terörü [KÜRT] sorunu diye adlandıran aydınlar ve İktidar: şapkayı önlerine koyup bir kere daha düşünmeli.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10’ncu Maddesinde:,
Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır. Demiyor mu?
Hangi ırka, hangi meshepe Anayasa ayrıcalık tanımış?
Hangi makamı, hangi rütbeyi hangi etnik kökenli vatandaşından esirgemiş?
Hangi bölgeyi ya da şehri hangi yurttaşına men etmiş?
Mal edinme, mülk sahibi olma konusunda kimin diğerinden ayrıcalığı var?
81 İl’in hangisi, hangi etnik kökenli vatandaşa yasak?
Seyahat özgürlüğü mü kısıtlanmış?
Kürt sorunu diye ortaya çıkanlar ve Bütün Haber kanallarında KÜRT Propagandası yapan sözde aydınlar gerçekten kime hizmet ediyorlar?
Ve daha da önemlisi,”Durmak yok Açılıma Devam” sloganı ile 1000 yıllık Türk toprağına ayrılık tohumu ekenler, İnegöl’de olup bitenleri doğru okuyup, doğru değerlendirebilecekler mi?
Ne dersiniz?
Ardıç Ağacı
Karşı yamaçtan
Çan sesi geliyor
Sürüyü katmış önüne çoban
Kaval çala çala eve dönüyor
Genç kızlar toplanmış
Kuyunun başına
Kova ile su çekip
Davar suluyor
Karabaş kimi görse
El bilip ürüyor
Koyun kuzunun kokusunu almış
Yanık yanık meleyip duruyor
Güneş kuşlukta
Sıcak ağır ağır yürüyor
Evde beze dökülmüş,
Saç kurulmuş
Uzaktan tereyağlı
Katmer kokusu geliyor
Açıkmış çoban
Midesi zil çalıyor
Boz eşeğin üstünde
Dih deyip duruyor
Evin önü ardıç ağacı
Sabah gölgesinde döver
Anam yayık ayranı
Bir katmer dür ana
Bir tasta ayran ver bana
Yemem önüme koysan da
Kara kovan süzme balı
Sen doldur ver ayranı
Ana taze ayranı
Necati Kavlak
ÇINAR
Kurumuş dallar
Yok, artık yapraklar
Kim bilir
Kaç asır
Tarihe şahitlik etti
Şu koca çınar
Yer yer dökülmüş
Gövdesinde teni
Sarmaşık sarmış
Koca bedeni
Eskiden gölge ederdi
Oturduğu yeri
Şimdi yok
Koyu ve serin gölgesi
Diyorlar ki
Etme gölge
İhsan istemem
Yaprakların olmasa da
Ben sana git demem
Ara sıra gelir
Bakarım uzaktan sana
Bir ömrü hatırlatıyorsun
Sen bana
Ne kaldı
Şunun şurasında
Senin gibi olmaya
Yapraklar sarardı
Rüzgâr bekliyor
Dökülüp gazel olmaya
Kim bilir
Ne yazacaklar
Başucunda ki mermer levhaya
Necati Kavlak
25.07.2010 Manisa
Görünmez Olsaydım Ne Yapmak İsterdim?
Aslında soru benim kendi kendime çok sorduğum bir soru.
Görünerek yapamadığım tüm densizlikleri yapardım her halde.
Yolda giderken, kimini gıdıklar, kiminin burnuna tavuk yelesi
ile dokunur, kimilerinin yanaklarına kocaman bir öpücük kondururdum.
Bu söylediklerimden yanlış bi şey anlamayın sadece görünmez olmanın
özgürlüğünü yaşamak, görünenlerin görünmüyeni hissetmesini sağlamak için. :))
Nasıl ama? Yolda giderken biri sizi şaaap diye öpecek ve siz görmeyeceksiniz**
Şaka Gibi Valla..
Son Bahar, adı üstünde. Bahar canlanma, hayata dönmeyse, Sonbahar da kıştan önce yeniden hayata dönme diye tanımlanırsa tabit tanımı olarak yanlış tanım olmaz. Yaprakların gazel olduğu, güz güllerinin açtığı, yağmur yağmışsa, çimenlerin yeşerdiği, kır çiçeklerinin bir kez daha boy gösterdiği mevsim'e sonbahar adını vermişiz biz insanlar.
İşin birde başka boyutu var. İnsan yaşamında, son bahar var ki bu anlatılmaz. Aşk gibi yaşanır. Film'lere konu olur. İşte esas Son bahar bence insan'ın yaşadığı bahardır. Onu anlatmak değil yaşamak esastır. :))
Aşk:
Üç harften ibaret olan bu sözcük, sayfalarca kitap olabilecek anlam ve mana ifade etmektedir. Aşk'ı özünde olduğu gibi kısa cümlelerle ifade ederseniz, anlamına, içeriğine ihanet etmiş olursunuz.
Aşk bir okyanustır, bir denizdir, bir ırmaktır, ama ucu bucağı olmayan, içine girince kaybolduğunuz, tanıdıkca hayran kaldığınız ve kelimelerle ifade edemediğiniz bir şey. Sevgi var içinde, özlem var, hasret var, güzelliğin her karesi var. çiçek gibi, açan gül gibi. Açtığı zaman güzel kokan, susuz kaldığı zaman solan nadide bir çiçek gibi. Başka kıymetli şeylerede benzetebilirsiniz. Bir Elmas, yakuta yada daha değerli mücehvere....
Elbette 'AŞK' yalnız iki karşı cinsin birbirini sevmesi olduğu kadar, İlahi aşklar da var. Onu anlatmaksa yaşamadan zor.
İşte aşk Ucsuz bucaksız bir okyanustur. Git git bitmez,