Bir zamanlar Isık-Köl’ün bulunduğu yerde Kalmak Padişahı’nın saltanatı kurulu imiş. Saltanat bu; yakutlarla, elmaslarla bezenmiş saraylar, altınlarla döşenmiş yollar... ve daha nice nice zenginlikler ve şatafat bu padişahın elinin altında imiş. Ama...
Merhamet deseniz, yok
Adalet deseniz, yok
İyilik deseniz, yok...
Güç deseniz, çok
Zulüm deseniz, çok
Acı deseniz, çok...
İşte böyle öfke saçan Kalmak Padişahı zavallı insanlara hiç yere cezalar veriyor, onlara işkenceler yapıyormuş. Birgün bu zavallı, fakir, bıkkın insanlardan biri; “artık yeteeeeer! ” diyerek padişahın huzuruna çıkmış:
- Padişahım, siz emrediyorsunuz; ama adalet üzre değil. Bu insanlara acıyınız. Onları haksız yere hapse atmayınız.
Bu sözleri duyan padişah; sinirlenmiş, öfkeden beti benzi değişmiş. Bir hışımla ayağa fırlamış:
- Bu sözleri bağışlıyorum, lakin bir daha tekrarlanırsa ölürsün! Şimdi git. Seni gözüm görmesin!
Adam boynu bükük çıkmış saraydan. Fakat, insanların durumu her gün daha kötüye gidiyormuş, padişah sarayında zevk ve eğlencesinde, sefasına düşmüş gözü kimsecikleri görmüyormuş yine. O zavallı adam bu olup bitenleri bir türlü hazmedemiyormuş, korkmadan sarayın yolunu tutmuş yeniden. Huzura çıkınca daha önce söylediklerini ne eksik, ne fazla; ne güzel, ne çirkin bir bir tekrarlamış.
Padişah bu sefer bu küstahlığa izin veremeyeceğini haykırarak; “yarın sabah bu adamı öldürün” emrini vermiş askerlerine. “Çocukarını da boğazlayın! ”
Adam bir yolunu bulup askerlerin elinden kaçmış ve doğru evine gitmiş. Karısına, “hemen hazırlanın” demiş. “Bu gece evden ayrılmalıyız. Size iki tane şüdüngüt(hızlı yürüyen inek) bulalım. Onlara binip dağlara kaçın. Ben bu kendini bilmez padişaha dersini vereceğim.”
Kısa süre sonra karısı ve çocukları şüdüngüte binerek şehirden ayrılmışlar. Adam da şehrin yoksul halkına şehirden ayrılmaları için haber verip atına binmiş, şehirin en büyük kuyusunun başına gitmiş. Atnı bağlamış ve kuyunun dibine kadar inmiş. Bir de ne görsün, kuyunun dibinde koccaman bir çanaç(deriden yapılmış, suyun taşmasını önleyen kap) var. Adam çanaçın tam ortasını vurarak delmiş. Hemen oradan çıkarak kanatlı atına atlamış ve şehirden uzaklaşmış.
Kuyunun suyu taşmış taşmış... merhametsiz, acımasız, zalim Kalmak Padişahı sarayıyla beraber kuyunun seline kapılıp ölmüş. Su, bütün şehri kapladıktan sonra durmuş. Şehir sular altında kaybolup gitmiş. Ve Kırgızistan’ın incisi; suyu tuzlu; rengi her an bambaşka; çevresi ağaçlı, çalılı, iğdeli; kimi kıyısı taşlı, kimi kıyısı kum; kışın donmayan, yazın berrak Isık-Köl meydana gelmiş.
Bu masal da burada bitmiş...
Şimdi dünyanın her yerinden, bu tabiat güzelliğini görmeye insanlar akın ediyor, belki öyküsünü bilerek, belki de bilmeyerek....
11-12 Eylül geldi geçti Allende-Büllende takılıyoruz
Kurthan FİŞEK Şili cumhurbaşkanı Salvador Allende, cuntacı bir güruh tarafından katledildiğinde (11 Eylül 1973) , şimdiki önemli siyasi şahsiyetlerimizden bazılarıyla beraber, askeri mapus damlarındaydık. Üzüldük, özgürlük umutlarımızı yitirdik. ‘‘Cuntacılık’’ hayvan hastalığı gibidir. Hem ‘‘evrensel’’ bulaşıcılığı vardır, hem bir kere girdi mi hiç çıkmaz. * * * Tam umutlarımızı kesmiştik, Ecevit'in CHP'si kazandı. Dayatmacılığa, darbeciliğe karşı kazandı. Tahliye edildi çoğumuz... Arkasından genel af geldi, mapus damları boşaldı. Allende'nin karakaderini unuttuk, gitti. * * * İki gün önceydi.11 Eylül 1998... Allende'nin cuntacılar tarafından katledilişinin yirmi beşinci yıldönümü... Evvelki gündü.11 Eylül 1998... Devletimizin yedinci başı Ahmet Kenan Evren, kalp-damar rahatsızlığı sebebiyle GATA'ya kaldırıldı. Allah cidden uzun ömür ve acil şifalar versin... Ben onsuz ne yaparım? Dündü.49 kişinin idam edildiği 12 Eylül 1980'in on sekizinci yaşgünü... Cuntacılar eylül ayını çok seviyor nedense... Bense ‘‘Eylül’’ ayını sevmem... Karabasanlarıma girer, bitmesi için gün sayarım... * * * Türkiye'de kim kazanır? Hötzötçülüğe karşı çıkan kazanır. CHP kazanır mı? Deniz Baykal'ın dediği ‘‘Yüzde 24’’ olur mu? Niye olmasın? O siyasi çizginin seçimlerdeki oy seyrini, o dönemdeki gelişmelerle, partinin genel tutumuyla ilintilendirin, CHP'nin ne zaman oy kazandığını anlarsınız... 1950 (% 39.9) ,1954 (% 34.8) ,1957 (% 40.6) ,1961 (% 36.7) ,1965 (% 28.7) ,1969 (% 27.4) ,1973 (% 33.3) ,1977 (% 41.4) ,1983 (HP-% 30.5) ,1987 (SHP-% 24.8) ,1987 (DSP-% 8.5) ,1991 (DSP-% 10.8) ,1991 (SHP-% 20.8) ,1995 (DSP-% 14.6) ,1995 (CHP-% 10.7) ,1996 (DSP-% 9.14) ,1996 (CHP-% 6.67) ... * * * Bazı şeyleri, ya çabuk unutuyoruz, ya da hatırlamak istemiyoruz. Allende simgeydi. Bülent Bey simgeydi. CHP ıkınsa da, sıkınsa da, hâlâ simgedir. O simge, bu simge... Düdüğünü sallasan simgeye çarpıyor. Peki, kim neyin simgesi? Parantez açalım, alıntı (intihal) yapalım... * * * 1973 seçimlerine, genel af, toprak reformu, madenlerin ve petrolün devletleştirilmesi vaadleriyle giren CHP,1969'da % 27.4 olan oylarını % 33.3'e çıkardı. Ecevit'in popülaritesi hızla yükseliyordu. Ecevit'in yükselişi sağ kesimi kaygılandırdı. Sağ basın Ecevit'ten, ‘‘Allende-Büllende’’ diye söz ediyor, seçmene Ecevit'in ‘komünist’’ olduğu mesajı verilirken, Allende'nin sonu hatırlatılıyordu. AP genel başkanı Süleyman Demirel,1975 yılında Ecevit'i ‘‘Allende taklitçisi’’ ilan etti. ‘‘Allende benzetmesi’’ Ecevit'in 1978'de başbakan oluşuyla birlikte sıklaştı. Bu dönemde, Demirel'in hükümet uygulamalarını ‘Allende gidişi’’ diye nitelemesi tartışmalara yol açtı. Ecevit'i, Şili'de olduğu gibi, ardında Amerika'nın olduğu bir askeri darbenin beklediğini mi söylemek istediği sorusuna Demirel, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Amerikalılara falan alet olacağına ihtimal vermem. Yalnız bunların icra ettikleri program Allende programıdır. Sonları aynı mı olur, onu da bilemem’’ diyerek, ‘‘Allende gidişi’’ imasında ısrar etti. CHP, ‘‘Türkiye Şili değildir. Türk ulusu demokrasiye bağlıdır. Onun demokrasiye bağlı ordusu da ne Demirel'e ne de başkasına Pinochet olma imkânı vermeyecektir’’ derken, sol basında, Allende'ye benzemenin bir onur olduğu, Ecevit'in Demirel gibi, ‘‘şapkasını alıp kaçmak yerine Allende gibi faşizme direneceği’’ öne sürüldü. * * * CHP'liler, hangi şartlarda ‘‘CHP’’ olduklarını bilirlerse, dost-düşman ayrımı yapabilirlerse, belki CHP, o % 24'ü güle oynaya tutturur. Sözüm aynı zamanda sayın başbakanıma, Bülent Ecevit'edir.
Mercedes Porsche ve Bosch firmalarinin merkezi... tepeleri ile bazen istanbulu hatirlatir.. ama bogazin yerinde fukara bir Neckar nehri ile idare etmektedirler.. Baden Württemberg eyaletinin bassehri...
Kale arkasinda ucuzcu seyircilerin oturdugu tribün... Tezahüratlari pek kale alinmazmis... Zira kimse duyamazmis.. Futbolcular da yumruk sov icin bu bölüme pek ugramazmis..
Tezahürat esnasinda pahali ve orta fiyatli tribünleri oldugu yerlerdekiler, eski acigi tezahürata davet ederlermis: ESKİ AÇIK SARI DESENE diye, eger ses gelirse, kendileri de ardindan kırmızı diye bagiracaklar...
Kale arkasinda ucuzcu seyircilerin oturdugu tribün... Tezahüratlari pek kale alinmazmis... Zira kimse duyamazmis.. Futbolcular da yumruk sov icin bu bölüme pek ugramazmis..
Tezahürat esnasinda pahali ve orta fiyatli tribünleri oldugu yerlerdekiler, eski acigi tezahürata davet ederlermis: ESKİ AÇIK SARI DESENE diye, eger ses gelirse, kendileri de ardindan kırmızı diye bagiracaklar...
KIRGIZİSTAN GÜNLÜĞÜ
Kırgızistan'ın İncisi
Isık-Köl (Isık Göl)
Acar Mokeyeva
Balık olup içinde
Süzüleyim Isık-Köl
Yosun olup dibinde
Uzanayım Isık-Köl
Gemi olup belime
Batayım Isık-Köl
Balık olup akıntına
Kapılayım Isık-Köl
Saatlerce neşelenip
Eğleneyim Isık-Köl
İğde kokulu sahilinde
Gezineyim Isık-Köl
Aalı Tokombayev
İlgeri-ilgeri caşıl tonun aldında, ısık-köl’ün boyunda........
Bir zamanlar Isık-Köl’ün bulunduğu yerde Kalmak Padişahı’nın saltanatı kurulu imiş. Saltanat bu; yakutlarla, elmaslarla bezenmiş saraylar, altınlarla döşenmiş yollar... ve daha nice nice zenginlikler ve şatafat bu padişahın elinin altında imiş. Ama...
Merhamet deseniz, yok
Adalet deseniz, yok
İyilik deseniz, yok...
Güç deseniz, çok
Zulüm deseniz, çok
Acı deseniz, çok...
İşte böyle öfke saçan Kalmak Padişahı zavallı insanlara hiç yere cezalar veriyor, onlara işkenceler yapıyormuş. Birgün bu zavallı, fakir, bıkkın insanlardan biri; “artık yeteeeeer! ” diyerek padişahın huzuruna çıkmış:
- Padişahım, siz emrediyorsunuz; ama adalet üzre değil. Bu insanlara acıyınız. Onları haksız yere hapse atmayınız.
Bu sözleri duyan padişah; sinirlenmiş, öfkeden beti benzi değişmiş. Bir hışımla ayağa fırlamış:
- Bu sözleri bağışlıyorum, lakin bir daha tekrarlanırsa ölürsün! Şimdi git. Seni gözüm görmesin!
Adam boynu bükük çıkmış saraydan. Fakat, insanların durumu her gün daha kötüye gidiyormuş, padişah sarayında zevk ve eğlencesinde, sefasına düşmüş gözü kimsecikleri görmüyormuş yine. O zavallı adam bu olup bitenleri bir türlü hazmedemiyormuş, korkmadan sarayın yolunu tutmuş yeniden. Huzura çıkınca daha önce söylediklerini ne eksik, ne fazla; ne güzel, ne çirkin bir bir tekrarlamış.
Padişah bu sefer bu küstahlığa izin veremeyeceğini haykırarak; “yarın sabah bu adamı öldürün” emrini vermiş askerlerine. “Çocukarını da boğazlayın! ”
Adam bir yolunu bulup askerlerin elinden kaçmış ve doğru evine gitmiş. Karısına, “hemen hazırlanın” demiş. “Bu gece evden ayrılmalıyız. Size iki tane şüdüngüt(hızlı yürüyen inek) bulalım. Onlara binip dağlara kaçın. Ben bu kendini bilmez padişaha dersini vereceğim.”
Kısa süre sonra karısı ve çocukları şüdüngüte binerek şehirden ayrılmışlar. Adam da şehrin yoksul halkına şehirden ayrılmaları için haber verip atına binmiş, şehirin en büyük kuyusunun başına gitmiş. Atnı bağlamış ve kuyunun dibine kadar inmiş. Bir de ne görsün, kuyunun dibinde koccaman bir çanaç(deriden yapılmış, suyun taşmasını önleyen kap) var. Adam çanaçın tam ortasını vurarak delmiş. Hemen oradan çıkarak kanatlı atına atlamış ve şehirden uzaklaşmış.
Kuyunun suyu taşmış taşmış... merhametsiz, acımasız, zalim Kalmak Padişahı sarayıyla beraber kuyunun seline kapılıp ölmüş. Su, bütün şehri kapladıktan sonra durmuş. Şehir sular altında kaybolup gitmiş. Ve Kırgızistan’ın incisi; suyu tuzlu; rengi her an bambaşka; çevresi ağaçlı, çalılı, iğdeli; kimi kıyısı taşlı, kimi kıyısı kum; kışın donmayan, yazın berrak Isık-Köl meydana gelmiş.
Bu masal da burada bitmiş...
Şimdi dünyanın her yerinden, bu tabiat güzelliğini görmeye insanlar akın ediyor, belki öyküsünü bilerek, belki de bilmeyerek....
kaynak:
http://www.siraze.net/edebiyat/kose1/isik.htm
bir de Isabel Allende var bestseller romanlar yaziyor...
ALLENDE GİDİŞİ
salvador allende
ALLENDE GİDİŞİ
11-12 Eylül geldi geçti Allende-Büllende takılıyoruz
Kurthan FİŞEK
Şili cumhurbaşkanı Salvador Allende, cuntacı bir güruh tarafından katledildiğinde (11 Eylül 1973) , şimdiki önemli siyasi şahsiyetlerimizden bazılarıyla beraber, askeri mapus damlarındaydık.
Üzüldük, özgürlük umutlarımızı yitirdik.
‘‘Cuntacılık’’ hayvan hastalığı gibidir.
Hem ‘‘evrensel’’ bulaşıcılığı vardır, hem bir kere girdi mi hiç çıkmaz.
* * *
Tam umutlarımızı kesmiştik, Ecevit'in CHP'si kazandı.
Dayatmacılığa, darbeciliğe karşı kazandı. Tahliye edildi çoğumuz... Arkasından genel af geldi, mapus damları boşaldı.
Allende'nin karakaderini unuttuk, gitti.
* * *
İki gün önceydi.11 Eylül 1998... Allende'nin cuntacılar tarafından katledilişinin yirmi beşinci yıldönümü...
Evvelki gündü.11 Eylül 1998... Devletimizin yedinci başı Ahmet Kenan Evren, kalp-damar rahatsızlığı sebebiyle GATA'ya kaldırıldı. Allah cidden uzun ömür ve acil şifalar versin... Ben onsuz ne yaparım?
Dündü.49 kişinin idam edildiği 12 Eylül 1980'in on sekizinci yaşgünü...
Cuntacılar eylül ayını çok seviyor nedense... Bense ‘‘Eylül’’ ayını sevmem... Karabasanlarıma girer, bitmesi için gün sayarım...
* * *
Türkiye'de kim kazanır? Hötzötçülüğe karşı çıkan kazanır.
CHP kazanır mı? Deniz Baykal'ın dediği ‘‘Yüzde 24’’ olur mu?
Niye olmasın? O siyasi çizginin seçimlerdeki oy seyrini, o dönemdeki gelişmelerle, partinin genel tutumuyla ilintilendirin, CHP'nin ne zaman oy kazandığını anlarsınız...
1950 (% 39.9) ,1954 (% 34.8) ,1957 (% 40.6) ,1961 (% 36.7) ,1965 (% 28.7) ,1969 (% 27.4) ,1973 (% 33.3) ,1977 (% 41.4) ,1983 (HP-% 30.5) ,1987 (SHP-% 24.8) ,1987 (DSP-% 8.5) ,1991 (DSP-% 10.8) ,1991 (SHP-% 20.8) ,1995 (DSP-% 14.6) ,1995 (CHP-% 10.7) ,1996 (DSP-% 9.14) ,1996 (CHP-% 6.67) ...
* * *
Bazı şeyleri, ya çabuk unutuyoruz, ya da hatırlamak istemiyoruz.
Allende simgeydi. Bülent Bey simgeydi.
CHP ıkınsa da, sıkınsa da, hâlâ simgedir.
O simge, bu simge... Düdüğünü sallasan simgeye çarpıyor.
Peki, kim neyin simgesi? Parantez açalım, alıntı (intihal) yapalım...
* * *
1973 seçimlerine, genel af, toprak reformu, madenlerin ve petrolün devletleştirilmesi vaadleriyle giren CHP,1969'da % 27.4 olan oylarını % 33.3'e çıkardı. Ecevit'in popülaritesi hızla yükseliyordu. Ecevit'in yükselişi sağ kesimi kaygılandırdı.
Sağ basın Ecevit'ten, ‘‘Allende-Büllende’’ diye söz ediyor, seçmene Ecevit'in ‘komünist’’ olduğu mesajı verilirken, Allende'nin sonu hatırlatılıyordu. AP genel başkanı Süleyman Demirel,1975 yılında Ecevit'i ‘‘Allende taklitçisi’’ ilan etti.
‘‘Allende benzetmesi’’ Ecevit'in 1978'de başbakan oluşuyla birlikte sıklaştı. Bu dönemde, Demirel'in hükümet uygulamalarını ‘Allende gidişi’’ diye nitelemesi tartışmalara yol açtı. Ecevit'i, Şili'de olduğu gibi, ardında Amerika'nın olduğu bir askeri darbenin beklediğini mi söylemek istediği sorusuna Demirel, ‘‘Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Amerikalılara falan alet olacağına ihtimal vermem. Yalnız bunların icra ettikleri program Allende programıdır. Sonları aynı mı olur, onu da bilemem’’ diyerek, ‘‘Allende gidişi’’ imasında ısrar etti.
CHP, ‘‘Türkiye Şili değildir. Türk ulusu demokrasiye bağlıdır. Onun demokrasiye bağlı ordusu da ne Demirel'e ne de başkasına Pinochet olma imkânı vermeyecektir’’ derken, sol basında, Allende'ye benzemenin bir onur olduğu, Ecevit'in Demirel gibi, ‘‘şapkasını alıp kaçmak yerine Allende gibi faşizme direneceği’’ öne sürüldü.
* * *
CHP'liler, hangi şartlarda ‘‘CHP’’ olduklarını bilirlerse, dost-düşman ayrımı yapabilirlerse, belki CHP, o % 24'ü güle oynaya tutturur.
Sözüm aynı zamanda sayın başbakanıma, Bülent Ecevit'edir.
[Ana Sayfa]
13 Eylül 1998, Pazar
Mustafa Necati Sepetcioglu'nun Mustafa Necati Sepetçioğlu'nun romanlarindaki eski türklerin kullandigi bir deyim...
k b r harflerinden olam kelimenin coguludur..
büyükler manasina gelir..
elit tabaka anlaminda kullanilir...
Mercedes Porsche ve Bosch firmalarinin merkezi...
tepeleri ile bazen istanbulu hatirlatir..
ama bogazin yerinde fukara bir Neckar nehri ile idare etmektedirler..
Baden Württemberg eyaletinin bassehri...
Kale arkasinda ucuzcu seyircilerin oturdugu tribün...
Tezahüratlari pek kale alinmazmis... Zira kimse duyamazmis..
Futbolcular da yumruk sov icin bu bölüme pek ugramazmis..
Tezahürat esnasinda pahali ve orta fiyatli tribünleri oldugu yerlerdekiler, eski acigi tezahürata davet ederlermis:
ESKİ AÇIK SARI DESENE diye,
eger ses gelirse,
kendileri de ardindan kırmızı diye bagiracaklar...
Kale arkasinda ucuzcu seyircilerin oturdugu tribün...
Tezahüratlari pek kale alinmazmis... Zira kimse duyamazmis..
Futbolcular da yumruk sov icin bu bölüme pek ugramazmis..
Tezahürat esnasinda pahali ve orta fiyatli tribünleri oldugu yerlerdekiler, eski acigi tezahürata davet ederlermis:
ESKİ AÇIK SARI DESENE diye,
eger ses gelirse,
kendileri de ardindan kırmızı diye bagiracaklar...