Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Zulmü Alkışlayamam
Zulmü Alkışlayamam

ÖZÜR DİLENMEZ, ÖZRÜN KABULÜ DİLENİR.

  • vicdanının sesini bastıramamak08.07.2017 - 16:00

    Zulüm bizdense ben bizden değilim!

    Rachel Corrie

  • peygamber07.07.2017 - 16:03

    Gülümseyen bir çehre, ama kederli,
    Saygılı ama dimdik,
    Mütevazı ama vakarlı,
    Yorgun ama kararlı.

    Ali Akyüz

  • kelimelerin büyüsü05.07.2017 - 13:46

    Kelimelerin gücünü bilmeden, insanı anlamak imkansızdır.

    Konfüçyus

  • tevazu30.06.2017 - 09:36

    Allah seni yükselttikçe, sen gönlünü alçalt.

    Farabi

  • Sonra dedi ki23.06.2017 - 16:04

    Ey şehri Ramazan,
    Geldin de gidiyorsun öyle mi?
    Seni tutmayanlar, sana tutunamayanlar düşünsün sonunu.

    Necip Fazıl KISAKÜREK

  • karınca21.06.2017 - 00:43

    İstanbul’da güneşli bir günün sabahında Topkapı Sarayı’nın avlusunda bulunan Has Oda’nın kapısı açıldı. Uzun boylu genç bir adam arka bahçeye doğru ilerliyordu. Bu kişi, Avrupa’yı titreten, koca Akdeniz’i hâkimiyet altına alan Osmanlı Devleti’nin kudretli hükümdarı Kanunî Sultan Süleyman’dan başkası değildi. Devlet işlerinden vakit buldukça soluklanmak için arka bahçeye çıkar, ağaçları, kuşları, denizi seyrederdi.

    O gün deniz, ağaçlar bir başka güzeldi, yalnız ağaçlardan birkaç tanesinin yapraklarının buruştuğunu fark etti. Hemen yanlarına yaklaştı ve eliyle tutup incelemeye başladı. Biraz sonra ağaçların neden buruştuklarını anlamıştı. Karıncalar sarmıştı o güzelim dallarını. Aklına bir çözüm yolu geldi. Ağaçları ilaçlatacaktı. Böylece ağaçlar karıncalardan kurtulacak ve rahat bir nefes alacaklardı. Fakat birkaç dakika daha düşününce bu fikrin o kadar da iyi olmadığını anladı. Karıncalar da can taşıyordu, ağaçları ilaçlatırsa onlar ölebilirdi. İşin içinden çıkamayacağını anlayan Kanunî, bu konuyu danışmak için hocası Ebussuud Efendi’yi aramaya koyuldu. Hocasının odasına gitti. Ama hocası odada yoktu. Hemen oracıkta bulduğu kâğıt parçasına kafasına takılan soruyu edebî bir üslupla yazdı ve hocasının rahlesi üzerine bıraktı.

    Birkaç saat sonra hocası odasına gelmiş ve rahlenin üzerinde el yazısı ile yazılmış kâğıdı görmüştü. Eline hat kalemini alan Ebussuud Efendi, talebesinin soruyu yazdığı kâğıdın altına bir şeyler yazdı ve kâğıdı rahleye bıraktı.

    Kanunî bir ara tekrar hocasının odasına uğradı. Hocası yine yerinde yoktu; ama rahlenin üzerine bırakmış olduğu kâğıdın üzerine kendi yazısı dışında bir şeylerin daha yazılmış olduğunu gördü. Merakla kâğıdı eline aldı ve okumaya başladı. Yazıyı okuyunca yüzünde bir tebessüm belirdi. Kâğıdın üst kısmında Kanunî’nin hocasına yazdığı sual vardı. Kanunî şöyle diyordu hocasına:

    Meyve ağaçlarını sarınca karınca
    Günah var mı karıncayı kırınca?

    Hocası Ebussuud soruyu şöyle cevaplıyordu:

    Yarın Hakk’ın divanına varınca
    Süleyman’dan hakkın alır karınca.

  • aşk17.06.2017 - 00:21

    'A'yn
    'Ş'ın
    'K'af

  • kemal sayar04.06.2017 - 02:12

    ...der ki;
    Zalimin karşısında saf tutabilen ülkeler yeni bir vicdan ittifakının da habercisi olabilir. Kalbi çürümemişlerin ittifakı. Batı rüyasından Batı riyasına uyandığımız şu günlerde, ahlakın ve adaletin yanında saf tutalım.
    Gazze için. Türkiye için. Daha güzel bir dünya için.

  • Mehmet Emin Ay03.06.2017 - 18:31

    Selâm İmam Hatiplim

  • hülasa01.06.2017 - 19:59

    Diyojen'in gündüz vakti elinde fenerle ne aradığını soranlara verdiği yanıt;
    'İnsan' arıyorum!