Çok tenha bir ormanın içinde ve ormanın en ıssız köşesinde bir ev olsa. Hava zifiri karanlık ve evin içinde tek başına bir kişi bulunsa.Hiç lamba yanmasa ve evin bir odasında tek başına karanlıkta duvara dönük olarak otursa bu kişi... Bu esnada esnediğinde eli ile ağızını kapatıyorsa bu kişi gerçekten kibardır..
Aslında aydın ile halk arasındaki ilişki çoban-koyun sürüsü arasındaki münasebete hiç benzemez.
Aydın halkın bağrından çıkmış olduğuna göre asıl aydın halk olmalıdır.
İrfanını kaybetmiş bir milletin içinden aydın çıkması zordur.Kahramanlar ile aydınlar farklı tiplerdir.Kahramanlar kitleleri sürükleyebilir, yüzyıllarca unutulmaz ve belki daha hayatta iken efsane olurlar ama aydın bunun tam tersidir...Hayatını çile içinde geçiren içinde yaşadığı topluma yabancı tip...Ne hazin tablo..evet evet başta söylediklerimle çelişiyor gibi görünse de yazdıklarım ne yazık ki doğru...
Biz aydınımızı alaturka bir şekle sokmuşuz.Yalnız adam, ukala adam, çileli adam, boş adam (adam derken erkek anlamında kullanmıyorum-kişi de denilebilir) olmuş hep aydın bizde...
Aydınlık bir meslek değildir, bir rütbe yada nişan da değildir...Zaman içinde belli olur insanın topluma bakış açısı ve onun için yaptıkları.. Aydın fenerini o kadar ileri tutar ki ışığı ile gelecek nesiller de aydınlanır...
Erdemli olmak tarladaki çalışandan kürsüde nutuk atana kadar herkesin hayat tarzının aksi (yansıması) olmalıdır ki herkes kendi dünyasının aydını olsun..
Kısaca şu Abbas hikayesini de anlatayım.Duyduğum kadarıyla...
Cahit Sıtkı Abbas adlı bir meyhanecinin yerine gitmektdir. Bazı sorunları yüzünden bu gitmeler çok sık hale gelir.Neredeyse sabahtan sabaha hale gelmeye başlar. Abbas Cahit Sıtkı'nın bu haline çok üzülür ve O'na hava kararmadan gelmemesini, gündüz vakti kendisine içki vermeyeceğini söyler...
Şimdi alttaki Abbas şiirini tekrar okuyabilirsiniz....
Yaş döktü bulut çayır çemenden geçerek Mümkün mü kızıl şarabı nuş eylememek Gerçek bu çemende şimdi biz gezmedeyiz Bizden bitecek çemende kimler gezecek
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Birgün gözlerimin tâ içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak...
Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar...
Eskiler kibar insanı şöyle tarif ederler;
Çok tenha bir ormanın içinde ve ormanın en ıssız köşesinde bir ev olsa.
Hava zifiri karanlık ve evin içinde tek başına bir kişi bulunsa.Hiç lamba yanmasa ve evin bir odasında tek başına karanlıkta duvara dönük olarak otursa bu kişi... Bu esnada esnediğinde eli ile ağızını kapatıyorsa bu kişi gerçekten kibardır..
Görgü kuralları demektir...
Günümüzde unutuldu... Ne acı..
Önce küçük büyüğe selam verir ama ilk olarak büyük küçüğün hatrını sorar... Çok temel bir görgü kuralıdır ama hak getire...
Neyse ben de yazımı kısa tutayım da kibar dursun bari...
Aslında aydın ile halk arasındaki ilişki çoban-koyun sürüsü arasındaki münasebete hiç benzemez.
Aydın halkın bağrından çıkmış olduğuna göre asıl aydın halk olmalıdır.
İrfanını kaybetmiş bir milletin içinden aydın çıkması zordur.Kahramanlar ile aydınlar farklı tiplerdir.Kahramanlar kitleleri sürükleyebilir, yüzyıllarca unutulmaz ve belki daha hayatta iken efsane olurlar ama aydın bunun tam tersidir...Hayatını çile içinde geçiren içinde yaşadığı topluma yabancı tip...Ne hazin tablo..evet evet başta söylediklerimle çelişiyor gibi görünse de yazdıklarım ne yazık ki doğru...
Biz aydınımızı alaturka bir şekle sokmuşuz.Yalnız adam, ukala adam, çileli adam, boş adam (adam derken erkek anlamında kullanmıyorum-kişi de denilebilir) olmuş hep aydın bizde...
Aydınlık bir meslek değildir, bir rütbe yada nişan da değildir...Zaman içinde belli olur insanın topluma bakış açısı ve onun için yaptıkları..
Aydın fenerini o kadar ileri tutar ki ışığı ile gelecek nesiller de aydınlanır...
Erdemli olmak tarladaki çalışandan kürsüde nutuk atana kadar herkesin hayat tarzının aksi (yansıması) olmalıdır ki herkes kendi dünyasının aydını olsun..
Peki öyle olsun... ; -)
Bu sene genelde çizgi modası var..Erkekte takım elbiseler çizgili, bayanda pantolonda çizgi var..Ayrıca bayan eteğinde ekose desen çok moda..
Modayı falan pek takmam da iş icabı işte... Mecburiyetten...
Kısaca şu Abbas hikayesini de anlatayım.Duyduğum kadarıyla...
Cahit Sıtkı Abbas adlı bir meyhanecinin yerine gitmektdir.
Bazı sorunları yüzünden bu gitmeler çok sık hale gelir.Neredeyse sabahtan sabaha hale gelmeye başlar.
Abbas Cahit Sıtkı'nın bu haline çok üzülür ve O'na hava kararmadan gelmemesini, gündüz vakti kendisine içki vermeyeceğini söyler...
Şimdi alttaki Abbas şiirini tekrar okuyabilirsiniz....
Rezillik! ! !
Fuzuli'nin: 'Selam verdim rüşvet deyü almadılar' (Rüşver değil diye selamımı bile almadılar) dediği gibi vaziyet çok kötü..
Kaç defa Memur Bey'e cezamı yazması için rica! ettim bilseniz....
Yaş döktü bulut çayır çemenden geçerek
Mümkün mü kızıl şarabı nuş eylememek
Gerçek bu çemende şimdi biz gezmedeyiz
Bizden bitecek çemende kimler gezecek
Yahya Kemal
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Birgün gözlerimin tâ içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak...
Sezai Karakoç (Mona Roza)
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar...
Sezai Karakoç (Mona Roza)
Kader beyaz kağıda sütle yazılmış yazı
Elindeyse beyazdan gel de sıyır beyazı...
N.F.K.