Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • bağdat25.08.2007 - 20:58

    Dur Bağdat!
    Nereye böyle erkenden?
    Yapma Bağdat!
    İzin verme seni alıp götürmelerine,
    Uzaklara,
    Paslı zindanlarına,
    Kurumuş kan lekeleriyle pis,
    Elektrik sandalyelerine...

    Hani Bağdat,
    Kardeştik biz seninle,
    Yoldaştık,
    Sarılıp uyurduk birbirimizle,uzun gecelerce
    Her geceni barut sesleriyle kestiler Bağdat,
    Her beyaz gündüzüne kına yaktılar Bağdat,kıpkırmızı kına

    Buradan giderken böyle miydin?
    Hurmalarla orucunu açtın Bağdat,zemzemlerle niyet ettin
    Sana n'olmuş Bağdat?
    Ellerin kınalı,
    Ayakların çamurlu,
    Başın dumanlı,mantardan duman
    Bin yıldır ıskalayanlar,bu kez isabetteler
    Seni sıskalatmışlar Bağdat,
    Bu incecik beden,
    Ne çok kurban vermişsin,hepsi şehit
    Toprağını eşelesem kaç boncuklu tabanca,kaç oyuncak bebek
    Kaç yapma çiçek bulurum bilmem?

    Kızını ayağında bebğiyle vurdular Bağdat
    Daha kırkı çıkmadan vurdular,
    Daha kırkın çıkmadan senin,
    Çocukların çuval sessizliğinde,

    Neden yalnız bıraktılar seni Bağdat?
    Komşu al demiştim sana; ev alma,
    Komşuların hayırsız çıktı,
    Oysa kaç Ramazan Sofranda iftar ettiler,kaç bayram misinden süründüler
    Azıcık kumanyandan herkese aşure yaptın; dağıttın,
    Sevdiler bir daha istediler Bağdat,
    Sevdiler bir daha...
    Uzak ülkelerden komşunun arkadaşları geldiler,konuk oldular,
    Aşureni yediler,onlar da beğendiler,
    Tabağını aldılar,kaşığını götürdüler,
    Bakır kazanını söktüler,bir daha yapamayasın diye
    Sürahinde su kalmadı; hepsini içtiler,
    Bu misafir bulduğunu değil,umduğunu yedi Bağdat,

    Şimdi bir sen kalmışsın; meteliksiz,yalnız...
    Elinde bavulun,
    Üç hurma biraz da su:Belinde çıkın
    Sen de gidersen,
    Kimin çölünde boylu boyunca uzanırım Bağdat,
    Kimin pazarında bulurum babamı?
    Kimin evinde annemi ararım,ağacımı nere dikerim?
    Fırat'ın baldızı,Diclenin ablası,Bağdat,Orta Doğu'nun altın saçlı
    gelini,
    Toprağının her zerresinde gavurun nefreti...

    Senin her gözyaşında benim kaç Yasin'im var bilir misin?
    Kaç Fatiha'm?
    Kaç hatim indim sana,
    Kaç camiye adını yazdım,haberin var mı?
    Kaçmak kolay,yürümek mesele değil
    Durmak en büyük erdem,susmak,en büyük israf kelimelerine,
    Dur Bağdat,yürüme!
    Sen çok koştun,yeter!
    Attığın her adımda yüzlerce çocuk birbirine sarıldı,
    Her adımında onlarca minaren rüküya eğildi,
    Ali'yi de uyandırdılar,bir kükreme sesi; ıslıkları bastıran,
    Duyuldu semalarından...

    Artık büyüdün,çocuk değilsin
    Evini çek,çevir
    Al eline süpürgeyi,
    Düşman önünde eğilsin!
    Baki misafirini uyandırdılar buna nasıl izin verirsin?
    Necef'e düşen her kıvılcıma nasıl boyun eğersin?

    Nasıl izin verdim Bağdat! ?
    Gurbet ellerine nasıl izin verdim?

    Aç bavulunu ve en güzel elbiseni giy,
    Kırmızı olsun!
    Namusun damarda durmazsa,üstünde dursun!
    Eğer istersen,
    İki hilal arası, kısacık vakitte
    Bu düşmanı toprağında ebediyen susturursun!
    Patlattıkları her barut zerresi için onları pişman et,
    Kimin ne haddine sen dururken,Frenk'ten medet beklemek?
    Harp dediğin,şu çöllerinde,ucu açık senet!

    Kazanmaya yemin et,
    Hangi savaş kazanıldı şimdiye dek?
    İki kişi dalaşır,savaşı başlatır,
    Ama her dağında binlerce ceset?
    Aydınlık sensin ey Bağdat'ın babası Doğu
    Batı elektriği ararken,sen yakmıştın mumu
    Bombanın düştüğü her karış toprak inler:
    Burası Doğu!
    BURASI DOĞU!