Bakın Bediüzzaman Hazretleri nediyor: Bir zaman, eski Harb-i Umumîde, düşmanların ehl-i İslama ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm haricinde azap çekerdim. Birden kalbime geldi ki, o maktul masumlar şehîd olup veli olurlar; fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor. Ve zâyi olan malları sadaka hükmünde olup bâki bir malla mübadele olur. Hatta o mazlumlar kâfir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevî âfâttan çektikleri belalara mukabil rahmet-i İlahiyenin hazinesinden öyle mükâfâtları var ki, eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görüp, 'Ya Rabbi, şükür elhamdü lillâh' diyeceklerini bildim ve kat’î bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum. (Kastamonu Lahikası Sayfa 45)
Bediüzzaman Hazretleri bu paragrafta özetle diyorki:
1-) Birinci Dünya Savaşında düşmanların Müslümanlara karşı yaptılları katliamlar ve zulümlerde ölen Müslümanlar hem velayet makamına hemde şehadet makamına namzet olurlar.
2-) Zulme uğrayanlar kafir bile olsa, (burası önemli çünkü yazar sanki Mehmetçiğin öldürdüğü kafirler şeklinde anlamış ve Mehmetçiği Zulm eden konumunda değerlendirerek en büyük zulmü yapmıştır) Rahmet-i İlahinin hazinesinden mükafatlandırılacaklarından bahsetmiştir.
3-) Bediüzzaman Hazretleri, yine yazını nbaşında “Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn zâtın (a.s.m.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir.” (Kastamonu Lahikası Sayfa 44) diyerek, İlahi Rahmetten daha merhametli olunamıyacağını, Allah’tan daha merhametli olmanın bir dalalet alameti olduğunu belirtmiştir
Bakın Bediüzzaman Hazretleri nediyor:
Bir zaman, eski Harb-i Umumîde, düşmanların ehl-i İslama ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katl ve zulümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm haricinde azap çekerdim. Birden kalbime geldi ki, o maktul masumlar şehîd olup veli olurlar; fâni hayatları, bâki bir hayata tebdil ediliyor. Ve zâyi olan malları sadaka hükmünde olup bâki bir malla mübadele olur. Hatta o mazlumlar kâfir de olsa, ahirette kendilerine göre o dünyevî âfâttan çektikleri belalara mukabil rahmet-i İlahiyenin hazinesinden öyle mükâfâtları var ki, eğer perde-i gayb açılsa, o mazlumlar haklarında büyük bir tezahür-ü rahmet görüp, 'Ya Rabbi, şükür elhamdü lillâh' diyeceklerini bildim ve kat’î bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şiddetli teessür ve elemden kurtuldum. (Kastamonu Lahikası Sayfa 45)
Bediüzzaman Hazretleri bu paragrafta özetle diyorki:
1-) Birinci Dünya Savaşında düşmanların Müslümanlara karşı yaptılları katliamlar ve zulümlerde ölen Müslümanlar hem velayet makamına hemde şehadet makamına namzet olurlar.
2-) Zulme uğrayanlar kafir bile olsa, (burası önemli çünkü yazar sanki Mehmetçiğin öldürdüğü kafirler şeklinde anlamış ve Mehmetçiği Zulm eden konumunda değerlendirerek en büyük zulmü yapmıştır) Rahmet-i İlahinin hazinesinden mükafatlandırılacaklarından bahsetmiştir.
3-) Bediüzzaman Hazretleri, yine yazını nbaşında “Şefkat-i insaniye, merhamet-i Rabbaniyenin bir cilvesi olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak ve Rahmetenli’l-Âlemîn zâtın (a.s.m.) mertebe-i şefkatinden taşmamak gerektir. Eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, elbette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhada sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir.” (Kastamonu Lahikası Sayfa 44) diyerek, İlahi Rahmetten daha merhametli olunamıyacağını, Allah’tan daha merhametli olmanın bir dalalet alameti olduğunu belirtmiştir
vatan haini kimdir. devlet bahçeldir baykaldır