everything tells me that I am about to make a wrong decision, but making mistakes is just part of life. what does the world want of me? does it want me to make no risks, to go back where I came from because I didn't have the courage to say 'yes' to life? ...
'aydınlanma' anlamına gelen we albümdeki her parçayı dinleyişimde içimde anlamıyla tezat duygular oluşturan bir metin kemal kahraman albümü...
aslında bu terime yazarken bile utanıyorum kendimden. bu zamana kadar metin kemal kahraman kardeşlerin müzik adına yaptığı tüm işlere bir şekilde önyargılı yaklaştım. dinlemedim albümlerini, onların müzik kawramına sadece aptal bir önyargıdan dolayı kulak wermedim. oysa adamlar ciddi ciddi müzik yapıyorlarmış we ben yıllardır adamların warlığından haberdar olmama rağmen bunu daha yeni fark ettim...
yıllar öncesinde çok değer werdiğim, abi dediğim bir insan bu albüm için 'dinlemelisin' demişti, bense burun kıwırmıştım...
albümde yer alan bir çok şarkıya bir yerlerden aşina olmama rağmen albümü tam anlamıyla daha geçen aylarda keşfettim...
daha çok enstrümantal bir albümdür. bu saatlerde dinlenilmesi hem bünyeye, hem gözlere, hem beyne hasar werebilir. kendini aşmış, ağlatan, isyan ettiren, inciten, kıran, dağıtan, darmadağan eden bir albümdür işte. 'allah ım al şu canımı da kurtulayım' dedirtir...
albümde dokuz şarkı wardır...
* karasu: albümde yer alan enstrümantal, sewdiğim, güzel, ağlatır cinsinden olan bir şarkıdır...
* göç: cry, cry and cry... sewdiğim bir şarkı...
* ferfecir: albümle aynı adı taşıyan enstrümantal, yine ağlatma özelliğine sahip we yine sewdiğim bir şarkı...
* dewrano: 'bir şarkıyı beğenmek, sewmek için illa onu anlamak mı gerek? ' sorusuna kesin olarak 'hayır' dedirten bir şarkı. belli bir zamandan sonra şarkıya eşlik bile edilir, anlamadan, bilmeden. albümde en sewdiğim, dinledikçe dinlenilesi kürtçe bir şarkıdır. bu şarkıyla kürtçeye ister istemez bir sempati bile duyulur...
albümde bu şarkının bir de enstrümantal wersiyonu wardır, şarkı bu kadar güzel olmasa da yine de güzeldir...
* albümde yer alan her ikisi de enstrümantal olan 'roze xiziri' we 'vay bavo' da dinlenilesi, güzel şarkılardır...
* 'seda' we 'yetiş' bunlar da güzeldir...
hepsi ayrı ayrı güzeldir işte...
we albümü gecenin bu saatlerinde aralıksız dinlemek beyni dağıtmaktır, bünyeye yapılan bir işkencedir, ağlamaktır...
harry potter and the philisopher's stone harry potter and the chamber of the secrets harry potter and the prisoner of azkaban harry potter and the goblet of fire harry potter and the order of the phoenix harry potter and the half-blood prince
we...
harry potter and the deathly hallows
pek sewemedim harry potter filmlerini ama ya kitaplarını... özellikle sonradan özel olarak piyasaya sürülen 'adult' adı altında yetişkin wersiyonlarını...
21 temmuz da harry potter ın yedinci aynı zamanda da son kitabı tüm dünyada aynı anda görücüye çıkıyor. nedense bu duruma pek sewinemiyorum. orta okul yıllarında okumaya başladığım harry potter artık bitiyor. artık harry potter ın yeni maceraları diye bir şey olmayacak, olsa olsa en fazla yazılan harry potter kitapları allanıp pullanarak yeni ambalajlarla, bilmem kaçıncı baskı özel görünümüyle önümüze sunulacak ama artık harry potter son bulacak...
ön siparişle iki gün sonra bu kitap benim de elimde olacak. kitabı bir günde okuyup bitireyim mi, yoksa kitabı sindire sindire okuyup çocukluğumu az biraz daha parmak aralarımda mı tutayım, ya da kitabı hiç okumayayım mı, hep elimin altında 'okunacak' olarak kalsın...
şaka gibi ama sanki içimden bir şeyler kopup gidiyor. belki her şeyin bir sonu olduğundan, belki çocukluğuma dair bir izin yok oluşundan, belki de zaman kawramından...
üçüncü ya da dördüncü harry potter kitabında 'bitsin artık' dediğim için küfrediyorum kendime. bitti işte...
test of english as a foreign language...
ne olurdu sanki şu kompozisyon bölümü olmasaydı...
her daim ojeli...
first you must kiss me...
everything tells me that I am about to make a wrong decision, but making mistakes is just part of life. what does the world want of me? does it want me to make no risks, to go back where I came from because I didn't have the courage to say 'yes' to life? ...
ewlenilecek kız...
'aydınlanma' anlamına gelen we albümdeki her parçayı dinleyişimde içimde anlamıyla tezat duygular oluşturan bir metin kemal kahraman albümü...
aslında bu terime yazarken bile utanıyorum kendimden. bu zamana kadar metin kemal kahraman kardeşlerin müzik adına yaptığı tüm işlere bir şekilde önyargılı yaklaştım. dinlemedim albümlerini, onların müzik kawramına sadece aptal bir önyargıdan dolayı kulak wermedim. oysa adamlar ciddi ciddi müzik yapıyorlarmış we ben yıllardır adamların warlığından haberdar olmama rağmen bunu daha yeni fark ettim...
yıllar öncesinde çok değer werdiğim, abi dediğim bir insan bu albüm için 'dinlemelisin' demişti, bense burun kıwırmıştım...
albümde yer alan bir çok şarkıya bir yerlerden aşina olmama rağmen albümü tam anlamıyla daha geçen aylarda keşfettim...
daha çok enstrümantal bir albümdür. bu saatlerde dinlenilmesi hem bünyeye, hem gözlere, hem beyne hasar werebilir. kendini aşmış, ağlatan, isyan ettiren, inciten, kıran, dağıtan, darmadağan eden bir albümdür işte. 'allah ım al şu canımı da kurtulayım' dedirtir...
albümde dokuz şarkı wardır...
* karasu: albümde yer alan enstrümantal, sewdiğim, güzel, ağlatır cinsinden olan bir şarkıdır...
* göç: cry, cry and cry... sewdiğim bir şarkı...
* ferfecir: albümle aynı adı taşıyan enstrümantal, yine ağlatma özelliğine sahip we yine sewdiğim bir şarkı...
* dewrano: 'bir şarkıyı beğenmek, sewmek için illa onu anlamak mı gerek? ' sorusuna kesin olarak 'hayır' dedirten bir şarkı. belli bir zamandan sonra şarkıya eşlik bile edilir, anlamadan, bilmeden. albümde en sewdiğim, dinledikçe dinlenilesi kürtçe bir şarkıdır. bu şarkıyla kürtçeye ister istemez bir sempati bile duyulur...
albümde bu şarkının bir de enstrümantal wersiyonu wardır, şarkı bu kadar güzel olmasa da yine de güzeldir...
* albümde yer alan her ikisi de enstrümantal olan 'roze xiziri' we 'vay bavo' da dinlenilesi, güzel şarkılardır...
* 'seda' we 'yetiş' bunlar da güzeldir...
hepsi ayrı ayrı güzeldir işte...
we albümü gecenin bu saatlerinde aralıksız dinlemek beyni dağıtmaktır, bünyeye yapılan bir işkencedir, ağlamaktır...
bakınız: mazoşist...
gel suyu boşaltalım, yeniden dolduralım
çöz beni içinde, hawuz probleminin
sanki dibe wurdum nefes alamıyorum
harry potter and the philisopher's stone
harry potter and the chamber of the secrets
harry potter and the prisoner of azkaban
harry potter and the goblet of fire
harry potter and the order of the phoenix
harry potter and the half-blood prince
we...
harry potter and the deathly hallows
pek sewemedim harry potter filmlerini ama ya kitaplarını... özellikle sonradan özel olarak piyasaya sürülen 'adult' adı altında yetişkin wersiyonlarını...
21 temmuz da harry potter ın yedinci aynı zamanda da son kitabı tüm dünyada aynı anda görücüye çıkıyor. nedense bu duruma pek sewinemiyorum. orta okul yıllarında okumaya başladığım harry potter artık bitiyor. artık harry potter ın yeni maceraları diye bir şey olmayacak, olsa olsa en fazla yazılan harry potter kitapları allanıp pullanarak yeni ambalajlarla, bilmem kaçıncı baskı özel görünümüyle önümüze sunulacak ama artık harry potter son bulacak...
ön siparişle iki gün sonra bu kitap benim de elimde olacak. kitabı bir günde okuyup bitireyim mi, yoksa kitabı sindire sindire okuyup çocukluğumu az biraz daha parmak aralarımda mı tutayım, ya da kitabı hiç okumayayım mı, hep elimin altında 'okunacak' olarak kalsın...
şaka gibi ama sanki içimden bir şeyler kopup gidiyor. belki her şeyin bir sonu olduğundan, belki çocukluğuma dair bir izin yok oluşundan, belki de zaman kawramından...
üçüncü ya da dördüncü harry potter kitabında 'bitsin artık' dediğim için küfrediyorum kendime. bitti işte...
the magic ends at midnight...
little red riding hood...
- what big eyes you have
- what big ears you have
- what big teeth you have