Ölmeme ramak kaldığı gece yatakta terliyor ve cırcır böceklerinin sesini duyuyordum ve bir kedi dalaşı vardı dışarıda ve ruhumun şiltenin içinden kayıp yere düştüğünü hissettim...
Hayat,kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir anneydi. Ne zaman ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir anne... Gözünü bile kırpmadan sütüne zehir katacak kadar hain ve memesinden kan çıkarma pahasına süt verecek kadar şefkatli... İri memelerinin üstünde yatırdığı yavrusuna huzur verdiği gibi, aynı memelerle boğabilirdi de onu. Hangi yavrusu ona güvenebilir ya da ona güvenmeden nefes alabilir ki? Emdiği bu memeden zehirlenmeyi göze almayan çocukları, açlıktan ölmeyi peşin kabul edenlerdir. Bu aşüfte annenin kör çocukları, onun bir tarafını görmezler: Ya güven veren kısmını yada hain kısmını. En acılı çocukları onlardır: Saf güvene kananlarla, hiç güvenmeme tabutuna girenler..
judas'ın anlamının sadece 'kalleş' olduğunu sanan zavallılara duyurulur: amerikan tarihinde önemli bir yeri olan kuzey-güney savaşının ardından ortaya çıkan büyük haydut çeteleri vahşi batı diye bilinen topraklarda dehşet saçıyordu. işte judas adiyla tanınan alan scott'un hareketli yaşamı bu yıllara rastlar. ünlü pinkerton ulusal dedektiflik bürosu'nun en iyi ajanı olduktan sonra yeraltı dünyasının korkulu düşü ve en büyük düşmanı haline geldi. fırtınalı geçmisinin kahredici anılarından bir türlü kendini kurtaramayan judas, kin ve nefret dolu bir dünyada yaşamını tek başına sürdürdü. gözünü kırpmadan her tehlikeye karşı koymaya hazır olan bu adam için tek yasa, belindeki tabancasıdır. büronun kurucusu allan pinkerton'un kısa zamanda sonsuz güvenini kazanmış, son derece yetenekli ve cesur; aynı zamanda da dinmek bilmeyen bir inatçı bir sabrı var. yıllar önce henüz çok gençken bir haydut çetesine katıldı. kambur adiyla bilinen martin cole, andy storr, elvis baynes, pat johnson ve rick o'neal çetenin diğer adamlarıydı. montana eyaletinin sheridan kasabasındakı bankayı soyacaklardı. alan scott, kasabaya indiği bir gün vivian tyrrel ile tanıştı ve ona aşık oldu. bir sabah şafak sökerken kasabaya saldırdılar. çatışma çıktı ve birçok insan öldü. bu arada martin cole, vivian'ı vurdu. kız hemen öldü. paralarla birlikte dağa kaçtılar. bu arada alan scott kendini sorgulamaya başladı. sonuçta büyük bir pişmanlık duydu. çetenin diğer adamlarıyla çatışmaya girdi. martin cole, elvis baynes ve rick o'neal bu çatışmada alan scott tarafından öldürüldü. scott, andy storr ve pat johnson'u da yanına alarak kasabaya indi ve sheridan kasabasının şerifi truscott'a teslim oldu. arkadaşlarına ihanet ettigi için ona 'kalleş' anlamına gelen judas denmeye basladi. galeyana gelen halk, şerif bürosunu bastı ve üç tutukluyu dışarı çıkardı. onları linç etmek üzerelerken kasaba yakınlarında bulunan bir süvari müfrezesi olaya el koydu. alan scott, beş yıl hapse mahkum oldu ve montana eyaletinin deerlodge hapisanesinde cezasını tamamladı. oradaki hapisane müdürü, alan scott'u yasaların yanında yer almaya ikna etti. cezası bitince de onu allan pinkerton'a gönderdi. judas-alan scott, tam anlamıyla bir kahraman sayılmaz. kahramandan çok anti-kahraman özellikleri taşır. itici bir tipi ve kişiliği vardir. yalnız ve soğuktur. hatta bürodaki arkadaşları bile onunla bir arada olmak istemez, ondan çekinirler. judas senaryolarında, diğer çizgiromanlarda pek karşılaşılmayan bir şekilde, psikolojik tahlillere de yer verilmiştir. bu tahliller en yoğun olarak judas'ın kendisiyle başbaşa kaldığı yalnız gecelerinde karşımıza çıkar.
Ölmeme ramak kaldığı gece yatakta terliyor ve cırcır böceklerinin
sesini duyuyordum ve bir kedi dalaşı vardı dışarıda ve ruhumun şiltenin
içinden kayıp yere düştüğünü hissettim...
Bir çember üzerine gerilmiş bu adam tüm sistemleri terk etmeğe
hazırlanıyor..
Hayat,kime ne zaman merhamet edeceği, hangi çocuğunun ne zaman başını okşayacağı belli olmayan bir anneydi. Ne zaman ne kadar süt vereceğini bilemediğimiz koca memeli bir anne... Gözünü bile kırpmadan sütüne zehir katacak kadar hain ve memesinden kan çıkarma pahasına süt verecek kadar şefkatli... İri memelerinin üstünde yatırdığı yavrusuna huzur verdiği gibi, aynı memelerle boğabilirdi de onu. Hangi yavrusu ona güvenebilir ya da ona güvenmeden nefes alabilir ki? Emdiği bu memeden zehirlenmeyi göze almayan çocukları, açlıktan ölmeyi peşin kabul edenlerdir. Bu aşüfte annenin kör çocukları, onun bir tarafını görmezler: Ya güven veren kısmını yada hain kısmını. En acılı çocukları onlardır: Saf güvene kananlarla, hiç güvenmeme tabutuna girenler..
Nihayet erkeklerin 'benimki seninkinden küçük' diye böbürleneceği bişey icat oldu.. Heyooo....
judas'ın anlamının sadece 'kalleş' olduğunu sanan zavallılara duyurulur:
amerikan tarihinde önemli bir yeri olan kuzey-güney savaşının ardından ortaya çıkan büyük haydut çeteleri vahşi batı diye bilinen topraklarda dehşet saçıyordu. işte judas adiyla tanınan alan scott'un hareketli yaşamı bu yıllara rastlar. ünlü pinkerton ulusal dedektiflik bürosu'nun en iyi ajanı olduktan sonra yeraltı dünyasının korkulu düşü ve en büyük düşmanı haline geldi.
fırtınalı geçmisinin kahredici anılarından bir türlü kendini kurtaramayan judas, kin ve nefret dolu bir dünyada yaşamını tek başına sürdürdü. gözünü kırpmadan her tehlikeye karşı koymaya hazır olan bu adam için tek yasa, belindeki tabancasıdır. büronun kurucusu allan pinkerton'un kısa zamanda sonsuz güvenini kazanmış, son derece yetenekli ve cesur; aynı zamanda da dinmek bilmeyen bir inatçı bir sabrı var.
yıllar önce henüz çok gençken bir haydut çetesine katıldı. kambur adiyla bilinen martin cole, andy storr, elvis baynes, pat johnson ve rick o'neal çetenin diğer adamlarıydı.
montana eyaletinin sheridan kasabasındakı bankayı soyacaklardı. alan scott, kasabaya indiği bir gün vivian tyrrel ile tanıştı ve ona aşık oldu. bir sabah şafak sökerken kasabaya saldırdılar. çatışma çıktı ve birçok insan öldü. bu arada martin cole, vivian'ı vurdu. kız hemen öldü. paralarla birlikte dağa kaçtılar. bu arada alan scott kendini sorgulamaya başladı. sonuçta büyük bir pişmanlık duydu. çetenin diğer adamlarıyla çatışmaya girdi. martin cole, elvis baynes ve rick o'neal bu çatışmada alan scott tarafından öldürüldü.
scott, andy storr ve pat johnson'u da yanına alarak kasabaya indi ve sheridan kasabasının şerifi truscott'a teslim oldu. arkadaşlarına ihanet ettigi için ona 'kalleş' anlamına gelen judas denmeye basladi.
galeyana gelen halk, şerif bürosunu bastı ve üç tutukluyu dışarı çıkardı. onları linç etmek üzerelerken kasaba yakınlarında bulunan bir süvari müfrezesi olaya el koydu.
alan scott, beş yıl hapse mahkum oldu ve montana eyaletinin deerlodge hapisanesinde cezasını tamamladı. oradaki hapisane müdürü, alan scott'u yasaların yanında yer almaya ikna etti. cezası bitince de onu allan pinkerton'a gönderdi.
judas-alan scott, tam anlamıyla bir kahraman sayılmaz. kahramandan çok anti-kahraman özellikleri taşır. itici bir tipi ve kişiliği vardir. yalnız ve soğuktur. hatta bürodaki arkadaşları bile onunla bir arada olmak istemez, ondan çekinirler.
judas senaryolarında, diğer çizgiromanlarda pek karşılaşılmayan bir şekilde, psikolojik tahlillere de yer verilmiştir. bu tahliller en yoğun olarak judas'ın kendisiyle başbaşa kaldığı yalnız gecelerinde karşımıza çıkar.
ben küçükken çok fakir bi aileydik. benim hiç ablam olmadı. size abla diyebilir miyim? ?
eğer yanıtlarım seni korkutuyorsa sende korkutucu sorular sormaktan vazgeç..
kapanmaz yağmurun açtığı yaralar çocuklarda..
yaranın kapanıp kapanmadığını anlamak için kabuk kaldırılıp altına bakılmaz.
ölülerin bildiği tek şey vardır: hayatta olmak daha iyi..