Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak- sabahtan akşama dek, uykusuz, sağır, eski bir pişmanlık ya da anlamsız bir ayıp gibi ardını bırakmayan bu ölüm. Bir boş söz, bir kesik çığlık, bir sessizlik olacak gözlerin: Böyle görünür her sabah yalnız senin üzerinde kıvrımlar yansıtırken aynada. Hangi gün, ey sevgili umut, bizlerde öğreneceğiz senin yaşam olduğunu, hiçlik olduğunu.
Herkese bir bakışı var ölümün. Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak. Bir ayıba son verir gibi olacak. belirmesini görür gibi aynada ölü bir yüzün, dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı. O derin burgaca ineceğiz sessizce.
****'Dedin, 'Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim. Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet. Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam; ve yüreğim gömülü bir ceset sanki. Aklım daha nice kalacak bu ülkede. Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma, yıllarımı kıydığım boşa harcadığım.' Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın. ****
Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler, Yavaş yavaş ölürler okumayanlar, müzik dinlemeyenler, vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler izzet-i-nefislerini yıkanlar, hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, veya bir yabancı ile konuşmayanlar,
Yavaş yavaş ölürler İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar, tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar Yavaş yavaş ölürler
Yavaş yavaş ölürler Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler, Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar, Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar. Yavaş yavaş ölürler
bir örgüyse sökülen ve çocuksa söken, keyiftir. bir örgüyse sökülen ve örense söken,hatadan mütevelliddir ve acıdır her ilmeğin sökülüşü.emeklerdir sökülen. kök ise sökülen ve insansa söken,kendi ciğerlerine toprak doldurmuştur.
sosyolojik araştırmalar sonunda dilin duygusal ve akılsal olarak iki gruba ayrıldığını gördük.bunun da ötesinde bizim toplumumuzun duygusal dil kullanımında olduğunu da yapısal özelliklerimizden belirledik.sanayi ergenliğe ermiş toplumlarda daha rasyonel bir dil hakimken bizim gibi bu gelişimi tamamlıyamamış toplumlarda duygusal dil dediğimiz kavram daha etken.bu durum aslında bizi daha sıcak,canayakın,sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlar.evet güzel ama.aması var tabii.akılsal sorunları duygusal tepkilerle değerlendirdiğimizden dolayı,farklı akılsal yargıları da yine duygusal olarak değerlendirdiğimiz için objektifliğimiz tartışılır bir hâl alır.aynı şeyi söyleyen iki insanımız bile aslında aynı şeyi ifade ettiklerinin farkına varamazlar işte bu dilin duygusal karakterinden ötürü.birinin ne dediğini iyi anlıyamamak,hemen kendi değerlerine hakaret edildiğini zannetmek gibi olumsuz sonuçları var bu dilin duygusal karakterinin. işte anlamamaktan bahsediyorsak o yerde duygusal dilin baskın olduğunu da bilmeliyiz. daha rasyonel olmak? buna sanırım henüz hazır değiliz.
yatarken herdefasında herşeyi son halini vermiş,bitirmiş,açık ve uyum içinde bırakmak isterim aslında.hani yatışın kalkışı olmazsa geride yarımlarım kalmasın diye düşünerek.askıda bırakmaları sevmediğimden.ama o gecelerin sabahında gözlerime ışık dolarken de ***hâlâ yaşıyorum*** diyerek devam...........işte hayat
kaçırmak değil benimki.yolveriyorum gitmesi için.
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak-
sabahtan akşama dek, uykusuz,
sağır, eski bir pişmanlık
ya da anlamsız bir ayıp gibi
ardını bırakmayan bu ölüm.
Bir boş söz, bir kesik çığlık,
bir sessizlik olacak gözlerin:
Böyle görünür her sabah
yalnız senin üzerinde
kıvrımlar yansıtırken aynada.
Hangi gün, ey sevgili umut,
bizlerde öğreneceğiz senin
yaşam olduğunu, hiçlik olduğunu.
Herkese bir bakışı var ölümün.
Ölüm gelecek ve senin gözlerinle bakacak.
Bir ayıba son verir gibi olacak.
belirmesini görür gibi
aynada ölü bir yüzün,
dinler gibi dudakları kapalı bir ağzı.
O derin burgaca ineceğiz sessizce.
Cesare Pavese
****'Dedin, 'Bir başka ülkeye, bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
yıllarımı kıydığım boşa harcadığım.'
Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler
bulamayacaksın. ****
tamam limanlar yapılmış,sığınmaları için gemilerin.
ama gemiler o limanlar için yapılmamış ki?
bir başkanı var,türkan sultan(!) . buyurmuş ki:
gençlik orkestrasını yaratan ve yöneten gencin adı **muhammed*** düşünebiliyor musunuz ironiyi? ? ?
çağdaşlık ve türkan arasındaki ironi kadar en fazla :)))
Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar.
Yavaş yavaş ölürler
izzet-i-nefislerini yıkanlar,
hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler
Alışkanlıklarına esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar,
Yavaş yavaş ölürler
İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler
Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler
Pablo Neruda
bir örgüyse sökülen ve çocuksa söken, keyiftir.
bir örgüyse sökülen ve örense söken,hatadan mütevelliddir ve acıdır her ilmeğin sökülüşü.emeklerdir sökülen.
kök ise sökülen ve insansa söken,kendi ciğerlerine toprak doldurmuştur.
sosyolojik araştırmalar sonunda dilin duygusal ve akılsal olarak iki gruba ayrıldığını gördük.bunun da ötesinde bizim toplumumuzun duygusal dil kullanımında olduğunu da yapısal özelliklerimizden belirledik.sanayi ergenliğe ermiş toplumlarda daha rasyonel bir dil hakimken bizim gibi bu gelişimi tamamlıyamamış toplumlarda duygusal dil dediğimiz kavram daha etken.bu durum aslında bizi daha sıcak,canayakın,sevimli insanlar olarak algılanmamızı sağlar.evet güzel ama.aması var tabii.akılsal sorunları duygusal tepkilerle değerlendirdiğimizden dolayı,farklı akılsal yargıları da yine duygusal olarak değerlendirdiğimiz için objektifliğimiz tartışılır bir hâl alır.aynı şeyi söyleyen iki insanımız bile aslında aynı şeyi ifade ettiklerinin farkına varamazlar işte bu dilin duygusal karakterinden ötürü.birinin ne dediğini iyi anlıyamamak,hemen kendi değerlerine hakaret edildiğini zannetmek gibi olumsuz sonuçları var bu dilin duygusal karakterinin.
işte anlamamaktan bahsediyorsak o yerde duygusal dilin baskın olduğunu da bilmeliyiz. daha rasyonel olmak? buna sanırım henüz hazır değiliz.
yatarken herdefasında herşeyi son halini vermiş,bitirmiş,açık ve uyum içinde bırakmak isterim aslında.hani yatışın kalkışı olmazsa geride yarımlarım kalmasın diye düşünerek.askıda bırakmaları sevmediğimden.ama o gecelerin sabahında gözlerime ışık dolarken de ***hâlâ yaşıyorum*** diyerek devam...........işte hayat
puroya güzel marka olur sanki :)