Rapunzel,saçların niye bu kadar uzun ve nasıl bu kadar güçlü,bir insanı taşıyabiliyor.Peki Rapunzel senin gerçekten o kuleden,o hapishaneden kurtulmak için bir erkeğe ihtiyacın var mı? Kendi hapishanenden kendini kurtaramaz mısın.Ve Rapunzel,bir prens tarafından kurtarılmak için bu kadar acıya değer mi sence; değer mi, değer mi,değer mi...
'sevgili arkadaşım'diye başlayan cümleler kurarsın.Ve illa ki öyle birinin'canım arkadaşım'diyebileceğin birinin olmasını istersin.Ve bu önemli rolü ve bu ciddi rolü birilerine biçersin.Herhangi birini,o çok önemli arkadaşlık tahtına oturtursun; o herhangi birileriyle samimi ve değerli zamanlarını yitirirsin.Ta ki o sedef kakmalı arkadaşlık tahtının kirli eller tarafından hoyratça kirletildiğini,tahrip edildiğini görene,anlayana dek.Dışarda hayat akıp gitmekte,belki burnunun dibinde arkadaş olabileceğin, çok özel insanlar yaşamaktadır.Ama sen artık inancını,gücünü,enerjini tüketmiş olarak kozana çekilmiş uyumakta,ölümü düşlemektesin...
Edmond Rostand, öyle bir kahraman yaratmış ki,kahramanının ismi kendi isminin önüne geçmiş:'Cyrano de Bergerac'.Artık Rostand'Bergerac'ta 'yaşıyor.Özetle: 'Cyrano,çok zeki,yetenekli, duygusal bir adamdır ve genç- güzel kuzeni Roxane'a aşıktır.İyi bir silahşör,iyi bir hatip,iyi bir şair,kıvrak bir zekaya sahip Cyrano'nun istediği kızı elde etmesi kolay gibi görünmektedir. Oysa ki kendisine göre çok ciddi bir kusuru vardır'o da kocaman bir burun'.Sürekli espri konusu olan bu burun Cyrano'nun,Roxane'a açılmasını engellemektedir.Cyrano burnu yüzünden,Roxane'ın onu beğenmeyeceğine o kadar emindir ki; Roxane'a da fikrini sormak aklına bile gelmez ve ona kendisini sevmesi için bir şans bile tanımaz. -Bu bir oyun belki ama yaşamımız da kendine ve sevdiğine şans tanımayanlarla dolu değil mi? - Ama Cyrano'nun içindeki duygular öylesine yoğundur ki bunu bir şekilde ifade etmeli ve dışarı yansıtmalıdır.O da,Roxane'a, genç ve yakışıklı Christian'ın ağzından,tadına doyulmaz,şairane aşk mektupları yazar.Oysa Christian iki kelimeyi bile bir araya getiremeyen sıradan bir delikanlıdır ve Roxane'ı da o sıradan,naif duygularıyla sevmektedir.Gerçekte Christian'ın, kültürlü,duygulu ve idealist Roxane'a verebileceği fazla bir şey yoktur.Roxane Christian'a mektupları yüzünden aşık olmuştur; o mektuplarda ifade edilen aşk,öylesine derin ve öylesine gerçektir ki...Christian, Cyrano'nun aşkının derinliğini ve Roxane'ın kendisine yönelen aşkının,gerçek sahibinin Cyrano olduğunu anlar; Roxane'a gerçeği söylemeye karar verir.Ama ne yazık ki kısa sürede cephede hayatını kaybeder.Christian'la birlikte,Cyrano ve Roxane'ın yaşama olasılıkları olan mutlulukları da ölmüştür.' Ne yazık ki gündelik yaşamınızda kolay kolay Christian gibi dürüst insanlarla karşılaşmayabilirsiniz.Kendi aşkınıza kendiniz sahip çıkın,olasılıklara,rüyalara bırakmayın.Gerçi bugün kaçımızın Cyrano kadar özverili ve karşılıksız aşık olmaya gücü var? Ya da kaçımızın Roxane gibi,sırf mektuplarına aşık olduğumuz sevgilimizi ölünceye kadar sevmeye sabrımız var? Hatta yalnızca kaçımızın gerçekten aşık olmaya cesareti var? ..
Türk Resminin yaramaz çocuğu! 1931 doğumlu olmasına rağmen,hep çocuk,hep genç,hep yenilikçi,hep enerjik olmuştur. Sanatın her dalından yana bilgili; sanatı sevmekte çok heyecanlı ve bu heyecanını çevresine de bulaştırma yeteneğine sahip,büyük büyük adam. -Ayrıca şunu belirtmeden geçemeyeceğim; Özdemir Altan Mimar Sinan Üniversitesi,GSF; Resim bölümü hocalarındandı(en dinamik olanı) Ne zaman ki oradan emekli oldu,o zaman başka üniversiteye geçti- Umarım yine eskisi gibi bol bol resim üretmeye ve heyecanını gençlere bulaştırmaya devam ediyordur. Seni Seviyorum hocam,hep yoluma ışık tuttun!
Minik,büyük ressam.Zamana denk düşmek mi,yetenek mi,çalışma mı,delilik mi,ütopya mı bilinmez.Ama bildiğimiz birşey varsa bir çağı açıp,bir çağı kapayan Paul Cezanne gibi ressamların,kuru ekmeğe talim etmeyi hiç te önemsememiş olduklarıdır. O diğer post empresyonist ve empresyonistler gibi akıntıya kürek çekmiş ve bu savaşı 'tüm zamanların en iyi ve önemli ressamlarından' biri olarak kazanmıştır. Cezanne sanat tarihinin en önemli köşe taşlarından biridir.Hatta o en keskin virajdadır.Klasik,akademik,kokmuş,yozlaşmış bir dönemde MODERN'e ışık tutmak ne demektir, bunu bugün biz tahayyül bile edemeyiz. Cezanne, sanatını köşesinde,sakin,insanca,ressamca üretmiş; insanları aşağılamamış,gereksiz züppelikler yapmamış alçakgönüllü bir sanatçıdır.
Paletim! Herşeyim! Sen olmasan ben nasıl yaşardım.'YAŞADIM! 'diyebiliyorsam senin sayende.Seninle birlikte yirmi küsur seneyi devirmişiz; ölmezsek ne yıllar devirecek,daha neler başaracağız. Paletim! Moruyla,mavisiyle isyan eden; kırmızısı,turuncusuyla coşan,sarısı,yeşiliyle gülümseyen; kimi zaman sonsuz melankolilere batan; kimi zaman sevgiye.yaşama sevincine koşan,renk cümbüşüm benim. Paletin kutsallığını unutmadan; biliyorum ki Goya'nın da elinde bir palet vardı; simsiyahtı kabuslarıyla birlikte.O ise bir tek siyahla neler, neler, neler başardı.Ya Van Gogh'un çılgın sarıları,ya Gauguin'in sınır tanımaz renkleri,ya Picasso'nun değişken paleti? ....Paletim,paletimiz iyi ki varsın.Olmasaydın biz,hepimiz ne yapardık? ...
Nümayiş bir yaşama ve hayata bakış biçimidir.Bazıları nümayişçi olarak doğarlar,yaşamları nümayişlerde geçer,ölümleri bile bir nümayiştir.Nümayişi sevenler,nümayiş mahallesinin üyeleridir; sakinleridir diyemeyeceğim,çünkü nümayişçiler pek sakin yaşamazlar. Saliha Yadigar da bu mahallenin cazgır hanımlarından biridir.Bazen mahallenin dışına çıkar ve mahallesini dikkatle inceler.Ama sonrasında nümayiş mahallesine öyle bir dalış dalar ki,kalabalıkların arasında artık onu göremezsiniz.Saliha,nümayiş mahallesini yazmış mıdır,yaşamış mıdır bilinmez. Bu mahalleden olmak her yiğidin harcı değildir:gözü pek olacaksın; yaşamaktan,aşktan,yaratmaktan korkmayacaksın; daha güzel bir dünya hayalin hiç tükenmeyecek; eh biraz da deli olacaksın... Ben mi? ..Ben nümayişçileri yalnızca uzaktan izleyen sıradan biriyim.Kimbilir belki birgün ölümüm bir nümayiş olur ve ben de nümayiş mahallesinde bir hortlak olarak dolaşırım.
Vejetaryan olmak bir Hindu için sıradan ve seçilmesi zorunlu bir beslenme biçimi.Bizim coğrafyamızda ise vejetaryan olmak çok zor ve eğer gerçekleştiyse gönülden gelmiş,sağlam ve kutlanası bir beslenme biçimi,düşünme biçimi,bir hayata bakış tarzıdır. Gerçek bir vejetaryan:'Hayvanları öldürmeden de beslenebileceksem,niye bu katliama ortak olayım? 'demekte ve et yemeyi reddetmektedir.Bu o kadar gönülden ve o kadar sindirilmiş bir seçimdir ki yalnızca önünde eğilmek gerekir. Vejetaryanın üzerindeki toplumsal baskı,et yemesi yönündedir. Seçimini içselleştirmiş vejetaryan ise,iç huzurunu bulmuş ve seçimini çoktan yapmıştır. Mahatma Gandhi'nin de dediği gibi'Bu dünya herkesi doyurmaya yeter,tabi oburları doyurmaya yetmez.' Ünlü Vejetaryanlardan bir kaçı:Lev Tolstoy,Leonardo da vinci,Vincent Van Gogh,George Bernard Shaw,Mahatma Gandhi...bu liste böyle uzar gider.
Allende, Şili'de seçimle gelmiş Sosyalist Liderdir.Salvador Allende,ne yazık ki ABD'nin oyunları ve Pinhochet'nin işbirliğiyle 12 eylül 1980'i aratmayacak korkunç bir darbenin kurbanı olmuştur. Bu da yetmemiş Salvador'un korkudan intihar ettiği söylenmiştir.Oysa Salvador,bizzat darbeciler tarafından öldürülmüştür.Bu korkunç darbe işkenceleriyle,idamlarıyla,baskılarıyla Şili'yi kasıp kavurmuş,çoğu devrimci Şili'li ve aileleri sürgün hayatı yaşamıştır.
Rapunzel,saçların niye bu kadar uzun ve nasıl bu kadar güçlü,bir insanı taşıyabiliyor.Peki Rapunzel senin gerçekten o kuleden,o hapishaneden kurtulmak için bir erkeğe ihtiyacın var mı? Kendi hapishanenden kendini kurtaramaz mısın.Ve Rapunzel,bir prens tarafından kurtarılmak için bu kadar acıya değer mi sence; değer mi, değer mi,değer mi...
'sevgili arkadaşım'diye başlayan cümleler kurarsın.Ve illa ki öyle birinin'canım arkadaşım'diyebileceğin birinin olmasını istersin.Ve bu önemli rolü ve bu ciddi rolü birilerine biçersin.Herhangi birini,o çok önemli arkadaşlık tahtına oturtursun; o herhangi birileriyle samimi ve değerli zamanlarını yitirirsin.Ta ki o sedef kakmalı arkadaşlık tahtının kirli eller tarafından hoyratça kirletildiğini,tahrip edildiğini görene,anlayana dek.Dışarda hayat akıp gitmekte,belki burnunun dibinde arkadaş olabileceğin, çok özel insanlar yaşamaktadır.Ama sen artık inancını,gücünü,enerjini tüketmiş olarak kozana çekilmiş uyumakta,ölümü düşlemektesin...
Edmond Rostand, öyle bir kahraman yaratmış ki,kahramanının ismi kendi isminin önüne geçmiş:'Cyrano de Bergerac'.Artık
Rostand'Bergerac'ta 'yaşıyor.Özetle:
'Cyrano,çok zeki,yetenekli, duygusal bir adamdır ve genç- güzel kuzeni Roxane'a aşıktır.İyi bir silahşör,iyi bir hatip,iyi bir şair,kıvrak bir zekaya sahip Cyrano'nun istediği kızı elde etmesi kolay gibi görünmektedir. Oysa ki kendisine göre çok ciddi bir kusuru vardır'o da kocaman bir burun'.Sürekli espri konusu olan bu burun Cyrano'nun,Roxane'a açılmasını engellemektedir.Cyrano burnu yüzünden,Roxane'ın onu beğenmeyeceğine o kadar emindir ki; Roxane'a da fikrini sormak aklına bile gelmez ve ona kendisini sevmesi için bir şans bile tanımaz.
-Bu bir oyun belki ama yaşamımız da kendine ve sevdiğine şans tanımayanlarla dolu değil mi? -
Ama Cyrano'nun içindeki duygular öylesine yoğundur ki bunu bir şekilde ifade etmeli ve dışarı yansıtmalıdır.O da,Roxane'a, genç ve yakışıklı Christian'ın ağzından,tadına doyulmaz,şairane aşk mektupları yazar.Oysa Christian iki kelimeyi bile bir araya getiremeyen sıradan bir delikanlıdır ve Roxane'ı da o sıradan,naif duygularıyla sevmektedir.Gerçekte Christian'ın, kültürlü,duygulu ve idealist Roxane'a verebileceği fazla bir şey yoktur.Roxane Christian'a mektupları yüzünden aşık olmuştur; o mektuplarda ifade edilen aşk,öylesine derin ve öylesine gerçektir ki...Christian, Cyrano'nun aşkının derinliğini ve Roxane'ın kendisine yönelen aşkının,gerçek sahibinin Cyrano olduğunu anlar; Roxane'a gerçeği söylemeye karar verir.Ama ne yazık ki kısa sürede cephede hayatını kaybeder.Christian'la birlikte,Cyrano ve Roxane'ın yaşama olasılıkları olan mutlulukları da ölmüştür.'
Ne yazık ki gündelik yaşamınızda kolay kolay Christian gibi dürüst insanlarla karşılaşmayabilirsiniz.Kendi aşkınıza kendiniz sahip çıkın,olasılıklara,rüyalara bırakmayın.Gerçi bugün kaçımızın Cyrano kadar özverili ve karşılıksız aşık olmaya gücü var? Ya da kaçımızın Roxane gibi,sırf mektuplarına aşık olduğumuz sevgilimizi ölünceye kadar sevmeye sabrımız var? Hatta yalnızca kaçımızın gerçekten aşık olmaya cesareti var? ..
Türk Resminin yaramaz çocuğu!
1931 doğumlu olmasına rağmen,hep çocuk,hep genç,hep yenilikçi,hep enerjik olmuştur.
Sanatın her dalından yana bilgili; sanatı sevmekte çok heyecanlı ve bu heyecanını çevresine de bulaştırma yeteneğine sahip,büyük büyük adam.
-Ayrıca şunu belirtmeden geçemeyeceğim; Özdemir Altan Mimar Sinan Üniversitesi,GSF; Resim bölümü hocalarındandı(en dinamik olanı)
Ne zaman ki oradan emekli oldu,o zaman başka üniversiteye geçti-
Umarım yine eskisi gibi bol bol resim üretmeye ve heyecanını gençlere bulaştırmaya devam ediyordur.
Seni Seviyorum hocam,hep yoluma ışık tuttun!
Minik,büyük ressam.Zamana denk düşmek mi,yetenek mi,çalışma mı,delilik mi,ütopya mı bilinmez.Ama bildiğimiz birşey varsa bir çağı açıp,bir çağı kapayan Paul Cezanne gibi ressamların,kuru ekmeğe talim etmeyi hiç te önemsememiş olduklarıdır.
O diğer post empresyonist ve empresyonistler gibi akıntıya kürek çekmiş ve bu savaşı 'tüm zamanların en iyi ve önemli ressamlarından' biri olarak kazanmıştır.
Cezanne sanat tarihinin en önemli köşe taşlarından biridir.Hatta o en keskin virajdadır.Klasik,akademik,kokmuş,yozlaşmış bir dönemde MODERN'e ışık tutmak ne demektir, bunu bugün biz tahayyül bile edemeyiz.
Cezanne, sanatını köşesinde,sakin,insanca,ressamca üretmiş; insanları aşağılamamış,gereksiz züppelikler yapmamış alçakgönüllü bir sanatçıdır.
Paletim! Herşeyim! Sen olmasan ben nasıl yaşardım.'YAŞADIM! 'diyebiliyorsam senin sayende.Seninle birlikte yirmi küsur seneyi devirmişiz; ölmezsek ne yıllar devirecek,daha neler başaracağız.
Paletim! Moruyla,mavisiyle isyan eden; kırmızısı,turuncusuyla coşan,sarısı,yeşiliyle gülümseyen; kimi zaman sonsuz melankolilere batan; kimi zaman sevgiye.yaşama sevincine koşan,renk cümbüşüm benim.
Paletin kutsallığını unutmadan; biliyorum ki Goya'nın da elinde bir palet vardı; simsiyahtı kabuslarıyla birlikte.O ise bir tek siyahla neler, neler, neler başardı.Ya Van Gogh'un çılgın sarıları,ya Gauguin'in sınır tanımaz renkleri,ya Picasso'nun değişken paleti? ....Paletim,paletimiz iyi ki varsın.Olmasaydın biz,hepimiz ne yapardık? ...
Nümayiş bir yaşama ve hayata bakış biçimidir.Bazıları nümayişçi olarak doğarlar,yaşamları nümayişlerde geçer,ölümleri bile bir nümayiştir.Nümayişi sevenler,nümayiş mahallesinin üyeleridir; sakinleridir diyemeyeceğim,çünkü nümayişçiler pek sakin yaşamazlar.
Saliha Yadigar da bu mahallenin cazgır hanımlarından biridir.Bazen mahallenin dışına çıkar ve mahallesini dikkatle inceler.Ama sonrasında nümayiş mahallesine öyle bir dalış dalar ki,kalabalıkların arasında artık onu göremezsiniz.Saliha,nümayiş mahallesini yazmış mıdır,yaşamış mıdır bilinmez.
Bu mahalleden olmak her yiğidin harcı değildir:gözü pek olacaksın; yaşamaktan,aşktan,yaratmaktan korkmayacaksın; daha güzel bir dünya hayalin hiç tükenmeyecek; eh biraz da deli olacaksın...
Ben mi? ..Ben nümayişçileri yalnızca uzaktan izleyen sıradan biriyim.Kimbilir belki birgün ölümüm bir nümayiş olur ve ben de nümayiş mahallesinde bir hortlak olarak dolaşırım.
Vejetaryan olmak bir Hindu için sıradan ve seçilmesi zorunlu bir beslenme biçimi.Bizim coğrafyamızda ise vejetaryan olmak çok zor ve eğer gerçekleştiyse gönülden gelmiş,sağlam ve kutlanası bir beslenme biçimi,düşünme biçimi,bir hayata bakış tarzıdır.
Gerçek bir vejetaryan:'Hayvanları öldürmeden de beslenebileceksem,niye bu katliama ortak olayım? 'demekte ve et yemeyi reddetmektedir.Bu o kadar gönülden ve o kadar sindirilmiş bir seçimdir ki yalnızca önünde eğilmek gerekir.
Vejetaryanın üzerindeki toplumsal baskı,et yemesi yönündedir. Seçimini içselleştirmiş vejetaryan ise,iç huzurunu bulmuş ve seçimini çoktan yapmıştır.
Mahatma Gandhi'nin de dediği gibi'Bu dünya herkesi doyurmaya yeter,tabi oburları doyurmaya yetmez.'
Ünlü Vejetaryanlardan bir kaçı:Lev Tolstoy,Leonardo da vinci,Vincent Van Gogh,George Bernard Shaw,Mahatma Gandhi...bu liste böyle uzar gider.
Allende,
Şili'de seçimle gelmiş Sosyalist Liderdir.Salvador Allende,ne yazık ki ABD'nin oyunları ve Pinhochet'nin işbirliğiyle 12 eylül 1980'i aratmayacak korkunç bir darbenin kurbanı olmuştur. Bu da yetmemiş Salvador'un korkudan intihar ettiği söylenmiştir.Oysa Salvador,bizzat darbeciler tarafından öldürülmüştür.Bu korkunç darbe işkenceleriyle,idamlarıyla,baskılarıyla Şili'yi kasıp kavurmuş,çoğu devrimci Şili'li ve aileleri sürgün hayatı yaşamıştır.