2004 Türkiye Zeka Vakfı nın düzenlediği Oyun 2004 şampiyonu. TBT(Türk Beyin Takımı) üyesi Akıl Oyunları ve Zeka Oyunları Dergilerini çıkartan kadrodan bknz:zeka oyunları dergisi; akıl oyunları dergisi
27 Ekim 2003 (Peehhhh ta ne zaman yazmisim; mailimde buldum)
Gördüğüm En Kötü Sınıfsınız
Başlangıç çoğu zaman ürkütücüdür.Bu belirsizliğin ona bağışladığı bir yetidir. Tünelin(eğitim hayatımız) sonunda neyle karşılaşacaklarını bilmeyen bizim gibi veletler, korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar. 'Okul'... Yaşımız okuma-yazmaya elverişli hale geldi mi, kulaklarımızda bir okul lafı uğuldamaya başlar. Ne korkunç bir sestir Allah'ım! Sokaklarda peşinden koşturacak birşeyler bulduğumuz zamanlarda, gözlerimiz her ne kadar hedefimizden (avımız) başkasını görmese de; boynu bağlı, üzerine mavi (eskiden siyahtı) bir elbise tutturulmuş yaşıtımız olan çocukları görürüz.Yüzleri solgun, başları günün verdiği yorgunlukla, sıcaktan bunalmış çiçekler gibi eğiktir. Onlar 'mahpustur': sabah teslim alınıp akşam salıverilen...Bu maphushanenin ismini sizden birkaç yaş büyük çocuklardan duymuşsunuzdur: 'okul'. Fakat bu manzarayı pek umursamazsınız, ne de olsa siz hiçbir zaman o maphushaneye gitmeyeceksinizdir. Lakin anne-babanızın: 'Oğlum, akranların okula başlıyor, artık sende okullu oluyorsun...' sözleri, vücudunuzdaki tüm tüyleri hazırol vaziyetine geçirir ve tir tir titretir. Anne-babanız, başlarından geçen okul maceralarını, saadet dolu okul günlerini anlatır ve kendi kendilerine mest olurken, sizin gözlerinizde de aynı ifadeyi ararlar. Amaç bellidir: Sizi okula (bundan sonraki hayatınıza) hazırlamak. Fakat ortada bir çelişki vardır: Ebeveynlerinizin söyledikleriyle arkadaşlarınızın söyledikleri birbirini tutmamaktadır. Velinimetlerinize göre o okul denen belirsiz alanda beyaz saçlı, nur yüzlü yaşlılar; genç, bir o kadar da güzel ve nazik öğretmenler 'mevcuttur'. Dersler hiç bitmesin ister öğrenciler; ne kavga ne gürültü vardır, her şey güllük gülistanlıktır. Fakat arkadaşlarınıza göre, elinde koca bir cetvelle (şu terzilerin ölçmek için kullandıklarından) sıralar arasında dolanan sinirli bir adam; yahut dudakları, yüzünün bir kısmı asabiyetten ötürü kıpkırmızı olmuş kadınlar; o kadın ve erkeklerin ağası, patronu, amiri konumunda, 'müdür' dedikleri hiç gülmeyen bir kişi... Aklınızda bu iki fikir kıran kırana bir karşılaşma yapmaktadır. Şüphe tohumları yeşermiş ve size '...yoksa annenin söyledikleri mi...hayır hayır! Ya Hasan'ın söyledikleri doğruysa...ama; ..' türü laflar etmekte, sizi içinden çıkamayacağınız bir karmaşaya sürüklemektedir. Şüpheden doğan merakı gidermenin tek bir yolu vardır: Gidip kendi gözlerinizle görmek... 'Oğlum, 's' harfin olmamış'...'Kızım o 'at' değil 'et' '...'Oğlum iki heceyi birleştiremiyorsun, senin adın ne bakim? '...' Gel bakim sen buraya, belki kulaklarının kızarması senin zihnini biraz olsun açar'...'Yahu daha dün öğrettim, hiç mi aklınızda kalmadı? Ne biçim sınıfsınız? Ben sizin gibiyken bana öğretilen her şeyi 'şıppadanak'(hemen) öğrenirdim'...' Demek 7*4=30 öyle mi? ...şey, belki...'...'Siz ne taş kafalı öğrencilersiniz.Şuna bak, bir de aval aval bakıyor! Sizden adam 'madam' olmaz.Atatürk' ün Cumhuriyeti emanet ettiklerine bak! '...' Siz benim öğretmenlik hayatım boyunca gördüğüm en kötü sınıfsınız! ' Son cümle '...siz en kötü sınıfsınız'. Bize bunu ilkokulda, ortaokulda ve lisede söylediler.Acaba gerçekten bu kadar kötü müydük? Çünkü sınıflar değişiyordu, katılımcılar(öğrenciler) değişiyordu, öğretmenler değişiyordu; ama bir şey hiç değişmiyordu: bizim en kötü sınıf olmamız.Ya bu öğretmenler, doktorlar gibi mesleğe başlamadan önce '... yemini' ediyorlar ve '..asla iyi bir sınıf olamaz, en iyi sınıf hala kötü olan sınıftır...' şeklinde cümleler eşliğinde ant içiyorlar ya da gerçekten biz çok kötü bir sınıftık ve bu sözleri hak ediyorduk. Belki de sorun bendeydi; çünkü hangi sınıfa gitsem bir müddet sonra hoca/öğretmen yine aynı şeyleri söylüyordu' siz gördüğüm en kötü sınıfsınız'. Belki de ben hep kötü öğrencilerin olduğu sınıflara veriliyordum. Fakat şunu sormadan da edemiyorum: Nasıl oluyor da 11 sene(bu şahsa ve kapasiteye göre değişebiliyor) boyunca hep kötü bir sınıf olabildik? Belki de Türk Eğitim ve Öğretim Hayatı'nın en kötü sınıfı bizdik; ya da öğretmenler bize söyledikleri bu sözleri, her sınıf için de sarfediyorlardı. Peki en kötü sınıf bizdik diyelim; ama, acaba bütün 'kötülük' bizde miydi?
Tam bir soru canavari. Kendini bu ise adamis biri: www.akiloyunlari.com www.zekaoyunlari.com www.otuzoyun.com www.otuzoyun.com/pqrst www.turkiyebeyintakimi.org www.puzzleratings.org
bizim bir aga vardi, dershanede aynı sınıftaydık: Hidayet... Çok zeka adamdı, ama tembeldi. Kocaeli Tıp'a gitmişti. Bitirmiş midir acep?
çatadanak alnının kabağından mıhlamak
geçirmek!
-Naber moruk?
-İidir baba, senden naber?
-Nolsun bea, öyle takılıyoruz.
-Abi bugunlerde mal var mı sende?
-Nerde be moruk, biz de tozsusuz
Türkiye Zeka Vakfının her yıl düzenlediği zeka yarışmasını iki defa kazanan tek kişi ve tek bayan
İstanbul Teknik Üniversitesi İŞletme Mühendisliği mezunu. O da TBT üyelerinden. Akıl Oyunlarını çıkartan kadrodan.
2004 Türkiye Zeka Vakfı nın düzenlediği Oyun 2004 şampiyonu. TBT(Türk Beyin Takımı) üyesi
Akıl Oyunları ve Zeka Oyunları Dergilerini çıkartan kadrodan
bknz:zeka oyunları dergisi; akıl oyunları dergisi
27 Ekim 2003 (Peehhhh ta ne zaman yazmisim; mailimde buldum)
Gördüğüm En Kötü Sınıfsınız
Başlangıç çoğu zaman ürkütücüdür.Bu belirsizliğin ona bağışladığı bir yetidir. Tünelin(eğitim hayatımız) sonunda neyle karşılaşacaklarını bilmeyen bizim gibi veletler, korkudan ne yapacaklarını şaşırırlar.
'Okul'... Yaşımız okuma-yazmaya elverişli hale geldi mi, kulaklarımızda bir okul lafı uğuldamaya başlar. Ne korkunç bir sestir Allah'ım!
Sokaklarda peşinden koşturacak birşeyler bulduğumuz zamanlarda, gözlerimiz her ne kadar hedefimizden (avımız) başkasını görmese de; boynu bağlı, üzerine mavi (eskiden siyahtı) bir elbise tutturulmuş yaşıtımız olan çocukları görürüz.Yüzleri solgun, başları günün verdiği yorgunlukla, sıcaktan bunalmış çiçekler gibi eğiktir. Onlar 'mahpustur': sabah teslim alınıp akşam salıverilen...Bu maphushanenin ismini sizden birkaç yaş büyük çocuklardan duymuşsunuzdur: 'okul'. Fakat bu manzarayı pek umursamazsınız, ne de olsa siz hiçbir zaman o maphushaneye gitmeyeceksinizdir. Lakin anne-babanızın: 'Oğlum, akranların okula başlıyor, artık sende okullu oluyorsun...' sözleri, vücudunuzdaki tüm tüyleri hazırol vaziyetine geçirir ve tir tir titretir.
Anne-babanız, başlarından geçen okul maceralarını, saadet dolu okul günlerini anlatır ve kendi kendilerine mest olurken, sizin gözlerinizde de aynı ifadeyi ararlar. Amaç bellidir: Sizi okula (bundan sonraki hayatınıza) hazırlamak. Fakat ortada bir çelişki vardır: Ebeveynlerinizin söyledikleriyle arkadaşlarınızın söyledikleri birbirini tutmamaktadır. Velinimetlerinize göre o okul denen belirsiz alanda beyaz saçlı, nur yüzlü yaşlılar; genç, bir o kadar da güzel ve nazik öğretmenler 'mevcuttur'. Dersler hiç bitmesin ister öğrenciler; ne kavga ne gürültü vardır, her şey güllük gülistanlıktır. Fakat arkadaşlarınıza göre, elinde koca bir cetvelle (şu terzilerin ölçmek için kullandıklarından) sıralar arasında dolanan sinirli bir adam; yahut dudakları, yüzünün bir kısmı asabiyetten ötürü kıpkırmızı olmuş kadınlar; o kadın ve erkeklerin ağası, patronu, amiri konumunda, 'müdür' dedikleri hiç gülmeyen bir kişi...
Aklınızda bu iki fikir kıran kırana bir karşılaşma yapmaktadır. Şüphe tohumları yeşermiş ve size '...yoksa annenin söyledikleri mi...hayır hayır! Ya Hasan'ın söyledikleri doğruysa...ama; ..' türü laflar etmekte, sizi içinden çıkamayacağınız bir karmaşaya sürüklemektedir. Şüpheden doğan merakı gidermenin tek bir yolu vardır: Gidip kendi gözlerinizle görmek...
'Oğlum, 's' harfin olmamış'...'Kızım o 'at' değil 'et' '...'Oğlum iki heceyi birleştiremiyorsun, senin adın ne bakim? '...' Gel bakim sen buraya, belki kulaklarının kızarması senin zihnini biraz olsun açar'...'Yahu daha dün öğrettim, hiç mi aklınızda kalmadı? Ne biçim sınıfsınız? Ben sizin gibiyken bana öğretilen her şeyi 'şıppadanak'(hemen) öğrenirdim'...' Demek 7*4=30 öyle mi? ...şey, belki...'...'Siz ne taş kafalı öğrencilersiniz.Şuna bak, bir de aval aval bakıyor! Sizden adam 'madam' olmaz.Atatürk' ün Cumhuriyeti emanet ettiklerine bak! '...' Siz benim öğretmenlik hayatım boyunca gördüğüm en kötü sınıfsınız! '
Son cümle '...siz en kötü sınıfsınız'. Bize bunu ilkokulda, ortaokulda ve lisede söylediler.Acaba gerçekten bu kadar kötü müydük? Çünkü sınıflar değişiyordu, katılımcılar(öğrenciler) değişiyordu, öğretmenler değişiyordu; ama bir şey hiç değişmiyordu: bizim en kötü sınıf olmamız.Ya bu öğretmenler, doktorlar gibi mesleğe başlamadan önce '... yemini' ediyorlar ve '..asla iyi bir sınıf olamaz, en iyi sınıf hala kötü olan sınıftır...' şeklinde cümleler eşliğinde ant içiyorlar ya da gerçekten biz çok kötü bir sınıftık ve bu sözleri hak ediyorduk.
Belki de sorun bendeydi; çünkü hangi sınıfa gitsem bir müddet sonra hoca/öğretmen yine aynı şeyleri söylüyordu' siz gördüğüm en kötü sınıfsınız'. Belki de ben hep kötü öğrencilerin olduğu sınıflara veriliyordum. Fakat şunu sormadan da edemiyorum: Nasıl oluyor da 11 sene(bu şahsa ve kapasiteye göre değişebiliyor) boyunca hep kötü bir sınıf olabildik? Belki de Türk Eğitim ve Öğretim Hayatı'nın en kötü sınıfı bizdik; ya da öğretmenler bize söyledikleri bu sözleri, her sınıf için de sarfediyorlardı.
Peki en kötü sınıf bizdik diyelim; ama, acaba bütün 'kötülük' bizde miydi?
Bir tane G harfi gördünüz, mor renkte; size ne çağrıştırır bu?
Zeka oyunları dergisi 'enigma'
el cevap: MorG
Tam bir soru canavari. Kendini bu ise adamis biri:
www.akiloyunlari.com
www.zekaoyunlari.com
www.otuzoyun.com
www.otuzoyun.com/pqrst
www.turkiyebeyintakimi.org
www.puzzleratings.org
2004 de Türkiye Beyin Takimina girdi