Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • Şişme havuz11.08.2005 - 16:43

    havuzu pompa yardimiyla şişirsin bahçende, sonra da içine su doldurursun, sonra da girersin :)
    işte bu şişme havuzdur :)

  • kettle11.08.2005 - 13:01

    su ısıtıcı...
    kahve yapmak için kolay bir yol..kahveyi su ısıtıcına dokun ve kopuklu bir turk kahvesi yapin :))) aman yapmayin bole bir sey :)
    hazir kahveler icin cok kullanisli bir alet...teknolojinin bir acilimi bu da...

  • yao ming11.08.2005 - 12:59

    elbsiye çok para verir bu adam, yemeğe, ayakkabilarina, banyoda kullandigi sabuna(birimkare alani cok fazla :)) , vs vs
    uzun olamk NBA para yapior; ama bir suru de zorlugu olsa gerek.
    Herhalde kendine en az 2.00 bir hatun bulmali :))
    offff! !
    ha bir de unuttum..cinliler kisa olur gercegini ters yuz etmek icin cikti ortaya ve ne kadar uzun oldugu ortada; ama dedikleri gibi yao ming ne kadar uzun olursa olsun geri kalan çinliler kisadir :) ve genelle, çünkü istisnalar kaideyi bozmaz: çinliler kisadir

  • kadına el kaldırmak11.08.2005 - 12:56

    ben kaldirdim..harbiden yaptim yani bunu. Bir derste sanirim tukçe dersiydi, hoca bir soru sordu; hocayi da çok severdim, iyice bir kadındı. Ben de soruyu cevaplamak için 'el kaldirdim'
    :))) ahahaaaaaaaaaaaaa

  • istemenin esrarı11.08.2005 - 12:55

    şeytan tüyü, masum bir surat ve dehşet bir tip olcak.
    bknz: küçük dayim; dedem :)
    aha istemenin esrarini en iyi şekilde icra etmiş ve eden iki şahsiyet :)

  • Fizik Dersi11.08.2005 - 12:30

    bir arkadaşım var ünide şimdi; yani bu yaz son dersini de verip mezun oldu. Ama son dersi oyle bir dersti ki onu için; artik butunleşmişlerdi.
    Fizik I dersini 4 sene boyunca(izin verseler hazirlikta da alirdi :)) 7 defa aldı. 6 sinda kaldi :) Adam tüm dersleri takir takir geçiyordu; ama fizikte resmen bitiyordu.
    Yazin da şu geldi başına: 1. vizesi ile ehliyet sinavi aynı güne denk geldi. Bir yanda mezun olma vardi, bir yanda verdigi para; tabii o mantikli olani; yani ehliyeti secti :))))) demicem, vizeyi secti. Ortalama bir şeyler aldı. İkinci vizeye giremedi; çünkü derslere gitmedeiginden vize gununu ogrenemedi; arkadaşını aradi ama o da bilmiyordu ve dahasi yanlış gunu soyledi :)
    Finala girdi, berbat dedi, hocasina durumu anlatti ve dun itibariyle ogrendik ki: DC ile geçmiş.
    Eyvallah babam :))

  • burcu burcu kokmak11.08.2005 - 00:19

    ananem derdi :)) burcu burcu kokuyon oğlum :)

  • büşra11.08.2005 - 00:14

    bu ismi bu sene o kadar çok duydum ki! Herhalde bizim için büşra yılı oldu bu sene. Haz etmiyorum pek! Kalsın

  • baklava10.08.2005 - 20:04

    5 dolar verdigimi bilirim bir dilimine...yeter ki vatanım baklavasını bir kerecik daha tadim...İşte öyle bir şey baklava :)
    ..
    Zamanında bir arkadaşın doğumgünün baklava ile yapmış bir gençliğiz biz :)) O kadar yani :)

  • mine kırıkkanat10.08.2005 - 19:55

    1.Sayı: 557 - 08.08.2005 | Cemal A. Kalyoncu - [email protected]

    Radikal’deki köşe yazısında Mine G. Kırıkkanat, halka “geviş getiriyorlar” diyerek hakarette bulundu. Özellikle bir kesime yönelik ağır eleştirileriyle tanınan Mine G. Kırıkkanat’ın, yakın çevresine övünerek anlattığı 28 Şubat sürecinde General Çevik Bir’den bir talebi vardı ki, onun hakkında başka yorum yapmaya gerek bırakmayacak türdendi: “Öyle bir silin ki izi kalmasın! ”

    Tam ‘Beyaz Türk’, ‘Siyah Türk’ kavgası yeniden alevleniyor derken olay asıl noktasına oturdu da anlayabildik. Görüşüne başvurduğumuz sosyologlar konunun Beyaz Türklükle alakası olmadığını söyledi. Hatta bir tanesi “Tabii ki burada öyle bir şey var; ama bu Beyaz Türklüğün artık dejenere olmuş biçimi.” deyiverdi. Asıl dikkat çekici yaklaşımı ise şu cümleleriydi: “Kemal Derviş de Beyaz Türk; ama halkçılık, bir efendilik şeyi vardır. Mütevazılık vardır Kemalizm’de, bir Anadoluluk sevgisi, halk sevgisi vardır. Ama burada mütevazılık yok. Burada bir Beyaz Türklük değil bir ‘sapkın’ Beyaz Türklük var.”

    Eskiden buğday tenli olmayı ifade eden Anadoluluğun simgesi Esmer Türkler tabirine karşılık, bugün, sınıf farkının belirginleşmesi ile Türk’ü tarif şekilleri arttı ve Beyaz Türkler de böylece ortaya çıktı. Türk Üsûlu Başarı kitabının yazarı Mümin Sekman’a göre Beyaz Türk, seçkin ve seçkinci, varlıklı, kültürlü, batı değerlerine göre yaşayan kişileri anlatıyor. Sekman’ın sınıf kategorisinde Siyah ve Gri Türkler tabiri de var. Siyah Türk, Beyaz Türk’ün aksine kanaatkar, nispeten yoksul, milliyetçi, muhafazakar değerlere göre yaşayanları içine alıyor. Gri Türk ise, Siyah Türk olarak doğmuş fakat Beyaz Türk sınıfına da yükselememiş grubu anlatıyor.

    Bu açıdan baktığımızda, her ne kadar Siyah ve Beyaz Türk tartışması gibi gözükse de, bu tartışmayı Beyaz Türk kavgası olarak ele almak, hadiseye bir numaraya büyük gelir. Yani Beyaz Türk tanımı burada eleştiriden çok iltifat anlamı taşıyacaktır. Çünkü olay artık, bir kesimin seçkinlik adına, halk düşmanlığına dönüşmüş durumda. Bazılarına göre Beyaz Türklüğün sapkınlığı da tam bunu ifade ediyor. Çünkü bu tavrı ne Kemalizmle, ne Atatürkçülük’le, ne laiklikle, ne seçkin Avrupalılık’la açıklamak mümkün. Bu, bir siyasi kavga ise hiç değil. Olayın tam karşılığı, hafta boyunca da gündeme geldiği ve adı konduğu gibi ırkçı ve faşizan zihniyet.

    Peki olay neydi? 27 Temmuz 2005 tarihinde Mine G. Kırıkkanat, Radikal gazetesindeki köşesinde bir yazı yayınlamıştı. Yazar, Atatürk Havalimanı’na indikten sonra sahil yolunu kullanarak İstanbul’a giriş yapanların gözlerine ilişen manzarayı anlatmaya çalışıyordu. Ama yazı, bir sorunun tespitinden ziyade hakaretler içeriyordu. Yazısının en can alıcı satırları şöyleydi: “Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta, kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip yemektedir. Aralarında, mangalında balık pişiren tek bir aileye rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da olmazlardı! ”

    Tarihte, halkı eleştiren insanlar olmamış mıydı? Tabii ki olmuştu ama belki onların düzeyi bu denli faşizan değildi. Hem onlar tarihte kalmıştı. Bugün, artık Avrupalı ve 21. yüzyıl insanı olmaktan bahsediyorduk. Mine Kırıkkanat, Anadolu’da çok bilinen bir deyimdeki gibi, civciv yumurtadan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş pozisyonundaydı.

    Yazıya, ilk tepkiyi Hürriyet’ten A. Hakan Coşkun verdi. Coşkun, tarihte, Avrupa’dan damızlık erkek ithal edip Türk ırkının ıslahını savunan Abdullah Cevdet’e bile taş çıkartan Kırıkkanat’ın üslûbunu ‘faşist cesareti’ şeklinde değerlendirmişti.

    Ardından Yıldırım Türker, ‘ırkçı yazar’ diyerek kamuoyunda olayın tam adını koymuştu. “Yazarın Kemalizm varaklı çerçevesi içinde sergilediği ırkçılıkla tanışlığımız var.” diyen Türker, Kırıkkanat’ın burada, eski Türk filmlerindeki gibi “köşke yeni gelmiş uzak akraba kıza, taşralıya işkence ettiğini” söylüyordu.

    Yazıya Ertuğrul Özkök, “Ben, iç çamaşırı ile denize girmekle, köşe yazısında insanlara hakaret etmek, lakaplar takmak, alay etmek arasında medeniyet açısından bir fark görmüyorum.” satırları ile tepki gösterip, Kırıkkanat’ı da, eleştirdiği insanların seviyesinde bulduğunu ifade ediyordu. Nuray Mert ise yazarın tutumunu “Bir 3. Dünya aşağılık kompleksi olarak” tanımladıktan sonra, bu ırkçı üsluba herkesin karşı gelmesini dile getiriyordu.