Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Selahattin Aykurt
Selahattin Aykurt

İKTİDAR NAMLUNUN UCUNDA! ......

  • Van Gogh09.08.2007 - 14:54

    Van Gogh
    Vincent Van Gogh (1853 - 1890)


    Van Gogh yalnız on sene içinde sekiz yüzden fazla tablo, desen ve kroki yaparak büyük bir sanatsal üretimde bulunmuştur. Son derecede kişisel bir üslup taşıyan, fırça darbelerinin belli olduğu çok canlı renklerle boyanmış, boyanın kalın bir tabaka oluşturduğu tabloları, zamanında pek tanınmamıştı, ama sonraki kuşakları, özellikle de fovlar ile dışavurumcuları büyük ölçüde etkiledi.

    Vincent Van Gogh 30 Mart 1853? te Zundert? e (Hollanda) , bir Protestan papazın oğlu olarak dünyaya geldi. İyi bir genel eğitim aldıktan sonra 1869? da, Lahey? de sanat tüccarı Goupil? in yanında çalışmaya başladı. 1873? te, kendisinden dört yaş küçük olan kardeşi Théo da Goupil? in Brüksel? deki bir şubesine girdi; aynı günlerde Van Gogh da şirketin Londra? daki şubesine atandı. Van Gogh ölünceye kadar kardeşiyle mektuplaştı. Belli bir yerde durmayan, birçok ülke ve şehir değiştiren, ailesiyle sürekli bozuşup tartışan Van Gogh, sinirli ve çoşkulu bir karaktere sahipti; beklide buna bağlı olarak toplum dışına itilmiş kişlerle ilgilenmeye başladı ve vaiz oldu. Mons bölgesinde (Belçika) yer alan Borinage? daki küçük çocukları eğitmekle görevlendirildi. Onları öylesine büyük bir çoşkuyla eğitmeye çalıştıki sonunda hasta düştü. Böylesine asşırı bir çoşku göstermesi öbür kilise mensupları tarafından hoş karşılanmadı ve Van Gogh kısa bir süre sonra görevinden alındı.


    Hollanda Yılları:

    Geçirdiği bu deneyimin yanı sıra Dickens? ın, Dostoyevski? nin kitaplarından da büyük ölçüde etkilenen Van Gogh, yirmi altı yaşındayken ressam olmaya karar verdi. Artık gizemci arayışını sanat alanında sürdürecek, Millet? in köy yaşamını konu alan tablolarını kopya etmeye başlayacak ve akrabası olan ressam Anton Mauve? un öğütlerini dinleyecektir. Ne var ki Théo ile birlikte sanatçının tek desteği olan Anton Mauve, bir süre sonra, fazla tuhaf bulduğu Van Gogh? a sırt çevirdi. Vincent? ın sanat tüccarı olan bir amcası kendisine on iki Lahey manzarası ısmarladı. Van Gogh bunun üzerine resimlemeci (illüstratör) olmaya yöneldi. Nuenen? deki ana babasının yanına dönünce köy yaşantısından sahneler resmetti ve natürmortlar yaptı. Gündelik hayattaki nesneleri ışık-gölge karşıtlıklarıyla veren bu kompozisyonlarında XVII. yy. Hollanda ressamlarından (Rembrandt, Gerard Dou, Gabriel Metsu) esinlendi. 1885 yılının kışında, elli kadar köylü yüzü çizdi; bunlar sofrada bir yemek anını canlandıran daha iddialı bir kompozisyon için yaptığı etütlerdi. Yakınları ve çevresindekiler kendisine poz verdiler ve Van Gogh bütün gücüyle sefaleti, umutsuzluğu ve boyun eğmeyi anlatmaya çalışırken, bu özellikleri de şiddetli ışık ve gölge karşıtlıklarıyla daha yoğun hale getirdi. Nisan 1885? te, babasının ölümünden bir yıl sonra Van Gogh Patates Yiyenler adlı o büyük kompozisyonuna son fırçasını da vurdu. Ama köyün papazı, kilise mensuplarından ona artık poz vermemelerini istedi. Bunu üzerine sanatçı Nuenen? den ayrılarak Anvers? e gitti ve orada kendisi için son derecede önemli olan iki keşifde bulundu: bunlardan biri Güzel Sanatlar Müzesi? nde görüp hayran kaldığı Rubbens? in tablolarıydı, öbürüyse Doğunun ilgi çekici eşyalarını satan dükkanlarda gördüğü Japon estamplarıydı. Modele bakarak çalışmak için Güzel Sanatlar Akademisine kaydını yaptırdı; ama bu arada ticari amaçla portreler ve şehirden görüntüler çizmeyi de sürdürdü. Başarısız olması üzerine cesareti kırıldı ve 1 Mart 1886? da Paris? e hareket etti.


    Paris? te Bohem Hayatı:

    Vincent, Paris? te modern resmi tanıdı ve sanat piyasasında kendini kabul ettirebilmek için üslubunu değiştirmek gerektiğinin bilincine vardı. Kardeşiyle birlikte Montmartre? daki Lepic sokağında rahat bir daireye yerleşti. Paris? in büyük bulvarlarındaki tablo sarıcılarının vitrinleri önünde dolaşıp durdu; Julien Tanguy? un dükkânının müdavimi oldu ve hatta Japon estamplarını fon diye kullanarak Tanguy? nin bir portresini yaptı. Delacroix ile Puvis de Chavannes? ın resimlerine ve süslemelerine, Monticelli? nin kalın boya tabakasıyla gerçekleştirdiği, renkleri çok canlı natürmortlarına hayran kaldı. İzlenimcilik onu şaşırttı ama aynı zamanda aydınlık resmi bulmasını da sağladı. 1887 ilkbaharında, dostu Signac, onu açık havada çalışmak üzere Asniéres? e götürdü. Yeni izlenimciliğin etkisiyle, fırça darbeleri parçalara ayrıldı, paletleri aydınlandı. Van Gogh tablolarına artık saf renk dokunuşlarıyla belirginleşen ince gri nüansları katmaya başladı. Yakın banliyöden görünen birçok Paris manzarası yaptı; bu tablolarında, doğmuş olduğu ülkenin hiçte yabancı olmadığımız görüntülerini çağrıştıran Montmartre değirmenleri göze çarpıyordu. Kasım 1887? de Clichy yolundaki Grand Bouillon? da hem kendi eserlerini, hem de arkadaşları Émile Bernard, Louis Anquetin ve Toulouse-Lautrec? in eserlerini sergiledi. Ressam Cormon? un atölyesinde tanımış olduğu bu arkadaşları kendilerine? Küçük Bulvarın İzlenimcileri? adını vermişlerdi. Van Gogh, Paris? te geçirdiği iki yıl içinde aşağı yukarı 220 tablo ve desen gerçekleştirdi: bunların arasında kendi portreleri, şehir manzaraları, çiçek resimleri, heykel ve Japon estampı kopyaları, meyve, ayakkabı ve kitap natürmortları (Paris Romanları) vardı. Hollanda dönemine ilişkin karanlık üslubu bıraktıktan sonra kalın bir boya tabakası sürdüğü palet bıçağın yanı sıra fırçada kullandı ve işlediği motiflere biçim veren dokunuşları görünür durumda bıraktı. Çoğunlukla ışıl ışıl parlayacak biçimde vurulan bu fırça darbeleri, işlenen konuya özel bir titreşim katıyordu. Van Gogh? un sanat anlayışı, sadece birkaç ay içinde tam anlamıyla değişmişti. Ama gerçek çalışma hırsı, gerekse Montmartre? ın zevk ve eğlence çevrelerine düşkünlüğü nedeniyle hem kafaca hem de bendence yorgun düştü. Şubat 1888? de, dinlemek ve daha yumuşak bir iklimde yaşamak için Fransa? nın güneyine gitmeye karar verdi.


    Arles ve Saint-Rémy:

    Ama Van Gogh çok geçmeden hayal kırıklığına uğradı: geldiği Arles Şehrinin dondurucu bir kışı vardı; ayrıca giyim kuşamını ihmal etmesi ve sert davranışlarıyla, bu şehirde ilgi yerine kuşku uyandırmıştı. Bütün geliri kardeşinden gelen para olan Vincent önce küçük evlerde kaldı, eylülde? Sarı Ev? olarak adlandırılan evde kiraladığı dört odaya yerleşti. Çektiği maddi sıkıntılara rağmen sanatçı gelir gelmez işe başladı. İlkbaharla beraber kırsal bölgeler hayranlık uyandıran görüntülere bürünüyor, kiraz ağaçları çiçeklenerek Japonya? yı hatırlatan tablolar oluşturuyordu. Ressam, Arles kanalı köprüsü yakınlarında Portde-Bouc? ta oyalanıyor (L? Anglois Köprüsü) , orada gezinenlerin, köprüden geçen yük arabalarının ve çalışan çamaşırcı kadınların resimlerini yapıyordu. Haziran başlarında Van Gogh, Saintes-Mariesde-la-Mer? de bir süre kaldı; sahile yerleşerek sürekli yenilenen bir manzarayı birkaç çizgiyle resmetmek istiyordu. Desen kağıtlarını kamış kalem kullanarak çini mürekkebiyle kaplıyor, kendi yaptığı perspektife uygun çerçeve sayesinde manzara ile ilgili çok kesin notlar alıyordu; böylelikle her öğe, tahtadan bir kasnağa yatay ve düşey olarak gerilmiş iplerin yarattığı kareli görüntü sayesinde kolayca yerine oturtulabiliyordu. Van Gogh daha sonra sahil manzaraları yapmak için atölyede yaptığı etütleri yenide ele aldı. Bu desenler, onun konuyu büyük deformasyona uğratmasına yol açan doğal içten gelen bir anlatıma egemen olmasını sağlıyordu. Arles? a yeniden döndüğünde, açık hava çalışmalarını sürdürdü, çini mürekkebiyle tarlada çalışanların resimlerini çizdi, daha sonra da bunları tablo haline getirdi.

    Van Gogh, Gauguin ve mile Bernard ile Fransa? nın güneyinde (Midi) bir atölye, Pont-Aven? dakine benzer bir sanatçılar topluluğu kurmak istiyordu. Gauguin? e ithaf ettiği kendi portresini buna karşılık olarak ona, gönderdi. Gauguinde buna karşılık olarak ona, yüz çizgilerin iyice belirginleştirdiği ve bile bile Jean Valjean? a benzettiği bir tuval yolladı; tablonun adıysa Sefiller? di. Her iki sanatçı da birbiınin düşüncesini almadan kendilerini toplumun paryaları olarak: emsil etmişlerdi. Gauguin Arles? a gitmek üzer Pont-Aven? dan ayrıldı e 23 Ekim 1888? de Arles? a vardı. Ancak iki sanatçı, bir araya geldikten sonra, umdukları gibi pek öyle huzurlu bir hayat yaşayamadılar. Onları birbirine karşıt kılan şeyin ne olduğunu kısa sürede fark ettiler: zevkleri ve yaşama ritimleri. İlk günlerde Gauguin çalışma ve dinlenme günleri belirlemek istedi. İki ressam bazen yan yana aynı motifler üstünde (Alyscamps? ların bahçesi, şehrin çevresindeki kırlar, gece kahvesi) çalışıyorlardı, ama Gauguin Arles? daki yaşama biçimini hiç beğenmiyordu. Sık sık kavga ediyorlardı. Böyle bir kavgadan sonra Vincent kulağını usturayla kesti ve kopan parçasını bir fahişeye hediye etti. Bunlar olup biterken Gauguin olay yerinde değildi; ama yine de tutuklandı. Serbest kalır kalmaz Tho? dan kardeşinin yanına gelmesini rica etti. Üç gün sonra 26 Aralık? ta iki adam birlikte Paris? e döndü. Vincent ise hastaneye yatırılmıştı. Düşünülenin tersine Van Gogh kısa zamanda kendine geldi. Atölyesine döndü, sargılı kulağını gösteren bir portresini yaptı. Ne var ki bu iyileşme geçiciydi. Kaygılar, sıkıntılar kısa sürede ressamın ruh sağlığını bozmuştu. Van Gogh şu- hatta yeniden hastaneye yatırıldı, sonra kendi isteğiyle Saint-Rmy yakınlarındaki Saint-Paul-de-Mausole? e yattı. Buranın müdürü atölye olarak kullanması için ressama bir oda verdi. Van Gogh, ya pencereden dışarıya bakarak ya da hastanenin bahçesinde çalıştı, bahçedeki çiçekleri, çınar ağaçlarının ve çeşmenin resmini yaptı. Bazen bir hastabakıcı eşliğinde hastane dışına çıkıyor, zeytin ağaçlarını ve selvileri, boyayı kalın tabakalar halinde kullanarak tablolarına aktarıyordu. Bu ağaçların kıvrımlı, dolambaçlı biçimleri, gökte döne döne ilerleyen korkunç bulutlarla uyum içindeydi. Bu tablolar ressamın acılarını, sıkıntılarını yansıtıyordu. Bundan sonra geçirdiği delilik krizleri 1889 Temmuz? unun ortalarından 1890 kışına kadar birbirini izledi ve çalışmalarını engelledi. Kısa süren yatışma dönemlerindeyse ressam Millet? in estamplarını kopya ediyordu. Bunlar röprodüksiyondan çok renkli gerçek birer eser niteliğindeydi.

    Auvers-Sur-Oıse

    Bir süre için sağlığına kavuşan sanatçı Auvers-sur-Oise? a hareket etti, bu arada Paris? e de uğradı. Orada, tuvallerinin Tho? nun dairesinde yığılı olduğunu gördü, bu ona çok acı verdi, çünkü tabloların satışı için Tho? ya güveniyordu; öte yandan bazı tuvallerinin de Peder Tanguy? nin evinde, bir? tahtakurusu deliğinde? süründüğü de gözünden kaçmadı. Yalnızlığına ve hastalığına rağmen ressam hiçbir zaman kendini kabul ettireceği umudunu yitirmedi. Mayıs sonunda Auvers-sur Oise? da, küçük, gösterişsiz Sanit-Aubin oteline, sonra da Ravoux kahvesine yerleşti. Koleksiyoncu olan ve kendisine yakınlık gösteren Doktor Gachet tarafından tedavi edildi. Van Gogh onun iki kez portresini yaptı. Güzel yaz günlerinde kır manzaraları, buğday tarlalarını, saman yığınlarını konu aldığı tuvaller de yapıyordu. Bu kompozisyonlarda geleneksel olana bir dönüş vardır, ama yine de fırça darbeleri çok daha belirgindir ve bir yürek darlığı bir iç sıkıntısı kendini belli eder. Hayatını tehdit eden tehlike, tablolarında, buğday tarlaları üstünde uçuşan kargaların belirmesiyle açığa çıktı. Sanatçı ölümü böyle üzüntü verici bir manzara içinde seçti ve 27 Temmuz 1890? da göğsüne bir kurşun sıktı; iki gün sonra da öldü. Altı ay sonra Tho da öldü. İki kardeş Auvers-sur-Oise mezarlığında yan yana gömülmüşlerdir.


    Au Ver S - Sur-Ol S E - Kilisesi

    Van Gogh bu gotik kilisenin resmini yapmak için şövalesini meydanının alt kısmına yerleştirmiştir. Amacı çan kulesini ve mihrap bölümünü kompozisyonunun içine alabilmektir. Bu alttan görüş sayesinde yapının piramit biçimi iyice vurgulanmış olur. Seçtiği konuyu gerçekçi bir biçimde vermek kaygısı içinde olmayan ressam, mimari kütlelerin dengesi, eklemlenişleri ve yukarıya doğru yükselmeleri üstünde ısrarla durur. İsteyerek deforme ettiği deseni, biçimlerde bir dramatizasyona yol açar. Binaya bulutların mavi rengi vurur, vitraylarda küçük bir nüansla lacivert olarak belirir. Işık kilisenin çıkıntılı sivri köşelerine takılır, çatılardan uzun ve beyazımsı çizgiler halinde biçimleri çevreleyerek akar. Van Gogh yapmakta olduğu tablo ile ilgili olarak kız kardeşine yazdığı Haziran 1890 tarihli bir mektubunda şöyle der:? [...] öyle bir etki ki, burada derin ve sade bir saf kobalt mavisi gök içinde bina morumsu görünüyor, vitraylı pencereler sanki lacivert lekeler gibi, çatı mor, bir bölümü de turuncu. Ön planda çiçekli küçük bir çimenlik ve üstüne güneş vurmuş pembe bir kumluk.? Tablonun birinci planı, tepesi aşağıda bir üçgen oluşturur; bu, kilisenin ters dönmüş biçimidir. Soldaki yolda ilerleyen köylü kadın bize kompozisyonun ölçeğini verir. Sanatçı ölümünden bir ay önce yapmış olduğu bu şaheseri, kendisini tedavi etmeye ve yatıştırmaya çalışan dostu Doktor Gachet? ye hediye etmiştir. Tablo günümüzde Paris? teki Orsay Müzesi? ndedir.

    Kişisel Yaratıcılığı

    ? İçgüdünün, esinin, içten gelen dürtülerin, bilincin, çoğu insanın düşünemediği ölçüde iyi yol göstericiler olduğunu ileri sürüyorum? sözleriyle yücelten Van Gogh, eserlerini yaşadığı süre içinde değerlendiremeyen sanatseverlerin sınırlı dünyasını aşıyordu; ölümünden yüz yıl sonra eseri baş döndürecek bir yüceliğe erişecektir. Yalnızca mistisizmin alkole karşı açtığı savaşla nitelenen yazgısıyla değil, renklere simge gücü, hatta bir? tedavi gücü? katan dehasıyla da evrenselleşecekti. Çağdaşlarınca barbar olarak nitelenen üslubu, yaşadığı dönemde çok az kişinin değerlendirebileceği uluslararası bir kültüre dayanıyordu. Rembrandt? ı, Rubens? i, Holbein? ı, İngiliz önRaffaellocuları, Barbizon Okulu? nu, Delacroix? yı, Millet? yi ve Hokusai? yi tanıyordu... Dürer? den en modern desencilere varıncaya kadar, gravürlere tutkulu bir hayranlık duyuyordu. Ayrıca Shakespeare? den Zola? ya tüm yazarları okumuş olan Hollandalı ressam, XX. yüzyıl sanatçılarını en çok etkileyen kişidir. Ne var ki Czanne? ın Sainte-Victoire Dağı? nı Yıldızlı Gece? yle karşılaştırdığımızda, ilkinin klasikçiliğe, ikincisininse baroka yaklaştığını, böylelikle de bu iki ressamı birbirinden ayıran mesafeyi görürüz. Yaptığı kendi portreleri, Van Gogh? un yaratıcı gücünün eseri olan manzaralarındaki gibi, arı rengi esas aldığını kanıtlar. Fransa? da, Almanya? da, Belçika? da ve bütün dünyada gençlik ona hayranlık duydu; bu hayranlık günümüzde de sürmektedir.


    ? Van Gogh? u Babamdan Çok Seviyorum?

    Van Gogh, yaşadığı süre içinde bir tek tablosunu satabildi. Kırmızı Üzüm Bağı adlı bu tabloyu, dostu Eugéne Boch? un kız kardeşi olan Anna Boch satın almıştı. Yeni kuşağın, onun uzun süre belirli bir çevre içinde tanınan, bilinen sanatının resim alanına getirdiği dinamik ifade gücünü keşfetmesi ve yaptığı kendi portrelerine, modern resmin babası gözüyle, kendi aile resmi duvarda asılıymışçasına bakması için, ölümünün üzerinden 15 yıl geçmesi yetecektir. Daha 1892? de, kardeşi Tho? nun dul karısı Johanna, Amsterdam? da onun 100 kadar tablosunu ve desenini sergilemişti. Emile Bernard, Paris? te 1893? te Le Barc de Boutteville Galerisi? nde onun 16 tablosunu sergiledi. Almanya? da açılan sergilerde de bazı eserleri görüldü; ama Paris? te 1901? de Bernheim Galerisi? nde, 1905? teyse Dresden? deki Arnold Galerisi? nde ve Amsterdam? daki Stedelijk Museum? da (473 eser) açılan sergiler, Van Gogh? un XX. yy sanatı üzerindeki görkemli etkisini perçinleyen sergiler oldu. Czanne, 1903? te L Bernard? ın? Ga? ugin? lere ve Van Gogh? lara sırtını dönmesini? dilerken, Picasso gibi gençler, Hollandalının etkisiyle? biçimin rengini, canlılığını? keşfediyorlardı.

    Onun resme getirdiği büyük ritimden ve renk yoğunluğundan dışavurumculuğun öncülerinden Edvard Munch, Paris? te, 1888-1890? da; James Ensor, Yirmiler Derneği? nin Brüksel? de açtığı sergide esinlenme imkanını bulacaklardı; ama onun örneklerinden en çok yararlananlar Fransa? da fovist grup, Almanya? da Die Brücke (? Köprü?) grubu oldu. 1905? teki Sonbahar sergisinde ve onu izleyen yıllarda, fovizm akımından önceki fovistler olan Matisse? in, Derain? in, Vlaminck? in ve Hollandalı Van Dongen? in yaptığı tuvaller, Anversli ustaya görsel bir saygının ifadesi olarak kabul edilebilir. Dresden? de 1907? de Die Brücke grubunu oluşturan sanatçılardan Kirchner? in, Schmidt-Rottluff? un, Pechstein? in vd? nin sergiledikleri resimlerdeki hırçın çizgilerden ve renk coşkusundan da aynı izlenim taşar. Hepsi, Vlaminck? in, Matisse ve Derain ile birlikte 1901? de açılan sergide Vincent? ın resmini keşfetmelerinden sonra, sergiden çıkarken yüksek sesle söylediği bir sözün etkisinde kalmışa benzerler:? Van Gogh? u babamdan çok seviyorum.?


    Tinsel Düşler ve Plastik Yenilik

    Van Gogh, meslek yaşamının en çarpıcı dönemini Güney Fransa? da, Provence? da geçirdi; Cézanne da Provence? lıdır ve Fransızlar bu vesileden yararlanarak, bu bölgede geçirdiği günler Van Gogh? u? Provence manzaralarının tuvale aktarılmasında Czanne (2) ile aynı çizgiye getirdi? gibi değerlendirmeler yapmaktan hoşlanırlar. Ve şöyle devam ederler:? Vincent, büyüğü olan bu ustanın resimlerini Tanguy Baba? nın (Montmartre? da sanatçıların boyalarını aldığı satıcı) dükkanında sık sık görmüştü? . Oysa Vincent? nın güneye gidişindeki amaç başkaydı. Taşbaskılara düşkünlüğünün yarattığı düşsel bir Japonya. Arles? daki odasının duyarına astığı, kesik kulaklı, heyecan verici kendi portresinin (1) arkasında görülen Fuji-Yama taş- baskıları onu heyecanlandırıyordu. Saint-Remy? de yaptığı Yıldızlı Gece (3) adlı tablosu, Van Gogh? un tüm tinsel ve plastik araştırmalarının yoğunlaştığı tablodur.


    Başlıca Eserleri

    1885 Patates Yiyenler

    1886 Çizmeler

    1887 Sarı Kitaplar

    (Paris Romanları)

    Tanguy Baba? nın Portresi

    1888 L? Anglois Köprüsü

    Postacı Roulin Ayçiçekleri

    Gece Kahvesi Vinc en t? in

    Arles? daki Odası

    1889 Sarılı Kulağı ve Piposuyla Kendi Portresi

    Akıl Hastanesinin Bahçesi

    Yıldızlı Gece

    Kendi Portresi

    1890 Dr. Gachet? nin Portresi Kargalı Buğday Tarlaları

    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • charles darwin09.08.2007 - 14:52

    Charles Darwin
    Charles Darwin


    Bilim tarihinin en önemli biyologlarından biri olan Darwin, bilim adamlarının gözünde türlerin evriminin gerçek olduğunu ilk defa kanıtlayan bilgindir; halkın gözündeyse? insan maymundan türemiştir? kuramının babası olmaya devam ediyor.

    Charles Darwin? in kuramı felsefi alanda büyük bir yankı uyandırdı, çünkü bu kuram insanın evrendeki yeriyle ilgili görüşü tamamen değiştirdi. Daha doğrusu Darwin, Kopernik? in üç yüzyıl önce başlattığı, insanın kozmostaki üstün konumuna son veren, onu? tahtından indiren? hareketin tamamlanmasını sağlamış oldu. (XVI. yy? da Polonyalı astronom, Güneş? in Dünya çevresinde değil, Dünya? nın Güneş çevresinde döndüğünü söyleyerek, insanoğlunun yaşadığı toprağın evrenin merkezi olduğu yolundaki, genel kabul gören görüşü sorgulamıştı) XIX yy? da, Darwin? le birlikte, bu defa insanoğlunun dünyadaki yeri sorgulanıyordu: İngiliz doğabilimciye göre insanoğlu da yeryüzüne diğer hayvan türlerinin tabi olduğu mekanizmaya göre gelmişti.


    Keşif Yolculuğu

    Charles Darwin 1809? da Shrewsbury? de (Birmingham? ın batısı) , hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu (babası hekimdi) . 16 yaşında tıp öğrenimi görmesi için Edinburgh Üniversitesi? ne gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi? nde öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte, Darwin? i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi. Çocukken koleksiyon yapmaktan (kınkanatlılar, mineraller) ve kırda gezinirken kuşları gözlemekten çok hoşlanırdı, daha sonra Edinburgh? da deniz kabukları koleksiyonu yaptı. Kuş avlamayı ve sonra onları tahnit etmeyi öğrendi. Bu çalışmalar onu yerel doğa tarihi dernekleriyle ilişki kurmaya (kısa süre sonra söz konusu kurumların yayımlarında, topladığı hayvan örnekleri üzerine kısa incelemeleri yayımladı) ve tecrübeli doğa, bilimcilerin arasına karışmaya yöneltti. Özellikle Cambridge? de botanik profesörü, saygın bir isim olan Joseph S. Henslow? la dost oldu; onun sayesinde, kraliyet deniz kuvvetlerine ait Beagle gemisinin Güney Amerika kıyılarında yapacağı resmi keşif gezisine katılmak olanağını buldu. Keşif yolculuklarının sayısı XVIII. yy? dan beri artmıştı. Egzotik bölgelerin coğrafyası, faunası ve bitki örtüsü üzerine şaşırtıcı bilgiler deneyen Kaptan Cook gibi keşifler, büyük bir ün kazanmışlar ve bilgilerin önemli ölçüde artmasını sağlamışlardı. Darwin Cambridge? deyken, büyük bir doğa bilimci ve XIX. yy başlarının kaşiflerinden olan Alexander von Humboldt? un eserlerini ilgiyle okumuştu. Humboldt onda, bir keşif gezisine katılmak ve otobiyografisinde de belirteceği gibi,? doğa biliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak? isteği uyandırdı. Bu bağlamda Beagle? la yolculuğa çıkmak teklifi tam yerini bulmuş oluyordu. 27 Aralık 1831? de gemi beş yıl sürecek (2 Ekim 1836? ya kadar) ve Charles Darwin? in kaderini değiştirecek bir yolculuk için denize açıldı.

    1838? de Darwin, artık teorisinin temel noktalarını geliştirmişti. Fakat Darwin çalışmalarının sonuçlarını yayımlamakta duraksadı ve 1858? de A.R. Wallace? ın türlerin evrimi, var olma mücadelesi ve hayvanların üreme hızı ile ortalama sayılarının yiyecek miktarına bağlılığı konularını ele aldığı çalışması eline geçene kadar 20 yıl bekledi. Durum böyle olunca, dostları işi oldu bittiye getirip 1 Temmuz 1858? de Londra? daki Linn Derneği? nde Türlerin Çeşitlilik Eğilimi ve Doğal Ayıklanma Yoluyla Türlerin Çeşitliliğinin Devamı Üzerine ortak başlığıyla Darwin? in ve Wallace? ın bildirilerini okudular. Darwin, en önemli kitabı Türlerin Kökeni? ni ancak 1859? da yayımlayacaktı.


    Evrimin İtici Gücü: Doğal Ayıklanma

    Türlerin evrimi artık ortama uyum sağlama ile değil, ayıklanma kavramıyla açıklanmaktadır. Canlı kavramı, ancak ortam kavramına bağlı olarak anlam kazanır. Lamarck? a göre ortam, organizmanın uymak zorunda olduğu? etkili koşullar? bütününü belirtirken, Darwin, canlının diğer canlılarla ilişkisini vurgular; canlı, başkalarıyla rekabet, yararlanma ve yok etme ilişkilerini sürdürür. Hem av, hem de avcı olduğu gerçek ortamı oluşturan da diğer canlılardır. Gücün sürekli egemen olduğu bu dünyada, bu yaşam kavgasında, bir bireyde meydana gelen yapısal değişimler, ya onun lehine ya da aleyhine rol oynayacaktır En iyi silahlanmış bireylerin soyları daha kalabalık, diğerlerinin ise tersine sayıca daha az olacaktır. Demek ki doğa, avantaj niteliğindeki bazı değişimleri koruyup dezavantaj oluşturanları eleyen bir elek görevi görmektedir. Darwin,? bu elverişli değişimlerin korunup elverişsiz olanların atılmasına doğal ayıklanma adını veriyorum? , diye yazmıştır. Darwin? e göre bu değişimler büyük boyutlu değildir, ama soylara göre küçük farklılıklar gösterirler. Sadece aşamalı olarak birikenler kayda değer değişimlere yol açar. Böylece, klasik formüle göre? doğa, sıçrama yapmaz? ve evrim, çeşitlilik üzerindeki doğal ayıklanmadan kaynaklanan türlerin, yavaş ve aşamalı değişiminden başka bir şey değildir. Burada söz konusu olan, yenilikçi ama olumsal, doğanın gizli düzenini ifşa etmekle hiçbir ilgisi bulunmayan ve her türlü kayırımcılığa karşı olan uzun ve kör bir süreçtir.

    Darwin? in teorisi genel bir kabul görmüştür. Ancak Lamarck? ın, edinilmiş özelliklerin kalıtımla aktarıldığı biçimindeki artık terk edilmiş anlayışını koruyan ve çeşitliliklerin kaynağına yeterince inmeyen bu teori, zorunlu olarak birçok kez yeniden gözden geçirilmiştir.


    Darwinciliğe Saldırılar

    Türlerin Kökeni? nin yayımlanmasından sonra Darwin, korktuğu gibi, felsefi-dini alanda şiddetli saldırılara uğradı (zaten kuramını yayımlamak için yirmi yıl beklemesinin sebeplerinden biri de buydu) . Tartışmanın en can alıcı bölümlerinden biri, İngiliz Bilimsel İlerleme Derneği? nin 30 Haziran 1860? ta Oxford? da toplanan yıllık oturumunda meydana geldi. Anglikan Piskoposu Samuel Wilberforce bu toplantıda Darwin? in kuramının bütününe saldırdı, Wilberforce? a göre, doğanın hiçbir yerinde türlerin dönüşüme uğradığı görülmemişti, hele insanın bir maymun türünden gelmesi kesinlikle düşünülemezdi. Darwin o oturumda bulunmadığı için onun yerine dostları, biyolog T. H. Huxley ve özellikle de J. Hooker cevap vererek, piskoposun öne sürdüğü bilimsel kanıtların zayıflığına dikkat çektiler. Kitabın yayımlanmasını takip eden yıllarda, bilim adamlannın çoğu Darwin? in kuramını benimsedi. Bunlardan, ancak ünlü biyolog Louis Agassiz gibi bazılan türlerin değişmezliğini ısrarla savunacaktı (Agassiz, art arda bir dizi yaratılış gerçekleştiğini, 1873? te ölünceye kadar savunmaya devam etti) .

    Daha sonra, türlerin evrimini yadsıyanlar yalnızca bilim adamı olmayanlardan da çıktı; bunlar Amerikan köktencileri gibi bütüncülük yandaşlarıydı, bunlar bugün de evrim kuramının ABD? deki okullarda öğretilmesine karşı çıkıyorlar. Bununla birlikte, Anglikan Kilisesi? nin tutumu zamanla yumuşadı ve Darwin 1882? de öldüğünde yüksek rütbeli din adamlarının övgüleri arasında Westminster? de Newton? un yanına gömüldü. Ancak Katolik Kilisesi evrim fikrini ancak 1950? de, Papa XII. Pius? un Humani Generis başlıklı genelgesiyle kabul etti. Birçok bilim adamı türlerin evrimi fikrini kabul etmekle birlikte, doğal ayıklanma kavramına karşı çıktılar. Onlar hayvanların çevreye uyumunu açıklamak için, doğal ayıklanmadan çok, kazanılmış özelliklerin soyaçekimi ilkesine başvuruyorlardı (onlara göre, zürafa ağaçların yüksek kesimlerindeki yapraklan yemek için uzun bir boyuna sahipti ve bu özelliğini döllerine aktarmıştı) . Bu anlayış Lamarck? ın eski kuramında da bulunduğundan, bu okula? Yeni-Lamarckçı? adı verildi (bu okulun Fransa? da pek çok yandaşı vardır; son büyük Yeni-Lamarckçı Zoolog Pierre Paul Grasse, 1985? te öldü) . Bu araştırmacılardan çoğu, evrimin, doğal ayıklanma kuramının öne sürdüğü gibi rastlantı eseri gerçekleşmediğini ve en karmaşık canlı durumundaki insanın ortaya çıkışının zorunlu olduğunu, çünkü onun kozmik evrimin bütününe bir anlam kazandırdığını savunurlar. Bu tip kuramların Fransa? daki yandaşları arasında filozof Henri Bergson? u (Yaratıcı Tekamül, [l? Evolution Creatrice, 1907]) , daha sonra da cizvit ve paleontolog Pierre Teilhard de Chardin? i (? İnsan Olgusu? [le Phnomenü humain, 1955]) sayabiliriz.


    Eugenik Bilimi Ve Sosyal Darwincilik

    Eugenism, doğal ayıklanma düşüncesinden kaynaklanmış olan girişimlerin en tehlikelisi olarak kabul edilir.

    Eugenism, Darwin? in kuzeni olan Francis Galton? ın çalışmaları sonucunda ortaya çıktı. Galton, ırkların sınıflandırılması düşüncesini ve? en yetenekli? olanlarının gelişmesini desteklemek gerekti-

    ğini savundu. 1870? ten nazizmin yükselişine kadar olan ilk dönemde, özellikle bol miktarda İngilizce ve Fransızca eser aracılığıyla bu düşünceler yayıldı. Burada amaç, özellikle sosyal yardımları en yetenekliler? e aktararak bunların çoğalmasını kolaylaştırmaktır. Bu düşünceleri sistemli bir şekilde uygulamaya koyan Hitler, işi? aşağı ırk? tan saydığı insanların elenmesine kadar vardıracaktı. Genetik alanındaki başarılar, örneğin bazı hastalıklarda etken olan? kötü genler? in ortaya çıkarılması veya ayıklanması şeklinde bilimsel bir seçimi mümkün kılmaktaydı. Eugenism uygulamaları kolaylıkla otoriter ve polisiye bir görünüm alırken, sosyal Darwincilik, insan davranışlarını, doğal dünyaya özgü yaşam mücadelesi modeline göre yorumlamakla yetinme niyetindeydi. İlk temel biçimi, rekabet ve ayıklanma düşüncesinin toplumsal plana aktarılmasıydı; bu da, XIX. yy? da başarı kazanan ekonomik liberalizmdir. 1970? li yıllarda ortaya çıkan ve? hümanist? sosyobiyoloji diye adlandırılabilecek olan ikinci biçimi, insan davranışlarının tümünü genetik bir temele indirgemeye çalışır. Ahlaki planda tartışmaya bile gerek kalmadan, Eugenism ile sosyal Darwinciliğin birçok karışıklık üzerine kurulu olduğunu söylemek gerekir. İnsan topluluklarının genetiği, ırk düşüncesinin ne kadar az güvenilir olduğunu göstermiştir. Her toplum, tek bir tipin varlığı ile değil, genetik çok biçimlilikle nitelik kazanır. Öte yandan,? Darwinci yetenek? ve doğal ayıklanma kavramları, kesinlikten yoksundur. Bu noktada ideolojik çabaları, bilimsel kavramlara bağlı olanlardan ayırt etmek gerekir.


    Düşünce Kaynakları

    Darwin, evrim kuramının doğal ayıklanmayla ilgili bölümünde iki ayrı kaynak eserden esinlenmişti:

    bir yandan, 1838? den itibaren Thomas Malthus? un? Toplumun Gelecekteki Gelişmesine Etkileri Açısından Nüfusu Üzerine Bir Deneme? sini (An Essay on the Future Improvement of Society) , okumuştu; diğer yandan, Cambridge? deki öğrenciliği sırasında, hayvan yetiştiriciliğinin uyguladığı ıslah ve ayıklama çalışmaları hakkında bilgi edinmişti.

    Malthus? a göre, bir insan veya hayvan topluluğu, bütün bireyleri yetişkin yaşa gelir ve ürerse çok büyük bir hızla iki katına çıkabilir. Darwin buradan hareketle hayvan topluluklarının az çok kararlı bir nüfusu korumalarını, çok sayıda bireyin üreme yaşına gelmeden ölmesine bağlamaktadır. Ancak kendilerini yaşam koşullarına iyi uyarlayanlar üreyecek yaşa gelebilmektedir. Her şey sanki yaşam zorlukları üremeye yatkın bireyler arasında bir ayıklama yapıyormuş gibi gerçekleşmektedir (? doğal ayıklanma? deyimi de buradan gelmektedir) .

    Buna karşılık Darwin, üreyecek bireylerin at, sığır veya köpek yetiştiricileri tarafından bilinçli olarak ayıklandığına işaret eder. Doğal ayıklanmanın tersine, bu suni ayıklama, bireylerin verimliliklerinde (ineklerin süt verimi, tavukların yumurtladığı yumurta sayısı) veya bedensel görüşlerinde (buldog, foksteriyeden veya senbernardan çok farklı bir görünüşe sahiptir) çok belirgin bir değişiklik meydana gelmesini sağlar. Demek ki kaynak türün bir çeşidinin zaman içinde yeterince evrim geçirerek çok farklı özelliklere sahip yeni bir türün kaynağı haline gelmesi mümkündür. Darwin, Türlerin Kökeni? ni yayımladığı sırada, doğal ayıklanma konusunda dolaysız bir kanıt ortaya koyabilmiş değildi. Dört yıl sonra İngiliz doğa bilimcisi Henry W. Bates, bazı Amazon kelebeklerinin, kanatlarında, kuşların yemekten kaçındıkları pis kokulu bir kelebeğin kanatlarında bulunan renkli motiflere benzer motifler taşıdıklarını belirtiyordu. Bu tür bir öykünme ancak doğal ayıklanmayla açıklanabilir: bir kelebeğin renkli motifleri, pis kokulu türün motiflerine ne kadar çok benzerse, hayatta kalma ve döl bırakma şansı da o kadar yüksek olacaktır. Belli bir süre sonra, pis kokulu kelebekler ile onları taklit edenler arasındaki benzerlik neredeyse mükemmel bir hale gelecektir. Darwin bu örneği Türlerin Kökeni? nin daha sonraki baskılarında kullandı.


    Evrimin Kanıtları

    Darwin kitabının daha ilk baskısında, sonunda meslektaşlarını ikna edecek ve her zaman kabul gören ve günümüzde de öğretilen beş temel kanıtını öne sürdü. Bunlardan birincisi paleontolojiyle ilgilidir: fosil türler ne kadar eskiyse, yaşayan türlere o kadar az benzerler. İkinci kanıt biyocoğrafyayla ilgilidir: bir ana türden gelen türler genellikle atalarıyla aynı coğrafi bölgede yaşarlar (bu yüzden, Güney Amerika, Güney Afrika veya Avustralya faunaları? nda hemen hemen aynı iklim hüküm sürse de aynı hayvanlardan meydana gelmez; bu bölgeler başlangıçta ataları farklı olan türlerin barınağıydı; mesela keseli hayvanlara Avustralya? da rastlanıyor, buna karşılık Afrika? da rastlanmıyordu) . Üçüncü kanıt sınıflandırmayla ilgilidir: biyologlar türleri familyalar halinde bir araya getirilen cinsler içinde gruplandırmışlardır ve bireyler için geçerli olan, türler için de geçerlidir; onları sınıflandırmanın mümkün olması, aralarında çok eski bir bağ bulunduğunu göstermektedir. Dördüncü kanıt, hayvanların morfolojisiyle ilgilidir: bir türden diğerine görünüşte çok büyük farklılıklar gösteren organlar, birbirine benzer olabilir, yani tamamen aynı, ama oranları farklı unsurlardan meydana gelmiş olabilir. Mesela insanın eli ile atın bacağı aynı kemik takımından (tarak kemikleri) oluşmuştur. Böyle bir benzerlik ancak çok uzak bir ortak atadan kaynaklanan, organların oluşum planındaki kalıtımsal bir geçişle açıklanabilir. Nihayet beşinci kanıt, birbirine yakın türlerin embriyon gelişiminin başlangıç evreleri arasındaki benzerlikle (yalnızca son evreler farklılık göstermektedir) ilgilidir. Burada da, mümkün tek açıklama, aynı gelişim planının başlangıçtan itibaren aktarılmış olduğudur. Jeolojik Çağlar boyunca balıklardan amfibyumlar ve onlardan sürüngenler türemişse ve sonra bunlardan da memeliler türeyip ortaya çıkmışsa, o zaman, memeli embriyonun- da balık, amfibyum ve sürüngen embriyonlarını anımsatan başlangıç evrelerinin bulunması mantıklıdır. Özellikle bu sonuncu kanıt

    akla yatkındır, çünkü memeli türlerinin tek tek? yaratılmış? oldukları varsayımında, embriyonların, balıkların su yaşamına uyarlanmaları evresini anımsatan bir uyarlanma evresinden geçmeleri (özellikle de solungaç yarıklarının varlığı) açıklamasız kalmaktadır.


    Darwin? in Mirası

    Darwin Türlerin Kökeni? ni yayımladığı sırada, kalıtımsal değişmelerin bireylerde kendiliğinden ortaya çıktığını ve doğal ayıklanma izin verirse, onların döllerine de aynen aktarıldığını varsayıyordu, ama kalıtımın ne şekilde yürüdüğü konusunda en küçük bir fikri yoktu. Darwin, kuramındaki bu boşluğu kapatmak için 1868? de? Evcilleştirilen Hayvan ve Bitkilerde Değişiklik? (The Variation of Animais and Plants Under Domestication) adlı kitabını yayımladı. Bu eserde öne sürdüğü,? pangenez kuramı? diye bilinen kalıtım kuramı ne yazık ki yanlıştı. Kalıtım yasaları ancak 1900? de, Hollandalı Biyolog Hugo de Vries tarafından ortaya kondu; De Vries bunlara? Mendel yasaları? adını verecekti, çünkü Moravyalı Rahip Gregor Mendel? in bu yasaları kendisinden çok önce keşfettiğini öğrenmişti.

    H. de Vries de türlerin evrimi üzerine bir kuram yayımladı:? Mutasyon kuramı, Bitkiler Aleminde Türlerin Kökeni Üzerine Deneyler ve Gözlemler? (1901-1903) . Mutasyon diye adlandırılan bu kuram, yeni türlerin ortaya çıkması sürecinde esas rolü genetik değişimlere atfetmekte, doğal ayıklanmaya pek az yer vermektedir. Dolayısıyla, kalıtım yasalarının keşfi, ilk genetikçilerin Darwin? in doğal ayıklanma kuramına karşı düşmanca bir tavır almalarına da yol açtı (bu? na karşılık genetikçiler türlerin evrimi fikrini elbette kabul ediyorlardı) . Amerikalı nüfus genetikçisi Theodosius Dobzhansky, 1937? de yayımladığı? Genetik ve Türlerin Kökeni? (Genetics and the Origin of Species) adlı eserinde, Mendel? in kalıtım yasalarının mükemmel bir şekilde doğal ayıklanma kuramıyla birleştirilebileceğini ve böylece yeni türlerin oluşum sürecinin açıklanabileceğini gösterdi. Yüzyılımızın biyologları tarafından büyük ölçüde kabul edilen ve Darwin? in anısına? Yeni darwinci? diye adlandırılan kuramın çıkış notasında bu fikir vardır; nitekim yeni darwinciler kuramla ilgili önemli düzeltmeler yapmak gerektiğini gösterdiler. Nihayet Darwin, Türlerin Kökeni? nde örtük olarak bulunmakla birlikte, biçimsel olarak belirtmediği noktayı, yani? insanın atası maymundur? görüşünü ortaya koyacaktı:? İnsan Soyunun Türemesi ve Cinsiyet Bağlı Ayıklanma? (The Descent of Man and Selection in Relation to Sex, 1871) . Oysa dostu T. H. Huxley,? İnsanın Doğadaki Yerine İlişkin Kanıtlar? (Evidenc as to Man? s Place in Nature, 1863) adlı eserinde, anatomik kanıtlara dayanarak, insan ile şempanzenin ortak atalardan türediklerini göstermiş bulunuyordu. Darwin? İnsanın Türemesi? , daha sonra da? İnsanda ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi? (The Expression of the Emotion in Man and Animais, 1872) adlı çalışmalarında, insan ruhunun pek çok yönünü doğal ayıklamayla biçimlenmiş içgüdülere bağlayarak, insanla ilgili biyolojik yorumunu daha da ileri götürdü. Böylece? toplumsal darwincilik? denen görüşün kuramsal temellerini atmış oluyordu; buna göre insan toplumu da doğanın geri kalan kesiminde geçerli ayıklanma yasalarına tabiydi ve ticari rekabet, sömürgecilik ve bazı? ırklar? ın yok edilmesi gibi olgular, güçlü olanların zayıf olanlara karşı kazandıkları? doğal? zaferin ifadesinden başka bir şey değildi. Darwinci mirasın bu bölümü evrim kuramından elbette daha çok eleştiriye açıktır.


    Jeolog Darwin

    Darwin? in jeolojiyle ilgili çalışmaları pek bilinmez. Darwin daha çok hayvan ve bitki türlerinin evrimiyle ilgili kuramıyla tanınır. Oysa mükemmel bir jeolog olan Darwin, Güney Amerika yolculuğundan döner dönmez, İngiliz Jeoloji Derneği? ne, söz konusu bölgelerde yaptığı gözlemlere dayanarak birçok bildiri sunmuş; daha sonra da iki kitap yayımlamıştır:? H. M. S. Beagle? ın Gezisi Sırasında Uğranan Volkanik Adalar Üzerine Jeolojik Gözlemler? (Geological Observations on the Volcanic Islands Visited During the Voyage of H. M. S. Beagle, 1844) ve? Güney Amerika Üzerine Jeolojik Gözlemler? (Geological Darwin? in evrim teorisiyle çelişki içinde oldukları sanıldı. Genler? bu, Mendel? in adlandırması değildir? Jacques Monod? nun sözünü ettiği? hücresel makine? nin değişmezliğini sağlar. Yenileyici bir güç olan evrim ise tersine, canlının ilk özelliği değil, genleri etkileyen mutasyonların (değişimin) sonucudur ve bu anlamda kaynağını kalıtım sürecinin? yetkinsizliklerinden? alır. Zorunluluk kalıtımın, rastlantı ise evrimin özelliğidir.

    Mendel yasalarının evrim teorisindeki bir boşluğu doldurduğu, ancak 1920? li yıllarda anlaşılmıştır. Bu da özelliklerin nasıl aktarıldığının açıklanmasıdır. Bir grubun dönüşüm sürecini açıklamak, sık sık görülen gen değişimlerini belirlemekle aynıdır. Sıklığın ve rastlantının müdahaleleri, genetik bilimcilerin istatistiğe ve olasılık kavramına dayalı bir şekilde düşünmesini, dolayısıyla matematiksel modeller kullanmasını zorunlu kılar. Darwin ve Mendel? den esinlenerek yapılan sentez,? Yeni Darwincilik? in ortaya çıkışıyla sonuçlanmıştır. Fakat genotipin (bir bireyin genetik malzemesi) fenotip ile (genotip ile ortamın etkileşiminden kaynaklanan gözle görülür bireysel özellikler) nasıl bağdaştırılacağı sorusu etrafında dolaşan çok sayıda sorunun hepsine çözüm getirmez. Genetik, özelliklerin aktarılmasına ilişkin matematiksel örnekler verir, ama gerçek dünyadan uzaklaşmaya yönelir; zooloji ve paleontoloji, dönüşümlere ilişkin malzeme sağlar, fakat ak- tarım konusunda yeterli malzemeleri yoktur. Bu nedenle çoğu zaman rastlantı ve zorunluluk ikilemine yeniden dönülmüş duygusuna kapılırız. Zorunluluk terimi, tamamen bilimsel açıklamanın alanına girer. Oysa rastlantı terimi, vazgeçilemeyen, fakat açıklamakta zorluk çekilen bir temel ilke gibi işleme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

    Observations on South America, 1846) . 0 dönemde, Darwin Jeoloji Derneği? nin sekreterliğine de atanacaktı.

    GÜNÜMÜZDE DARWINCİLIK

    1920? li yıllardan 1950-1960? lı yıllara kadar? yeni Darwincilik? matematik- sel yönetmlerden yararlanarak Darwin ile Mendel? in görüşlerinin sentezine varmaya çalıştı. Mendel yasalan 1900 yılında yeniden keşfedildiğinde,


    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • Güney09.08.2007 - 14:49

    Yılmaz Güney
    Yılmaz Güney (1937 - 1984)

    Sinema yönetmeni, oyuncu, senarist ve yazar. Türk sinemasında filmleriyle bir dönüm noktası olmuş, genç kuşak yönetmenlerine öncülük etmiş, uluslararası düzeyde ün kazanmıştır. Yaşamı dalgalanmalarla geçmiş, siyasi kişiliği nedeniyle pek çok kez koğuşturmaya uğramış ve yıllarca hapis yatmıştır.

    1 Nisan 1937? de Adana? nın Yenice köyünde doğdu, 9 Eylül 1984? te Paris? te öldü. Asıl adı Yılmaz Pütün? dür. Bir işçi ailesinin yedi çocuğundan biriydi. İlk ve ortaöğrenimini Adana? da tamamladı. Öğrenimi sırasında pamuk işçiliğinden gazozculuk ve simitçiliğe kadar çeşitli işler yaptı; And Film ve Kemal Film şirketlerinin bölge temsilciliklerinde memur olarak çalıştı; edebiyatla ilgilenmeye ve öyküler yazmaya başladı. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi? nde sürdürdüğü yükseköğrenimi sırasında yönetmen Atıf Yılmaz ile tanış- tl, onun yardımı ve desteğiyle sinema çalışmalarına başladı.

    Atıf Yılmaz? ın 1959 tarihli? Bu Vatanın Çocukları? ve? Alageyik? filmlerine senaryo yazarı ve oyuncu olarak katkıda bulundu. Aynı yıl, gene onun? Karacaoğlan? ın Kara- sevdası? adlı filminin senaryosuna katılmanın yanı sıra, yönetmen yardımcılığını da üstlendi. Bu arada öyküleri de? On Üç? ve? Yeni Ufuklar? gibi edebiyat dergilerinde yayımlanıyordu. 1956? da çıkan bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle yargılandı ve bir buçuk yıl hapis cezasına mahkûm oldu (1961) . 1963? te yeniden sinema çalışmalarına döndü. Küçük şirketlerin, sıradan serüven filmlerinde rol aldı, zaman zaman bu filmlerin senaryo yazımından çekimine kadar tüm aşamalarında çalıştı. Kabadayılığın, kavganın ağırlıkta olduğu bu filmlerde canlandırdığı ezilen, itilen, ama yazgısını kabul etmeyen, baskıya ve kötülüğe karşı tek başına direnen, mücadele eden dürüst? Anadolu çocuğu? tiplemeleriyle büyük ün kazandı. Özellikle, bu tiplerle kolayca özdeşleşen geniş Anadolu izleyicisince çok tutuldu ve aranan bir oyuncu olarak kendisini kabul ettirdi. Filmlerinden birinin de adı olan? Çirkin Kral? adıyla anılmaya başlandığı bu dönemde, öyküsü kendisine ait olan, Lütfü Akad? ın? Hudutların Kanunu? filmindeki sade, abartısız oyunuyla Türk sinemasında yeni bir oyuncu tipini yerine oturtuyordu. Umulmadık biçimde gelişen? Çirkin Kral? efsanesi, olumlu tiplerin? güzel? ve? yakışıklı? oyunculara, olumsuz, kötü tiplerin de? çirkin? olana oynatıldığı Yeşilçam sistemini sarsıyor, Yılmaz Güney ile birlikte inandırıcı bir tiplemenin yanı sıra, doğal oyunculuk tarzı da gelişiyordu. 1967? de yönetmenliğe başlayan Yılmaz Güney, bazı önemsiz filmlerin ardından, 1968? de ilk önemli yapıtı olan? Seyyit Han? ı çekti. Doğu? da geçen bir aşk öyküsü çevresinde gelişen film, özellikle anlatımı açısından çok başarılı bulundu. Ertesi yıl, gene Doğu? da gerçekleştirdiği? Aç Kurtlar? da ise karı olağanüstü bir biçimde kullandı.? Bir Çirkin Adam? ın ardından 1970? te, o zamana değin yapılmış en iyi Türk filmi sayılan? Umut? geldi.

    ? Umut? , eski faytonu, zayıf atıyla kalabalık ailesini geçindirmeye çalışan, borçların, ağır yaşam koşullarının zorlamasıyla giderek çıkmaza giren, bir trafik kazasında atını kaybettikten sonra önce fay- tonunun, başarısız bir soygun denemesinin ardında da satacak daha neyi varsa satan, sonra da define aramaya çıkan Cabbar? ın öyküsüydü. Otobiyografik izler taşıyan yapıt, öyküsünün sağlamlığı, anlatımının yalınlığı, Türk sinemasında o güne değin ulaşılamamış ölçüde gerçekçi yaklaşımıyla yeni bir dönemin başlangıcını vurguluyordu. Aynı yılın Adana Altın Koza Film Şenliği? nde en iyi film seçilen Umut, sansürce yasaklandıktan sonra Danıştay kararıyla gösterime girdi, yurtdışında da büyük başarı kazandı.

    Yılmaz Güney? in 1971 tarihli yedi filminden üçü,? Ağıt? ,? Acı? ve? Umutsuzlar? , aynı yılın Adana altın Koza Film Şenliği? nde ilk üç dereceyi paylaştı. Yılmaz Güney, Mart 1972? de, siyasal olaylara karıştığı gerekçesiyle tutuklandı.? Baba? adlı filmi o yılın Adana Altın Koza Film Şenliği? nde en iyi film seçildiyse de, jüri sonradan kararını değiştirmek gereğini duydu. Bekir Yıldız? ın bir öyküsüne dayanan? Baba? , Almanya? ya işçi olarak gitme isteği geri çevrilen bir adamın peş peşe yaşadığı çarpıcı olayları ve ailesinin dağılmasını konu alıyordu. Yarıda kalan? Zavallılar? , 1975? te Atıf Yılmaz tarafından tamamlandı. Bu arada Yılmaz Güney, 1966? da yayımlanan? Boynu Bükükler? adlı romanını geliştirerek Boynu Bükük Öldüler adıyla yayımladı ve bu yapıtıyla 1972 Orhan Kemal Roman Ödülü? nü kazandı. Aynı yıl? Milliyet? gazetesinin yaptığı soruşturmada yılın sanatçısı seçildi.

    İki yılı aşan bir tutukluluk döne ardından, 1974? te, başyapıtlarından biri olan? Arkadaş? ı çekti. Yolları ayrılmış iki üniversite arkadaşının yıllar sonra birbirlerini bulmaları, aynı toplumsal kökenden gelmelerine karşın ne derece uzak düştüklerini fark etmeleri ve giderek ilişkilerini kopma noktasına varmasıyla gelişen film, farklı sınıflardan ve toplumsal ilişkilerden kesitler veren, sağlam, zengin bir yapıttı. Aynı yıl Adana? da? Endişe? filmini çekerken, karıştığı bir olay sırasında, bir yargıcı vurarak öldürmesi üzerine Yılmaz Güney, on dokuz yıl hapis cezasına mahkum oldu. Cezaevindeyken sinemayla olan ilişkisini, ince ayrıntılarına kadar yazıp oluşturduğu senaryolarla sürdürdü. Bunlardan Zeki Ökten? in yönettiği ve Türk sinemasının en yetkin ürünlerinden biri olan? Sürü? , yurt içinde ve dışında çok sayıda ödül kazandı.? Düşman? yine Ökten tarafından,? Yol? ise Gören tarafından çekildi.

    1981? de Isparta Cezaevi? nden kaçan Yılmaz Güney, gizlice yurtdışına çıktı. Kurgusunu yeniden ger çekleştirdiği? Yol? , 1982 Cannes Film Şefliği Büyük Ödülü? nü Costa Gavras? ın? Missing? (Kayıp) adlı filmiyle paylaştı. Yılmaz Güney yurda dönme çağrısına uymayınca 1983? te Türk yurttaşlığından çıkartıldı. Aynı yıl Fransa? da Le mur (? Duvar?) adlı filmi çekti; eleştirmenlerce katı ve kötümser olarak değerlendirildi. Ertesi yıl kanserden öldü.

    Yılmaz Güney, senaryodan kurgu- ya kadar sinema sanatının her aşamasında başarılı uygulamaları olan, yetkin bir sinema ustasıdır. Getirdikleri yorum açısından her zaman aynı düzeyde olmayan yapıtları, gerçekçilik, şiirsellik ve zengin görsellikleriyle dikkati çeker. Lütfi Akad ile birlikte sinemaya özgü bir dile kavuşan Türk sineması, onun çizgisini sürdüren ve geliştiren Yılmaz Güney? in yapıtlarıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Güçlü bir gözlemciliğe ve ayrıntı zenginliğine dayanan, anlatım olanaklarının dengeli kullanıldığı, toplumsal konuları gerçekçi bir yaklaşımla işleyen Yılmaz Güney sineması,? sinemacılar kuşağı? olarak bilinen yönetmenlerle genç kuşak yönetmenleri arasında bir köprü işlevi görmüştür. Yılmaz Güney ile başlayan ve Yeni Sinema Dönemi olarak adlandırılan bu dönemde Türk sineması dünyaya açılmış, onu izleyen genç yönetmenler yurtdışında oldukça önemli başarılar kazanmışlardır.

    Yapıtlarıyla ulusal ve uluslararası düzeyde birçok ödül kazanan Yılmaz Güney, filmlerinin yanı sıra, romanları ve öyküleriyle de geniş bir izleyici kitlesine ulaşmıştır.


    Oyuncu Yılmaz Güney

    Atıf Yılmaz? ın 1958? lerde yönettiği? Alageyik? , Güney? in oyuncu olarak ikinci filmidir. Eleştirmenlerce beğenilmiştir.? Atıf Yılmaz? ın Alageyik? te başrolü verdiği genç oyuncu Yılmaz Güney, davranışlarıyla yarınından umut vermektedir.? (Ali Gevgilili)

    Bu altı çizilen satırlar bilinmeyen bir Yılmaz Güney için bir? ilk işaret? ti. Bu minicik ve alçakgönüllü yorum, 1963 yılında bir gerçeği ortaya koyacaktı. Altı aylık bir? Konya sürgünü? dönüşünden sonra oynadığı? İkisi de Cesurdu? iddiasız bir filmdi. Ama Yılmaz Güney? in oyunu, özellikle de yaralı olarak finaldeki yürüyüşü akıllardan kolay çıkmayacak kadar çarpıcıydı. Yılmaz Güney, Ferit Ceylan? ın bu filminde? kabadayı mitosu? nun temellerini atarken daha sonraki filmlerinin de? ana malzemesi? ni oluşturacaktı.

    Bir yıl sonra oynadığı? Eşkıya Koçero? ise, Anadolu? da büyük iş yapan filmlerinden biri oldu. Aynı yıl yaptığı? On Korkusuz Adam? da konuşmaz. Suskun bir adamdır. Tamer Yiğit, Adnan Şenses, Işın Kaan, Tunç Oral ve Özkan Yılmaz gibi? yakışıklı adam? ların gerisinde dolaşır. Filmde tek bir diyalogu olmayan, ama kaşları üzerine yatırdığı siyah şapkasıyla, ikide bir dudaklarına götürdüğü konyak şişesiyle ilgiyi çekip öne çıkan da odur, alkışlanan da. Sakallıdır, çirkindir ama davranışlarıyla sıcak ve sevecendir.

    1965? lerde daha sıcak ve duyarlı bir Yılmaz Güney izleriz Duygu Sağıroğlu? nun? Ben Öldükçe Yaşarım? ında. Ama? Hudutların Kanunu? nda asıl? büyük oyun? unu sergiler. Lütfi Akad? ın filminde Hıdır, ne Hıdır? dır... Türk Sinema tarihinin en önemli filmlerinden biri olan? Hudutların Kanunu? nda Güney unutulmaz boyutlardadır.

    Lütfi Ö. Akad? ın? Kurbanlık Katil? indeki ayaklarını sürüye sürüye yürüyen, yerlerden izmarit toplayan şarapçı Mustafa tipiyle büyük beğeni toplar.

    Güney? in kendine özgü bu oyunculuk çizgisi,? Kızılırmak-Karakoyun? la,? Baba? yla birlikte gelişip ustalığa erişir.


    Yönetmen Yılmaz Güney

    ? At Avrat Silah? ,? Benim Adım Kerim? ve? Pire Nuri? , Yılmaz Güney? in yönetmenliğe soyunduğu, yönetmen olarak ilk filmleridir. Bu arada bazı filmlerine imza atmaz, bazılarına da yapımcıların baskılarıyla kendi ismini koymak zorunda kalır.? Seyyit Han? , bu aşamadaki ilk önemli filmidir genç sinemacının.? Seyyit Han? ın destansı anlatımı, sinematografik özellikleri başka yönetmenleri de etkilemiştir Kemal Tahir? in bu konudaki sözleri ilginç ve yüreklidir:

    ? Seyyit Han? , dünyanın aradığı halk sineması koşullarına son derece uygundur. Sözgelimi aralıksız kurşun yediği halde kahramanın hâlâ sendelememesi, hayatın gerçeğiyle, sinemanın gerçeği arasındaki büyük farkı en iyi belirleyen sahnedir. Yılmaz Güney, gerçekten halktan yetişmiş, halkın bir şeyi nasıl görmek istediğini belki derin ilmiyle değil, yaşantısıyla bilen bir halk sanatçısıdır. Böyle sanatçılardan, bir aydın olarak benim öğrenecek çok şeyim olduğuna inanıyorum.? Türk sinemasında gerçekçilik ve içerik açısından yeni bir dönem açan? Umut? la Yılmaz Güney, sade ama ilginç gözlemlere dayanan duyarlı sinemasının ilk örneğini verecektir. Ne var ki, gerçek kişiliğini yakaladığı bu aşamada, faytoncu Cabbar? a Amerikalı zenci Çavuş? tan dayak yedirtmesi, hatta? Seyyit Han? la Güney? i bir? halk sanatçısı? olarak öven Kemal Tahir bile? bir arabacının dramı olur mu! ? diyerek yanılgıya düşecektir. Anadolu? nun bozkırlarında bir tragedya boyutlarına ulaşan kaçakçı Çobanoğlu? nun? Ağıt? ı, bir? destan sineması? dır. İçerik olarak bu aşamadaki filmlerine ters düşse de bir? gansgster melodramı? olan Umutsuzlar? daki anlatım ise? şiir sel? dir. Sanki her görüntü, yürüyen bir tablo, sanki Filiz Akın, tüm yakın planlarda bir? ikona? dır. Ertem Eğilmez, filmin yapımcısı İrfan Ünal? la Umutsuzlar? ı izlerken ilk on dakikasında birden coşkuya kapılıp şöyle der,? Umut? , nasıl Türk sinemasında yeni bir dönemin başlangıcıysa,? Arkadaş? da Yeşilçam? ın geleneksel dram yapısını parçalayan, tuzla buz eden bir film olma özelliğini taşır. Ve? Güney Sineması? nın yönetmen olarak, yazık ki? son aşama? sıdır bu. Çünkü yurtdışına kaçtıktan sonra Fransa? da yaptığı? Le Mur Duvar? yabancı eleştirmenlere göre? karamsar? bir film olarak tanımlanacaktır?


    Senarist Yılmaz Güney

    Güney? in senaryo yazarlığı, oyunculuğuyla birlikte başlar. Örneğin 1958 yılında çekilen? Bu Vatanın Çocukları? nda hem oynamış, hem asistanlık yapmış hem de filmin senaryosunu Atıf Yılmaz? la birlikte yazmıştır. Film beğenilmiştir.

    Bu ortak ilk başarıdan sonra gene Atıf Yılmaz ve Halit Refiğ? le birlikte, Yaşar Kemal? in bir çalışmasından uyarladıkları Alageyik? in senaryo çalışmalarına katılmış ve 1963 yılından başlayarak saptanması mümkün olmayan bir dolu senaryo yazmıştır. Genellikle kendi senaryolarını kendi çeken ve kendi oynayan Yılmaz Güney, 1963 ile 1967? ye kadar olan süreç içinde çirkin kral Mitsou? na uygun düşen konuları ele almıştır. Büyük bir hızla, çoğunun parasını alamadığı senaryolar üretmiş ve bu yeteneğini 1968 yılında? Seyyit Han? la? Umut? la,? Acı? yla,? Ağıt? la,? Baba? yla bilinçli bir çizgide geliştirerek? Arkadaş? a kadar gelip dayamıştır. Ne var ki, en olgunları, en vurucuları? içeride? yken altında yazdığı senaryolar kabul edilmiştir. (Endişe, Sürü, Düşman, İzin ve Yol)

    Yılmaz Güney? in hapishanelerde yazdığı dekupajlı senaryolarıyla? Sürü? ve? Düşman? da Zeki Ökten,? Endişe? ve? Yol? da Şerif Gören sinema yaşamlarının tartışmasız en başarılı örneklerini ortaya koymuşlardır. Özellikle? Sürü? ve? Yol? , Türk sinemasının ulaşılması güç doruk noktalarından kabul edilmiştir.


    Yılmaz Güney Sineması

    Yılmaz Güney? in sinemasında genel olarak baktığımızda, özündeki zenginlik dikkatimizi çeker. Bu zenginlik, yalnızca gerçekçi yapıtlarında değil, içeriğinde popülist eğilimler taşıyan,? palavra? ya da? döküntü? diye nitelenen vurdulu-kırdılı? çirkin kral dönemi? ndeki filmlerinde de vardır. Çünkü bu bütünüyle? insan? a dönük bir sinemadır. Sıcaktır, duyarlıdır... Yaşayan bir sinemadır; Yılmaz Güney? in yaşamından parçalar, yansımalar vardır.

    Yılmaz Güney? i ve sinemasını öncelikle neden çocuklar sevmiştir. Çünkü tüm sevecenlikleriyle çocuklar vardır filmlerinde. Örneğin? İkisi de Cesurdu? , sürgündeki adamla kaldığı otelin karşısındaki evin penceresinde mandolin çalan kız çocuğunun öyküsünü sergiler.? Sürgündeki adam? Yılmaz Güney? in ta kendisi, mandolin çalan kız ise ekili tarlalarda yitirilip yaşanmamış bir çocuk özleminin simgesidir.

    ? Umut? ta,? Baba? da çocuklar arka planda görünür gibi olurlarsa da temel öğeleri oluşturur.? Canlı Hedef? te unutulmuş, baba sevgisinden uzak yaşayan bir kız görürüz. Adı Elif? tir. Elif, Güney? in gerçek yaşamdaki kızının adıdır. Filmde kızına günah çıkaran baba da gerçek yaşamdaki Yılmaz Güney? dir.

    ? Arkadaş? ın birçok sahnelerinde, kıyıkentin kumsallarında cıvıldaşan burjuva çocuklarıyla kırsal kesimdeki çeşmenin sularında oynaşan köylü çocukları görülür. Güney, çocuklarla duygusal ilişkiler kurar. Onlarla iç-içe yaşar.? At Hırsızı Banuş? da ağanın yanaşması papatyayı sever. Sevgilisi olan ağanın kızıyla birlikte öldüğü sahnede, yanaşmanın elinde gene bir papatya vardır. seyyit Han? da Seyyit, sevgilisinin cesedini gelinliğiyle toprağa gömer. Ve? toprağın gelini? olan Keje? nin üzeri papatyalarla, nergislerle örtülür. Gene? Yarın Son Gündür? ün finalinde, Mavi Çocuk? la Kara Çocuk kurşun yağmuruna tutulup yere devrilirlerken, iki kanlı gül de birlikte düşer. Acı? nın Çiçek Ali? si kan davasından kaçar. Üzerine basılmış kır çiçeklerinin boynu büküktür. Kan davası, Siverekli Yılmaz Güney? in yaşamından bir parçadır. Çünkü babası Hamit Pütün, Güney? in çocuk gözleri önünde kurşunlanmış, ama ölmemiştir. Umut? taki paytoncu Cabbar? ın öyküsü, gene babası Hamit Pütün? ün gerçek yaşamından bir kesittir. Filmlerindeki genel temayı oluşturan silahı da, doğduğu evin kerpiçten duvarında kan dayalı babasının elinde görmüştür.

    Acı? nın bir sahnesinde, hapisten çıkan Çiçek Ali:? Biz hayatımızda çok kelepçe gördük... Kollarımızda çok kelepçe paslandı. Yazımızı yazan kötü yazmış? derken Yılmaz Güney? in gerçek yaşamına göndermeler yapmaktadır. Güney? in gerçek yaşamındaki? ikinci adres? i mahpus damları, hapishaneler olmuştur. Yaşamının bir bölümü 1961? lerden başlayarak Kayseri, İzmit, Toptaşı, İmralı, Isparta ve daha birçok cezaevinde geçti. Cezaevlerindeki günleri kuşkusuz Yılmaz Güney? in yaşamında başlı başına bir roman oluşturur. Yılmaz Güney, kendisiyle yapılan bir söyleşide şöyle der:? ... ben oyuncu olarak halkın giyiminden, davranışlarından farklı olmamaya çalışıyorum. Zaten olamazdım ki! Ben zaten kendimi oynuyordum. Çünkü yaptığımız bütün filmlerde benden bir parça vardır. Bilmem nerede, herhangi bir haksızlığa karşı nasıl davranıyorsam filmde benzeri durumda da aynı tavrı gösteriyorum. Mesela filmde fakir babası bir adamım. Özel hayatımda da öyleyim. Cebimdeki bütün parayı dağıtıyordum, ona buna dağıtıyordum.? Yılmaz Güney? in seyircisiyle, halkıyla diyalog kurup özdeşleşme başarısı, böyle bir bilinçten kaynaklanır. Çünkü Güney? in önce her türlü acıya, saldırıya boyun eğip sabreden bir kişilik olarak görülür filmlerinde.


    YAPITLARI

    Oynadığı Filmler:

    Tütün Zamanı, 1959;

    Dolandırıcılar Şahı, 1961;

    Kara Şahin, 1964;

    Mor Defter, 1964;

    On Korkusuz Adam, 1964;

    Yaralı Kartal, 1965;

    Üçünüzü de Mıhlarım, 1965;

    Beyaz Atlı Adam, 1965;

    Ben Öldükçe Yaşarım, 1965;

    Sokakta Kan Vardı, 1965;

    Çirkin Kral, 1966;

    Hudutların Kanunu, 1966;

    Ve Silahlara Veda, 1966;

    Yiğit Yaralı Olur, 1966;

    Balatlı Arif, 1967;

    İnce Cumali, 1967;

    Kızılırmak Karakoyun, 1967;

    Kozanoğlu, 1967;

    Kurbanlık Katil, 1967;

    Azrail Benim, 1968;

    Kurşunların Kanun, 1969;

    Zeyno, 1970;

    Namus ve Silah, 1971;

    Sahtekr, 1972.


    Senaryosunu Yazdığı ve Oynadığı Filmler:

    Bu Vatanın Çocukları, 1959;

    Alageyik, 1959;

    Kamalı Zeybek, 1964;

    Konyakçı, 1965;

    Krallar Kralı, 1965;

    At, Avrat, Silah, 1966;

    Eşrefpaşalı, 1966;

    Çirkin Kral Affetmez, 1967;

    Belanın Yedi Türlüsü, 1969;

    Piyade Osman, 1970;

    Sevgili Muhafizım, 1970;

    Şeytan Kayalıkları, 1970;

    İbret, 1971.


    Senaryosunu Yazdığı Filmler

    Karacaoğlan? ın Karasevdası (Atıf Yılmaz, Yaşar Kemal ve Halit Refiğ ile) , 1959;

    Endişe, 1974;

    İzin, 1975;

    Bir Gün Mutlaka, 1975;

    Sürü, 1978;

    Düşman, 1979;

    Yol, 1982.


    Senaryosunu Yazdığı, Yönettiği ve Oynadığı Filmler

    Benim Adım Kerim, 1967;

    Pire Nuri, 1968;

    Seyyit Han, 1968;

    Aç Kurtlar, 1969;

    Bir Çirkin Adam, 1969;

    Umut, 1970; Kaçaklar, 1971;

    Vurguncular (Ş. Gören ile) , 1971;

    Yarın Son Gündür, 1971;

    Umutsuzlar, 1971;

    Acı, 1971;

    Ağıt, 1971;

    Baba, 1971;

    Arkadaş, 1974;

    Zavallılar (Atıf Yılmaz ile) , 1975.


    Senaryosunu Yazdığı ve Yönettiği Filmler

    Le Mur, 1983, (Duvar) .


    Kitap:

    Boynu Bükük Öldüler, 1971;

    Hücrem, 1975;

    Saipa, 1975;

    Sanık, 1975;

    Selimiye Mektupları, 1975;

    Soba, Pencere Camı ve İki Ekmek İstiyoruz, 1977;

    Seçimlerde CHP Neden Desteklenmelidir, 1977;

    Faşizm Üzerine, 1979;

    Paris Komünü Üzerine, 1979;

    Oğluma Hikayeler


    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • deniz gezmiş05.08.2007 - 22:13

    Deniz Gezmiş
    Vikipedi, özgür ansiklopedi
    Git ve: kullan, ara
    Deniz Gezmiş

    Doğumu 27 Şubat 1947
    Ankara
    Ölümü 6 Mayıs 1972
    Ankara, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi (İdam)
    Deniz Gezmiş, (d. 27 Şubat 1947, Ayaş-Ankara – ö. 6 Mayıs 1972, Ankara) . THKO örgütünün kurucusu.


    Konu başlıkları [gizle]
    1 Hayatı
    2 Yakalanışı ve İdam Edilişi
    3 Ses belgeleri ve mahkeme savunmasından bölümler
    3.1 Ölmeden önce ailesine yazdığı mektup
    4 Eylemler
    5 Literatürde Deniz Gezmiş
    6 Ayrıca bakınız
    7 Dış Bağlantılar



    Hayatı [değiştir]1965'ten sonra Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) 'nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 27 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olması sebebiyle ilk ve ortaöğrenimini Sivas'da, liseyi İstanbul'da okudu. Gezmiş, henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965'de Türkiye İşçi Partisi (TİP) 'nin Üsküdar ilçesine üye oldu. İlk kez 31 Ağustos 1966'da Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik isçilerinin Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında isçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi'nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukuklular Örgütünü kurdu. 7 Mart 1968'de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı.

    TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB) 'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi. Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı'nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.

    İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti. Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi. Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da 'üniversiteyi işgal' ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi. Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969'da Hukuk Fakültesi'nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş'e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı. 20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu. 11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldı


    Yakalanışı ve İdam Edilişi [değiştir]12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekte iken motorsikletleri bozulur. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Yusuf Aslan ile birbirlerini kaybederler. Yusuf Arslan o esnada Deniz Gezmiş ise 16 Kasım 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri'ye getirildi. Buradan Ankara'ya götürüldü ve zamanının İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.

    Mahkeme 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı.

    Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.

    İdam edilmeden önce son isteğinin Rodrigo'nun Aranjuez konçertosunu (muhtemelen Adagio'sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek olduğu söylenir, ama bu isteğinin yerine getirilmediği bilinmektedir.bir baska iddiada ise deniz gezmiş e soon istegi sorulduğunda idamını kendi gerceklestirmek istamiş ve tam idam edilecegi sırada altındaki tabureyi kendi itmiştir Bir baska iddia da ise idam edilicek olan 2 arkadasıyla vedalasmak istedigin söylenir ki Hoscakal Yarın filmindede böyle gösterilmektedir. İdam kemendi boynundan geçirilirken de, hücresinden alınıp apar topar darağacına götürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediğini belirtmişti. Son sözleri: 'Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! ! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm! ' oldu..


    Ses belgeleri ve mahkeme savunmasından bölümler [değiştir]'...Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu * '...Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasa’yı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasa’yı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasa’nın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasa’yı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler...'
    '...Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum.'[1]
    'Kısaca; Amerikan emperyalizmi yurdumuzda var oldukça bu talan devam edecektir. Türkiye’nin kalkınması için tek ve zorunlu şart Amerika’nın yurttan atılmasıdır. Hem Amerika, hem kalkınma olmaz. Kalkınma toplumsal bir sorundur. Türkiye’de Amerika var oldukça, toplum kalkınamayacak, fakat büyük zenginler, komisyoncular ve uşaklar olacaktır. Amerika yurdumuzda var oldukça, kalkınma değil, tam tersine açlık ve sefalet var olacaktır.'
    ...Fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar önceleri Atatürkçü geçinirken,onun fikir ve şahsiyetinide küçük görmeye başladılar şeklinde ve sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı şeklinde bir cümle mevcuttu.Bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum.Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez,bu kasten tahrif edilmek isteniyor,gerçekler örtülmek isteniyor.Bu cümle art niyetle hazırlanmıştır.Bu memlekette Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.

    Ölmeden önce ailesine yazdığı mektup [değiştir]Baba, bu mektup elinize geçtiğinde ben aranızda olmayacağım. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum.Fakat bu durumu metanetle karşılamanızı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için gerekli talimatları avukatlarıma verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğin olanca ateşi ile kucaklarım. Oğlun Deniz Gezmiş.(Kaynak: Gülünün Solduğu Akşam,

    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • allende05.08.2007 - 22:04

    Salvador Allende Gossens
    Salvador Allende (sağda) onu darbeyle devirecek olan General Pinochet'yle birlikte görülüyor.
    Allende´nin ABD güdümündeki diktatör Pinochet tarafından katledilmeden önceki son fotoğrafı. Allende, son ana kadar elindeki silahını bırakmamıştı. Allende hayattayken çekilmiş son resmi.Salvador Allende (d. 26 Temmuz 1903, Valparaiso, Şili - ö. 11 Eylül, 1973) , Marksist siyasetçi ve Şili eski devlet başkanı.

    Tıp fakültesinde öğrenciyken siyasetle ilgilenmeye başladı. Bu dönemde birkaç kez tutuklandı.

    1933'te, Sovyetler Birliği'nin etkisi altındaki Şili Komünist Partisi'nden ayrılan bir grup tarafından Şili Sosyalist Partisi'nin kuruluşuna katkıda bulundu.

    1937'de Temsilciler Meclisine seçildi. 1939-41 yılları arasında Aguirre Cedra hükümetinde Sağlık Bakanı olarak görev aldı. 1945 ve 1970 yılları arasında senatörlük yaptı.

    1952, 1958 ve 1964 yıllarında başkanlık seçimlerinde aday oldu, ancak kazanamadı. 1970'te başkanlığa seçildiğinde, dünyada seçimler yoluyla göreve getirilmiş ilk marksist lider oldu. Yeni hükümet ciddi ekonomik sorunlarla yüz yüzeydi. Enflasyon yüzde 30'lar seviyesinde seyrediyordu ve erkek nüfusunun da yüzde 20'si işsizdi. Bu dönemde Şilili çocukların yüzde 15'inin yetersiz beslendiği tahmin ediliyordu.

    Allende öncelikle toprak reformu kararı aldı. Böylelikle refahın bütün halka dağıtılması yolunda büyük bir adım atılmış olacaktı. Ücretler yaklaşık yüzde 40 oranında artırıldı. Şirketlerin ise fiyat artışları yasaklandı. Bakır endüstrisi millileştirildi. Ayrıca Küba, Çin ve Demokratik Alman Cumhuriyeti ile diplomatik ilişkiler kuruldu.

    Allende'nin sosyalist bir ülke kurma girişimi doğal ki sermaye çevrelerinin muhalefetiyle karşılaştı. ABD de bu süreci bozmak için elinden geleni yapıyordu. Zamanın Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, daha sonra, Eylül 1970'de Başkan Richard Nixon'un kendisine, Şili'de Allende hükümetine karşı bir darbe örgütlenmesi talimatı verdiğini açıklayacaktır. Kissinger ayrıca bu operasyonun bir ay sonra iptal edildiğini iddia eder ama, geçtiğimiz yıllarda yayınlanan Amerikan hükümet belgelerinin de gösterdiği gibi, CIA darbenin örgütlenmesi işinde doğrudan yer almış, darbeyi ise Amerikan ITT telekomünikasyon şirketi finanse etmiştir.

    11 Eylül 1973'te Allende hükümeti askeri bir darbeyle iktidardan uzaklaştırıldı. Salvador Allende, başkanlık sarayında son mermisine kadar çarpıştı, iddialara göre, burada ya teslim olmaktansa intihar etmeyi tercih etti, ya da darbeci kuvvetler tarafından öldürüldü. Allende'nin yerine ise darbecilerin şefi general Pinochet getirildi. Latin Amerika'nın ve dünyanın bu ilk seçilmiş sosyalist hükümeti böylece ABD tarafından yok edildi.


    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • anarşizm05.08.2007 - 22:02

    Mikhail Aleksandroviç Bakunin (М и х а и л А л е к с а н д р о в и ч Б а к у н и н ;) (30 Mayıs 1814 – 13 Haziran 1876) tanınmış bir Rus anarşittir. Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve “anarşizmin babaları” olarak anılan düşünürlerden biridir.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Yaşamı
    2 Politik Görüşleri
    3 Anti-Semitizm
    4 İlgili Bağlantılar



    Yaşamı [değiştir]Bakunin Moskova’nın kuzeybatısında, Torzok ve Kuvşinovo arasındaki Piramukhino köyündeki aristokrat bir ailenin çocuğudur. 14 yaşındayken Topçuluk Üniversitesinde askeri eğitim aldığı St. Petersburg’a gitti. Eğitimi 1832 yılında tamamlandı ve Rusya İmparatorluk Muhafız Alayı’na düşük rütbeli bir subay olarak atandı ve Minsk’e, Gardinas’a, Litvanya’ya (artık Belarus) gönderildi. Babası Bakunin’in askeri ya da sivil göreve devam etmesini istiyorduysa da, o 1835 yılında ikisini de terk ederek, felsefe okumayı umut ettiği Moskova’ya geçti.

    Bakunin Moskova’da eski üniversitelilerden oluşan bir grupla arkadaşlık kurdu ve ardından sistematik bir idealist felsefe çalışmasına başladı. Özellikle de Schelling, Fichte ve Hegel’e yoğunlaştı. Başından beri o ve arkadaşları çalışmalarını, o dönem modern bilimin başkenti sayılan Berlin’e bir seyahat yaparak tamamlamak istiyorlardı. Bakunin’in ailesi bu yolculuğun masraflarını karşılamayı reddetti; ama sonunda yumuşadılar ve 1840 yılında yolculuğa çıktı.

    O sıralar Bakunin’in planı üniversitede profesör olmaktı (arkadaşlarının deyimiyle “doğruluğun rahibi”) . Fakat daha sonra “Sol Hegelciler” adı verilen radikal öğrencilerle karşılaştı ve onlara katıldı. Berlin’deki sosyalist harekete dahil oldu. Buradan Proudhon ve George Sand’le karşılaşacağı, Polonyalı sürgünlerin lideriyle tanıştırılacağı Paris’e geçti. Paris’ten İsviçre’ye seyahat etti. Burada bir süre kalarak sosyalist hareketlerde etkin olarak bulundu.

    İsviçre’deyken, Bakunin Rusya hükümeti tarafından Rusya’ya çağrıldı ve çağrıyı reddetmesi üzerine mallarına el konuldu. 1848 yılında Paris’e döndüğünde, Rusya’ya karşı ateşli bir saldırı başlattı ve bu Bakunin’in Fransa’dan sürülmesine neden oldu. 1848’in devrimci hareketleri kendisine demokratik ajitasyon yapan köktenci bir kampanyaya katılma fırsatını verdi ve 1849 Mayısındaki Dresden ayaklanmasına katılması nedeniyle tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte idam hükmü ömür boyu hapse çevrildi ve Rus yetkililere teslim edildi. Hapsedildi ve 1855 yılında doğu Sibirya’ya gönderildi.

    Bakunin Amur bölgesine gitmek için izin talep etti ve buradan kaçmayı başararak Japonya’ya, ardından da 1861 yılında Amerika Birleşik devletlerinden İngiltere’ye geçti. Geri kalan yaşamını batı Avrupa’da, özellikle de İsviçre’de sürgünde geçirdi. 1869 yılında Sosyal Demokratik Birliği kurdu. Bununla birlikte Birinci Enternasyonal’in uluslar arası bir organizasyon olduğu ve yalnızca ulusal organizasyonların üyeliğe kabul edildiği bahanesiyle Bakunin’in kurduğu birlik Birinci Enternasyonal’e alınmadı. Oluşturulduğu yıl dağılan bu birliği oluşturan çeşitli gruplar daha sonra Enternasyonal’e ayrı ayrı katıldılar.

    1870 yılında Bakunin Lyons’taki başarısız bir ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanma daha sonra Paris Komünü için örnek teşkil etti. Karl Marx ve Friedrich Engels daha sonra bu komünü onayladılar ve onu proletarya diktatörlüğünün bir örneği olarak tanımladılar; bununla birlikte Marx Lyons’taki ayaklanmanın erken ve maceracı bir ayaklanma olduğu görüşündeydi. Çünkü başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Aynı zamanda da Bakunin'in etkinliğinde olması böyle bir değerlendirmeyi getirebilirdi.

    Bakunin’in 1872’deki Lahey Kongresi’nde Marx’ın üstün gelmesiyle Enternasyonal’den tasfiye edilmesi, Marksist düşüncenin devletin nihai çözülmesinden önce kurulmasını öngördüğü işçi devleti görüşü ile Bakunin’in böyle bir ara basamağa gerek olmadığına dair görüşü arasındaki uyuşmazlığın açık bir temsili oldu. Marx’ın (dehasını kabul ederek) yaptığı sınıf çözümlemesini ve kapitalizme ilişkin öne sürdüğü ekonomik teorilerini kabul etmekle birlikte, Devlet ve Otorite hakkındaki görüşlerini de son derece aciz, yetersiz buluyordu. Marx’ın küstah ve kibirli olduğunu ve yöntemlerinin komünist devrimi tehlikeye atacağını düşünüyordu. Bakunin Yahudi kökenli olduğu için Marx’a saldırarak anti-semitist olduğunu da açığa vurdu diyenlerde vardır. Fakat ilginç olan Marx'ın redaktörlüğünü yaptığı Neue Rheinische Zeitung'da Bakunin'in Rus ajanı olduğunu iddia eden bir haberin ciddi imiş gibi yayınlanması ve Avrupada tüm burjuva basınının ve bunlara hakim yahudi kökenlilerin bu sözde haberi sık sık tekrarlamaları karşısında Bakunin anti-semitist sayılabilecek ifadeler de kullanmıştır. Bu haber özellikle Marx'a çok yakın Utin (daha sonra çardan özür dilemiş ve rusyada yaşamasına izin verilmiştir) tarafından sürekli gündemde tutulmuştur.

    Bakunin 1873 yılında Lugano’da bir köşeye çekildi ve 13 Haziran 1876’da Bern’de öldü.

    Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:

    Wikimedia Commons'da Mihail Bakunin ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunmaktadır.

    Özdeyişlerde Mihail Bakunin ile ilgili bilgi bulunmaktadır.




    Politik Görüşleri [değiştir]Bakunin hangi isim ya da biçim altında olursa olsun, Tanrı da dahil olmak üzere tüm dış otorite sistemlerini reddediyordu. Tanrı ve Devlet (ölümünden sonra 1882 yılında basıldı) adlı eserinde şöyle yazıyordu:

    “İnsanın özgüleşmesi yalnızca buna bağlıdır, çünkü o doğanın yasalarına itaat eder; onlar insana dışarıdan insani ya da ilahi, kolektif ya da bireysel her ne olursa olsun herhangi bir yabancı irade tarafından empoze edildiği için değil, kendisi onları böyle kavradığı için.”

    Böylece doğa kanunlarının farkına her insan kendisi varır. Bakunin’in akıl yürütmesi sonunda bu kanunların kendi doğasının kanunları olduğu için, bireyin bunlara uymaktan başka çaresinin olmadığı ve bu nedenle politik organizasyonların, yönetimlerin ve yasaların derhal yok olacağı düşüncesine varır.

    Bakunin aynı şekilde herhangi bir imtiyazlı konumu ya da sınıfı reddetmiştir. Çünkü “bu ayrıcalığın acayipliğidir ve her ayrıcalıklı konum insanın kalbini ve zihnini öldürür. Ayrıcalıklı insan, politik ya da ekonomik fark etmez, zihnen ve kalben bozulmuş insandır.”

    Bakunin’in devrimci programını gerçekleştirme yöntemleri de onun prensiplerinden daha az anlamlı değildir. Bakunin’in tanımladığı gibi, bir devrimci özel bir ilgi ya da duyguya izin vermeyen, din, vatanseverlik ya da ahlak konusunda, onu kelimenin her anlamıyla varolan toplumu altüst etme görevinden saptıracak hiçbir şüphe taşımayan, sadık bir insan olmalıdır.

    Mikhail Bakunin ve Karl Marx arasındaki anlaşmazlık anarşizm ve Marksizm arasındaki farklılığa ışık tutar: Anarşistler ve Marksistler aynı ortak hedefi (sosyal sınıfların ve devletin olmadığı özgür, eşit bir toplumun yaratılması) paylaşmakla birlikte, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda büyük anlaşmazlıklar yaşarlar. Anarşistler sınıfsız, devletsiz topluma devlet aygıtı yoluyla değil emekçilerin özyönetim organları aracılığıyla ve proleterya diktatörlüğü gibi bir geçiş aşaması olmadan geçilmesi gerekliliğine inanırlar. Anarşistlere göre iktidar yozlaştırır. Marksistler böyle bir şeyin imkansız olduğuna ve anarşistlerin çok idealist olduğuna inanırlar. Devlet aygıtını yok etmeyi değil ele geçirmeyi amaçlarlar. Marksistler sınıfsız ve devletsiz topluma, devlet aygıtının ve planlı ekonominin olduğu sosyalizm adı verilen kademeli bir geçiş ön görürler..


    Anti-Semitizm [değiştir]Bakunin’in birçok anti-semitik basmakalıp sözü tekrar ettiği bilinir. Örneğin Yahudileri şöyle tanımlar: “sömürgeci bir mezhep, asalak insanlar, yalnızca ulusal sınırların ötesinde değil, aynı zamanda tüm politik görüş farklılıklarının ötesinde sıkıca ve samimiyetle birbirine bağlanmış homurdanan tek bir parazit… [Yahudilerin] ulusal karakterlerinin temel özelliğini oluşturan ticari hırsları vardır” Bununla birlikte Samiler hakkında mı yoksa pratikteki Yahudilikten mi bahsettiği açık değildir. Ama Bakunin’in yaşamı boyunca tüm dinleri eleştirdiği, onun zamanında Hıristiyanlık ve Yahudiliğin Avrupa’da çok baskın olduğu dikkate alınmalıdır. Bakunin’in anti-semitizmi çoğunlukla olduğu gibi, Yahudilerin Avrupa kapitalizminin ve politikasının yönlendiricisi olduğu görüşüne dayanır. Karl Marx’la yaptığı bir polemiğin bir kısmını oluşturan şu sözü, Bakunin’in Avrupa’daki Musevileri nasıl algıladığını gösterir:

    “Bu Yahudi dünyası bugün çoğunlukla Marx’ın ve Rothschild’in komutası altındadır. Ben eminim ki bir taraftan Rothschildler Marx’ın faziletlerini takdir ediyorlar, diğer taraftan da Marx Rothschildler’e karşı içgüdüsel bir yakınlık ve büyük saygı besliyor. Bu tuhaf görünebilir. Komünizm ve yüksek finans arasında nasıl bir ortak nokta olabilir? Ho ho! Marx’ın komünizmi güçlü bir devlet merkeziyetçiliği istiyor ve bunun olduğu yerde – insanların emeği üzerine spekülasyonlar yapan – parazit Yahudi milleti daima varoluşunun anlamını bulacaktır…” Polemique contre les Juifs, 1872.MİHAİL BAKUNİN ANARİZMİN KURUCUSUDUR


    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • ernesto che guevara 05.08.2007 - 21:57

    Ernesto Guevara de la Serna

    Guevara'nın 5 Mart 1960 tarihinde La Coubre gemi kazası kurbanları için yapılan anma töreninde Alberto Korda Diaz tarafından çekilen ünlü portresi.
    Doğum tarihi 14 Haziran 1928
    Ölüm tarihi 9 Ekim 1967
    Doğum yeri Rosario, Arjantin
    Ölüm yeri La Higuera, Bolivya
    Eğitimi Tıp
    Mesleği Doktor ve politikacı
    Ernesto Guevara de la Serna, kısaca Che Guevara ya da el Che, (14 Haziran 1928Doğum tarihi[›] - 9 Ekim 1967) , Arjantin doğumlu doktor, Marksist politikacı ve dönemin Küba gerillaları ile Enternasyonalist gerillalarının lideri.

    Tıp eğitimi alırken Latin Amerika’yı baştan başa dolaştı ve bu sayede birçok insanın karşı karşıya kaldığı yoksulluğu doğrudan gözlemleyebildi. Bu deneyimler sonucunda bölgedeki ekonomik eşitsizliği ortadan kaldırmanın tek yolunun devrim olduğuna ikna olarak Marksizm’i incelemeye başladı ve Başkan Jacobo Arbenz Guzmán'ın önderliğinde Guatemala’nın sosyal devrimine katıldı.

    Bir süre sonra 1959 yılında Küba’da yönetimi ele geçiren Fidel Castro’nun askerî nitelikli 26 Temmuz Hareketi’nin bir üyesi oldu. Yeni hükümette çeşitli önemli görevlerde bulunduktan, gerilla savaşı teorisi ve uygulamaları üzerine makaleler ve kitaplar yazdıktan sonra diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere katılmak üzere 1965 yılında Küba’dan ayrıldı. İlk olarak Kongo-Kinşasa’ya (sonraları Kongo Demokratik Cumhuriyeti) daha sonra da CIA ve Amerikan Ordusu Özel Harekât Birlikleri’nin ortak operasyonu sonrası yakalanacağı Bolivya’ya gitti. Guevara 9 Ekim 1967’de Vallegrande yakınlarındaki La Higuera’da Bolivya Ordusu’nun elinde iken öldürüldü. Son saatlerinde yanında bulunanlar ve onu öldürenler, yargısız infaz sonucu öldürüldüğüne tanıklık etmişlerdir.

    Ölümünden sonra Guevara dünya üzerinde sosyalist devrimci hareketlerin sembolü haline gelmiştir. Guevara’nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı 'dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü' olarak nitelenmiştir. [1]

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Aile geçmişi ve gençliği
    2 Guatemala
    3 Küba
    4 Küba'da ortadan kayboluşu
    5 Kongo
    6 Bolivya
    6.1 Başkaldırı
    6.2 Yakalanışı ve öldürülmesi
    6.3 Bolivya Günlüğü
    7 Mirası ve eleştiriler
    7.1 Che’den sonra Küba
    7.2 'Che kültü'
    8 Tarihçe
    9 Guevara'nın eserleri
    10 Ayrıca bakınız
    11 Dipnotlar
    12 İçerik üzerine notlar
    13 Kaynakça
    13.1 Ana kaynak
    13.2 Basılı kaynaklar
    13.3 Web siteleri
    14 Ek okumalar
    15 Dış bağlantılar



    Aile geçmişi ve gençliği [değiştir]Ernesto Guevara de la Serna, İspanyol ve İrlanda asıllı bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak Arjantin’in Rosario şehrinde dünyaya gelmiştir. Annesinin ve babasının soyu Basklara dayanır. Bask[›] Doğum belgesinde doğum tarihi olarak 14 Haziran 1928 görünmesine karşılık bazı kaynaklarda, aynı yılın 14 Mayıs günü doğduğu belirtilmektedir. [2] Guevara'nın atalarından Patrick Lynch 1715 yılında İrlanda’da Galway’de doğmuş, İrlanda’yı terkedip İspanya’nın Bilbao şehrine, oradan da Arjantin’e gitmiştir. Guevara'nın büyük büyükbabası Francisco Lynch 1817’de, büyükannesi Ana Lynch 1868’de doğmuştur. Galway[›] Ana Lynch’in oğlu ve Che'nin babası Ernesto Guevara Lynch 1900’de doğmuştur. Guevara Lynch 1927’de Celia de la Serna y Llosa ile evlenmiş ve üç erkek, iki kız çocukları olmuştur.

    Guevara, çocukluğunda, bu sol eğilimli üst sınıf ailede bile dinamik kişiliği ve radikal görüşleriyle bilinirdi. Her ne kadar yaşamı boyunca onu etkileyecek olan astım krizlerinden ıstırap çekse de mükemmel bir atlet olmuştur. Bu engeline rağmen hevesli bir rugby oyuncusuydu ve ‘’Fuser’’ (aşırı saldırgan oyun tarzı nedeniyle verilen, azgın, kudurmuş anlamına gelen ‘’El Furibundo’’ sözcüğü ile annesinin soyadı olan ‘’Serna’’dan oluşturulmuş bir takma isim) lakabıyla anılmaktaydı.[3] Guevara babasından satranç öğrendikten sonra 12 yaşından itibaren yerel turnuvalara katılmaya başladı. [4] Ergenlik döneminde şiire, özellikle de Pablo Neruda’nın şiirlerine merak saldı. Neruda[›]. Guevara, Latin Amerika’da kendi sınıfında yaygın olduğu üzere yaşamı boyunca şiir yazdı. Pek çok konuya meraklı, hevesli bir okuyucuydu, ilgilendiği kitaplar Jack London ve Jules Verne’in macera klasiklerinden, Sigmund Freud’un cinsellik üzerine denemelerine ve Bertrand Russell’ın toplum felsefesi üzerine tezlerine kadar giden bir çeşitlilik gösteriyordu. Ergenliğinin son dönemlerinde fotoğrafçılığa merak saldı ve vaktinin önemli kısmında insanları, gittiği yerleri ve sonraları da arkeolojik alanları fotoğrafladı.

    Guevara, tıp öğrenimi için 1948’de Buenos Aires Üniversitesi’ne girdi. Kesintili öğrenim hayatını, Mart 1953’te tıp öğrenimini bitirip aynı yılın 12 Haziran’ında diplomasını alarak noktaladı. Diploma[›] Uzman hekimlik yapabilmek için gerekli klinik eğitimi tamamlayıp tamamlamadığı açık değildir. Eğer bu klinik eğitimi tamamlamadıysa “doctor en medicina” (tıp doktoru) değil de “médico” (pratisyen hekim) olmuş olabilir.


    Guevara 3 yaşında iken eşek üzerinde
    Ernesto 'Che' Guevara’nın Rosario’da doğduğu yerGuevara öğrenciliği boyunca Latin Amerika’da uzun yolculuklara çıktı. 1951 yılında eski arkadaşı biyokimyager Alberto Granado, yıllardır konuştukları Güney Amerika seyahati için tıp eğitimine bir yıl ara vermesini önerdi. Kısa süre sonra, ‘’La Poderosa II’’ (Güçlü II) adını verdikleri 500 cc.lik 1939 model Norton marka motosikletle Alta Gracia’dan yola çıktılar. Peru’da Amazon Nehri kıyısındaki San Pablo cüzzam kolonisinde gönüllü olarak birkaç hafta geçirmeyi düşünüyorlardı. Guevara'nın bu yolculuğu anlattığı seyahat notları “Notas de viaje’’ 2004 yılında “Diarios de motocicleta” (Motosiklet Günlükleri) adıyla sinemaya uyarlanmıştır.

    Bu yolculuk sırasında kitlelerin yoksulluğunu, baskıyı ve güçsüzlükleri yakından gözlemleyen ve Marksizm’den etkilenen Guevara, Latin Amerika’daki ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin tek çözümünün devrim olduğu sonucuna vardı. Yolculukları, Latin Amerika’ya ayrı uluslardan oluşan bir karma yapı olarak değil de kurtuluşu ancak kıta çapında bir strateji ile gerçekleşebilecek tek bir vücut olarak bakmasını sağladı. Sınırları olmayan ve tek bir ‘’mestizo’’ (Avrupalı ve yerli melezi) kültür ile bağlanmış birleşik İber-Amerika kurabilmeyi hayal etmeye başladı İber-Amerika[›]. Bu düşünce, sonraki devrimci eylemlerinde öne çıkacaktı. Arjantin’e döner dönmez, Güney ve Orta Amerika’da kaldığı yerden gezilerine devam edebilmek için tıp öğrenimini hızla bitirdi.


    Guatemala [değiştir]Guevara, 7 Temmuz 1953’te, Bolivya, Peru, Ekvator, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras, ve El Salvador’dan geçip Aralık ayının son günlerinde Guatemala’ya vardı. O sıralarda popülist bir hükümetin başındaki Başkan Jacobo Arbenz Guzmán özellikle toprak reformu ve diğer değişikliklerle bir toplumsal devrim yapmaya çalışıyordu. Beatriz halasına yazdığı mektupta Guatemala’ya bir süre yerleşmesinin sebebini şöyle açıklıyordu: 'Guatemala’da gerçek bir devrimci olabilmek için gerekli ne varsa yapacağım ve kendimi mükemmelleştireceğim.' [5]

    Jon Anderson’a göre Guevara’nın Guatemala’daki ana siyasî bağlantısı Perulu sosyalist Hilda Gadea’ydı. ‘’American Popular Revolutionary Alliance’’ (APRA) (Amerikan Popüler Devrimciler İttifakı. Lideri Víctor Raúl Haya de la Torre olan siyasî bir oluşum.) üyesi olan Gadea, Arbenz hükümetindeki birçok üst düzey politikacıyı Guevara’yla tanıştırdı. Daha önce Kosta Rika’da tanıştığı ve Fidel Castro ile bağlantılı bir grup Kübalı sürgünle de bağlantı kurdu. Bu sürgünlerin arasında Küba’nın Oriente eyaletindeki Bayamo’da bulunan ‘’Carlos Manuel de Céspedes’’ barakalarına yapılan saldırıyla bağlantısı olan Antonio ‘’Nico’’ López de vardı. [6]. Lopez Granma Küba’ya çıktıktan kısa süre sonra ‘’Ojo del Toro’’ köprüsünde hayatını kaybedecekti. [7] Siyah İsa ile ilgili dinî eşyaların satışında bu ‘’moncadista’’lara katılan Guevara aynı zamanda Venezuelalı iki sıtma uzmanına da yardımcı olmuştur. Bu sıralarda, Arjantinlilere özgü, “hey”, “dostum”, “birader” anlamına gelen “che” ünlemini çok sık kullanması nedeniyle ünlü “Che” takmaadını kullanmaya başlamıştır (/tʃ e/ olarak telaffuz edilir) . Yalnızca Arjantin, Paraguay ve Uruguay ile Brezilya’nın güneyinde kullanılan bu sözcük, kullananın Rio de la Plata bölgesinden geldiğini gösterir.

    Ekonomik durumu genellikle pek iyi değildi ve Hilda’nın ziynet eşyalarını rehine vermek zorunda kalmıştı. 15 Mayıs 1954’te Komünist Çekoslovakya’dan Arbenz hükümetine destek olarak gönderilen yüksek kalitede Skoda piyade ve hafif topçu silahları İsveç gemisi ’’Alfhem’’ ile Puerto Barrios’a ulaştı. Bu silahların miktarı CIA tarafından 2.000 ton [8] ve ilginç bir şekilde John Lee Anderson tarafından da 2 ton olarak tahmin edilmektedir. [9] (Anderson'ın tahmin ettiği miktarın yazım hatası olduğu sanılmaktadır çünkü bu rakamdan bahseden güvenilir kayıt sayısı çok azdır.) Guevara yeni bir vize almak üzere kısa süre için El Salvador’a geçti ve Guatemala’ya geri döndü. Bu sırada CIA tarafından desteklenen Carlos Castillo Armas liderliğindeki darbe başlamıştı. [10] Arbenz karşıtı kuvvetler, Çekoslovak silahlarının trenler yardımıyla dağıtılmasını durduramıyorlardı, ancak güçlerini toparladıktan sonra hava desteğinin yardımıyla ilerlemeye başlamışlardı. [11] Guevara birkaç günlüğüne Komünist Gençlik tarafından örgütlenen silahlı milislere katılmış, bu grubun harekete geçmemesi üzerine tekrar tıbbî hizmetlere dönmüştür. Darbenin ardından Guevara çarpışmak için gönüllü oldu, ancak Arbenz yabancı destekçilerinin ülkeyi terketmesini istiyordu. Gadea tutuklandıktan sonra Guevara kısa süre için Arjantin konsolosluğunda saklandı ve sonra Meksika’ya geçti.

    Arbenz hükümetinin CIA destekli bir darbeyle devrilmesi üzerine, Guevara’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist bir güç olduğuna ve Latin Amerika ve diğer gelişmekte olan ülkelerdeki sosyoekonomik eşitsizlikleri düzeltmeye çalışan hükümetlere vazgeçmeden karşı koyacağına dair görüşleri kesinleşti. Bu onun sosyalizmin ancak silahlı mücadele sonunda elde edilebileceği ve bu koşulları da ancak silahlanmış bir halkın savunabileceği yönündeki düşüncelerini kuvvetlendirmiştir:


    Küba [değiştir]
    Küba Devrimi'ni başlatan Santa Clara çarpışmasından sonra, 76 mm'lik Sherman tankının önünde[3]
    (1 Ocak 1959) Eylül 1954’te Meksika’ya gelişinden kısa süre sonra, Guevara Nico López ve Guatemala’dan tanıdığı diğer Kübalı sürgünlerle arkadaşlığını tazeledi. Haziran’da López onu Raúl Castro ile tanıştırdı. Birkaç hafta sonra Küba’daki siyasi hapishaneden salıverilen Fidel Castro Meksika’ya geldi ve 8 Temmuz 1955’te Raúl Guevara’yı Fidel Castro ile tanıştırdı. Bütün gece süren ateşli bir sohbetin ardından Guevara Castro’nun, aradığı esin kaynağı devrim lideri olduğuna kanaat getirerek Küba diktatörü Fulgencio Batista’yı devirmek için kurulan ‘’26 Temmuz Hareketi’’ne katıldı. Grubun doktoru olmasına karar verildiyse de hareketin diğer üyeleriyle askerî eğitime katıldı, eğitimin sonunda eğitmenleri Albay Alberto Bayo tarafından en göze çarpan öğrenci olarak nitelendirildi. Bu sırada Gadea, Guatemala’dan gelmişti ve Guevara ile ilişkileri devam ediyordu. 1955 yazında hamile olduğunu söyleyince, Guevara hemen evlenmelerini önerdi. 18 Ağustos 1955’te evlendiler ve 15 Şubat 1956’da Hilda Beatriz adını verdikleri kızları doğdu.

    25 Kasım 1956’da Tuxpan, Veracruz’dan Küba’ya doğru yola çıkan Granma yatında Kübalı olmayan tek kişi Guevara’ydı. Karaya çıkar çıkmaz Batista’nın askerlerinin saldırısına uğrayan ekibin yarısı hemen orada veya yakalandıktan sonra öldürüldü. Guevara, bu çatışmada kaçan bir yoldaşın düşürdüğü cephaneyi almak için tıbbî malzeme çantasını bıraktığını ve o ânı, doktordan savaşçıya dönüştüğü an olarak hatırladığını yazar. Sırt çantası[›] Hayatta kalan 15–20 isyancı kaçarak Sierra Maestra dağlarına saklanır ve Batista rejimine karşı gerilla savaşına girişir.

    Yoldaşları tarafından cesareti ve askerî yeteneği nedeniyle saygı gören Guevara isyancılar arasında bir lider, bir Comandante Comandante[›] olur. [12]. Birçokları için de “acımasızlığı” nedeniyle korkulan kişidir. Muhbir, kaçak ve casus olarak suçlu bulunan birçok kişinin infazından sorumludur. 1958 Aralığının son günlerinde devrimin en önemli olaylarından olan Santa Clara’ya saldıran 'intihar timi'ni (isyan ordusundaki en tehlikeli işleri bu tim yapıyordu) yönetti. [13] Generallerinin ve özellikle de General Cantillo’nun ‘’Central America’’ isimli çalışmayan şeker fabrikasında Castro ile buluştuğunu ve isyan lideri ile ayrı bir barış pazarlığı yaptığını öğrenen Batista 1 Ocak 1959’da Dominik Cumhuriyeti’ne kaçmıştır.

    7 Şubat 1959’da zafer kazanan hükümet tarafından Guevara “doğuştan Küba vatandaşı’’ ilan edildi. Kısa süre sonra Meksika’dan Granma yatıyla yola çıkmadan önce, ayrıldığı Gadea ile evliliğini resmen sona erdirmek için boşanma işlemlerine başladı. 2 Haziran 1959’da, 26 Temmuz Hareketi’nin Küba doğumlu bir üyesi olan ve 1958 sonlarından beri birlikte yaşadığı Aleida March ile evlendi. Çocukları[›]


    TIME dergisi, 8 Ağustos 1960La Cabaña hapishanesinin komutanlığına atandı [14] ve 2 Ocak 1959’dan 12 Haziran 1959’a kadar altı ay boyunca üstlendiği bu görevdeyken Batista rejiminin memurlarının, BRAC gizli servis (Buró de Represión de Actividades Comunistas/Komünist eylemlerin bastırılmasından sorumlu servis) mensuplarının, savaş suçlusu olduğu iddia edilenlerin ve siyasî muhaliflerin yargılanması ve infazından sorumlu oldu. TIME dergisine göre, yönettiği yargılamaların “adil” olmadığı iddia edilmekteydi. [15] Daha sonra Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü’nde önemli bir göreve geldi INRA[›] ve Küba Merkez Bankası’nın başkanı oldu. BNC[›] (sık sık parayı kınadığı ve yürürlükten kaldırılmasını desteklediği için bu horgörüyü göstermek adına Küba paralarını takma adı olan 'Che' ile imzalamıştır) .

    Bu sıralarda satranca olan ilgisi tekrar canlanan Guevara Küba’da yapılan ulusal ve uluslararası turnuvalara katılmıştır. [16] [17] Özellikle genç Kübalıları oyunu öğrenmeleri için teşvik ediyor ve onların ilgisini çekecek etkinlikler düzenliyordu.

    1959 yılından itibaren Guevara Küba'dan, diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere yardım etti ama bunların tümü başarısızlıkla sonuçlandı. İlk deneme Panama’da yapılmıştı, diğer bir eylem de 14 Haziran’da Dominik Cumhuriyeti’nde yapıldı. (“El Argelino” diye de bilinen Henry Fuerte [18] ve Enrique Jiménez Moya önderliğinde.) [19]

    1960 yılında Guevara ‘’La Coubre’’ silah gemisi patlamasında kurbanlara yardım etti. Kurtarma operasyonu sırasındaki ikinci patlamayla birlikte ölü sayısı yüzü aşmıştır. [20] Bu patlamada ölenlerin cenaze töreninde Alberto Korda Che’nin ünlü fotoğrafını çekmiştir. La Coubre'nin sabotaj ya da kaza sonucu mu patladığı bilinmemektedir. Sabotaj olduğunu iddia edenler, sorumlu olarak Merkezî Haberalma Örgütü’nü (CIA) , [21] ve sabotajı yapan kişi olarak da merkezî eyaletlerdeki Batista karşıtı güçlerden Guevara’nın rakibi olan ve daha sonra CIA ajanı olduğu sanılan William Alexander Morgan'ı gösterirler. [22] Kübalı sürgünler, patlamanın sorumlusunun Guevara’nın SSCB’ye sadık rakipleri olduğunu ileri sürerler. [23]

    Guevara daha sonra Sanayi Bakanı MININD[›] olarak Küba sosyalizminin açık ve kesin bir hale gelmesine yardımcı olmuş, ülkenin önde gelen kişileri arasına girmiştir. “Gerilla Savaşı’’ adlı kitabında silahlı başkaldırıya önayak olacak geniş örgütlere gerek duymadan küçük bir gerilla grubu (‘’foco’’) tarafından başlatılan Küba modeli devrim fikrinin tekrar edilmesini savunmuştur. El socialismo y el hombre en Cuba (1965) (Küba’da sosyalizm ve insan) adlı denemesinde sosyalist devletle birlikte “yeni bir insan” biçimlendirmenin gerekliliğini savunur. Bazıları Guevara’yı bu ‘’yeni insan’’ın alımlı ve yalın bir modeli olarak görür.

    1961 yılındaki Domuzlar Körfezi İşgali’nde Guevara çarpışmalara katılmamıştır. Castro'nun emriyle Küba’nın en batısındaki Pinar del rio eyaletindeki bir kuvvetin başına geçmiş ve burada sahte çıkarma kuvvetini püskürtmüştür. Bu harekât sırasında yüzünden kurşun yarası almış ama kendi silahının kazara ateş almasıyla yaralandığını söylemiştir.

    Guevara 1962 Ekim ayında ortaya çıkan Küba Füze Krizi’ne neden olan Sovyet nükleer balistik füzelerinin Küba’ya getirilmesinde anahtar rol almıştır. Birkaç ay sonra İngiliz gazetesi ‘’Daily Worker’’ ile yaptığı görüşmede eğer füzeler Küba kontrolünde olsaydı başlıca ABD şehirlerine doğru bu füzeleri kullanacağını söylemiştir. [24]


    Küba'da ortadan kayboluşu [değiştir]
    Che Guevara Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap ederken
    (New York City - 11 Aralık 1964) Aralık 1964'te Birleşmiş Milletler'de konuşma yapmak üzere Küba heyetinin başı olarak New York'a gitti. (dinleyiniz, RealPlayer gereklidir; ya da okuyunuz) . CBS televizyon kanalında pazar günleri yayınlanan Face the Nation isimli haber programına çıktı. ABD Senatörü Eugene McCarthy, Malcolm X'in çalışma arkadaşları, Kanadalı radikal Michelle Duclos dahil olmak üzere değişik kişi ve gruplarla görüştü. [25][26] 17 Aralık'ta Paris'e uçtu ve üç aylık bir uluslararası geziye başladı. Bu gezi sırasında Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Arap Cumhuriyeti (Mısır) , Cezayir, Gana, Gine, Mali, Dahomey, Kongo-Brazzaville ve Tanzanya'yı dolaştı. İrlanda, Paris ve Prag'da molalar verdi. 24 Şubat 1965'te Cezayir'de, sonradan uluslararası sahnede son görünüşü olacak olan 'İkinci Afrika-Asya Ekonomik Dayanışma Semineri'ndeki konuşmasını yaptı. Bu konuşmada şöyle demiştir: 'Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim zaferimizdir, aynı şekilde yenilgisi de bizim yenilgimizdir.' [27][28] Şu sözlerle de dinleyicilerini şaşırtmıştır: 'Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü kapalı işbirliğini tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir.' Sonra da bu hedefe ulaşmak için komünist bloğu ülkelerinin uygulaması gereken bir dizi eylemi sıralamıştır. [29][30] 14 Mart'ta Küba'ya döndüğünde Havana havaalanında Fidel ve Raúl Castro, Osvaldo Dorticós ve Carlos Rafael Rodríguez tarafından sade bir törenle karşılandı.

    İki hafta sonra Guevara kamu hayatından çekildi ve ardından tamamen ortadan kayboldu. Castro'dan sonra gelen adam olarak bakıldığı Küba'da nerede olduğu, 1965 yılının en büyük gizemlerindendi. Ortadan kayboluşu için değişik sebepler öne sürüldü: sanayi bakanıyken savunduğu sanayileşme projelerinin görece başarısızlığı, Çin-Sovyet Ayrılığı arttıkça Guevara'nın Çin Komünist Partisi yanlı tutumunu onaylamayan Sovyet resmî görevlilerinin Castro'ya yaptıkları baskı ve Küba'nın ekonomik gelişmesi ile ideolojik çizgisi üzerine Guevara ile Küba lideri arasındaki önemli görüş ayrılıkları. Castro'nun Guevara'nın tanınmışlığından rahatsız olup onu tehdit olarak görmesi de neden olarak gösterildi. Castro'nun bazı muhalifleri onun Guevara'nın kayboluşu hakkındaki açıklamalarının şüphe uyandırıcı olduğunu söylerler. Guevara'nın niyetlerini hiç alenen açıklamayıp, sadece Castro'ya yazılmış tarihsiz ve tarzı olmayan dalkavukça bir mektupla bildirmiş olması çoğu kişi tarafından şaşırtıcı bulunmuştur.

    Guevara'nın görüşlerinin Çin Komünist Partisi liderleri tarafından açıklanan görüşlerle benzeşmesi, ekonomisi gittikçe Sovyetler Birliği'ne daha da bağımlılaşmakta olan Küba için büyüyen bir sorundu. Küba devriminin ilk günlerinden itibaren Guevara'nın Latin Amerika'da Maocu stratejinin uygulanmasını savunduğu düşünülüyordu ve yaratmış olduğu Küba'nın hızla sanayileşmesini öngören plan, Çin'in 'İleri Büyük Atılım'ına benzetiliyordu. Küba'nın batılı 'gözlemcileri'ne göre Guevara'nın Sovyet koşullarına ve önerilerine karşı çıkmasına rağmen Castro'nun kabul etmek zorunda kalması ortadan kaybolmasının nedeni olabilirdi. Halbuki hem Guevara hem de Castro, Sovyetler Birliği ve Çin'in de bulunduğu birleşik cepheyi destekliyordu. Ayrılığa düşmüş bu iki ülke arasında antlaşma sağlamak için başarısızlıkla sonuçlanan bir dizi girişimde de bulunmuşlardı.


    Guevara, Havana havaalanındaki 'karşılama heyetiyle'
    (14 Mart 1965) Kruşçev'in Castro'ya danışmadan Küba'dan füzeleri çekmeye razı gelmesini Sovyetlerin ihaneti olarak gören Guevara, Küba Füze Krizi'nden sonra Sovyetler Birliği hakkında daha da şüpheci oldu. Cezayir'deki son konuşmasında artık Kuzey Yarımküre'yi, batıda ABD ve doğuda SSCB liderliğinde, Güney Yarımküre'nin sömürücüsü olarak gördüğünü belirtmiştir. Vietnam Savaşı sırasında komünist Kuzey Vietnam'ı desteklemiş ve gelişmekte olan ülkelerin halklarını, silahlanıp 'pek çok Vietnamlar' yaratmaları için teşvik etmiştir.[31]

    Guevara'nın akıbeti hakkındaki uluslararası spekülasyonların baskısıyla Castro 16 Haziran 1965'te yaptığı açıklamada insanların Guevara hakkında bilgi almalarının ancak Guevara istediğinde mümkün olabileceğini söyledi. Guevara'nın ortadan kayboluşu ile ilgili Küba içinde ve dışında pek çok dedikodu yayıldı. Aynı yılın 3 Ekim'inde Castro, Guevara'nın birkaç ay önce kendisine yazdığı tarihsiz mektubu açıkladı. [32] Bu mektupta Guevara Küba devrimine bağlılığını tekrarlıyor ancak devrim yolunda yabancı topraklarda savaşmak için Küba'dan ayrılma niyetini bildiriyordu. Mektubunda 'dünyadaki diğer uluslar benim basit emeğime çağrı yaptılar' diyerek, 'yeni savaş alanlarında' gerilla olarak savaşmak için ayrılmaya karar verdiğini belirtiyordu. Aynı zamanda hükümet, parti ve ordu içindeki tüm görevlerinden istifa ettiğini ve ona devrim için yaptıklarını takdir amacıyla verilmiş olan Küba vatandaşlığından vazgeçtiğini de ekliyordu.

    Dört yabancı gazeteciyle 1 Kasımda yaptığı görüşme sırasında Castro, Guevara'nın nerede olduğunu bildiğini ama açıklamayacağını belirterek, eski yoldaşının öldüğüne dair söylentileri reddetti ve Guevara'nın sağlığının çok iyi olduğunu ekledi. Castro'nun sözlerine rağmen 1965'in sonunda Guevara'nın akıbeti bir gizem olarak kaldı, hareketleri ve nerede olduğu iki yıl boyunca özenle saklanan bir sır oldu.


    Kongo [değiştir]
    Kısa dalga radyo dinlerken. Oturanlar: (soldan başlayarak) Rogelio Oliva, José María Martínez Tamayo (Kongo'da 'Mbili' ve Bolivya'da 'Ricardo' kodadıyla tanınır) , ve Guevara. Ayakta duran Roberto Sánchez (Küba'da 'Lawton' ve Kongo'da 'Changa' kodadıyla bilinir) .1965 yılının 14 Mart'ını 15 Mart'a bağlayan gece boyunca yaptıkları toplantı sonucunda Guevara ve Castro, Sahara Çölü altındaki bölgede Küba'nın ilk askerî operasyonunu bizzat Guevara'nın yönetmesi konusunda anlaştılar. Cezayir[›] Bazı güvenilir kaynaklar Guevara'nın kendisini bu operasyonda desteklemesi için Castro'yu ikna ettiğini söyler. Aynı derecede güvenilir diğer kaynaklar ise Latin Amerika ülkelerindeki koşulların focos gerilla çekirdeklerinin kurulması için henüz uygun olmadığını savunan Castro'nun bu eyleme girmesi için Guevara'yı ikna ettiğini söyler.[33] Castro'nun kendisi de ikinci görüşün doğru olduğunu söylemiştir.[34] O zamanlar Cezayir'in devlet başkanı olan ve Guevara ile kısa süre önce görüşen Ahmed Bin Bella ise şöyle demiştir: 'Afrika'da hüküm süren durumun büyük devrim potansiyeline sahip görünmesi, Che'yi Afrika'nın emperyalizmin zayıf halkası olduğu sonucuna itti. O da artık çabalarını Afrika'ya yönlendirmeye karar verdi.'[35]

    Küba operasyonu Kongo-Kinşasa'daki (önceleri Belçika Kongosu, sonradan Zaire ve günümüzde Demokratik Kongo Cumhuriyeti) Patrice Lumumba yanlısı Marksist Simba hareketinin desteklenmesi ile sürdürülecekti. Guevara, yardımcısı Victor Dreke ve on iki Kübalı 24 Nisan 1965'te Küba'ya vardı. Diğer Kübalılar da kısa süre sonra onlara katıldılar. [36] Bir süre, gerilla lideri Laurent-Désiré Kabila ile çalıştılar.Kabila[›] Kabila, aynı yılın Kasım ayında Kongo ordusu tarafından bastırılan bir isyana girişmeleri için Lumumba'nın destekçilerine yardım etmişti. Guevara, önemsiz biri olduğuna karar verdiği Kabila'yı bırakmış ve şöyle yazmıştır: 'Hiçbir şey onun bu ânın gerektirdiği adam olduğuna beni inandıramaz.'[37]


    Guevara Kongo kuvvetlerine gerilla taktiklerini öğretirken. Planı, Tanganyika Gölü'nün batı sahillerindeki kurtarılmış bölgeyi Kongo ve diğer özgürlük hareketlerinin savaşçılarını eğitmek için kullanmaktı. Solunda Santiago Terry (kodadı: 'Aly') ve sağında, Angel Felipe Hernández (kodadı: 'Sitaini') görülüyor.Guevara 37 yaşında olmasına ve resmî askerî eğitim almamış olmasına rağmen, Batista'nın devrilmesinde önemli yer işgal eden Santa Clara harekâtının da içinde bulunduğu Küba devrimi deneyimlerine sahipti. Astımı nedeniyle Arjantin'de askere alınmamıştı. Perón hükümetine olan muhalefeti gözönüne alındığında bundan gurur duyardı.

    Mike Hoare'un içinde bulunduğu Güney Afrikalı paralı askerler ve Kübalı sürgünler Kongo ordusuyla birlikte Guevara'yı engellemeye çalıştılar. Guevara'nın haberleşmesini dinliyor, saldırmak için hazırlanan isyancılara ve Kübalılara pusu kuruyor ve Guevara'nın ikmal hatlarını kesiyorlardı.[38][39] Guevara'nın gayesi yerel Simba savaşçılarına komünist ideolojiyi ve gerilla savaşını öğreterek bir anlamda Küba Devrimini 'ihraç etmekti'. Guevara Pasajes de la Guerra Revolucionaria:Congo (Kongo Günlükleri) 'nde devrimin başarısızlığının ana nedenleri olarak yerli Kongo kuvvetlerinin yeteneksizliği, uzlaşmazlığı ve kendi aralarındaki sürtüşmeyi göstermiştir. [40] Aynı yılın sonlarına doğru astımı nüksetmiş, yedi ay sıkıntı yaşadıktan sonra düş kırıklığına uğramış bir şekilde, Küba'dan gelenlerden sağ kalanlarla (birliğinin altı üyesi ölmüştü) Kongo'yu terketti. Bir noktada yaralıları Küba'ya gönderip, tek başına savaşmaya devam etmeyi ve devrimcilere örnek teşkil etmeyi de düşünmüştü. Ancak silah arkadaşları ve Castro'nun gönderdiği iki memurun ikna etmesi sonucu Kongo'dan ayrılmayı kabul etti.

    Ölümünden sonra açıklanması niyetiyle bıraktığı mektubun Castro tarafından kamuoyuna açıklanması [41] ve bu mektupta dünyanın diğer bölgelerindeki devrimlere kendini adamak için Küba ile olan tüm bağlantılarını kopardığını yazması, ahlakî açıdan diğer savaşçılarla Küba'ya dönmesini engellemiştir. Kongo'dan ayrıldıktan sonra altı ay boyunca Darüsselam, Prag ve Alman Demokratik Cumhuriyeti'nde saklanmış, Kongo deneyiminde yazdığı anılarını toparlamış ve biri felsefe [42] diğeri ekonomi [43] üzerine iki kitabın taslaklarını yazmıştır. Bu dönem boyunca Castro, Guevara'yı Küba'ya dönmesi için zorladı, Guevara bunu kabul ettiğinde dönüşünün geçici olacağı ve adadaki varlığının sır kalacağı şartını koştu; Latin Amerika'da bir yerlerde yeni bir devrim çabasına hazırlık yapmak için gereken birkaç aylık bir süre için geri dönecekti.


    Bolivya [değiştir]
    Bolivya seferinin başlarında 'Ramon' katır üzerinde.
    Başkaldırı [değiştir]Guevara'nın nerede olduğu konusundaki spekülasyonlar 1966 yılı boyunca ve 1967'de de devam etti. Mozambik bağımsızlık hareketi FRELIMO'nun temsilcileri, 1966 sonu ya da 1967 başında, Guevara ile Darüsselam'da buluştuklarını ve o zaman da onun devrim projelerine yardım önerisini reddettiklerini bildirdiler.[44] 1967 yılının 1 Mayıs gösterileri sırasında Havana'da yaptığı konuşmada, Silahlı Kuvvetler Bakan vekili Bnb. Juan Almeida, Guevara'nın 'Latin Amerika'da bir yerlerde devrime hizmet ettiğini' duyurdu. Bolivya'da gerillaların başında olduğuna dair gelen haberlerin doğru olduğu sonradan anlaşılmıştır.

    Castro'nun isteğiyle, gözden uzak Ñancahuazú bölgesindeki bir arazi, Guevara tarafından eğitim alanı olarak kullanılması için, yerli Bolivya Komünistleri tarafından satın alınmıştı.Kamp[›]. Bulgulara göre Ñancahuazú bölgesindeki bu kamptaki eğitim Guevara ve yanındaki Kübalılar için çarpışmadan daha tehlikeliydi. Bir gerilla ordusu oluşturma yolunda pek başarılı olunamamıştır. Eski Stasi ajanı Haydée Tamara Bunke Bider, ya da daha iyi bilindiği takma adı ile 'Tania', La Paz'da Guevara'nın ana ajanı olarak yerleşmişti. Tania'nın KGB için de çalıştığı rivayet edilir ve Bolivyalı yetkilileri Guevara'nın izini bulmaya yönlendirdiği için bilmeden Sovyet çıkarlarına hizmet ettiği de anlaşılmaktadır.[45]


    Vallegrande'nin yerini gösteren Bolivya haritası[46] Bolivya Ordusu ile Mart 1967'de ilk çatışmaları sonucu eğitim kampını terkederken geride bıraktıkları önemli sayıdaki fotoğraf, Guevara'nın Bolivya'da olduğuna dair ilk kanıt olmuştur. Fotoğrafları gören Bolivya Devlet Başkanı René Barrientos'un Guevara'nın başının bir kargı üzerinde La Paz şehir merkezinde sergilenmesini istediği söylenir. Başkan Bolivya Ordusu'na Guevara'yı ve yandaşlarını takip edip yakalama emrini verdi.

    Guevara'nın yaklaşık elli kişiden oluşan ve ELN (Ejército de Liberación Nacional de Bolivia - Bolivya Ulusal Bağımsızlık Ordusu) adı altında eylem yapan gerilla kuvveti iyi donatılmıştı ve dağlık Camri bölgesinde Bolivya düzenli ordusuna karşı bazı başarılar elde etti. Eylül'de ise Ordu iki gerilla grubunu ve liderlerden birini öldürmeyi başardı.

    Zorlu geçen çatışmalara rağmen, gerillaların esir aldığı yaralı Bolivya askerlerinin gereken tıbbî yardımı alması konusunda hassas davranan Guevara sonradan bu esirleri de salıvermiştir. Hatta yaralanarak ele geçirildiği Quebrada del Yuro'daki son çarpışmadan sonra geçici olarak tutulduğu yere götürüldüğünde gördüğü yaralı Bolivya askerlerine tıbbî yardım bile önermiş ama bu önerisi sorumlu Bolivyalı subay tarafından geri çevrilmiştir.[47]

    Guevara'nın Bolivya'da devrim başlatma planları birkaç yanlış anlama üzerine kurulmuştu:

    Yalnızca ülkenin askerî hükümeti, ve eğitimi ve donanımı yetersiz ordusuyla mücadele etmeyi bekliyordu. Halbuki yerini öğrenen ABD hükümeti, CIA ve diğer kurumların ajanlarını isyanı bastırmak için yardım amacıyla Bolivya'ya göndermişti. Bolivya Ordusu, ABD Özel Harekât Birlikleri tarafından eğitilip donatılmaktaydı.ABD Askerî yardımı[›] Askerî danışmanların yanı sıra, gönderilen birlikler arasında kısa süre önce kurulan ve gerillaların bulunduğu bölgeye yakın bir alandaki La Esperanza'da cengel savaşı eğitimi almış olan seçkin Rangers taburu da vardı.[48][49]
    Guevara yerli muhaliflerden yardım alacağını ve işbirliği içinde olacağını ummuştu. Bu yardım hiçbir zaman gerçekleşmedi. Mario Monje liderliğindeki Bolivya Komünist Partisi Havana'dan çok Sovyetlere yönelmişti ve söz vermelerine rağmen Guevara'ya yardım etmediler. (Parti liderlerinin isteklerine karşı gelen Rodolfo Saldaň a, Serapio Aquino Tudela ve Antonio Jiménez Tardio gibi bazı Bolivya Komünist Partisi üyeleri Guevara'ya katılmış ya da destek vermişlerdir.)
    Havana ile radyo bağlantısını koruyacağını umuyordu ancak Küba'dan sağlanan iki kısadalga radyo vericisi de bozuktu, dolayısıyla gerillalar Havana ile iletişime geçemiyorlardı. (Bu ve bunun gibi diğer konularda Castro tarafından Guevara'nın Bolivya'daki operasyonlarına destek sağlamakla görevlendirilen Manuel Piñeiro'nun performansı berbat olarak nitelendirilebilir.) Olayların daha karmaşık hale gelmesinin bir sebebi de Havana'dan gönderilen radyo mesajlarını kaydetmek ve deşifre etmek için kullanılan teyp kayıt cihazının bir nehri geçerken kaybolmasıydı. Böylece Havana'dan gelen mesajların deşifre edilmesi çok zorlaştı.Mesaj[›]
    Bunlara ek olarak Guevara'nın uzlaşmadan çok kişileri karşısına alma huyu, Kongo'da olduğu gibi Bolivya'da da yerel liderlerle başarılı işbirliği geliştirememesine sebep olmuştur.[50] Bu kötü huy Küba'daki gerilla savaşı sırasında da kendini göstermiş ama Castro'nun zamanında araya girmesi ve rehberliğiyle kontrol altında tutulmuştu.[51]


    Yakalanışı ve öldürülmesi [değiştir]
    Rodríguez, yakalanan Che Guevara ile birlikte
    (La Higuera, Bolivya - 9 Ekim, 1967)
    Che Guevara'nın 9 Ekim 1967 günü saat 13:00 de yargısız infaz edildiği La Higuera'daki okul binasıBir muhbir Guevara'nın gerilla kampının yerini Bolivya Özel Harekât Birliği'ne bildirdi. 8 Ekim'de kamp kuşatıldı ve Guevara Simeón Cuba Sarabia ile birlikte Quebrada del Yuro kanyonunda devriye gezerken yakalandı. Ayaklarından yaralandıktan ve silahı bir mermiyle harap edildikten sonra teslim oldu. (Tabancasında açıklanamaz bir şekilde şarjör bulunmuyordu.) Yakalandığı sırada orada bulunan askerlerin bazılarına göre Guevara bağırarak 'Ateş etmeyin! Ben Che Guevara'yım ve canlı olarak daha değerliyim' demiştir.

    Barrientos, Guevara'nın yakalandığını öğrenir öğrenmez hemen öldürülmesini emretmiştir.Barrientos[›] Guevara yakın bir köy olan La Higuera'daki köhne bir okula götürülmüş ve geceyi orada geçirmiş, ertesi gün öğleden sonra öldürülmüştür. Celladı, Bolivya ordusunda çavuş olan ve Guevara'yı vurması kura sonucu saptanan Mario Terán'dır. Che Guevara'nın son sözleri şöyle olmuştur: 'Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir adam öldürmüş olacaksın.'[52] Bazı kaynaklar çavuş Mario Terán'ın infaz esnasında aşırı heyecanlanması nedeniyle bilinçli bir şekilde ateş edemediğini ve Che'yi sadece yaraladığını, onu öldüren merminin kim tarafından ateşlendiğinin bilinmediğini belirtirler. Çarpışmada öldüğü izlenimi vermek ve yüzünden isabet almayarak tanınmasını kolaylaştırmak için ayaklarına defalarca ateş edilmiştir. Cesedi bir helikopterin iniş takımlarına sıkıca bağlanmış ve yakınlardaki Vallegrande'ye götürülmüştür. Buradaki bir hastanede cesedi bir küvetin içinde basına gösterilmiştir.[53] Bu sırada çekilen fotoğraflar San Ernesto de La Higuera ve El Cristo de Vallegrande (Vallegrande İsası) nın doğmasına sebep olmuştur.[54] Askerî bir doktor tarafından elleri kesildikten sonra Bolivya Ordusu subayları tarafından bilinmeyen bir yere götürülmüş, cesedinin gömüldüğü mü yakıldığı mı sorusu cevapsız kalmıştır.Ampütasyon[›]

    Guevara'yı Bolivya'da takip etmekten sorumlu olan, Félix Rodríguez adındaki CIA ajanıydı. Bu ajan daha önce Escambray Dağları'ndaki isyancılarla ve Havana'daki Castro karşıtı gizli gruplarla bağlantı kurmak için Domuzlar Körfezi istilası öncesi gizlice Küba'ya sızmış, istiladan sonra da başarılı bir şekilde geri çıkarılmıştı. [55][56] Guevara'nın yakalanışını duyan Rodríguez, değişik Güney Amerika ülkelerindeki CIA istasyonları yoluyla Langley, Virjinya'daki CIA merkezine bu bilgiyi iletmiştir. Rodríguez Guevara'nın Rolex saati ve başka bazı kişisel eşyasını almış ve sonraki yıllarda bunları röportaj yaptığı gazetecilere gururla göstermiştir. İçlerinde el feneri de bulunan bu eşyalardan bir kısmı CIA'de sergilenmektedir.

    Gerillalar ile bağlantılı bir başka olay da Régis Debray'nin tutuklanması ve duruşmasıdır. Nisan 1967'de hükümet güçleri, Ecole Normale Supérieure 'de Marksist filozof Louis Althusser'den [57] ders almış olan ve Havana Üniversitesi'nde felsefe profesörlüğü yapan genç Fransız vatandaşı Debray'yi yakalar ve gerillalarla işbirliği yapmakla suçlar. Debray muhabir olarak çalıştığını ve iki yıl önce gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Gueavara'nın gerillalara liderlik ettiğini söyler. Uluslararası ilgi kazanan Debray'nin davası Ekim ayı başlarındaydı. Bolivya yetkilileri 11 Ekim'de Guevara'nın iki gün önce hükümet kuvvetleriyle girmiş olduğu çatışma sonucu vurularak öldüğü yolunda (yalan) açıklama yapar.

    15 Ekim'de Castro, Guevara'nın öldüğünü kabul eder ve tüm Küba'da üç günlük yas ilan eder. Guevara'nın ölümü Latin Amerika'daki ve üçüncü dünya ülkelerindeki sosyalist devrimci hareketlere indirilmiş ağır bir darbe olarak kabul edilir.


    Che Guevara'nın Küba, Santa Clara'daki anıtmezarı1997 yılında Guevara'nın elleri olmayan cesedinden kalan kemikler Vallegrande yakınlarındaki bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarılmış, DNA testiyle kimliği tespit edilmiş ve Küba'ya geri getirilmiştir. 17 Ekim 1997'de cesedinden kalanlar, Bolivya'daki gerilla harekâtı sırasında ölen yoldaşlarından altısıyla birlikte, 39 yıl önce Küba Devrimi'nin başarısını belirleyen savaşı kazandığı Santa Clara'da özel olarak hazırlanmış anıtmezaraAnıtmezar[›] askerî törenle gömülmüştür.


    Bolivya Günlüğü [değiştir]Guevara yakalandıktan sonra Bolivya'daki gerilla harekâtında karşılaştığı olayları yazdığı günlüğü de ele geçirilmişti. [58] Günlük, onun Ñancahuazú'daki çiftliğe gelişinden kısa süre sonra, 7 Kasım 1966'da başlıyor, yakalanmasından bir gün önce, 7 Ekim 1967'de sonlanıyordu. Günlükte, Bolivya Ordusu tarafından yerleri çok erken tespit edilen gerillaların operasyona nasıl hazırlıksız başlamak zorunda kaldığı, Guevara'nın daha sonra birbiriyle bağlantıyı kaybedecek olan birliğini ikiye bölme kararını açıklaması ve genel olarak başarısızlıkları anlatılır. Guevara ile Bolivya Komünist Partisi arasındaki anlaşmazlık ve dolayısıyla Guevara'nın beklediğinden daha az askerle kalmış olması da günlükte kayıtlıdır. Guevara'nın yerli halktan asker bulamamasının sebebinin, gerilla grubunun yörede konuşulan Tupi-Guaraní dili yerine Quechua'yı öğrenmiş olması olduğu anlatılır. Harekât beklenmedik sona doğru giderken Guevara'nın hastalığı da ağırlaşır. Astım krizleri giderek daha zor geçmektedir ve son saldırılar ilaç bulabilmek amacıyla yapılmıştır.

    Bolivya Günlüğü kabaca çevrilerek Ramparts dergisi tarafından basılıp hızla dünyaya dağıtılmıştır. Bundan başka dört günlük daha bulunmuştur. Bunlar Israel Reyes Zayas (takmaadı 'Braulio') , Harry Villegas Tamayo ('Pombo') , Eliseo Reyes Rodriguez ('Rolando') 'ya [59] ve Dariel Alarcón Ramírez ('Benigno') 'ya [60] aittir. Bu günlüklerin herbirinde, konu olan olayların değişik yönleri dile getirilmektedir.


    Mirası ve eleştiriler [değiştir]Ayrıca bakınız: Popüler kültürde Che Guevara

    2005 yılının Kasım sayısında (#46) Alman haftalık haber dergisi Der Spiegel, Gandhi ve Guevara'nın mirasçıları olarak nitelediği Avrupa'nın barışçıl devrimcileri üzerine bir yazı yayımlar.Guevara'nın cesedinin resimleri dolaştırılıp ölümü hakkındaki gerçekler tartışılırken Che efsanesi de yayılmaya başladı. Dünyanın her yerinde Che'nin öldürülmesini protesto eden gösteri yürüyüşleri yapıldı. Yaşamı ve ölümü üzerine makaleler, övgüler, şarkılar ve şiirler yazıldı.[61][62] ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Latin Amerika uzmanları, “gelmiş geçmiş en çekici ve en başarılı devrimcinin” ölümünün öneminin hemen farkına vararak Guevara’nın komünistler ve diğer sol eğilimliler tarafından “kahramanca ölen örnek devrimci” olarak idolleştirileceğini belirtti. [63]

    Bu tahminlerin inandırıcılığı, özellikle 1968 Mayıs’ındaki öğrenci hareketlerinde Guevara’nın güçlü bir başkaldırı ve devrim sembolü olarak ortaya çıkmasıyla birlikte giderek arttı. [64] Sol kanattan eylemciler Guevara’nın şan, şeref ve ödüllere karşı olan belirgin kayıtsızlığını belirttiler ve Guevara’nın sosyalist idealleri aşılamak için şiddetin gerekli olduğu fikrinde anlaştılar. [65] 'Che yaşıyor! ' sloganı batı bloğunda duvarlarda gözükmeye başlarken [66] 1968 hareketlerinin öndegelen simalarından Jean-Paul Sartre'ın, Guevara’yı 'çağımızın en mütekâmil insanı' olarak tanımlaması da Guevara’nın aşırı derecede övülmesini desteklemiştir. [67]

    Guevara’nın ardında bıraktıkları belirgin bir şekilde partizan tavırlarla genişledi. ABD Dışişleri Bakanlığı’na verilen raporlarda kendi ülkelerinde ortaya çıkacak başkaldırılardan korkan sol kanattan olmayan Latin Amerikalıların Guevara’nın ölümü sayesinde rahat bir nefes aldıkları belirtilmiştir. [63] Daha detaylı analizlerde Guevara’nın yöntemlerinin acımasızlığına ışık tutulmuş ve Fidel Castro’nun belirttiği, Guevara’nın “aşırı derecede saldırgan olma özelliği” açıklanmıştır.[68] Guevara’nın yaşamının sorunlu yanlarını araştıran yazılarda Küba’nın devrim sonrası ilk çalışma kamplarının açılışındaki rolü, çeşitli gerilla harekâtlarında yakalanan karşı birlik esirlerine karşı sempatik olmayan davranışları ve entelektüel açıdan kendisinden aşağı gördüklerini sık sık aşağılaması anlatılmıştır. [69] Her ne kadar Gueavara’nın yöntemlerine karşı eleştiriler sağ kanattan gelse de sol kanattan da kimi eleştiriler gelmekteydi. Özellikle anarşistler ve sivil hak özgürlükçüleri Guevara’yı otoriter, çalışan sınıf karşıtı bir Stalinci olarak görüyor ve geride bıraktığının çok bürokratik ve otoriter bir rejim olduğunu belirtiyordu. [70] Ayrıca Latin Amerika’nın büyük bölümünde ortaya çıkan ve Che’den ilham alınarak başlayan devrimlerin pratik sonucunun, zalim militarizmin uzun yıllar boyunca sürmesi olduğu teorileri bulunmaktadır. [71]


    Che’den sonra Küba [değiştir]Guevara’nın ölümü Küba’da dış politika aracı olarak gerilla savaşının kullanılmasının bırakılmasını hızlandırdı ve Sovyetler Birliği ile bir yakınlaşma sağladı, böylece Sovyet çizgisinde bir yeniden yapılanma başladı. Küba birlikleri 1970’lerde Afrika’ya tekrar daha geniş çaplı bir askeri harekâtın parçası olarak döndü ancak Latin Amerika ve Karayipler’deki başkaldırı hareketlerine açık destek yerine lojistik ve organizasyonel destek sağlandı. Küba ayrıca ülkenin COMECON sistemine entegre olmasından sonra uygulanması mümkün olmayan, Guevara’nın başlattığı ekonomik çeşitlilik ve hızlı endüstrileşme planlarından da vazgeçti. 1965’lerde bile Yugoslav komünist gazete Borba, Küba’da bulunan birçok boş ve inşaatı yarım kalmış fabrikaya dikkati çekerek Guevara’nın Sanayi Bakanlığı’nda bulunduğu dönemin mirasının 'kendini beğenmişlik ve gerçeklik arasındaki çatışmanın üzücü anıları olarak ayakta kaldığını' yazmıştır..[72]

    Küba devleti Guevara’nın anısını ayakta tutmak için ülke çapında sayısız heykel ve sanat eseri yaptırdı, okulları, işyerlerini, kamu binalarını, ilan panolarını ve paraları Guevara’nın resimleriyle donattı. [73] Ülkedeki tüm çocuklar her okul gününe '¡Pioneros por el Comunismo, Seremos como el Che! ' (Çevirisi: Komünizm için öncüler, Hepimiz Che gibi olacağız!) andıyla başlar. Guevara'nın Santa Clara’daki anıtmezarı birçok Kübalı için dinsel bir önem taşımaya başladı[66] aynı zamanda da Guevara’nın yaşamının uluslararası alanda ilgiyle karşılanması da ülkenin gelişen turizm sektörüne büyük yarar sağladı. 2004 yılında anıtmezar 127.597’si yabancı 205.832 kişi tarafından ziyaret edildi.

    Bunun yanısıra, birçok Kübalı sürgün Guevara’dan hiç de iyi olmayan biçimlerde sözetmektedir ve Che bazıları tarafından 'La Cabaña Kasabı' olarak anılmaktadır. Bu tanımlama, Carlos Santana'nın 2005 yılında Oscar ödül töreninde bir Che tişörtü giymesinden sonra Küba doğumlu müzisyen Paquito D'Rivera’nın Santana'yı ağır şekilde eleştirdiği açık mektupta da tekrarlanmıştır. [74] Benzer duygular Küba asıllı ABD’li aktör ve yönetmen Andy Garcia tarafından da paylaşılmıştır. Garcia 2004 yılında 'Che yıllardır kahraman gibi anlatılmaktadır ancak öyküsünde karanlık bir yan da vardır. Bir rock yıldızı gibi görünüyor ama birçok insanı yargısız ve savunmasız bir şekilde infaz etmiştir. '[75] Garcia’nın 2005 yapımı filmi 'The Lost City' Küba Devrimi’nin kalbinde acımasız bir zalimlik yattığını göstermektedir ve filmin bazı Latin Amerika ülkelerinde yasaklandığı bildirilmiştir. [76] Guevara rolündeki aktör Jsu Garcia birçok kez, yerde yaralı yatan Batista askerlerini vururken gösterilmiştir. [77]


    'Che kültü' [değiştir]Tartışmalara rağmen Guevara’nın popüler bir sembol olması ve dünya çapında bu sembolün yaygınlaşması sonucunda yorumcular global bir 'Che kültü' ‘nden sözeder olmuştur. Fotoğrafçı Alberto Korda [78] tarafından çekilen bir fotoğrafı kısa sürede yüzyılın en çok tanınan resimleri arasına girmiş, monokrom grafik haline getirilen bu portre tişörtlerden posterlere, kahve kupalarından şapkalara birçok hediyelik eşya üzerinde kullanılmıştır.[79]

    Latin Amerika’da 1990’larda yapılan neo-liberal reformların başarısızlığı da “Washington konsensüs”üne olan muhalefeti artırdı [80] ve Guevara’nın birçok siyasi görüşüne olan desteği tekrar gündeme taşıdı. Bu görüşlerin arasında Panamerikanizm, bölgedeki halk hareketlerine destek, kilit sanayilerin devletleştirilmesi ve hükümetin merkezîleştirilmesi bulunmaktadır. [81] Nikaragua’da 16 yıl sonra ideolojik temellerini Guevarizm’den alan Sandinistacılar hükümet seçimlerini tekrar kazandılar. Bu grubun destekçileri 2006 seçim zaferini kutlarken Guevara tişörtleri giydi. [82] Bolivya devlet başkanı Evo Morales Guevara’ya birçok övgüde bulunduktan sonra Che’nin yerel koka yapraklarından yapılmış portresini başkanlık bürosuna astı. [83] 2006’da Che Guevara tişörtü giyerek halka hitap eden Venezuela devlet başkanı Hugo Chávez [84] Fidel Castro ile birlikte, Guevara’nın gençliğini geçirdiği Arjantin’in Córdoba şehrindeki evi ziyaret etti ve bu deneyimini “gerçek bir şeref” olarak niteledi. Bunu dinleyen binlerce insan “Hissediyoruz! Guevara bizimle birlikte! ' diye bağırarak karşılık verdi. [85] Guevara’nın kızı Aleida da Chavéz ile yaptığı ve “Yeni Latin Amerika” için planlarını açıkladığı ayrıntılı röportajı bir kitap hâlinde yayımladı. [86] Guevara, Kolombiya gerilla hareketi FARC [87] ve Meksika Zapatista grubu için hâlâ büyük bir esin kaynağıdır.[88]

    Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Latin Amerika dışındaki birçok bölgede Guevara simgesi, ideolojik ve politik içeriğini uzun zamandan beri kaybederek global bir markaya dönüştü ve Guevara takıntısı bazıları tarafından yalnızca basit bir 'ilk gençlik devrimcilik hülyâsı' olarak tanımlandı.[66] Guevara’dan esinlenen protesto hareketlerine konu olan Amerika Birleşik Devletleri’nde ise, bir CD taşıma çantası üzerindeki Guevara resmi, Che’nin Osama bin Ladin ve Adolf Hitler ile kıyaslandığı çok güçlü bir muhalefet sonucunda kaldırıldı. [89] Bu ürünü üreten şirket Target Corporation, kamuya açık bir özür mesajı yayımladı. [90]ABD’li, Latin Amerikalı ve Avrupalı yazarlar Jon Lee Anderson, Régis Debray, Jorge Castañeda ve diğerleri Guevara’nın imajının gizemli hâlini yokedebilmek için yaşamını ve geride bıraktıklarını hiç de idealistik olmayan yönlerden anlatan kitaplar ve makaleler yazdı. Hatta Octavio Paz’ın yazdığı ve Marksizm’in eleştirel suçlamasını da içeren kitap Latin Amerika solunun büyük kısmı tarafından sahiplendi. [91] Politika yazarı Paul Berman daha da ileri giderek 'günümüz Che kültünün ' Küba’da varolduğuna inandığı 'muazzam sosyal mücadelenin' ve rejim karşıtlarının çabasının gözardı edilmesine neden olduğunu belirtir. [92] 1960’larda Küba Devrimi’ni destekleyen yazar Christopher Hitchens, Guevara’nın mirasını: 'Che'nin ikon statüsünün sağlamlaşmasının nedeni başarısız olmasıdır. Öyküsü yenilgi ve tecrit içerir ve bu nedenle de çok çekicidir. Yaşasaydı, Che miti çok uzun zaman önce ölmüş olacaktı.' diyerek özetlemiştir. [66]


    Tarihçe [değiştir]Che Guevara Tarihçesi[ Göster ]





    Guevara'nın eserleri [değiştir]Türkçe (çeviriler)

    Gerilla Savaşı: Bir Yöntem [4]
    Gerilla Savaşı[5]
    Politik Egemenlik ve Ekonomik Bağımsızlık[6]
    Sosyalist Planlama[7]
    Latin-Amerika Gençliğine[8]
    Küba Devriminin İdeolojisini İncelemek İçin Notlar[9]
    Latin-Amerika Devriminin Taktik ve Stratejisi[10]
    Küba Bir İstisna mı, Yoksa Öncü mü? [11]
    Vietnam'la Dayanışma[12]
    Tricontinental'e Mesaj: '... İki, Üç Daha Fazla Vietnam[13]
    Bolivya Günlüğü[14]
    İngilizce (çeviriler)

    Back on the Road: A Journey to Central America (Harvill Panther S.) , The Harvill Press, paperback, ISBN 0802139426.
    Bolivian Diary, Pimlico, paperback, ISBN 0712664572
    Che Guevara: Radical Writings on Guerrilla Warfare, Politics and Revolution, Filiquarian Publishing LLC, paperback, ISBN 1599869993.
    Che Guevara Reader: Writings on Guerrilla Warfare, Politics and History, Ocean Press, paperback
    Che Guevara Speaks, Pathfinder, paperback
    Che Guevara Talks to Young People, Pathfinder, paperback
    Critical Notes on Political Economy, Ocean Press, paperback
    Guerrilla Warfare, Souvenir Press Ltd, paperback, ISBN 0285636804.
    Manifesto: Three Classic Essays on How to Change the World, Consortium, paperback
    Our America and Theirs, Ocean Press (AU) , paperback, ISBN 1876175818.
    Reminiscences of the Cuban Revolutionary War, Monthly Review Press, paperback, 1998
    Self-Portrait: Che Guevara, Ocean Press, 320pp, paperback, 2005
    Socialism and Man in Cuba: Also Fidel Castro on the Twentieth Anniversary of Guevara's Death, Monad, paperback
    The African Dream: The Diaries of the Revolutionary War in the Congo, Grove Press, paperback.
    The Diary of Che Guevara, Amereon Ltd,
    The Motorcycle Diaries: Notes on a Latin American Journey, Perennial Press, ISBN 0007182228.
    İspanyolca

    Cuadernos de Praga – Guevara'nın 1966'da gizlice kaldığı Prag'ta tuttuğu defterler (PDF)
    Diario del Che en Bolivia – Guevara'nın Bolivya'daki gerilla savaşına ait günlüğü (PDF)
    Obras Escogidas – Guevara'nın seçilmiş eserleri. İspanyolca. en önemli nutukları da bulunmaktadır. (PDF)
    Pasajes de la Guerra Revolucionaria: Congo – Guevara'nın Kongo Günlükleri'nin İspanyolca aslı (PDF)
    Pensamiento y acción – Guevara'nın yazılarında seçmeler. İspanyolca. El socialismo y el hombre nuevo ('Sosyalizm ve Yeni İnsan' da dahil olmak üzere) (PDF)

    Ayrıca bakınız [değiştir]Che Guevara ile ilgili başlıklar
    Politik olaylar La Coubre patlaması | Küba Füze Krizi
    İnsanlar 26 Temmuz Hareketi | Fidel Castro | Laurent-Désiré Kabila | Félix Rodríguez
    Miras Popüler kültürde | Che Guevara (fotoğraf) | Guevarizm | Che-Lives
    Diğer Gerilla savaşı | Sosyalizm | Marksizm | Yerinde İnfaz | Yargısız İnfaz


    Dipnotlar [değiştir]^ Maryland Sanat Enstitüsü, BBC News'te atıfta bulunulmuştur; 'Che Guevara photographer dies' (Che fotoğrafçısı öldü) , 26 Mayıs 2001.BBC News web sitesinde, 4 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 3.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 28.
    ^ Digital Granma Internacional, 'Simultaneous chess game on 37th anniversary of Che’s death', 13 Ekim 2004. Granma International, 5 Ocak, 2006'da erişildi.
    ^ Guevara Lynch, Ernesto. Aquí va un soldado de América. Barcelona: Plaza y Janés Editores, S.A., 2000, s. 26. 'En Guatemala me perfeccionaré y lograré lo que me falta para ser un revolucionario auténtico.' 10 Aralık 1953’te Kosta Rika’dan yazılan bu mektup önemlidir, çünkü Guatemala’daki ABD destekli darbeye tanık olması nedeniyle devrimci olmaya karar verdiğini söyleyen birçok yazarın aksine bir devrimci olmaya karar verdiğinin ve bu nedenle oraya gittiğinin kanıtıdır.
    ^ Radio Cadena Agramonte, 'Ataque al cuartel del Bayamo' Çevrimiçi, 25 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Granma.cu, 'Walking towards sunrise' Çevrimiçi, 25 Şubat2006'da erişildi.
    ^ U.S. Department of State, 'Foreign Relations, Guatemala, 1952-1954'. Çevrimiçi, 4 Mart 2006'da erişildi.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 144
    ^ U.S. Department of State. 'Foreign Relations, Guatemala, 1952-1954'. Çevrimiçi, 4 Mart 2006'da erişildi.
    ^ Holland, Max.'Private Sources of U.S. Foreign Policy: William Pawley and the 1954 Coup d'Etat in Guatemala', Journal of Cold War Studies, Cilt 7, Sayı 4, Sonbahar 2005, s. 36-73
    ^ U. S. Central Intelligence Agency, 'CIA Biographic Register on Ernesto 'Che' Guevara'. Çevrimiçi, 12 Temmuz 2006'da erişildi. 'Beş isyancı birliğinin en büyüklerinden birinin komutanı (4ncü birlik) , Fidel Castro’dan sonra cesareti ve askerî yeteneğiyle ün saldı. '
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Suicide Squad: Example Of Revolutionary Morale (an excerpt from Episodes of the Cuban Revolutionary War - 1956-58) . The Militant Çevrimiçi, 27 Mart 2006'da erişildi.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 372 and s. 425
    ^ TIME magazine, 'The TIME 100: Heroes and Icons'. Çevrimiçi 26 Haziran 2006'da erişildi.
    ^ chessgames.com, 'Miguel Najdorf vs Ernesto Che Guevara'. chessgames.com çevrimiçi, 5 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ ar.geocities.com/carloseadrake/AJEDREZ/, Ernesto 'Che' Guevara – Ajedrez Çevrimiçi, 29 Haziran 2006'da erişildi.
    ^ Puerto Padre website, 'Cronologia' (List of anniversaries) Puerto Padre websitesinde çevrimiçi, 4 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ Peña, Emilio Herasme,' La Expedición Armada de junio de 1959', 14 Haziran 2004.Listín Diario (Dominik Cumhuriyeti) çevrimiçi, 4 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ Cuban Information Archives, 'La Coubre explodes in Havana 1960.' Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi; resimler Küba sitesinde görülebilir: fotospl.com.
    ^ Defensa Nacional, 'SABOTAJE AL BUQUE LA COUBRE' Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ The Miami Herald, 'Dockworker set ship blast in Havana, American claims'. Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Guaracabuya.org, 'Recuento Histórico:El porque el PCC ordenó volar el barco 'La Coubre'.Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, ISBN 0802116000, New York: 1997, Grove Press, s. 545: 'In an interview with Che a few weeks after the crisis, Sam Russell, a British correspondent for the socialist Daily Worker, found Guevara still fuming over the Soviet betrayal. Alternately puffing on a cigar and taking blasts from an inhaler, Guevara told Russell that if the missiles had been under Cuban control, they would have fired them off. Russell came away with mixed feelings about Che, calling him 'a warm character whom I took to immediately...clearly a man of great intelligence though I thought he was crackers from the way he went on about the missiles.''
    ^ Montreal Gazette, 'Liberals picked the wrong issue'. Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Guaracabuya.org, 'TERRORISTS CONNECTED TO CUBAN COMMUNIST GOVERNMENT'. Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, (editörler Rolando E. Bonachea ve Nelson P. Valdés) , Che: Selected Works of Ernesto Guevara, Cambridge, MA: 1969, s. 350.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'English Translation of Complete Text of Algiers Speech', Sozialistische Klassiker çevrimiçi, 4 Ocak 2006'ta erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, (editörler Rolando E. Bonachea ve Nelson P. Valdés) , Che: Selected Works of Ernesto Guevara, Cambridge, MA: 1969, s. 352-59.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'English Translation of Complete Text of Algiers Speech', Sozialistische Klassiker çevrimiçi, 4 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'English Translation of Complete Text of his Message to the Tricontinental', or see Özgün İspanyolca metin Wikisource'ta.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Che Guevara's Farewell Letter', 1965. English translation of complete text: Che Guevara'nın Veda Mektubu Wikisource'ta.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 628
    ^ Miná, Gianni. An Encounter with Fidel, Melbourne, 1991: Ocean Press, s 223.
    ^ Ahmed Ben Bella. 'Che as I knew him'. Le Monde Diplomatique çevrimiçi, 19 Haziran 2006'da erişildi
    ^ Gálvez, William. Che in Africa: Che Guevara's Congo Diary, Melbourne, 1999: Ocean Press, s. 62.
    ^ BBC News,'Profile: Laurent Kabila', 26 May 2001. BBC News çevrimiçi, 5 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ African History Blog, 'Che Guevara's Exploits in the Congo', Che Guevara'nın Kongo'da Yaptıkları Afrika Tarihi'nde çevrimiçi, 5 Ocak2006'da erişildi.
    ^ Mad Mike Hoare Sitesi, 'Mad Mike'. Geocities.com çevrimiçi, 5 Ocak2006'da erişildi.
    ^ Ireland's Own, 'From Cuba to Congo, Dream to Disaster for Che Guevara'. Irelandsown.net çevrimiçi, 11 Ocak2006'da erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Che Guevara's Farewell Letter', 1965. Tam metnin İngilizce tercümesi: Wikisource'ta Che Guevara'nın Veda Mektubu.
    ^ Ernesto Che Guevara, Apuntes Filosóficos, taslak.
    ^ Ernesto Che Guevara, Notas Económicas, taslak.
    ^ Mittleman, James H. Underdevelopment and the Transition to Socialism - Mozambique and Tanzania, New York: 1981, Academic Press, s. 38
    ^ Major Donald R. Selvage - USMC, 'Che Guevara in Bolivia', 1 Nisan 1985.
    ^ GlobalSecurity.org çevrimiçi, 5 Ocak2006'ta erişildi.
    ^ Taibo, Paco Ignacio II. Ernesto Guevara, también conocido como el Che, Barcelona, 1999: Editorial Planeta, s 726.
    ^ U.S. Army, 'Memorandum of Understanding Concerning the Activation, Organization and Training of the 2d Ranger Battalion – Bolivian Army (28 April 1967) '. Çevrimiçi [1], 19 Haziran 2006'da erişildi.
    ^ Ryan, Henry Butterfield. The Fall of Che Guevara: A Story of Soldiers, Spies, and Diplomats, New York, 1998: Oxford University Press, s 82-102, inter alia.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Excerpt from Pasajes de la guerra revolucionaria: Congo', Cold War International History Project çevrimiçi, 26 Nisan 2006'da erişildi.
    ^ Castañeda, Jorge G. Che Guevara: Compañero, New York: 1998, Random House, s. 107-112; 131-132.
    ^ Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life. New York: Grove Press, 1997.
    ^ Richard Gott, 'Bolivia on the Day of the Death of Che Guevara'. Mindfully.org çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ El Nuevo Cojo Ilustrado, 'Galeria Che Guevara'. Çevrimiçi, 27 Nisan 2006'da erişildi.
    ^ Rodriguez, Felix I. and John Weisman. Shadow Warrior/the CIA Hero of a Hundred Unknown Battles (Hardcover) , New York: 1989, Yayımcı: Simon & Schuster
    ^ NewsMax, 'Félix Rodríguez:Kerry No Foe of Castro'. Çevrimiçi, 27 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ marxists.org website, 'Louis Althusser' çevrimiçi, 11 Mart 2006'da erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Diario (Bolivia) '. Çevrimiçi, 26 Şubat 20062da erişildi.
    ^ Major Donald R. Selvage - USMC, 'Che Guevara in Bolivia', 1 Nisan 1985. GlobalSecurity.org çevrimiçi, 5 Ocak 2006'da erişildi;
    ^ Alarcón Ramírez, Dariel dit 'Benigno'. Le Che en Bolivie, Paris: 1997, Éditions du Rocher
    ^ Carlos Puebla,'Carta al Che'. Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ Carlos Puebla,'Hasta Siempre, Comandante'. BBC News çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ a b ABD Dışişleri Bakanlığı (U.S. Department of State) : Guevara's Death, The Meaning for Latin America s.6. 12 Ekim 1967: Thomas Hughes, Dışişleri Bakanı Dean Rusk için yorum içeren raporu hazırlayan Dışişleri Bakanlığı İstihbarat ve Araştırma Bürosu mensubu.
    ^ 'The Cult of Che'. Time Dergisi. Cuma, 17 Mayıs 1968. Çevrimiçi. 24 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Trento, Angelo. Castro and Cuba: From the revolution to the present'. s.64. Arris books. 2005.
    ^ a b c d The Guardian. 'Just a pretty face? ' Çevrimiçi. 25 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Michael Moynihan, 'Neutering Sartre at Dagens Nyheter'. Stockholm Spectator Çevrimiçi. 26 Şubat 2006’da erişildi.
    ^ Fidel Castro on Che Guevara: Fidel Castro tarafından 18 Ekim 1967’de yapılan söylev. Çevrimiçi. Ocean Press Pty Ltd websitesi. 24 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Samuel Farber, 'The Resurrection of Che Guevara', Summer 1998. William Paterson University çevrimiçi, 18 Haziran 2006’da erişildi.
    ° Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life, New York: 1997, Grove Press, s. 567. 'Once, when he took economist Regino Boti with him to the farm and tested some of the men on their reading comprehension. One man did so badly that Che insulted him, saying: 'Well, if you keep studying maybe you'll get to be as smart as an ox in twenty years' and turning on his heel. The poor guajiro was so humiliated he began crying. Boti went back to talk to Che, telling him that he had been wrong to be so harsh, to go back and talk like a man, to lift his spirits again. Such episodes were commonplace.' (Çevirisi: 'Bir keresinde ekonomist Regino Boti ile birlikte çiftliğe gittiğinde adamlarından bazılarının okuma becerilerini test etti. Bir tanesi öyle kötü okudu ki Che, 'Eğer çalışmaya devam edersen belki yirmi yıl içinde bir öküz kadar zeki olursun' diyerek adamı aşağıladı ve arkasını dönerek uzaklaştı. Zavallı 'guajiro' öyle küçük düşmüştü ki ağlamaya başladı. Boti Che ile konuşmaya giderek bu kadar sert olmasının yanlış olduğunu, geri dönerek adamla tekrar konuşup motive etmesi gerektiğini söyledi. Bunun gibi durumlara çok sık rastlanıyordu.)
    ^ Libertarian Community, 'Ernesto 'Che' Guevara, 1928-1967'. [2]
    ^ The Killing Machine: Che Guevara, from Communist Firebrand to Capitalist Brand. The Independent Institute. çevrimiçi. 10 Kasım 2006’da erişildi.
    ^ Hugh Thomas. Cuba: The pursuit of freedom s. 1007
    ^ 'Cuba's face'. Stanford University Germanic Collections.Çevrimiçi. 24 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Paquito D'Rivera, 'Open letter to Carlos Santana by Paquito D'Rivera in Latin Beat Magazine', 25 Mart 2005. Find Articles çevrimiçi, 18 Haziran 2006'da erişildi.
    ^ 'Andy Garcia Tells His Cuba Story, at Last'. NewsMax.com. Cuma, 5 Mayıs 2006. Çevrimiçi. 24 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Don’t Let This Movie Get Lost Kathryn Jean Lopez. National Review. 24 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ Stylus Magazine. The Lost City, Movie Review Çevrimiçi. 26 Ekim 2006’da erişildi.
    ^ BBC News, 'Che Guevara photographer dies', 26 Mayıs 2001.BBC News çevrimiçi, 4 Ocak 2006'da erişildi.
    ^ CBC Radio One, 'Discussion about Che Guevara'. Çevrimiçi, 26 Şubat 2006'da erişildi.
    ^ BBC News. How the US 'lost' Latin America. Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ° Washington Post. Anti-U.S. Protests Flare at Summit. Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi. “Backed by a giant portrait of the Argentine-born Cuban revolutionary Che Guevara. Chavez addressed the crowd for more than two hours. Many people at the rally seemed inspired by Chavez and his defiant message.” (Çevirisi: Arjantin doğumlu Kübalı devrimci Che Guevara’nın devâsa portresi önünde Chavez halka iki saatten uzun bir süre seslendi. Kalabalıktaki birçok kişi Chavez'den ve meydan okuyan mesajından etkilenmişe benziyordu.
    ^ Foreign Affairs. Latin America's Left Turn. Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Sandinista seçim zaferi yürüyüşünün fotoğrafı Çevrimiçi
    ^ BBC News. Evo Morales 'padlocked' in palace çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ° Spiegel News online. Capitalism Has Only Hurt Latin America Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ° The Latin American and Caribbean Information Center of the Florida International University. President Evo Morales pays tribute to Che Guevara Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Guardian Online. Hugo Chavez superstar. Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ MSNBC News. Castro, Chavez tour Che Guevara’s home. çevrimiçi. 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Amazon books. Chavez: Venezuela and the New Latin America - Hugo Chavez Interviewed by Aleida Guevara. Çevrimiçi. 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Leeds University. The impact and legacy of Che Guevara’s Foco Theory, with special reference to guerrilla warfare in Colombia. Çevrimiçi. 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ BBC News. Profile: The Zapatistas' mysterious leader Çevrimiçi. 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Washington Post. Anti-U.S. Protests Flare at Summit. Çevrimiçi 10 Ocak 2007’de erişildi.
    ^ Target pulls Che Guevara CD cases - Associated Press, 24 Aralık 2006
    ^ Paz, Octavio (1995) . Obras Completas 9, Ideas y costumbres I: la letra y el cetro (edición del autor) , México: FCE.
    °Jon Lee Anderson'un Che Guevara, A Revolutionary Life kitapı hakkında, Bertrand de la Grange. 'This shining book, that does not hide the dark side of this icon of the international left.' (Çevirisi: Bu parlak kitap uluslararası solun bu ikonunun karanlık kısmını saklamıyor.) Çevrimiçi, 21 Aralık 2006’da erişildi.
    ° Régis Debray’nin Alabados sean nuestros señores. Una educación política. kitabı hakkında 'Its picture of the Argentine guerrilla is harder at heart and less friendly. The Che Guevara of these memories is an implacable, cruel man.' (Çevirisi: Arjantin gerillası olarak resmedilen hâli daha duygusuz ve daha az dost canlısı. Bu anılardaki Che Guevara, tatmin olmayan, zalim bir adam. Çevrimiçi 21 Aralık 2006’da erişildi.
    °Castañeda, Jorge (1997) . Compañero: vida y muerte del Che Guevara, Vintage.
    ^ Paul Berman, 'The Cult of Che', 24 Eylül 2004. Slate Çevrimiçi, 18 Haziran 2006’da erişildi.
    ^ Ernesto Che Guevara, 'Che Guevara's Farewell Letter', 1965. English translation of complete text: Che Guevara's Farewell Letter at Wikisource.

    İçerik üzerine notlar [değiştir]^ Doğum tarihi: 14 Haziran 1928 Guevara'nın resmî doğum tarihi olsa da gerçek doğum tarihi olmayabilir. Resmî görüş anne ve babası evlendikten sekiz ay sonra doğduğudur, ancak bazı kaynaklar annesinin evlenirken hamile olduğunu ve doğum tarihinin 14 Mayıs olduğunu belirtir.



    ^ Bask: Guevara soyadının kökenleri- 'Bask: Bask Gebara adının ispanyolcalaştırılmış hali. Gebara, Bask eyaleti olan Araba'da bir yer adıdır. Bu adın kökeni ve anlamı bilinmemektedir. MS 2'nci yüzyılda coğrafyacı Batlamyus tarafından bu yerin adı Gebala olarak kaydedilmiştir. İspanya'da az bulunan bir soyadıdır.' Dictionary of American Family Names (Amerikan Soyadları Sözlüğü) , Patrick Hanks, London: 2003 baskısı, Oxford University Press. Annesi Celia de la Serna, Bask soyundan geldiği belgelenen Peru'nun son naib kralı General José de la Serna e Hinojosa'nın soyundan gelmektedir. [15] Not: Che Guevara'nın detaylı soyağacı için bakınız: Genealogy of Ernesto Guevara de la Serna.



    ^ Galway: Lynch ailesi Galway'in ünlü 14 klanından biridir. Ana María Isabel Lynch'in İrlanda'da doğduğu genel bir yanlış anlamadır, aslında 1868 yılında San Fransisco, Kaliforniya, ABD'de doğmuştur. Babası Francisco Lynch Altına Hücum yıllarında Arjantin'den gelmiştir. Francisco yaklaşık 1860 yılında genç Kaliforniyalı dul Eloísa Ortiz ile evlendi ve Ana Isabael'den başka Amerika doğumlu çocukları da oldu. Ana Isabel'in evleneceği kişi olan Roberto Guevara Castro da Kaliforniya, ABD doğumludur. Babası Arjantinli, annesi de İspanyol Kralı tarafından büyük araziler verilmiş olan İspanyol soylusu Don Luís Peralta'nın torunudur. Ana Isabel ve Roberto aileleri Arjantin'e dönene kadar birbiriyle tanışmamıştır. Büyükannesi Ana Isabel'in o zamanlar Kaliforniya'daki yaşantısı üzerine anlattıklarını dinlemek, Che'nin çocukluğu sırasında en büyük zevklerinden biriydi.



    ^ Neruda: Neruda'nın, daha sonraları düşmanı olacak olan Fulgencio Batista'yı övdüğü şiirlerini aşina olup olmadığı bilinmemekle birlikte, Bolivya'da yakalandığında sırt çantasından Neruda'nın bir şiir kitabı çıkmıştır.



    ^ Diploma: '12 de junio de 1953.- La Facultad de Ciencias Médicas de la Universidad de Buenos Aires le expide a Ernesto Guevara de la Serna el certificado de haber concluido la carrera de medicina. Esto se refleja en el legajo 1058, registro 1116, folio 153. Después participa en una fiesta de despedida que sus compañeros de la Clínica del doctor Salvador Pisani le hacen en la hacienda de la señora.' (12 Haziran 1953. Buenos Aires Üniversitesi Tıp Bilimleri Fakültesi, tıp eğitimini tamamlaması nedeniyle bu diplomayı Ernesto Guevara de la Serna'ya vermiştir. Bu diploma 1058 nolu dosyada, 1116 sicil nosu ile 153 nolu sayfada kaydedilmiştir. Daha sonra Duhaulu Amalia María Gómez Macías'ın evinde doktor Salvador Pisani'nin kliniğindeki arkadaşları tarafından verilen veda partisine katılmıştır.) Che en el tiempo



    ^ İber-Amerika: 24'üncü yaşgünü nedeniyle Peru'daki San Pablo cüzzamlılar evinde yaptığı kısa konuşmada Guevara şöyle demiştir: 'Böyle soylu bir davanın sözcüleri olmak için çok önemsiz de olsak, inanıyoruz ki bu yolculuk Amerika'nın dengesiz ve aldatıcı uluslara bölünmesinin tam bir kurgu olduğu görüşünü kanıtlamıştır. Bizler, Meksika'dan Macellan Boğazı'na kadar, etnografik yönden önemli ölçüde benzeşen tek bir mestizo ırkıyız. Bu nedenle tüm darkafalı taşralılık anlayışından kurtulma çabası adına Peru ve Birleşik Amerika şerefine kadeh kaldırmak istiyorum.' Kaynak: Ernesto Che Guevara, Motorcycle Diaries, London: Verso Books, 1995, s.135.



    ^ Sırt çantası: 'Quizás esa fue la primera vez que tuve planteado prácticamente ante mí el dilema de mi dedicación a la medicina o a mi deber de soldado revolucionario. Tenía delante de mí una mochila llena de medicamentos y una caja de balas, las dos eran mucho peso para transportarlas juntas; tomé la caja de balas, dejando la mochila...' (Türkçesi: 'Belki de bu tıbba olan bağlılığımı mı yoksa devrimci bir asker olmanın gereklerini mi yerine getirmeyi seçme konusunda hayatımda karşılaştığım ilk çelişkidir. Ayaklarımın dibinde tıbbî malzeme dolu bir sırt çantası ile bir cephane sandığı vardı. İkisini birden taşıyamayacağım kadar ağırdılar. Tıbbı geride bırakarak cephaneleri yakaladım...) İlk olarak 26 Şubat 1961'de Havana, Küba'da Verde Olivodaki bir makalede, daha sonra da bir kitapta yayınlanmıştır: Guevara, Ernesto Che. Pasajes de la Guerra Revolucionaria, Havana, Küba: 1963, Ediciones Unión.



    ^ Comandante: Türkçesi binbaşı olan 'Comandante' rütbesi 26 Temmuz Hareketi'nin askerî yapılanmasındaki en yüksek rütbeydi.



    ^ Çocukları: Hilda Gadea'dan (8 Ağustos 1955'te evlendi; 22 Mayıs 1959'da boşandı) : bir kız çocuk, Hilda Beatriz Guevara Gadea, 15 Şubat 1956'da Mexico City'de doğdu; 21 Ağustos 1995'te Havana, Küba'da öldü.
    Aleida March'dan (2 Haziran 1959'da evlendi) :

    Dr Aleida Guevara March,24 Kasım 1960'da Havana, Küba'da doğdu.
    Camilo Guevara March, 20 Mayıs 1962'de Havana, Küba'da doğdu.
    Celia Guevara March, 14 Haziran 1963'de Havana, Küba'da doğdu.
    Ernesto Guevara March, 4 Şubat 1965'te Havana, Küba'da doğdu.
    Lilia Rosa López'den (evlilikdışı) : bir erkek çocuk, Omar Pérez, 19 Mart 1964'te Havana, Küba'da doğdu.




    ^ INRA: 7 Ekim 1959'da National Institute for Agrarian Reform (Tarım Reformu Ulusal Enstitüsü Sanayileşme Direktörlüğü'ne atanmıştır.



    ^ BNC: 26 Kasım 1959'da Küba Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmıştır.



    ^ MININD: 23 Şubat 1961'de Sanayi Bakanlığı'na atanmıştır.



    ^ Cezayir: İspanyol Saharası diye bilinen bölgeyle ilgili anlaşmazlıklar nedeniyle Fas'ın savaş ilan etmesi üzerine 1962 Eylül'ünde Cezayir Küba'nın yardımını istedi. Küba, Cezayir kuvvetlerini desteklemek için 686 asker ve subay ile 60 tanktan oluşan bir birlik gönderdi. Küba birliklerinin Oran'a inmesinin basına yansımasından kısa süre sonra Fas Kralı II. Hasan Cezayir Başkanı Bin Bella ile ateşkes imzalamayı kabul etti. Küba birlikleri altı ay boyunca Cezayir'de kalarak getirdikleri askerî ekipmanları kurarak Cezayirli meslektaşlarını eğittiler. Guevara Küba kuvvetlerinin konuşlanmasını örgütleme ve gerçekleştirmede önemli rol oynamıştır. Kaynaklar: Piero Gliejeses, 'Cuba's First Venture in Africa: Algeria, 1961–1965', Journal of Latin American Studies, no. 28, London: Cambridge University Press, Spring 1996, s. 188 ve Castañeda, s. 244-245.



    ^ Kabila: Mayıs 1997'de, Laurent-Désiré Kabila Mobutu Sese Seko hükümetini devirdi ve Kongo Demokratik Cumhuriyeti'nin başkanı oldu. 16 Ocak 2001'de suikasta kurban gidene kadar bu görevde kalan Kabila'nın yerine oğlu Joseph Kabila geçmiştir.



    ^ Kamp: Eğitim kampının Ñancahuazú bölgesinde satın alınması Guevara'nın kampın Alto Beni bölgesinde alınmasına yönelik emrine doğrudan karşı gelmeydi. Bu fait accompli (oldu bittiyle) karşılaştığında başlangıçta şikayet etse de Bolivya Komünistlerinin Ñancahuazú bölgesinde aldığı kampı, Alto Beni'de yeni bir yer alınana kadar zaman kaybetmemek için kullanmaya karar verdi.



    ^ ABD Askerî yardımı: 'Bolivya'daki ABD askerî personeliı hiçbir zaman 53 danışman geçmemiştir. Bu danışmanların arasında Panama Kanal Bölgesi'ndeki Fort Gulick'te konuşlanmış olan 8'inci Özel Harekât Grubu'ndan onaltı kişilik bir MobilEğitim Timi de bulunmaktaydı. Binbaşı Ralph ('Pappy') Shelton tarafından komuta edilen bu tim Santa Cruz yakınlarında eğitim kamplarını kurdular. 29 Nisan'da gelen danışmanlar Bolivya 2'nci Ranger Taburu için 19 haftalık bir isyana karşı koyma eğitim programı düzenlediler. Bu yoğun kursun içinde silah eğitimi, yakın dövüş, manga ve takım taktikleri, devriye ve isyan bastırma üzerine dersler verildi. Bolivyalılar eğitime çok iyi katılım sağlayarak kısa süre içinde kendine güvenen, cesaretli ve etkili bir kontrgerilla birimi haline geldiler.' - Che Guevara in Bolivia by Major Donald R. Selvage.



    ^ Mesaj: Örneğin, 31 Ağustos 1967'de Che günlüğüne şöyle yazmıştı: 'Hay mensaje de Manila pero no se pudo copiar.', yani 'Manila'dan (Manila Havana'nın kodadıydı) şifreli bir radyo mesajı var ama bunu kaydedemedik.' Bu mesajın içeriğinin ne olduğu açıklanmamıştır, ama kritik öneme haiz olduğu sanılmaktadır çünkü hemen sonra Castro ve gerillaların tedarik ağını yöneten Kübalılar, gerillaların düştükleri zor durumdan haberdar olmuştur.



    ^ Barrientos: Barrientos Guevara'nın bulunduğu yerde öldürülmesini emretmesinin ardındaki nedenleri açıklamasa da, onunla çalışanlar bu kararın nedenleri olarak Bolivya'nın üzerine istenmeyen uluslararası ilgiyi çekecek bir mahkeme şovunu engellemek, Bolivya hapishanelerinde uzun süreli hapis cezası alabilecek olan Guevara'nın kaçması ya da (Fidel Castro'da olduğu gibi) salıverilmesi sonucu tekrar gerilla eylemlerine dönmesini engellemek olabileceğini gösterdiler.



    ^ Ampütasyon: Castañeda, Jorge G., Che Guevara: Compañero, New York: 1998, Random House, pp. xiii - xiv; pp. 401-402. Guevara'nın kesilmiş elleri formaldehit içinde saklandı ve birkaç ay sonra Fidel Castro'nun eline geçti. Castro'nun kesik elleri sergilemek istediği ama Guevara'nın ailesinden gelen şiddetli tepki sonucu vazgeçtiği söylenir.



    ^ Anıtmezar: 30 Aralık 1998'de Bolivya'da Guevara'nın yanında çarpışmış on gerillanın gömüldüğü yerler bulunmuş ve cesetlerinden artakalanlar Santa Clara'daki 'Che Guevara anıtmezarına' defnedilmiştir. Anıtmezarın içinde Guevara'nın Castro'ya yazdığı ünlü 'Veda mektubunun' aslı da bulunmaktadır. [93] Bu mektupta Guevara, devrim uğruna savaşmak için Küba'dan ayrıldığını, tüm parti, askerî ve hükümet görevlerinden istifa ettiğini ve Küba vatandaşlığından vazgeçtiğini yazmaktadır.




    Kaynakça [değiştir]
    Ana kaynak [değiştir]İngilizce Wikipedia'daki 23 Temmuz 2006 tarihli Che Guevara maddesi

    Basılı kaynaklar [değiştir]Alarcón Ramírez, Dariel ('Benigno') . Memorias de un Soldado Cubano: Vida y Muerte de la Revolución. Barcelona: Tusquets Editores S.A., 1997 ISBN 848319942
    Alarcón Ramírez, Dariel dit 'Benigno'. Le Che en Bolivie. Éditions du Rocher, 1997. ISBN 2268024377
    Anderson, Jon Lee. Che Guevara: A Revolutionary Life. New York: Grove Press, 1997. ISBN 0802116000
    Bravo, Marcos. La Otra Cara Del Che. Bogota, Colombia: Editorial Solar, 2005. “I’d like to confess, papá, at that moment I discovered that I really like killing.” Guevara writing to his father.
    Castañeda, Jorge G. Che Guevara: Compañero. New York: Random House, 1998. ISBN 0679759409
    Castro, Fidel (editors Bonachea, Rolando E. and Nelson P. Valdés) . Revolutionary Struggle. 1947-1958. Cambridge, Massachusetts and London: MIT Press, 1972. ISBN 0262020653
    Feldman, Allen 2003. Political Terror and the Technologies of Memory: Excuse, Sacrifice, Commodification, and Actuarial Moralities. Radical History Review 85, 58-73.
    Escobar, Froilán and Félix Guerra. Che: Sierra adentro (Che: Deep in the Sierra) . Havana: Editora Política, 1988.
    Fuentes, Norberto. La Autobiografía De Fidel Castro ('The Autobiography of Fidel Castro') . Mexico D.F: Editorial Planeta, 2004. ISBN 8423336042, ISBN 9707490012
    Gálvez, William. Che in Africa: Che Guevara's Congo Diary. Melbourne: Ocean Press, 1999. ISBN 1876175087
    George, Edward. The Cuban Intervention In Angola, 1965-1991: From Che Guevara To Cuito Cuanavale. London & Portland, Oregon: Frank Cass Publishers, 2005. ISBN 0415350158
    Gliejeses, Piero. Cuba's First Venture in Africa: Algeria, 1961–1965, Journal of Latin American Studies, no. 28, London: Cambridge University Press, Spring 1996.
    Guevara, Ernesto 'Che'. Pasajes de la guerra revolucionaria
    Guevara, Ernesto 'Che' (editors Bonachea, Rolando E. and Nelson P. Valdés) ,Che: Selected Works of Ernesto Guevara, Cambridge, MA: MIT Press, 1969. ISBN 0262520168
    Guevara, Ernesto 'Che' (editor Waters, Mary Alice) . Episodes of the Cuban Revolutionary War 1956-1958. New York: Pathfinder, 1996. ISBN 0873488245 (See reference to 'El Viscaíno' on page 186) .
    Guevara Lynch, Ernesto. Aquí va un soldado de América. Barcelona: Plaza y Janés Editores, S.A., 2000. ISBN 84-01-01327-5
    Heikal, Mohamed Hassanein. The Cairo Documents. New York: Doubleday & Company, Inc., 1973. ISBN 0-385-06447-0
    Holland, Max. Private Sources of U.S. Foreign Policy William Pawley and the 1954 Coup d'État in Guatemala in Journal of Cold War Studies, Volume 7, Number 4, Fall 2005, pp. 36-73.
    James, Daniel. Che Guevara. New York: Cooper Square Press, 2001. ISBN 0815411448
    Matos, Huber. Como llegó la Noche ('As night arrived') . Barcelona: Tusquet Editores, SA, 2002. ISBN 8483109441
    Miná, Gianni. An Encounter with Fidel. Melbourne: Ocean Press, 1991. ISBN 1875284222
    Morán Arce, Lucas. La revolución cubana, 1953-1959: Una versión rebelde ('The Cuban Revolution, 1953-1959: a rebel version') . Ponce, Puerto Rico: Imprenta Universitaria, Universidad Católica, 1980. ISBN B0000EDAW9.
    Peña, Emilio Herasme. La Expedición Armada de junio de 1959, Listín Diario, (Dominican Republic) , 14 June 2004.
    Rodriguez, Felix I. and John Weisman. Shadow Warrior/the CIA Hero of a Hundred Unknown Battles. New York: Simon & Schuster, 1989. ISBN 0671667211
    Rojo del Río, Manuel. La Historia Cambió En La Sierra ('History changed in the Sierra') . 2a Ed. Aumentada (Augmented second edition) . San José, Costa Rica: Editorial Texto, 1981.
    Ros, Enrique 2003. Fidel Castro y El Gatillo Alegre: Sus Años Universitarios (Colección Cuba y Sus Jueces) . Miami: Ediciones Universal. ISBN 1593880065
    Ryan, Henry Butterfield. The Fall of Che Guevara: A Story of Soldiers, Spies, and Diplomats. New York: Oxford University Press, 1998. ISBN 0195118790
    Taibo, Paco Ignacio II. Ernesto Guevara, también conocido como el Che. Barcelona: Editorial Planeta, 1999. ISBN 8408022806

    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • fidel castro05.08.2007 - 21:54

    Fidel Alejandro Castro Ruz (d. 13 Ağustos 1926, Mayari) , Küba Devrimi'nin önderlerinden olan, Kübalı Marksist devrimci. Devrim sonrası, Küba devlet başkanı.

    Orta halli İspanya göçmeni bir toprak sahibi olan Angel Castro y Argiz'in, aşçısı Lina Ruz'dan doğan evlilik dışı beş çocuğundan ikincisidir. Çocukluğu yoksul bir yöre olan Mayari'de geçmiştir. Oriente ilinin merkezi Santiago'daki Katolik okullarında ve Havana'daki Cizvit lisesi Belen İlahiyat Okulu'nda öğrenim gördü. 1950'de Havana Üniversitesi'nden hukuk doktoru olarak mezun oldu.

    Öğrenciyken, 1947'de Dominik Cumhuriyeti'ne karşı başarısızlıkla sonuçlanan bir devrimci harekete ve 1948'de Bogota'daki kent ayaklanmalarına katıldı.1947'de Küba Halk Partisi'ne girdi.1950-52 arasında avukatlık yaptıktan sonra Temsilciler Meclisi seçimleri için Küba Halk Partisi'nden adaylığını koydu. Ama 10 Mart 1952'de iktidardaki Carlos Prio Socarras hükümetini deviren Küba'nın eski başkanlarından General Fulgencio Batista seçimleri iptal etti.

    1953 başlarında Batista diktatörlüğünü yıkmak amacıyla küçük bir grup oluşturan Kastro, 26 Temmuz'da Santiago'daki Moncada Kışlasına 125 arkadaşıyla birlikte bir baskın düzenledi.Ama başarısızlığa uğrayarak tutuklandı.16 Ekim 1953'te Santiago'daki Küba Yüksek Mahkemesi'nde yapılan yargılamada Tarih beni aklayacaktır (La Historia Me Absolvera) cümlesiyle biten ünlü savunmasını yaptı.Mahkeme sonunda 16 yıla mahkum oldu.Juventud Adasında 21 ay hapis yattıktan sonra, Batista'nın emriyle cezasının geriye kalan bölümü bağışlandı.

    1955'te Küba'dan ayrılarak Meksika'ya geçti ve 26 Temmuz Hareketi adlı yeni bir örgüt kurdu.İspanya İç Savaşı'na katılmış olan Kübalı Alberto Bayo'nun yönetiminde gerilla savaşı eğitimi gören örgüt üyeleri 2 Aralık 1956'da Granma yatıyla Küba'ya dönerek Oriente'de karaya çıktı.Burada hükümet kuvvetleriyle girişilen çatışmalarda arkadaşlarının çoğunu yitiren Castro, aralarında kardeşi Raul Castro ve Ernesto Che Guevara'nın da bulunduğu 12 arkadaşıyla birlikte Oriente'nin güneybatısındaki Maestra Dağlarına çekildi.Bu dağlarda iki yıl boyunca Batista'nın kuvvetlerine karşı başarılı bir gerilla savaşı yürüttü.Giderek siyasi desteğini yitiren ve bir dizi askeri yenilgiye uğrayan Batista, 31 Aralık 1958'de Dominik Cumhuriyeti'ne kaçtı.Castro 1959'un ilk günlerinde Havana'ya girdi.Hukukçu Dr. Manuel Urrutia Leo devlet başkanlığına, Castro da başbakanlığa getirildi.


    Fidel Kastro (1978) Castro hükümeti ilk olarak fiyatları ve kiralarıdüşürdü.Ardından köklü bir toprak reformu başlattı; 40 hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı.Önceleri Castro'ya karşı çıkmakla beraber 1959'a doğru gerilla hareketini desteklemeye başlayan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP) Castro ile ilişkilerini geliştirerek etkili bir konum kazandı.Bu durumdan tedirgin olan Urrutia'nın toprak reformunun ertelenmesi yönündeki baskıları üzerine, Castro istifa etti.Ama halkın yoğun tepkisi karşısında Urrutia görevinden çekilmek zorunda kaldı.Yerine Osvaldo Doticos getirilirken Castro yeniden başbakan oldu.

    Bu sırada toprakların kamulaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD hükümeti Küba'ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı.Ekonomisi tek ürüne dayalı bir ülke olan Küba, öteden beri ABD'ye sattığı şekeri SSCB'ye satmaya başladı.ABD şirketlerinin elindeki rafineriler, şeker karşılığında SSCB'den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince, Castro bu rafinerileri devletleştirdi.Bu gelişme ABD ile Küba'nın arasını daha da açtı.Devrimden sonra ABD'ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961'de giriştiği Domuzlar Körfezi Çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı.Castro çıkarmanın ardından yayımladığı Havana Bildirisi ile ilk kez, Küba'nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya duyurdu.1962'de SSCB'nin Küba'ya balistik füzeler yerleştirmesi ve John F. Kennedy'nin Küba'yı deniz ablukasına almasıyla dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi.Bunalım ancak ABD'nin Küba'da hükümeti devirmek için artık girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB'nin Türkiye'deki Amerikan füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba'dan geri çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi.Bununla birlikte Merkezi Haberalma Örgütü (CIA) Castro'yu öldürmeye yönelik suikast planları düzenlemeyi sürdürdü.


    Eğitimini hukuk alanında yapmıştır. 1952'de Batista'ya karşı giriştiği mücadele sonucunda hapsedilmiştir (1953-1955) ve ardından da sürgüne gönderilmiştir. 1956'da Küba'ya dönerek 26 Temmuz Hareketi'ni başlatmıştır ve 2 Ocak 1959'da iktidarı ele geçirmiştir.

    Fidel Kastro 31 Temmuz 2006 tarihinde sağlık problemleri nedeniyle yetkilerini geçici olarak Başkan yardımcısı ve kardeşi Raúl Kastro'ya devretmiştir.[1] Tüm yetkilerini geri alarak Nisan 2007'de görevinin başına dönmüştür.

    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • lev troçki05.08.2007 - 21:49

    Lev TroçkiLev Davidoviç Troçki (Rusça: Л е в Д а в и д о в и ч Т р о ц к и й ; aslında Leyba Davidoviç Bronşteyn; Rusça: Л е в Д а в и д о в и ч Б р о н ш т е й н ;) , (d. 7 Kasım 1879 Yanovka, Ukrayna - ö. 21 Ağustos 1940 Coyoacán, Meksika) Bolşevik siyasetçi, devrimci, Marksist teorisyen. Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarında etkili bir siyasetçiydi. Dışişlerinden Sorumlu Halk Komseri görevini alan ilk kişi, Kızıl Ordu'nun kurucusu ve komutanı, Savaştan Sorumlu Halk Komiseri oldu. Josef Stalin ile giriştiği siyasi mücadeleyi kaybedince resmi görevlerden alındı. Troçki en önemli Marksist teorisyenlerden biridir, görüşleri Troçkizm adıyla anılır, Stalin ve Mao'nun görüşlerine karşı en önemli muhalefet hareketini oluşturur.

    Leon Davidoviç Bronştayn adıyla Yanovka’da küçük toprak sahibi bir Yahudi ailesinin çocuğu olarak doğdu. Troçki adını 1902 yılından itibaren kullanmaya başlamıştır.

    1917 Rus devrimi'nin önde gelen isimlerindendir. Sovyetler Birliği'nin kurulmasında, ihtilâl sonrası iç isyanların ve ayaklanmaların bastırılmasında birinci derecede rol oynadı. Kızılordu`nun kurucusu olarak kabul edilir. Lenin'in ardından Sovyetlerin ikinci adamı oldu. Lenin'in ölümünden sonra Stalin ile giriştiği iktidar mücadelesini kaybetti ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Hayatı
    1.1 Rus Devrimi (1917)
    1.2 1918
    1.3 Stalin`le mücadelesi ve sürgün
    2 Dış Bağlantılar



    Hayatı [değiştir]
    Lev Troçki'nin Büyükada'da 1929 ile 1933 yılları arasında yaşadığı eviTroçki, 1879 yılında Güney Ukrayna'da bulunan Kerson'da doğdu. Ailesi Yahudi olmasına rağmen evde konuşulan dil Rusça ve Ukrayna dili idi. Dokuz yaşlarında iken Odessa'da bulunan teyzesinin yanına giderek burada eğitim gördü. Daha sonra eğitimine devam etmek gayesiyle Nikolayev'e gitti. Matematik ve hukuk alanında yüksek öğrenim yaptı. Öğrenciliği sırasında sosyal demokrat çevrelerle temasa geçti ve devrimci gruplara dahil oldu. Marksizm görüşünü benimsedi. Bu fikirlerin etkisiyle, Güney Rusya İşçi Birliği adlı gizli bir örgütün kurucuları arasında yer aldı. 1898 yılında bu gizli örgüte mensubiyetinden dolayı Çarlık polisi tarafından yakalanarak hapse konuldu. İki yıl tutuklu kaldı.

    Hapis hayatından sonra Sibirya'ya sürgüne yollandı. 'Troçki' takma adını bu sırada kullanmaya başladı. Yaklaşık iki yıl sürgün kaldıktan sonra firar ederek önce Viyana'ya, akabinde Londra'ya gitti, burada Lenin'le buluştu. Bir yıl sonra Londra'da toplanan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisinin kongresine katıldı. Bu kongrede parti içinde Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki hizip oluştu. Bolşevik Lenin'e karşı Troçki Menşevik kanatta yer aldı. Ancak, bir yıl sonra Menşeviklerin görüşlerine katılmadığını belirterek Menşeviklerden ayrıldı. 1917 yılında devrim öncesinde Lenin'in davetiyle Bolşeviklere katıldı. Lenin'n Nisan Tezleri'ni kaleme almasından sonra aralarında teorik bir fark da kalmadığından 1917'de Bolşeviklere katılmıştır.

    1897'de mücadeleye Narodnik (halkçılık hareketi) düşünceleri savunarak atıldı. Sürgün şartlarında okuduğu Marksist klasiklerin etkisiyle bir süre sonra kendisini dönemin devrimci akımı olan 'Sosyal Demokrat' ilan etti. 4 Mayıs 1917'de ülkeye döndüğünde geçici hükümete karşı Bolşevik Parti'ye yakın bir tutum aldı ve onunla birlikte hereket etti. Lenin 'son yazıları' dahil olmak üzere iki metninde Troçki için 'aramızdaki son bolşevik olmasına karşın, kabul etmeliyiz ki en yetenekli bolşevik odur' demiştir.


    Rus Devrimi (1917) [değiştir]Troçki, Rusya'ya döndükten sonra Petrograd Sovyeti Başkanlığına seçildi. Bu sıfatıyla Rus ihtilalinin alt yapısının hazırlanmasında, ayaklanmaların örgütlenmesinde ve yönetiminde aktif ve önemli bir rol üstlendi. İhtilalin gerçekleşmesinde ve Rus Çarlığının yıkılmasında büyük pay sahibi oldu. Devrim sonrasında Sovyetler Birliği'nin önemli adamlarından birisi haline geldi. Önce Dışişleri, daha sonra Savaş Bakanlığına getirildi. En önemli faaliyeti ise Kızılordu ile ilgili olanıdır. Başkumandan sıfatıyla Kızılordunun kurulması görevi kendisine verildikten sonra bunu gerçekleştirdi. İhtilal sonrası meydana gelen karışıklıklar ve iç ayaklanmalar boyunca bu orduyu idare etti. Troçki, Komünist Enternasyonal`in kurulmasında da önemli rol oynadı. İlk dört kongrenin programları ve bildirileri kendisi tarafından hazırlandı. Meydana gelen sorunların çözümünde sergilediği farklı tutum ve fikirler sebebiyle, parti çoğunluğuyla ters düştü.....


    1918 [değiştir]I. Dünya Savaşı'nda Rusya’nın yenilgisini onaylayan Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalamak için görevlendirilmişse de,Troçki, Sovyetler Birliği'nin yer altı ve yer üstü kaynaklarını başka devletlere bırakmasını öngördüğü gerekçesiyle bu anlaşmayı imzalamadan geri döndü. İnşa aşamasında olan Sovyetler Birliği'nin iç sorunlarıyla uğraşırken, dışa karşı bu tavizin verilebileceği düşüncesiyle Brest Litovsk Antlaşması Troçkî'nin yerine görevlendirilen Kamanev tarafından imzalandı. Bu antlaşma ile Rusya 1878 yılında ele geçirdiği Kars, Ardahan ve Batum'u Osmanlı İmparatorluğu’na geri veriyordu.


    Stalin`le mücadelesi ve sürgün [değiştir]Lenin'in 1924 yılındaki ölümünden sonra partinin elinde tüm yetkileri toplamaya başlamış olan Stalin ile iktidar mücadelesine girişti. Bu mücadelede giderek güç kaybetti ve teker teker elinde bulunan yetkileri kaybetti. Önce Savaş Komiserliği görevinden alındı. Daha sonra Siyasi Büro ve akabinde Komünist Enternasyonal yürütme kurulu merkez komitesinden alındı. Taraftarlarının St. Petersburg'da sokak gösterilerine kalkışmalarından sonra parti üyeliğinden de atıldı. Böylece iki yıl zarfında tüm yetkileri elinden alındı.

    1927‘de yapılan XV. Komünist Kongre’de parti üyeliğinden atıldı ve sürgün hayatı Kazakistan'da Alma Ata yakınlarındaki Semyonov-Tiyanşansky bölgesinde başladı. Bu sürgün sırasında 9 Haziran 1928’te, 26 yaşındaki Nina adındaki kızını Moskova’da kaybetti. Nina’nın kocası da Troçki’nin sürgününden önce tutuklanmıştı. 18 Ocak 1929 tarihinde Sovyet Ceza Kanunu’nun 58/10 maddesine göre karşı devrimcilik ve yasa dışı Sovyet partisi kurmak suçlamasıyla Sovyetlerden kovuldu. 1929-33 yılları arasında İstanbul Büyükada'da sürgün hayatı yaşadı.¹ Kaldığı yer çok sıkı güvenlik önlemleriyle korundu. Düzenli olarak balığa çıkardı, yemek seçmez, sigara içmez yanında da içilmesine izin vermezdi. Sakin bir hayat sürdü, bu sırada bazı hatıra ve düşüncelerini kaleme aldı ve yayınladı. Bu anlamda İstanbul yılları onun için verimli geçtiği gibi olaylı da oldu. 20 Şubat 1932’de Stalin tarafından Sovyet vatandaşlığından atıldığında İstanbul'daydı. İstanbul'da yazdığı kitapları; Sürekli Devrim, Stalin Grubunun Hatası, Rus Devrimi Tarihi, Çin Devriminin Sorunları, Hayatım ve diğer bazı eserlerdir. 1933 Ocak ayında diğer kızı Zina, Hitler rejiminin altında Berlin’de intihar etmeye zorlandı. Bu olay onun ruh dünyasını sarsmış olmasına karşın, mücadele disiplininden hiç kopmadı. (Daha sonra oğlu Lev Sedov da öldürülecektir.) 17 Temmuz 1933’te aldığı vizeyle İstanbul'dan ayrılarak Fransa'ya giden Troçki burada 2 yıl kaldı ve sınırdışı edildi. Akabinde Norveç'e gittiyse de burada da 2 yıl kaldıktan sonra terk etmek zorunda kaldı. 9 Ocak 1937'de Meksika'ya sığındı ve Mexico'ya yerleşti. Dördüncü Enternasyonal'in inşasına başladı. Uluslararası Sosyalist Devrim İçin Mücadelesini bu merkezden ölene kadar sürdürdü.

    1940 yılında GPU ajanı olan Ramón Mercader adlı Stalinist bir İspanyalı, gazeteci kılığında, röportaj yapmak bahanesiyle kaldığı evine gitti. Fırsat bulunca başına kazmayla vurmak suretiyle ağır şekilde yaraladı. Troçki saldırganla boğuştuğu sırada odaya giren Troçki'nin korumaları Mercader'e saldırdı. Troçki korumalarına 'Onu öldürmeyin, bu adamın anlatacak bir hikayesi var.' diye seslendi. Aldığı yaranın etkisiyle Troçki ertesi gün öldü. Ölümünden önce iki kez bilinci yerine gerdi, ilkinde eşine 'Burjuva basına iyi malzeme olduk' diyerek ölümle yüz yüze geldiği bir anda cesaretini yitirmediğini gösterdi. Bir sonraki bilincin geri gelişi ise son sözlerini sarf etmesini sağladı. Bu sözler: 'Dördüncü Enternasyonal'in zaferinden eminim, ileri! ' olmuştur TROÇKİDE KOMÜNİSTTİR FAKAT BEŞ BÜYÜK ÖNDER KOMÜNİSTEN DIŞ SAYILIR


    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]

  • lenin05.08.2007 - 21:44

    Bu madde Vladimir Lenin'in hayat öyküsüdür. Lenin'in görüşlerinin ayrıntılarını öğrenmek için Leninizm maddesine bakınız.
    Vladimir İlyiç Ulyanov 'Lenin'
    В л а д и м и р И л ь и ч У л ь я н о в 'Л е н и н '

    Doğumu 22 Nisan 1870
    Simbirsk, Rusya
    Ölümü 21 Ocak 1924
    Moskova, SSCB
    Vladimir İlyiç Ulyanov, bilinen adıyla Lenin (Rusça: В л а д и м и р И л ь и ч У л ь я н о в 'Л е н и н ') , (22 Nisan 1870, Simbirsk,Tataristan Cumhuriyeti – 21 Ocak 1924, Moskova) , Rus yazar, sosyalist politikacı, Ekim Devrimi'nin lideri ve Sovyet Rusya'nın ilk devlet başkanıdır.

    Konu başlıkları [gizle]
    1 Çocukluğu ve gençliği
    2 Devrimcilik dönemi
    3 Sovyet devletinin başında
    4 Gizli polisin kuruluşu
    5 Suikast girişimleri
    6 Rusya Komünist Partisi ve iç savaş
    7 Yaşamının son yılları
    8 Ölümünden sonra
    8.1 Lenin'in beyninin incelenmesi
    9 Sovyetler Birliği'nde Lenin'in Sansürlendiği İddiaları
    10 Kitapları
    11 Kaynakça
    12 İlgili maddeler



    Çocukluğu ve gençliği [değiştir]
    Vladimir Ulyanov (Lenin)
    1887 civarıRusya İmparatorluğu zamanında adı Simbirsk olan Ulyanovsk'ta doğan Lenin demokrasi ve özgür eğitim için mücadele veren devlet memuru İlya Nikolayeviç Ulyanov (1831-1886) ile liberal görüşlere sahip Maria Aleksandrovna Ulyanov'un (1835-1916) oğludur. Ailenin etnik yapısı çeşitlilik gösterir. 'Lenin'in ataları Rus, Kalmuk, Yahudi, Alman, İsveçli ve muhtemelen diğer birkaç halka daha mensuptur.' [1] Lenin Rus Ortodoks Kilisesi'nde vaftiz edilmiştir.

    Yaşamının ilk yıllarında iki trajedi ile karşı karşıya kalmıştır. Bunlardan birincisi 1886 yılında babasının beyin kanamasından ölümü, ikincisi de Mayıs 1887'de abisi Aleksandr Ulyanov'un Rus çarı III. Aleksandr'ın hayatına kasteden bir bombalama eylemine katılması nedeniyle asılmasıdır. Aleksandr tutuklandığı sırada yanında bulunan kızkardeşi Anna, Karzan yakınlarındaki küçük Kokuchkino kasabasına sürülmüştür. Bu trajediler Lenin'in radikalleşmesinde etkili olmuştur. Resmî Sovyet biyografilerinde, devrimci eylemlerinin temelinin bu olaylarda yattığı söylenir. Sovyet ders kitabında basılan Beluzov'un ünlü resmi 'Farklı bir yol izleyeceğiz' genç Lenin'i ve annesini Aleksandr'ın kaybı için yas tutarken gösterir. 'Farklı bir yol izleyeceğiz' cümlesi Lenin'in halk devrimi için anarşist ve bireysel yöntemler yerine Marksist bir yaklaşım seçtiği anlamına gelmektedir. Lenin Marksizm ile ilgilenmeye başladıktan sonra öğrenci gösterilerine katıldı ve sonunda tutuklandı. Kazan Üniversitesi'nden atıldıktan sonra bağımsız olarak çalışmalarına devam etti ve 1891 yılında avukatlık yapmak için lisans aldı. [2] Latince ve Yunanca konusunda kendini gösteren Lenin aynı zamanda Almanca, Fransızca ve İngilizce de öğrendi. Üniversiteden atılmasından avukatlığa hak kazanmasına kadar geçen sürede Komünist Manifesto'yu Rusça'ya çevirdiği de söylenmektedir. [kaynak belirtilmeli]


    Devrimcilik dönemi [değiştir]Lenin Samara’da birkaç yıl çalıştıktan sonra 1893 yılında St. Petersburg’a yerleşti. Kariyer yapmak yerine devrimci propaganda ile uğraşmayı tercih etti ve Marksizm üzerine çalıştı. 7 Aralık 1895'te tutuklandı. 14 ay tutulduktan sonra Sibirya’daki Shushenskoye köyüne sürgüne gönderildi.


    Lenin'in sabıka kaydındaki fotoğrafı, Aralık 1895Temmuz 1898’de bir sosyalist eylemci olan Nadejda Krupskaya ile evlendi. Nisan 1899'da Razvitiye kapitalizma v Rossi (Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi - Geniş-Çaplı Sanayi İçin Bir İçpazarın Oluşma Süreci) [3] yayımlandı. 1900 yılında cezasının sona ermesinin ardından Rusya’da ve Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde çalıştı. Zürih, Cenevre, Münih, Prag, Viyana, Manchester ve Londra’da bulundu. Sürgünde iken, sonraları önde gelen rakiplerinden olacak olan Julius Martov ile Iskra gazetesini kurdu. Devrimci hareket üzerine çeşitli makaleler ve kitaplar yazdı. Bu dönemde çeşitli mahlaslar kullandıktan sonra sonunda Lenin mahlasını kullanmaya karar verdi.

    Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nde (RSDİP; Rusça: Р С Д Р П ;) etkin görev aldı. 1903 yılında yazdığı Çto delat? (Ne yapmalı? – Hareketimizin Can Alıcı Sorunları) [4] kitapçığının kısmen etkilemesiyle ortaya çıkan parti içi bölünmede Menşeviklere karşı Bolşeviklere önderlik etti. Bu kitapçığın devrim öncesi Rusya’sında en etkili kitapçıklardan biri olduğu söylenir. Lenin bu kitapçığı her beş işçiden üçünün ya okuduğunu ya da kendisine okunduğunu iddia etmiştir [kaynak belirtilmeli]. 1906 yılında RSDİP’nin başkanlığına seçildi ve güvenlik nedeniyle 1907 yılında Finlandiya’ya geçti. Avrupa’daki seyahatlerine devam ederek 1912’de Prag Parti Konferansı ve 1915’de Zimmerwald Konferansı gibi birçok sosyalist toplantıya ve etkinliğe katıldı. Lenin Zimmerwald Solu’nun en önemli lideriydi. Inessa Armand Rusya’yı terkedip Paris’e yerleştikten sonra sürgünde yaşayan Lenin ve diğer Bolşevikler'le karşılaştı. Armand’ın bu dönemde Lenin’in sevgilisi olduğuna inanılır [kaynak belirtilmeli]. Lenin daha sonra İsviçre’ye geçti.

    1914 yılında I. Dünya Savaşı başladığında, o zamanlar kendilerini Marksist diye tanımlayan Avrupa’nın Sosyal Demokrat partileri kendi ülkelerinin savaş için harcadığı çabayı destekledi. Lenin, Alman Sosyal Demokratları'nın savaşı desteklediğine ilk başlarda inanmamıştı, bu olaylar neticesinde savaşı destekleyen partilerden oluşan İkinci Enternasyonal’den ayrıldı. Lenin “emperyalist savaş” olarak nitelediği bu durumun sınıflar arası savaşa dönmesi gerektiğini savunuyordu.

    Rusya’daki 1917 Şubat Devrimi’nden ve Rus çarı II. Nikolay’ın devrilmesinden sonra Lenin en kısa sürede Rusya’ya geri dönmek zorunda olduğunu biliyordu ancak tüm hızıyla süren I. Dünya Savaşı sırasında tarafsız İsviçre’de sıkışıp kalmıştı. İsviçreli komünist Fritz Platten, Lenin’in ve etrafındakilerin Almanya üzerinden trenle yolculuk edebilmesi için Alman hükümeti ile anlaşmaya varmıştı. Alman hükümeti Lenin’in Rusya’ya dönüşünün açabileceği siyasal karışıklığın Doğu Cephesi’nde savaşı bitirmeye yardımcı olacağını umuyordu [kaynak belirtilmeli]. Almanya’dan sonra feribotla İsveç’e geçen Lenin’in İskandinavya’daki yolculuğu İsveçli komünistler Otto Grimlund ve Ture Nerman tarafından ayarlanmıştı.

    Nisan 1917’de Petrograd’a ulaşan Lenin, geçici hükümete karşı Nisan Tezleri ‘ni [5] yayımlayarak Bolşevik hareketinde liderlik konumuna geldi. Başlangıçta Lenin, partisini sol görüş olarak izole etmesine rağmen Bolşeviklerle anlaşmazlık sonucu parti, geçici hükümetten medet ummayanların toplanma yeri hâline geldi. Muhalefetteki Bolşevikler, sorumluluk almayarak hükümet uygulamalarına sahiplenmediler. [6]

    Bu dönemde Aleksandr Kerensky ve Bolşeviklerin diğer rakipleri Lenin’i Almanlardan para alan bir ajan olarak suçladı. Bunun üzerine (önceleri Menşevik olan sonra Bolşeviklere daha yakın duran) Leon Troçki 17 Temmuz’da Lenin’i savunan bir konuşma yaptı: 'Öyle dayanılmaz bir hava yaratıldı ki artık ne siz ne de biz nefes alamıyoruz. Lenin’e ve Zinoviev’e alçakça iftiralar atılmakta. Lenin devrim için otuz yıldır mücadele ediyor. Ben yirmi yıldır halkın ezilmesine karşı mücadele verdim. Bunun sonucunda Alman militarizmine karşı, nefretten başka bir duygu beslememiz söz konusu bile olamaz. (...) Alman militarizmine karşı mücadelem nedeniyle bir Alman mahkemesi tarafından sekiz ay hapis cezasına çarptırıldım. Bunu herkes bilir. Bu salonda bulunan kimse bizim Almanların paralı uşağı olduğumuzu söylemesin. ' [4]

    Temmuz ayında başarısız bir Bolşevik ayaklanmasından sonra Lenin güvenlik nedeniyle Finlandiya’ya gider. Ekim ayında geri dönerek geçici hükümete karşı 'Sovyetler iktidara! ' sloganıyla silahlı bir devrime önayak olur. Hükümet üzerine düşüncelerini 'Devlet ve Devrim' [7] adlı denemesinde açıklamıştır. Bu denemede işçiler tarafından seçilen ve yine işçiler tarafından iptal edilebilen işçi konseylerinden ya da 'sovyetlerden' oluşan yeni bir hükümet tarzından söz etmiştir.



    Sovyet devletinin başında [değiştir]8 Kasım’da Lenin, Rus Sovyet Kongresi tarafından 'Halk Komiserleri Konsey Başkanı', yani hükümet başkanı seçildi.

    'Komünizm Sovyet iktidarı ile tüm ülkeye elektriğin ulaştırılmasıdır' [8] diyen Lenin, Rusya’nın her yerine elektrik götürülmesinin ve tarım ile sanayinin modernize edilmesinin önemini vurgulamıştır. 'Sanayinin modern ve ileri teknoloji üzerinde örgütlenmesinin ve kent ile kırsal arasında bağlantı sağlayacak olan elektriğin yaygınlaştırılmasının kent ile kırsal arasındaki ayrımı ortadan kaldıracağını, kırsaldaki kültür düzeyini yükseltmeye olanak sağlayacağını ve ülkenin en ücra köşelerinde bile geri kalmışlığı, cehaleti, yoksulluğu, hastalığı ve barbarlığı yok edeceğini köylülere göstermeliyiz.' [9] Herkes için ücretsiz evrensel bir sağlık sistemi kurmak, kadınlara haklarını iade etmek ve okur yazar olmayan Rus halkına okuma yazma öğretmek konularında çok hevesliydi. [10] Ama Bolşevik hükümetinin öncelikli eylemi Rusya’yı I. Dünya Savaşı’ndan çekip kurtarmaktı.

    Almanların doğuya doğru sürekli ilerlemeleri tehdidiyle karşı karşıya kalan Lenin, Rusya’nın acilen bir barış antlaşması imzalaması gerekliliğini tartışmaya açtı. Buharin gibi diğer Bolşevik liderleri, savaşa devam etmenin Almanya’da devrim çıkartmanın bir yolu olduğunu savunuyorlardı. Uzlaşmaları yöneten Troçki her iki tarafın da toprak kazançlarını iade etmesi şartıyla bir barış antlaşması yapılmasını içeren orta yolu savunuyordu. Barış görüşmeleri başarısız olunca Almanlar ilerlemeye devam etti ve Rusya’nın batı topraklarının büyük bölümü işgal edildi. Bu durum karşısında Lenin’in savunduğu tez, Bolşevik liderlerinin çoğunluğunun desteğini kazandı. 3 Mart 1918'de Brest-Litovsk Antlaşması’nı imzalayan Lenin, Rusya’yı I. Dünya Savaşı’ndan çıkardı. Bu antlaşma sonucunda Rusya, Avrupa’da önemli toprak kaybına uğradı.

    Bolşevikler Meclis seçimlerini kaybettikten sonra 19 Ocak’ta yapılan ilk oturumu Kızıl Muhafızları kullanarak kapattılar ve Sovyetlerin desteğinden dayanak aldılar. Bu tarihten itibaren, görüşleri Lenin'e ve Bolşeviklere uymayan parti ve gruplar düzenli olarak siyasal hayattan çıkarıldı ve süreklilik arzeden iç savaşlar bahane edilerek Sovyet Kongreleri tekrar tekrar dağıtıldı.


    Josef Stalin, Vladimir Lenin ve Mikhail Kalinin, 1919Bolşevikler, Sosyalist Devrimci Parti’nin sol kanadıyla birlikte bir koalisyon hükümeti kurdu. Ancak sosyalist devrimcilerin Brest-Litovsk antlaşmasına karşı çıkıp muhalif partilerle birleşerek Bolşevik hükümetini devirmeye çalışmasıyla bu koalisyon bozuldu. Lenin bu çabalara karşı muhalif partilerin bazı üyelerinin hapsedilmesini de içeren toptan bir karşı çıkmayla cevap vermiştir.



    Gizli polisin kuruluşu [değiştir]
    Lenin Kremlin’deki bürosunda, 19181918’in başından itibaren Lenin, işçilerin kendi kendilerini yönetmeleri kavramına zıt ama uzmanlık ve verimlilik sağlayabilmek adına her kuruluşun başına tek bir kişinin geçmesi ve demokratik kurallara göre kuruluşu yönetmesi gerekliliği konusunda kampanya yaptı. S. A. Smith’in yazdığına göre: 'İç savaşın sonuna doğru 1917’deki fabrika komitelerince tanıtılan sanayi idaresinin demokratik idare tarzından eser kalmamıştı, ancak hükümet bunun bir önemi olmadığını çünkü sanayinin artık işçi devletinin kontrolüne geçtiğini savunuyordu.'

    Yeni kurulan Bolşevik hükümetini karşıdevrimcilerden ve diğer siyasi muhaliflerden korumak adına Bolşevikler Çeka (Rusça: Ч К ;) adını verdikleri bir gizli polis teşkilatı kurdu. Bolşevikler devrik Çar II. Nikolay için bir mahkeme kurmayı planlamıştı, ancak 1918 Ağustos’unda Beyaz Ordu’nun kraliyet ailesinin tutulduğu Yekaterinburg'a ilerlemesi üzerine Sverdlov yerel Sovyet’ten, Beyazlar tarafından ele geçirilmesindense devrik çarın infaz edilmesi için istekte bulundu. Çarın ve ailesinin öldürüldüğü olaya merkezî hükümetin mi, yoksa yerel Sovyet’in mi karar verdiği, tarihçiler arasında hâlâ bir tartışma konusudur.


    Suikast girişimleri [değiştir]14 Ocak 1918 günü Lenin’in aracına Petrograd’da, bilinmeyen bir kişi tarafından silahlı saldırıda bulunuldu. Bir konuşmadan dönen Lenin ve Fritz Platten aracın arkasında oturuyordu. Ateş edilmeye başlandığında 'Platten, Lenin’i başından tutarak yatırdı… Platten’in eli, Lenin’i korumaya çalışırken sıyırıp geçen bir kurşun yarasıyla kan içinde kalmıştı.' [11]

    30 Ağustos 1918 günü, Sosyalist Devrimci Parti üyesi Fanya Kaplan, bir miting sonrası aracına giden Lenin’e yaklaştı ve adını haykırdı. Cevap vermek için dönen Lenin, suikastçının üç el ateşiyle yaralandı. Kurşunların ikisi omzuna, biri akciğerine isabet etti. Diğer suikastçıların hastanede beklediğine inanan Lenin, hastaneye gitmeyi reddettiği için Kremlin’deki odasına götürüldü. Doktorlar kurşunları çıkarmanın çok tehlikeli olduğuna karar verdiler. Daha sonra iyileşmesine rağmen Lenin'in sağlığı bu olaydan sonra giderek kötüleşti. Daha sonra geçirdiği inmelere bu vurulmanın sebep olduğuna inanılır.


    Lenin, Troçki ve askerlerle Kronstadt’da, 1921Suikast girişimine ve parçası olduğu giderek artan komünist karşıtı cepheye komünist hükümetin cevabı Kızıl Dehşet oldu. Onbinlerce kişi, Devrim’in düşmanı olarak Bolşevik hükümetine karşı etkin olarak eylemde bulundukları iddiasıyla ya öldürüldü ya da çalışma kamplarına gönderildi. Kızıl Dehşet, iç savaşın kızışması ve Savaş Komünizmi denilen politikanın uygulanmaya başlandığı döneme rastlar. Bu politikanın içine köylünün elindeki tahılın zoralımı da dahildi ve bu durum sonucunda geniş çaplı bir kıtlık oluşmuştur.[12]

    Orlando Figes’e göre Lenin her zaman 'devrim düşmanlarına karşı kitle terörünün' destekçisiydi ve proleter devletin kapitalist kuruma karşı organize bir şiddet sistemi olduğu görüşüne sahipti. Figes aynı zamanda şiddet Bolşevikler tarafından cesaretlendiriliyor olsa da kökünün, ayrıcalık sahiplerine karşı halkın beslediği nefrette yattığını iddia eder. [13] 1918 sonlarında Kamenev ve Buharin Çeka’nın keskin köşelerini yuvarlamaya çalıştığında, teşkilatı Lenin savunmuştur.[14] Lenin kitle terörünün ateşli bir savunucusu olarak kaldı. 1922 yılında Lenin'in teşviğiyle yaklaşık 8.000 kadar din adamı, Shuia kentinde çıkan dinî ayaklanma sonucunda infaz edildi.


    Rusya Komünist Partisi ve iç savaş [değiştir]1919 Mart'ında Lenin ve diğer Bolşevik liderler tüm dünyadan gelen devrimci sosyalistlerle buluşarak Komünist Enternasyonal’i kurdu. Bu şekilde, daha geniş olan sosyalist hareketten ayrılındı, artık komünist olarak nitelendirileceklerdi. Rusya’da Bolşevik Partinin adı önce 'Rusya Komünist Partisi' daha sonra da 'Sovyetler Birliği Komünist Partisi' (Rusça: К П С С ;) olarak değiştirildi.

    Bu arada, Rusya’da iç savaş sürmekteydi. Çok geniş bir yelpaze içinde farklı görüşlere sahip siyasi hareketler ve destekçileri Sovyet hükümetini devirmek için silaha sarılmıştı. Bir çok taraf iç savaşa karışmış olsa da çarpışan iki önemli taraf komünistlerin Kızıl Ordusu ile gelenekçilerin Beyaz Ordusuydu. Fransa, Büyük Britanya, ABD ve Japonya gibi yabancı güçler Beyaz Ordu yararına işe karışmış olsa da etkileri çok olmamıştır. Sonunda Leon Troçki tarafından komuta edilen ve örgütsel açıdan daha becerikli olan Kızıl Ordu 1920 yılında Beyaz Ordu’yu ve müttefiklerini yenerek iç savaşı kazandı. Daha küçük çaplı çarpışmalar ise birkaç yıl daha devam etti.


    'Yoldaş Lenin dünyayı pislikten temizliyor', 1920 Komünist afişiHem Beyaz Ordu hem de Kızıl Ordu kuvvetleri, savaşın ve devrimin yol açtığı karışık dönemde 'kontrol altında tuttukları bölgelerde büyük zalimlik gösterdiler. Kasabalar yakıldı, mal mülk yıkıldı ya da çalındı, köylülerin mahsulü ve hayvanları zorla alındı, karşı koyanlar işkence gördü ve öldürüldü.' [15] Brovkin, askerî gerekliliğin ötesine geçen bu tarz terörün sonuçlarının oldukça yıkıcı olduğunu savunmuştur. Ona göre cephe gerisindeki halkın yabancılaştırılması hem kızıl hem de beyaz güçlerin yenilgisini açıklayabiliyordu. [16]

    1919’un sonlarına doğru Beyaz Rus kuvvetlerine karşı kazanılan başarılar Lenin’i, devrimi artık Batı’ya yaymak gerektiğine ve gerekirse güç kullanılmasına ikna etti. Bağımsızlığını yeni kazanmış olan İkinci Polonya Cumhuriyeti 18. yüzyılın sonlarına doğru Rusya tarafından ilhak edilen doğu topraklarını kontrol altına almaya başlayınca, bu bölgelerin kontrolü konusunda Bolşevik kuvvetleriyle karşı karşıya geldi ve çatışmalar 1919 yılında Polonya-Sovyet Savaşı’na yol açtı. Almanya’da devrimin sürmesi ve Spartaküs Birliği’nin yükselişe geçmesini Lenin, “Avrupa’yı Kızıl Ordu’nun süngüsüyle yoklamak” için en uygun zaman olarak gördü. Lenin, Rus Devrimi ile Alman Devrimi’nin komünist destekçilerini birbirine bağlamak için Kızıl Ordu’nun, arada kalan Polonya’yı sıçrama tahtası olarak kullanıp hem Almanya’ya hem de Batı Avrupa’daki diğer komünist hareketlere yardıma gitmesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak Sovyet Rusya’nın Polonya-Sovyet Savaşı’nda yenilmesi üzerine bu planlar suya düştü.

    Lenin, emperyalizmi çok sert eleştiriyordu ve 1917 yılında kapitalist emperyalist güçlerin kontrolü altındaki ulusların koşulsuz olarak kendi kaderini tayin hakkına sahip olduğunu deklare etmişti. Ancak bu ilkenin uygulanmasında ve istediği koşullarda bir birliğin yaratılmasında başarı sağlayamamıştır. 1920-1921 yıllarında, altı ulusal cumhuriyet Ukrayna, Beyaz Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya Fedarasyonu arasındaki ilişkiler açık biçimde tamamlanmış değildi. Lenin bu birliğin sosyalist, enternasyonalist ilkelere uygun şekilde gönüllülük yolu ile belirlenmesini istiyordu. Ancak Sovyetler Birliği’nin kurulması sırasında Komünist Parti saflarında yeşermeye başlayan Rus milliyetçiliği ile de mücadele etmek durumunda kalmıştır.

    Gürcistan’ın birliğe katılım koşullarının müzakere edildiği dönemde politikaları yürüten, iç savaş sırasında da orada görev almış olan Stalin ve Ordzhonikidze ikilisinin bağımsızlık yanlısı Gürcistan Komünist Partisi’ne uyguladığı baskıları geç de olsa farkederek engellemeye çalışmıştır. Lenin bu konudaki görüşünü “Ulusal sorunlar bastırılmamalı, çözülmeli.” şeklinde açıklamış ve Gürcistan meselesi ile ilgili Troçki’ye ve Stalin’in hazırladığı ve sadece Ermenistan ve Azerbaycan’ın kabul ettiği Özerkleştirme Tasarısı’nın düzeltilmesi için de Kamenev’e SSCB’nin Kuruluşuyla İlgili Tasarı” isimli mektubu yazmıştır. Sovyet projesinin Rusya Fedarasyonu’na katılma biçiminde değil, eşit cumhuriyetlerin birleşmesi biçiminde olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu şekilde bir birliğin amacının diğer ulusların kapitalist emperyalizmden korunmasına da hizmet edeceği öngörülmüştür. Ancak Lenin hastalığı nedeni ile bu dönemde güçten düşmüş ve zamanla sağlığını tümden yitirmiştir. Daha önce yok etmeye söz verdiği ezen ulus şovenizmi sürece yeniden hâkim olmuş ve uluslar politikası, gönüllü olmayanların asimilasyonu politikası biçiminde işlemiştir.

    Uzun yıllar süren savaş, Bolşeviklerin savaş komünizmi politikası, 1921 yılındaki kıtlık ve düşman hükümetlerin kuşatması sonucunda Rusya harap düşmüştü. En büyüğü Tambov isyanı olan birçok köylü ayaklanması oldu. 1921 Mart’ında Kronstadt’da denizcilerin isyanı üzerine Lenin, savaş komünizmi politikasını sanayii ve özellikle tarımı yeniden yapılandırmak için Yeni Ekonomi Politikası (Rusça: Н о в а я э к о н о м и ч е с к а я п о л и т и к а (Н Э П ;)) (NEP) ile değiştirdi. Bu yeni politika, politik ve ekonomik gerçekliklerin tanınması üzerine inşa edilmiş ve aslında sosyalist idealden taktiksel bir geridönüştü. Politikann tamamı sonradan Stalin tarafından tersine çevrilmiştir.


    Yaşamının son yılları [değiştir]
    Kamenev ve Lenin, Gorki Leninskiye’de, 1922Lenin'in sağlığı, devrim ve savaşın getirdiği gerginlik sonucu oldukça zarar görmüş, suikast girişiminde aldığı yaralar sağlık durumunu daha da kötüye götürmüştü. Kurşun hâlâ boynunda idi ve omuriliğe yakın durduğu için, o günün tıp tekniğiyle çıkarılması mümkün değildi. 1922 Mayıs’ında ilk defa felç geçirerek sağ tarafı kısmen felçli kalan Lenin’in hükümetteki rolü giderek azaldı. Aynı yılın Aralık ayında geçirdiği ikinci felçten sonra aktif politikadan çekildi. 1923 Mart’ında geçirdiği üçüncü felcin sonrasında konuşma yeteneğini de yitirerek ölene kadar yatağa bağımlı kaldı.

    İlk kez felç geçirdikten sonra, hükümet ile ilgili bazı yazıları eşine dikte ettirdi. Bunların arasında en ünlüsü Lenin’in Vasiyeti ’dir. Bu vasiyette, başta Stalin olmak üzere önde gelen komünistleri eleştiriyordu. 1922 Nisan ayından itibaren Komünist Parti’nin genel sekreteri olan Stalin'in “eline sınırsız bir otoritenin geçtiğini” söylemiş ve “yoldaşların Stalin’i bu görevden uzaklaştırmak için bir yol aramalarıni” önermiştir. Lenin’in ölümünden sonra eşi, 1924 Mayıs’ındaki 13. Parti Kongresi’nde okunmak üzere Lenin’in Vasiyeti ’ni merkez komiteye göndermesine rağmen, vasiyette merkez komitenin önde gelen Zinoviev, Kamenev, Buharin ve Stalin gibi üyeleri eleştirildiği için merkez komite bu dokümanın geniş kitleye ulaşmasını istemedi. Merkez komite bu kararı haklı göstermek için, hayatının son yıllarında Lenin’in aklî dengesinin yerinde olmadığını, dolayısıyla da son söylediklerine güvenilemeyeceğini belirtti. Lenin'in Vasiyeti resmen ilk olarak 1926 yılında Max Eastman tarafından Amerika Birleşik Devletleri’nde yayımlandı.[17]

    Lenin 21 Ocak 1924 günü, 53 yaşında öldü. Lenin’in ölüm sebebi için yapılan resmî açıklama serebral arteriyoskleroz ya da dördüncü bir inme idi. Ancak Lenin’i tedavi etmeye çalışan 27 doktorun yalnız sekizi otopsi raporunda bu sonuca vardığı için, ölümü ile ilgili başka teoriler de ortaya atıldı.[18]

    Ölümünden hemen sonra, frengi olduğu dedikoduları yayıldı. Otopsiden sorumlu patolog Alexei Abrikosov otopsi raporunda frengiden sözetmedi ancak bahsettiği kan damarlarındaki hasar, felç ve diğer yetersizlikler frenginin de belirtilerindendir.

    Lenin frengi olmuşsa bile normal olarak hastalığın son aşamasında ortaya çıkan lezyonlar vücudunda görülmemiştir. Tarihçilerin büyük çoğunluğu ölüm sebebinin, suikast neticesi boynunda kalan kurşunun neden olduğu bir felç olduğu konusunda hemfikirdir.


    Lenin'in mumyalanmış cesedi, Moskova'da Lenin'in Mozolesi'ndeLenin’in ölümünden üç gün sonra Petrograd şehrinin adı Leningrad olarak değiştirildi. Sovyetler Birliği’nin 1991 yılında dağılmasına kadar şehrin adı Leningrad olarak kaldı ancak bu tarihten sonra eski adı olan St. Petersburg’a dönüldü.

    1920’lerin başlarında çok popüler olan Rus evrencilik akımı sonucu Lenin’in cesedini dondurarak saklamak ve gelecekte canlandırmak yönünde bir niyet vardı. Gerekli ekipman ülke dışından satın alındı ancak birçok sebepten ötürü bu plan gerçekleştirilemedi. Bunu yerine cesedi mumyalandıktan sonra 27 Ocak 1924 tarihinde Moskova’da Lenin’in Mozolesi’nde daimî istirahatgâhına kondu.


    Ölümünden sonra [değiştir]

    Moskova Kızıl Meydan’da Lenin’in MozolesiLenin'in korunan cesedi Moskova’da Kızıl Meydan’daki Lenin Mozolesi’nde sürekli olarak ziyarete açık tutulmaktadır.

    Ölümünden hemen önce belirttiği, kendisi için anıt yapılmaması isteğine rağmen Lenin adı, ilk komünist devletin yaratılmasındaki eşsiz rolü nedeniyle zaman içinde dinsel tapınmaya yakın sayılacak mertebeye ulaşmıştır. 1980’lere gelindiğinde Sovyetler Birliği’nde her önemli şehrin merkezinde bir Lenin heykeli, merkeze yakın bir Lenin caddesi ya da Lenin meydanı, tüm şehre dağılmış yirmiye yakın irili ufaklı büst ve heykel bulunuyordu. Kolektif çiftliklere, nişanlara, buğday hibridlerine ve hatta bir asteroide Lenin’in adı verilmişti. Çocuklara anaokulu çağından itibaren 'Lenin Dede' hakkında öyküler anlatılıyordu. 1930 yılında adına verilmeye başlanan Lenin Nişanı yaklaşık 460.000 kere verilmiştir.

    Sovyetler Birliği’nin yıkılışından beri eski Sovyet cumhuriyetlerinde Lenin’e duyulan saygı oldukça azalmıştır, ancak Sovyet döneminde yetişmişlerin gözünde hâlâ önemli bir kişidir.[19] Doğu Avrupa’da bulunan heykellerin çoğu yıkılmış olsa da Rusya’da büyük bir kısmı hâlâ durmaktadır. Leningrad şehri orijinal adı olan Petrograd’a dönse de, çevresindeki Leningrad Oblast’ın adı değişmemiştir. Lenin’in doğum yeri olan Ulyanovsk’ta oturanlar şehrin adının yeniden Simbirsk olarak değişmesine karşı çıkarak şu ana kadar başarılı olmuşlardır. Lenin’in cesedinin toprağa verilmesi, son yıllarda Rusya’da sürekli gündemde bir konu hâline gelmiştir.


    Lenin'in beyninin incelenmesi [değiştir]Lenin'in beyni, vücudu mumyalanmadan önce çıkarılmıştı. Sovyet hükümeti, tanınmış Alman bilimadamı Oskar Vogt’u Lenin’in beynini incelemek ve 'dehaya' yol açan beyin hücrelerinin yerini tespit etmekle görevlendirdi. İnceleme Vladimir Behterev’in Beyin Enstitüsü’nde yapıldı. Vogt 1929 yılında yayımladığı yazıda beynin renksiz olduğunu, küçüldüğünü, birçok bölgesinin yumuşadığını [20] ve serebral korteksin üçüncü katmanında bazı piramidal nöronlar bulunduğunu yazmıştır. Ancak bu bulgunun deha ile olan ilgisi tartışma konusudur. Vogt’un çalışması Sovyetler tarafından yetersiz kabul edildikten sonra bir Sovyet ekibi tarafından yeniden incelemeler başlatıldı ancak bu konuda daha fazla bilgi verilmedi. Günümüz anatomi uzmanları, morfolojinin beynin çalışmasını tek başına açıklayamayacağını düşünmektedir.


    Sovyetler Birliği'nde Lenin'in Sansürlendiği İddiaları [değiştir]Richard Pipes ve David Brandenberger tarafından yazılan ve sovyet belgelerinden aktarıldığı iddia edilen bir kitap [21] Sovyet Rejiminin Lenin'in ölümünden sonra yazılarını sansürlediği iddiasını ortaya atmıştır. Buna göre, Lenin'in yazıları ölümünden sonra Sovyet rejimi tarafından ayrıntılı biçimde sansürlenmiştir. 1930’ların başında Stalin’in idaresi altında ne Lenin’in ne de Merkez Komite’nin yanlış olamayacağı kabul görmüş bir dogma hâlini aldığı için, anlaşmazlığa düştükleri durumların kanıtları saklanmaya çalışılmış, 1958 ile 1965 yılları arasında 55 kalın cilt olarak basılan Lenin’in eserlerinin Sovyet basımında kimi yerler baskıdan çıkarılmıştır. [22] Bir anti-komünist olan ve önce Amerikan istihbaratında, B Takımı'nın başı olarak daha sonra da Reagan hükümetinde görev yapan Pipes'ın bu iddiaları tarafsız herhangi bir kaynak tarafından doğrulanmış değildir. Stalinizm'in önde gelen ve sesini en çok yükselten muhaliflerinden olan (ve 1940 yılında öldürülen) Troçki de Stalinizme eleştiri yönelttiği hiçbir yazısında bu sansürden bahsetmemiştir.[23]


    Kitapları [değiştir]Nereden Başlamalı - 1901
    Ne Yapmalı? - 1902
    Devrimci Maceracılık - 1902
    Bir Yoldaşa Mektup - 1902
    Bir Adım İleri, İki Adım Geri - 1904
    İki Taktik (Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği) - 1905
    Parti Örgütü ve Parti Edebiyatı - 1905
    Sosyalizm ve Din - 1905
    Moskova Ayaklanmasından Alınacak Dersler - 1906
    Gerilla Savaşı - 1906
    Materyalizm ve Ampiryokritisizm - 1908
    Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu - 1909
    Rusya'da Parti-İçi Savaşımın Tarihsel Anlamı - 1910
    Avrupa İşçi Hareketi İçindeki Ayrılıklar - 1910
    Marksizmin Tarihsel Gelişmesinin Bazı Özellikleri - 1910
    Bir Yasalcı ile Bir Tasfiyecilik-Karşıtı Arasında Konuşma - 1911
    Rus Sosyal-Demokrat Hareketi İçindeki Reformculuk - 1911
    İşçi Sınıfı ve Yeni-Maltusçuluk - 1913
    Ulusal Sorun Üzerine Tezler - 1913
    'Kültürde' Ulusal Özerklik - 1913
    İncelmiş Bir Ulusalcılıkla İşçilerin Yozlaştırılması - 1914
    Ölü Şovenizm, Yaşayan Sosyalizm - 1914
    Karl Marks - 1915
    Friedrich Engels - 1895
    Diyalektik Sorun Üzerine - 1915
    Sosyalizm ve Savaş - 1915
    Sosyal-Şovenistlerin Safsataları - 1915
    Platonik Enternasyonalizmin Çöküşü - 1915
    Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine - 1915
    Devrimci Proletarya ve Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı - 1915
    Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı - 1914[/a]
    RSDİP'nin Ulusal Programı - 1913
    Ulusal Sorun Üzerine Eleştirici Notlar - 1913
    Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Etme Hakkı - 1914
    Büyük-Rus Ulusal Gururu Üzerine - 1914
    Ulusal Politika Üzerine - 1914
    Sosyalist Devrim ve Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı (Tezler) - 1916
    Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı Üzerine Bir Tartışmanın Özeti - 1916
    Ulusal Sorun Üzerine Söylev - 1917
    Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezlerin İlk Tasarısı - 1920
    Uluslar ve Sömürgeler Komisyonunun Raporu - 1920
    'Özerkleştirme' Üzerine Notlar - 1922
    Alman Şovenizmi ile Alman-Olmayan Şovenizm - 1916
    Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması - 1916
    Proletarya Devriminin Askeri Programı - 1916
    Emperyalizm ve Sosyalizmdeki Bölünme - 1916
    Marksizmin Bir Karikatürü ve Emperyalist Ekonomizm - 1916
    Nisan Tezleri - 1917
    Marksizm ve Ayaklanma - 1917
    Devlet ve Devrim - 1917
    Kâhince Sözler - 1918
    Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky - 1918
    Oportünizm ve İkinci Enternasyonalin Çöküşü - 1915
    II. Enternasyonalin İflası (Batkısı) - 1915
    Kurucu Meclis Üzerine Tezler - 1917
    Vandervelde'in Devlet Üzerine Yeni Bir Kitabı - 1918
    Proleter Devrim ve Dönek Kautsky - 1918
    Devlet - 1919
    Üçüncü Enternasyonal ve Tarihteki Yeri - 1919
    Proletarya Diktatörlüğü Döneminde Ekonomi-Politika - 1919
    Ulusal ve Sömürgeler Sorunu Üzerine Tezler - 1920
    'Sol' Komünizm: Bir Çocukluk Hastalığı - 1920
    Az Olsun, Temiz Olsun
    Marx-Engels-Marksizm
    Ulusal Sorun ve Ulusal Kurtuluş Savaşları
    Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü
    Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi - 1899
    Önce gelen:
    Aleksandr Kerenski
    (Geçici Hükümetin Başkanı olarak) Halk Komiserleri Konsey Başkanı
    1917 - 1924 Sonra gelen:
    Aleksey Rikov


    Halk Komiserleri Konsey Başkanı


    Kaynakça [değiştir] Wikimedia Commons'da
    Vladimir İlyiç Lenin ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur.
    ^ Dimitri Volkogonov, 'Lenin - A New Biography', s.8. ISBN 0-02-933435-7
    ^ Robert Service, 'Lenin: A Biography' ISBN 0-330-49139-3
    ^ Rusya’da Kapitalizm’in Gelişmesi - Geniş-Çaplı Sanayi İçin Bir İçpazarın Oluşma Süreci.
    ^ Ne yapmalı? – Hareketimizin Can Alıcı Sorunları.
    ^ Nisan Tezleri
    ^ Christopher Read, “From Tsar to Soviets” s.151-153
    ^ Devlet ve Devrim
    ^ Lenin 'Collected Works', c. 31, s. 516. (İngilizce)
    ^ Lenin 'Collected Works', c. 30, s 335. (İngilizce)
    ^ Lenin'in eserlerinin arşivi (İngilizce)
    ^ Dmitri Volkogonov 'Lenin: A New Biography', s. 229. ISBN 0-02-933435-7
    ^ Kıtlık.
    ^ A Peoples Tragedy, s. 524-5
    ^ Figes s 649
    ^ Rus İç Savaşı (İngilizce)
    ^ Behind the Front Lines of the Civil War: Political Parties and Social Movements in Russia, 1918-1922
    ^ “Lenin’in Vasiyeti” (İngilizce)
    ^ 'The enigma of Lenin's (1870-1924) malady' V.Lerner, Y.Finkelstein, E.Witztum, European Journal of Neurology, c.11, s.371, Haziran 2004 (İngilizce)
    ^ (İngilizce)
    ^ [1]
    ^ The Unknown Lenin: From the Secret Archive (Annals of Communism Series) ed: Richard Pipes.
    ^ [2]
    ^ [3]

    İlgili maddeler [değiştir]Leninizm
    'http://tr.wikipedia.org/wiki/Vladimir_%C4%B0lyi%C3%A7_Lenin''dan alındı
    Sayfa kategorileri: Kaynakları eksik olan maddeler | Ruslar | SSCB | 1870 doğumlular | 1924 yılında ölenler | Rus devrimciler | Liderler | Suikast sonucu ölenler | Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği devlet başkanları

    GörünümMadde Tartışma Değiştir Geçmiş BÜYÜK EKİM DEVRİMİNİN USTASI KOMÜNİST USTA LENİN TANIYALIM ulaşım adresi

    PATİ[email protected]
    HARAMİ[email protected]