Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Selahattin Aykurt
Selahattin Aykurt

İKTİDAR NAMLUNUN UCUNDA! ......

  • aziz nesin10.03.2008 - 21:16

    Aziz Nesin'e dön



    AZİZ NESİN’İN AYRINTILI YAŞAMÖYKÜSÜ

    Ali Nesin (NV arşivinden)

    (çok eksiktir / yıl-ay-gün)



    15-12-20. Doğumu. (1915 - 1331 galiba)

    23. Bir komşu kadın bir tuluat tiyatrosuna götürüyor. Eve geldiğinde o oyuna öykünerek 47-09 yazıyor. [Kitabın Sonsözü, Seviye On Ölüme Beş Kala]

    “[...] Cerrahpaşa’da oturduğumuz zamanlar (6-7 yaşımda olacağım) bir gece seyrettiğim ilk tiyatro (ortaoyunu) dur.” 26 Haz. 1991’e bak.

    25. İstanbul’da Süleymaniye’de “Kanuni Sultan Suleyman İptidai Mektebinin üçüncü sınıfına girdi. (Sonradan okulun adı, İstanbul 7. Ilkokulu oldu) . [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    26. Darüşşafaka Lisesi’nin İlkokul 4. sınıfına girdi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    27-09-15. Annesi ölüyor. [33-07] Bu tarih doğru, kendisi 1929 diye anımsıyor.

    28. Cağaloğlu’ndaki Vefa Ortaokulunun 6. sınıfına girdi, devamsızlıktan sınıfta kaldı. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    Davutpaşa Ortaokul 1’de ilk romanını yazıyor, bir defter dolusu. [Kitabın Sonsözü, Seviye On Ölüme Beş Kala] Bu yıl 1929 da olabilir.

    29/30. Davutpaşa Ortaokulu’nun 6. sınıfında. Her Cuma, Çehzadebaşı’ndaki ya Millet Tiyatrosuna ya Ferah Tiyatrosuna gidiyor. Naşit’e hayran. Millet Tiyatrosu bir oyun yarışması açıyor. Yarışmaya katılıyor. Yazarlığa ilk adımı. Yarışmaya İbiş’e benzer bir oyunla katılıyor.

    30. Çengelköy Askeri Okulu 7. sınıfına girdi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    30-07-08. Babası ve kendisi Halıcoğlu Askeri Lisesi Müdürlüğüne “Teahhüt Senedi” yazıyorlar. Babasının kaşesi var. 17 Temmuz günü Veledi Kara Baş Mahallesi İhtiyar Heyeti tarafından belge tasdikleniyor. [33-08]

    31/32. Askeri ortaokul son sinif ogrencisi

    32-06-28. Askeri Ortaokulu (Çengelköy) bitiriyor. Yabancı dil: iyi, öbür bütün dersleri pekiyi. Karnesi var. [33-08]

    32-09-00. Kuleli Asker! i Lisesine geçiyor. Kuleli’nin 9. sınıfında okuyor. Ekim de olabilir. Daha önce Çengelköy Askeri Ortaokulu’nda. BGBG-3.

    33/34. Kuleli’nin 10. sınıfında okuyor. BGBG-3.

    34/35. Kuleli’nin 11. sınıfında okuyor. BGBG-3.

    35-05-00. Kuleli’den ayrılış. “Kuleli salonunda toplantı. Boğaz vapuru ve Kuleli resmini yapan kimdi? Siyah beyaz resim, siyahın tonlarıyla yapılmıştı. Vapura binip ayrılıyoruz. Son ayrılış bu. 935 Mayıs idi. Bir daha 1972’de (37 yıl sonra) Kuleli’ye gideceğim. 937 Harp Okulu mezunları Cemiyeti Kuleli’de bir toplantı düzenlemişti.” [BGBG-e]

    35-05-01. Harp Okulu’na geçiyor (dühul) . [33-08]

    35-06-00. Harbiye’den ayrılış. Balıkesir Bandırma vapuruna binecek arkadaşlarıyla. BGBG-E. Sonra Harp Okulu’na gidecek.

    35-06-30. Balıkesir’de. [fotoğraf arkasından]

    35-07-27. Sinan Köprüsü Tahrip Projesini yapiyor. Imza: Is. Tb. Bl. 1. Hr. St. 211 Nusrat Nesin. Müzelik bir belge bu. 5 numarali dolapta. 05-13 numarali ama ustune numarasini yazmadim.

    37. Asteğmen oluyor.

    37/38. Fen Tatbikat Okulu’nda. [29-04]

    37-08-30. Subay çıkıyor. Sicil 937/2. Rütbesi Yarsubay. Herhalde o sirada Vedia Hanim’la nisanlanmis olacak. [bgbg notları, bgbg-e]

    37-09-00/38-00-00. İlk karısı Vedia Bitirim, İnönü Kızorta Okulu’nda Ortaokul 2. sınıfta. Tanışıyorlar, hatta belki de nişanlılar. Nişanlanmaya karar verdikten birkaç hafta sonra, Vedia Hanım, Aziz Nesin’in sınıf arkadaşı Rıfkı, Vedia Hanım’ın erkek kardeşi Büyük Ada’ya gidiyorlar, Dil’de Orta 3’teyken evlenme muamelelerini başlatıyorlar. Taksim Belediye bahçesindeki Dağcılık Kulübünde (daha sonra yıkıldı) yapılıyor. Vedia Hanım’ın “haminnesi” Ortaköy’de oturuyor. [foto]

    Sıvas Acısı’na eklenecek şiirler zarfından çıkan “Eski Büyü” şiiri Bedia Hanım için mi yazılmış?

    37-10-20. Okulu izinsiz olarak terketmekten maasinin 1/8’i kesiliyor.

    37-12-07. Sabah müzakeresindeki yoklamada dershanede bulunamamamis. Uyanamamış. Dört gün göz hapsi cezasına çarptırılıyor. Fen Tatbikat Okulunda [33-08]

    38. Beyoğlu Maçka Askeri Fen Tatbikat Okulu’nda teğmen rütbesiyle meslek eğitimi görüyor. (Bir Sürgünün Anıları, 13. basıma önsöz, ayrıca Bedia hanım’ın dosyasına bak) . Bu okuldaki çalışmaları Vakıf’taymış. Bu yıl 39 da olabilir. Bu okul 2 yıl surecek. Bir yandan da Istanbul Guzel Sanatlar Akademisi Dogu Susleme Bolumu ogrencisiydi. Akademide minyatur, tezhip, hat, cinicilik, ciltcilik dersleri aldi. Tegmen rutbesiyle Harp Okulu’nu bitirdi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname] 17-IKanun-938’te nişanlanıyor. [33-07]

    38-02-28. Teğmen oluyor. [33-07]

    38-10-05. Istihkam ikinci sinif ogrencisiyken bugün akşam müzarekesinden sonra okuldan ayrılıyor. 15 Ekim gunu haftasonu cezasina carptiriliyor.

    38-12-09. Kuyumcular caddesinden senetle iki nişan yüzüğü alıyor. 24 Mayıs 1939’da alacaklı haciz yolunu seçiyor.

    39-01-08. Vedia Hanım’la kütüphaneye gidiyorlar. [foto]

    39-01-26. Gümüşsuyu Hastanesine Asabiyye’ye gitmek icin izin aliyor! ! ! Saglam raporu veriliyor! [33-08]

    39-02-20. Vedia Hanım’a Maçka’dan bir mektup yazıyor. Bu Vedia Hanım’a ilk mektubu. Vedia Hanım da Istanbul’da oturuyor.

    Millet dergisinde yayımlanan Kısmet öyküsünü Maçka’da yazmış olabilir.

    39-03-28. (Salı) Harp Akademisi mahkemesinden saat 14’te ayrılmasına karşın, saat 17,30’a kadar okula “avdet” etmediginden üç gün göz hapsi cezasına çarptırılıyor. [33-08]

    39-04-13. (Perşembe) İstihkam 2. sınıftayken (ve teğmenken) , Elektrik manipülasyon dersine girmiyor ve dört gün oda hapsine carptiriliyor. Ayni suctan Şinasi Sukan ve Hulki sekizer gun oda cezasına çarptırılıyor. [33-08]

    39-05-31. İşıldak tatbikatına katılmadıklarından 4 arkadaş dört gün göz hapsi cezasina carprtiriliyorlar.

    39-06-01. Akşam yoklamasında bulunmadıklarından 13 arkadaş 12 Haziran’da dört gün oda hapsiyle cezalandırılıyor. Aralarında Şinasi Sükan da var. [33-08]

    39-06-04. Akşam yoklamasında bulunmadıklarından 4 arkadaş 12 Haziran’da dört gün oda hapsiyle cezalandırılıyor. Aralarında Şinasi Sükan da var. [33-08]

    39-06-20. III Kor. Is. Tb.’una iltihak ediyor. (Muratlı) [33-07]

    39-06-30. İlk karısına Muratlı’dan bir mektup yazıyor. O zamanlar nişanlılar. Gece saat 1. Belki de ertesi gün. Yedigün dergisine “Kuyu” ve “Hisler ve Düşünceler” adlı iki şiir daha göndermiş. “Yalnız dışarı çıkma. Eğer bir yere gitmek lazımsa. Gitmeden evvel bana yaz ve cevabımı bekle.” Muratlı’da 3. Kolordu Istihkam Taburu 2. Bl’te takım subayı olarak bulunuyor.

    39-07-10. İkramiye için İngilizce sınavına giriyor. Galiba Burgaz’da. [33-08]

    39-08-02. Trakya Manevrasına çıkıyor. [33-07]

    39-08-23. Edirne’ye geliyor. Edirne’den Vedia Hanım’a (Fıstıklık Cudi Sokak, No. 48, Ortaköy adresine) bir kartpostal atıyor.

    39-10-07. Bedreköyü’nde

    39-11-01/25. Bu tarihlerde “fenni hizmetler kursu” veriyor. Bu kurstan bir tarihte şikayet etmiş. [33-07]

    39-11-11. Saime Güngör’e Ömroba’dan bir bayram kartı. Adres Vedia Hanım’ın Ortaköy’deki adresi. Zarfı ve kartı sanırım kendi yapmış.

    39-11-20. Trakya tahkimat işinden dönüyor. [33-07]

    39-12-08. Vedia Hanım’a Karahamza’dan bir mektup atıyor. Sanırım iki aydır nişanlılar. Vedia Hanım Oya’yı 17 yaşında doğuracak.

    39-12-22. Muratlı’da. Kıtası: III Kor Is. Tb. 2 Bl. Rütbesi: Teğmen. Duhulü: 1 Mayıs 1935. Sicili 937/2. Nasbı: 28 Şubat 938. [33-08]

    39-12-31. Evleniyor. Bir kağıt parçasına şunları yazmış: “Muratlı’da evlendik. Nikahı muhtar kıydı. Tabur komutanımla Bölük komutanım şahit oldular.

    Muratlı’dan İstanbul’a eskavatör kursuna gelmiştim. Bu resim o zaman çekildi.” Hangi resim olduğu belli değil. (68-31)

    40-02-24. Maçka Fen Tatbikat Okulunda ekskavatör kursuna gidiyor. 5 Nisan’da bitiriyor. [33-07]

    40-03-20. Fen Tatbikat Okulu’nda, ekskavatör kursunda. [foto].

    40-04-05. Maçka Fen Tatbikat Okulundaki ekskavatör kursunu bitiriyor. [33-07]

    40-05-23. Taburca Kırklareli Tahkimat Komutanlığının emrine giriyorlar. [33-07]

    40-06-20. Erzurum’a Mst. Mv. İs. Tb. 3. Bl. TK.K.’ligina tayınen geliyor. [33-07]

    40-07-28. Erzincan mühimmat deposuna gidiyor. 23-Eylul’de dönüyor.

    40-09-23. Erzincan’dan Erzurum’a dönüyor.

    40-09-28. Kars’a Mst. Mo. İs. Tb. 4. Bl. TK.K.’lığına tayınen gidiyor.

    40-11-04. Kars’ta.

    40-12-16. Pazartesi gunu saat 4,30’da Oya doğuyor

    41. Bu yıllarda Trakya’da çadırlı ordugâhta görev yaptı. Bu görev iki yıl sürdü. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    41-08-30. Üsteğmen oluyor.

    41-09-20. Kars’ta [foto]

    41-12-20/44-04-21. Niğde’de subay olan Şadi Usal’la mektuplaşıyor. Şadi Usal, Aziz Nesin’in öykülerini eleştiriyor. [M? ]

    42. Erzurum Müstahkem Mevkii İstihkam Tb. Bölük Komutanlığına atandı. Bir bomba kazasında yaralandı. Erzincan’da depremde yıkılmış olan ordu cephaneliginin boşaltılmasıyla görevlendirildi.

    Kars Müstahkem Mevkii İstihkam Taburuna atandı. Üsteğmenliğe yükseldi. Müstahkem Mevki’de Birinci Şube Müdür Yard. olarak görev yaptı. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname] Kars Müstahkem Mevki Komutanlığı Birinci Şube Müdürü Cemal Akbay’ın yardımcısı. General, daha sonra Genel Kurmay İkinci Başkanı olacak olan Şahap Gürler. Şahap Gürler çok iyi bir insan. [İbiş Dosyası]

    21-IItş-942 günü saat 4,30’da Ateş doğuyor. [33-07]

    42-yaz. Kars’tan Ankara’ya tank kursları için geliyor. At yarışlarına gidiyor. Vedia Hanım’la hipodromda çekilmiş. Ne pahasına olursa olsun askerlikten ayrılmaya karar verdiği günler [foto]. 43-05-10’a bak. Bu 43 de olabilir.

    43. 1942 de olabilir. 7 GÜN’de yazar ve yönetici. Şiirleri yayımlanıyor. Şubat 1943’te Millet dergisinde Ömer Bedrettin Uşaklı’nın şiirleri üzerine olumlu bir eleştirisi yayımlanıyor. Bu, yazıları üzerine ilk eleştiridir. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    1944 de olabilir. Üsküdar Paşakapı Cezaevi’nde. Karısı ve çocuklar Fatih’te oturuyorlar. [foto]

    43-01-29. Kars Nüfus Müdürlüğünden Nüfus Sureti alıyor. 74-28

    43-05-10. Ankara tank talimgâhına gidiyor.

    43-05-27. Bu tarihte Kars’ta üsteğmen.

    43-08-20. Safranbolu’da, 23. tüm. is. Bl. K. oluyor.

    43-09-07. Manevraya çıkıyor.

    44-01-01. Millet dergisinin 21. sayısında Aziz Nesin adıyla Arkadaş Hatırı adlı öyküsü yayımlanıyor. O sırada Kars’ta.

    44-03-01. Millet dergisinin 23. sayısında Aziz Nesin adıyla Kısmet öyküsünü yayımlıyor.

    44-04-01. Millet’in 24. sayısında Aziz Nesin adıyla Çıngır Bey öyküsü yayımlanıyor. O sırada Zonguldak’ta.

    44-05-11. Safranbolu’da “Vüzuh ve İpham” yazısını yazıyor.

    44-06-23. İstihkam Blğ’den onbaşı Günenli 322 doğumlu Mustafa Karakaş bu tarihte babam aleyhine ihbarda bulunmuş.

    44-07-03. Savcının iddianamesini hazır. Aynı gün tevkif müzekkeresi çıkıyor.

    44-07-04. Tevkif tarihi. Ama hapishaneye girdiği tarih 23-09-44. 4 ay 10 güne mahkum olmuş. (“Hırsızlık, zimmetçilik”) . 11-11-1944’te tahliye olacak.

    44-07-05. Kurmay Albay Hilmi Oray, İstihkam Bl.K’lığına, babama bir yazıyla birlikte tevkif müzekkeresini, iddianameyi ve tahkikat kararını yolluyor.

    44-07-18. Mahkeme karar veriyor. 4 ay 10 gine mahkûm oluyor ve askerlikten ihraç ediliyor.

    Askerlikten ayrıldıktan hemen sonra bir fotoğraf çektiriyor. [foto]

    44-08-31. Mahkeme kararını temyiz etmediğinden karar 24-08-44 tarihinde kesinleşiyor. Emekli maaşı bağlanabilirmiş. Bu maaşı aldığını sanmıyorum.

    44-09-23. “Zimmetçilikten, hırsızlıktan” hapse girdiği tarih. 11-11-44’te tahliye olacak. 74-28, Mahkûmiyet Varakası.

    44-11-11. Tahliye tarihi. 74-28

    45-00-00. Nuruosmaniye’de bakkallık yaptı. Karagöz gazetesinde ve Yedigün dergisinde redaktörlük ve yazarlık yaptı. Profesyonel olarak yazarlığa başladı. Tan gazetesinde köşe yazarlığına başladı. Yayımlanmış ilk bağımsız yapıtı Parti Kurmak Parti Vurmak adlı onaltı sayfalık broşürü çıktı. Cumartesi adlı haftalık bir magazin çıkardı, 8 sayı çıktı. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    45-05-23. Bu tarihte Mimar Kemal Mahallesi, Derin Kuyu sokak, No: 4, Kumkapı adresine Istanbul Belediye’sinden bir mektup alıyor. 74-28

    45-12-04. Tan Gazetesi yıkılıyor. Oradaki işinden oluyor. Sedat Simavi de çekindiği için Yedigün’den de çıkartılıyor. Geceleri, ayda 60 liraya Vatan’da Ankara muhabirlerinin verdiği telefon haberlerini alıyor. Sıkıntılı günler... [foto]

    46. Yaşamında ilk ve son kez bir siyasi partiye girdi. Esat Adil Müstecaplı’nın kurduğu Turkiye Sosyalist Partisi’nde iki ay üye kaldı ve istifa ederek ayrıldı. Amerikan emperyalizmi ve Turkiye’ye uygulanmaya baslanana Truman Doktrini’ne karşı yazdigi bir broşürden dolayı sıkıyönetimce tutuklandı ve tutuklu gorulen yargilanmasi sonunda askeri mahkeme on ay hapse mahkum etti. Bu son olay 47’de olmali. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    Partiye ilkbahar ya da yaz aylarında kayıtlı olduğunu sanıyorum.

    46-07-00. Esat Adil Müstecabi Gerçek’i çıkarıyor. Aziz Nesin gazetenin sekreteri ve köşeyazarı. Gerçek 25 sayı çıkabiliyor. Celal Bayar’ın İzmir söylevini yayımladıkları için kapatılıyor bir ara. (ne zaman) AN işsiz kalıyor. Esat Adil’e haftalık bir gülmece gazetesi öneriyor. Parti üyelerinden gazetenin çıkması için para toplanacak; 3000 lira gerekiyor. İki ay sürüyor bu iş ve yalnızca 260 lira toplanıyor. Partiden istifa ediyor. Eylül aylarında olmalı bu. Gazete işi yatıyor. (Medet 1)

    46-11-00. Yeni Dünya Gazetesinde çalışıyor. Vedat Baykurt’la tanışıyor. Yeni Dünya 4 Aralık’ta faşistlerce yıkılıyor. Vedat Baykurt geri kalan matbaaada basım işleri yaptı.

    46-11-25. Markopaşa’nın ilk sayısı çıkıyor. Emek’te basılıyor. “Hakkınızı helal edin dostlar”ı yazıyor. Medet’lerde Markopaşa’nın ve öbür gazetelerin öyküsü var. Gazeteyi dağıtıcılar almıyor, kendi satıyor. Markopaşa’nın satışı 70 binlere kadar çıkacak zamanla, ki o tarihte onca satan gazete yok. (Medet 2 ve 3) Büro İzzettin Han’da, Ankara caddesi, Vilayet karşısı, No. 23. Falih Rıfkı Atay’a bir destan yayımlanıyor Markopaşa’nın birinci sayısında. AN yazmış, destanda adı geçiyor: “Aşık Nesin”. Falih Rıfkı daha sonra bir başka vesileyle, ama bu destana kızdığından, Markopaşa’yı dava ediyor. Sabahattin Ali 1000 lira ödemeye mahkum ediliyor. [Medet 7]

    46-11-27. Haftalık bir gazete olan Ses’in 8. sayısı çıkacak. Ses’te bir ara çalışmış mıydı, Markopaşa’dan önce?

    46-12-00. Yusuf Ahıskalı’nın çıkardığı SES dergisinde Türk sosyalistlerini birleşmeye çağıran bir yazı yazıyor. [Medet 4]

    46-12-02. Markopaşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Tan’da (Halil Lütfi’nin matbaası, daha önce yıkılmıştı) basılıyor. Üçüncü sayı da Tan da basılacak, dördüncü sayıyı basmaya Halil Lütfi korkacak ve basmayacak.

    İkinci sayıyı 15 bin basmak isteyecek ama Sabahattin Ali “satmaz” diyerek karşı çıkacak. Sonuçta 10 bin basılacak.

    46-12-09. Markopaşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Tan’da basılıyor. 15 bin basılmış.

    46-12-15. Birkaç arkadaşı Tan matbaasına gelerek AN’ye ertesi gün aleylerinde miting yapılacağını, idarehaneyi yakıp yıkacaklarını bildiriyorlar. Emniyet Müdürlüğüne ve Valiliğe korunmaları için dilekçe veriyor. Gene de idarehanede bulunuyor, gazete zamanında çıkmalı! Gazete satışı 25 bine yükselmiş. Ertesi gün (16’sı) sabah saat 4,30’da polisler geliyor ve tutuklanıyor. Gazete Tan matbaasında basılıyordu. 4. sayıda nerde basıldığı yazmıyor. Nedeni şu: Halil Lutfi Dördüncü korkuyor ve baskı makinesinden çıkarıyor. Dördüncü, Tan’ın bir kez daha yakılmasından korkuyor. AN ile Sabahattin Ali çok rica ediyorlar ama razı edemiyorlar. Önceden tanıdığı Nazım Berksoy basmayı kabul ediyor, ama iki misli para alıyor. [Medet 4-5]

    46-12-16. Markopaşa’nın 4. sayısı çıkıyor. 25 bin.

    Milletvekili Cemil Barlas’a mektup: “Topunuzun köküne kibrit suyu”. Bu yazı AN’nin olmalı. Ama SA yargılanıyor.

    “Buyuk Tutuklanma”. Sabah saat 4,30’ta, gazeteleri kırmak üzereyken İzzettin Han’a polisler geliyor, tutuklanıyor. Demir Ahmet’ten en az bir tokat yiyor. Emniyet Müdürlüğü’nde (Sansaryan Han’da) gozaltına alınarak 17 gün ağır sorgu altında hücrede tutuluyor. Sabahattin Ali de hemen sonra tutuklanıyor. AN’nin evindekilerin parası yok. Hücrede 6 gün aç susuz bekletiliyor. [Medet 4-5]

    “Topunuzun Köküne Kibrit Suyu” yazısından Sabahattin Ali “galiba” 3 aya mahkum oluyor, milletvekillerine hakaretten. [Medet 7] Ressam Faris Erkman da tutuklanıyor ve işkence görüyor. Erkman daha uzun süre kalıyor. [Medet 8] Esat Adil de içerde. Daha sonra hapishaneden kitap isteyecek. Bir gün sonraki Son Telgraf gazetesinde büyük puntolarla şöyle bir haber var: “Sıkı Yönetüm Komutanlığının Tebliği: Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü, Türkiye Sosyalist Partileri kapatıldı”. Sendika, Gün, Ses, Noro, Dost, Yığın gazete ve dergileri ve bunların matbaaları kapatılıyor. Yarın ve Büyük Doğu 4 ay kapatılıyor. Daha kapatılanlar da var. Son Saat’in de başlığı buna benzer. Sorguya çekilenler: Dr. Şefik Hüsnü, matbaacı Ferit, Esat Adil Müstecaplıoğlu, Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Yusuf Ahıskalı, Aram Pehlivanyan, Avadis Aleksanyan. 2 parti, 2 cemiyet, 3 gazete, 5 mecbua kapatıldı. Serteller içeri alındı gibi haberler varsa da, bu doğru değil. 47’yle 60 arası insan tutuklanıyor.

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “Y:79032/49 79031/49 16.12.46 CK.161/Son.61. İstanbul Sıkıyönetim 3 nolu Yar.12.9.47 56-60.10 ay ağhp.20.2.1948”

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:79031/49 16.12.1946 CK.164/Son.61.İstanbul Sıkıyönetim [? ] nolu mahkeme 10 ay ağhp.12.8.1947 56-60 30.8.1947”.

    46-12-18. Markopaşa kapatılıyor (2 gün önce de kapatılmış olabilir) . Yarın gazetsi ve Büyük Doğu dergisi kapatılıyor. Necip Fazıl mahkemeye veriliyor. [Gece Postası Gazetesi, 1946-50 dosyası]

    47-01-01. Aşağı yukarı bu tarihlerde (belki bir-iki gün sonra serbest bırakılıyor) . Markopaşa 4 sayı çıkabildi ancak. Ahmet Demir’i mahkemeye veriyor, ama 6 ay oyalıyorlar. [Medet 6]

    47-01-06. Markopaşanın 5. sayısı çıkıyor. Büyük tutuklanmadan sonraki ilk sayı. Emek’te basılıyor.

    47-01-13. Markopaşa’nın 6. sayısı çıkıyor. Yazı İşleri bu sayı Sabahattin Ali’den Aziz Nesin’e geçiyor. Gelecek sayı gene Sabahattin Ali’ye geçecek. Nedenini anlamadım. Bu sayı Berksoy’da basılıyor.

    47-01-16/47-05-30. Sabahattin Ali’den mektuplar alıyor bu tarihlerde. [M96-98]

    47-01-20. Markopaşa’nın 7. sayısı çıkıyor. Berksoy’da dizilip Emek’te basılıyor.

    47-01-27. H. Yalçın 30 lira alıyor. [1946-50]

    47-01-27. Markopaşa’nın 8. sayısı çıkıyor. Belli ki yazı ve resimler başka gazetelerde yayımlanıyor. Gazetenin ortasında bir duyuru var bu konuda. Gazete Işık’ta dizilip Berksoy’da basılıyor. 12. sayıya dek bu böyle gidecek.

    47-01-28. Orhan Müstecabi, ev kirası için 40 lira, Esat Bey için 50 lira, hastane için 30 lira alıyor.

    47-01-29. TBMM’de “komünist tahrikatı” tartışılıyor. İçişler bakanı Türkiye’de komünist hareketleri üzerine uzun bir nutuk çekiyor. Nutkun metni 30 Ocak tarihli Son Posta gazetesinde. [1946-50]

    47-02-00. Markopaşa ciddi yayın yapmak (Kültür Serisi) istiyor. Broşürler basılacak: 1) Kemal Yalazkan’ın Şemseddin Sirer’e açık mektubu, 2) Nereye Gidiyoruz, 3) Cemal Nadir, 4) Sendika. Bunlardan ikincisi toplatıldı, diğerleri? [Medet 11]

    Markopaşa yayımlandığı tarihlerde Nereye Gidiyoruz? başlıklı bir broşür yazıyor. Broşür basımevinde toplatılıyor. İşte bu yüzden hapse ve sonra sürgüne gidiyor. 161. maddeye muhalefetten: yayın yoluyla milli menfaatlere aykırı eylemde bulunmak...” [Bir Sürgünün Anıları]

    [Medet 11-15] [1946-50]

    Nereye Gidiyoruz adlı broşürden dolayı tutuklanıyor. 10 ay hapse ve 4 ay Bursa’da sürgüne mahkum oluyor. 161. maddeden, ulusal çıkarlara aykırı yayından... Bu madde daha sonra antidemokratik bulunarak kaldırılmış.

    47-02-01. M.A. Aybar, Hür’ün 1. sayısını çıkarıyor.

    47-02-03. Markopaşanın 9. sayısı çıkıyor. “Muazzam Yerli Kepazelik” yazı dizisine başlıyor.

    47-02-05. Orhan Müstecabi 10 lira almış. [1946-50]

    47-02-08. Bakırköy Akıl Hastanesinde birine Orhan Müstecabı 30 lira yolluyor. [1946-50]

    M.A. Aybar, Hür’ün 2. sayısını çıkarıyor.

    47-02-10. Markopaşanın 10. sayısı çıkıyor. Krallara değgin bir yazı var.

    47-02-11. H. Yalçın 50 lira alıyor. [1946-50]

    47-02-13. Orhan Müstecabi, Esat Bey için 10 lira alıyor. [1946-50]

    47-02-14. Esat Adil, Aziz Nesin’e yazıyor. [1946-50]

    47-02-15. M.A. Aybar, Hür’ün 3. sayısını çıkarıyor.

    47-02-17. Markopaşanın 11. sayısı çıkıyor

    47-02-18. Orhan Müstecabi 15 lira almış. [1946-50]

    47-02-22. M.A. Aybar, Hür’ün 4. sayısını çıkarıyor.

    47-02-24. Esat Adil, Orhan Erkip’e bir not yazıyor. Notta, Aziz Nesin’in 24-02-47’de, yani o gün, kendisine 15 lira yolladığını ama eline geçmediğini söylüyor. [1946-50]

    Markopaşanın 12. sayısı çıkıyor.

    Bir ara tutuklanıyor, ama tam ne zaman bilemiyorum. Tutuklu bulunan Esat Adil’e gönderdiği bir kitabın içinde unutulan bir mektup yüzünden. 3 gün 3 gece sorgusuz tutuluyor. Sonra Demir Ahmet sorguya çekiyor.

    47-02-28. Rıfat Kaplan’a 25 lira ödemiş. [1946-50]

    47-03-01. Esat Adil’e yazıyor. Esat Adil aynı nota not düşüyor. eski Türkçe. H. Yalçın’a 15 lira ödemiş. [1946-50]

    M.A. Aybar, Hür’ün 5. sayısını çıkarıyor.

    47-03-03. Markopaşa’nın 13. sayısı çıkıyor. Bu sayı Stad’da basılıyor. Daha önce Berksoy’da iki misli fiyatına basılıyordu. [Medet]

    47-03-06. H. Yalçın, hastaneye vermek üzere 40 lira almış. Rıfat Ilgaz’a olabilir mi? [1946-50]

    47-03-08. M.A. Aybar, Hür’ün 6. ve galiba sayısını çıkarıyor.

    47-03-10. Markopaşa’nın 14. sayısı çıkıyor. Sabahattin Ali hala sahibi ve yazı işleri müdürü, ama bu son. Bundan sonra değişecek.

    47-03-12. Markopaşa’nın sahibi ve yazı isleri Mücap Ofluoğlu’na geçiyor. [29-03] Çünkü, Sabahattin Ali “Topunuzun Köküne Kibrit Suyu” yazısından ve Falih Rıfkı’nın açtığı davadan dolayı içerde. Ofluoğlu o arada Şehir Tiyatrosu’nda, galiba atılıyor. [Medet 12] “Topunuzun Köküne Kibrit Suyu” yazısını Aziz Nesin yazmıştır. Müzehher Va-Nu, birgün Moda’da bir evde Sabahattin Ali’nin bakın ne yazdım diye heyecanla bu yazıyı okuduğunu anlattı.

    47-03-13. Perşembe. Haluk Yetiş’le Ziya Tanburacı bir sözleşme yapıyorlar. Matbaa makinası alacaklar. Bu konuda Bir Sürgünün Anılarının son basımına bak, son sayfalarda bu konuyla ilgili bir mektup var.

    47-03-15. Esat Adil’e 10 lira yolluyor. R. Kaplan eliyle. Aynı R. Kaplan’a ayrıca 15 lira veriyor. [1946-50]

    Bu tarihte birisine kısa bir eski Türkçe not yazmış. Galiba Esat Adil’e, sanırım “Esatçığım” diye başlıyor.Notun altında Esat Adil’in kurşun kalemle bir notu var: “On lira aldım, teşekkür ederim, kitap gönderme”. Anladığım kadarıyla Esat Adil hapiste. Aziz Nesin, Esat Adil’e bir başkası aracılığıyla bu notu ve para yollamış. Esat Adil de aynı nota parayı aldığını yazmış. Yanılmış olabilirim. [1946-50]

    Bir gün sonraki Tasvir’den bir haber: Falih R. Atay Markopaşa’yı “Biliyor musunuz” adlı yazıdan dolayı dava etti. [1946-50]

    47-03-17. Markopaşa’nın 15. sayısı çıkıyor. Sabahattin Ali içerde olmalı. Sahibi ve yazı işleri M. Ofluoğlu’nda. Gazeteyi basacak basımevi bulmakta güçlükler çekiliyor. Stad’da basılıyor.

    47-04-05. M.A. Aybar, İzmir’de Zincirli Hürriyet’in 1. sayısını çıkarıyor.

    47-04-07. Markopaşa’nın 16. sayısı teksir makinasında çıkıyor. En son 17 Mart’ta çıkmıştı. Basamamışlar. [Medet 12]

    Aziz Nesin, Nazım Berksoy’a baskı makinası için 350 lira ödüyor. Sözleşme hazırlıyorlar, ama Nazım Berksoy imzalamıyor. 16 Nisan’a bak. [1946-50]

    47-04-08. Markopaşa’nın telefon isteği reddediliyor. [1946-50]

    Falih Rıfkı Atay, Sabahattin Ali’ye hakaret davası açıyor. Sabahattin Ali şöyle yazmış: “Biliyor musunuz Falih Rıfkı Atay apartımanlarından aldığı hava parasile sıkıntı içinde yaşıyor”. Bir gün sonraki Tasvir gazetesinden. [1946-50]

    47-04-12. M.A. Aybar, İzmir’de Zincirli Hürriyet’in 2. sayısını çıkarıyor. 3. sayı da çıkıyor ama tarihini bilmiyorum.

    47-04-14. Markopaşa’nın 17. sayısı çıkıyor. Bu sayı gene Berksoy’da basılıyor. Daha önce Stad’da basılıyordu.

    47-04-17. Markopaşa’nın sahibi ve yazı isleri Mustafa Uykusuz’a geçiyor. [29-03] Çünkü Mücap Ofluoğlu’nun annesini tehdit etmiş polis. [Medet 12]

    47-04-19. M.A. Aybar, İzmir’de Zincirli Hürriyet’in 3. sayısını çıkarmış olabilir.

    47-04-21. Markopaşa’nın 18. sayısı çıkıyor. Sahibi ve Yazıişleri Mim Uykusuz’da.

    47-04-28. Markopaşa’nın 19. sayısı çıkıyor. 26 Nisan tarihli ihtarname Nazım Berksoy’a tebliğ ediliyor. [1946-50]

    İmzasız olarak “Dediğin” başlıklı bir şiir çıkıyor. Uykusuz savcıya şiiri kimin yazdığını söylemiyor. Asliye 7. ceza mahkemesi gazeteyi bu yüzden kapatacak. 15 Mayıs’a bak.

    Markopaşa’nın 19. sayısı çıkıyor. 26 Nisan tarihli ihtarname Nazım Berksoy’a tebliğ ediliyor. [1946-50]

    47-04-30. Tevkif ediliyor. 24-02-48’de tahliye edilecek. [74-28] ve 20-02-48’de Bursa’ya gidecek.

    Neden? 18-05-89 tarihli sabıka kaydında 12-09-47’den 20-02-48’e kadar on ay ağır hapis yattığını yazıyor. Bu süre on ay değil. Yukardaki tarihler doğru olmalı.

    Cezaevinden nasıl yazı kaçırdığını anlattığı bir yazı var [05-34]’te. Bu yazıyı [1946-50] dosyasına aktarmış olabilirim.

    47-05-01. Mustafa Uykusuz C. Savcılığına ve Emniyet müdürlüğüne bir dilekçe yazıyor: “Gazetemizin basılmakta olduğu Cağaloğlu’nda, Türk Ocağı 19-21 numarada Berksoy Basımevine Markopaşanın basılmaması, aksi takdirde matbaa sahibinin ve matbaanın başına bir hal gelebileceği tarzında ve milliyetçi bir grup imzasile, küstahça tehditler savuran bir takım mektuplar gelmektedir. Matbaanın herhangi bir zarar ve ziyana uğramaması için gerekli tedbirlerin bir an önce alınması hususunda ehemmiyetle nazarı dikkatinizi çeker ve bu vesile ile saygılarımı sunarım.”

    47-05-05. Markopaşa’nın 20. sayısı çıkıyor.

    Aziz Nesin cezaevinde. Gazete kapanmış durumda. Mustafa Uykusuz gene de gazeteyi çıkarıyor. Bu yüzden 500 lira para cezasına mahkum ediliyor.

    47-05-08. İlk eşine hapisten bir mektup yazıyor. Bu mektup “Çiçu” dosyasına dahil değildi. Ekleyeceğim. Şimdilik “1946-1950” dosyasına koyuyorum.

    47-05-09. Markopaşa’dan Haluk Yetiş’le Berksoy Matbaası sahibi Nazım Berksoy sözleşme imzalıyorlar. Berksoy daha önce sözleşmeyi imzalamaktan kaçınmış. 26 Nisan’a bak. [1946-50]

    47-05-12. Markopaşa’nın 21. sayısı çıkıyor.

    Bu tarihle 19’u arasında Merhumpaşa’nın bir sayısı çıkmış olmalı. Merhumpaşa çok daha sonra yayınını sürdürecek.

    Kendisi cezaevinde.

    47-05-14. İstanbul 7. asliye ceza mahkemesi Markopaşa yazıhanesinin (İzzetpaşa Hanı, 23-24) mühürlenmesine ve 3 aylık kapatılmasına karar veriyor. Markopaşa’nın 19. sayısında çıkan “dediğin” başlıklı şiir yüzünden. Karar infaz ediliyor. 15 Ağustos’ta gene açılıyor yazıhane. Emniyet gazeteden birçok evrak almış. Daha sonra da iade etmemişler. 5 Ocak 48’e bak. [1946-50]

    47-05-19. Markopaşa’nın 22. sayısı çıkıyor.

    Kendisi cezaevinde.

    Bu sayı toplatılıyor. Polislerin gazeteleri topladıkları bayilere verdikleri yazılar var [1946-50] dosyasında. Çok ilginç!

    47-05-20. Cezaevinden Vedia Hanım’a bir mektup yazıyor.

    47-05-27. Orhan Müstecabi, Haluk Yetiş’ten 120 lira alıyor. [1946-50]

    47-05-28. Mustafa uykusuz gazetenin 15 mayıs’ta yolsuz kapatıldığına dair bir dilekçe veriyor, ama bir işe yaramayacak. Dilekçe yok bende. [1946-50]

    47-06-19. Markopaşa davasına devam ediliyor. Dava 25-06-1947 tarihine bırakılıyor. 16 Temmuz’da dava bitecek. [29-09] Kendisi cezaevinde.

    47-07-11. Avukatları Mülhime Gökbudak bugün Haziran ve Temmuz aylarının vekalet ücretini alıyor. [1946-50]

    47-07-16. Markopaşa davası bitiyor. Gazete kapanıyor ve Uykusuz 6 aya hapse mahkum ediliyor. Ceza üç aya iniyor. Kendisi cezaevinde.

    47-07-29. Bu tarihlerde Yeni Adam’a öykülerini yollamış. Bu konuda bir mektup almış editörden. [M94] Aziz Nesin cezaevinde.

    47-08-12. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:79031/49 16.12.1946 CK.164/Son.61.İstanbul Sıkıyönetim [? ] nolu mahkeme 10 ay ağhp.12.8.1947 56-60 30.8.1947”.

    47-08-15. Üç ay önce mahkeme kararıyla mühürlenen Markopaşa idarehanesi bugün açılıyor. [1946-50]

    47-08-30. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:79031/49 16.12.1946 CK.164/Son.61.İstanbul Sıkıyönetim [? ] nolu mahkeme 10 ay ağhp.12.8.1947 56-60 30.8.1947”.

    47-09-08. Malumpaşa’nın 1. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri müdürü Orhan Erkip, sonradan başlarına türlü belalar açacak adam... Gazete Büyük Doğu matbaasında basılıyor. Kendisi cezaevinde.

    47-09-12. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “Y:79032/49 79031/49 16.12.46 CK.161/Son.61. İstanbul Sıkıyönetim 3 nolu Yar.12.9.47 56-60.10 ay ağhp.20.2.1948”.

    47-09-15. Malumpaşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Kendisi cezaevinde.

    47-09-19. Malumpaşa çıkıyor, belki de çıkarılmak isteniyor. [29-03]. Ayın 27’sinde çıkmış ama. Kendisi cezaevinde.

    47-09-22. Malumpaşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Kendisi cezaevinde.

    47-09-26. Mustafa Uykusuz, Markopaşa’yı eski sahibi Mücap N. Ofluoğlu’na devrediyor. [1946-50]

    47-09-27. Haftalık Markopaşa için Vilayet’e beyanname veriliyor. Sabaheddin [sic] Ali sahibi ve yazi isleri sorumlusu [29-03] Kendisi cezaevinde.

    47-09-29. Malumpaşa’nın 4. sayısı çıkıyor. Bu ana dek Orhan Erkip’le birlikte çalışıyorlar. Malumpaşa’nın gelecek sayısı sağcı olacak! Orhan Erkip çıkaracak... Kendisi cezaevinde.

    47-10-00. Orhan Erkip tek başına sağcı bir Malumpaşa çıkarıyor... Malumpaşa’nın 5. sayısı. Bu sayıyı Vakıf’ta bulamadım. [29-09] dosyasına bak, belki orda vardır. Kendisi cezaevinde.

    47-10-01. Orhan Erkip Markopaşa’yı “satın almış” ve İstanbul Vilayeti Basın ve Yayın Md.lüğüne gereken tescil muamelesini bu tarihte yaptırmış. Markopaşa’nın sahibi Mustafa Uykusuz 1. Ağır Ceza’da yargılanıyor. [1946-50]

    47-10-02. Perşembe. Gece saat 21-22 arası Markopaşa’nın belgeleri çalınıyor. Mustafa Uykusuz’un savcılığa dilekçesi var. Yeni adres: Asmalımesçit, Şehbender Sok. No. 18. Çinili Han 1/1 [1954-60]

    47-10-06. Markopaşa davası. Beraat. Davalı Mstafa Uykusuz’du. Aziz Nesin cezaevinde.

    47-10-07. Markopaşa’nın yeniden çıkmasına bu tarihten önce izin verilmiş. [29-03] Kendisi cezaevinde.

    47-10-08. Sabahattin Ali’ye mahkemeden davetiye. Davacı Sabahattin Ali, davalı Rauf Yazar. Mahkeme 16-10-47’de saat 14’te. [1946-50]

    47-10-09. Mustafa Uykusuz İstanbul Cumhuriyet Savcılığına bu tarihte 947/15229 numaralı dilekçe yazıyor. Ayın 22’sinde bu dilekçeye ek yazıyor. [1954-60]

    47-10-10. Markopaşa’nın 23. sayısı çıkıyor. Markopaşa 5 aydır çıkmıyordu. Sahibi ve yazı işleri Mim Uykusuz’un. Aziz Nesin cezaevinde. Oysa gazetenin yasal sahibi (hile yoluyla ama yasalara uydurarak) Orhan Erkip. Orhan Erkip hiç memnun değil. Mahkemeye veriyor, satışın durdurulmasını, tedbir alınmasını isteyecek ertesi gün. [1946-50]

    47-10-11. Haluk Yetiş’e ve Mustafa Uykusuz’a mahkemeden davetiye. Orhan Erkip, Mustafa Uykusuz’un çıkardığı Markopaşa’nın satışının durdurulmasını istiyor. Çünkü gazetenin sahibi Orhan Erkip! [1946-50]

    Malumpasa’nin 6. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip’in... Şöyle bir haber var: “Karikaturist Mim Uykusuz’u ayda 80 lira maaşla istismar eden Sabahattin Ali’nin 800 lira masrafla Tokatlıyanda kıt kanaat gecindigini biliyor musunuz? ” [29-09] Aziz Nesin cezaevinde.

    47-10-15. Mustafa Uykusuz’un bir davası var Ticaret mahkemesinde.

    47-10-16. Merhumpaşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazı işleri Sabahattin Ali’de. Aynı gün Markopaşa’nın 24. sayısını Orhan Erkip çıkarıyor. Orhan Erkip Markopaşa’yı resmen çalmış. [29-09] Kendisi cezaevinde.

    47-10-17. Bir mesele hakkında konuşmak için Selanik Bankasına çağrılıyor Malumpaşa. [1946-50] Bayilere Merhumpaşa konusunda mektup yazılıyor. [1946-50]

    Geveze çıkıyor. Markopaşa da... Mim Uykusuz’un bir gazete ilanı var Geveze’de, Markopaşa karikatürlerimi izinsiz basıyor diye... Orhan Erkip Markopaşa’yı basıyor ve Mim’in ve Aziz Nesin’in eski yazılarını, karikatürlerini aşırıyor. Bu yuzden kendisine dava da açılmış. [29-09] Aziz Nesin cezaevinde.

    47-10-19. Markopaşa’nın 25. sayısı çıkıyor. Bu sayıyı belli ki Orhan Erkip çıkarmış. [29-09] Aziz Nesin cezaevinde. Bu sayıyla ilgili ayın 20’sine de bak.

    Sabahattin Ali, bu sayıdaki bir yazıdan dolayı Orhan Erkip’i mahkemeye veriyor, ama olumlu sonuç alamıyor. Sabahattin Ali, Mustafa Uykusuz ve Mücab Ofluoğlu dava dilekçesini ertesi gün veriyorlar. [1946-50]

    47-10-20. Sabahattin Ali, Mustafa Uykusuz ve Mücab Ofluoğlu, Orhan Erkip’i dava ediyorlar. Dava dilekçesini bugün veriliyor. [1946-50] Bir gün sonra yayımlanan Cumhuriyet’te şöyle bir haber var: Linguafon Enstitüsü sahibi Vitalis B. Bilen tarafından Markopaşa gazetesinin yeni sahibi Orhan erkip aleyhine maddei mahsusa tayini suretile neşren hakaret suçundan dava açılmıştır. Dava mevzuu yazı, Markopaşa’nın 19 Ekim tarihli nüshasında yayınlanan bir makaledir. [1946-50]

    47-10-21. Vitalis Bilen, Sabahattin Ali’ye bir mektup yazarak randevu talep ediyor. V.B., Orhan Erkip’e hakaret davası açmıştı. [1946-50]

    47-10-22. Mustafa Uykusuz ayın 9’unda yazdığı dilekçeye ek ekliyor. Aziz Nesin, Mim Uykusuz’a bu tarihte bir mektup yazıyor. Belki de mektup Uykusuz’un eline bu tarihte geçmiş. [29-09] Kendisi cezaevinde.

    Bir gün sonraki Cumhuriyet’te Sabahattin Ali’nin Orhan Erkip hakkında hakaret davası açtığı haberi var. Hakaret, Markopaşa’nın son sayısında (25. sayı) edilmiş. Dava dilekçesi bu tarihte verilmiş. Ancak Savcı Hicabi Dinç davayı reddediyor. [1946-50]

    47-10-24. Haluk Yetiş’in ve Mustafa Uykusuz’un bir davası var bu tarihte. [1954-60]

    47-10-25. Merhumpaşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Aziz Nesin cezaevinde.

    47-10-26. Markopaşa’nın 26. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip çıkarıyor, sağcı. Aziz Nesin hapiste.

    47-11-01. Merhumpaşa’nın 4. sayısı çıkıyor. Merhumpaşa bu sayıdan sonra bir sayı daha (son sayı) çıkmış olabilir. 24-08-48 tarihli Başdan’a ve 7-1-49 tarihli Markopaşa’ya bak. Aziz Nesin hapiste.

    47-11-02. Markopaşa’nın 27. sayısı. Belli ki Orhan Erkip çıkarıyor. Antikomünist bir dergi. Gazetedeki bir ilandan anlaşıldığına göre Malumpaşa’yı da polis eline geçirmiş. Kendisi cezaevinde.

    47-11-08. Merhumpaşa ya çıkıyor yada çıkarılmaya çalışılıyor. [29-03] Kendisi cezaevinde. Merhumpaşa için kağıt verilmiyor. [1946-50]

    47-11-12. Mahkemeden Mustafa Uykusuz’a davetiye. Davacı Mustafa uykusuz, davalı Orhan Erkip. Duruşma 14-11-47’de, yani iki gün sonra. [1946-50]

    47-11-14. Mustafa uykusuz’un Orhan Erkip’e açtığı davanın duruşması. [1946-50]

    47-11-19. Büyük Doğu matbaası sahibi Necip Fazıl Kısakürek’le Alibaba gazetesi sahibi Haluk Yetiş altı aylık anlaşma yapıyorlar. Alibaba’nın Büyük Doğu’da basılması için. [1946-5]

    47-11-22. Mustafa Uykusuz Markopaşa’da çıkan Dediğin isimli bir siir yuzunden 3 ay hapse mahkum olmus ve cezasi kesinlesmis. Bugun yakalanip cezaevine gonderilmis. [29-09] Kendisi cezaevinde.

    47-11-25. Ali Baba’nın 1. sayısı çıkıyor. Ofluoğlu sahibi ve yazıişlerinde. Sabahattin Ali başyazar. Aziz Nesin hapiste.

    47-11-26. Mustafa Uykusuz İstanbul cezaevinde hükümlü. Orhan Erkip’e dava açmış. Cezaevinde olduğundan duruşmaya gidememiş. Daha sonra İstanbul 2. asliye ticaret mahkemesine bir dilekçe yazıyor. [1946-50]

    47-12-00. Bu ayda, belki daha da önce, Selahattin Alisbah adlı biri Markopaşa’yı mahkemeye vermiş. [1946-50]’dan çıkan bir dosyadan.

    47-12-01. Sabahattin Ali Yeni Sabah gazetesine tekzip gönderiyor. Çünkü 29 Kasım’da “Sabahattin Ali bulunamıyor” başlıklı bir yazı çıkmış. [1946-50]

    47-12-02. Ali Baba’nın 2. sayısı çıkıyor. Haluk Yetiş müessese sahibi, Ofluoğlu sahibi ve yazıişlerinde. Sabahattin Ali başyazar. Aziz Nesin hapiste.

    47-12-09. Ali Baba’nın 3. sayısı çıkıyor. Aziz Nesin hapiste.

    47-12-12. Türk Dil Kurumu Sabahattin Ali’ye bir mektup yazıyor: “Yıllardan beri zimmetinizde bulunan ve birçok istemelerimize rağmen halen ödemediğiniz 150 lirayı yıllık hesaplarımızı kapatmak durumunda olduğumuzdan, on gün zarfında ödemediğiniz taktirde sizi mahkemeye vermek zorunda olduğumuzu bildirir, üstğn saygılar sunarım.” [1946-50]

    47-12-15. Ali Baba gazetesi için kağıt isteniyor. Ayın 20’sinde Ekonomi Bakanlığı olumlu yanıt veriyor. [1946-50]

    47-12-16. Ali Baba’nın 4. ve son sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri Rıfat Ilgaz. Aziz Nesin hapiste. Sabahattin Ali bu tarihten sonra ne yazıişlerinde, ne gazete sahipliğinde, ne de başyazarlıkta. Sanırım kamyonla Anadolu’ya gitmiş.

    Rıfat ılgaz sahipliği ve yazı işlerini Nedim Ofluoğlu’na bırakacak, ancak gazete bundan sonra çıkmayacak. [1946-50]

    47-12-17. Ertesi gün çıkan Halk Dostu adlı gazeteden bir haber: Gazetesinde yayınladığı yazı dolayısıyla Sabahattin Ali tarafından mahkemeye verilen Güney Postası sahibi Ali Elgin İstanbul birinci asliye mahkemesince 2 ay hapse ve 66 lira para cezasına mahkum edilmiştir. Bu ceza tecil edilmiştir. [1946-50]

    47-12-30. Sabahattin Ali’nin Orhan Erkip’e karşı açtığı hakaret davası sonuçlanıyor. Orhan Erkip beraat ediyor. Karar temyiz edilebilir. [Mahkeme kararı, 1946-50]

    47/49. Markopaşa taklit ediliyor: Alay, Lalapaşa, Mazete, Bekri Mustafa, Salamon...

    48. Vedia Hanım’dan ayrılıyor. İkinci kitabı Azizname’yi çıkarıyor. Bu kitap için Istanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açılıyor. Dört ay tutuklu süren yargılanma sonrasında aklanıyor. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    48-01-05. Mustafa Uykusuz Üsküdar Paşakapısı cezaevinde. Cumhuriyet Savcılığına bir mektup yazıyor. 14 Mayıs 47’de mahkemenin aldığı bir kararla polisin İzzettin Hanı’ndan birçok evrak aldığını ancak evrakların iade edilmediğini söylüyor. Evraklar Emniyet 1. şubede. [1946-50]

    48-01-15. Mahmut Altıntaş adlı birisi Bedia Nesin’i, evine gece saat 11,30’da dört boş rakı şişesi attı diye dava ediyor. Dava 17 Şubat 1948’de açılmış. [1946-1950 dosyası].

    48-01-26. Aziz Nesin birine bir mektup yazıyor, kime olduğunu anlayamadım. [1954-60]

    48-02-02. Adalet Bakanlığı, Savcılığa Aziz Nesin’in Ahmet Demir hakkındaki şikayeti konusunda bir yazı yazıyor. Anlaşılan oyalıyorlar. Aziz Nesin Üsküdar cezaevinde. [1946-50]

    48-02-05. M.A. Aybar, İstanbul’da Zincirli Hürriyet’in 2. yılının 1. sayısını çıkarıyor. Sabahattin Ali’nin bu sayıda yer alan “Asıl tehlike bugünkü iktidarın devamıdır” yazısına dava açılmış. Bu “asıl tehlikenin bir öyküsü var. TKP, “tehlike faşizmdir” diye bir yazı yazıyor. Sağcılar, “asıl tehlike komünizmdir” diye yanıt veriyorlar. [Mete Tunçay] Bu sayıya Aziz Nesin de yazıyor, “Ey Türk Faşisti”. tepki büyük.

    48-02-06. Vatan’da, Zincirli Hürriyet’te çıkan “Ey Türk Faşisti” adlı yazıya tepki var. [1946-50]

    48-02-07. Cumhuriyet’te, Zincirli Hürriyet’te çıkan “Ey Türk Faşisti” adlı yazıya tepki var. Vatan’da, Son Telgraf’ta ve Son Posta’da da aynı tepki. [1946-50]

    48-02-08. Vatan’da ve Tasvir’de, Zincirli Hürriyet’te çıkan “Ey Türk Faşisti” adlı yazıya tepki sürüyor. Veto adlı “tarafsız milliyetçi mecmua”da “Ey Faşist Yumurcakları” yazısına ve Zincirli Hürriyet’e hücum ediliyor [Veto, yıl 1, sayı 1]. Yılı kolaylıkla bulunabilir. [1946-50]

    48-02-09. Lüleburgaz’da çıkan Özdilek gaztesinde Zincirli Hürriyet’te çıkan “Ey Türk Faşisti” adlı yazıya tepki var. Bu yazıya tepkiler bir sonraki gün Son Posta’da devam ediyor. İki gün sonra Gülek gazetesinde... 14 Şubat’ta “Haftalık Gazete”de de... Belli ki çok gürültü koparmış yazı. [1946-50] Bu yazı üzerine 6 sayfalık güzel bir yazısı var [1946-50]’de. BGBG’e girecek diye de not düşmüş.

    48-02-15. Mehmet Ali Aybar, “İstanbul Valisi Lütfi Kırdar’a Açık Mektup’u yazıyor. Ama yazıyı basacak matbaa bulamıyor. Yazı 23 Mart 1948’de Ankara’da Sakarya Matbaasında basılabiliyor ancak. [1946-50]

    48-02-20. Bursa’ya sürgün gidiyor. (Vedia Hanım’a yazdığı 6 Mayıs 1948 tarihli ve Haluk Yetiş’e yazdığı 14-03-48 mektuplardan) . Sürgünde 4 ay 10 gün kalacak. Sürgünde yazmış olabileceği dergiler: Zincirli Hürriyet, Akın, Geveze (Remzi Gürcan çıkarıyor) . Geveze’ye kesinlikle yazmış [Bir Sürgünün Anıları’nda, Remzi Gurcan’ın mektubu var]

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “Y:79032/49 79031/49 16.12.46 CK.161/Son.61. İstanbul Sıkıyönetim 3 nolu Yar.12.9.47 56-60.10 ay ağhp.20.2.1948”

    48-02-24. Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor, Bursa’dan [Bir Sürgünün Anıları]. Halil Lütfi’nin bütün koşullarını kabul ettiğini söylüyor. Halil Lütfi kendisine para verecek, daha sonra Hanımeli için yazıp borcunu kapatacak. Çocukların yanına gelmesini istiyor. Vedia Hanım’dan sözetmiyor nedense.

    48-02-26. Bursa’dan Haluk’a yazıyor. “On param yok”. [Bir Sürgünün Anıları] Haluk Yetiş’te bir romanı var. Çok beğeniyor bu romanı. Ama dediğine gore roman kaybolmuş.

    48-03-02. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] “Gönderdiğin 15 liraya çok teşekkür ederim. Bunu ne müşkül şartlar altında temin ettiğini biliyorum. Fakat çocuklar benden çok daha mühimdir. Beni değil Bursa’ya, bulutların üstüne atsalar aç kalmam. Uludağın karlarını sıkar, ekmek çıkarırım. Eve haftada en az 30 lira vermelisin. Artarsa bana gönder”.

    Fotoğraf çektiriyor. [foto]

    48-03-03. Bursa’dan Haluk Yetiş’e yazıyor. Sabahattin Ali kayıp, öldürülmüş olabilir. Haluk’un elinde iki romanı varmış. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-04. Bugün ya da yarın Bursa’da bir ev tutuyor.

    Bu tarihte Nadire Kamay’dan [? ] [Kimdir] bir mektup alıyor: “Aziz Bey, bu broşürü Nizamettin Nazif dayıma ithaf ediniz de iktibaslar [alıntılar] sütununda neşretmek imkanını bulalım. Hürmetler.”

    48-03-06. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] “Akın için ikinci yazıyı gönderiyorum. Yazıları beğenip beğenmediklerini bana bildir ki ona göre yazayım. Beğenmezlerse geri al. 15 günde ancak iki yazı yazdığım, tembellik ettiğim için belki bana darıbilirsin ama, 24 saatte, hatta bazen 48 saatte bir yemekle, soğuk odada titreye titreye yazı yazılmıyor.

    48-03-07. Vedia Hanım’a Bursa’dan bir mektup yazıyor, onları Bursa’ya çağırıyor. Aziz Nesin’in Bursa adresi: Sivasiler Mahallesi, Dere sokak, Nr. 8.

    Mum Uykusuz bu tarihte Aziz Nesin’e yazıyor.

    Halk Gazetesi diye bir gazete çıkarmayı düşünüyor.

    48-03-08. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    Bursa’dan Akın dergisi sahibi Selime Hanım’a bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-09. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-10. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] “Evden haber ve mektup istemiyorum. Yalnız sen ne yap yap, haftada 30 lira götür. Para bulamazsan benim namıma bütün tanıdıklardan borç iste. Karımın bundan sonra olsun borçlanmasını istemiyorum. Haber ve mektup istemem.”

    48-03-11. Bursa’dan Akın Dergisi sahibi Selime Hanım’a bir mektup yazıyor. O dergi için Bursa genelevleri uzerine en az bir yazi yazmis. On yazidan olusacagini soyledigi bir yazi dizisi yollamis. Yazi basilmamis galiba [Haluk’a yazdigi 14-03-48 tarihli mektuba bak], ama galiba baska yazilari cikmis ve para alamamis. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-12. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-14. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-14/15. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] Bu mektup ayın 15’inde de yazılmış olabilir, hatta 15’inde başlanıp 16’sında bitirilmiş olabilir.

    48-03-29. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. Vedia Hanım’a bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-03-30. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] Karısı o güne dek bir tek mektup yazmış kendisine.

    48-04-02. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] Haluk Yetiş’le Bursa’da gorüşmüşler.

    48-04-03. Lalapaşa’nın 4. sayısı çıkıyor. Sağcı. Ama uzun zamandır çıkmamış. Öbür paşaların taklidi. Aziz Nesin Bursa’da. Lalapaşa’da bu konuda “mizahi” bir yazı var. “Sabahattin Ali Şarka gidiyormuş, kamyon vs” başlıklı bir de yazı var. Sahibi: Hamiyet Yılmaz, Yazı İşleri: Reha Gediz. Adres: İzzettin Han, No. 24. Aynı hanın 23 numaralı odasını Aziz Nesin ve arkadaşları kullanıyorlardı. [1946-50]

    48-04-14. Bu gece Bursa’dan Istanbul’a kaçıyor. Bütün gece karısına nasihat veriyor. [Bir Sürgünün Anılarındaki 6 Mayıs 48 tarihli mektup] Ertesi gün Bursa’ya dönüyor. [Haluk’a 16-04-48 tarihinde yazdığı mektup]. Haluk’tan Gazap Uzumleri’nin ikinci cildini istiyor. Istanbul’a daha sonra 3 Mayıs’ta bir kez daha gidecek.

    48-04-18. Şerif Hulusi’den bir mektup alıyor.

    48-04-22. Haluk Yetiş’e Bursa’dan bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları]

    48-04-28. Haluk Yetiş’e Bursa’dan yazıyor. 3 Mayıs pazartesi günü Istanbul’a geleceğini söylüyor. Hanımeli dergisine yazı yolluyor. Karısı ve çocukları mahkemeyle evden atilacaklarmis ve sokakta kalabilirlermiş. Neden babası almıyor? Mektuba bak.

    48-05-03. Galiba Istanbul’a kaçıyor ve gerçegi öğreniyor.

    48-05-06. Vedia Hanım’a Bursa’dan bir mektup yazıyor. Vedia Hanım’la olay. Olay çocukların önünde olmuş. 28 Nisan’da Haluk’a yazdığı mektupta 3 Mayıs’ta Istanbul’a gideceğini söylemişti. Gitmiş olabilir.

    48-05-10. Şadi Usal bir mektup yazıyor ve Istanbul’da bir randevu veriyor.

    48-05-11. Vedia Hanım’a Bursa’dan bir mektup yazıyor.

    48-05-20. Sürgün’ü bitiyor. [Haluk’a yazdigi 28 Nisan 1948 tarihli mektuptan, Bir Surgunun Anilari] Gerçekten bitiyor mu? 4 ay 10 gün sürgün olması gerekirdi.

    48-07-27. Başdan gazetesi için “Yeni Mecmua ve Şaka Neşriyatı” bir ilan veriyor. 40 liralık makbuz [1946-50]’de.

    48-08-03. Bursa’dan Haluk Yetiş’e bir mektup yazıyor. [Bir Sürgünün Anıları] Burda bir yanlış olmalı, bir kez daha bak.

    48-08-06. Galiba bugün, Cumhuriyet’e bir ilan veriyor. [1946-50]’de makbuz var.

    48-08-09. Başdan’ın 1. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri Aziz Nesin’de (2 sayılık) . Berksoy’da basılıyor. 10 bin basılmış, 4 bin satmış, 72 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-08-17. Başdan’ın 2. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri Aziz Nesin’de. Reklam’da basılıyor. 10 bin basılmış, 5 bin satmış, 186 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-08-18. Başdan kapatılıyor. Gene bu tarihte Orhan Müstecaplı Baştan’ı yeniden çıkarmak için başvuruyor. Ayın 26’sında Orhan Müstecaplı’ya karar tebliğ edilecek. [1946-50]

    Orhan Müstecaplı Vilayete bir dilekçe yazarak, Başdan’ı Aziz Nesin’in çıkaracağını söylüyor, ama teklif kabul edilmiyor. [1946-50]

    48-08-24. Başdan’ın 3. sayısı çıkıyor. Müstecaplı sahibi ve yazı işlerinden sorumlu. Reklam’da basılıyor. Aziz Nesin’in fotoğrafı var gazetede. 10 bin basılmış, 5 bin satmış, 68 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-08-28. Baştan gazetesi için Vilayet’e beyanname veriliyor. [29-03]

    48-08-31. Başdan’ın 4. sayısı çıkıyor. Seyhan’da basılıyor. 10 bin basılmış, 5 bin satmış, 84 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-09-07. Başdan’ın 5. sayısı çıkıyor. FK [? ] matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. 7 bin basılmış, 4 bin satmış, 88 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    Başdan’ın 5. sayısının yazıları [1946-50] dosyasında bir zarfta. Bu yazılarla Başdan’ın 5. sayısını karşılaştır.

    48-09-14. Başdan’ın 6. sayısı çıkıyor. Nerde basıldığı belli değil. Sahibi ve yazıişleri müdürü yazmıyor, O. Müstecaplı olabilir. Aziz Nesin’in Rıfat Ilgaz’la fotoğrafı var. 6 bin basılmış, 3 bin satmış, 67 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-09-18. Basın ve Yayın Genel Müdürlüğünden bir yazı: “Halen 5. sayısını çıkarmış bulunduğunuz gazetenize kullanılan kağıdın nereden, kimden ve ne suretle temin edilmiş olduğunun K.730 sayılı koordinasyon kararına istinaden bildirilmesini saygı ile rica ederim.” Aziz Nesin’in mektuba notu: “Cevap verildi”.

    48-09-21. Başdan’ın 7. sayısı çıkıyor. Seyhan matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 6 bin basılmış, 2 bin 500 satmış, 39 lira kar edilmiş. [1946-50]

    48-09-28. Başdan’ın 8. sayısı çıkıyor. Seyhan matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 6 bin basılmış, 2 bin 500 satmış, 10 lira kar edilmiş. [1946-50]

    48-10-05. Başdan’ın 9. sayısı çıkıyor. Seyhan matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 5 bin basılmış, 2 bin 500 satmış, 10 lira kar edilmiş. [1946-50]

    48-10-12. Başdan’ın 10. sayısı çıkıyor. Seyhan matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 5 bin basılmış, 2 bin 500 satmış, 83 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-10-19. Başdan’ın 11. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 5 bin basılmış, 2 bin satmış, 87 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    Vilayet’e gazetenin Rıfat Ilgaz’a devredilmesi için başvuruluyor. [1946-50]

    48-10-20. Çarşamba. Bugün bir duruşma var, Aziz Nesin tanık olarak çağrılıyor. Ayrıca aynı duruşmada sanık da... Duruşma Esat Adil Müstecabi’nin ve kendisinin, matbuat kanununa muhalefetten. İstanbul Asliye Mahkemesi 2. ceza yargıçlığında... İddianame dosyada. [1946-50]

    48-10-26. Başdan’ın 12. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 2 bin satmış, 44 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-10-27. Markopaşa’nın sahibi ve yazı isleri Rıfat Ilgaz’a geçiyor. [29-03]

    48-10-29. Markopaşa’nın (yeni seri) 1. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin başyazar, kurucu ve sekreter. Daha sonra Aziz Nesin’in adı başyazar olarak geçmiyor. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-11-01. Başdan gazetesinin (haftalık, Salı gunleri) Rıfat İlgaz’a devri için Vilayet’e beyanname veriliyor [29-03]

    48-11-02. Başdan’ın 13. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. O. Müstecaplı sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Bu sayıda, bir yazısında, öztürkçeci olmadığını söylüyor! .. 4 bin basılmış, 1800 satmış, 37 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-11-04. Bu tarihte Başdan gazetesi için 0,16 pound alınıyor İş Bankasından...

    48-11-05. Markopaşa’nın (yeni seri) 2. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-11-09. Başdan’ın 14. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 1700 satmış, 37 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    Vilayet’ten Başdan’a yazı: Gazetenin Rıfat Ilgaz’a devredilmesi için 60 kuruşluk damga pulu gerekiyor. [1946-50]

    48-11-10. Milli Eğitim Bakanlığı Basma Yazı ve Resimleri Derleme Müdürlüğü, Markopaşa’ya 31, 32, 33, 34 üncü sayıların hangi basımevinde basıldığını soruyor. Aziz Nesin’in notu: “Cevap verildi”. [1946-50] Markopaşa’nın 35. sayısında çıkan “Markopaşa’nın haşmetli bir zata gönderdiği mesaj” başlıklı yazıdan dolayı Cumhurbaşkanına hakaretten, 2. Ağır Ceza’da Rıfat Ilgaz 3 yıla mahkum oluyor. [Hürriyet 1946-50]

    48-11-11. Markopaşa’nın (yeni seri) 3. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-11-16. Başdan’ın 15. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 1800 satmış, 49 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-11-19. Markopaşa’nın (yeni seri) 4. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Bir gün gecikme.

    Savcılık, bu sayıda yayımlanan Sağır Kemancı yazısını kimin yazdığını soracak ayın 24’ünde. Rıfat Ilgaz üstlenecek. [1946-50]

    48-11-22. Basın ve Yayın Genel Müdürlüğüne kağıt için müracaat ediliyor.

    48-11-23. Başdan’ın 16. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 1700 satmış, 55 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-11-24. Savcılık, Markopaşa’nın 4. sayısındaki Sağır Kemancı’yı kimin yazdığını soruyor. Rıfat Ilgaz üstlenecek. [1946-50]48-11-26. Markopaşa’nın (yeni seri) 5. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Pamuk Prenses yazısı burda. Bir hafta sonra toplatılıyor gazete. Toplatılmayla ilgili bir belge var. 8-12-48’e bak. [1946-50]

    48-11-26. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51.57732/51.26.11.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7CM. 15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    48-11-30. Başdan’ın 17. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 1500 satmış, 50 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-12-02. Işık gazetesinde (Yıl 5, sayı 721) Başdan’a hücum ediliyor.

    48-12-03. Markopaşa’nın (yeni seri) 6. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Gazete bir hafta sonra toplatılıyor.

    48-12-04. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51 4.12.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7 CM.3ay 15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    48-12-07. Başdan’ın 18. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 4 bin basılmış, 1500 satmış, 10 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-12-08. Bugün alına bir kararla 525 adet Markopaşanın 5. sayısı toplatılıyor idarehaneden. Babamın elyazısıyla tutanak var. [1946-50]

    48-12-10. Markopaşa’nın (yeni seri) 7. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-12-14. Başdan’ın 19. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 3 bin basılmış, 1500 satmış, 20 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    Bugün Savcılıktan Markopaşa yazıları alınıyor. [1946-50]

    48-12-17. Markopaşa’nın (yeni seri) 8. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-12-21. Başdan’ın 20. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Sabah saat 8’de toplatıldı. 3 bin basılmış, 1700 satmış, 22 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    48-12-24. Markopaşa’nın (yeni seri) 9. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    48-12-28. N. Gamzeoğlu’na Başdan’la ilgili bir mektup yazıyor, sanıyorum gazetelerin eline geçip geçmediğini soruyor. [1946-1950 dosyasında]

    Başdan’ın 21. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 3 gün sonra toplatıldı. Bir başka notta hiç satmadığı yazıyor. 3500 basmış, 110 lira zarar.

    48-12-31. Markopaşa’nın (yeni seri) 10. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Basıldıktan 10 saat sonra toplatıldı.

    Bu tarihli bir gazetede Başdan’ın “açık komünist propagandasını havi ve suç mahiyetinde neşriyat” yapıldığından toplatıldığı yazıyor. [1946-50]

    49. İngiltere Prensesi Elisabeth, İran Sahi Rıza Pehlevi, Mısır Kralı Faruk Aziz Nesin aleyhine dava açıyor. 6 ay hapse mahkum ediliyor ve ceza infaz ediliyor. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    49-01-04. Başdan’ın 22. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 3 bin basılmış, 1800 satmış, 35 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    49-01-05. Vatan gazetesinde Markopaşa aleyhine (Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz aleyhine) dava açıldığını bildiren bir haber var (Krallar davası) . Dava ayın 8’inde 7. Asliye Ceza mahkemesinde başlayacaktır. [1946-1950 dosyasında]

    49-01-07. Markopaşa’nın (yeni seri) 11. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Aynı gün Orhan Erkip aynı gazeteyi Hür Markopaşa adı altında çıkarıyor. Bu nasıl olabiliyor? Orhan Erkip’le barışıldı mı? Babam acıdı mı OE’ye? Her iki gazete de aynı matbaada basılmış, ama sahipleri, yazıişleri ve adları değişik.

    49-01-08. İstanbul İşçi Sendikaları Birliğinin gazetesi Hürbilek, Markopaşa ve öbür paşalara çatıyor. [1946-50]

    49-01-11. Başdan’ın 23. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. 3 bin basılmış, 1800 satmış, 40 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    49-01-14. Markopaşa’nın (yeni seri) 12. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Hür Markopaşa’dan ses seda yok. İlerde Hür Markopaşa ve Orhan Erkip ortaya çıkacaklar.

    49-01-18. Başdan’ın 24. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Sabahattin Ali özel sayısı. 3 bin 500 basılmış, 1900 satmış, 17 lira zarar edilmiş. [1946-50]

    49-01-20. “Milliyetçi” gazete İbret solcu neşriyatlara sataşıyor.

    49-01-22. Markopaşa’nın (yeni seri) 13. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Bir gün gecikme...

    49-01-27. Ayından emin değilim. Rıfat Ilgaz için H. Ada Senatoryumuna 120 lira ödeniyor. Sanırı Rıfat Ilgaz orada 22-01-49’dan 06-02-49’a kadar kalmış.

    49-01-28. Başdan’ın 25. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Bu sayı gecikmeli çıkıyor. 8 bin basılmış. Daha önce 3000-4000 basıyordu, birden ne oldu? 5000 satmış, satış da birden artmış... 40 lira kar edilmiş. [1946-50]

    49-01-30. Markopaşa’nın (yeni seri) 14. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. Bir gün gecikme, iki kez üstüste... Toplatıldı.

    49-02-04. Başdan’ın 26. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Aziz Nesin’le söyleşi var. Toplatıldı bu sayı. 8000 basılmıştı, 200 lira zarar. Bundan sonraki sayı da toplatılacak. [1946-50]

    49-02-08. Markopaşa’nın (yeni seri) 15. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. İki gün gecikme, üç haftadır gecikiyorlar... Toplatıldı.

    49-02-11. Başdan’ın 27. sayısı çıkıyor. Osmanbey matbaasında basılıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Aziz Nesin müessisi ve sekreteri. Bu, Başdan’ın son sayısı. Toplatıldı bu sayı. 7000 basılmıştı, 220 lira zarar. [1946-50]

    49-02-14. Markopaşa’nın (yeni seri) 16. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazışleri Rıfat Ilgaz’da. Aziz Nesin kurucu ve sekreter. Osmanbey matbaasında basılıyor. İki gün gecikme, üç haftadır gecikiyorlar...

    Rıfat Ilgaz İkinci sorgu yargıçlığına çağrılıyor, BMM’ye hakaretten. Ayın 23’üne bak. [1946-50]

    49-02-15. Rıfat Ilgaz’ın duruşması var. Davetiye dosyada. Basın kanununa muhalefetten. İddianame de dosyada. Haşmetli bir zata gönderilen mektup yüzünden. [1946-50]

    49-02-16. Vedia Hanım’dan boşanma duruşması. İstanbul Asliye Altıncı Hukuk Hakimliğinden Vedia Hanım’a celp kağıdı. Vedia Hanım davalı galiba. Duruşma sabah saat 10’da. Vedia Hanım’ın adresi: Galatasaray, Yeni Çarşı, Eski Çiçekçi Sokak. no. 35

    49-02-23. 7 Ocak 1949 tarihli Markopaşa ve Merhumpaşa’ların ikinci sayfasında yer alan “Al Sözünü Geriye, 1 perdelik manzum piyes” yüzünden savcı iddianame yazıyor: TBMM’ye hakaret... Yazıyı Rıfat Ilgaz üstleniyor. [1946-50]

    İki gün sonra Orhan Erkip’e bir iddianame postalanıyor. [1946-50]

    49-03-07. Hürriyet gazetesinde “Krallar işi azıttılar”, “Pamuk Prenses Elizabeth doğurdu”, “İki kadın aranıyor” başlıklı yazılardan açılan duruşma dün 3. ceza mahkemesinde devam edilmiş. Savcı AN’nin “Pamuk Prenses” davasında beraatini, öbür ikisinden de tecziyesini istemiş. Tarih, 7 Nisan 1941 atılmış ki, bu doğru olamaz. [1946-50] Rıfat Ilgaz’la Aziz Nesin, Krallar işi azıttı ve bir kadın aranıyor başlıklı yazılar yüzünden Asliye yedinci ceza mahkemesi tarafından yedişer ay hapse mahkum olacaklar ve gazete kapatılacak. Bu kararın verildiği gün Mehmet Ali Aybar Zincirli Hürriyet yüzünden 159. maddeden tutuklanıyor. [Hürriyet, 1946-50]

    49-03-10. Aziz Nesin’in saat 14’te duruşması var. Neşren hakaretten sanık. Aziz Nesin’in adresi: Derin Kuyu Sokak, 4 numara, Kumkapı.

    49-03-15. Rıfat Ilgaz, Cep adlı siyasi, edebi, ilmi, sanat dergisi çıkarmak için Vilayet’e başvuruyor. Bu dergi çıkmış mı? 7-8 Paşa birkaç gün sonra çıkacak. [1946-50]

    49-03.23. Yedisekiz Paşa gazetesi için vilayet’e beyanname. Sahibi Naciye Aydın Tanrıöver. Yazıişleri Osman Aydın Tanrıöver. Haftada iki kez çarşamba ve cumartesi gunleri çıkıyor. [29-03]

    49-03-29. 5 adet Markopaşa’yı Çarşamba Doğruluk Yayınevi iade ediyor.

    49-03-30. Markopaşa’nın sahibi ve yazı işleri Mahmut Kayman’a geçiyor. [29-03]

    49-03-31. Markopaşa’nın 17. sayısı Seyhan matbaasında basılmakta iken toplanıyor.

    Mahmut Kayman şikayet ediyor. [1946-50]

    49-04-01. Mizah dergisi Hacıağa çıkıyor. Sağcı. “Markopaşa”nın değeri ve “Sabahattin Ali’yi köylü nasıl tanır? ” başlıklı yazılar var.

    49-04-01. Markopaşa’nın (yepyeni seri) 1. sayısı çıkıyor. Mahmut Kayman sahibi ve yazıişleri. Seyhan matbaasında basılıyor. Sanırım başka da Markopaşa çıkmıyor, Hür Markopaşa’ya dönüşüyor.

    49-04-26/27. Yedisekiz Paşa Orhan Müstecaplı’ya geçiyor. [29-03]

    49-04-29. Yedi-Sekiz Paşa’nın 1. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri O. Müstecablı. Seyhan matbaasında basılıyor.

    49-05.06. Yedi-Sekiz Paşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri O. Müstecablı. Seyhan matbaasında basılıyor.

    49-05-11. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “T:57734/51.57733/51. İstanbul AslC7CM.11.5.1949 549-269 5 ay hp. 233 lira 20 krş. ağpr.içtima.”

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51.57732/51.26.11.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7CM.15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51 4.12.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7CM.3ay 15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    49-05-13. Krallar İşi Azıttı davası sonuçlanıyor, 7 ay hapse mahkum oluyor. Rıfat Ilgaz da mahkum ediliyor. O sıralarda Zincirli Hürriyet de çıkıyor. Mehmet Ali Aybar da mahkum ediliyor.

    Yedi-Sekiz Paşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri O. Müstecablı. Seyhan matbaasında basılıyor.

    49-05-16. Hür Markopaşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip sahibi ve yazıişleri müdürü. Bu nasıl oluyor? Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-05-20. Yedi-Sekiz Paşa’nın 4. sayısı çıkıyor. Sahibi ve yazıişleri O. Müstecablı. Seyhan matbaasında basılıyor. Bu gazete burda bitiyor galiba. Bundan sonra Yedi-Sekiz Hasan Paşa çıkmış mı? Çıkmışsa bu tarihten sonra olmalı.

    49-05-23. Hür Markopaşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-05-28. M.A. Aybar, “Müdafaam”ı yayımlıyor. [Mete Tunçay’da gördüm, Güllü Aybar vermiş]

    49-05-30. Hür Markopaşa’nın 4. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-06-06. Hür Markopaşa’nın 5. sayısı çıkıyor. Orhan Erkip sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış. Gelecek sayıda sahibi ve yazıişleri Rıfat Ilgaz olacak.

    49-06-13. Hür Markopaşa’nın 6. sayısı çıkıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. oldu. Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-06-21. Hür Markopaşa’nın 7. sayısı çıkıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış. Bir günlük gecikme.

    49-06-23. Başdan’ın ilk 23 sayısının ne kadar basıldığını, ne kadar satıldığını, ne kadar zarar edildiğini gösteren bir dizelge hazırlıyor. O güne dek 150 bin basılmış, 60 bin satılmış ve toplam 1581 lira zarar edilmiş. Bu zarar Markopaşa’dan giderilmiş. [1946-50]

    49-06-24. Bizim Paşa’nın 1. sayısı çıkıyor. Remzi Gürcan sahibi ve yazıişleri müdürü. Latif’te basılıyor.

    49-06-25. Markopaşa’nın bir taklidi olan Salamon çıkıyor.

    49-06-27. Hür Markopaşa’nın 8. sayısı çıkıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-07-01. Bizim Paşa’nın 2. sayısı çıkıyor. Remzi Gürcan sahibi ve yazıişleri müdürü. Latif’te basılıyor.

    49-07-04. Hür Markopaşa’nın 9. sayısı çıkmış olmalı, elimde yok.

    49-07-07. Millet Partisi’ne yakın olduğunu sandığım Kudret gazetesine yazı yazmak için Millet Partisi’ne başvuruyor. 08-07-49 tarihli Hikmet Bayur imzalı bir mektupla bu isteği geri çevriliyor. [74-28].

    49-07-08. Bizim Paşa’nın 3. sayısı çıkıyor. Remzi Gürcan sahibi ve yazıişleri müdürü. Latif’te basılıyor. Bu, Bizim Paşa’nın son sayısı olabilir.

    49-07-11. Hür Markopaşa’nın 10. sayısı çıkıyor. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış. Bundan sonra, 5 Eylül 1949’a dek Hür Markopaşa çıkmamış olabilir.

    49-08-14. Yeni Sabah’ta bir haber: “Solcu muharrir Aziz Nesin bulunamıyor. Solcu muharrir Aziz Nesin neşren Türklüğü tahkirden sanık olarak yargılanmak üzere ağır ceza mahkemesine verilmiştir. Sanığın mevkufen muhakemesine karar verilmiş ve tevkif kararının infazı için müzekkere de yazılmışsa da sanık bulunamadığından karar infaz edilememiştir. Bu sebeple de dün yapılması mukarrer olan duruşma yapılamamış, başka bir güne talik olunmuştur.” Buna benzer bir haber, aynı günkü HER GÜN gazetesinin birinci sayfasında da var. Vatandaşlar ihbar etsinler diye herhalde bir de fotoğrafını basmış gazete. Yeni Sabah’ta da var aynı haber. [1946-1950]

    49-09-05. Hür Markopaşa’nın 18. sayısı çıkıyor. Ama bence bu 11. sayısı. Uzun zaman çıkmadığından, sayıyı zamana uydurmak istemiş olabilirler. Gelecek sayı gelecek hafta çıkacak. Çok daha sonra, 26-06-50’de Hür Markopaşa’nın 13. sayısı çıkacak. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    49-09-12. Hür Markopaşa’nın 19. sayısı çıkıyor. Ama bence bu 12. sayısı. 49-09-05’e bak. Rıfat Ilgaz sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    Öküz Mehmet Paşa bu tarihten sonra çıkmış olmalı, ama elimde hiç yok.

    49-09-23. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51.57732/51.26.11.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7CM.15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:57733/51 4.12.1948 CK.482/Son.İstanbul Asl7 CM.3ay 15 g.hp.116 lira 60 krş. ağpr. 11.5.49 549-269 23.9.1949”.

    50. Baştan ve Yeni Baştan dergisini çıkardı. Fransızca’dan çevirdiği (!) bir yazı yüzünden 16 ay hapse ve 16 ay güvenlikçe gözaltında tutulmaya mahkum ediliyor. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    Yazı, Politzer’in Felsefe Dersleri adlı kitabının önsözü. Yazıyı G. adlı bir genç çeviriyor. [1946-50, Kitapçılık Anısı] Politzer’in yazısı Yeni Baştan’da ne zaman çıkmış? Baştan’ın sorumlu yönetmenini suçluyor. M. Büyükalp mi bu sorumlu kişi? Babamın çevirdiğini söylemiş. Oysa kimin çevirdiğini biliyormuş. Kimin çevirdiğini bilmiyorum demek yerine, Aziz Nesin’in çevirdiğini söylemiş.

    50-02-09. Bu tarihte Nail V’den Paşakapısı Cezaevinde olan Aziz Nesin’e bir mektup geliyor. [1946-50] Aziz Nesin Politzer’in önsçzünü çevirmekten (!) içerde olabilir.

    50-03-00. Bir yerde Modern Aile Sofrası öyküsü yayımlanıyor. Bu öykü Geriye Kalan’da çıkmış, ama sonra öyküyü kitaptan çıkarmış mı?

    50-04-23. Medet’in 1. sayısı çıkıyor. Haftada 2 kez çıkacak. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Markopaşa ve diğer paşaların Aziz Nesin’in elinden öyküsü var, dizi. Çok ilginç.

    50-04-24. Üsküdar Paşakapısı Cezaevi Müdürüne 19 lira 10 kuruş yolluyor. Kendi adresi: Langa Mimar Kemalettin Mahallesi, Derin Kuyu Sokak 4. [1946-1950 dosyasında]

    40-04-26. Medet’in 2. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Kurucusu Aziz Nesin.

    50-04-30. Medet’in 3. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Kurucusu Aziz Nesin.

    50-05-03. Medet’in 4. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-07. Medet’in 5. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-11. Medet’in 6. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-15. Medet’in 7. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-18. Medet’in 8. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-22. Medet’in 9. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-05-29. Medet’in 11. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. 10. sayı sonra çıkıyor, olacak iş mi?

    50-06-01. Medet’in 12. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-03. Medet’in 10. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Ama tarih yanlış olmalı. 10. sayı 11. sayıdan sonra çıkamaz!

    50-06-05. Medet’in 13. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-08. Medet’in 14. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-12. Medet’in 15. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-14. İmzasını okuyamadığım biri bu tarihte Aziz Nesin’e bir mektup yazıyor. “Üzülerek rica ediyorum. Markopaşayı Seyhan matbaasından polisler gelerek almıştı. Bu hesaptan da malumunuz 300 lira kalmıştı, hatt sizde notu dahi var. Kalan borcunuzu 500 er [anlaşılmadı] verirseniz biter. [...] [1946-50]

    50-06-15. Medet’in 16. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-19. Medet’in 17. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-21. Isparta’da Süleyman adlı bir kişiye 50 lira yolluyor. Kendi adresi: Osmanbey Matbaası, Camii sokak 59. [1946-1950 dosyasında]

    50-06-23. Medet’in 18. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-06-26. Medet’in 19. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    Hür Markopaşa’nın 13. sayısı çıkıyor. Hakkı Dinçer sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılmış.

    50-06-30. Medet’in 20. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    Yeni Baştan’ın 1. sayısı çıkıyor. M. Büyükalp sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-07-05. İmzasını okuyamadığım birinden elyazısı bir not alıyor: “Aziz, Sadri’den alıp dün için verdiğim otuz lirayı Kemal’e ver. Ben Sadri’yle mutabük [sic] kaldım. Sonra ben Sadi’ye vereceğim. Çocuk bilet parasını tamamlayamadı. Selamlar. [İmza]” [1946-1950 dosyasında]

    50-07-06. Medet’in 21. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-07-08. Yeni Baştan’ın 2. sayısı çıkıyor. M. Büyükalp sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-07-10. Medet’in 22. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    Kelepir Bir İşçi’yi yayımlıyor bir yerde. Bu öykü Geriye Kalan’da yayımlanmış. Sonradan çıkarmış mı bilmiyorum.

    50-07-13. Medet’in 23. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    Aziz Nesin, Ayşe Evrensel’e verdiği 110 liralık senedini ödeyemiyor. [1946-1950 dosyasında]

    50-07-15. Yeni Baştan’ın 3. sayısı çıkıyor. M. Büyükalp sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor.

    50-07-20. Medet’in 24. sayısı çıkıyor. M. Demiray sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Başka Medet yok galiba.

    50-07-22. Gaziantep’ten bu tarihte bir bayi şöyle bir kartpostal atıyor: “Sayın Bay, Medet ve Yenibaştan gazetelerini benden derhal kesiniz, Yalnız birer adet bana her ikisinden de muntazaman gönderiniz. Selamlar.”

    Korkutmuşlar galiba. Ama okumak istiyor! [1946-50]

    50-07-24. Yeni Baştan’ın 4. sayısı çıkıyor. M. Büyükalp sahibi ve yazıişleri müdürü. Osmanbey matbaasında basılıyor. Gecikme var. Başka Yeni Baştan yok galiba. Bundan sonra 60’larda Zübük’ü çıkaracak.

    50-08-01. Mimli Edip adında birine Paris’e bir mektup yazmış ve sorular sormuş. Mimli Edip 10 Ağustos’ta yanıt veriyor, ama sorulara yanıt vermiyor. İstanbul’da yeni gözaltına alınmalar olmuş. Aziz Nesin’in de içerde olacağından ve mektubun polisin eline geçeceğinden korkuyor. [1946-1950 dosyasında]

    50-08-11. Pasaport alıyor. “İşbu pasaport Fransa ve bütün yabancı memleketler için Türkiyeli Mehmet Nüsret Nesir [sic] İstanbul Emniyet Müdürlüğünden verilmiştir.

    50-08-12. Ayın 10’unda Konya’dan Rıza Kulakçıgil kendisine bir mektup yazıyor. Mektup ertesi gün postaya veriliyor. Eline bugünden sonra geçmiş olmalı. [1946-1950 dosyasında]

    50-08-17. Fransa vizesi alıyor.

    50-09-07. Lübnan vizesi alıyor.

    Galiba 3 gün önce de Suriye vizesi almış.

    Annemin dediğine göre ve 11-10-77’de yazdığı Kitapçılık Anısı [1946-50] yazısından anladığıma göre İskenderun’a ilk eşiyle gitmiş. Bu çok ilginç. Onca olaydan sonra...

    50-10-31. Kars naliye hazinesi kendisine bir dava açmış. Bugün bir duruşma var ama yargıç gelmediğinden yapılmayacak. [1951 dosyasında]

    51. Özgeçmiş şiirini yazıyor. [Sondan Başa] Kendisinin de dediği gibi [şiir kitaplarının sonundaki notu oku] N! azım’dan etkilendiği belli oluyor.

    Çevirdigi (!) Fransızca yazıdan (Politzer, önsöz) dolayı Üsküdar Paşakapısı Cezaevindeyken, cezasının bitmesine 40 gün kala Nevşehir Cezaevine gönderiliyor. Nevşehir’den tahliye ediliyor. Levent’te bir dukkan kiralayarak Oluş Kitabevini açtı. Sabahları Levent’teki evlere gazete dağıtıyordu. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname] Üsküdar Cezaevinde Biraz Gelir misiniz’i yazıyor. 1963’te gözden geciriyor ve Aralık 69’da yayımlanıyor.

    51-01-18. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:6958/53 Nesin Mehmet Nusrat B:Abdulaziz A:Hanife 20.1.1331, İstanbul Giresun Şebinkarahisar Gölve(k) 950.CK.142/Son,173 İstanbul 2 AğM.1 y 4 ay ağhp. 1yıl 4 ay emnz.18.11951 220-2 27.4.1951”. Politzer’in yazısından olacak.

    51-04-13. Cumhuriyet gazetesinde Ez Ihvera Jin Anım adlı öyküsü yayımlanıyor.

    51-04-27. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:6958/53 Nesin Mehmet Nusrat B:Abdulaziz A:Hanife 20.1.1331, İstanbul Giresun Şebinkarahisar Gölve(k) 950.CK.142/Son,173 İstanbul 2 AğM.1 y 4 ay ağhp. 1yıl 4 ay emnz.18.11951 220-2 27.4.1951”.

    51-06-08. Üsküdar cezaevinde bir mektubu kendisine verilmiyor. “Gereği yapılmak üzere C. savcılığına veriliyor! Cezaevi müdürü Halil Hilmi Yazıcıoğlu. [1951 dosyasında]

    51-07-07. Üsküdar cezaevinde [foto]

    51-08-21. Kars naliye hazinesi kendisine bir dava açmış. Daha önce 31 Ekim 1950’de bir duruşma varmış ama yargıç gelmediğinden yapılmamış. Aziz Nesin’in adresi: Ortaköy, Fıstıklı Cudi sokak 48. Kendisine “emekli üsteğmen” diye hitap ediliyor. [1951 dosyasında]

    51-11-05. Üsküdar cezaevinde yatmakta olan “Hükümlü” Aziz Nesin devlete 19 lira 95 kuruş ödüyor. Makbuzu var. [1946-50]

    Bunun tarihi büyük bir olasılıkla yanlış. Tarih makbuzun üstünde 95!

    52-04-06. Levent’te ortak dukkan açtığı (Oluş Kitabevi) Sabahattin Erden (belki de Erdem) tutuklanıyor. [M47]

    “Şunca yıllık geçmişime bakıyorum da, çocukluk günlerimi saymazsam, karşılıksız, benden hiç karşılık beklemeden, bişey ummadan bana yardım ve iilik etmiş olan ancak bir kişiyi anımsayabiliyorum. O bir kişi: Yüzbaşı Sabahattin Erdem... Tanıdığım en içli, en coşkun, en duygusal insandır.” [1951 dosyasında]

    53. Beyoglu’nda Bursa Sokagi’nda yeni yapilmis bir hanin odasinda Paradi Fotograf Studyosunu kurdu bir ortakla birlikte. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    Fotoğrafhanede çekilmiş bir fotoğrafı var [foto]

    54. Akbaba’da yazmaya başladı. Takmaadlar kullandi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    55. İlhan Selçuk’un sahibi olduğu basımevinde On Dakika adlı ilk şiir kitabını yayımlıyor (3 bin tane) . Yahya Kemal ve Faruk Nafiz’in etkisinde kaldığından ve Nâzım’a öykündüğünden, kitapları dağıtıma vermeden Düşün Yayınevi’nin bahçesinde yakıyor.

    55-09-06/07. 6-7 Eylul olaylari. Tutuklaniyor. Harbiye Askeri Cezaevi’nde Meral Celen’le nisanlaniyor. 6 ay sonra sorgusuz birakildi.

    56. Meral Çelen’le evlendi. Halil Lutfi Dorduncu’nun Yeni Gazetesi’nde kose yazarligi yapti. Italya’da Bordighera’da 22 ulus arasinda yapilan Altin Palmiye gulmece oykusu yarismasini Kazan Toreni adlı oykusuyle kazandı. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    56-11-18. İstanbul’da Oğlu Ali Nesin doğuyor.

    57. Italya’da Bordighera’da yapilan Altin Palmiye uluslararasi gulmece oykusu yarismasini Fil Hamdi adli oykusuyle kazandi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    57-08-04. Az Gittik Uz Gittik köşesinde Karakoldan Kurtulamadık öyküsünü yazıyor.

    57-09-09. Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’den bir ödül alıyor. Eskişehir Gazeteciler Derneği Basın Balosunda.

    57-11-30. İstanbul’da oğlu Ahmet doğuyor.

    57-12-30. Istanbul Yeni Gazete’de Vatandaş Türkçe Konuş.. koşeyazılarını yazıyor. Ne zaman başlamış ne zaman bitirmiş?

    58. Erenköy’de Titreşimsiz Bir Ev (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor. 1990’da bitirecek.

    58-02-17. Istanbul 1’inci Sorgu Hakimliği, Mahallenin Kısmeti adlı kitabındaki Az Daha Vali Oluyordum, Tavsiye Kartı, Eşek Hangi Tarafta, İlle de Amerikalı, Mahallenin Kısmeti öyküleri için dava açılmasına karar verdi.

    58-03-19. Ulus gazetesinde çalışıyor olmalı ki, bu tarihte Ulus gazetesinin bürosunda çekilmiş bir fotoğraf var.

    58-03-24. Istanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesinde saat 11’de duruşması var. 05-34

    58-06-28. Demokrat Izmir’de Istanbul’dan Ne Haber koseyazilarini yazmis.

    58-09-22. Yeni Gazete’ye yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) . 1955’te baslamis olabilir. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    58-10-28/60-04-09. Akşam’a yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) . Galiba 58 sonlarinda başlamış. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    59-02-01. Havadan Sudan (ULUS) köşeyazılarını yazıyor. Ne zaman ballamış, ne zaman bitirmiş? 22-06-1958’e kadar sürüyor. [Burda herhalde 1959 demek istedim]

    59-09-15. Şebinkarahisar’da. [34-05]

    60-00-00. ODTÜ’de bir konferans veriyor [foto]

    60-03-31. Muzaffer Bingöl’e yazıyor. Akşam’dan ayda 300 lira alıyor. Aylık kazancı 4500 lira. Ama Akşam gazetesinden çıkmış. Mektubun sonunda not bu.

    60-04-15. Amerika’da bir piyes ödülüne Biraz Gelir misiniz’i gönderiyor. Muzaffer Bingöl’e mektuptan.

    60-04-26. Muzaffer Bingöl’e yazıyor. Erenköy’de oturuyor hala.

    60-05-22. Erenköy’den Muzaffer Bingöl’e yazıyor. Ertesi gün sürgüne gidecekmiş. Ama gitmeyecek galiba, 27 Mayıs imdadına yetişecek.

    60-05-27. 27 Mayıs darbesi. Altin Palmiye’lerden birini devlet hazinesine ba=g=i=slayacak. Milli Birlik İktidarı sırasında Askeri Mahkemede tutuklu olarak İhsan Ada’yla birlikte yargılanacak.

    60-06-08. Ankara’da bir kitabevinde kitaplarını imzalıyor [foto]

    60-07-16. Ankara’da kitaplar=in=i imzal=iyor olabilir. [mek A 124]

    60-08-16. Amerikan Neşriyat Bürosuna annem 48,75 lira yatırıyor.

    60-09-01. Şahinkaya Dil’e yazıyor. [mek A24]

    60-09-15. Akşam’dan ayr=il=iyor. Hasta oldu=gu duyurulmu=s. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    60-09-17. İmzasını okuyamadığım birine yazmış. [mek A48]

    60-10-03. Ruhi Tansever’e gazetelerini ciltletmi=s, ama daha gidip almam=i=s. borcu var. Mektup yazmış. [mek A56]

    60-10-21. Bu sıralarda TEF’e yazıyor galiba. Yassıada röportajları yayımlanıyor. [mek A54]

    60-10-25. Bu tarihten önce Gazeteciler Cemiyeti fıkra birincilik ödülünü almış.

    60-11-14. Sözcü Dergisi’nde yazıyor [mek A34]

    60-11-25. Şebinkarahisar Kültür Dayanışma Derneğine 100 lira yolluyor (annem postalıyor) [mek A-12]

    60-12-17. Ruhi diye bir adamdan mektup alıyor. 400 lira borcu var. Geç kalmış. 03-10-60 tarihine de bak. [mek A2]

    61. Babası ölüyor. [29-06]

    61-03-01. Tanin çıkmaya başlıyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar] 1 Ekim 1960’da çıkması gerekirdi.

    61-03-26. Bu tarihten birkaç gün önce Ankara’ya basın toplantısına Cemal Gürsel’i görmeye gidiyor.

    61-05-12. Tanin’e yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) . Bu yazilardan dolayı tutuklandi. Balmucu cezaevine kondu. 4 ay tutuklu yargilandiktan sonra aklandi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    61-05-18. Tanin gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İhsan Ada’yla birlikte tutuklanıyor. Düşün Yayınevi ve evi aynı gün aranıyor. Çuval çuval not, belge, yazıya el konuluyor. Harbiye’de lağımlı bir hücreye atılıyor. Bütün geceyi ayakta geçiriyor. 8 Temmuz’da tahliye edilecekler. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-07-08. Tanin davasında tahliye ediliyor.

    61-08-11. Istanbul Sıkıyönetim Komutanlığında (Balmumcu) Tanin’de yazdığı yazılar yüzünden yargılanıyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-08-17. Tanin duruşmasında yargilanıyor. Mahkemeye gidiyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-08-22. Tanin davası duruşması (ikinci duruşma) [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-09-12. Tanin davası duruşması. Duruşmaya gidiyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-09-26. Tanin davası duruşması. Duruşmaya gidiyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-10-31. Tanin davası duruşması. Son savunmasını okuyor ve aklanıyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    61-11-01. Öncü’ye yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) .

    62. Dusun yayınevi yaniyor.

    62-02-11. Babası Abdulaziz Efendi 11 Şubat 1962 Pazar günü ölür. (BGBG-3)

    62-07-15. Göztepe’de “Olayın Kısaca Açıklanması” yazısını yazıyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    63-11-16. Teneke Ahmet adlı romanına basliyor. Ama hicbir zaman bitiremeyecek. [27-12]

    63-11-17. Tanin’e, Öncü’ye ve Akşam’a Az Gittik Uz Gittik yazılarını yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) . 14 Temmuz 57’de yazıyor, 9 ekim 64’te yazıyor. 69’da da yazıyor (Gunaydin yazilari) .

    64-02-10. Adnan Veli bir mektup yazıyor kendisine. Düşün Yayınevi için verdiği 30-40 kadar öyküyü istiyor.

    64-05-00. Bu tarihlerde Akşam gazetesinde Mertek sütununu yazıyor.

    64-05-05. Agzina Biber Doldurururum (Simdiki Cocuklar Harika) romanini bitiriyor. [47-15]

    64-05-15. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:25984-66 20.12.1331Şebinkarahisar 6957-53.57734-51 [okunmayan üç basamaklı bir sayı]8-53 2.10.1963 3222 sa.37,38-4.CK.59 89 İstanbul Asl6CM.25 g.hp.15.5.1964 182-317. 23.5.64”.

    64-05-23. 18-05-89 tarihli sabıka kaydında şöyle bir not var: “C:25984-66 20.12.1331Şebinkarahisar 6957-53.57734-51 [okunmayan üç basamaklı bir sayı]8-53 2.10.1963 3222 sa.37,38-4.CK.59 89 İstanbul Asl6CM.25 g.hp.15.5.1964 182-317. 23.5.64”.

    65. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in birinci cildini yazdı. Akşam’da yayımlandı.

    İlk kez yurtdışına cikti. 5 ay kaldı. Berlin ve Weimar’daki Antifasist Yazarlar Toplantisi’na katildi. Almanya, Polonya, Sovyetler, Finlandiya, Romanya, Bulgaristan, Kief’e ve Tiflis’e gitti. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname] ve [29-05] ve [foto]

    Mayakovski’nin mezarını ziyaret ediyor [foto].

    65-03-00. Yeşil Renkli Namus Gazı yayımlanıyor.

    65-06-04. Cuma. Varşova’da. Bayan Gota’yla (Mme. Kherova) .

    65-06-05. Krakov’da. [foto]

    65-06-13. Pazar. Moskova’da, Nâzım’ın, Çehov’un ve Gogol’ün mezarında [foto]

    65-06-23. Baku’da. Azerbaycan’ın “Kirpi” adlı mizah dergisi idarehanesinde [foto].

    65-07-11. Finlandiya’da, Helsinki’de. Palace Oteli’nde kalıyor büyük bir olasılıkla. (Ali Nesin’e kart atıyor)

    65-07-28. Kief’te [foto]

    65-08-07. Sofya’da. Mehmet Bekir, Hasan Tekkeliev ve Süleyman Garas’la birlikte. [foto]

    65-08-18. Sofya’dan Ateş’e bir mektup yazıyor. Biz de Sofya’dayız. On gun once gelmisiz. Yarin ucakla Varna’ya gidecekmisiz.

    Bu tarihlerde Macaristan’a ve Bulgaristan’a gidiyor. Çıkış nedeni Altin Kirpi.

    65-09-24. Şarkılar şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    66. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in birinci cildi kitap olarak çıktı.

    Bulgaristan’da Vatani Vazife oykusuyle Altin Kirpi’yi aldi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]. Bakü’ye de gidecek.

    66-01-12. Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü Yönetmenliğine bir mektup yazıp, Yeşil Renkli Namus Gazı adlı kitabıyla yarışmaya katılıyor. Mektubun tarihi 1965, yanlışlık olacak. Aynı kitapla Sait Faik Armağanı yarışmasına katılıyor. [M139-140]

    66-01-16. Sigarayı dördüncü bırakışı olabilir. Bak BGBG-C.3

    66-05-04. Budapeşte’den Ali Nesin’e kart atıyor. Dün şehri gezmiş, bugün de bir mizah dergisini geecek.

    66-06-12. Üsküp’ten Ali Nesin’e bir kart atıyor. Grand Hotel’de kalıyor. Ayın 19’una dek Üsküp’te kalacak. Sonra 5 gün için Ohri kıyısında bir otele gidecek. 24 Haziran’da Sofya’ya gidecek.

    66-06-19. Üsküp’ten Ali Nesin’e bir kart atıyor. Bugün Ohri’ye gidecek.

    66-06-24. Ohri’den Ali Nesin’e bir kart atıyor. Bu akşam Üsküp’e gidecek, yarın sabah da Sofya’ya. Ohri’de bir villada beş gün kalarak bir senaryo yazıyor.

    66-06-25. Üsküp’ten Sofya’ya geçti.

    66-06-27. Varna’dan Ali Nesin’e bir kart atıyor.

    66-11-18. Kahire’den Ali Nesin’e bir kart atıyor.

    67-00-00. 14-10-66 ve 13-11-67 tarihleri arasında Asya-Afrika Yazarlar Birliği için Kahire’ye gidiyor. Orada 13-15 gun kaliyor. Kahire’den ucakla Atina’ya, ordan da Istanbul’a geliyor. [29-06]

    67-05-26. Tirenle Edirne’den Bulgaristan’a, Sofya’ya gidiyor. Üç gün kalıyor. Ucakla Moskova’ya gidiyor, bir gece kaliyor. Ertesi gün ucakla Baku’ya gidiyor. Baku’de on gun kaliyor. Celil Mehmet Kulizade’nin yuzuncu dogumgunune katiliyor. Moskova’ya geri donuyor. 3 gun kaliyor Moskova’da. Sofya’ya gidiyor. Sofya’da 4-5 gun kaldiktan sonra 24-06-67’de tirenle Istanbul’a donuyor. [29-06]

    67-06-03. Bakü’de. [foto]

    67-07-04. Bir siyasi polisin ihbarıyla siyasi polis tarafından gözaltına alınıyor ve kanundışı 8 saat sorguya çekiliyor.

    67-10-00. Sovyet Devriminin 50. yılı dolayısıyla Şarkiyat Enstitüsünde bir konuşma yapmış olabilir. [foto]. Yanında çevirmen Vera var.

    67-10-26. Bir rahatsızlık geçirmiş [M206]

    67-11-13. Ahmet Küflü’ye bir mektup yazmış. Meral Çelen’le araları iyi değil. Boşanmamışlar ama daha galiba. [M206]

    68. Üç Karagöz oyunu’yla Milliyet’in birincilik odulunu aldi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname] Aldigi 10 bin lirayla bize 1000’er liraya birer bisiklet aldi. Bisikletçi 900 liraya indirmişti bisikletleri

    68-04-29. Ankara’da Zafer Alanı’nda Devrimci Güçbirliği (Dev-Güç) tarafından düzenlenen mitinge katılıyor. Aynı gün konuşmasını Doğu Perinçek’in yardımıyla Yüksel Palas’ta hazırlıyor. Bu konuda 05-11-87’ye bak. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 127) .

    68 sonu, MÇ’le barışıyor.

    69. Moskova’da Insanlar Uyaniyor’la Altin Krokodil odulunu aldi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    69-01-19. Bir gazetede eller aya biz yaya adi altinda kose yazilari yazıyor. [Cant Osman, 05-10]

    69-02-18. Klaus’a (Ve Marie-Louise ve Diane’a) Istanbul’dan bir mektup yazıyor. “Türkiye’ye altinci filo geldi ve cok kanli kavgalar oldu”. Peggy ve Allan Gall Turkiye’deler. Hergun gazeteye (Gunaydin’a) yazi yazıyor. Ustura’yi hazirliyor.

    69-03-15. Klaus’a Istanbul’ndan bir mektup yazıyor, Turkiye’nin Duzeni’ni yolluyor. Berber Nonoş’un prömiyer’ine gidecek bu gece.

    69-07-17. Ağaoğlu Yayınevine senedini ödeyememiş ve protesto olmuş. Avukatlık ücretiyle birlikte 2400 lira borcu var. Bu, yanlış da olabilir, tam anlayamadım. [05-34]

    70. TDK odulunu Cicu adli oyunuyla kazandi. [Ankara Devlet Tiyatrosu, Azizname]

    70-01-03. Klaus’a Feneryolu’ndan bir mektup yazıyor.

    70-02-16. Istanbul’dan Klaus’a bir mektup yazıyor. Marie-Louise’e Ingilizce bir mektup yazıyor.

    70-06-01. Feneryolu’ndan Klaus’a bir mektup yazıyor. Depresyondan, tembellik ve uyku halinden sozediyor. Kaninda seker bulunmus. Bir kriz gecirmis, kalp sanmis, ama seker cikmis. Birbucuk aydir diyetteymis, 11 kilo zayıflamis. Ankara’ya gidecek o gün. “Marie-Louise, evlendigime pek sasmis, kiminle evlendigimi soruyor. Yine eski karimla evlendim. Ne yapayım? Cocuklar icin boyle yapmam gerekiyordu.”

    70-06-02. Ankara’da. Televizyon’da bir acikoturuma katılacak. [Klaus]

    70-06-15. Istanbul’dan Paris’e, Ali Nesin’e yazıyor.

    70-06-26. Istanbul’dan Paris’e, Ali Nesin’e yazıyor. 29 Haziran’da annem ve Ahmet’le Bayramoğlu’na gideceklermiş. Orada bir hafta kalıp 5 Temmuz günü Istanbul’a dönmeyi tasarlıyorlar, ama planı değiştirip 20 Temmuz’da dönecekler.

    70-06-29. Ahmet, annem ve babam Bayramoğlu’na gidecekler (Ali’ye mektup) . Ben Paris’teyim. Ateş askerde. 5 Temmuz’da dönmeyi tasarlıyorlar ama 20 Temmuz’a değin uzayacak tatil. Haftasonları Feneryolu’na geliyor.

    Bana bu tarihte Paris’e bir mektup yazıyor.

    70-07-05. Bugün Akşehir’e gidecek, 10 Temmuz’da Akşehir’den dönecek. (Ali’ye mektup) Gidip gitmediğinden emin değilim. Bayramoğlu tatili uzuyor.

    70-07-10. Akşehir’den Istanbul’a bu tarihte dönmeli. (Ali’ye mektuptan)

    70-07-13. Bayramoğlu’ndan Feneryolu’na geliyor ve bana bir mektup yazıyor. Benden bir mektup alıyor. Bayramoğlu’nda toplam 18 gün kalacaklar.

    70-07-25. Istanbul’dan bana Paris’e bir mektup yazıyor.

    70-07-08. Istanbul’dan Paris’e, bana kısa bir mektup yazıyor.

    70-08-05. Mme Cuvillier ile birlikte Istanbul’a varıyoruz. Bizi karşılamaya geliyorlar. İstanbul’da günaşırı su olduğunu o zaman öğreniyorum.

    70-10-18. Klaus’a bir mektup yazıyor. Perhize devam ediyormuş.

    70-12-04. Feneryolu’nda Bir Sürgünün Anılarının bilmemkaçıncı baskısının son bölümünü, “Antidemokratik Bir Karar” bölümünü yazıyor.

    70-12-21. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor.

    70-12-28. Mum Hala’ya girebilecek notlar yazıyor. Annemle birlikte. İki ev arasında mekik dokuyor. Annemin kıskançlıkları...

    70-12-29. Mum Hala’ya girebilecek notlar yazıyor. Annemle birlikte. İki ev arasında mekik dokuyor.

    71-01-27. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor. Gözlerinde yuksek tansiyon var. Ateş Perugia’ya gitmis, Ahmet’le ben durmadan kavga ediyormuşuz. Oya ikinci kocasından ayrılmak üzereymiş.

    71-03-12. 12 Mart darbesi

    71-05-10. Istanbul’dan Klaus’a yazıyor. Istanbul’da ve 11 ilde sıkıyönetim var. Göz tansiyonu normale inmiş

    71-05-24. Maltepe’de Zırhlı Tugay kışlasında tutuklu, boş bir Amerikan barakasında, tek başına, yanında kalem kağıt yok. İbiş’i kurguluyor. Daha sonra kalem kagıt veriliyor ve İbiş’i yazmaya başlıyor. Dört gün sonra bırakılacak [İbiş dosyası]

    71-10-21. Zat-ı Devletleri İbiş Hazretini Perşembe sabahı saat 3,30’da bitirir. [İbiş Dosyası]

    72-04-00. Nisan sonlarına doğru Ömer Asım Aksoy’a iki kitabını yolluyor. Biri İnsanlar Uyanıyor. [M185]

    72-04-27. Perşembe günü Noter huzurunda Vakf’ı kuruyor. Orhan Apaydın da orada.

    72-08-19. Ören yakınlarındaki Karaağaç köyüne giderek savaşa katılmış yaşlıları dinliyor. (Ali’ye mektuplardan)

    72-08-20. Ören’den yazıyor bana. Biriki gece önce beni kovmuştu Ören’den. Göz aşrısından şikayetçi. Bir oyun yazıyor.

    72-09-08. Cuma. Saat 21,15’te Feneryolu’ndaki Küçük Ev’de, Yeni Ortam gazetesinde tefrika edilmek üzere, Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in ikinci cildine başlıyor.

    72-09-14. Bir kartonun arkasına, “Büyük kompozitörleri dinlediğim, bir de büyük sirk ustalarını - her türlüsünü - seyrettiğim zaman, kendi yaptığım iş gözümde küçülüyor.

    72-11-13. Istanbul’dan Klaus’a yazıyor. On gündür hasta, grip olmuş. Klaus’un bir yazısını Cumhuriyet’e yada Milliyet’e verecek, “Yeni Ortam’ın okur sayısı azdır” diyor. Klaus Tut Elimden Rovni’yi cevirmis. Ahmet’le Ates’ten iyi haberler var diyor. Ahmet Ingiltere’de, Ates Italya’da.

    72-12-12. Klaus’a bir mektup yazıyor. “On gun once Ankara’dan Süreyya Faruk! i geldi. Bir gun bizde kaldi. Aksam yemeginden sonra onu yine Ankara’ya ugurladik.” “Buyuk oglum Ates en sonunda Bologna universite’sine girebildi. Hem de giris sinavinda birincilik kazanmis. Iste buna cok sevindim. Ahmet’ten de cok iyi haberler almaktayız. Ali’yi de yazin Fransa’da bir okula gonderebilirsem daha da cok sevinecegim.”

    73-01-08. Darüşafaka’nın 100. yılını kutlama törenine değgin önerilerini yazıyor Darüşafaka’ya. Bir belgesel film yapılsın diyor. 05-34

    73-03-02. Klaus’a bir mektup yazıyor. Ustura’yi birakmis.

    73-03-14. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor. “Meral bir hafta sonra Ingiltere’ye Ahmet’i gormeye gidiyor”. Dunya Genclik Festivali’ne bir yazi yazmis, Klaus’a Almanca’ya cevirmesi icin yollamis.

    73-03-18. “18 Mart’ta Meral oğlumuz Ahmet’i görmek için Ingiltere’ye gidiyor. Ahmet’le bir ay orda kalacaklar. Ahmet’in somestir tatili var. Meral ordan Paris’e gidecek, orda da bir hafta kalıp Istanbul’a donecek.” Yazin Oren’e gideceklermiş. Klaus’a yazdığı mektuptan olabilir bu bilgi.

    73-03-28. Klaus’a Feneryolu’ndan bir mektup yazıyor.

    73-09-04/09. Alma Ata’da (Kazakistan) Asya-Afrika Yazarlar Birligi’nin 5. toplantısı yapiliyor. Galiba oraya gidiyor. [57-01]

    73-09-09. Ahmet İngiltere’ye gidiyor. (Bana mektubundan)

    73-09-10. Feneryolu’ndan, küçük evden, sabah erken saatlerde bana Lausanne’a yazıyor. Bugün Istanbul’a inecek. Bana ayakkabı ve şort alıp postalayacak.

    73-09-11. Feneryolu’ndan bana Lausanne’a yazıyor. Gece. Mehmet’le Murat birkaç gece önce sünnet olmuşlar. Babam Mehmet’e bir bisiklet almış. Elinde Birinci Dünya Savaşına değgin bir iş var.

    73-09-14. Uçak postasıyla bana bir paket yolluyor.

    73-09-16. İtalyanca öğrenmem için bir mektup yazıyor.

    73-09-20. Bana bir mektup yazıyor, kitap postalayacak.

    73-09-21. Bana kitap postalayacak.

    73-09-25. Bu tarihlerde Harvey Broadbentie bir mektup yazmış, mektup yerine 29 Eylül’de varıyor.

    73-09-27. Ateş uçakla İyalya’ya gidiyor. Yolcu ediyorlar. (Ali’ye mektuptan)

    73-09-28. Bana Istanbul’dan bir mektup yazıyor.

    73-10-01. Bana ayakkabı postalayacak. Okuluma Madrit gezisi konusunda bir mektup yazacak. Ahmet sorun yaratıyor.

    73-10-16. Klaus’a Istanbul’dan yazıyor.

    73-10-21. Tatlı Betüş Barış gazetesinde tefrika ediliyor. Tefrika en az 4 Ocak 1974’e degin surecek. [37-04]

    73-11-04. Gagra’da.

    73-11-06. Gagra, Yazarlar Dinlenme Evi. BGBG-C.12. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in sekiz cildini adlandırıyor.

    73-12-01. Güngör Dilmen’le, saat 16’da, İstanbul Devlet Senfoni Orkestrasının bir konserine gidiyorlar. Şef Cemal Reşit Rey, Solistler: Suna Kan (keman) , Gülay Uğurata (piyano) . Cemal Reşit Reyin kendi besteleri. Birinci bölüm: Ellinci Yıla Giriş ve Keman ve Yaylı Sazlar için Andante ve Allegro. İkinci bölüm: Bir İstanbul Şarkısı Üzerine Senfonik Varyasyonlar. İkinci bölümü çok sevmiş. [programın üstüne yazmış]

    74. TYS kuruluyor.

    Asya-Afrika Yazarlar Birligi’nin Lotus odulunu kazandi. Bu odulu alamak icin Filipinler’in baskenti Manila’ya gitti.

    74-01-26. Harvey Broadbent’e yazıyor.

    74-03-18/74-04-08. Olay’a yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) .

    74-05-07. Klaus’a Istanbul’dan yazıyor. Glokomundan sozediyor. Goz tansiyonu 40’a cikmis. Ahmet geri donmus.

    74-05-08/74-05-22. Akbaba’ya yazıyor. Ne zaman başlamış, ne zaman bitirmiş? (Az Gittik Uz Gittik, 5. basım) .

    75-01-29. Filipinler’de, Manila’da, Asya-Afrika Birligi’nin LOTUS odulunu alıyor. Manila’da bir hafta kaliyor. Sonra bir gece Hong-Kong’da, bir gece de Tehran’da kaliyor. [Klaus, 8 Mart 75]

    75-03-08. Yugoslavya’da Yugoslav yazarları 60. dogumgununu kutluyorlar. [Klaus]

    75-04-03. Bulgaristan’da uluslararasi mizah sempozyumuna katilmaya gidiyor. Ordan Yugoslavya’ya gidiyor (15 Nisan) , Gol Kralı’nin galasinda bulunuyor. Bu geziler tam bir ay suruyor. [Klaus, 11 Temmuz ve 8 Mart 1975]

    75-07-01. Bu tarihler’de Nasrettin Hoca senlikleri icin Aksehir’e gitmis. 9 Temmuz’da Istanbul’a donuyor. [Klaus, 11 Temmuz 1975]

    75-07-11. Klaus’a Feneryolu’ndan bir mektup yazıyor.

    75-07-12. Feneryolu’nda Yazıt şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    75-07-23. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor. “Meral, yarin Ahmet ve Isvecli bir kadin misafirimizle Oren’e gidiyor. Ben yazliga gidemiyorum.

    75-08-00. Yunanistan’a gitmiş olabilir. [David Tonge’un mektubundan].

    75-10-02. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Pazartesi Sali gunleri evde, obur gunler Vakıf’ta. Ahmet’le Annem yazi Oren’de gecirmisler. Ben Ingiltere’ye gitmisim. Ates de Italya’da.

    75-12-20. Altmışında şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    76. Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in ikinci cildine başladı. Yeni Ortam’da yayımlanmaya başlandı ama yarıda kesildi. İkinci cildini yazdı ve yayımladı (BGBG-III, ilk sayfalar)

    Cikan kitaplar: Borclu Olduklarimiz, Seyyahatname (Duyduk Duymadik demeyin) , Surname, Pirtlatan Bal, Boyle Gelmis Boyle Gitmez, Turkiye Sarkisi (Nazim Hikmet’in hayati) “basiliyor” diye not dusmus, 5 Kisa Oyun, Karagoz’un Kaptanligi

    76-02-13. Annem Klaus’a yazıyor. 16 Subat gunu Munih’e gidiyorlarmis. “Ahmet’le ben, bir de arkadasi ve annesi”. 18 subat’ta Munihte olacaklarmis. Tren garda az kalacakmis... Ama garda gorusememisler [Aziz Nesin’in Klaus’a 9 Mart 1976 tarihli mektubundan].

    76-03-09. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor. “Meral Ahmet’i Ingiltere’ye bir dil kursuna goturdu. [...] Meral Ingiltere’den Isvicre’ye geldi, orda Ali’yi gordu ve Turkiye’ye dondu.”

    Irak’a gidiyor. Bagdat’ta Asya-Afrika Yazarlar Birliği Yurutme Kurulu toplantisi var. Irak’ta iki hafta kalacak. [Klaus]

    76-04-08. Klaus’a Istanbul’dan bir mektup yazıyor. “Ahmet bir dil okuluna yerleşti.” “Vakf’ın ikinci yapısı daha bitmedi. Cunku cimento bulamiyoruz. Cimento karaborsada. Torbasi 6 liraydi, simdi 50 lira oldu, ama yine de bulunamiyor. [...] Vakıf icin bir arazi daha satn aldim. Bu araziye 460 bin lira verdim.”

    76-06-21. Moskova’dan Klaus’a yazıyor. Daha once Leningrad’a ve Baku’ya gitmis. “Bugun Sovyet yazarlarinin 6. kongresi basliyor. Kongre’de bulunduktan sonra Ali’yi gormek icin Isvicre’ye, sonra da buyuk oglum Ates’i gormek icin Italya’ya gececegim”.

    76-06-30. Moskova’dan ayriliyor. Isvicre’ye ve Italya’ya ogullarini gormeye gidecek [Klaus, 21 haziran 76]

    76-07-12. Beşiktaş’ta Kuleli Askeri Lisesi fizik hocasından imzalı bir resmini alıyor. Bu resim 05-34’teydi, müzelik dosyasına koydum.

    76-08-13. Vakıf’ta Gülüp Ağlayan Meşe Ağacı şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    76-08-29. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Vakf’in kucuk yapisi (sanirim uzun zamandanberi) bitmis. Buyuk yapi kolay kolay bitecek gibi degil.

    76-09-10. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Annemin arabasina yedek parca istiyor, tam 44 tane! Arabaya cok para harcanmis...

    76-11-25. Klaus’a Istanbul’dan yazıyor. “Van’da cok buyuk deprem oldu. Olu sayısini tam bildirmiyorlar. Galiba 10 bin olu var. Iki gundur buyuzden cok canim sıkılıyor. Doguyu sen biliyorsun, felaket... Kar yagiyor, isi eksi onbes...”

    77-01-09. Istanbul’dan Klaus’a yazyor. Subat basinda “galiba” annemle Avusturya Yazarlar Birligi’nin davetlisi olarak Viyana’ya gidecekler. Galiba gitmeyecekler.

    77-01-20. Bu tarihlerde Nazım’ın 75. doğum yılı nedeniyle TYS olarak etkinlikler hazırlıyorlar. Nazım adına ödüller koymak, Nazım Hikmet Enstitüsü kurmak, mezarının yurda getirilmesi, anma toplantıları düzenlenmesi. Anma toplantılarına Aragon, Guillen, Simonof, Arif Melikof, Yves Montand çağrılacakmış. Toplantılar bu tarihten sonra. [Politika, 24 Ocak 1977. Nazım dosyası].

    77-01-22. Nazım’ı anma toplantısı, İstanbul’da Spor ve Sergi Sarayında, 7000 kişi katılıyor. Açış konuşmasını yapıyor. [Cumhuriyet, 23 Ocak 1977]

    77-01-26. Klaus’a Istanbul’dan yazıyor.

    77-02-05. Klaus’a Istanbul’dan yazıyor. Munih’te havaalaninda bulusacaklar. Galiba Berlin’e gidecekmis once, sonra planini degistirmis. Dr. Ingeborg Drewitz, Erster Kongress Europ Schriftstellerorganizationen cagirmis. 10 Subat’a bak.

    77-02-10. Almanya’ya Munih’e ucuyor. Sabah saat 8,20’de hareket edecek, saat 10,50’de Munih’te olacak. Klaus karsilamaya gelecek. Munih’ten Panam’a binerek Berlin’e gidecek. Berlin’de Stadt Hamburg otelinde kalacaklar. Toplanti Berlin Kongre Sarayı’nda yapilacak.

    Dr. Ingeborg Drewitz, Erster Kongress Europ Schriftstellerorganizationen cagirmis. [Klaus, 26 Ocak ve 5 Subat 1977]

    77-02-13. Panam’la Berlin’den Frankfurt’a, ordan da Lufthansa’yla Istanbul’a ucacak. [Klaus, 26 Ocak 1977]

    77-03-26. TYS’nin toplantisi var. Klaus’a 24 Mart 1977 tarihli mektubundan: “Iki gun sonra da bizim Yazarlar Sendikasi’nin kongresi var. Bu kongrede, baskanliktan cekilecegim. Cekilebilirsem kendi islerime egilebilirim. Yoksa bu sendika cok zamanimi aliyor.”

    77-04-15? Bu tarihlerde, Bulgaristan’in Gabrova kentine ve Sofya’ya gidiyor. Uluslararasi Hitar-Petar odulunu aliyor. Bulgaristan’da onbes gun kadar kaliyor. [Klaus, 31 Mayıs 1977]

    77-05-00. Sofya’da Dünya Yazarlar Barış Toplantısı’nda [foto].

    77-05-06. 05-09 nolu dosyada bulunan Marc Aldonov’un Hainler Krali Azev’e onsoz yazıyor.

    77-06-05. Bu tarihte Bulgaristan’a gidecek. Sofya’da Dunya Yazarlari Baris Kongresi var. O tarihte Turkiye’de secim var. Oy kullanacak! [Klaus, 31 Mayıs 1977]

    77-06-15. Bulgaristan’dan Turkiye’ye donecek [Klaus, 31 Mayıs 1977]

    77-07-22. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    77-07-31. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor: “Sizden ayrildiktan az sonra Meral’le birlikte Avusturya Yazarlar Birligi’nin cagrilisi olarak Viyana’ya, ordan da Salzburg’a gittik. [...] Pazar gunu Salzburg’daydik.

    77-08-25. Klaus’a yazıyor. Galiba vakif’tan.

    77-09-05. Klaus’a 25 Agsts 1977 tarihli mektubundan: “5 Eylul gunu saat 12,30’da Bayan Henni Mathes’le gorusmek uzere Sheraton oteline gidecegim.”

    77-09-23. Klaus’a Vakıf’tan yazıyor. Evden vakf’a geliyor. Annem Oren’de.

    77-10-11. Oğuz Akkan’ın isteğiyle kitapçılığa nasıl başladığını anlatıyor. Güzel bir yazı. Kimbilir nerde yayımlandı? [1946-50] dosyasında.

    77-11-30. Klaus’a Vakıf’tan yazıyor.

    78-01-02. Sovyetler’de bir yerde konuşma veriyor olabilir [foto].

    78-01-06. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    78-03-00. Ecevit’e “Edebiyat Seferleri”nin desteklenmesi konusunda TYS baskani olarak bir mektup yazıyor. Yardim reddediliyor. [Ismail Besikci’nin kitabi]

    78-03-08/09. Floransa’da Avrupa Yazarlar Sendikasi’nin 2. Kongresine katiliyor galiba. [35-04]

    78-03-12. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    78-04-00. Nisan’in ilk haftasinda Tacikistan’a gidecegini soyluyor. [Klaus, 12 Mart 1978] Gitmis de. Onbes gun icin Sovyetler’e gitmis. Once Moskova’ya, sonra Tacikistan’in baskenti Duşembe’ye. Sadrettin Ayn! i adlı bir yazarın 100. dogum yildonumu jubilesinde bulunmus. [Klaus, 21 Mayıs 1978]

    78-04-06. Vakıf’ta Çok Özlemişim Kendimi şiirini yazıyor. [Sıvas Acısı]

    İzmir’de bir konuşma veriyor [foto].

    78-05-00. Mayıs’in ilk haftasinda Italya’ya gidecegini soyluyor. [Klaus, 12 Mart 1978]

    78-05-04? Avrupa Yazarlar Orgutu’nun ikinci kongresi icin Floransa’ya gidiyor. Gezi on gun suruyor. Ates cevirmenligini yapiyor. [Klaus, 21 Mayıs 1978]

    78-05-21. Istanbul’dan Klaus’a yazıyor. Tek Yol romanini bitirmis. Feneryolu’ndaki evde dort gundenberi yalniz ve burnu kaniyor, galiba tansiyondan. Bugun saat 17’ye kadar yataktan cikmiyor.

    Sabri Tebrizi’ye yazıyor.

    78-06-10. TYS 5. yıldönümü basın toplantısı [foto].

    78-07-01/08. Antalya XV. Uluslararası Sanat Şenliği’nde. [35-02]

    78-07-05? Antalya’ya bir festivale gidiyor. [Klaus, 20 Temmuz 1978]

    78-07-20. Klaus’a yazıyor. Tek Yol Hurriyet’te tefrika edilmis. Turkiye’de Genelevler ve Genel Kadinlar adli bir inceleme-roportaj hazirlamak uzere.

    78-07-27/28. Vakıf’ta Dahaca Yazılmamış Bir Romanın Şiiri şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    78-08-16. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    78-08-18? Izmir fuarinda TYS icin kitap imzaliyor.

    78-08-30. Klaus’a Vakıf’tan yazıyor.

    78-09-26. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    78-10-00. Ekim ortasinda Kerim Korcan’la birlikte Almanya’ya gidecegini soyluyor. Kitabevi olan bir Turk cagirmis. Onbes gun kalacakmis. Berlin, Munih ve Hamburg. [Klaus, 16 Agsts 1978]

    78-10-17. Sovyetler’de. Yuri Verçenko, Vitali Ozerov ve Oleg Şestinski’yle bir fotoğrafı var.

    78-10-06. Moskova’ya gidecek. Ordan Taskent’e. Sonta Moskova’ya geri donecek. 17 Ekim’de Frankfurt kitap fuarina. Birkac gun sonra Duisburg’a. 2 Kasim gunu Turkiye’ye donecek. [Klaus, 30 Agsts, 26 Eylul 1978]

    78-10-11. Taşkent’te. Azad ve Adil Yakup’la bir fotoğrafı var.

    78-10-12. Taşkent’te. İlbek Musayef, İrgeş Kerimoğlu ve Hasan Yoldaşoğlu’yla fotoğrafları var.

    78-10-17. Moskova’dan Frankfurt kitap fuarina gidecek Kerim Korcan’la birlikte. Birkac gun sonra Duisburg’a. 2 Kasim gunu Turkiye’ye donecek. [Klaus, 30 Agsts, 17 Eylul 1978] Ama bu arada Paris’e gelip beni gorecekmis. Galiba, ben gidip kendisini gorecegim.

    78-10-24. Duisburg’da Zenaat şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    78-11-02. Almanya’dan Turkiye’ye donuyor.

    TYS’de bir sohbet toplantisi. Ismail Besikci, Tahsin Sarac, Aziz Nesin ve baskalari Turk sorunu konusunda tartisiyorlar. Besikci TYS’yi Kemalistlikle sucluyor. [Ismail Besikci’nin Bir Aydin... kitabı]

    79. Sofya’ya II. Dünya Yazarlar Barış Toplantısı’na gidiyor.

    Arnavutluk’a gidiyor.

    79-01-12/13. Vakıf’ta Seçim şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala] Vakıf’ta Kapılar Açık Kalsın şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    79-01-31/02-01. Büyük bir olasılıkla Ankara’da, Tahsin Saraçlar’da ve bişeye kızmış belli ki. BGBG-A.2’ye bak. “Korku. Nasıl olsa söylenmez, yazılmaz diye namussuzluklar. Hepsini yazacağım. Zor olacak benim için. V! al! a - Mehmet Ali Cimcoz olayı - Müzehher, daha neler yazacağım. Mahmut Dikerdem namussuzluğu. Orhan Apaydın açığı kayada. [? ]

    79-01-31/2. Bu bir hödrü meydan, meydan okuması değil. Başkaları pis, ben temizim olması değil. Bu dönem anlaşılsın, tutanak yazanak” diye yazmış.

    79-03-29. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    79-03-31/79-04-01. TYS’nin Istanbul’da Gazeteciler Cemiyeti’nin toplanti salonunda 4. Olagan Kongresi yapiliyor.

    “Benim yasayışım bir felaket oldu. Ustume cok yuk aldim, tasiyamiyorum, altinda eziliyorum. Iki gun sonra TYS’nin kongresi var. Sendikanin baskanligini ustumden atabilirsem, biraz zaman kazanabilecegim. [Klaus, 29 Mart 1979]

    79-03-31. TYS kongresinde konuşma yapıyor.

    79-04-01. TYS’de Aziz Nesin konusuyor [Besikci’nin kitabi]

    79-04-02. Bogazici universitesinde konferans var. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-03. Çatalca’ya gelecek. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-04. Ankara’ya gidecek [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-05/79-04-06. Ankara’da Kultur yuksek Kurulu’na katilacak. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-08. Ankara’dan Istanbul’a donecek [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-09. Çatalca’ya gidecek [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-10. Arnavutluk’a gidiyor. Ucakla, Istanbul-Belgrad-Tiran... 15 gun kalacak. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-26. Ataturk Kitapliginda konferans. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-04-27. Ankara’ya gidecek.

    79-04-28. Turk Dil Kurultayı’nda konferansi var. [Klaus, 29-Mart-1979]

    79-05-22/24. AKM’de birinci Balkan Ülkeleri Yazar Örgütleri toplantısına katılıyor. (Demirtaş Ceyhun’un kitabı)

    79-06-10? Sofya’da Uluslararası Yazarlar Baris kongresi’nde. [Klaus, 20 Haz. 79]

    79-06-20. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    79-06-22. Moskova’ya gidiyor. [Klaus, 20 Haz. 1979] Ordan Angola’nin baskenti Luanda’ya gidecek. Temmuz ortasinda Turkiye’ye donecek. Agustas’ta bir hafta Izmir Fuari’ndaki kitap sergisine gidecek bir haftaligina.

    79-07-31. Vakıf’ta Kutsal Şölen şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    79-09-19. Çarşamba. İzmir’de Ömer Faruk Toprak için yapılan anma toplantısına katılıyor. Füruzan Toprak, Demirtaş Ceyhun ve Hikmet Çetinkaya’yla çekilmiş bir fotoğrafı var.

    79-10-26/28. Antalya’da Çocuk Yayınları Seminerine katılıyor.

    79-10-29. Yüksek Kültür Kurulu’nda, Yaşar Nabi’ye ödül veriliyor. Aziz Nesin de orada.

    79-11-02. Klaus’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor. Annem de Vakıf’ta, Kurban Bayrami. “Ocak ayı sonunda Meral’le birlikte Prag’a gidecegiz, orda 15 gun kalacagiz. Meral turkiye’ye donecek, ben de ordan Almanya’ya gelecegim. Sanirim bir yada iki ay Almanya’da kalacagim”

    79-12-06. Mehmet Cemil Uğurlu’ya bir mektupla doğa, sanat, bilim ve tıp kavramlarına ilişkin “özsöz”lerini yolluyor. Abece dergisinin Mayıs 1990 tarihli sayısına bak.

    79-12-27. Vakıf’ta Yüzün şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    79-12-31. Yilbasini Vakıf’ta tek basina geciriyor, raki iciyor. [Klaus, 2 Ocak 1980]

    80-01-02. Klaus’a yazıyor, Vakıf’tan. Bir haftadır Vakıf’ta. 20 Subat’ta Almanya’ya gitmek istiyor, Ulm Halk Yuksek Okulu’nun daveti uzerine. Sonra Prag’a gitmek niyetinde.80-01-28. Çatalca’da Daha Ne ve İnsanca şiirlerini yazıyor. [Sondan Başa]

    80-01-31. Şakir Balkı’yla Oral Basım ziyaretine geliyor. Vakıf’ta olabilir, belki de Oralplerin evinde. “İzmit’teki eczacı Oralp Basım’la Cumartesi günü (31 Ocak 980) geldiler. Bana ‘Aç Ayı Oynamaz’ adlı kitabını getirmiş. Okumam için çok üsteledi.” Bu tarih 1981 de olabilir, çünkü eleştiriyi 5 Şubat 1981’de yapmış. OK.2-3-4

    80-02-00? Almanya, Cekoslovakya ve Romanya gezileri... İkibuçuk ay sürüyor. Romanya’da hiç çalışmadan 15 gün dinlenmiş. [Klaus, 19 Mayıs 1980]

    80-02-04. Vakıf’ta Sunu şiirine başlıyor. [Sıvas Acısı]

    80-02-20. Ulm Halk Yuksek Okulu’nun davetlisi olarak Almanya’ya gidecek. Sonra Prag’a gidecek [Klaus, 2 Ocak 1980]

    80-02-23. Bir yerde kitaplarını imzalıyor [foto].

    80-03-07. Hamburg’da Onun Kentinde şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    80-05-19. Klaus’a yazıyor.

    80-06-06. Yunanistan’a gidiyor. Iki gun Atina’da, alti gün Selanik’te olmak uzere sekiz gun kaliyor. Baris toplantisi ve konusmalar yapmak icin [Klaus, 20 Haz. 1980]

    80-06-17. Vakıf’ta, saat 03,20’de Dünya Zengini şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    80-06-20. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    80-06-30. Vakıf’ta Ödenemeyen şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    80-08-09. Vakıf’ta Ve Hüve şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    80-08-25. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor. Almanya yazilarini birakiyor. Benim Delilerim’i yazıyor. Ben Manuela’yla Vakıf’taymisim. Ates de Turkiye’deymis. “Berlin’de Turk Edebiyati semineri yapilacak, bir hafta surecek. Turkiye’den on Turk yazari katilacak. Almanya’daki Turk yazarlari da seminere gelecek ve Turkologlar da...”

    80-08-27. Moskova’ya ucuyor. Ordan Ulan-Batur’a (Mongolistan) gidecek. 12-14 Eylul’de Marsilya’da Akdeniz dialogu toplantisina katilacak. Sonra Sofya’ya Dunya Yazarlar Baris Kongresine katilacak. [Klaus, 25 Agustos 1980] Biz Fransa’da gorusecegiz. Squatt’ta bende kalacak. Marsilya’da cevirmenlik yapmak istemeyecegim. 12 Eylul’de Bulgaristan’da olacak.

    80-09-06. Ulan-Batur’da, saat 10,45’te İyimser şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    80-09-12. 12 Eylül darbesi. Mongolistan, Fransa ve Bulgaristan gezilerinden donuyor. Darbe babam Sofya’dayken oluyor. Ates’i askerler tutukluyorlar.

    80-09-19. Paris’te, saat 03,10’da squatt’ta Şöyle Bir Bakınca Geriye şiirini yazıyor. Acaba zenciyle kavga ettiğim gece miydi? O gece olmalı.

    80-09-23. Sofya’da [foto]

    80-10-06. Sofya’da Park Otelinde Yazılarda şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    80-10-13. Sofya’da Yaşlı Adama Ninni şiirine başlıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    80-11-14. Klaus’a yazıyor.

    80-11-15. Vakıf’ta Son Tanıklarım şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    80-12-10. Klaus’a bu tarihte Berlin’de olacagini yazıyor, ama gidebileceginden kuskuluyum. [Klaus, 14 Kasım 1980] Bir hafta sonra gidiyor.

    80-12-15/17. Berlin’de. Tezer Özlü de orda.

    Çok şaşılası bir benzerlik ki, Berlin’de (15-17 Aralık 980) “Çocukluğun Soğuk Geceleri” adlı kitabı okuyunca, yazarı Tezer’e şunu sormak istemiştim: [...]

    81-01-02/03. Neus’ta Ölmüş Bir Dost şiirini (Ekber Babayef üzerine) yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    81-01-31. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor. “Turkiye’ye doneli uc hafta oldu, hep Vakıf’tayım”.

    81-02-01. Pazar. Vakıf’ta. Saat 9:30’da Salim Şengil’in Es Be Süleyman Es adlı yapıtına eleştiri yazıyor. OK.12

    81-02-02. Tezer Özlü’nün “Çocukluğun Soğuk Geceleri” adlı kitabına eleştiri yazıyor. OK.6-10

    81-02-03. Vakıf’ta Kısırdöngü şiirine başlıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    81-02-05. Şakir Balkı’nın Aç Ayı Oynamaz’ı hakkında Okuduğum Kitaplara yazıyor. OK.1-2-3.

    81-02-22. Klaus’a galiba Çatalca’dan yazıyor.

    81-03-08. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    81-05-08. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    81-05-29. Vakıf’ta Son İstek şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    81-06-09. Semiramis’e bir mektup yazıyor. [01-10]

    81-07-01. Moskova’da Boşuna şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    81-07-11. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    81-07-25. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    Vakıf’ta Donuk Sevi şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    81-09-04. Melihat Togar’a mektup yazıyor.

    81-09-15. Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor.

    81-09-29. Vakıf’ta Benim Meryem’im şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    81-10-08. Vakıf’ta Bir Yaşam şiirine başlıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    81-10-29. Vakıf’ta Anıt şiirini yazıyor [Sondan Başa]

    81-11-11. Taksim’de Elişi Kağıdı şiirini bitiriyor. 1953’te başlamıştı. [Sıvas Acısı]

    81-11-13. Taksim’de Herkesin Masalı şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    81-12-10. Vakıf’ta Bir Başka Türlü Sevmek şiirine başlıyor [Sıvas Acısı]

    82-01-20. Klaus’a yazıyor.

    82-02-05. Nesin Vakfı’nda o güzel “G! uşe” yazısına başlıyor. O yazıyı kendisi de beğenmiş olacak ki, bir mektubunda Adnan Kahveci’ye okumasını önermiş. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 67) .

    82-03-06 (82-06-03 de olabilir) . Bir yerde kitaplarını imzalıyor [foto]

    82-04-03. Nesin Vakfı’nda Suçlanan ve Aklanan Yazılara Değgin Söyleşi yazısını yazıyor. [Suçlanan ve Aklanan Yazılar]

    82-04-10. Cumartesi.; zmür’de Konak Kitabevinde kitaplarını imzalıyor [foto].

    82-04-11. Vakıf’ta Gömü şiirini yazıyor [Sondan Başa]. Bu şiiri benim için yazdığını söylemişti.

    82-04-18. Çatalca’dan, Vakıf’tan Klaus’a yazıyor.

    82-05-01. Sınıf arkadaşlarıyla, Vakıf’ta olmalı [foto].

    82-05-15. Şam’da saat 21’de Öpülen Karanfil şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-05-16. Şam’da Güzelleme şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-05-29. Vakıf’ta Mumlu Gece şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-06-10. Yeniğin Gizi şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-06-15? Klaus’a Haziran ortasinda Köln’de olacagini yazıyor. FDR Yazarlar Sendikasi uluslararasi bir toplanti duzenliyormus, dort gun surecekmis. Ama kendisi 1 hafta kalacakmis. [Klaus, 18 Nisan 1982]

    82-07-05. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    82-07-27. Vakıf’ta Sana Adanmış Bir Gece şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-08-01. Vakıf’ta Bir Ah Çeksem şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-08-23. Vakıf’ta Sevinin İcadı şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    82-09-03. Taksim’de Yaşanmamışlar şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    82-09-07. Klaus ve Sonja’yi ogullari Baris’in dogumundan oturu kutluyor.

    82-10-10? Moskova’da hastalanmis. CCCR Cardiology Research Center’da 1 ay yatmis. Asagi yukari bu tarihte. 10 kasim 1982’ye de bak.

    82-10-21. Saygon’da saat 03,00’te Yokluğundaki Sen şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-10-23. Phnom-Phen’de saat 05,22’de İbrişim şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-11-04. Moskova’da, Rossia Oteli’nin 12860 numaralı odasında Asl’Olan şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    82-11-10. Moskova’dan Istanbul’a donuyor. Vietnam’da onbes gun kalmisti. Saygon, Hanoi ve Kampucia baskenti Phnom Phen’e gitmis. Orda Asya-Afrika Yazarlar Birligi Yurutme Kurulu toplantisi varmis. Donuste Moskova’da hastalanmis. CCCR Cardiology Research Center’da 1 ay yatmis: Steno kardi, angina pektoris, kalp buyumesi, kalp damarlarindan birinin genislemesi, glokom, belkemiginde kireclenme, plo nefrit. Iki kucuk enfarktus gecirmis ama haberi bile olmamis. Istanbul’a donuste sikiyonetim savciliginca sorguya cekiliyor Baris Dernegi kurucularindan oldugu icin. Geziye cikmadan once de TYS icin sorguya cekiyorlar. [Klaus, 19 Aralik 1982]

    82-11-13. Moskova Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezinin 506 numaralı odasında saat 23,05’te Ölümle Birolmak şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-11-15. Cennetbahçesi’nde saat 11,10’da Zor Zaman şiirini yazıyor. [Sondan Başa] Ama bu doğru olamaz.

    Moskova Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezinin 506 numaralı odasında saat 02,05’te Arasında şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-11-23. Moskova Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezi’nin 506 numaralı odasında, saat 04,10’da Acılı Gecenin Bitiminde şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    82-11-26. Moskova Kalp Hastalıkları Araştırma Merkezinin 506 numaralı odasında Söz şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    82-12-19. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    82-12-20. Ahmet evleniyor.

    83. İnme iniyor.

    83-01-04. Vakıf’ta Şiiri Yaşamak şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    83-01-09. Vakıf’tan Tahsin Saraç’a yazıyor. Aşık

    83-01-30. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Haftada iki gun (Pazartesi ve perşembe) Haydarpaşa Göğüs Cerrahi Hastanesine denetim ve teste gidiyor. 15 seans sürecek. Kalp ameliyatının gerekip gerekmediği karar verilecek. ABD’ye gitmesi gerekilir. Bir kız arkadaşı var. TYS davası başladı. Barış davası daha başlamadı, salt sorguya çekildi.

    83-02-03. TYS davasinin ikinci durusmasi.

    83-02-13. Nesin Vakfı’nda Zamanımız Varken şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    83-02-16. Vakıf’tan Tahsin Saraç’a yazıyor.

    83-02-22. Taksim’de Yok şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-03-18. Nışantaşı’nda, saat 04,00’te Dar Dünya şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-04-02. Vakıf’ta Ne Oldu şiirini sabaha karşı saat 03.34’te yazıyor. [Sıvas Acısı]

    83-04-04. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor. Düşün Yayınevi konusunda.

    83-04-05. Vakıf’tan Tahsin Saraç’a yazıyor.

    83-04-06. Nışantaşı’nda Paramparça şiirine başlıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    83-04-14. Vakıf’ta saat 00,12’de Ayrı Dünyalar şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-04-29. Sabri Tebrizi’ye yazıyor.

    83-05-10/11. Vakıf’ta Vakum Çekimi şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    83-05-15. İzmir Kitap Haftası’nda [foto].

    83-06-26. Antalya’da saat 17,05’te Günahlım şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    Gene Antalya’da Harnup’un Bağrındaki Çivi şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-07-13. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor. Düşün Yayınevi konusunda.

    83-07-15. Vakıf’ta saat 04,35’te Coşumcular şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-07-18. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Pasaport vermediklerinden ABD’ye gidememis. Vakf’a daha cocuk alinmamis.

    83-08-17. Vakıf’ta, saat 03,20’de Yakın şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-08-21. Vakıf’ta, saat 21’de Aldanış şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-08-22. Vakıf’ta saat 01,20’de Beklemek şiirini yazıyor. [Sondan Başa]

    83-09-17. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor. Almanya anilarini yazmak uzere. Yazilmis bolumleri Klaus’a yolluyor yanlislarini duzeltmesi icin. Dusun Yayınevi icin kitap ariyor. Ahmet askerde, yayınevi isleriyle kendi ugrasiyor.

    83-10-23. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor. Düşün Yayınevi konusunda.

    83-11-26. Cumartesi. Inme iniyor. [Yuksel Pazarkaya’ya 22 Temm. 84 tarihli mektubundan ve Demirtaş Ceyhun’un kitabından]

    83-11-28. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 23,22’de Sol El Konçertosu şiirini yazıyor [Sondan Başa]. El Yazısı şiir kitaba alınmış. Yazısı çok kötü, sol elle yazmış anlaşılan.

    83-12-02. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 02,25’te Çelişki şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-03. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 00,40’ta Hepsi şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-04. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 23,15’te Bulgu şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-06. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 23,30’da Sanı şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-09. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 00,20’de Ağır Çekim şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-11. Çapa Nöroloji Kliniği’nde, saat 08,15’te Şiiri Yaşamak şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-14. Vakıf’ta Kendime Öğüt şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-19. Nışantaşı’nda saat 13,40’ta Hal şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-21. Nışantaşı’nda saat 06,10’da Gecelerimden Bir Gece şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    Nışantaşı’nda saat 04,20’de Dönüm şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    83-12-25. Nışantaşı’nda saat 20,40’ta Sen Söylemeden Biliyordum şiirine başlıyor [Sondan Başa].

    84. Sondan Basa ve Benim Delilerim cikti. Kalpazanlik Bile Yapilamior ve Yetmis Yasim Merhaba da cikmis olabilir. [Klaus, 29 Ekim 1984]

    84-01-02. Nışantaşı’nda saat 02,35’te Aşk Üzre şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-03. Nışantaşı’nda saat 06,42’de Aynanda Kalacaksın şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    Ankara’da Kısırdöngü şiirine devam ediyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala] Bu biraz kuşkulu, ertesi güne bak.

    Çamlıca’da Tansık şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    84-01-04. Nışantaşı’nda saat 01,15’te Tanık şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    Nışantaşı’nda saat 00,38’de Sen Söylemeden Biliyordum şiirini bitiriyor [Sondan Başa].

    84-01-05. Nışantaşı’nda saat 07,20’de Bir Şiirin Yalanlaması şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-06. Sarmaşık şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-10. Nışantaşı’nda saat 02,20’de Susarak şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-11. Nışantaşı’nda saat 19’da Kendisi iiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-12. Nışantaşı’nda saat 15,18’de Sesindeki Güneş şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-13. Nışantaşı’nda saat 22,30’da Sevgilim Bulutlara Bakınca şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-18. Nışantaşı’nda saat 04,42’de Ölerek Olmak şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-01-20. Nışantaşı’nda Gölgeler Toplumu şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-02-24. İzmir’de, Karşıyaka’da Can Baş Üstüne şiirini yazıyor. [Sondan Başa].

    84-03-11. Nışantaşı’nda “gecenin bir saatinde” Dünya Nüfusu şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-03-17. Nışantaşı’nda saat 23,09’da (Cumartesi) Çok İstemek şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-03-27/31. Bir yerde Aziz Nesin haftası yapılıyor.

    84-04-14. Eskişehir’de [foto].

    84-04-20. Vakıf’ta Uzaklardan şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    84-04-21. Klaus’a yazıyor, Vakıf’tan. 24 yil once Oncu gazetesinde yazdigibir yazi yuzunden dava acildigini ve ABD’ye gitmesine izin verilmedigini soyluyor. Gonul islerinden sozediyor.

    84-05-05. Nışantaşı’nda Büyümeyen Çocukluğuma Başlarken ve Büyümeyen Çocukluğum Biterken şiirlerini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    84-05-15. Ankara’da “Dilekçe” davası. Aziz Nesin’in savunması bir broşür olarak basılmış. “Müzelik” dosyasında. Acaba bu savunma bir yerde çıktı mı?

    84-05-17. Samsun’da. Arayış Fotoğraf Sergisi’ni ziyaret ediyor [foto]. Gece de 19 Mayıs Üniversitesi’nin Tiyatro Kulübünün sahneye koyduğu Adalet Ağaoğlu’nun Evcilik Oyunu’nu seyrediyor. [foto]

    84-05-23. Nışantaşı’nda Pişmanlık şiirini yazıyor. Daha sonra bitirecek bu şiiri. Öykü Konuları dosyasından çıktı. Bunu “şiirler” dosyasına alacağım.

    84-05-24. Nişantaşı’nda Şiirin Tam Zamanıdır şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    84-06-15. Nermin Streater’a mektup yazıyor.

    84-07-06. John Norton’a yazıyor.

    84-07-09. Salıncakta şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    84-07-22. Galiba Çatalca’dan, Yüksel Pazarkaya’ya bir mektup yazıyor.

    84-08-15. Ankara’da bir duruşma olmuş. Gitmiş mi? (Melahat Togar’a yazdığı 28 Ağustos 84 tarihli mektuba bak) .

    84-08-23. Vakıf’ta Gerekçe şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    84-08-28. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor.

    84-08-29. Bir kitap için öğretmenlerle ilgili kendisinden bir yazı isteyen Zeki Sarıhan’a sert bir mektup yazıyor.

    84-09-01. Melahat Togar’a 23-08-84 tarihinde 1 Eylül’de imza için İzmir’e gideceğini söylüyor.

    84-10-13. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor. Yetmis Yasim Merhaba ve Kalpazanlik Bile Yapilamiyor cikmis.

    84-10-29. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor.

    84-10-29. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    84-11-19. Baris 2 davasi basliyor. Almanya yazilari daha cikmamis. Vakıf’ta 8 cocuk var.

    84-11-28. Vakıf’ta “gecenin bir zamanı”nda, Yüreğimin Adresi şiirini yazıyor [Sondan Başa].

    84-12-03. Şen Tiyatrosu’nda dogumgunu kutlaniyor. 5 saat suruyor kutlama. Server Tanilli olumunden sonra butun kitaplarini ve telif haklarini Nesin Vakf’ına biraktigini aciklayan bir mektup yazmis. [Klaus, 13 Aralik 1984]

    84-12-13. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    85. Hotel Etap Marmara’da Aşkım Dinimdir öyküsünü yazmaya başlıyor. (Aşkım Dinimdir) .

    85-01-06. Ankara’da AST’ta bir dogumgunu gecesi daha yapilacak. [Klaus, 13 Aralik 1984]

    85-01-17. Vakıf’ta Yaşlı Adama Ninni şiirini sürdürüyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-01-22. Nışantaşı’nda O Uzaktaki şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    85-01-29. Nesin Vakfı’nda Şimdi şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-01-13. Nesin Vakfı’nda Bir Varım Bir Yokum şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-02-20. Nışantaşı’nda Sabırsız şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-02-22. Nışantaşı’nda Benimle şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-02-25. Nışantaşı’nda Böbür şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-03-03. A. Kadir’in cenazesinde Zamansızlık şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    85-03-21. Nışantaşı’nda Konser şiirini yazıyor. [Sıvas Acısı]

    85-04-30. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    85-05-01. Vakıf’ta 1 Mayıs toplantısı. (Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubundan) .

    85-05-09. Vakıf’tan Melahat Togar’a bir mektup yazıyor. İki haftadır Vakıf’ta olduğunu söylüyor.

    85-05-18. Kirilik harfleriyle yazılmış bir berat alıyor. Beratın üstünde “Indulgencia” yazıyor kiril alfabesiyle.

    85-05-18. Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubunda İstanbul’a gideceğini söylüyor.

    85-05-19. Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubunda SODEP’in Gençlik Toplantısında konuşacağını söylüyor.

    85-05-21. Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubunda bir tiyatro toplantısından sözediyor.

    85-05-23. Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubunda Samsun’a gidip 4 gün kalacağından sözediyor.

    85-05-28. Melahat Togar’a 9 Mayıs 1985 tarihli mektubunda bu tarihte Çatalca’da olacağını söylüyor.

    85-06-05. Cennet Bahçesi’nde Bir Yaz Öğlesinde şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    85-06-18. Taksim’de Kurtulamam şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-06-19. John Norton’a yazıyor. Ben Türkiye’deyim. Vakıf’ta on çocuk var.

    85-06-20. Melahat Togar’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor. O sıralarda Ahmet terhis olmuş. Ben, Manuela ve Aslı gelmişiz. O sırada Ahmet’in evindeymişiz. O gece bir konuğu gelmiş, “unutulmaz bir gece” geçirmişler.

    85-06-21. Sabah 05,27’de Melahat Togar’a yazmaya başladığı mektubu sürdürüyor.

    85-06-29. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    85-07-00. Dilekce davasinda savunmasini yapiyor. Savunmaya yayın yasagi getiriliyor. [Klaus, 18 Temmuz 1985]

    85-07-05. Ankara’da Aydinlar Dilekcesi davasi var. Savunmasini yapacak. [Klaus, 29 Haz. 85] Marijana adli bir kadından sozediyor: “Bu ilkyaz gunlerinde Vakıf tam bir cennet, ama Marijana da oldugu zamanlar daha cok cennet oluyor. Marijana gercekten cok iyi bir arkadas.”

    85-07-07. Nışantaşı’nda Tek Sahteciliğim şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    85-07-18. Klaus’a Çatalca’dan bir mektup yazıyor. “Gecen mektubumda tarihi yanlis yazmis olacagim”. Bn. Ute Jochimsen, yaninda bir Alman kizi ve bir Turk erkegiyle Vakıf’ta.

    85-07-25. Ekmeleddin İhsan’a bir mektup yazıyor.

    85-07-27. Nışantaşı’nda Yaşlı Adama Ninni şiirini sürdürüyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-08-13. John Norton’a yazıyor. 25-08’de Muğla’ya festivale gidecekmiş.

    85-08-15. Nışantaşı’nda Küçümencik Hünerler şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-08-24. Güngör Dilmen’le John Norton Vakf’a babamı ziyarete geliyorlar.

    85-08-25. Muğla’ya bir festivale gidecek (John Norton’a 13-08-95 tarihli mektuptan) .

    85-09-26. Melahat Togar’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor. Hergün 20 kişiye yemek yaptığından yakınıyor.

    85-10-10. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor. Mirjana’yla Belgrat’ta kalmis. Vakf’in yemeklerini kendi yapiyor.

    85-10-17. Kitaplarını Danimarkaca’ya çevirmek isteyen 24 yaşındaki Zeki Gök’e mektup yazıyor. [M43]

    Cumhurbaskanligi’na, TBMM Baskanigina, Basbakanliga, MIT Baskanligina, Icisleri Bakanligina ve Genel Kurmay Baskanligina ikinci kez yazıyor ve pasaport verilmediginden katilamayacagi 7. Avrupa Yazarlar Birligi toplantisi icin ne yanit vermesi gerektigini soruyor. Uc yildanberi pasaport verilmiyor. Mektubun bir kopyasi Klaus’ta.

    John Norton’a yazıyor. Vakıf’ta 16 çocuk var. Ama aşçı yok. Çocuklara hergün yemek yapıyor. İşçilerle birlikte toplam 25 kişiye... Aydınlar dilekçesi ve Barış 2 davaları sürüyor.

    85-10-21. Selahattin Erdem’e yazıyor. Selahattin Erdem kendisine cok yardim eden Sabahattin’in kardesi. Selahattin, kardesinin verdigi parayı istiyor.

    85-10-28. Melahat Togar’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor. Hergün 20 kişiye yemek yaptığından yakınıyor.

    85-11-23. Vakıf’ta Diriliş şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-11-24. Vakıf’tan iş isteyen Gönül Yüksel’e mektup yazıyor.

    85-11-26. Klaus’a catalca’dan yazıyor. Mirjana Vakıf’ta galiba.

    85-11-27. Gülseren Ünsün adlı bir yazar okurunun mektubunu yanıtlıyor. [M58-59]

    85-11-28. Nesin Vakfı’nda Bilinmeyen şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    Tel Aviv’e Esti Aboresi’ye yazıyor.

    85-12-03. Halil Doğan’a (bir okur) , Erdoğan Çiğdemoğlu’na ve Yüksel Akkaya’ya birer mektup yazıyor. M20 ve 22

    85-12-18. Mirjana gelecekmis. Birkac gun Istanbul’da kalip, guneyde ilik bir yere gitmek istiyorlar. [Klaus, 26 Kasim 1985]

    Nışantaşı’nda Aniçivo şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    85-12-19. Almanya’da Cologne ve Bergneustadt’ta Yedinci Avrupa Yazarlar Kongresi yapilacak, cagrili, ama pasaport verimiyor. Mektubun arkasina 16 Ekim’de not dusmus. Ruhi Su’nun cenaze toreninden sozediyor. Konusmus. Aralarinda Ahmet’in de bulundugu 163 genc tutuklanmis.

    86-04-05. İzmir’de Beklemek şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-04-08. Taksim’de Andaç şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-04-16. Çatalca’dan Sabri Tebrizi’ye yazıyor. Vakıf’ta 20 çocuk var, en küçüğü 2, üküsü 3, biri de 4 yaşında. Ben askerdeyim.

    Yine bu tarihte Paris’te Courneuve Kültür Merkezi’nde. [foto]. Bir yerde bir yanlışlık olmalı.

    86-04-25. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor. Ekin Bilar DGM’ye verilmis.

    86-05-03. Cihangir’de Roman ve Güzel Öldür şiirlerini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-05-16. Nesin Vakfı’nda Kendini İnandırmak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-05-17. Nesin Vakfı’nda Bağışla şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-05-18. Vakıf’ta Yaşlı Adama Ninni şiirini bitiriyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-95-00. Oralp ve Güralp Basım kardeşlerle fotoğraf çektiriyor.

    86-05-25. Vakıf’ta Özlem şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-05-31. Ankara’da Salt Ölümdür Kendince şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-06-01. Ankara’da Yürüyen Ağaç şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-06-04. Cihangir’de Yaşamadan Yaşamak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-06-06/07. İzmit’te Yonca Kitabevi’nde kitaplarını imzalıyor [foto]

    86-06-10. Nesin vakfı’nda Boğulan Şair şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-06-14. Nesin Vakfı’nda Pişmanlık şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala] Bu şiire 2 yıl önce başlamış, 23-05-84’te.

    86-06-26. Ankara’da Yaşıyorum Demek şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-04. Vakıf’ta Çocuklarıma şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-07. Izmir’de Unutmak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-09. İzmir’de Birbaşıma şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-10/13. Dikili 1. Kultur ve Sanat Festivali’ne katiliyor. [15-08]

    86-07-12. Dikili’de Dün Gece şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-26. Vakıf’ta Yaşlı Adama Ninni şiirini sürdürüyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-07-30. Klaus’a yazıyor, galiba Vakıf’tan. Ben hapisteyim. Isparta’ya geldi daha once. Hakimler reddedildi. Mahkeme Konya’da gorulecek. “Sorgulamalar, davalar, durusmalar, yargilanmalar: Baris 2 davasi, yeni acilan Ekin-Bilar davasi, Nesin Vakfi dolayısıyla açılan iki dava, TYS’nin son davasi vb... Bunlarin cogundan aklandik. [...] Insan haklari Dernegi kurduk” Ekmek ve Hak Bildirgesi hazirlaniyor.

    86-08-00. Kültür ve Turizm Bakanı Mükerrem Taşçığlu’na AST’a devlet desteğinin verilmemesini protesto eden bir telgraf çekiyor. 29-08-86 tarihinde bakandan yanıt geliyor. Bu konuda 25 Kasım 1986’ya bak. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 110) .

    İzmir’de [foto].

    86-09-00 Muğla Kültür Şenliği’nde [foto].

    86-09-20/24. İngiltere’de. İstanbul’dan geliyor. Harold Pinter’in davetlisi. 6 yıldanberi ilk kez yurtdışına çıkabiliyor. O da bir kereye mahsus. 22’sinde Pinter’le görüşüyor. 23/24 Eylül’de Index of Cencureship ile ve Guardian gazetesiyle röportaj, Hakney Belediye Başkanı resepsiyonu, Türkiye ve Aydınlatma konusunda konferans ve imza töreni. Bu konuda 14-Ekim tarihli Cumhuriyet’e bak, konuşma orda.

    86-09-22. The Friends of Turkey, Groucho’s Club’da onuruna öğle yemeği veriyor. Salman Rushdie, Harold Pinter ve Mehmet Ali Dikerdem de orada

    86-09-29. Cihangir’de Yalan şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-10-17. Vakıf’ta Sonsuzcasına şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-10-20? Hakney Belediyesi’nin daveti uzerine Londra’da. [Ismail Besikci’nin kitabi, sayfa 67]

    86-10-26. Ankara’da Bu Gece şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-11-05. Istanbul Marmara Etap Otelinde Tüyap Halkın Seçtiği Yılın Yazarı ödülünü alıyor. Konuşması Korkudan Korku adlı kitabındadır.

    86-11-13. Vakıf’ta Sönerken Mumun Son Alevi şiirine başlıyor. [Sıvas Acısı]

    86-11-16. Sanırım okurlarından, Hayrettin Abacı’nın mektubunu yanıtlıyor. (BYGM-1)

    86-11-24. Enis User’e yazıyor.

    86-11-25. Ankara’da AST’ın kuruluş yıldönümüne katılamıyor ama 25-11-86 tarihinde yazdığı mektubu törene yolluyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 110) .

    Vakıf’ta Neresindeyim şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-12-14. Sabri Tebrizi’ye yazıyor. Vakıf’ta 23 çocuk var.

    86-12-21. Vakıf’ta Yetmişiki şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    86-12-30. Vakıf’ta Y! a M! alik-ül-mülk şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87. Nesin Vakfı’nda Aşkım Dinimdir öyküsünü yazmayı sürdürüyor. (1985’te başlamıştı) . Frankfurt’a gidiyor [foto].

    87-01-00. Belgrad, New Delhi ve Moskova’ya gidiyor. (Melahat Togar’a 05-11-87 tarihli mektubundan) . Bu 88 olmasın? !

    87-01-12. Ankara, AST’ta Bilar açılış konuşmasını yapıyor: “İnşallah Kurt Değildir” (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 53)

    87-01-31. Istanbul’dan, belki de Vakıf’tan Klaus’a yazıyor.

    87-02-00. Sıvas’ta bir salonda “korku” konusunda konuşması (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 22)

    87-02-02. Klaus’a iki gun once, 31 Ocak’ta yazdigi mektuptan: “Iki gun sonra Almanya’ya gidiyorum. Orda bir basin toplantisi yapip bize radyo ve TV’den vatan hainleri dedigi icin Cumhurbaskani Evren’i mahkemeye verdigimi aciklayacagim”.

    87-02-28. Taksim’de Titreşimsiz Bir Ev (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    87-03-07. Vakıf’ta Zor Gece şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-03-12. Nesin Vakfı’nda Titreşimsiz Bir Ev (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    87-03-26. Nesin Vakfı’nda Geleceğe Kalacak Andaç (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor.

    87-04-09. Korkudan Kormak adlı yazıyı bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 32) .

    87-04-23. Klaus’a yazıyor.

    87-04-27. Ekmek ve Hak Dilekçesi, Cumhurbaskanligina, BMM Baskanligina, Basbakanliga ve parti baskanlarina sunulacak. [Klaus, 23 Nisan 1987]

    87-04-31. Vakıf’ta TYS’nin 5. Olağan Genel Kurulu’nun açış konuşmasının hazırlığını bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 59)

    87-05-11. “11 Mayıs’a dek Mersin’de olacagim” [Klaus, 23 Nisan 1987]

    87-05-11. Enis User’e yazıyor.

    87-05-17. Atina’ya gidecek. [Klaus, 23 Nisan 1987]

    87-05-20. Nesin Vakfı’nda AT’ye girip girmeme konusunda bir yazı yazıyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 116) .

    87-05-22. Ankara, Bilar Bilim Merkezi Belge Dağıtım Töreni Açış Konuşması: Bugün Türkiye’de Diploma Neye Yarar (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 54) .

    87-06-00. Münih’te bir konuşma salonunda [foto]. Münih’te Erdmute Heller’in evinde [foto].

    87-06-15/07-13. Marburg’da Yalnızlık Baladı şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-06-24. Berlin’de. Özcan ailesiyle bir fotoğraf çektiriyor.

    87-07-01. Vakıf’ta Sönerken Mumun Son Alevi şiirine devam ediyor. [Sıvas Acısı]

    87-07-03. Frankfurt Havaalanında Kendini Yakalamak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-07-18. Vakıf’ta Bir Zonklama Dinmeyen şiirine başlıyor. [Hoşçakalın]

    87-07-19. Vakıf’ta Hep Birlikte şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-07-22. Klaus’a yazıyor, galiba Vakıf’tan. Almanya’ya gitmis. Bilar’in Istanbul subesi icin bir yer bulunmus: Macka’da Met adli bir dil merkezi. 10 milyona devredilecek. Almanya’da konusmalar verdi para toplamak icin, ama 500 mark’tan fazla gelmedi. Bu konuda İsmail Şahin’e bak.

    Klaus’a bu tarihte yazdigi mektuptan: “Gizil’e selamlarin icin tesekkurler. Ama ben simdi Gizil’le birlikte degilim. Bir aylik Almanya yolculugumda canimi sıkan cok seyler yapti. Benim yasim icin kadın arkadasligini yurutmek cok zor oluyor. Biraz basimi dinliyorum. Cok rahatim. Ama uzun surmez, biliyorum.

    87-07-23. Vakıf’ta Sönerken Mumun Son Alevi şiirine devam ediyor. [Sıvas Acısı]

    87-07-24. Nesin Vakfı’nda, 82-02-05’te başladığı “Gûşe” öyküsünü bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 67) .

    87-07-29. Vakıf’ta Bir Zonklama Dinmeyen şiirine devam ediyor. [Hoşçakalın]

    87-08-08. Vakıf’ta Başka şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-08-09. Vakıf’ta Hayvanlardan Alınacak Ders şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    Gene Vakıf’ta Seviye On Ölüme Beş Kala ve Hoşçakal şiir kitaplarının sonuna eklenecek bir not yazıyor.

    87-08-14. İsmail Şahin’e galiba Vakıf’tan bir mektup yazıyor. Bilar’in kurulmasi icin Met adli bir sirketin devralinmasi icin Aziz Nesin 5 milyon lira veriyor. Oysa Bilar’a para toplamak icin Almanya’da 20 gun gezmis, en az 15 yerde konusmus. Bu mektubun bir fotokopisi Klaus’ta.

    87-08-19. Nesin Vakfı’nda “Eğitim Konusunda Vasiyetimdir I” yazısını bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 73) .

    87-08-31. Yeniköy’de Herşey Kendisi şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-09-07. Melahat Togar’a bir mektup yazıyor. Kendisi Istanbul’da, belki de Vakıf’ta.

    87-09-10. Menemen’de [foto].

    87-09-13. Vakıf’ta Son Gece şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-09-30. Vakıf’ta İzler şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-10-05. Doğu Perinçek, 29 Nisan 1968 metnini Aziz Nesin’e veriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 127) .

    87-10-13. Nesin Vakfı’nda “Eğitim Konusunda Vasiyetimdir II” yazısını bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 84) .

    87-10-20. Belgrad’da [foto].

    87-10-21. Yeni Delhi - Moskova uçak yolculuğunda Zamanlardan Artakalan şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-10-13. Vakıf’ta Bir Zamanı Var şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-11-04. Vakıf’ta Şiire Tutunmak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-11-05. Melahat Togar’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor. Akşama Stockholm’e hareket edecek. Ordan Amsterdam’a ve Bruksel’e gidecek. Üç hafta sonra Türkiye’ye geri döneceğini söylüyor Melahat Togar’a yazdığı mektupta.

    87-11-08. Stockholm’de “Turkiye’de Kultur Sanat ve Gocmen Edebiyati” konulu bir konferans veriyor. Tahsin Sarac da orada. Arkasindan Hollanda’ya gidiyor, orada da konferanslar veriyor. [Ismail Besikci’nin kitabi]

    87-12-07. Tünel’de En Uzun Maraton ve Sesler şiirlerini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-12-16. Vakıf’ta, yatakta En Anlamadığım şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    87-12-30. Vakıf’ta Kısırdöngü şiirini bitiriyor ve Böyle Bir Dünya şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-01-00. Vakıf’ta Yarıda Kalan ve Hepsi Aynı şiirlerini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    Ankara’da Tahsin Saraç’ın evinde Ülküsel şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-01-03. Melahat Togar’a Vakıf’tan bir mektup yazıyor.

    88-01-04. Vakıf’ta Alışkanlık şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    Vakıf’ta Kalabalık şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-01-05. Gaziantep’e gidecek (Melahat Togar’a 03-01-88 tarihli mektubundan) .

    88-01-07/11. Gaziantep’te, bir konuşma veriyor [foto].

    88-01-12. Gaziantep’ten Istanbul’a dönüyor (Melahat Togar’a 03-01-88 tarihli mektubundan) .

    88-01-14. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor. Refik Erduran da var fotoğrafta.

    88-01-15. Grenoble’a gidiyor (Melahat Togar’a 03-01-88 tarihli mektubundan) .

    88-01-18. Nesin Vakfı’nda “Eğitim Konusunda Vasiyetimdir III” yazısını bitiriyor. (Korkudan Korku, 6. Basım, sayfa 92) .

    88-01-23. Vakıf’ta Güzel yaşamak şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-01-28. Vakıf’ta Ölüme eğilmek şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-01-30. Askerlik ve okul arkadaşı Fethi Başak’ın mektubunu yanıtlıyor. Fethi Başak’ın kızıyla Oya Nesin aynı hastanede doğmuşlar.

    88-02-00. Şubat sonunda Sovyetler’e gidiyor, en az üç-beş gün onunla olacak (Melahat Togar’a 03-01-88 tarihli mektubundan) . 28 Şubat’ta Moskova’da.

    88-02-01. Pakistan’dan bir konuğu geliyor, en az üç-beş gün onunla olacak (Melahat Togar’a 03-01-88 tarihli mektubundan) .

    88-02-09. Vakıf’ta Düş Konukları şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-02-21. Ankara’da Aynı Yer şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-02-22. Vakıf’ta Paramparça şiirini bitiriyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-02-26/88-02-29. Unesco’nun On Yillik Kultur Izlencesi icin Moskova’da yapilan toplantisina katiliyor. “Ordaki konusmami yayınlayacagim” [Klaus, 15 Mart 88]

    88-02-28. Moskova’da, Kosmos Oteli’nin 1982 numaralı odasında Son Kışın İlkyaz Güneşi şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    Erlangen’de, Transmar-Kongress Hotel’in 707 numaralı odasında Şimdinin Nostaljisi şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-03-00. Kürt sorunu uzerine bir yazisindan dolayı DGM’de yargilaniyor. Bir gunluk gazete cikarma girisiminde bulunuyorlar [Onbinler olacak] [Klaus, 15 Mart 88]

    88-03-05. Tallinn’de En Zor Ayrılış şiirini yazıyor. [Seviye On Ölüme Beş Kala]

    88-03-10/11. Antalya’da Gençlik Ticaret’te kitaplarını imzalıyor [foto].

    88-03-15. Hassen Eyaleti ASTA’lar Konferansı, Bilar ile Dayanisma Gurubu’na bir mektup yolluyor. Mesajin bir kopyasi Klaus’ta. Sonunda galiba 5-10 bin mark arasi para toplanmis. Mektuptan: “[...] BILAR AS’nin turlu calismalarinin (Ankara ve Istanbul’da bilim merkezleri, Ankara’da ilk film senligi, Tuyatro kursu calismalari vb.) turlu etkinlikleri, Turk-Yunan Dostluk Denegi’nin calismalari, cikarmayı tasarladığımız günlük gazetenin ilk girişimleri, açıkoturumlar, konferanslar, DGM’de yargılanmalar ve elbette durmadan yazmak zorunu; bütün bunların dışında, Almanya’dan sonraki Yugoslavya, Hindistan, İsveş, Hollanda, Danimarka, daha sonra Moskova, Letonya, Estonya’daki kültür etkinlikleri [...] TYS’nin çalışmaları, hergün gelen ortalama on mektubu yanıtlamak, Basın konseyi çalışmaları vb.

    Klaus’a galiba Vakıf’tan yazıyor. “Letonya ve Estonya’dan yeni döndüm”.

    88-03-16. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor.

    88-03-23. Kahire’ye gidecek. Fransa’dan da bir cagri var. “Kisisel kanima gore [Nihat Sargin’in ve Haydar kutlu’nun] Turkiye’ye gelmelerini pekcok bakimdan dogru bulmadim. Gelmeden once de, hic bizim dusuncelerimizi almadilar. Ama bu iki arkadas Turkiye’ye geldikten sonra onlari desteklemek, hele iskence gormelerine karsi cikmak, bizim namus gorevimizdir. Biz de bir deklarasyon yayınlayarak, onlara yapilanlari protesto ettik. Simdi bu bildirge imzadadir. Sanirim Nisan ayı basinda bir toplantiyla bu isi sonuclandiracagiz. [Klaus, 15 Mart 88]

    Asya-Afrika Yazarlar Birligi’nin yeniden yapilanmasi konusunda gorusmek uzere kahire’ye gidecek [Klaus, 15 Mart 88]

    88-03-26. Kahire’de Mariott Oteli’nin 1036 numaralı odasında Kumdan Kuleler şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-04-00. Günaydın’da Hülya Bankoğlu’yla bir fotoğraf çektiriyor.

    88-04-08. Vakıf’ta Sağlık şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-04-17. Paris’te Zamanlardan Zamanlara şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-05-00. Almanya’da, Biedenkopt’ta [foto]

    88-05-27. Frankfurt’ta “Turkiye’nin toplumsal elestirisi” yazisini yazıyor. Bu bir konusmaya benzer. INTERLIT icin, yani Internationale Literaturtage icin. [15-13]

    88-05-28. Frankfurt’ta Goethe Üniversitesinde kitaplarını imzalıyor [foto]

    88-06-00. Wetzlar’da Demirci çiftiyle bir fotoğraf çektiriyor.

    88-06-08. Essen Üniversitesi’nde konuşma veriyor [foto].

    88-06-12. Wetzlar’da bir konuşma veriyor [foto].

    88-06-13. Wetzlar - A’da En Güzel şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-06-26/27. Ankara’da Matematik şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-06-30. DGM’de duruşma: Kürtlerin kültürel bağımsızlıklarını savunduğundan.

    88-07-10. Samandağı’nda Yaşlılığımı ve Yalnızlığımı Seviyorum şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-07-18. Vakıf’ta Yaşamım şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-07-21. Vakıf’ta Diriliş şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-08-02. Sabri Tabrizi’ye yazıyor.

    88-08-08. Vakıf’ta Bir Tel Saç şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-08-09. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor.

    88-08-24. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    88-08-26. Ankara’da Hep Kendi Kalan (Rasin’e) şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-09-09. Frankfurt’ta Yilmaz Guney’in yurttasliginin geri verilmesi toplantisina katilacak. 11 Eylul’de geri donup Baris gecesine katilacak. [Klaus, 9 Agsts 1988]

    88-09-11. Istanbul Acikhava Tiyatrosu’nda Baris gecesi duzenlenecek. [Klaus, 9 ve 24 Agsts 1988]

    88-09-16. Vakıf’ta Seviyi Sevmek şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-09-24/88-10-02. Erlangen’deki 3. Dünya Yazaralari toplantısına katılacak. 15 Ekim’e kadar Almanya’da bulunacak. [Klaus, 9 Agsts 1988] [Sabri Tebrizi, 2-Ağs. 88]

    Erlangen’de Transmar-KONGRESS Hotel’de 707 numaralı odada kalıyor. Otelin hesabı var elimde.

    88-09-26. Otelin minibarından 12 marklık birşey alıyor.

    88-09-27. Otelin minibarından 4 marklık birşey alıyor.

    88-09-30. Otelden 1,20 marklık bir telefon görüşmesi yapıyor.

    88-10-02. Otelden 0,60 marklık bir telefon görüşmesi yapıyor.

    88-10-02. Stuttgard’ta bir konuşması var, saat 19,30’da.

    88-10-03. Stuttgart’tan Frankfurt’a hızlı tren bileti almış. İki tane bilet buldum. Biletler ayın 4’ü için galiba. Biletlerden birinin sanırım ayın 7’si için dönüşü var. Acaba kimle yolculuk etmiş?

    88-10-07. Köln’de Ölüdoğa şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-10-12. Morl Sehir (?) kitaplığında kitaplarını imzalıyor [foto].

    88-10-17. Eindhovrn’da (Hollanda) , Otel Bijenkorf’un 303 numaralı odasında Ayna ve Dünsüz yaşamak şiirlerini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-10-18. Sabri Tebrizi’ye 2-08-88’de Tunus’a gideceğini yazmış.

    88-10-23. Amsterdam’da, Hotel Roemer Virscher otelinin 257 numaralı odasında öykü notu alıyor.

    88-11-11. Düsseldorf Havalimanı’nda [foto]

    88-11-15. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor.

    88-11-16. Ataköy’de Zamanı Beklemek şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-11-17. Vakıf’ta Portresi şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    88-11-18. Hollanda’da Eidhoven Merkez Kütüphanesinde (kitaplarını imzalıyor olabilir) [foto].

    89-00-00. Hacıbektaş’ta [foto].

    Gülhane Parkı’nda kitaplarını imzalıyor, Doğu Perinçek’le çekilmiş bir fotoğrafları var [foto].

    89-01-00. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor.

    89-01-23. Enis User’e yazıyor. Onbinlerin gazete işiyle uğraşıyor.

    89-02-15. Bulgaristan Türkler’ine yapılan insan haklarına aykırı davranışlar konusunda TYS başkanı olarak basın toplantısı yapıyor. [BVD]

    89-02-20. Klaus’a Çatalca’dan yazıyor. Kenan Evren’e actigi davadan sozediyor. Avrupa Insan Haklari Komisyonu’na basvuruluyor.

    89-02-23. Yazarlar Sendikası’nda, konuk yazar Pridon Halvasi’yle birlikte [foto].

    89-02-27. Çatalca’dan Klaus’a yazıyor.

    89-03-03/89-03-07. Ankara’da [Klaus, 27 Subat 1989]

    89-03-11. Antalya’da Talya Oteli’nin 221 numaralı odasında Kendimi Dinlerken şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-03-13. Ankara’da İbnisina Hastanesi’nde Yolun Sonu şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-03-15. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor.

    89-03-17. Adapazarı’nda bir şölende. Öğretmenlikten atılan birisi öykü konusu yapabileceği bir olay anlatıyor. [Öykü konuları]

    89-03-18/89-03-21. Adapazari’nda [Klaus, 27 Şubat 1989] Bu tarihte bir yanlışlık olmalı. 19 Mart günü, 17 Mart’ta Adapazarı’nda olduğunu yazıyor [Öykü Konuları]

    89-03-19. Öykü notu: “El sıkışmak üzerine bir yazı yazacağım. Kaç türlü el sıkış vardır? Adapazarı’ndaki kitap imzasında elimi sıkan hayvan bu yazıyı anımsattı”.

    Bir başka öykü notu.

    89-03-21. Vakıf’ta Ayrılık şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-03-25. Vakıf’ta Vur Damganı Zamana şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-04-01/02. TYS’nın 6. Olağan Kurultayı [BVD]

    89-04-02. Az Gittik Uz Gittik’in 6. basımına önsöz yazıyor. Önsözü yazdığını unutup, bir kez daha yazıyor 7 Ağustos 1993’te.

    Aksaray’da Doğumgünü Telgrafı şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-04-08. Bursa’da Siyasi Haklar ve Demokrasi Panelinde konuşuyor [foto]

    89-04-18. Vakıf’ta Bir Zonklama Dinmeyen şiirine devam ediyor. [Hoşçakalın]

    89-05-29. Vakıf’ta Güzel şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-06-07. Vakıf’ta Şaşırmak şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-06-23. Londra’da Bırakırken şiirini yazıyor.

    89-07-05. Akşehir’de Benimle şiirini yazıyor [Hoşçakalın]. O günün bir de fotoğrafı var.

    89-07-06. Akşehir’de [foto]. Dağ Oteli’nde kalıyor olabilir [foto].

    89-07-07. Akşehir’de Hoşçakalın şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-07-08. İskenderun’da, Arsuz Oteli’nin 4 (41?) numaralı odasında Yolcuyla Sürücü şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-07-09. İskenderun’da, Arsuz Oteli’nin 41 (4?) numaralı odasında Sen şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-07-18. Aksaray’da Özveri şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-07-20. Sabri Tebrizi’ye yazıyor. Ağustos başında ailemle birlikte Türkiye’ye gelecekmişim.

    89-07-22. İzmit’te, Kartepe’de Çoğullaşmak şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    İzmit’te Otel Altınnal’ın 504 numaralı odasında Eskiz şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-07-23. Okuduğum Kitaplara Vakıf’ta Önsöz notu yazıyor. Çarşamba.

    89-08-07. Aksaray’da Yolunu Şaşıran Kurt (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor.

    89-08-15/17. Baskı ve işkenceye karşı yurdumuzun çeşitli hapisanelerinde tutuklu ve hükümlülerce yürütülen açlık grevlerini desteklemek amacıyla Aziz Nesin, Mehmet Ali Aybar, Rasih Nuri İleri, Mina Urgan ve Emil Galip Sandalcı 15-17 Ağustos tarihleri arasında Pera palas otelinde 48 saat süren sembolik bir açlık grevi yaptılar. (TYS bülteninden) (orda ben de vardım)

    89-08-22. Aksaray’da “Öğretmenlerim” başlıklı şiiri yazıyor (BGBG, üçüncü cilt ve Hoşçakalın) .

    89-08-29. Salı. Sabah erkenden Ruşen Ulusoy’la birlikte minibüsle Vakıf’tan İstanbul’a gidiyor. Ali Nesin de var yanında. Ali Nesin Uğur ve Lale Müldürlere gidecek, Tuzla’ya. 15-19,30 arası Cumhuriyet Kitap Klubünde, Mis Sokak’ta kitaplarını imzalıyor. Sinem’le taksiyle Şişli’dekı Yazarlar Evi’ne gidiyor. Teşvikiye’ye dönüyor gece.

    89-08-30. Ali Nesin’e iki kez çay bardağı alıyor. Saat 15-20,30 arası Cumhuriyet Kitap Klubünde kitap imzalıyor. Ali Nesin 21,40’ta geliyor. Cumhuriyet’in arabasıyla Vakf’a Ali Nesin’le birlikte geri dönüyor gece saat 21,40’ta. Saat 01,30ia dek rakı içiliyor. Ali Nesin ertesi gün Vakıf’tan Amerika’ya gitmek üzere ayrılacak.

    89-08-31. Vakıf’ta. Kaybolduğu, hatta çalındığı sanılan Aziz Nesin’in Ali Nesin’e yazdığı bir dosya mektup bulunuyor. Ali Nesin’le vedalaşıyorlar. Kendini “işe veriyor”.

    89-09-12. Aksaray’da Yalnızsızlık şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-09-13. Vakıf’ta Bir Zonklama Dinmeyen şiirini bitiriyor. [Hoşçakalın]

    89-09-24. İkibine Doğru Dergisi’nde TYS yönetimine eleştiriler yayımlanıyor. Yanıtlar onbeş sonra, 8 Ekim’de yayımlanacak.

    89-10-08. Ikibin’e Dogru Dergisi’nde TYS tartışması sürüyor.

    89-10-15. Vakıf’ta Gülçekim şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    Vakıf’ta Kendini Kandırmak şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    89-10-19. Vizon dergisinde fotoğraf çekiliyor.

    89-10-27. Taksim Anıtı’na karanfil ve Bilar’da basın toplantısı. [BVD]

    89-11-00. Ankara’da Tahsin Saraç’ın evinde Film Seyrederken şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    Tüyap 8. Kitap Fuarı [foto].

    Fazıl İskender’le Yazarların Evine gidiyor [foto].

    89-11-05. Nesin Vakfı’nda Janet ile Nick (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor.

    89-11-25. TYS Olağanüstü Genel Kurul’a gidiyor. Salt çoğunluk sağlanamadığından Genel Kurul 2 Aralık’a erteleniyor.

    89-11-27. Ankara’da Bu Başka İnsan şiirine başlıyor. [Hoşçakalın]

    89-11-29. Aksaray’da Bu Başka İnsan şiirine devam ediyor. [Hoşçakalın]

    89-12-00. Ankara’da ikinci Milli Kültür Şurasına katılıyor. [foto]

    89-12-02. TYS Genel Kurulu’nda bir konuşma yapıyor ve bazı yazarları eleştiriyor. Tomris Uyar için “elini vicdanına değil, sarhoşlukla başka yerine koymuş olmalıdır,” diyor. Tomris Uyar daha sonra tazminat davası açıyor ve kazanıyor. (18 Temmuz 1990’a ve 23 Ocak 1992’ye bak) .

    89-12-28. Ilgın Su’nun nikâhında. Gelin Emine, Aziz Nesin’in çok sevdiği bir kız. Boşandıkları için Ilgın’a çok kızacak.

    90-00-00. Yılın Onur Yazarı (Tüyap Kitap Fuarı) . [foto]

    Bu yıl, 2-8-90’dan önce Babaeski Tarım Festivaline katılmış. Yaz ayları olmalı [foto]

    90-01-04. Moskova’da [foto]

    90-01-06. Ankara’da Uzun Yolculuk şiirine başlıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-01-18. Vakıf’ta Uzun Yolculuk şiirini bitiriyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-01-20. Paris’e geliyor. Yavuz Önen, Erdal Öz ve Atilla Dorsay Charles de Gaulle’de karşılıyorlar. [foto]

    90-02-04/05. İstanbul Ankara tireninde Ha şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    90-02-09. Bursa’da, Hotel Almira’nın 402 numaralı odasında Telefon şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    90-02-13. Vakıf’ta Sözüm Var şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    90-02-15. Vakıf’ta Kendi Sesini Bulmak şiirine başlıyor. [Sıvas Acısı]

    90-02-16. Tomris Uyar davası duruşması.

    90-02-23. Vakıf’ta Uyurken şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    90-02-24. Vakıf’ta Bu Başka İnsan şiirini bitiriyor. [Hoşçakalın]

    90-03-12. Dammühle’de Marburg Oteli’nin 16 numaralı odasında Yalnızlığa şiirini yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-03-26. Tomris Uyar davasında birinci savunma dilekçesini veriyor

    90-03-26. Tomris Uyar davası duruşması, saat 11’de. Tanıklar (Erdal Atabek, Pınar Kür, Şükran Kurdakul

    90-04-22. Vakıf’ta Yalnızlamak şiir notunu yazıyor. [Hoşçakalın]

    Vakıf’da Daha Yalnız şiir notunu yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-05-02. Tomris Uyar davası duruşması. Saat 10,30’da.

    90-05-03. Aliağa’da, Otel Dönmez’in 101 numaralı odasında Ölümün Çağırdığı Gecelerin Konuşmaları şiirine başlıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-06-09. Hamburg’da (Hotel Vorbach-510’da) Ölümünden On Gün Önceki Mektubu (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor.

    90-06-10. Hamburg’da (Hotel Vorbach-510’da) Geleceğe Kalacak Andaç (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-06-11. Tomris Uyar davası duruşması. Saat 10’da başlıyor.

    90-06-15. Moskova’da (Hotel Oktiyabrskaya-415’de) Ölümünden On Gün Önceki Mektubu (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-06-27. Nesin Vakfı’nda Ölümünden On Gün Önceki Mektubu (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-07-10. Tomris Uyar davasında ikinci savunma dilekçesini sunuyor.

    Vakıf’ta Yalnızlanma Senfonisi şiirine başlıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-07-11. İlk karısının resimlerini Çiçu’nun romanını yazmak için bir zarfa koyuyor. Zarfın üstüne şu notu düşüyor: “Çiçu’nun resimleri. Romanını yazarken, resimler hep önümde duracak.”

    90-07-18. Istanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’nde Tomris Uyar’ın açtığı d! av! a aleyhine sonuçlanıyor. 3 Milyon lira tazminat ödemeye mahkum ediliyor. 23 Ocak 1992 civarında Yargıtay cezayı onuyor.

    90-07-18. Tomris Uyar davası duruşması. Saat 10,30’da başlıyor. Karar veriliyor. Davadan sonra Sultanahmet köftecisine gidecek.

    90-07-20. Aksaray’da Geleceğe Kalacak Andaç (Aşkım Dinimdir) öyküsünü bitiriyor.

    90-07-25. Midilli’de (Hotel Lesbos Beach, 406 numaralı oda) Rüyada Seni Yaşamak şiirini yazıyor. [Bir aşk Var Bir de Ölüm]

    90-07-31. Aksaray’da Aşkım Dinimdir’i yazmayı sürdürüyor. (1985’te başlamış, 1987’de sürdürmüştü) .

    90-08-02. Aksaray’da Titreşimsiz Bir Ev (Aşkım Dinimdir) öyküsünü bitiriyor.

    90-08-08. Aksaray’da Janet ile Nick (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-09-10. Dereboyu’nda Ölümün Çağırdığı Gecelerin Konuşmaları şiirine devam ediyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-09-20. Aksaray’da Sabahlar şiir notunu yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-09-29. Ankara’da Janet ile Nick (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-10-08. Nesin Vakfı’nda Hadi (Aşkım Dinimdir) öyküsüne başlıyor.

    90-10-15. Vakıf’ta 1985’te başladığı Aşkım Dinimdir öyküsünü bitiriyor. Zorlandığı belli oluyor, öykü başarılı olmamış.

    90-10-20. Cumartesi.Antalya’da. Kitaplarını imzalıyor olabilir [foto].

    90-10-24. Ankara’da, Yugoslav elçisi Trayan Petrovski’yle iki fotoğraf çektiriyor. [foto]

    90-10-28. Zonguldak’ta [foto], kitaplarını imzalıyor [foto].

    90-11-05/12. Tüyap Kitap Fuarı’nda yılın onur yazarı seçiliyor. Vera Feonova, Vera Tülyakova, Yüksel Pazarkaya, Bülent Ünal, Zeynep Oral da oradalar. [foto]

    90-11-07. Zat-ı Devletleri İbiş Hazretleri oyununu Halk Oyuncuları’na yolluyor. Yakında Fransa’ya gidecek, ya o gün ya da bir sonraki gün. Oyunu gözden geçireceğini söylüyor. [İbiş dosyasındaki bir mektuptan]

    90-11-14. Vakıf’ta Bende Kal şiirine başlıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-11-17. Vakıf'ta Biri İnat Biri Sabır şiirini bitiriyor. Viyana'da, Hotel beim Ther esianum'da 702 numaralı odada başlamıştı, ama zamanı belli değil. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-11-18. Vakıf'ta Bir Yaşam şiirini bitiriyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    Vakıf'ta Parçayla Bütün şiirini bitiriyor. Tunus'ta, Hotel Sofitel Diplomat'ın 502 numaralı odasında başlamış, ama tarihi belli değil. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-11-30. Teşvikiye'de Janet ile Nick (Aşkım Dinimdir) öyküsünü bitiriyor.

    90-12-00. Vakıf'ta Yetmişbeş şiirini yazıyor. [Hoşçakalın]

    90-12-10. Ankara'da Hadi (Aşkım Dinimdir) öyküsünü sürdürüyor.

    90-12-21. Kıbrıs'ta, Limassol'da (Narathon Beach Hotel, 501 numaralı oda) Bir Doğumgünü şiirini yazıyor. [Bir Aşk Var Bir de Ölüm]

    90-12-22. Kıbrıs-Atina uçağında Ölümün Çağırdığı Gecelerin Konuşmaları şiirine devam ediyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    90-12-26. Ankara’da 75. yaşgünü kutlanıyor.

    91-01-02. Vakıf'ta Daha Önceleri şiirini yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    91-01-05. Rotterdam'da (Hotel Central 32'de) Hadi (Aşkım Dinimdir) öyküsünü bitiriyor.

    91-01-11. Den Haag’da, NBLC’de. Hollanda’da ilk kitabının çıkışıyla ilgili toplantı yapılıyor. Ayrıca Aziz Nesin sergisi[foto].

    Hollanda’da Amsterdam’da [foto]

    91-01-13. Hollanda'da Eindhoven'da (Hotel Altea, 207 numaralı oda) Semender şiirini yazıyor. [Bir aşk Var Bir de Ölüm]

    91-01-14. [OK.13]Yılmaz Guruda'nın Kuyumcular'ına eleştiri yazıyor. 1981 olabilir mi? Bir bak.

    91-02-02. Hollanda’da Weert’ta [foto].

    Helmond Merkez Kütüphanesi’nde (Hollanda) .

    91-02-13. Teşvikiye'de Üçnoktasızdır Bombardımanlar şiirini yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    91-02-26. Mülheim'de, Hotel Friederike'nin 14 numaralı odasında Kimsem şiirini yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    91-03-05. Teşvikiye'de Yapayalnız şiir notunu yazıyor. [Bir Aşk Var Bir De Ölüm]

    91-03-06. Teşvikiye'de Yolunu Şaşıran Kurt (Aşkım Dinimdir) öyküsünü bitiriyor.

    91-04-00. Yunanistan Başkonsolosu Eleftherios Danellis’le bir fotoğraf çektiriyor.

    91-05-08. TYS’de konuşuyor [foto]

    91-05-22. Kadıköy Anadolu Lisesi’nin sahneye koyduğu Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyununu görmeye gidiyor. [foto]

    91-07-06. Devrek’te. Bir törende [foto]. Devrek Baston Festivali’nde Hidayet Karakuş ve Hasan Kıyafet’le birlikte.

    91-07-08. Gebze’de Ahmet Umut ve Öner Yağcı’yla kitaplarını imzalıyor [foto].

    91-11-09. Cumartesi. 10. Tüyap Kitap Fuarında “Türkçemiz ve Bağımsızlık” konulu konuşmada [foto]

    91-12-25. Arkabad’da Yunus Emre gecesinde konuşuyor. Kültür Bakanı Fikri Sağlar da orda [foto]

    91-12-26. Türkmenistan’da Dram Tiyatro’da ve Türkmenistan Yazarlar Birliğinde. [foto]

    92-01-11. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı 1. Danışma Kurulu Toplantısında, The Marmara Oteli, Opera Salonu [foto]

    92-01-13. Doğumunun 90. yılında çeşitli yçnleriyle Nâzım Hikmet Panelinde, AKM Oda Tiyatrosunda [foto]

    92-01-22/23. Yunanistan’da, Leros’ta, deniz kıyısında, Ağia Marina ilkokulunda. Venizelos anıtında [foto]

    92-09-03. Torbalı Güz Etkinliklerinde [foto]. Ben de ordaydım. Reha Isvan’a kızdığı zaman.

    93. Carl-von-Ossietzky-Medaille’ını alıyor.

    93-11-08. Tüyap’ta kitaplarını imzalarken Behzat Ay’la çekilmiş bir fotoğrafı var.

    93-11-14. Tüyap’ta Halit Çelenk ve Zeliha Kanalıcı’yla bir fotoğraf çektiriyor. Aynı anda kitaplarını imzalıyor [foto].

    94-05-06/09. Avrupa Aydınlar Forumu’na katılıyor. ÇGD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Tartanoğlu ve TMMOB Genel Başkanı Yavuz Önen de orda. [foto]

    94-05-94. Atina’da. ÇGD Yönetim Kurulu Üyesi Ali Tartanoğlu ve TMMOB Genel Başkanı Yavuz Önen de orda. [foto]

    94-06-00. TYS toplantısı. Oktay Akbal’la bir fotoğrafları var.

    94-10-03. İlhan İlhan Kitabevi’nde imza günü. Muzaffer Erdost, Veli Devecioğlu, Mustafa Ekmekçi de orda [foto].

    95-03-10. Kitaplarını imzalıyor bir yerde, Suha Hızal da orda [foto].


    WWW.NESİNVAKFİ.ORG


    [email protected]

  • enver gökçe10.03.2008 - 20:41

    Enver GÖKÇE

    1920 yılında doğmuşum. Ankara'ya gelişimiz çok soğuk, hemen hemen kışın yeni başladığı zamana rastlar. O zaman dokuz yaşındaydım. Yağmurlu bir günde köyden ayrıldık. Arapkir'e ordan da Hekimhan, Kangal yoluyla Sivas'a kadar kara yoluyla ve kış vaktinde yolculuğumuzu sürdürdük.

    Ulaşım yolları iyi değildi. Hatta o koşullarla zor ilerliyorduk. Ve hayvanlarla geliyorduk. Hanlarda yata yata. O zaman uzun bir yolculuktan sonra, on bir günde Ankara'ya gelebildik.

    Ankara yeni kurulabilen on beş bin nüfuslu küçük bir kasaba görünümündeydi. Şehir bugünkü Ulus veUlus'taki heykel çevresinde ve Samanpazarı denen yer etrafında, Ankara Kalesi'nin çevresinde toplanıyordu.Bundan böyle burada yaşayacaktık.

    Derken 929 yılında o zamanlar, Ankara'da Hüseyin Avni isminde bir zatın yönettiği hususi bir ilkokul vardı.Oraya paralı girip okunuyordu. Okullar yeni başlamıştı. Ben gecikmiştim zaten. Bu okula kayıt oldum. İlk okulu burada okudum ve bitirdim. 935 ve 936 yıllarında Cebeci ortaokuluna devam ettim. Lise tahsilime gene Ankara'nın Gazi Lisesi denen ünlü okulda devam etmiştim. 939 yılında öğrenimimi tamamladım.

    Bu yıllarda yeni yeni okuyor, tadalıyor, gelişiyor ve kendimi yetiştiriyordum. Ta ilkokuldayken bu sevgi içimize atılmıştı. Celalettin Tevfik Bey adlı bir öğretmenimiz vardı. Bu öğretmen bana kendi derslerinde eski şairlerden (N. Kemal ve başka şairlerden) ünlü şiirler okur ve okuturdu. Bana şiirin güzelliklerini anlatırdı.Bu öğretmene karşı, bana okuma sevgisi aşıladığı için, saygım büyük olmuştur. Yine Gazi lisesinde edebiyat derslerine Fevziye Abdullah ve İsak Refet gelirlerdi. İsak Refet edebiyat hocamız oldu. Bu hocalar beni yönlendirdiler edebiyata. Ben de mümkün mertebe faydalandım. Bu hazırlıklarla Üniversite yaşamına başlamış oldum. Dil Tarih Coğrafya Fakültesinde Türkoloji adlı bir bölüm vardı. Burayı seçtim.

    İşte Üniversiteye devam etmem sırasında, daha doğrusu devrimci fikirlere olan yakınlığım dolayısıyla, fakültenin ilk yıllarında itibaren, bazı derneklere ve yatınlara yöneldim. Bunlarla bağlantı kurdum.

    Ülkü dergisi adlı ünlü Halkevi dergisinde çalışmaya başladım. Görevim düzeltmenlik ve dergi çıkarma tekniği üzerineydi. O zaman dergiye Ahmet Kutsi Tecer ve Bedrettin Tuncel yön veriyorlardı. İdare kısmında Ahmet Serdaroğlu adlı sevdiğim bir insan çalışırdı.

    Dergiye, Nurullah Ataç, Ahmed Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer zaman zaman uğrarlar ve konuşurlardı.

    Ben bu arada, gene Ankara'da çıkan bir dergide, bir şiir yayınlamıştım. Bu şiir Ahmet Kutsi Tecer tarafından görülerek beğenilmemiş, (bu şiir, 'Köylülerime' adlı ve 'Dost Dost İlle Kavga' adlı kitabımda yayınlanan şiirdir.) bana Ahmet Kutsi Tecer tarafından şiirin çok kötü olduğu söylendi. Benim şiiri bırakarak düzyazı yazmam istendi. Ben de o zaman, Ahmet Kutsi Tecer'e 'ben daha kötüsünü de yazarım' diye güya esprili olarak cevap vermiştim.

    Ülkü'de birkaç yeni arkadaş tanıdım. Bunlardan bir tanesi Sefer Aytekin'di. O zamanlar çok devrimci bir rol oynayan Sefer Aytekin hayatımda unutamadığım insanlar arasındaydı.

    O zamanlar Ankara'da bulunan Arif Damar (Arif Barikat) ve bugün de edebiyatımızın bilinen kişilerinden Mehmet Kemal de benim ilk edebiyat arkadaşlarımdır. Mehmet Kemal'le aynı mahallede otururduk. Benim ilk arkadaşlarımdan birisidir. Yine Ceyhun Atuf Kansu'da daha ilkokul çağında, belki de ilk tanıdığım en eski arkadaşlarımdan birisidir. Kendisiyle Hususi bizim mektepte beraber okumuştuk. Bu arkadaşlardan sonra şair Niyazi Akıncıoğlu'nu tanıdım. Bunlar 'On Beşinci Yıl' isimli kahvenin devamlı sakinlerindendi.

    Belirli hocalar dışındaki hocalarla ilişkimiz her şeyden önce bir talebe hoca münasebetinin dışına çıkmazdı. Yani siyasi bakımdan yahut diğer yönlerden herhangi bir fikir alış verişinde bulunmak olmazdı. Yalnız devrimci hocalarımızdan, Pertev Naili Boratav, Behice Boran, Niyazi Berkes ve karısı Mediha Berkes'le aramız gayet iyiydi.

    O sıralarda gene dergi ve gazete çıkarırken bir çok matbacı, mürettip işçi arkadaş tanıdım. Bunlardan bir tanesini hiç unutamam. Bu Hasan isimli işçidir. Ve sonra adına 'Mürettip Hasan' isimli şiiri yazdım. Çok iyi, Anadolu Halkından bir gençti Hasan. Hasan'la daha sonra 951 büyük tevkifatta da karşılaştık. Onu da tutup getirmişlerdi. Zavallı Hasan beş seneye mahkum olmuştu ve veremdi de. Sonunda çok yaşamadı zaten.

    O zamanlar gençtik, sıhhatliydik tabii. Her işi benimseyerek yapıyorduk. Bu yüzden bizim derginin çıkışında mesela Ant dergisinin çıkışında, ortaya getirilişinde büyük yararların olduğu doğrudur. Ve bu işleri hiç bir şey beklemeden, kendiliğinden ve tabii olarak yapıyorduk.

    Sanatçılık ilişkilerimiz gelişmeye başladı.

    Ben gençliğimde de kesin olarak içki taraftarı değildim. Bu yüzden o zamanki ünlü Ankara meyhanelerinden hiç birine gitmedim, gitmezdim. Ve arkadaşlarımı da bu yerlere gitmekten men ettim.

    Yine bu devrede ünlü halk ozanları, Aşık Ali İzzet, Aşık Veysel, Habib Karaaslan gibi temiz şairlerin hepsiyle teker teker tanıştım, ilgilendim. Onların gerçekten temiz bir halk yüzleri vardı. Ve bu taraflarıyla az çok ilgilendim ve temaslar kurdum.

    O gün iki şey vardı ortada benim için. Bir yanda Garip hasta sanat anlayışı diğer yanda dinamik halk edebiyatının yüzü. Bunlar karşı karşıya getirilince ben elbetteki kendi sınıfımdan gelme halk ozanlarından taraftım. Bu yüzdendir ki o devrede bu şairlerin yanında olmam. Nitekim halk ozanları bu işte gerçek yerlerini göstermişler ve her zaman doğrunun ve güzelin yanında olmuşlardır.

    Biz tavrımızı belirlemiştik.

    945 yılında yani Garipçilerin edebiyatımıza egemen oldukları bir çağda dergi yayınlamaya ihtiyaç duymuştuk. Bu devre henüz toplumcu akımı güçlendirmeye çalıştığımız bir devreye rastlar. Orhan Veli ve arkadaşları o zaman devrimci şiirleri yoksayan ve yozlaştıran bir çalışma içindeydi. Ve bu sebeple biz Ant çevresine, küçük bir topluluk da olsak, devrimci sanat sorumluluğunu üstlenmiştik. Daha evvelden Yeni Edebiyat dergisi tarafından yürütülen akımın mümessili olarak karınca kaderince çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Bu anti-faşist ve devrimci bir gençlik ve onun devrimci sanatı etrafında yeni bir akımın mümessili toplumcu sanatı ortaya çıkarmayı amaçlayan gençlerdik denebilir.

    Bizim varlığımız aslında önemsizdi, küçüktü, ama doğruydu. Biz bu doğrudan dolayı bir aradaydık.

    Bu sırada Nurullah Ataç ve arkadaşları bizim bu tutumumuzdan habersiz gibi görünüyorlardı. Bizim adımızı yoksaymak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Rahmetli Nurullah Ataç yalnız kendi dar çevresinde ve Orhan Veli etrafında yaygara koparıyordu.

    Bu devredeki edebiyat çalışmalarımızın yararlı olduğu kanısındayım. Buna rağmen onların bu tavrı yüzünden bir çok yetenekli genç körelip gitti. Hatta denebilir ki Nurullah Ataç ve arkadaşları bu devrede bizim bu sınıfsal karşı koymamıza, güçlenmemize, bilemeden yardım etmişlerdir.

    O günkü tavrımızın sadeliği ortadadır.

    948 yılında, o zaman anti-faşist bir dernek kurmuştuk. Türkiye Gençler Derneği davası denildi bu davaya. Bu derneğin yüz elli kadar üyesi olmuştur. Ve harp sonrası devresinin bir parçasıdır.

    Dernek her türlü anti-faşist ve demokratik fikirli genci bir araya getiriyordu.

    Derneğin Ankara Denizciler caddesinde bir ahşap evde merkezi vardı. Faaliyetleri arasında halka her türlü yardım vardı. Örneğin, halkın hasatına bilfiil iştirak etmek, katılmak gibi faaliyetler bunların arasındaydı.

    Hatırladığıma göre, o zaman dernek, içlerinde ben de olmak üzere, sekiz on üyesi bir İstanbul Ankara arasında yürüyüş tertip etmişti. Bu Ankara İstanbul yolculuğu beş altı gün sürdü ve tamamlandı.

    Derneğin bir çok yapıcı işe yönelmesi, Ankara çevresinde bulunan ırkçı Turancıları rahatsız etmeye başladı. Dernek fakülte ve Ankara çevresinde yaygınlaşmaya başlamıştı. Bu nedenle ırkçı Turancılar derneğin gidişine karşı bir takım eylemlere giriştiler. Gösteri yapmaya başladılar. Derneğin yıkılması etrafında tehditler çoğaldı.

    Biz o zaman safça, yirmi otuz kişi, bir odacık yerde toplandık ve elimizde sopalarla gelenleri bekledik.

    Turancılığın etkinliği çoktu o zamanlar.

    Turancılar saldırdı. Dernek yıkıldı bir kaç saat içinde. Kitaplar yırtıldı. Sokaklara atıldı. Dernek üyelerinden yakaladıkları birkaç kişiyi dövdüler. Fakat dernek faaliyetine devam etti. Dernek etrafında bir takım provakasyonlar aldı yürüdü.

    Sonucunda dernek üyelerinden iki kız arkadaş biri Melahat Kürşal, diğeri Nural ve ben, Mehmet Kemal Şevki Akşit tevkif edildik. Gerekçe olarak dernek üyelerinin komünizm propagandası yaptıkları ileri sürülüyordu. Bu yüzden tutuklandık. Ankara cezaevine götürülüp tıkıldık.

    Üç ay devam eden sorgudan sonra hiç kimseyi mahkum edemediler. Hepimiz beraat ettik. Böylece üç ay boşu boşuna geçti.

    Bu devre hapishanede bir kaç tane şiir yazdım. 'Görüşmeci' isimli şiir bu devrenin mahsulüdür. Görüşmeye arkadaşlarım kendi ailemden kızkardeşim gelirlerdi. Bu şiiri daha sonra 'Görüş Günü' adıyla yayınladım.Gene bu devrenin anısı olarak 'Fakültenin Önü' adlı şiir, bu gösterilerden sonra yazılmıştır.Bu şiirde olayları günü gününe yansıtan en iyi bir şiirimdir.

    Bu sırada memlekette büyük bir umut başlamıştır. Demokrat parti memleket için büyük bir ümittir. Ve Türk halkı da Demokrat Parti madrabazlarının peşinden gitmektedir.

    Benim kişisel durumumsa, fakülteyi bitirmişim, iş arıyorum. O zaman Milli Eğitim Bakanı olan Tahsin Banguoğlu benim üniversiteden hocamdır. İş için müracaat ediyorum. Bana verilen cevap bir sürü bahaneden sonra yine de beklememdir. Nihayet işten ümidimi keserek başka bir ekmek parası kazanmak için yeniden çeşitli işlere girişiyorum.

    Bu arada İstanbul'da Yurtlar Müdürlüğünde bir işe talibim. Neticede Yurtlar Müdürlüğünde yönetim memurluğu işini alıyorum.

    Yurtlar müdürlüğünde görevime 1950 yılının içinde, ekim ayına doğru başladım. İlk görevim Çarşı Kapı öğrenci yurtlarındaydı. Daha sonra çalışmalarım beğenilmiş olacak ki, bir çok yurtların kuruluşunda görev aldım. Çarşı Kapıdan sonra Yıldız Teknik okulu yurdunda yeni görevime başladım. Bu arada kısa bir müddet için Denizcilik yurduna ve tekrar Kadırga Öğrenci yurduna atandım. Bu devre benim hayatımda çok önemli bir devredir.

    Bu devre 951 tevkifatının başladığı devredir. 951 Tevkifatı İstanbul'da Ekim ayında başlatıldı.

    Gazetelerde okuduğumuza göre Sevim Tarı isminde bir kadın Paris'e giderken yakalanmış. Bunun üstünden bir süre geçti. Bundan sonra, buna dayalı olarak Tevkifat başlamıştı. Ben de bir kaç öğrenciden sonra Eylül'e doğru tutuklandım. O zaman kadırga öğrenci yurdunda bulunuyordum. Daha önce yurt binasında kaldığım odanın arandığını, didik didik her tarafın araştırıldığını görmüştüm. Bu olayın üzerinden bir hafta geçti ki, tutuklanma günüm geldi.

    O zamanlar İstanbul 1. şubesi geçici hapishane olarak kullanılıyordu. Teker teker o günün devrimcileri ve demokrat fikirli gençleri alel acele tutuklanıyordu.

    Aşağı yukarı tevkifat için bütün hazırlıklar bitmiş olacak ki, büyük darbe indi. TKP Tevkifatı denilen meşhur 951 Tevkifatı olayı başlamış oldu. Bu tevkifatta alışılmamış bir çok yıldırma yöntemleri uygulandı.

    Gene tabutluklar, falakalar ve her türlü insanlık dışı işlemler yapıldı. Ve sonuçta yüz altmış sekiz insan askeri mahkemede yargılandı. Gereği şekilde hepsi de cezalandı. Ben şahsen bu davada hiç bir fayda görmediğim için avukat bile tutmadım. Ayrıca bir çok gene hapishaneden tanıdığım insanlar da savunmalarını kendileri verdiler. Epeyce direndik. Fakat sonuç olarak şunu söyleyeyim, yüz altmış sekiz kişi bu davada hepsi hüküm giydiler. Bunların isimleri ve aldıkları cezalar yayınlanmıştır.

    Ben savunmamı kendim yaptım. Hatırladığıma göre o zaman çok iyi bir savunma hazırlamıştım. Yapılan isnatları reddettim. Bazı arkadaşlarımla olan temaslarımın kanuni olduğunu gizli bir örgüt tarafından yönetilmediğimi iddia ettim. Fakat kaale alınmadı.

    Ben savunmamın özünde Marksizmi istediğimi beyan etmiştim. Mahkeme bildiğini okudu. Sonuçta yedi seneye mahkum edildim. Ayrıca bu cezanın üçte bir bölümlük kısmı kadar da sürgün cezam vardı. Böylece mahkeme sonuçlandı ve herkesi ceza evlerine dağıttılar.

    İlk toplandığınız yer İstanbul 1. Şubeden sonra Harbiye cezaevine, tekrar İstanbul 1.Şubesine ve Yıldız'daki Güvercinlik adı verilen eski bir binada tutuklu kaldık. Böylece iki yıl 1.Şube bir yıl da...............

    İleri cezaevleri statüsüne göre bütün Türkiye Hapishanelerine dağıtılmış olduk. Son parti Adana cezaevine gönderildik. 1.Şubede kaldığım zaman içinde işkence yapıldı. Havasız ve hatta ekmek ve su bile verilmediği günlerde iki yıl birinci şubenin ünlü odalarında gün geçirdik.

    Bu arada içerde, bir çok kanunsuz işlemlerin yapıldığı doğrudur. O sırada ruhi deprasyon geçirenlerin ve intihara yeltenenlerin sayısı da oldukça kabarıktır.

    Adana'ya kadar parmaklarımızdan ve ellerimizden kelepçeli olarak getirildik. Siyasi koğuşa yerleştirildik. Adana'da Zeki Baştımar, Mihri Belli, Şevki Akşit de bulunuyordu.

    Yedi yıl Adana'da tamamlandı. Adana cezaevinden sürgün yerime gönderilmek üzere salıverildim. Sürgünü geçireceğim Çorum'un Sungurlu kasabasına geldim.

    Her gün Sungurlunun bir karakolunda İspat-ı vucut ediyorduk, kendimiz gösteriyor ve imza atıyorduk. Kalacak yerimiz yoktu, iş yoktu. Halimiz Allaha kalmıştı. Böylece sürgünümüz devam etti.

    Neden sonra ordan başka bir yere, iş bulabileceğim bir yere naklimi yaptırmayı istedim. O zaman Sungurlu mahkemesine başvurarak Ankara'ya naklimi istedim. Böylece sürgünün bir kısmı Ankara'da geçti.

    Hapishanede herkes kendine göre bir işle meşgul olurdu. Günlük hapishane hayatının dışında benim işim gene sanat oldu. Şiirle uğraşıyordum. Bu arada benim önemli yapıtlarımdan birisi olan 'Yusuf ile Balaban' ı yazmaya başladım. O devrelerde böyle bir şiir çalışması yapacağım belliydi. Bir takım sıkıntılar başlamıştı ve şiirin ilk mısraları dökülmeye başladı. ' Ve; zaman akar, zaman geçer, / Zaman zindan içinde. ' Dizeleriyle başlayan şiir kafamda şekillenmeye başladı. Ve sonuçta otuz şiirlik bir destan kısa bir müddet içinde zannederim bir ay içinde bitirmiş oldum. Destan böylece tamamlanmış oldu. Ben de rahatlamıştım ama, asıl iş bu parçaların dışarıya çıkarılmasıydı. Neticede o işi de başardım. Destan sağ salim dışarıya çıktı. Fakat daha sonra aynı titizlik destanın saklanmasında gösterilemedi. Ve eser tamamen bugün elimden çıktı. Kayboldu. Bugün destanın elimde kalan parçaları arasında sonradan, Başlangıç, Uy Kirpi Kız Kirpi, Bu Balaban'ın Dünyadan Göçtüğüdür, ve Kirtim Kirt adlı son bölüm kalmıştır.

    Destanı birçok arkadaşım okumuştur. Dışarda da okunmuştur. Elden ele geçtiğini de öğrendim hatta. Destanı Ahmed Arif de okumuştur.

    Hapishanede günlük çalışmalarım arasında Fransızca da önemli bir yer tutar. Orhan Suda ile o zaman aynı ranzada kalıyorduk. Bana dil bakımında çok yararları dokunmuştur. Orhan Suda ile hergün aynı ranzanın etrafında günümüzü geçirirdik. Ve çalışmalarımız bitince akşamları volta atardık. Böylece günler akıp geçti.

    O zamanlar edebiyatla uğraşan Hilmi Akın, Arif Ünal (Ahmed Arif) ve ayrıca saz çalışmalarına devam eden Ruhi Su ve devlet tiyatrosundan şimdi rahmetli olmuş Ulvi Uraz ve Kemal Bekir gibi ünlü sanat adamları bulunuyordu. Şükran Kurdakul da o zamanlar tutulup getirilmişti. Sonuçta o da üç sene sekiz aya hüküm giydiği için cezasını geçirmeye çalıştı aynı hava içinde. Değerli bir gençti.

    Süleyman Ege ile İstanbul sokaklarını, Beyazıt'ı karış karış her gün gezer dolaşırdık. Adnan Menderes'e karşı yürütülen miting be gösterileri izlerdik. İşte tam bu sırada yani 28-29 Nisanda Beyazıt'ta bir takım gösteriler yapıldı.Aynı gün de Turan Emeksiz'in öldüğü yahut ta ertesi gün Beyazıt meydanı hınca hınç doluydu. 'Turan Emeksiz' adlı şiirim bu devrede yazılmıştır.

    Bu gösteriler her gün devam ediyordu.

    Bizler de birkaç işçi arkadaşla habire Beyazıt meydanının etrafında dolanıp duruyorduk.

    Bir gün evimden alınarak götürüldüm. Olaylardan korkan eski yöneticiler, ve Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı bir liste yapmış. Bu listede adımız vardı. Tutuklandık. Bizim kendi istediğimiz bir yere ama sıkıyönetim dışında herhangi bir bölgeye gitmemiz teklifi yapıldı. Ben o zaman, kendi memleketim diye, bildiğim ülke diye ve bunca uzun süren hapislik ve sürgünden sonra biraz nefes alırım diye Erzincan'ı seçmiştim. Zaten Ankara, İstanbul ve İzmir dışında bir yer seçmemiz gerekiyordu. Böylece Erzincan'a gitmeye karar verdim. Uzun bir yolculuktan sonra Erzincan'a geldim. Birkaç günüm şurda burda gözaltında tutularak geçti. Yollarda bir değişiklik olmadığı için, köyüme çok zahmetli gelebildim.

    O zamanlar köyden birkaç kişi bu işten sevinmez göründülerse de, çoğunlukla kendi halkım tarafından gayet iyi karşılandım. 27 Mayıs devrimi başladı. Köyün radyosundan devrimin yapıldığı okundu. Menderes'in de yakalandığı okundu.

    Bundan sonradır ki, şuraya buraya sürülen arkadaşlar da özgürlüklerimize kavuşmuştuk. Böylece ikinci sürgün de bitince hayat kavgasının içinde kaldık.

    Eskiden beri tanıdığım Fethi Giray bir günlük gazete çıkarmaya başlayınca ben de iş için müracaat ettim. O zamanlar için küçük bir parayla gazetenin düzeltmenlik görevine başladım.

    Bu gazete küçük trajlı bir reklam gazetesiydi. Bir ara İsmail Gençtürk isimli genç bir delikanlı da bize yardımcı olarak yanıma verildi. İsmail Gençtürk herhaliyle bir memleket çocuğu olduğu belliydi. Biz onunla altı ay kadar beraber çalıştık. Nihayet gazete 963 yılına doğru kapandı.

    Bu arada bozulan sağlığımın tedavisi için kaplıcalara gittim. Haymana, Kızılcahamam ilçelerindeki kaplıcalardan şifa aradım.

    Gazete kapanınca yeniden işşiz kaldık.

    Pablo Neruda çevirilerini sürdürüyordum.

    Neruda bilindiği gibi dünyanın en büyük şairlerinden birisidir. Şiirle uğraşmam dolayısıyla Neruda'ya eğilimim güngeçtikçe artıyordu. Neruda çarpıcı ve büyük bir ozandır. Dünyayı ve insanları seven birisi. Başından da büyük olaylar geçmiştir. Gizli yaşadığı, sürgünde kaldığı yıllar olmuştur. Büyüklüğü biraz da buradan gelmektedir. Benim ona ilgim de bu bazı yakınlıklarımızdandır.

    İstanbul'a gittim. Daha önceleri de gitmiş olmama rağmen, İstanbul'u pek tanımıyordum. Yerleştim. Hatta Menekşe'den bir ev de tuttum. Bir çok çalışmam olacaktı. Çevirileri de hızlandırmıştım.

    Ant dergisiyle de bir ara ilişkim oldu.

    Bir spor dergisinde de düzeltmen olarak çalışıyordum.

    Bu dönemde en önemli iş diyebileceğim çalışmam, Meydan Larus'taki çalışmamdır. Bu işi bana Yaşar Kemal bulmuştu. Yaşar Kemal eski bir dosttu. Çevresi de şimdi genişti. Bu iş beni çok rahatlattı.

    Bu iş kısa sürdü.

    Sakıncalılığımızdan dolayı dergiyle ilişiğimiz kesildi. Bu kararı o zaman bana derginin önemli bir yönetmeni olan Günay Akarsu isimli arkadaş tebliğ etti.

    İstanbul'da çocuk yayınları yapan bir yayınevi vardı. Bu yayınevinin Dünya Masal ve Efsaneleri adlı bir dizisi vardı. Çin, Hint, Eski Mısır gibi dünya uluslarının masal efsane kolleksiyonlarını çevirdim. Yedi sekiz kitap tutuyordu. Basılmak üzere hazırlıklar yapılmıştı. Ekonomik sıkıntılar başgösterince, kendi köyüme yerleşmem gerekiyordu. İstanbul'a veda ederek kendi köyüme yerleştim. Kitapların basılıp basılmadığı konusunda bilgi alamıyorum. Bir kazık daha atılıyor bize.

    Her yıl kış aylarında köyümde bulunuyordum. Yazları gezebileceğim zamanlarda dışarı çıkıyordum. Ankara, İstanbul gibi şehirlere geliyordum.

    Bu arada şiir üzerindeki çalışmalarım ve çevirilerim devam etti.

    Ben sınıf edebiyatı yapıyorum.

    Türk halkının hayatın her dönemde aktif olan, güzel olan, büyük olan bu halkın sanatını yapmaya çalışıyorum.

    Bence sanat herşeyden önce bu sınıfın yaşam kavgasındaki gücünü kudretini ortaya koymasındadır.

    1940 yılına gelinen zamanlarda Türkiye'de çeşitli sanat görüşleri varolmuştur. Bilhassa endüalist sanat biçimine karşı ve toplumcu yanı olan cereyanlar bu devrede etkili olmuştur. Gayet tabi olarak bu toplumcu yanı kuvvetli olan akımın içindeydim. Ve içinde olacağım. Hani eski bir söz vardır: İnsan nasıl yaşarsa öyle düşünür. Bu çok doğrudur. Yani düşüncesini, yani bilincini onun sosyal hayatı, sosyal pratiği belirler. İnsana kendi çevresinde olan ilişkiler gene diyalektik bir bakışla açıklanabilir. Sanat ise daha karmaşık bir olaylar zinciridir. İyi, başarılı bir eseri meydana getirebilmek için önce sosyal bir içerik, sonra da estetik bir kılıf zorunludur.

    Sosyal içeriği ve estetik yönü kuvvetli eserler ancak başarılı olur. Ben büyük sanatçılarda bu içeriği ve estetik yanın kuvvetli olduğunu görmüşümdür. Örneğin, Nâzım'da ve Neruda'da bu sosyal ve estetik yönler bir bütün halinde ortaya konmuştur. Güzel ve kuvvetli olmak buradan gelmektedir.

    Bir sanatçının doğru, devrimci bir yönde birşeyler verebilmesi için, pratik ve teori arasındaki işbirliği daima gözönünde tutması gerekir. Dünyayı ve olayları ancak diyalektik metodun ışığında kavrayıp yorumlayabiliriz.

    Sanatla bilinçle duyarlık arasında tam bir uyum olmalıdır. Ne salt bilinç ne salt duyarlık tek başına yeterli değildir. Bir sanat eserinden, devrimci sanattan söz ettiğimizde, devrimci bir görüş açısında hareket ediyoruz. Yani dünyamızı insanca yaşanacak bir hale getirmek için şiiri ve sanatı sosyo-politik bir mücadelenin tanımlayıcı araçları olarak görüyoruz.

    Baştan bakıldığında asıl mesele, insanın görüşlerinde kararlı olmasını meydana getirmiştir. Sadece namuslu olmak da yetmez. Sonuna kadar hem namuslu hem de sapına kadar bilinçli olmak şarttır. Gerçek sanatçı, pazarlıkların, küçük hesapların insanı değildir ve olamazda.

    Şimdi benim yapmak istediğim bir iş var. 951 Tevkifatını yazmak. Eğer sağlığım el verirse, ömrüm vefa ederse, 951 Tevkifatının destanını yazacağım. Bunun için kafamda bazı tasarılarım vardır. Eğer bu işi başarabilirsem çok mutlu olurum.

    İyi bir sanatçı olmak için önce, kendini halkını sevmesi daha doğrusu bu halkın içinden bu halkın en devrimci sınıfına bağlılık göstermesi içtenlikle bunu yapmak şarttır.

    Hayatı tüm yönleriyle seveceksiniz.

    İyilik kötülükleriyle, pisliğiyle, fakat seveceksiniz.

    Suyunu, dağını, toprağını, çevreyi de kendisi kadar her şeyini seveceksiniz. Bunu sevdiğiniz bir sürede, bunları yapıtlarınıza geçirebildiğiniz ölçüde büyük ve yol gösterici olacaksınız.

    Ben, Türk halkının içinden çıkmış, halkımızın özelliklerini yapıtlarımda yansıtmaya çalışan genç sanatçı arkadaşlarımı şimdiden kutlarım.


    Ankara 1977 - 1980

    enver gök çe


    Enver GÖKÇE 19 Kasım 1981 tarihinde Ankara'da yaşama veda etti.



    [email protected]

  • hikmet kıvılcımlı10.03.2008 - 20:27

    HİKMET KIVILCIMLI


    HİKMET KIVILCIMLI’NIN KENDİ KALEMİNDEN HAYATI

    “Osmanlı İmparatorluğu Makedonyası’nın Priştine kasabasında Hüseyin Bey Posta Telgraf Müdürü iken, eşi Münire Hanımdan Hikmet doğuyor. Kosova vilayetinin İştip kazasında hastalanıyor. Bir gece, Bektaşi tekkesi türbesinde yatan Ali Baba, sandukasından fırlayarak Seher teyzesinin rüyasına giriyor. Çocuğun iyileşmesi isteniyorsa, Ali adıyla adlandırılması o zaman Hz. Ali gibi “Kılıcı kuvvetli” olacağını, yoksa öleceğini bildiriyor: Hikmet “Ali” oluyor. Henüz konuşmayı beceremezken, Pakize teyzesinin okuduğu kız mektebine götürüldükçe, kucaktan sıralar üstüne çıkarılıp davul taklitli nutuklar çekiyor, iyi alamet değil…

    Hüseyin Bey Yemen-Hicaz PTT Başmüdürlüğüne aktarılıyor. Gidiş o gidiş. Çocuk babanın adını bile anmıyor. Seher teyze ve subay enişte ile Koçan’a Cumaibala üzerinden Bulgar eşkıyası baskını atlatılarak Drama’ya iniyor. Serez’den dupduru hatırlayabildiği tek şey: Demiryolu üzerinde bayram eden kalabalıklar ortasına bayraklarla donanmış bir tren gelince, vagonlara sinmiş sakallı Abdülhamit paşalarının kırmızı feslerini didik didik yırtıp havaya fırlatan Hürriyet oluyor.

    “Bunun üzerine, anıları silik bir İzmir-Aydın-Muğla’ya gidiş.Tekrar İzmir İkiçeşmeliğine dönüş..

    “Balkan Harbi patladığı gün çocuk kendisini yeniden İştip’te buluyor. Ulusların kanlı göçü başlamıştır. Çocuk, birkaç güne kadar geri dönmek üzere,göçmenler mahşerine kapılıyor. Bir omuzda taşınmaz Manliher tüfeği, öbüründe Kur’anı Kerim kesesi. Yollarda kaybola ola, yayan Köprülü’ye, bir buğday vagonuna ulaşıyor. Trenle, yarı aç inilen Selanik’te: Çocukları insan ve hayvan ayakları altında çiğneyen Panik’in, bezirgan yanında bir hafta Çırak’lığın, kırk para kazanmak için yarım saat süren tesadüfi Hamal’lığın, yatılıp ta kalkılmayan Ölüm’ün ne olduğunu acı acı öğreniyor.

    “Bir aile kolunun bulunduğu İstanbul’a geçiş. Zabit Murat dayıyla Erzurum yerine gidilen Kuşadası. “Delice Emin Efendi'nin iptidai ve rüştiye mektebi. Tahta tüfeklerle asker talimleri. Ateş-Barut-Bomba lakapları. İlk sinema salonunda.

    “Bahriyeliyiz biz sağımızdan solumuzdan

    Cuşan ederiz yıldırımı her dağımızdan.”

    “Efes harabelerinde, diz çökerek hedefi 11’den sahici mavzerle vuruş. Birinciliğe Celal Nuri’nin “Tarih’i İstikbal” kitabından ödül. Düğmesini basınca göklere uçan koltuklar. Saltanatları dinamitle havaya uçuran nihilistler. Teravihten sonra namaz kıla kıla sahura dek camide uyuya kalış. Çatıveren birinci Cihan Harbi. Her Allah’ın puslu günü Sisam adasından sökün edip kasabacığın üç beş yapısını delik deşik etmecesine yıldırımlar yağdıran İngiliz ve Fransız savaş gemileri. Pakize teyzenin 38’likle vuruluşu. İnsanların tavuk gibi öldürülüşü.

    “İkinci Muğla’ya gidiş. Aydın-Söke yollarında açlıktan, bitkinlikte can vermiş “tebdil havalı” Mehmetçikler.. Muğla İdadi’si, sonra Sultani’si. Trampetçilik. Fifre. Çekirge mücadelesi. Nıfsıye, Nay. Mezarlığın sakız ağacına bağlı, gözleri camlaşmış, kurşuna dizilen sayısız asker kaçakları. Her gece bir karakolu basan eşkıya Demirci’nin kestiği başlar. Karakolda çeşit çeşit İşkenceler. Murat dayının ölümü. Tatilde aşar damgacılığı. Ekin harmanlarının güzelliği. Ölümden sonra daha acı gelen Osmanlı İmparatorluğunun bozgunu.

    “İzmir Yunan işgalinde. Depolardan silah çekme. Kuvayımilliye gönüllülüğü. Havadan meteliği tabancayla vuran Yörük Ali Efe. Zeybekler. Aydın Cephesi. Çine köprüsü. “Köyceğiz Kuvayımilliye Askeri Kumandanlığına tayin” ediliş. Toprak beylerinin vurdum duymazlıkları ve nobranlıkları. Dağ Türkmenlerinin sıcak ana yüreklilikleri. Litoğrafya’da elle basılan menteşe gazetesi. Bolşevikler? Kızıllar! Bayrağımızın rengi. Elaltından İtalyanları çağıran Mutasarrıfa karşı gizli gençlik teşkilatı, ve hücumlar. Muğla ansızın İtalyan işgalinde. Yunan’a karşıymış: “Gavur değil mi? ” Yağlı boya kartal resmi ile Marmaris Yolları… Sıtmanın mezarlığa çevirdiği tüm köyler. Rodos’tan İstanbul’a aktarma.

    “Vefa lisesi Müdürünün Kuvayımilliye kalpağını ve çizmelerini “talebeliğe yakışıksız” buluşu. Ailenin kökten işçileşmesi. Ali Kemal. “Kalpak bir alamet’i uriş oldu. Kalpaklıyı nerede görürsen vur! Sultani 9’dan İmtihan ile İstanbul Tıp Fakültesine. Ölüm kalım. “Tıbbiye’i Askeriye’i Şahane” müsabakayla müstezatlı gazel:



    “Ey melce’i ulvi, ebedi hislere makes

    “Sail sana bikes

    “Ya sende serap, sen de mi masumlara kabus

    “Bir talihe papus?

    Sınıfta çıkan “Yıldız” dergisinde mistizim:

    “Çiçekten buluttan bir şenme alıp

    “Hü! Dedik meclis’i rindane geldik

    “Bir lokma, bir hırka bir külah kafi

    “Yunus’la biz bir imtihane geldik

    “Coştuk ta, yahu asumane geldik

    Tıbbiye camiinde askeri imamın arkasında tek sadık cemaat: Hikmet Hüseyin Efendi! Tıbbiye de İstanbul gibi İngiliz işgali altında. “Dünyayı sarsan broşürler, gazeteler. “Kül ya eyyühelkafirune…” süresinden materyalizme atlayış. Türk Ocakları Kurtuluş, Aydınlık mecmuaları. Sosyalizm… Anadolu’ya bütün sınıflarıyla geçme hazırlığı. Gelen gizli emir: “Şimdilik derslerinize çalışın! ”

    “Geceyarısı 101 pare topla Cumhuriyet ilanı. Cumhuriyetçi Terakkiperver Fırkası. Vazife gazetesi. Orak Çekiç dergisi Akaret’lerde Parti Kongresi. Aydınlık dergisinin Özel Gençlik Nüshaları. Orak Çekiçli postalar. Roza Lüksenburg ve Karl Licbkneht’i flütle anış. İhbar. 1925 (1341) yılı Tıbbiyeyi bitiriş. İngilizle Musul meselesi. Birinci Şark isyanı: Şeyh Said. Türk Ocağı’nda söylev. Tophane Bekirağa Bölüğü’ne “Kapital” ile giriş. Ankara İstiklal Mahkemesi. “Tarikat’ı Selahiye”. “Silk’i askeri”. “Zat”ı şahanenin atabe’i ülyasına suikast maddesi. 10 yıl kürek.

    “Ne sıraları, ne günleri sezinlenemez batıp çıkmalar. 1928 yılı yeniden “Düyun’u Umumiye” borçları. “Gitsinler Sultanlarından alsınlar. Demokraside mebus tayin edilemez” İzmir’ de? “Ameleden adamları iktidara getirmek” suçu. 4 yıl,6 ay, 15 gün.. Siverek yerine: Afyon-Konya-Adana-Müslümiye-Mardin-Diyarbakır yoluyle: “Elaziz Kürdistan’ın Payitahtıdır”, ve “Alfabesinden cebr’i alasına değin” sosyalizm…”

    1935 yılı MARKSİZM BİBLOTEĞİ YAYINLARI’ndan ÇIKAN TERCÜMELERDEN:

    [! -[if! supportLists]-]1. [! -[endif]-]Gündelikçi İş ile Sermaye (Marks) ,

    3. Karl Marks’ın Hayatı Felsefesi Sosyolojisi (Lenin) ,

    4. Karl Marks’ın Ekonomi Politiği Sosyalizmi Taktiği (Lenin) ,

    6. Ludwig Feuerbach Klasik Alman Felsefesinin sonu (Engels) , Kapital, (Marks) vs..

    ÇIKAN TELİFLERDEN:

    [! -[if! supportLists]-]2. [! -[endif]-]Edebiyat-ı Cedide’nin Otopsisi,

    5. Türkiye İşçi Sınıfının Sosyal Varlığı,

    7. Emperyalizm, Geberen Kapitalizm,

    8. İnkılapçı Münevver Nedir?

    9. Marksizm Kalpazanları Kimlerdir? , Marks-Engels’in Hayatları, Demokrasi: Türkiye Ekonomi Politikası,

    1938-3 Donanma Kor. Askeri Mahkemesi’nin İlanı: “İşbu kitaplar, erbaşlar tarafından okunmuş ve benimsenmiş ve bu hal ileride Donanma disiplinini sarsıcı mahiyette görülmüş olmağla kanaati vicdaniyeyi tamme ile” 15 yıl.

    1954 yılı Türkiye Filipinlerden geri. Kuvayimilliyeciliğimiz (Gerekçe) .Vatan Partisinin Kuruluşu, Tüzüğü, Programı, Siyasetimiz,Soğan Ekmek Kongresi,1957 Seçim Kampanyası. İslam Hümanizması üzerine Eyüp Söylevi. İlkin dini siyasete alet etmekten, sonra Vatan Partisini kurmaktan Harbiye Kumandanlık hücrelerinde 6 ay aralıksız, bir tek gün gün ışığını görmeyiş. 2 yıl Sultanahmet aydınlık cehenneminde tutukluluk. Beraat, Münire Anne’nin ölümü.

    1960 yılı MBK Açık Mektuplar. Anayasa Projesi. 1965: Tarih Devrim sosyalizm, İlkel Sosyalizm’den Kapitalizme ilk geçiş: İngiltere, Türkiye’de Kapitalizmin Gelişimi, Birinci ve İkinci Kuvayimilliyeciliğimiz.

    [email protected]

  • üniversite09.03.2008 - 12:36

    ÜNİVERSİTELER YOK ..................! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! ! !

    Üniversitelermi onlar bilim yuvası olmaktan ziyade geri kalmış kurumlardır.12 eylülün biri ürünü olan YÖK te nedense bir türlü kapamadı tam bir geri kalmışlık muamması içindeyiz bellike kenen evren ve onun unutulmaz eserleri daha 10-20 seneler daha ayakta kalıcak ve ne ilginçtirki öğrenciler sanki böcek gibi davranıyor ve çoğunluğu nedense bir avuç insana destek verilirmi dercesine hiç sesini çıkarmıyor her şeyi zamlı tarifeden sanki suskunluğunun bir bedeliyimiş gibi her türlü eğitim araç ve gereci'de onlar alıyor devletimiz ne bir sosyal devlet nede bir hukuk devletidir resmen vurguncu ve hortumcu koruyucusu
    vede büyüklerimiz diye tabir edilen zaatlar bir türlü amerikan rüyasından uyanamadı ve ne şanski büyüklerini takip eden gençliğimiz'de amerikan pastasında bir dilim pay alma çabasından vaz geçmiyor

    [email protected]

  • enver gökçe09.03.2008 - 00:16

    GEL GÜNLERİM

    gel günlerim gel de dol
    gel aydınlım izmirlim
    gel aslanım mamak'tan
    erzincan'dan kemah'tan
    düşmanlar selâm ister
    gözden, gezden, arpacıktan!

    adana'nın pamuğu dokumada;
    diyarbakır, afyon, kütahya fabrikada
    ümit işkencede mahzun
    emek işkencede mahzun
    tenim, ayaklarım üryan
    ekmek işkencede mahzun

    gel günlerim gel de dol
    gel aydınlım izmirlim,
    gel aslanım mamak'tan
    erzincan'dan kemah'tan!
    düşmanlar selâm ister
    gözden, gezden, arpacıktan!

    sana selâm olsun
    sürgünler, mahkûmlar, hastalar!
    alacağın olsun
    seni istanbul seni
    seni bursa, çankırı, malatya,
    sizlere selâm olsun üniversiteler!
    öğretmenleri alınmış kürsüler,
    öğretmenler!
    sizlere selâm olsun
    hürriyeti yazan eller, dizen eller!
    sizlere selâm olsun makineler
    entertipler, rotatifler, bobinler!
    bu gülünç, aşağılık,
    namussuz şeyler dışında.

    gel günlerim gel de dol!
    gel aydınlım izmirlim,
    gel aslanım mamak'tan
    erzincan'dan kemah'tan
    düşmanlar selâm ister
    gözden, gezden, arpacıktan! '

  • kadın08.03.2008 - 12:43

    KADINLARIMIZ

    Toprak öyle bitip tükenmez, /dağlar öyle uzakta,
    sanki gidenler hiçbir zaman
    hiçbir menzile erişemeyecekti.
    Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
    Ve onlar
    ayın altında dönen ilk tekerlekti.
    Ayın altında öküzler
    başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
    ufacık kısacıktılar
    ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
    ve ayakları altından akan
    toprak,
    toprak,
    ve topraktı.
    Gece aydınlık ve sıcak
    ve kağnılarda tahta yataklarında
    oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
    Ve kadınlar
    birbirlerinden gizleyerek
    bakıyorlardı ayın altında
    geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
    Ve kadınlar
    bizim kadınlarımız:
    korkunç ve mübarek elleri
    ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
    anamız, avradımız, yarimiz
    ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
    ve soframızdaki yeri
    öküzümüzden sonra gelen
    ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
    ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
    ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
    ışıltısında yere saplı bıçakların
    oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
    kadınlar,
    bizim kadınlarımız
    şimdi ayın altında
    kağnıların ve hartuçların peşinde
    harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
    aynı yürek ferahlığı,
    aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
    Ve onbeşlik şaraplenin çeliğinde
    ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
    Ve ayın altında kağnılar
    yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.




    Kadın adına kavga yaptığımız sevdalar kimi zaman kaşık düşmanı kimi zamanda yürekler adına türkü yaktığımız yarimizdir nazım hikmet ran da bu dizeleri ile anlatıyor kadınları kadınlarımız şimdi üretten ve ve emek harcayan kadınlarımız

    [email protected]

  • Ali Ekber Çiçek04.03.2008 - 22:16

    Ali Ekber Çiçek

    1938 - 26 Nisan 2006. Erzincan’ın Ulalar köyünde doğdu. 1939’daki Erzincan depreminde babası öldü. Çok küçük yaşlarda bağlama öğrenmeye başladı. Potim İsmail Dede ve Emin Tabak Dede’den ilk bağlama dersleri aldı.

    İlkokuldan sonra maddi olanaksızlıklar nedeniyle öğrenimi sürdüremedi. Yaşamını sağlayabilmek için değişik işlerde çalıştı. Ancak müzikle bağını hiç koparmadı.

    İlk gençliğinde İstanbul’a giderek dönemin birçok ünlü halk müziği isimleriyle tanıştı ve kendini geliştirdi.

    Askerlikten sonra müzik ve bağlama bilgisini pekiştiren Çiçek, 1954 yılında Muzaffer Sarısözen tarafından beğenilince Ankara Radyosuna girdi. Bir süre burada çalıştıktan sonra, görevini 1960’dan sonra da İstanbul Radyosunda sürdürdü.

    Radyoda çalıştığı dönemde yaklaşık 400 türküyü seslendiren ve geniş dinleyici topluluklarına ulaşan Ali Ekber Çiçek, kendinden sonra birçok bağlama ve ses sanatçısını etkiledi. Derlediği ya da bestelediği türkülerin birçoğu halk müziğinin klasikleri arasında yeri aldı.

    Hakkında bir de belgesel hazırlanan Ali Ekber Çiçek, Türkiye ve Türkiye dışında birçok konser ve seminere katıldı, birkaçı Amerika ve Fransa’da olmak üzere onlarca albüm hazırladı.

    İstanbul'da öldü ve Edremit'te toprağa verildi.


    [email protected]

  • lev troçki22.02.2008 - 23:30

    Hart Usulü Troçkizm Hakkında



    Dante Castro* / 2005-10-5


    Küba sınırları dışında büyük gelişme; Celia Hart troçkist oldu. Artık o sorumsuzca kalem oynatan, resmi çevrelerin desteğini alan bir yıldız sayılır; çeşitli uluslardan gazetecilerin ve karşı-devrimci kalemşörlerin yıldızı. Bu durumu en fazla alkışlayan da Fidel’in düşmanı Alberto Montaner’den başkası değil: “...rejimin sıkıcı ortodoks ideolojisinin içinden troçkist bir eğilimin çıkması bana ilginç geldi. Castro’ya ilk karşı çıkan Marksistler tam da troçkistler olmuştur.”


    Kapitalizmin (dış düşman) ve bürokratizmin (iç düşman) kötülüklerine karşı Küba’da sosyalizmi savunan bizler için bu troçkist sızma ne “demokrasi” ne de “çoğulculuk” anlamına geliyor; buna olsa olsa ideolojik çözülme denir. Üretim araçlarını toplumsallaştırmış ve sosyalist ekonomiye geçmiş bir ülkede troçkist reçete tutmaz. Sosyalizme kesintisiz geçişi anlatan şu utangaç terim, sürekli devrim, zaten sosyalist düzende yaşayan Küba’da bir şey ifade etmez. Bunlar, enternasyonalist görevlerini her zaman yerine getiren devrimcilere bilmiş bilmiş devrimin uluslararası karakteri olduğunu vaaz ediyorlar. Küba Devrimi’nin tek ülkede sosyalizmi korumak adına proleter enternasyonalizmini reddettiğini kim iddia edebilir? Harry Villegas’ın çok güzel ifade ettiği gibi: “Mutlak bir fedakarlık ruhuyla hareket eden bütün Kübalı enternasyonalistlerin kahramanlığını ve büyüklüğünü anlatmaya sözcükler yetmez.”
    Klasik troçkizmin başka bir tehlikesi de partinin ve halkın birliğini bozmak olabilirdi. Ama bu doktrin hiç kök salamayacağı topraklara düştü. Troçkistler, Uluslararası Kitap Fuarı’na (Havana, Şubat 2005) üç stand kitapla geldiler ama Küba halkı bunlara en ufak bir ilgi göstermedi. Üç yayınevi istedikleri satışları yapamadı, çünkü halk bilgedir. Aynı anda Casa de Las Americas’ın dergisinde, derginin sürekli okuyucularını şaşırtarak, troçkist eğilimli makaleler yayınladılar. Buna paralel olarak Hugo Chavez eserlerini okumadığı Troçki’yi öven sözler sarfetti.


    Marksizm-Leninizm bütün devrimci partiler arasında asgari ortak temeli sağlarken troçkizm azami bölücü olma görevini sürdürüyor. Demokratik merkeziyetçilik ve birlik-eleştiri-birlik formülü troçkistlerin talep ettiği parti içinde fraksiyon yaratma özgürlüğünü içermez. Zaten troçkistlerin bu bölücülüğü bizzat troçkist hareketin sürekli bölünmesinden, mikro grupçuklara ayrılmasından ve atomize olmasında açıkça görülür. Küba’ya da bölünmeyi mi öneriyorlar?


    Celia Hart hangi troçkizmi kastediyor? ... Moreno’yu mu, Pablo’yu mu, Lora’yı mı, Posadas’ı mı, Mandel’i mi? Hangisinin çizgisini kastediyor? Birleşik Sekreteryayı mı, Komünist Ligi mi, Dördüncü Enternasyonal Yeniden Kuruluş’u mu? Bunlara hiçbir zaman yapmadıkları ve yapmayacakları devrim için yapılan tartışmalardan doğan son saniye bölünmelerini de ekleyebiliriz. Troçkizm pek çok cephede çarpışır ve bunların arasında üç cephe öne çıkar: (bağımlı oldukları) kapitalizme karşı, Stalinizime karşı ve diğer troçkistlere karşı.


    İnterneti şöyle bir gezin, troçkistlerin Küba Devrimi’ni Stalinist diye kötülediklerini göreceksiniz. Troçkizm hiçbir zaman Fidel Castro’nun müttefiği olmadı; tam tersine. Onu bürokratizmle, otoriterizmle, militarizmle, gerillacılıkla ve bunun gibi şeylerle suçladı. Emperyalizmin uşakları Celia Hart’ın bu dönüşünden işte bu yüzden bu kadar memnunlar.


    Latin Amerika ve Avrupa’da troçkizmin burjuva aydınların, kısa bir süre solcu kalacak isyankar öğrencilerin ve ayrıcalıklı kastların afyonu olması bir tesadüf değildir. Yönetici kastın çocuklarının da ünlü figür Lev Davidoviç Bronstein’a, o “anlaşılmamış”, “kurban gitmiş” adama, reel sosyalizmin sonunu ilan eden peygambere aşık olması da tesadüf değildir.


    PUSUDAKİ TROÇKİZM


    Celia Hart’ın bu dönüşüne şaşıranlar var; bu kişiler Celia’nın babası Armando Hart’ın kızına Isaac Deutschter’in ilk kitaplarını verdiğini okuyunca daha da çok şaşırıyorlar. İşte bu yüzden Bay Hart tarafından Deutscher’in Stalin hakkındaki kitabına yazdığı önsöze değinmenin zamanıdır. Ama bu şaşkınlığı biraz yatıştırmak için Armando’nun her zaman bir Troçki hayranı olduğunu söyleyelim; Che’nin mektupları da buna tanıklık ediyor. Che’nin [Küba’da kısa süre önce yayınlanan, Eylül/1997 Contracorriente dergisi, yıl 3, sayı 9] Kongo’ya giden Kübalı gerilla grubuyla beraber yola çıktıktan sonra, Tanzanya’dayken, Küba’ya ve oradan da Bolivya’ya gitmeden önce yazdığı mektubu okuyalım:


    Che beşinci maddede şunları söylüyor:


    “Burada Marx’ın, Engels’in, Lenin’in, Stalin’in [orijinal metinde Stalin’in altı çizilerek vurgulanmış] ve diğer büyük Marksistlerin bütün eserlerini basmak gerekir. Örneğin kimse Rosa Lüksemburg’u okumadı; Luxemburg Marx’ı eleştirirken bazı hatalar yapsa da (üçüncü cilt) şehit olmuş ve emperyalizme karşı içgüdüleri bizimkine göre daha yüksek bir devrimcidir.”


    Daha sonra altıncı maddede:


    “Bunların yanı sıra, gelmiş geçmiş ve bir şeyler yazmış bütün büyük revizyonistleri de (isterseniz Kruşçev’i de dahil edin) , -şimdiye kadar hiç olmadığı kadar iyi biçimde analiz edilmiş olarak- yayınlamak gerekiyor, dostun Troçki de bunların yanına koyulmalı, öyle görünüyor.”


    Hala anlaşılmıyor mu? Zaten açık olanı bir de biz açıklayalım. Che, Kruşçev’in başlattığı topyekün bir destalinizasyon döneminde, Stalin isminin altını çiziyor, Kruşçev’i, “senin dostun” Troçki’nin yanında “gelmiş geçmiş ve bir şeyler yazmış büyük revizyonistler” listesine ekliyor. Che Marksist-Leninist, anti-revizyonist, anti-Kruşçevci duruşunu, troçkizme uzaklığını bir kez daha ortaya koyuyor. “Dostun” diyerek de Hart’ın troçkizmini belgeliyor.


    İnternete baktığımızda Che’nin Stalin’e olan hayranlığını gizlemek için bu mektup tek bir cümle halinde yayınlandığını görüyoruz. Che, 1964 yılında yazdığı makalelerde sık sık Stalin’den alıntılar yapardı; bunu da Stalinizmi eleştirmek için yapmazdı. İki örnek vermek gerekirse “Finansal Bütçe Sistemi Üzerine”, “Banka, Kredi ve Sosyalizm” yazılarına bakılabilir. Che’nin Hart’a gönderdiği mektubu sergilemek istediklerinde beşinci maddeyi atıyor, altıncı maddeyi de kırpıyorlar. Cahilleri şaşırtmak için yapılan büyük bir sahtekarlık, kafa karıştırıcı bir tuzak bu.


    Cehaletimizden yararlanarak başka bir aldatmacayı da atıyorlar önümüze: Che kendisi farkında olmasa da Troçkistmiş. Bırakın bunları! Bu kemiği başka köpeklere yutturun!
    Aynı şekilde şunu da açıklığa kavuşturmak gerekiyor: Che “sosyalist devrim ya da devrim karikatürü” derken Troçki’nin sürekli devrim tezine gönderme yapmıyordu. Che o sözleri söylediği sırada Küba devrimi demokratik devrim aşamasını geçmiş, sosyalizme kesintisiz biçimde geçiyordu.


    MARKSİZM-LENİNİZME DÖNMEK


    Küba Devrimi’nin içinde bulunduğumuz kritik günlerinde bu tür ideolojik sapmalara hiç yüz verilmiyor. Küba halkı liderleri etrafında kenetlendiğini ilan etti. Aynı zamanda doğru yolda olduklarını ve bu yolu inatla tuttuklarını ilan etmiş oldular. Miami’dekiler [Kübalı karşı-devrimci kaçakların büyük çoğunluğu ABD’nin Miami kentinde örgütlenmektedir –ç.n.] aldıkları hediyelerle mağaralarında pusuya yatmışken, kapitalizm açıkça adaya iktisadi baskı yaparken, her fırsatta devrime hakaretler yağdırırken, halkın parti çizgisine uzak eğilimlere kanması olanaksızdır. Troçkizm lümpen aydınların, asalakların, çenebaz kitapkurtlarının malzemesi olabilir ancak. Halk içi boş polemiklerle zaman kaybetmez; halk korkunç ambargonun ve işe yaramaz bazı bürokratların doğurduğu yokluk içinde yaşama savaşı verir. Bu iki kötülüğe karşı çare Marx ve Lenin’in orijinal tezlerine geri dönmek, Kruşçev ve onun devamcılarının miras bıraktığı revizyonizmle mücadele etmektir. Che’yi yeniden okumak onun Kruşçev karşıtlığını, bürokratizm yoluna girerlerse Doğu Avrupa’nın yıkılacağına yönelik öngörüsünü yeniden keşfetmektir. Che’nin “barış içinde bir arada yaşamak” ve “sosyalizme barışçıl geçiş” gibi Kruşçev’in en sevdiği tezlere karşı olduğu, destalinizasyona karşı çıktığı ortadadır. Che’yi itiraf edilmemiş bir troçkist gibi karikatürize etmek Küba Devrimi’nin temel ideallerine ihanet etmektir. Bütün bunlar Commandante’nin gözleri önünde gerçekleşiyor ve şimdilik bir tepki verilmiyor, o zaman soralım: burada oynanan oyun hangisidir? Glasnost mu? Solidarnosc mu? Bilmeyenler için söyleyelim, troçkistler bu iki akıma da destek verdiler.




    --


    Celia Hart’a karşı troçkizm hakkında

    Celia Hart: Yalan Üretme Makinesi



    Dante Castro / Rebelión / 27-10-2005



    Celia Hart’ın, internette, biz sıradan Latin Amerikalıların ya da Devrime bağlı olmayı sürdüren Kübalıların asla erişemediği ölçüde söz hakkına sahip olduğunu görüyoruz. Hart’ın yazılarına geniş yer veren internet dergileri, ona karşıt görüşte olanların yazılarını büyük ölçüde sansürlemekte ve “stalinistlerin” yazılarından istisnai olarak eşantiyon örneklerle yetinmektedir. Bu ve diğer avantajları sayesinde, Bayan Hart, sözde “çoksesli” bir mecra olan internette hemen her yerde kabul gören yazılarıyla kendisini Küba Devrimi’nin tarihini ve özellikle de Ernesto Che Guevara’nın düşüncesini tahrif etme işine adamıştır. Şunun gibi cümleleri bu yöntem sayesinde telaffuz edebilmektedir: “Che’ye gelince; o Troçki’nin düşüncesini izlemiştir (ya da Troçki düşüncesinin en iyi yönlerini) , keza gerçekten bir devrim yapmak isteyen bir tek oydu.”



    Aferin sana küçük hanım! ... Demek, gerçekten devrim yapmak isteyen kişi, otomatik olarak Troçki düşüncesinin izleyicisi oluveriyor. Bu mantıkla bu hükümden kurtulacak devrimci yoktur. Böylece ilk defa bilinçsiz troçkistlik diye bir olgunun varlığından haberdar oluyoruz. Böylesine talihsiz ve anlamsız bir operasyon yalnızca yaratıcısının cehaletini ortaya koymaktadır.



    Che’nin ciddi biyografilerinin yazarlarından hiçbiri, daha önce böylesine zavallıca bir sonuca ulaşmamıştır. Che’nin eserini okumuş olan herkes, Celia Hart’ın yalan söylediğini kolayca farkeder. Birçok makale yazarak bir yandan Küba Devrimini savunuyor görüntüsü verirken, aynı anda öte tarafta Che’yi troçkize etme gibi bir girişimi, hak ettiği türden sıfatlarla tanımlamak durumundayız.



    Kızamık



    Celia Hart’ın polemik sanatında pek usta olmadığı açık. Ne de Marksizm hakkında yeterli bir bilgiye sahiptir, aynı şekilde, diyalektik materyalizm, Rus devrim tarihi ve Küba devriminin tarihi hakkında da pek bir şey bilmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Leon Troçki’nin “bilgece tutumlarını” bir okulçocuğu ruhuyla keşfetmiştir, Stalin’in işlediği suçlardan, KGB yönetimi altında Sovyet Gulag’ında öldürülen milyonlardan, vb. şeylerden büyük bir dehşete kapılmıştır. Troçkistlerle Marksist-Leninistler arasındaki eski tartışmaya aşina olanlar için, bu türden naiflik, komünist hareket içindeki çocukluk çağı hastalığının tipik bir göstergesinden başka bir şey değildir. Bu kısa süren kızamık, normalde okulçocuğu, komiser Troçki’nin suçlarını, Troçki’nin hatalarını, Lenin’le Troçki arasındaki polemiği vb. “keşfeder keşfetmez” sona erer. Ne var ki bu hastalığı aşamamış birisinin devrime uygun olmadığını biliriz. Özellikle de kişi mezuniyet çağı geldiğinde de hala kızamık çıkarmayı sürdürüyorsa.



    Stalinist baskı altında öldürülen şu “milyonlar”ı örneğin bugün artık açık olan KGB arşivlerinde bulmak gerekir. Hiç şüphe yok ki, Bayan Celia Hart Arjantinli araştırmacı Rafael Poch’un Rusya’da hazırladığı çalışmasını ve çok sayıda Rus yazarın emperyalizmle işbirliği yapmış troçkizm tarafından şişirilen rakamları yalanlayan önemli çalışmalarını okumamıştır. Bu araştırmacıların hiçbirisi ne Stalinisttir, ne de hatta komünisttir. Gerçek sayıları binlerle ifade edilen 30’lu yıllardaki ölümler –evet bu ölümler olmuştur- troçkizm ve CİA’in hayalgücü marifetiyle milyonlara ve milyonlara dönüşüvermiştir.



    Okulçocuğu küçük hanımımız sözde hümanist ikiyüzlülüğe kendisini bu kadar kaptırdığına göre, onu anarşistlerin ve anarko-sendikalistlerin komiser Troçki’ye karşı Kronştad ayaklanmasının kanlı bir şekilde bastırılmasındaki rolüyle ilgili eleştirilerini gözden geçirmeye davet etmemiz icap eder. Ya da daha iyisi Troçki’nin İspanya’daki troçkist parti POUM’u, İspanya İç Savaşı süresince “oportünist” olarak niteleyerek yüzüstü bırakmasıyla ilgili eleştirileri ele alabilirdi.



    Celia Hart, olgun terimlerle tartışamamaktadır çünkü ele aldığı konu hakkındaki yeterliliği göründüğünden de azdır. Karşıtlarının makalelerini sansürleyen internetin dokunulmazlık şemsiyesi altına sığınmak zorundadır. Bizim makalelerimize bunları yayınlamayı reddeden aynı sitelerde yanıt verecektir. Ona sadece çocuksu damgası yemek ve Silvio Rodriguez’in (Kübalı bir şarkıcı –ç.n.) bir şarkısını mırıldanarak sorumluluklarından kaçmak kalıyor.



    Troçkistler hükümlerini uzun zaman önce vermiştir


    Ricardo Napuri, tanınmış bir Peru’lu troçkist, Che’yle bir konuşmalarından ona “Silvio Frondizi’yi (Arjantinli troçkist politikacı ve yazar –ç.n.) önerdiğini, ancak Che’nin ona troçkist olarak bilinen birisi olduğu için kuşkuyla baktığını” itiraf eder. Daha ileriki satılarda, Che’nin, Troçki’nin Sürekli Devrim kitabını okuduktan sonra kendisine “troçkist konumu oyalayıcı bir tutum olarak gördüğünü” söylediğini belirtir.



    Benzer şekilde troçkist Gary Tennant “Che Guevara ve Kübalı troçkistler” makalesinde şunları iddia etmiştir:



    “Bir stalinist tek parti devleti kurma düşüncesine sahip olan Che’nin ilk adımı, eleştirel-olmayan biçimde Sosyalist Halk Partisi (Küba Komünist Partisi o dönemde bu ismi kullanıyordu –ç.n.) kadrolarıyla 26 Temmuz hareketi kadrolarını 1961 yılında Birleşik Devrimci Örgüt adı altında yeni bir örgütlenme içinde bir araya getirmek oldu ve diğer devrimci grup ve eğilimlere karşı saldırılar ve baskı politikasını savundu, Bu saldırılardan sol içindeki Stalinizmi eleştiren Devrimci İşçi Partisi de nasibini aldı.”


    Tennant daha ilerde:



    “Hiç istisnasız biçimde, troçkistlerin Batista diktatörlüğü döneminde Mujalistalar diye anılan resmi sendikacılarla bağlantılı oldukları iftiracı gerekçesini kullanarak ve bunların ABD’nin Guantanamo’daki deniz kuvvetleri üssüne bir saldırı yapılmasını sağlamak için ajan-provokatörler olarak çalıştıklarını iddia ederek, Devrimci İşçi Partisi üyelerini aralıklarla keyfi olarak tutuklattı, bürolarını kapattırdı, onları uzaktaki adalara sürdü ve yayınlarını keyfi olarak toplattırdı. Onun ilk tavrı genel olarak bu şekildeydi. Şöyle derdi: [[Devrimin yanında olup, Küba Komünist Partisi’ne karşı olmak mümkün değildir. Devrim ve Komünist Partisi beraber yürür.]]”


    Tennant yine de Che’nin zamanla troçkistlere karşı tutumunda belli bir “evrim” olduğunu not eder ancak şu noktayı da vurgular: “Che Guevara’nın Kübalı troçkistlere karşı tutumu sonuna kadar hiçbir anlamda troçkistlerden yana olmadı.”



    Uluslar arası troçkizmin sözcülerinden Küba Devrimine karşı onu militarizmle, bürokratizmle, sosyalizmin deforme edilmesiyle, işçi düşmanlığıyla vb. suçlayan bunun gibi daha birçok saldırgan alıntılar yapmak mümkündür.


    Devrimciler Montaner gibilerle aynı dili konuşmaz



    Önceden de bildiğimiz gibi, Bayan Celia Hart, internetteki makaleleri ve aynı zamanda Marksizmin klasik eserlerini sonuna kadar okuyacak sabırdan yoksundur. Kendisine karşı olduğumuz kişiyi kaynak gösterenlere de karşıyız, Carlos Alberto Montaner gibi Küba Devriminin azılı düşmanlarına örneğin. Montaner bir yerde “… Küba’nın boğucu ideolojik Ortodoksluğu içinde troçkist bir eğilim olması benim ilgimi çekiyor. Kastro’ya karşı çıkan ilk Marksistler de troçkistlerdi zaten.” Bana kimin seni alıntıladığı söyle Celia, sana kim olduğunu söyleyeyim.



    Evet biz Celia Hart’ın temsil etmediği Küba Komünist Partisi’nin çizgisiyle aynı dili konuşuyoruz. Okuyucu da KKP’nin tüm kongrelerinin belgelerine ulaşabilir, orada ne troçkizmin ne de onun şu ya da bu yorumunun desteklemediğini görebilir. Bu devrim troçkistler tarafından yapılmadı, aksine troçkistlerden zarar görmüştür, bu yüzden onları dışlamış ve sağlam biçimde Marksizm-Leninizm yolunu tutmuştur. Birisi 'umutsuz kızının' eline İsaac Deutschter’in “aydınlatıcı” kitaplarını tutuşturmuş olabilir. Bu birisi ayrıca Deutschter'in bir kitabına yazdığı sunuşta da, Stalin’in Troçki’ye göre dezavantajının, ikincisi en gelişmiş ülkeleri görme fırsatı bulmuşken birincisinin Rusya’dan dışarı çıkmamış olması olduğunu yazabilmiştir. Böyle bir dehayı analizindeki keskinliğinden dolayı kutlayalım. Ancak bizden, bu tartışmaya katılmamamızı istiyorlar, çünkü bu sorgulanamayacak bir kutsal inektir. Sözün kısası: biz Küba Devriminin özgün çizgisinin korunması davasında kutsal inekleri tanıyoruz, ne de kimsenin dokunulmazlığını. Perulu Manuel González Prada’nın dediği gibi, yarım ağızla konuşmanın çirkin sözleşmesini bozmak gerekir.



    Yalan söyle, mutlaka inanan çıkar



    “Guevarist troçkizm”le ilgili yorumlar, notlar ve makaleler Küba’nın devrimci yürüyüşüne karşı insanların duyduğu güveni zedelemeyi amaçlıyor. Yeni yetmeler ve eğitimsiz insanlar bu çiziktirmelerle karşılaştıklarında bunların yarattığı yanlış izlenimin etkisinde söylenen her şeyin gerçek olduğunu zannedebilir. Ciddi çalışmaları okuyamadan önce, yazar hanımın ateşli safsatalarına pekala inanabilir.



    Celia Hart, Devrime karşı değil, gerçeğe karşı komplo kuruyor. Oysa, Che’nin kendi tamamlanmış eserlerini okuyan her öğrenci onun gerçek ideolojik bağlılığının ne olduğunu ve bunun troçkizmden ayrılığını kendisi açıkça görebilir.



    Bir hafta önce, o da kendisini Che’nin anısına saygı ışığı altında göstermek isteyen ve hayatında işçi sınıfıyla en ufak bir ilişki kurmamış bir troçksit liderle keskin bir polemik yapmak zorunda kaldık. Bu pek zavallı kimse yazarının köylücü, popülist olduğunu ve Marksist olmadığını kanıtlamak için Che’nin Gerilla El Kitabı’nı kullanılıyordu, çünkü burada işçi sınıfından söz edilmiyordu. Bu tip konumlar Che’nin sosyalist devrimin öncüsünün sanayi işçi-sınıfı olduğunu açıkça belirttiği diğer eserlerinden alıntılarla kolayca gülünç duruma düşürülür. Bu yüzden biz genç dostlarımıza sözlü curcunalar yerine baştan sona ve sistemli okumaları öneriyoruz.



    Troçkizmin kafa karıştırmayı amaç edinen vaazı birçok kimseyi hazırlıksız yakalar. Bu politikanın gözde sloganın şu olduğunu anlıyoruz: yalan söyle, mutlaka inanan çıkar. Bizim tavrımız ise Devrim düşmanlarının desteğini alan her türden ideolojik sapmayla yığınların önünde açık ve sakınmasız tartışmadır.


    Amauta José Carlos Mariátegui’nin çok yerinde olarak dediği gibi: “troçkizm sadece hiçbir zaman somut ve kesin formül biçimini almayan bir teorik radikalizmi bilir.” Ancak günümüzde troçkizmin kirli tohumlarını yayabilmek için gerekli unsurlara sahip olduğunu eklemeliyiz. Günümüzde, en azından şimdiki ideolojik çiçek açma döneminin sonuna kadar zarar vermeyi sürdürecek pek muhteşem bir sözcüye de kavuşmuşlardır.

    Bayan Hart diyor ki: “Ve artık düşüncelerime karşı saldırıları yanıtlamakla daha fazla uğraşmak istemiyorum, Silvio Rodriguez’in şarkısındaki gibi: benden nefret edenlerin ve beni sevenlerin, benimle eğlenmelerini affetmeyeceğim.” Biz de ona diyoruz ki: bundan daha eğlenceli olamazdın.





    * Dante Castro Arrasco, anavatanı Peru'da olduğu gibi Küba'da da edebiyat ve eğitim alanında çok sayıda ödülün sahibi olan devrimci bir yazardır. 1994 yılından beri Küba'da yaşamaktadır.



    kaynaklar:

    http://www.cubanuestra.nu/web/article.asp? artID=2816
    http://www.rebelion.org/noticia.php? id=21887

    Stalin Arşivi çeviri birimi tarafından Türkçeleştirilmiştir. (Temmuz 2006)

    WWW.STALİNKAYNAK.COM

    TROÇKİZİM KENDİ YALANIN AĞLARINA DOLANACAK

    PATİ[email protected]

  • leon troçki13.02.2008 - 17:15

    Troçki’nin ve Troçkistlerin Yalanlarından Yalnızca Birkaçı

    YALAN 1: “Troçki gerçek bir Leninisttir”

    “Lenin’in, oyundaki bu eski elin, Rus işçi hareketinde geri olan ne varsa hepsinin bu profesyonel sömürücüsünün sistematik olarak başvurduğu zavallıca rezalet çıkarmalar, anlamsız bir takıntı görüntüsü veriyor… Leninizmin bütün gövdesi yalan ve çarpıtma üzerine kurulmuştur ve çürüyüşünün zehirli öğelerini kendi içinden doğurmaktadır.”
    (Troçki, Chkheidze’ye Mektup, Nisan 1913)

    Troçkistler, Troçki’nin bu yazdıklarını, bu anlayışın Rus devrim tarihi açısından anlamını ve aklanmasının ne kadar zor olduğunu bilirler ama anti-marksist görüşlerini yeni-yetmelere “Leninizmin gerçek temsilciliği” olarak yutturmak için bunların sözünü pek etmezler.

    Lenin ise Troçki’nin bu görüşlerini çok iyi biliyordu ve bolşeviklerle Troçki’nin görüşleri arasındaki farkı şöyle açıklamaktadır:

    “Troçki’den ayrılıklarımız nelerdir? Bunu herhalde bilmek istersiniz. Kısaca – o bir Kautskycidir, yani, Enternasyonal’de Kautskycilerle ve Rusya’da Chkheidze’nin parlamento grubuyla birliği savunmaktadır. Biz böyle bir birliğe kati suretle karşıyız… Troçki şimdi Örgütlenme Komitesine (Akselrod ve Martov) karşı ama Chkheidze’nin Duma grubuyla birlikten yana! ! Biz kesin olarak karşıyız”
    (Lenin, Henriette Roland-Holst’a Mektup, 1916)


    YALAN 2: “Troçki tutarlı bir Marksisttir”


    “Troçki’nin şimdiye kadar marksizmle ilgili herhangi bir önemli sorunda sağlam bir görüşü olmamıştır. O her zaman, şu ya da bu görüş ayrılığının yarattığı “yarıklara sızma” yolunu bulur, ve ikide bir taraf değiştirir. Şu anda bundçuların ve tasfiyecilerin dostudur. Ve bu baylar Parti’nin öngördüğü hizayı durmadan bozanlardır.”
    (Lenin, “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı”, 1914)

    YALAN 3: “Troçkist “Sürekli Devrim” kuramı Marksist bir kuramdır”

    “İşçi sınıfı hareketi içindeki yirmi yıllık ideolojik savaşımın tarihini görmezden gelen ya da çarpıtan kişiler (tasfiyeciler ve Troçki gibi) işçilere çok büyük bir zarar vermektedir.”

    “Troçki 1901-1903 arasında ateşli bir İskracıydı, o kadar ki Ryazanov onun 1903 kongresindeki rolünü ‘Lenin’in çomağı’ olarak betimliyordu. 1903 sonunda, Troçki ateşli bir Menşevikti, yani, İskracıları terketmiş ve Ekonomisteler katılmıştı. ‘Eski İskra’yla yenisi arasında bir uçurum vardır’ diyordu. 1904-1905′ te, Menşevikleri de terketti ve kararsız bir konuma geçti, şimdi Martinov’la (Ekonomist) işbirliği yapıyor, şimdi de “saçma bir şekilde sol sürekli devrim kuramını” ilan ediyor. 1906-1907′ de Bolşeviklere yaklaştı ve 1907 baharında Rosa Luxemburg’la aynı fikirde olduğunu ilan etti.

    Dezentegrasyon döneminde, uzun bir ‘hizipçi-olmayan’ kararsızlıktan sonra, yeniden sağa geçiyor ve Ağustos 1912′ de tasfiyecilerle bir blok kuruyor. Şimdi tekrar onları da terketti, ancak özünde onların baştansavma fikirlerini tekrarlayıp duruyor.”
    (Lenin, İşçi Sınıfı İçinde İdeolojik Savaşım, 1914)

    Böylece yalnızca Troçkist “Sürekli Devrim” kuramının ne kadar tutarlı bir Marksist kuram olduğunu değil, Troçki’nin ne kadar tutarlı bir devrimci olduğunu da Lenin’den öğrenmiş oluyoruz.

    YALAN 4: “Tek Ülkede Sosyalizm” Stalin’in bir uydurmasıdır ve anti-marksist bir kuramdır”

    “Dünya (ama Avrupa değil) Birleşik Devletleri, komünizmin tam zaferi demokratik devlet de dahil bütün devletlerin kesin olarak ortadan kalkmasına yol açmadıkça, sosyalizmle ilişkilendirdiğimiz ulusların birliği ve özgürlüğünün devlet biçimidir. Kendi başına bir şiar olarak “Dünya Birleşik Devletleri” şiarı ise pek doğru değildir, çünkü birincisi, sosyalizme tekabül eder; ikinci olarak, bu şiar, tek ülkede sosyalizmin zaferinin imkansızlığı yönünde ve böyle bir ülkenin diğer ülkelerle ilişkileri hususunda yanlış düşünceler yaratabilir.

    Ekonomik ve politik gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Buradan sosyalizmin zaferinin başlangıçta az sayıda ya da hatta tek bir kapitalist bir ülkede mümkün olduğu sonucu çıkar. Kendi ülkesinde kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve sosyalist üretimi örgütledikten sonra, bu ülkenin muzaffer proletaryası, diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi yanına çekerek, o ülkelerde kapitalistlere karşı ayaklanmayı körükleyerek ve hatta gerekirse sömürücü sınıflara ve onların devletlerine karşı askeri şiddete başvurarak kapitalist dünyaya karşı ayaklanacaktır. Proletaryanın burjuvaziyi alaşağı ederek zafer kazandığı toplumun politik biçimi, söz konusu ulusun ya da ulusların proletaryasının güçlerini, henüz sosyalizme geçmemiş devletlere karşı mücadelede gittikçe daha çok merkezileştiren demokratik cumhuriyet olacaktır.”

    (Lenin, Avrupa Birleşik Devletleri Sloganı Üzerine, 1915)

    YALAN 5 (KUYRUKLU YALAN) : “Lenin Nisan 1917′ den Sonra Troçki’nin “Sürekli Devrim” Kuramını benimsedi ve kendi Aşamalı Kesintisiz Devrim düşüncesini reddetti.”

    Önce devrimin hemen öncesinde, 1915 yılında Lenin’in Troçki’nin “şahane” Sürekli Devrim kuramına nasıl baktığını görelim:

    “Yaklaşan devrimde sınıf ittifaklarını açıklığa kavuşturmak devrimci bir Partinin baş görevidir… ‘Naşe Slovo’da bu görev Troçki tarafından doğru çözülmüyor; o 1905 yılındaki ‘orijinal’ teorisini tekrarlıyor ve ”

    Troçki’nin orijinal teorisi Bolşeviklerden, proletaryanın kararlı devrimci mücadele ve siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi çağrısını ödünç alırken, Menşeviklerden ise köylülüğün rolünün ‘yadsınmasını ödünçalıyor”… Bununla “Troçki gerçekte, köylülüğün rolünün ‘yadsınması’ndan köylülüğü devrim için harekete geçirmekte irade yetersizliğini anlayan Rusya’daki liberal işçi siyasetçilerine yardım ediyor! ”

    (Lenin, Devrimde İki Çizgi Üzerine, 1915)

    Acaba Lenin Nisan 17′ de ya da daha sonra herhangi bir tarihte, bu görüşlerini değiştirip, terkedip; bunun yerine alaya aldığı Troçki’nin “Sürekli Devrim” kuramını benimsemiş midir? Bütün demagoji ve çarpıtmaların önüne geçmek için, biz en iyisi Lenin’in “Gerçek Vasiyeti” diye anılan son yazılarından birine bakalım:

    “Onların (II. Enternasyonal kahramanlarının) Batı Avrupa sosyal-demokrasisinin gelişme seyri içinde ezberlemiş olduğu ve bizim sosyalizm için henüz olgun olmadığımız, onlar arasında çeşitli ‘allame’ bayların vurguladığı gibi, bizde sosyalizm için objektif ekonomik önşartların olmadığı şeklindeki argümanı… son derece basmakalıptır. Ve hiçbirinin de aklına kendi kendine şöyle sormak gelmiyor: Devrimci bir durumla, birinci emperyalist savaşta ortaya çıkmış olduğu gibi bir durumla karşılaşan bir halk, durumunun çaresizliğinin sonucu, kendisine hiç olmazsa, uygarlığın daha da ilerlemesinin pek de alışılmış olmayan koşullarım elde etme şansını sunan bir mücadeleye atılamaz mı”…

    “Eğer sosyalizmi yaratmak için belirli bir kültür düzeyi gerekli ise (ki bu belirli ‘kültür düzeyi’nin ne olduğunu kimse söyleyemez) , neden işe ilk önce bu belirli düzeyin koşullarını devrimci yoldan elde etmekle başlayıp, ve sonra da işçi-köylü iktidarı ve Sovyet düzeni temeli üzerinde ilerleyip diğer halklara yetişmeyelim”…

    “Sosyalizmi yaratmak için, diyorsunuz, uygarlık gereklidir. Mükemmel. Peki ama, daha sonra sosyalizme doğru ileri harekete başlamak üzere niçin ilk önce çiftlik sahiplerinin kovulması ve Rus kapitalistlerinin kovulması gibi uygarlığın böylesi önkoşullarını bizde yaratamayacak olalım? Normal tarihsel düzenin böylesi biçim farklılaşmalarının caiz olmadığını ya da imkansız olduğunu hangi kitapta okudunuz ki? ”

    (Lenin, Devrimimiz Üzerine, Zuhanov’un Notları Vesilesiyle, 1923)

    Lenin’in Ekim Devriminden yıllar önce, devrimin arifesinde ve devrimden sonra özü bakımından aynı olan ve aynı kalan yukarıdaki görüşleriyle, Troçki’nin “şahane” Sürekli Devrim kuramını dayandırdığı temeli karşılaştırınız:

    “Sürekli devrim” teorisi olarak adlandırılagelen görüşler, yazarın kafasında tam da 9 Ocak ile 1905 Ekim grevi arasındaki sürede şekillenmişti. Bu oldukça iddialı ifade, Rus devriminin doğrudan burjuva hedeflerle ilgili olmasına rağmen, bu hedeflerde çakılıp kalamayacağı; devrimin proletaryayı iktidara yerleştirmeksizin kendi acil burjuva görevlerini çözemeyeceği düşüncesini anlatır. Ve proletarya, iktidarı bir kez eline aldığında, devrimin burjuva çerçevesine hapsolma konumunda kalamazdı. Tersine, proletaryanın öncüsü, tam da zaferini garantilemek için, egemenliğinin çok erken aşamalarında yalnızca feodal değil, aynı zamanda burjuva mülkiyet ilişkilerinin içinde de son derece derin gedikler açmak zorunda kalacaktı. Böyle yapmakla proletarya, yalnızca, devrimci mücadelesinin ilk aşamaları boyunca kendisini destekleyen tüm burjuva gruplarla değil, kendisiyle işbirliği yaparak iktidara geldiği köylülüğün geniş kitleleriyle de düşmanca bir çatışmaya girecekti.

    Geri bir ülkede, bir işçi hükümeti ile köylülüğün ezici çoğunluğu arasındaki çelişkiler yalnızca uluslararası bir ölçekte, bir dünya proleter devrimi arenasında çözülebilirler.”

    (Troçki, 1905, Önsöz, Tarih Bilinci Yay.)

    Bütün bunlar Lenin’in devrim kuramı konusundaki görüşlerinin, Marx’ın bilimsel Kesintisiz Devrim kuramının bir çarpıtılması olan Troçki’nin “anti-aşamacı” “Sürekli Devrimciliği” bilim-dışı yönüne hiçbir zaman sapmamış olduğunu anlatmak için yine de yeterli görülmezse, Lenin’in 1905 ve 1921 yıllarındaki şu iki yazısı karşılaştırmalıdır:

    “Demokratik devrimden derhal, gücümüz ölçüsünde, bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü ölçüsünde, sosyalist devrime geçmeye başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız…

    Maceracılığa kapılmadan, bilimsel vicdanımıza ihanet etmeden, ucuz şöhret peşinde koşmadan, yalnızca şunu söyleyebiliriz ve söylüyoruz da: Yeni ve daha üstün bir göreve, sosyalist devrime mümkün olduğu kadar çabuk geçişi, bize, proletarya partisine, daha da kolaylaştırmak için, demokratik devrimi gerçekleştirmesinde tüm köylülüğe vargücümüzle yardım edeceğiz.” (Bkz. Lenin, 1905, Seçme Eserler, C. 3, s. 138. [türkçesi. s. 138.—İnter Yayınları.])

    Ve onaltı yıl sonra, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden birkaç yıl sonra Lenin, bu konu üzerine şunları yazıyordu:

    “Kautsky, Hilferding, Martov, Çernov, Hillquit, Longuet, MacDonald, Turati ve ‘ikibuçukuncu’ marksizmin tüm diğer kahramanları, burjuva-demokratik ve proleter-sosyalist devrim arasındaki karşılıklı ilişkiyi anlayamadılar. Birincisi, ikincisine geçer. İkincisi, geçerken birincisinin sorunlarını çözer. İkincisi, birincinin eserini pekiştirir. İkincisinin birinciyi ne derece geçmeyi başaracağını mücadele, ve yalnızca mücadele tayin eder.

    Sovyet düzeni bir devrimin diğerine bu dönüşümünün tam da canlı bir onaylanması ya da tezahürüdür.”

    (Bkz. Lenin, Ekim Devriminin Dördüncü Yıldönümü Üzerine, Seçme Eserler, C. 6, s. 514. [türkçesi. s. 519. —İnter Yayınları.])

    Demek ki; Lenin hiçbir zaman bütün mücadelesi içinde kendi ismiyle (”Leninizm”) özdeşleşmiş olan “Kesintisiz Devrim” görüşünü reddedip, “Sürekli Devrim” safsatacılığını benimsememişti. Bizzat Ekim Devrimi’ni, demokratik devrimle sosyalist devrimin bağlantısını doğru kuramayan, bu ikisini karşı karşıya koyan tüm formülasyonların tam bir iflası olarak gördü.

    Lenin asla sosyalizmin zaferinin başlangıçta birkaç yada tek bir ülkede mümkün olacağı görüşünü terketmemişti. Tam tersine O, “yeni tipte bir devlet olarak” Sovyet Devletini bunun canlı bir doğrulanması olarak değerlendirdi. Bu somut gerçekliği göz göre göre reddeden tüm akımların kısa zamanda doğrudan yada dolaylı olarak emperyalizmin destekçileri arasındaki yerlerini almaları Lenin’i kesin bir biçimde haklı çıkardı.

    Sonuç: “Troçkizm” ve Leninizm bambaşka konumlardır. Ya biri, ya öteki.

    WWW.STALİNKAYNAK.COM

    PATİ[email protected]

  • leon troçki12.02.2008 - 23:55

    Troçkizm: CIA’in Hizmetinde Sosyalist Ülkelere Karşı
    20 Ekim 1992, Etudes Marxistes

    Ludo Martens

    Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğinde burjuva karşı-devriminin zaferinin ardından komünistler arasında Troçkizm’in gerçek doğası hakkında kesinlikle hiçbir fikir uyuşmazlığı olamaz.

    Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliği’ndeki karşı devrimci sürecin gelişimi Troçkistlerin 60 yıllık söylemlerinin sınıfsal anlamının sınanmasına imkan vermektedir. Şimdi artık “sol” laf kalabalığının arkasında gizlenen bu akımın asıl hedeflerini görmek daha kolay hale gelmiştir. Gerçeği apaçık görebilmek için Troçkistlerin birkaç yıl önceki açıklamalarını okumanız yeterli olacaktır. Troçkizmin, çekirdeğinde fanatik antikomünizmin olduğu bir ideolojik akımdır, bu akım küçük-burjuvazinin ilerici unsurlarını kendi antikomünist çizgisinde doktrine edebilmek için devşirmektedir, bu akımın sebatla, istikrarlı ve inançlı olarak sürdürdüğü tek bir dava vardır o da, Marksizm-Leninizm ve uluslar arası komünist harekete karşı savaştır.

    Bu ileri sürdüklerimizi aşağıda, Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliği’ndeki kadife karşıdevrimler sırasında Troçkistlerin tutumlarının incelenmesi yoluyla kanıtlayacağız.

    “Kapitalizmin restorasyonu imkansızdır”

    30’lu yıllarda Stalin temel bir soruna dikkatleri çekti. Sosyalizmin proletarya diktatörlüğü altında kurulmuş bulunduğu bir ülkede kapitalist restorasyon yine de mümkün müdür? Troçki burjuvazinin silahlı bir ayaklanması olmadan ve derin bir iç savaş olmadan bunun mümkün olmadığını belirtiyordu. Onun kapitalizmin restorasyonunun mümkün olmadığı yolundaki tezi bütün politik ve ideolojik kararlılığı ortadan kaldırıyor ve Parti içindeki oportünizme ve toplumdaki sınıf düşmanına karşı uzlaşmacı bir tutum teşvik ediyordu.



    “Sadece ahmaklar…”

    1934’de Stalin, Zinovyev-Kamenev oportünist grubunun çizgisinin kaçınılmaz olarak Sovyetler Birliği’nde kapitalizmin yeniden tesisine götüreceğini göstermişti. Tarih Stalin’in Troçki’ye, Zinovyev-Kamenev grubuna ve daha sonraları Buharincilere karşı eleştirilerinin haklılığını kanıtladı. Bunların fikirlerinin reddedilmesi 20’li ve 30’lu yıllarda proletarya diktatörlüğünün korunmasına ve sosyalizmin gerçekleştirilmesine, sonrasında ise faşist saldırganlığa karşı sosyalizmin korunmasını mümkün kılacak olan politik ve askeri güçlerin tahkimine imkan vermiştir… Bunların fikirlerine itibarlarının Gorbaçovca resmi olarak geri verilmesinin üzerinde iki yıl geçmemiştir ki, kapitalist restorasyon başarılı olmuştur.

    1943 yılında Troçki Stalin’i nasıl yanıtladığını hatırlayalım: “Ancak açıkça ahmak olanlar, kapitalist ilişkilerin, yani toprak da dahil olmak üzere üretim araçlarının özel mülkiyetinin SSCB’de barışçı yoldan iktidarı ele geçirebileceğini ve burjuva demokrasisini kurabileceğine inanabilir. Gerçekte ise, kapitalizm diğer ülkelerde bunu başarsa bile- Rusya’da Ekim devriminin ve iç savaşın toplamının on katı kadar kayıp veren kanlı bir karşı-devrimci darbe olmaksızın, yeniden doğamaz.”[1] On katı: bu Sovyetler birliğine kapitalizmin yeniden sokulabilmesi için 50 ila 90 milyon ölü anlamına geliyor.

    1989: “Orta vadede restorasyon imkansızdır! ”

    Karşıdevrimci güçlerin açık olarak zincirlerinden boşanmış olduğu 1989 yılında bile, Mandel, kapitalist restorasyonun olaylar üzerine düşen gölgesinin, baskıcılığı meşru göstermek için uydurulmuş “Stalinci” bir yalandan başka bir şey olmadığına hükmediyordu. 1989 yılında, Polonya ve Macaristan şimdiden emperyalizm kampına kaymıştı. Yine de Mandel şöyle yazıyordu: “Küçük ve orta burjuvazi, bürokratikleşmiş işçi devletlerinde yalnızca en aza indirgenmiş bir azınlıktan ibarettir. Keza uluslar arası emperyalizmden çok sınırlı bir destek bulmaktadır. Bütün olarak alındığında, bu kadar sınırlı bir çıkar çakışması orta vadede bir kapitalist restorasyonun dayatılması için yetersizdir.” [2]

    Hatta Sovyetler Birliğinin restorasyonu konusunda da bu aynı argümana sırtını dayadı: “Gorbaçov SSCB’si nereye gidiyor? Öncelikle bir kapitalist restorasyon ihtimalini bir yana bırakalım. Keza kapitalizm nasıl derece derece ortadan kaldırılamazsa, derece derece restore de edilemez.” [3]

    Troçkistler Komünist Partisinden ve Devlet Aygıtından en ufak bir direniş geldiği müddetçe restorasyonun imkansızlığı teorilerinin ateşli propagandasını yaptılar. 30’lu yıllardan itibaren, bu kuram bütün oportünist ve karşıdevrimci akımların meşrulaştırılmasına yardımcı oldu. 30’lu ve 40’lı yıllarda, Troçkistler partinin Marksist-Leninist yönetimine karşı savaşan bütün oportünist fraksiyonları desteklediler. 1956’da, Kruçev’in “cesur anti-Stalinizmini” alkışladılar, Çarcı gerici yazar Soljenitsin’in yayıcılığına soyundular, bütün faşist ve gerici milliyetçi güçleri, bütün batı-yanlısı muhalifleri desteklediler, Gorbaçov çevresinin bütün antikomünist fikirlerini gazetelerini üçte ikisini Moskova Haberleri ve Sputnik gazetelerinden alınma sağcı yazılarla dolduracak kadar gürültücü bir biçimde savundular.[4] Kısacası, restorasyonun imkansızlığı teorisi adına, Troçkistler bütün karşı devrimcileri Lenin ve Stalin tarafından yaratılmış devrimci fikirlerden ve kurumlardan geriye hiçbir kalmayıncaya kadar desteklediler.

    Muharebe bittiğinde, Mandel, iki yüzlü bir biçimde bir restorasyon hipotezine şöyle geçerken değindi. 12 Ekim 1989’da, bir mülakatta, iki farklı konumu aynı anda savunmayı başardı… “Kapitalizmin derece derece, barışçıl, kesintisiz bir yeniden tesisi fikrini dikkate almıyorum. Bu reformist bir aldatmacadır. Bunun için işçi sınıfını direncini kırmak gerekir.” Ardından bir restorasyon ihtimalinin yok sayılamayacağını, ama bunun ancak “Türk tipinde olabileceğini…” söyleyen Troçkist Catharine Samary’den alıntı yapmıştır.[5] Ancak bir restorasyon ihtimalini çağrıştıran bu sözler, temel ilkesi üzerinde ısrarcı olan Troçkist politikada hiçbir değişikliğe yol açmadı: komünizmi hatırlatan her şeyin topyekun yok edilmesi. Keza üç ay sonra 1989 Aralığının sonunda, karşı-devrimin son saldırısı gerçekleşirken Troçkistler ilk sayfadan şu sloganı ortaya attılar: “Doğu’da başlayan devrimler dayanışma! ”[6]

    “‘Bürokrasi’ ve Karşısında ‘Kitleler’”

    Kapitalizmin restorasyonunun imkansız olduğu tezi, 60 yıl boyunca antikomünistlerin tarafında saf tutan Troçkistlere ayıplarını örten asma yaprağı vazifesi gördü.

    Oysa Stalin ve ardından Mao Zedung sınıf savaşımının sosyalizm altında devam ettiğini, sosyalizm yoluyla kapitalist yol arasındaki mücadelenin uzun bir tarihsel süreçte devam edeceğini ve dolayısıyla kapitalist revizyonun daima mümkün olduğunu savundular. Sosyalizm kendisini koruyabilmek ve ilerleyebilmek için, gerçek anlamda Marksist-Leninist bir Komünist Partisinin, düzenli aralıklarla kendi içinden oportünist akımları temizleyen bir parti önderliğine ihtiyaç duyar. Sosyalizm kendisini düşmanlarına karşı korumak, eski gerici sınıfların satın alma girişimlerine, yeni düzen altında ortaya çıkan yeni burjuva unsurlarına karşı ve emperyalizmin ajanlarına karşı korumak zorundadır.

    Bu fikirlere saldıran Mandel ve diğer Troçkistler orijinal bir “teori” geliştirdiler, buna göre sınıf mücadelesi sosyalizmde de devam ediyordu … ama bu mücadele “halk kitlelerinin” “bürokrasiye” karşı mücadelesi biçimini alıyordu. “Bürokrasi”yi ancak faşistlerinkiyle karşılaştırabilecek bir şiddetle reddeden Troçkist şefler sosyalizmin karşısına çıkan bütün gerici muhalefetleri, bunların “halk kitlelerinin” iradesini dile getirdiklerini iddia ederek savundular. Bütün burjuva ve antikomünist unsurların avukatlığına soyunarak Troçkistler bir tarafa “demokratik özgürlükleri ortadan kaldırmak isteyen bürokrasiyi” ve karşısına “hakiki sosyalizmi” savunan “politik devrimin” güçlerini koyarlar. Böylece Mandel 1989 Ekim’inde şunları yazar: “Sürmekte olan politik mücadelenin esas gayesi kapitalizmin restorasyonu değildir. Bu antibürokratik politik devrimle, Glasnost süresince halk kitlelerinin elde ettiği demokratik özgürlüklerin kısmi ya da tümden ortadan kaldırılması ihtimallerinin mücadelesidir. Esas mücadele kapitalizm taraftarı güçleri anti-kapitalist güçlere karşısına koymuyor, halk kitlelerini bürokrasinin karşısına koyuyor.” [7]

    Mücadelenin “halk kitlelerini bürokrasinin karşısına koyduğu” aldatmacasına dayanarak, Mandel açık ve aleni olarak, sosyalizmin son mevzilerine karşı mücadelelerinde liberal, sosyal demokrat, monarşist ve faşist güçleri savunmuştur.

    “Glasnost Troçkizm’dir…”

    Uluslararası burjuvazinin SSCB’de kapitalizmin restorasyonunun fiilen başarıldığını kabul ettiği bir dönemde, Mandel Sovyetlerde türeyen antikomünist basının gözdesi haline geldi. Yüzsüzlüğü Gorbaçov’un Troçkist tezlere geri dönen büyük bir devrimci olduğunu iddia etme derecesine kadar vardırdı. Mandel bununla da yetinmedi, ona göre “şimdi dünyadaki bütün komünistler kimlerin gerçek devrimci ve kimlerin gerçek karşı-devrimci olduğunu daha iyi anlıyordu.” Troçki, Troçkistler, Gorbaçov ve Gorbaçovcular devrim cephesini oluşturuyordu, bunun karşısında Stalin’in ve Stalincilerin karşı devrim cephesi yer alıyordu. Mandel Managua’da [Nikaragua’nın başkenti], Stalin’in “şiddetli bir karşı-devrimi” temsil ettiğini söyledi.[8] Ne mutlu bize ki, Mandel ve Gorbaçov’un ortak çabası sayesinde, şu kutsal 1990 yılında “devrime”, “hakiki devrime” gelebildik.

    İşte Mandel’in Temps Nouveaux dergisine verdiği demeç:

    “Temps Nouveaux: Mikhail Gorbaçov, perestroyka’nın hakiki bir yeni devrim olduğun ilan ediyor değil mi?

    Ernest Mandel: Evet, bunu özellikle vurguluyor o, ve bu daha da iyi. Bizim hareketimiz aynı tezi 55 yıldır savunuyor, bu yüzden karşı-devrimci olarak damgalanıyorduk. Bugün her şey, SSCB’de, içinde gerçek karşı-devrimcilerin de gerçek devrimcilerin de bulunduğu uluslar arası komünist hareketin bir partisinin içinde daha açık anlaşılıyor.” [9]

    Sovyetler birliği Çarcı ve amerikancı bir mafyanın eline düşüşüne, faşist ve Çarcı güçlerin Rusya’da ve diğer cumhuriyetlerde yükselişine ve burjuvazinin farklı fraksiyonları arasında ülkelerin kanlı iç savaşlara sürüklenmesini görmek için yalnızca iki yıl beklemek gerekti. Bu olaylar glasnost’un ve perestroyka’nın gerçek yüzünü açığa çıkardı ve Mandel’in, bu profesyonel antikomünistin hangi güçler için çalıştığını gösterdi.

    Catherine Samary, Troçkist 4. Enternasyonalin diğer bir yıldızı, Sovyet basınına Gorbaçev’in Troçki tarafından geliştirilen programı uyguladığını açıklıyordu. Glasnost’u şu sözlerle övmüştür: “Ülkenizde Stalin’e karşı savaşan Sol Muhalefetin Platform’unu hiçbir zaman yayınlamadılar. Aslında bugün onların fikirlerini benimsiyorsunuz: gerçek sosyalist demokrasiyi ve özyönetimi kurmak.” [10]

    Mandel’in Yeltsin’e Desteği

    Mandel, Gorbaçev’in Glasnost’unun ateşli bir taraftarı olarak kendine düşen ödevin “Gorbaçev’den de solda” olan güçleri desteklemek olduğunu düşünüyordu, ve sözcülüklerini üstleneceği bu “solcular” da Yeltsin ve Saharov’du.

    1989 başında Mandel Yeltsin’i işçilerin temsilcisi, SSCB’nin politik olarak bilinçli kesiminin fikirlerini ifade eden demokrasi adamı olarak sundu! Gorbaçev üzerine kitabında şöyle yazar: “Yeltsin’in SBKP yöneticiliğinden el çektirilmesi (11 Kasım 1987) SSCB’deki demokratikleşme sürecinde atılmış ağır bir geri adımdır.” [11] “Yeltsin bugün Sovyet işçileri arasında en popüler politik kişilik durumundadır… On binlerce “Yeltsin’i Geri Getirin! ” yazılı rozetler bir anda üretildi. Bütün bunlar 1986-1988 arasında kazanılan demokratik özgürlükleri korumaya kararlı politik olarak bilinçli bir toplum kesiminin iradesine işaret ediyor.” [12]

    3 Nisan 1989’da Mandel “daha radikal ve daha kitlesel bir solun ortaya çıkışını” selamlıyordu. “Yeltsin ve Saharov’un platformundan üç ilerici güç çizgisi çıkıyor: bürokrasinin ayrıcalıklarına karşı; eşitlikten yana; çok partili bir sistemden yana.” [13]

    Saharov, “radikal sol”un bu temsilcisi, uzun yıllardan beri fiilen CIA’in Sovyetler Birlğindeki resmi ajanı statüsüne sahipti. Vietnam’daki amerikan katliamcılığının tutkulu bir savunucusu olarak biliniyordu. Ona göre şayet “askeri ve özellikle de politik planda başından beri yeterince kararlılıkla hareket edilmiş olsaydı” Amerikalılar bu savaşı kazanabilirlerdi.[14]

    Yeltsin’e gelince, Birleşik-Devletler’e ilk ziyareti esnasında, uluslar arası basında onun amerikan kapitalizmine övgülerine geniş yer veriliyor ve onun CIA’yle temaslarına değiniliyordu. De Gazet van Antwerpen gibi sağ bir gazete bile Yeltsin’in şu sözlerini abartılı buluyordu: “Kapitalizm çürümüyor, tam tersine çok canlı. Çok az bir paraya her istediğini alabiliyorsun. Sokakta, geceleri, hiçbir tehlike yok. Evsizlerde bile, yaşama iyimser bir yaklaşım buldum.” [15] Bu aşırı antisosyalist demeçlerin verilmesinden sonra bile, Mandel Yeltsin’i, SSCB Komünist Partisi’nin “radikal-demokratik solu” olarak desteklemeye devam etti.

    Hatta, 1990 başında Troçkist basın, Sovyetler Birliğindeki muhalefetin “radikal-demokratik” kanadına desteğini bir kez daha ilan etti. “Moskovskaia Pravda 23 Şubat 1990 tarihli sayısında Boris Yeltsin liderliğindeki radikal-demokratik muhalefetin “demokratik platformu”nu yayınladı. Platform, çok partili bir sistem temelinde seçilmiş Sovyetlerin iktidarı ele almasını, Komünist Partisi’nin yönetici rolüne son verilmesini ve çok partili sistemin yasallaştırılmasını talep ediyor.” [16]

    Görüldüğü gibi Troçkistler Yeltsin tarafından geliştirilen ve kendi “devrimci” çizgileriyle uyum içindeki tezleri desteklemeyi sürdürmüşlerdir.

    Mandel yine de hızını alamadı ve sonunda Yeltsin’i yeni Troçki ilan ediverdi. “Mevcut durumda, reformcu Boris Yeltsin devasa bürokratik aygıtın küçültülmesini isteyen eğilim temsil ediyor. Böylelikle O, Troçki’nin açtığı yolda ilerlemektedir.”[17]

    Yanayev’in 1991’deki beceriksiz darbe girişimine karşı[18] Yeltsin profesyonelce mevcut sistemin bütün yasal temelini yok eden gerçek bir darbe örgütledi; bu girişim bütün emperyalist güçlerin frenlerinden boşanmış bir uluslar arası hareketi tarafından desteklendi. Mandel ve Troçkistler tahmin edileceği gibi Yeltsin’in yanındaydılar.

    “Yeltsin tarafından ateşlenen hareket ve eski sistemin reddedilmesi bir devlet darbesinden çok bir tepeden darbe olarak ortaya çıkan girişiminin başarısızlığını açıklıyor. Bu darbeye kesin olarak karşı çıkmak ve bu meselede Yetsin’in yanında savaşmak gerekiyordu. Öz-örgütlenmenin, politik çoğulculuğun ve sınırsız ifade özgürlüğünün gelişmesi, bir demokrasinin garantileri yalnızca bunlardır. Biz Komünist Parti’nin ve resmi sendikaların mallarının kamulaştırılmasına evet diyoruz.” [19]

    Artık bütün dürüst antikapitalistler, Yeltsin’in çarcı mirası diriltmeyi amaçlayan yeni Rus burjuvazisinin ultraliberal ve amerikan-yanlısı kanadını temsil ettiğini kabul ediyordu. Gelin görün ki, Troçkistler “öz-örgütlenme yolunu”, kitlelerin Komünist Partisine karşı örgütlenmesi, liberal, sosyal-demokrat, faşist ve çarcı partilere özgürlük yolunu açan karşı-devrimci darbeyi alkışladılar. Burjuva partilerine özgürlük, ki bu kaçınılmaz olarak komünist örgütlenmelerin baskı altına alınması ve sonuçta yasaklanmalarını getirir, bu iş bütün “çoğulcu” burjuva demokrasilerinde böyle yapılmaktadır.

    Bir sene sonra artık hiç kimse, hatta uluslar arası büyük burjuvaziden dahi kimse, Yeltsin’in aşırı sağ ve emperyalizm yanlısı karakterini inkar edemez hale geldi.

    Gerçek antikomünist provokatörler olarak Troçkistler bu durumda utanmadan 180 derece yön değiştirdiler: “Boris Yeltsin: Joseph Stalin’in İzinde.” [20] Bu örnek bu antikomünistlerin hiçbir şeyden utanmadıklarını ve hertürlü aşağılığı yapabilecek durumda olduklarını göstermiştir: Yeltsin’i antikomünist savaşımında, onu hatta kendi sözde devrimci liderleriyle, büyük Troçki’yle mukayese ederek sonuna kadar destekliyorlar; ama kapitalist restorasyon başarıya ulaştıktan ve Yeltsin eski Çarların anısını selamladıktan birkaç ay sonra, bizim Troçkistler Yeltsin’in en kötü düşmanları Stalin’e benzediğini keşfediyorlar.

    “Rahat bir nefes almak”

    Nisan 1989’da Mandel Gorbaçovla, Yeltsinle ve özellikle de Glasnostla ilgili olumlu düşüncelerini dile getiren bir kitap yayınladı. Hatırlanacak olursa, o dönemde burjuvazi Gorbaçov tarafından başlatılan değişimler karşısında duyduğu heyecanı zorlukla saklıyordu. Bayan Thatcher Glasnost ve Perestroikanın inançlı bir taraftarı olduğunu kaydetmişti bile. Burjuvazi komünizmin sonunu ve büyük bir barış, demokrasi ve özgürlük çağının başlangıcını duyuruyordu. Mandel ise sahte “solcu” diliyle, her zaman olduğu gibi, moda olan burjuva akımını desteklemeye soyunmuştu. Kitabında şöyle yazıyordu: “Stalinizmin ve Brejnevizmin kabusu nihayet kesin olarak son buldu. Sovyet halkı, uluslar arası proletarya, bir bütün olarak insanlım şimdi artık rahatça bir nefes alabilir.” [21] O dönemde, biz Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliğindeki karşı-devrimin emperyalizm için stratejik bir zafer olduğunu, eski sosyalist ülkelerin halkları için bir felakete yol açacağını, halkların ilk kurbanı olacağı yürürlükteki değişikliklere yol açan Üçüncü dünyanın baskı altına alınmasını arttıracağını ve kapitalist dünyanın bütün çelişkilerini daha da ağırlaştıracağını saptamıştık. Troçkistler buna karşı şöyle başlıklar atıyorlardı: “Belçika İşçi Partisi yönetiminin hezeyanları ağırlaşıyor.” [22]Aynı gazetede, “insanlığın rahat bir nefes alışı” kuramı Üçüncü Dünya halkları için emperyalist askeri müdahalelerin olmadığı bir geleceğin parlatılmasıyla açıklanıyordu! “Doğu Avrupa’daki kitle hareketleri emperyalizm için bir tehdit oluşturmaktadır. Üçünçü Dünyaya emperyalist bir yabancı müdahalesi şimdi daha zordur.”[23] Ve yine bir yıl sonra, emperyalizmin müttefik güçleri Irak’a karşı barbarca saldırılarını başlattıklarında, Troçkistler, kendilerinin de aynı doğrultuda, Saddam Hüseyin’e karşı savaştıklarını açıklıyorlardı. Bu arada Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğindeki “insanlığın rahat nefes alışı”, işsizlik, sefalet, yoksulluk, gerici milliyetçilik ve iç savaşla dehşetli bir kriz olarak gerçekleşiyordu.

    Mandel, Sovyet halkının rahat nefes alması düşüncesini geliştirirken, bunun kitabı için güzel bir final olduğunu düşünmüş olacak. İşte kitabının son sayfasının özeti:

    “Şimdiki devrim, Leon Troçki tarafından yarım yüz yıl önce yapılmış olan analizi ve kehaneti doğruluyor: ‘Proletaryanın etkin hale gelmesiyle, Stalinci aygıtın altındaki zemin ortadan kalkacak. her şeye rağmen direnişe dayanmaya yeltenirse, ona karşı iç savaş önlenmeleri değil, daha çok polisiye önlemler almak gündeme gelecek. Proletarya diktatörlüğüne karşı bir ayaklanma değil, zararlı urun kesin atılması sorunu söz konusu olacak.’”

    Dahası: “Bürokrasinin kendi kendisine karşı hazırladığı devrim, Ekim 1917 Devrimi gibi toplumsal bir devrim olmayacak: toplumun ekonomik temellerini değiştirmek, bir mülkiyet biçimini başkasıyla değiştirmek söz konusu olmayacak. İşte böyle olacak! ” [24]

    Mandel’in bu şekilde kendi glasnost analizini (bir yıl sonra iflah olmaz antikomünist niteliğini maskelemeye yarayan bu analizi) , bu şekilde ihtiyar Troçki’ye bağlaması tebrik edilecek bir şey. Aslında, Mandel’in gülünç karşıdevrimci manevraları Troçki’nin anti-bolşevik önermelerini daha da sofistikleştirererek en uç noktalarına kadar ileri götürüyordu. Üç yüz sayfalık analizin sonucu olarak Mandel Troçki’nin kehanetinin sonunda Glasnot sayesinde gerçekleşmekte olduğunu fikrine ulaşıyordu. Yarım yüzyıl önce Troçki bir anti-bolşevik ayaklanmayı provoke etmeye çalışmıştı. O zaman proletarya diktatörlüğü sağlam bir biçimde yerleşmiş olduğu, Bolşevik Partisi kitleleri enerjik biçimde harekete geçirebilecek durumda bulunduğu için, Troçki abartılı bir “sol” demagojiye başvurmak zorunda kalıyordu: “Stalinci” Parti devrildiği zaman, proletarya diktatörlüğü hiç zarar görmeden yerinde kalacaktı, yalnızca “bürokratik ur kesip atılmış olacaktı.” Ayaklanma sağlıklı bir gövdedeki bir paraziti alacaktı. Troçki, işçileri, ayaklanmasının sosyalizminin ekonomik temellerini değiştirmeyeceğine, özel mülkiyetin yeniden tesis edilmesinin söz konusu olmayacağına ikna etmek durumundaydı. 50 yıl sonra, Mandel, sonuna kadar götürülen glasnot ve Sovyet toplumunun “demokratizasyonunun”, proletarya diktatörlüğünü ve toplumun ekonomik temelini ortadan kaldırmayacağını tam tersine geliştireceğini savunmak için kitabının sonunda aynı güvenceleri veriyordu. İki yıl içinde, bu tatlı önermelerle alıştırması yapılan ve meşrulaştırılan hain karşı-devrimci altüst oluşlara tanık olduk.

    Troçkist “Anti-Bürokratik Devrim”

    60 yıldır, Troçkistler sosyalist ülkelerde “bürokrasileri” “politik bir devrimle” yıkmak istediklerini söylerler. Troçki’nin sosyalist sisteme karşı duyduğu öfke, Sovyetler birliğinin Bolşevik liderliğini tanımlamasında en çarpıcı ifadesine kavuşur: “görgüsüz akbabalar kastı”, “totaliter oligarşi”, “yeni aristokrasi”, “Stalin’in suç çetesi”[25], “yeni baskıcı ve asalak kast”, totaliter bürokrasi”, “otokratik klik”, “asosyallerin ve artıkların hiyerarşisi”.[26] 30 ‘luyılların sonunun faşist literatüründe aynı dil kullanılmaktadır.

    Troçki’ye göre, “bürokrasiye” karşı olan bütün güçlerin hareket geçirilmesi, gerçek sosyalist topulumu hırsızların ve bürokratik parazitlerden kurtaracak “politik devrime” yol açacaktı. Bu kuram bizzat Mandel grubunun ifşaatlarına göre Troçkist doktrinin çekirdeğidir: “SSCB’nin bürokratik dejenerasyonu ve politik devrim kuramsallaştırmaları, Troçkist hareketin en önemli programatik kazanımlarıdır. politik devrim ve onun getirdiği görevler, onun hazırlanması, 4. Enternasyonal’in gerçek varlık nedenleridir.” [27]

    Nazilerin yararına provokasyonlar

    “Politik devrim” kuramının gerçek anlamı 1930'ların mücadeleleri içinde sınandı. Bütün batı burjuvazisi Troçki tarafından yapılan “ihanete uğrayan devrim analizini” takdirle karşıladı. Aslında Troçki azılı bir antikomünistin diliyle konuşuyordu ve onun Bolşevik Partiye ve Stalin’e karşı ithamları alkışlanıyordu ve bugün de alkışlanmaktadır.

    Yalnızca çok tipik bir örnekle yetinelim. 1982 yılında, Belçika Askeri Akademisi profesörü Henri Bernard, halkı bir Sovyet saldırısı tehdidine karşı uyaran bir kitap yayınladı. bize şunu söylüyordu: 1939 1982’ye benziyor, o zaman Nazilerdi şimdi komünistler tehlike kaynağı, antifaşist Einstein’ın günümüzdeki takipçisi antikomünist Soljenitsin’dir.[28]

    Batı üzerine gölgesini düşüren korkunç tehdidi anlamamız için, 1982 yılında, Henri Bernad bize 1917’den başlayarak bütün Sovyetler birliği tarihinde bir tur attırmayı gerekli görmüştü:

    Bu uzun seyahatten birkaç cümle: “Lenin, özel hayat bakımından, aynı Troçki gibi, bir insandı. duygusal yaşamı incelikten yoksun değildi. Troçki normal koşullarda Lenin’in halefi olmalıydı. Aralarındaki birkaç küçük düşünce ayrılığına rağmen, Lenin Troçki’ye karşı çok iyi duygular besliyordu. Onu halefi olarak görüyordu. Stalin’i çok kaba buluyordu. Ülke içinde Troçki komünist aygıtı felç eden korkunç bürokrasiye karşı duruyordu. Troçki rejimin ancak daha büyük bir eleştiri özgürlüğü ve yapıcı bir eleştirel ruhla dışa açılabileceğine inanıyordu. Bir sanatçı, eğitimli, uzlaşmaz ve çoğu zaman peygamber ruhlu bir insan olarak partinin basit dogmalarına uyum sağlayamazdı.” [29]

    İşte bir askeri istihbarat şefi Troçki’yi bu ruh haliyle “takdir” edebiliyordu.

    Hitlerci saldırganlığın Sovyetler Birliği’ne karşı açık bir tehdit halini aldığı 1938’den itibaren, Komünist partisinin bozguncu ve teslimiyet yanlısı güçlere karşı ölüm-kalım savaşı yürüttüğü bir anda, Troçki Nazi ajanlarının eline yeni silahlar veren bir ajitatör olarak çalışıyordu. 1938’de, bütün Sovyet komünist ve yurtseverleri Nazi saldırganlığına karşı politik ve askeri hazırlık davasında canla başla seferber olmuş durumdaydı. Troçki’nin silahlı ayaklanma öneren aklını kaçırmış çağrıları ancak sosyalizmin en azılı düşmanları arasında yankı bulabilirdi. Troçki’nin 1938-1940 arasındaki bazı savunularından örnekler:

    “Ülkenin güvenliği sabotajcıların ve teslimiyetçilerin otokratik kliği yok edilmeden sağlanamaz” 3 Haziran 1938. [30] O esnada, Nazi tehdidi karşısında Sovyetler birliğinde tansiyon zaten en üst noktadaydı. Savaş hazırlığı için gerekli fedakarlıkları çok ağır bulan bazı oportünist gruplar ve bazı karşı-devrimci gruplar, bir darbe planına ikna olmuşlardı. Direniş savaşına hazırlık sürecinde kesinlikle kaçınılmaz olan siyasi temizlik bu grupları hedef alıyordu. Troçki bu bozguncu gruplara Parti üzerindeki ajitasyonlarını takviye etmeleri için yeni bir argüman öneriyordu: eğer Stalin ve “Stalinisler” iktidarda kalmayı sürdürürlerse, SSCB’nin Naziler karşısındaki çöküşü kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, bir ayaklanmayla, Parti’nin ve ülkenin mevcut yönetimi yıkılmalıydı. Bu öneriler işgal planlarını daha kolay gerçekleştirebilmek için bir iç savaşı provoke etmek isteyen Nazilerin istekleriyle tam olarak örtüşüyordu.

    “SSCB’nin askeri gücünü yeniden elde edebilmesinin tek yolu Kremlin’deki bonapartist rejimin alaşağı edilmesidir. Kim ki, doğrudan ya da dolaylı olarak Stalinizmi müdafaa etmeye kalkarsa, kim ki onun ordusunun gücünü abartırsa, o devrimin, sosyalizmin ve ezilen halkların en büyük düşmanıdır. -10 Ekim 1938” [31]

    Şunu belirtelim ki Naziler bolşevizmin işini bitirmek konusundaki kararlılıklarını arttıran bu propagandaya inanmışlardır. Ancak altı ay savaştıktan sonra, Sovyet askeri potansiyelini ve muharebe gücünü küçüksemiş olduklarını itiraf etmek zorunda kalmışlardır…

    “Ancak Sovyet proletaryasının bir ayaklanması Ekim Devrimi’in kazanımlarından toplumun temellerinde kalmış olan ne varsa onları yeni parazitlerin hain tiranlığının elinden kurtarabilir. 14 Ekim 1938” [32]

    “Ekim devriminin kazanımları halka, o ancak daha önce Çarcı bürokrasi ve burjuvaziye karşı harekete geçtiği gibi Stalinist bürokrasiye karşı da harekete geçecek yetenekte olduğunu göstermesi şartıyla hizmet edecektir. (…) Bu ancak tek bir yolla olabilir: işçilerin, köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin, baskıcıların ve parazitlerin yeni kastının karşısına dikilmesiyle. Bu kitle kalkışmasını hazırlamak için, yeni bir parti gerekir, o da 4. Enternasyonal’dir. Mayıs 1940” [33]

    Okuyucu bu çılgınca cümlelerin hangi tarihte üretilmiş olduğuna dikkat etmiş olmalı: Mayıs 1940. Fransa ve İngiltere yedi ay önce Almanya’ya savaş ilan etmiştir; yalnızca iki ay önce, Almanya’nın müttefiki olan Finlandiya üç aylık bir savaşın ardından Sovyetler birliğine teslim olmuştur. Stalin her yoldan zaman kazanmaya çalışmaktadır, ancak Alman saldırısını her an başlayabileceğini bilmektedir. İşte bu koşullar altında, Troçki en aşağılık, en hain provokasyonlarını başlattı: önce bir halk ayaklanması sonra da “yeni parazit kastına” karşı bir ordu ayaklanması çağrısında bulundu, bunlar Hitlercilerin de sürekli tekrarlamakta olduğu çağrılardı. Bu durumda Bolşevikler Troçki’nin Hitlercilerin dolaysız bir ajanı gibi davranabilecek denli alçaldığını kesin olarak saptamak zorunda kaldılar.

    1938-1940 arasında, bütün antikomünist demeçleriyle Troçki ve çevresindeki küçük gruplar bilinçli ya da bilinçsiz olarak Nazilerin hizmetindeki provokatörlere dönüştüler. Yine de bu provokatör gruplar muharebelerin seyrine en ufak bir etkide bulunamadılar. Keza Bolşevikler halkın örgütlenmesi ve Kızıl Ordu’nun seferber edilmesi uğrunda devasa bir çalışma sayesinde, askeri üretim ve yeni fabrikaların inşası alanlarında insan üstü çabalar sayesinde Nazi katillerine karşı kaçınılmaz mukavemet savaşına ülkeyi etkin olarak hazır hale getirmeyi başarmışlardı.

    Faşizme karşı savaşın sonunda, aşağı yukarı dünyanın tümünde, sayısız küçük Troçkist klikler tamamen gözden düşmüş ve yalıtılmış durumdaydı.

    Dünya gericiliğinin terimleriyle Stalin yoldaşın devasa eserine saldırmak yoluyla Troçkist antikomünistlerin başlarını göstermelerine Kruçev izin vermiş oldu. Bugün Kruçevin Brejnev ve Gorbaçov tarafından derinleştirilen ve geliştirilen çizgisi vahşi bir kapitalizmin bütüncül restorasyonuna yol açmıştır.

    Bugün diyebiliriz ki Troçki’nin yukarda alıntılanan tezlerinin provokatör, antikomünist ve faşizme hizmet eden karakterini anlayamayan bir kişinin komünizmle hiçbir ilişkisi yoktur.

    Mandel Ukraynalı Nazileri Savunuyor

    Şimdi de ikinci dünya savaşından bu yana Troçkistlerin “politik devrim” adına hangi politik ve sosyal güçleri desteklediğini görelim.

    Naziler 1941 yılında Sovyetler Birliğini işgal ettiklerinde Ukrayna’da nazi uşağı bir milliyetçi hareket kurdular. Bu hareket yüzbinlerce Yahudi, Polonyalı ve komünisti katletti. 1944 yılında, Naziler çekilirken, Kızıl ordu hatlarının gerisinde Alman subayların yönetimindeki Ukraynalı faşist gruplarını saldıılar. Mandel grubu bu nazi karşı devrimini “antibürokratik politik devrimin” bir parçası olarak göstermiştir! İnanılmaz mı? Hükmü kendiniz verin:

    1988 Mandel şunu yazıyor: “İkinci dünya savaşı boyunca, 4. Enternasyonal’in Ukrayna milliyetçi hareketinin potansiyelini görmezden gelmesi ağır bir hataydı. Enternasyonal Ukrayna’da devrimci bir ulusal kurtuluş hareketinin varlığından ancak savaştan beş yıl sonra haberdar oldu, o sırada Ukraynalı gerillalar son muharebelerini veriyordu.” [34]

    Burada Troçkistler kendilerini doğrudan Nazilerin hizmetindeki ajanlar olarak ele vermektedir. Troçkistler ayrıca1945’den itibaren amerikan gizli servisi tarafından yayılan Ukraynalı milliyetçilerin “hem Hitler’e hem Stalin’e karşı” savaştıkları yalanına da sahip çıktılar. Peki, gerçek neredeydi?

    Gerçek, Doğu Cephesi’nde savaşmış bir Alman Waffen-SS subayı’nın Ukrayna’da yaşadıklarını anlattığı günlüğünde bulunabilir. Subay Ukrayna halkının “işgal sırasında Almanların uyguladığı politikadan büyük hayal kırıklığına uğradığını” yazmaktadır. Geri çekilmeden önce Alman ordusu Ukraynalılardan oluşan ve Alman subayları tarafından yönetilen Waffen-SS Galiçya Divizyonu’nu kurdular. Ukrayna İsyancı Ordusu’nun başı Melnik, “iki cephede, hem Sovyetlere hem de Almanlara karşı (Çekilmekte olan Almanlara karşı) savaşma çok sorumluluk isteyen kararını” aldı. Nazi subayı “Ukraynalılarıyla” Kızıl haziran 1944’de Ordu’ya karşı girdiği muharebeleri de değerlendiriyor: “Bir ortak düşmana karşı omuz omuza savaşmakta oluşları, Alman-Ukraynalı ilişkilerinin tarihine yeni bir boyut vermektedir.” [35]

    Waffen-SS’in öncülük ettiği, bu Troçkist “politik devrim” gerçekten de gözyaşartıyor! [36]

    Berlin ve Budapeşte’de Karşı Devrimin Yanında

    Alman halkının büyük çoğunluğu savaş boyunca Hitlerci rejimi etkin biçimde desteklemiştir. Yenilgiden beş yıl sonra, Nazi etkisi hem Doğu hem de Batı Almanya’da hala oldukça canlı biçimde varlığını sürdürüyordu. Batıda, eski Naziler ve Nazi işbirlikçileri büyük işletmelerin ve ordunun yönetimindeki yerlerini korudular. ABD ve İngiltere tarafından başlatılan Soğuk Savaş, Demokratik Alman Cumhuriyetinde de Yeni Düzen’i özleyenlerin antikomünist hareketini destekliyordu. 1953 yılında Doğu Berlin’de CİA’in hizmetine giren eski Nazi Gizli Servisleri şefi General Gehlen’in[37] şebekeleri tarafından desteklenen Nazi eskileri bir ayaklanma başlatmaya yeltendiklerinde, Mandel bu “antibürokratik savaşım”ı alkışladı. “Bürokratik kast en isyan ettirici suçlarından geri adım atmayacaktır. Tarihin bu dersi 1953 yılında Berlin duvarlarına kanla yazılmıştır.” [38]

    Macaristan’da Faşist Horty rejimi 1919’dan 1944’e kadar ülkeyi kesintisiz yönetmişti. 1956 yılında CİA desteğinde Macar karşı devrimi patlak verdi, Mandel yine sela durmuş alkışlıyordu: “Eylül-Ekim 1956 Macar Devrimi anti bürokratik politik devrimin şimdiye kadar ulaşabildiği en ileri nokta olmuştur.” [39]

    Şunu da ekleyelim ki, 1989 yılında Budapeşte’de özel teşebbüsü ve NATO’ya katılımı ilan edenler, sonunda 1956 ayaklanmasının programının uygulama anının geldiğini söylemişlerdir. 31 Ekim 1956’da Varşova Paktından ayırılışı ve Macaristan’ın “tarafsızlığını” ortaya atan “ulusal kahraman” İmre Nagy’yi selamlıyorlardı… ki bunlar Özgür Avrupa Radyosu’nun da en gözde sloganlarıydı.[40] Troçkist basın da aynı şekilde 1989’da Macaristan’da yapılan antifaşist gösterileri selamladı. Mandel şöyle yazıyordu: “Bu hafta, bir milyon insan Budapeşte’de yoldaş İmre Nagy’yi, devrimin Stalinciler tarafından kurşuna dizilen bu komünist liderini anmak üzere toplandı.” [41] (Bu arada faşist basının da, Stalinciler tarafından idam edilen bu önde gelen milliyetçiyi anmaya büyük yer ayırdığını belirtelim.) …

    Solidarnosc ve “işçi iktidarı”

    Polonya’da Solidarnosc proletarya sosyalizmi için Stalinci Bürokrasiye karşı savaşan bir örgütlenme olarak tanıtılmıştır. 4. Enternasyonal yayınında 1980 yılında yazılanlar şöyledir: “Solidarnosc günden güne artan bir biçimde, en azından yerel ve bölgesel planda, bir ikili iktidar organı olarak işlev görmektedir; antibürotratik politik devrim Polonya’da aslında şimdiden başlamıştır. Polonya deneyimi, Bürokratik işçi devletlerindeki demokratik ve ulusal taleplerin proleter devrimci içeriğini açıkça göstermektedir.” [42] Yine 1981’de, Troçkistler, bir ikinci iktidar odağı niteliğini kazanmış olduğu halde Solidarnosc’un iktidarı almamak istemesinden yakınıyordu: “İnsanlar Solidarnosc’un iktidarı alma konusundaki isteksizliği yüzünden silahsızlanmış durumda. (…) Şu anda totalitarizm karşısında duyulan kinin totaliter diktatörlüğün karşısına dikilen işçileri silahsızlandırması gerçekten trajik olur. Devlete karşı bir iktidar inisiyatifi doğmuştur: Polonya işçilerinin iktidarı.” [43] Solidarnosc 1989’da Reagan, Bush ve Bayan Thatcher’in ve tüm batılı gizli servislerin güçlü desteğini açıkça arkasına aldığı zaman da Mandel görüşünü değiştirmedi: “Solidarnosc’un seçilmesi işçi sınıfı için bir zaferdir.” [44]

    Çekoslovakya’da CİA’in yanında

    1990 yılında, Özgür Avrupa Radyosu ve CİA’in önde gelen işbirlikçisi Vaclav Havel Çekoslovakya’da iktidara geçti. Havel, Troçkist Petr Uhl’u yeni Amerikan yanlısı Devletin sözcüsü olarak Çekoslovak basın ajansı’nın başına getirdi! Uhl şöyle yazıyordu: “Troçki’nin politik devrim kuramının ne ölçüde doğrulandığını tartışılıbalir. Benim düşünceme göre bu kuramın gerçeğe en çok yakın olduğu yer Çekoslovakya’dır.” [45] 12 Kasım’da, Mandel aynı düşünceyi saçmalık derecesinde ileri götürüyor: Çekoslovak karşıdevrimini büyük Ekim Devrimiyle karşılaştırıyor! Troçkistlerin raporunda şu görüşlere yer veriliyordu: “Yoldaş Ernerst Mandel hiçbir şüpheye yer olmadığını her zamankinden daha parlak bir biçimde ortaya koydu: ‘DAC’de ve Çekoslovakya’da yaşadıklarımız 1917 devriminden beri görülmemiş bir genişlik ve derinlikte, hakiki bir devrimdir.” [46]

    Petr Uhl Çekoslovakya’da bütün gericilerin ortak cephesi tarafından gerçekleştirilen antikomünist devrim olarak “politik devrimin” şahane bir betimlemesini vermiştir: “Chart 77’yi politik devrim yönünde bir adım olarak görenler vardı –benim durumum buydu, ve aynı zamanda onu İsa’nın sözünün yayılması olarak görenler de vardı tabi. Bu tam bir karşılıklı hoşgörü laboratuarıydı. ‘Komünizme’, Stalinizme, bürokrasiye karşı olmak sözkonusu olduğunda ise aramızda hiçbir görüş ayrılığı yoktu” [47] Dinci-faşistleri, gerici milliyetçileri, sosyal-demokratları, Özgür Avrupa Radyosu ajanlarını ve Troçkist Truva atlarını aynı çatı altında birleştiren cephenin güzel bir tablosu.

    Troçkisler ayrıca 1989 Aralığında bize şu dersi de veriyordu: “tarih Çekoslovakya’da parlak bir rövanş aldı: Dubçek’in onuru iade edildi” [48]

    Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde Devrim!

    Eylül 1989’dan itibaren, Federal Almanya’nın intikamcı burjuvazisi muazzam finansal kaynaklarıyla, televizyon ve radyo istasyonlarıyla, DAC’de antikomünist ajitasyona destek verdi. Mandel grubuna göre “hakiki bir politik devrim başlamıştı.” [49]

    İki hafta sonra Mandel DAC’de “proleter devrimini” ilan etti! “DAC’deki kitle hareketi hakiki bir devrim derinliğine ulaştı. Bu hareket Avrupa’da mayıs 1968’den bu yana gördüklerimizin hepsini, hatta İspanyol devriminden bu yana gördüklerimizin hepsini aşmaktadır. DAC’de başlayan devrimin proleter karakteri, hareketlerin büyük çoşkusuyla bir kez daha kanıtlanmıştır.” [50] Bir ay sonra, Aralık 1989’da, Mandel’in hezeyanları en uç noktasına ulaştı: “Berlin’de olanlar beni gerçekten derinden etkiledi. Rosa Lüksemburg’un, Lenin’in, Troçki’nin hayal ettikleri her şey ilk defa gerçekleşiyor, Hollanda’da 16. yüzyıldaki devrimden bu yana ilk kez yabancı müdahale tehdidiyle karşılaşmayan bir devrim oluyor. İki yüzyıldan bu yana ilk defa antimilitarist ve antimilliyetçi olan ilk Alman kuşağıyla karşı karşıyayız. Beni özellikle heyecanladıran, bu halk hareketinin derinliği ve eşsiz gücü. Beş yüz bin Leipzigli’nin iki ya da üç yüz bini aralıksız sekiz haftadır her pazartesi sokaklara iniyor. Özellikle Doğu Almanya’da anti-sosyalist eğilim özellikle zayıf. 7 bin sloganın ancak yüzde biri anti-sosyalistti. kimse bundan sonraki devrimin Rusya’da mı, Fransa’da mı, Güney Afrika’da mı yoksa İspanya’da mı olacağını söyleyemez ama kesin olan bir şey varsa o da doğu-alman ve çekoslovakya’daki devrimlerin yeni devrimleri doğuracağıdır.” [51]

    Hareketin “sosyalist” karakterini kanıtlamak için 4. Enternasyonal organı, sosyal demokrat bir grubun demecinden alıntılar yapıyordu. Oysa Alman sosyal-demokrasisinin yükselen ve yayılmacı güç Alman emperyalizminin bir şok gücü olduğu biliniyordu. Willy Brandt tarafından DAC Komünist Partisi’ne sızmaz, onu bölmek ve yok etmek için devreye sokulan strateji ve taktik Sosyalist Birlik Partisi’nin oportünist dejenerasyonunda çok önemli bir rol oynamıştı.

    İşte Troçkistlerin alıntıladığı metin: “DAC’nin zorunlu demokratikleşmesi iktidarın tek elde toplanmasına ve tek hakim partiye karşı çıkmak şarttır. Bizim için bir sosyal-demokrat Parti’nin kurulması çok önemlidir. Programatik yönelimlerimiz: Hukuk devleti, parlamenter demokrasi ve çok partililik, tekellerin kesin olarak yasaklanmasına dayalı bir sosyal pazar ekonomisi, bağımsız sendikalar kurma özgürlüğü.” [52]

    İşte Troçkistler açıkça burjuva rejimini telaffuz eden bir programı, yürürlükte olan “politik devrimin” “proleter” karakterinin bir göstergesi olarak böyle ortaya sürüyordu. Mandel ise sloganların yüzde birinden daha azının sosyalizme karşı olduğunu ileri sürmüştü!

    Glasnost ve “Stalinistlere” karşı Çokparticilik

    Mandel Stalinizm taraftarlarını “demokratik özyönetimci sosyalizm” yürüyüşüne uygun güçlerden ayırt etmek için üç kriter ortaya koymuştu: Gorbaçov’un glasnost’una karşı tutum, Komünist Parti’nin yönetici rolüne karşı tutum ve Tian An Men meydanındaki müdahale karşısındaki tutum.[53]

    Yaşasın Glasnost!

    “Biz glasnost’u demokratik özgürlüklerin kullanım alanını genişleten gelişmelerin süreci olarak değerlendiriyoruz.” diye yazıyor Mandel. [54]

    Sovyetler Birliği Kadife Karşı-Devrim başlıklı kitapta, beş yıllık glasnost’un nasıl insanları sistematik olarak kapitalizmin bütüncül restorasyonuna ruhsal bakımdan hazırladığını, 1917’den önceki burjuvazinin fikirlerini nasıl dirilttiğini, bütün antikomünistlere, CİA’in adamlarına, örneğin onun eski yönetici William Coby gibi ya da rahip Moon gibilerine, Çarcılığın ve Çarcı Ortodoks Kilisesinin ajanlarına, Nazi işbirlikçileri Vlassov ve Bandera’nın adamlarına nasıl söz hakkı verdiğini gösteren özel bir bölüm ayırdık.

    Gorbaçov’un en son sosyalist kurumların ve etkilerin kökünü kazımaya yemin etmiş bütün karşı-devrimcilere özgürlüğü karara bağlamakta olduğu bir dönemede Mandel sınıf karakterine hiç dokunmaksızın, genel olarak “demokratik özgürlüklerden” söz ediyordu. Leninizmin en temel öğretisi, sosyalizmin, burjuvazinin güçlerine karşı, sömürücülerin güçlerine karşı emekçilerin güçlerini bir araya getiren bir sınıf diktatörlüğü olduğudur. “Eğer emeğin kapitalist baskıdan kurtuluşu davasına hizmet etmiyorsa” der Lenin, “her türlü özgürlüğü bir dolandırıcılık olarak görüyoruz.” [55]

    Kahrolsun Tek Parti!

    Glasnost bütün anti-komünist akımlara söz hakkı verdi ve bütün kapitalist ve emperyalizm yanlısı güçlere de restorasyon için açıkça örgütlenme ve savaşma özgürlüğü tanıdı. Mandel 1989’da SSCB’de antikomünist ve karşı-devrimci partilerin kurulmasını alkışlıyordu: “SSCB’de bugün gerçek seçimlerin yapılmaya başlaması ileriye doğru büyük bir adımdır. Ancak gerçekten özgür seçimlerin yapılabilmesi gerekir, bunun için de eğilimlerin, fraksiyonların ve partilerin hiçbir ideolojik kısıtlama olmaksızın özgürce kurulabilmesi şarttır.” [56]

    1989-1990 yıllarında Mandel en büyük rüyasının gerçekleşmesine tanıklık etti: “ideolojik sınırlanma olmaksızın, farklı partilerin örgütlenmesi”. Sovyetlerde türedi burjuvazi kendisini bu sosyal-demokrat, liberal, Hıristiyan-demokrat, milliyetçi-çarcı, vs. partiler aracılığıyla ifade etme fırsatı buldu. Bu burjuva çoğulculuğu sosyalizmin kesin olarak tasfiyesi ve kapitalizmin restorasyonu sürecini hızlandırdı. Günümüzde, sınıf mücadelesinin pratiği 1970’dan itibaren formüle edilen bu Troçkist istemin gerçek karakterini ve doğasını ortaya koymuştur. Mandel grubu, 9. Kongrelerinde, Lenin’in ünlü polemiğine konu olan dönek Kautsky’in antikomünist tezlerini kelimesi kelimesine yeniden “keşfeden” bir karara imza attı. Böylece Bolşevik Parti ve yoldaş Stalin tarafından sıkça tekrar edilmiş olan bir gerçek bir kez daha tekrarlanmış oldu: “Troçkizm sol sözcükler arkasına gizlenmiş sağcı sosyal-demokrasidir.” “Tek Parti ve Çokparticilik” başlığı altında Mandel şunları yazmıştır: “Şayet sadece burjuva programa sahip olmayan örgütlerin yasal olarak kurulabileceğini söylersek ayrım çizgisini nereye çizeceğiz? Büyük çoğunluğu işçi sınıfı içinden gelen üyelerden oluşan ama bir burjuva ideolojisini benimseyen partiler yasak mı olacak? Bir ‘burjuva programıyla’, bir ‘reformist program’ arasında ayrım çizgisi nasıl çizilecek? Reformist partileri de aynı şekilde yasaklayacak mıyız? Sosyal-demokrasiyi de mi ortadan kaldıracağız? (…) Hiçbir gerçek işçi demokrasisi çokpartili bir sistem olmadan kurulamaz.”[57]

    Evet, Lenin sosyal-demokrat partileri, o zamanki adlarıyla Menşevik ve sosyalist-devrimci partileri ortadan kaldırdı. Çünkü iç savaşta, bunlar, Çarcılığın, burjuvazinin ve müdahaleci güçlerin safında savaştılar ve çünkü bunlar feodal ve burjuva güçlerle birlikte ezildiler. Lenin şuna dikkat çekmişti, akıllı bir büyük burjuva, Miliyukov gibi biri, içinde bulunduğu durumda ancak “sol”, sosyal-demokrat bir partinin kitleleri antibolşevik savaşa çekebileceğini mükemmel biçimde anlıyordu. Bu yüzden Miliyukov yalnızca bir sosyal-demokrat partinin legalleştirilmesinden dahi fazlasıyla memnun kalacaktı…

    Karşı-devrimi Bastırmamak

    Troçkizm gözünü tek düşmanının üzerinden bir an bile ayırmamıştır: Marksizm-Leninizm, uluslar arası komünist hareket. Bu çerçevede, Mandel bir restorasyon tehlikesini kaba bir biçimde inkar ederek, saldırılarını süreci bir karşı-devrim olarak nitelendiren ve etkin olarak ilerleyen karşıdevrime karşı savaşanlara konsantre etmiştir.

    1989 senesi boyunca, iki politik eğilim yükselen karşı-devrime direnmeyi denedi. Önce, Doğu Avrupa’da,



    Gorbaçov, Sovyetlerde restorasyon sürecinin hızlandırmak için Doğu Avrupa’nın bütün anti-komünist güçlerine sonuna kadar yeşil ışık yaktı. Glasnost’u mantıksal sonuçlarına doğru zorlayarak Doğu ülkelerini ve Sovyetler Birliğinin gerçek komünistlerinin bir anti-restorasyon cephesi kurmasını engellemek istiyordu. Ayrıca Doğu Avrupa’nın bütüncül restorasyonu SSCB’deki “reformcuları” cesaretlendirecekti.

    Polonya’da ve Macaristan’da kapitalizmin restorasyonunun fiili olarak başarılmış olduğu bir anda, Mandel şunları söylüyordu: “Doğu Avrupa ikinci dünya savaşından bu yana en büyük krizini yaşıyor. Yüzeysel bir değerlendirmeden çıkacak sonucun aksine, burjuvazi bu istikrarsızlığa iyi bir gözle bakmamaktadır. Burjuvazinin, Doğu Avrupa’yı kapitalizme geri kazanma umudu yoktur.” [58] Bir yıl sonra bu değerlendirme, burjuvazinin Doğu Avrupa’yı kapitalizme geri kazanma “ümidi olmadığı” tezi, Mandel’i bir karşı-devrim palyaçosu yapmaya yeterli temeli sağlamıştır. Bu tez sayesinde “bürokrasiye” karşı taarruzda yıldızı parlayan bütün anti-sosyalist güçleri desteklemesini mazur gösterebildi. Mandel böylece yeni burjuvazi ve emperyalizm karşısında her türlü kararlı duruşu baltalayabildi.

    Ancak öte yanda Mandel zayıf komünist güçlerin burjuva saldırganlığına karşı en ufak başkaldırılarına karşı büyük bir kararlılıkla saldırıyordu! “Bir tür anti-Gorbaçovcu ‘uluslar arası cephe’ koordinasyonuna tanık oluyoruz. Bu cephe, Romanya’da, Çekoslovakya’da, Doğu-Almanya’da bizim ‘muhafazakarlar’ olarak adlandırdıklarımızı, Polonya ve Macaristan’da yeni-Stalinci azınlıkları içine almaktadır.” [59]

    1989 Nisan’ında Mandel Polonya ve Macaristan’da burjuva restorasyonunun açık ilerlemesini “çoğulcu deneyim” adına selamlıyordu. Havel onun kahramanıydı, restorasyonun karşıtları ise can düşmanlarıydı. “Polonya ve Macaristan’da sınırlı çoğulculuk denemelerinin yaşandığı bir anda, Prag yönetimi tekrar ‘partinin yönetici rolü’ ilkesini ileri sürdü… Doğu Alman basının Çekoslovakya’daki baskıyı desteklemeye devam ediyor ve perestroyka’ya karşıbir Prag-Berlin-Budapeşte aksının kurulmasını teşvik ediyor.” [60] Troçkistlere göre, antisosyalist güçlere karşı girişilecek her türlü baskı politikası, CİA hizmetine çalışan her hangi bir tek ajanın hapsedilmesi, Havel tarzında, canavarca bir suçtu.

    1989 Mayısında, Pekinli antikomünist öğrenciler Gorbaçev’i “Yaşasın Glasnost, yaşasın Perestroyka! ” ve “Yaşasın Solidarnosc! ” bağrışlarıyla alkışladılar. 4 Haziran 1989’daki karşıdevrimci ayaklanma bastırıldığında, Mandel Tayvan’da yönetimde olan faşizm yanlısı Kuomintang tarafından yönlendirilen uluslar arası aşırı sağın korosuna katıldı. Pekin olaylara bir ilk tepki olarak Mandel grubu şöyle yazıyordu: “Bürokratik kast… en utanç verici suçlarından geri adım atmaz. Tarihin bu dersi 1953 yılında Berlin duvarlarına kanla yazılmıştı, 1968’de Prag’da, 1970’de Danzig’de ve 1981’de Varşova’da. Pekin’de yaşanan dehşet ancak 1956’da bastırılan Macar devriminde olanlarla karşılaştırılabilir… Pekin’in cellatları kavgayı henüz kazanmadılar. Çok uzun süre kararsız kaldılar! Bugün, Çin halkı ayaklanmıştır. İsyan bütün ülkeye yayılıyor. Ordu bölündü, gerçek bir iç savaş kapıda.” [61]Aynı Tayvanlı faşistler gibi, Mandel Çin’de “bürokratik kasta” karşı girişilecek “gerçek bir iç savaş” görmek istiyordu. Ardından Mandel kendisi şöyle bir “kuramsal” analiz yumurtladı: “Nisan-Mayıs 1989 Pekin Komünü (!) bir bürokratlar kliğinin çürümüş ve takatsiz rejimin yerine gerçek bir halk iktidarı kurmayı amaçlayan hakiki bir politik devrimin başlangıcıydı… Pekin’de ayaklanan kitlelerin kapitalizmi restore etmekte hiçbir çıkarları yoktur. Böyle bir niyetleri de yok zaten.” [62]

    Ne mutlu ki “onurlarına sahip çıkanlar” yalnızca Troçkistler değildi, fırsattan istifade bunu da açıklıyorlardı: “SSCB Komünist Partisi’nin yalnızca sol kanadı komünizmin onuruna sahip çıktı. Bugün Çin’deki kanlı müdahaleye karşı protestomuzda başka komünistlerle omuz omuza mücadele veriyor olmamız bizi sevindiriyor. İlk tepki Boris Yeltsin’den geldi. Yüksek Sovyetin yeni seçilen başkanı ‘Çin’de olan, bir suçtur’ diye konuştu.” [63] İşte bir kez daha Mandel Yeltsinle yan yana gelmekten gurur duyuyor.

    “Tien An Men 1989: revizyonist sapmadan karşı-devrimci ayaklanmaya” başlıklı bir denemede Pekin hareketinin gerçek karakteriyle ilgili kanıtları sunmuştuk.

    Fang Li-Ji, Pekin’deki öğrenci “protesto”sunun tartışmasız manevi lideri, 17 Ocak 1989’da şunları beyan etmişti: “Lenin-Stalin-Mao çizgisindeki sosyalizm, tamamen gözden düşmüştür. Özgür bir ekonomi diktatörlüğün özeli olarak Çinlik biçim altında uygulanabilir mi? Sosyalist diktatörlük bir kolektif mülkiyet sistemine deriden bağlıdır ve onun ideolojisi ise özgür bir ekonominin gerektirdiği mülkiyet haklarıyla taban tabana zıttır.” Pekin hareketinin üç lideri Yan Jiaqi, Wuer Kaixi ve Wang Runnan, Fransa’ya sığındılar ve orada Demokrasi için Federasyon örgütünü kurdular… Amaçlarını programlarında şu şekilde dile getirmektediler: “özel teşebbüs ekonomisini geliştirmek ve tek partinin diktatörlüğüne son vermek.” Çokparticilik adına bu üçlü, Tayvan’ın faşist partisi Kuomintang’a katıldılar. Wuer Kaixi, Troçkist basında 29 Ocak 1990’da Çin Halk Cumhuriyetindeyken Tayvan istihbarat şefiyle görüştüğünü ve ona şunları söylediğini açıkladı: “Çinli antikomünistler arasındaki iletişim birliğe doğru atılmış bir ilk adım olacaktır.” Yan Jiaqi ve Wang Runnan da Tayvan’a gittiler. Yan orada şu açıklamayı yaptı: “Tayvan’da demokratik bir hükümetin olması, bizim iyiliğimizedir. Kıta Çin’iyle Tayvan’ın birleşmesinin asli temeli bence buna dayanacaktır.” Yueh Wu, Troçkistlerin pek sevdiği sözde “Bağımsız İşçi Sendikası”nın bu şefi, 16 Ocak 1990’da Tayvan’a geldi, kimin davetiyle… Dünya Anti-Komünist Birliği’nin. [64]

    Mandel de Marksist-Leninist ilkeleri savunan “Stalincileri” “çokpartici sosyalizm” taraftarlarından ayırt etme çabası içinde üçüncü bir kriter ortaya atmıştı: “Bir diğer belirti de Pekin Komünü’nün kanlı bir biçimde bastırılmasına karşı takınılan tutumdur. Tien An Men katliamını mahkum edenlerin kampında neredeyse bütün glasnost taraftarı partiler toplanmaktadır.” [65]

    Pyonyang’dan Havana’ya “Stalinciler”

    Ekim 189’da Mandel, “stalinizm” güçleri arasında, Çin, Doğu Alman, Vietnam, Romanya, Çekoslovak, Bulgar, Japon, Hint (HKP-Marksist) , Kuzey Kore, Arnavutluk, Portekiz komünist partilerini ve Arnavutluk yanlısı ya da Maocu olarak değerlendirdiği diğer grupları saydı. Ve ayrıca Küba Komünist Partisi’ni.

    Mandel “Küba KP’sinin konumunu diğerlerinden farklıdır” diyordu, keza Küba Komünist Partisini yok edilmesine yardımcı olmak için özel bir taktik izliyordu. Bu taktik açıkça kendisinin geliştirdiği şu teze dayanıyordu: “Fidel Kastro’nun ve Küba yönetiminin glasnost’a, yani SSCB’de ilerlemekte olan kısmi demokratikleşme sürecine yönelttikleri saldırılar, Sovyet proletaryasının çıkarlarına, uluslar arası proletaryanın ve dolayısıyla da Küba proletaryasının çıkarlarına aykırıdır. Bu saldırılar Küba yönetiminin kendisinin kitlelerin bir bölümün, özellikle de gençlerin gözünde bir meşruiyet krizi içine düşmesine yol açabilir. Küba’da düşünce özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar gittikçe artmaktadır.” Komünist Partisi kendisini kitlelerin yerine “ikame etmektedir.” “Bu acıklı ideolojik geriye gidiş, uzun vadede intihar anlamına gelecektir.” Kastro “Küba devletinin bürokratik yozlaşmasına karşı uzun süre direnemez”, çünkü o, “glasnost’u, çoğulcu demokratikleşmeyi, kitlelerin kurumsallaşmış yönetimini reddetmektedir. Bu yüzden onun tek yapabileceği bürokrasiye karşı bürokratik savaşımdan ibarettir. Bu da SSCB ve Çin’de gördüğümüz gibi kesin bir başarısızlığa koşarak gitmek anlamına gelecektir.” [66] Bu da çok iyi göstermektedir ki, Troçkistlerin “bürokratik tek parti yönetimine” karşı duydukları kin, Küba Komünist Partisi’ni de kapsamaktadır. Taktik yaklaşımın farklı olmasının tek nedeni, Latin Amerika’da Küba Komünist Partisi’ne ve Küba’ya yakın olan partilere sızarak onu yıkmanın daha kolay olacağını umut ediyor olmalarıdır. Bu taktik kendisini daha önce bu antikomünistlerin Nikaragua’da, Sandinist Cephe içinde yürüttükleri yıkıcı çalışmada açığa vurdu. Şimdi de Küba Komünist Partisi’nin “ilerici”, antibürokratik, reformcu kanadına yakınlaşmayı ummaktadırlar. Kübalıların Sovyetlerle uzun süren ilişkilerinin orada glasnost ve çokparticiliğin taraftarlarının oluşmuş olması için yeterli olacağı yönünde biraz umutları var.

    Bu sırada Doğu Avrupa’da ve Sovyetler Birliğinde Mandel gibilerinin dahiyane önerilerinin nereye vardığını sınama fırsatımız oldu: karşı-devrimin zaferi, kapitalizmin bütüncül yeniden kuruluşu, faşizmin ve gerici milliyetçiliğin hortlaması, insanlık dışı bir sefalet içinde süper-zenginlerin bir kenara atılmış milyonların kanını emdiği vahşi bir kapitalizm ve iç savaş. Hiç şüphe yok ki Küba Komünist Partisi bu antikomünistlerin ve bu profesyonel karşıdevrimcilerin Küba’ya sızmalarını engellemek için gereken bütün önlemleri alacaktır.



    Notlar


    ----------

    [1] Troçki: L’appareil policier du stalinisme [Stalinizmin Polis Aygıtı], Ed Union générale d’Editions, 1976, Collection 10-18, s.26

    [2] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.20.

    [3] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor? ] Ed. La Brèche, Montreuil, 1989, s.20, 23.

    [4] Rood, n°14, 15 Aoğustos 1989

    [5] Rood, 24 Ekim 1989, s.6-7

    [6] Rood, n° 24, 26 Aralık 1989, s.1.

    [7] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.20.

    [8] Inprecor, 11-24 Eylül 1992, s. 19.

    [9] Temps Nouveau, n°38-1990, s.41-42.

    [10] Catherine Samary Argumenti e fakti içinde, 2 Aralık 1989, Inprecor, n°302, 9-23 Şubat 1990, s.27.

    [11] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor? ] Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s. 303.

    [12] Aynı yerde, s.305-306

    [13] Inprecor, n°285, 3 Nisan 1989, s.4.

    [14] Sakharov: Mon pays et le monde, [Ülkem ve Dünya] Ed. Seuil, 1975, s.75

    [15] Gazet van Antwerpen, 18 Eylül 1989, s.6.

    [16] Inprecor, n°304, 9-22 Mart 1990, s.36.

    [17] Mandel, Financieel-Ekonomische Tijd, 23 Mart 1990: Ernest Mandel: ´Gorbatchev is te vergelijken met Roosevelt en De Gaulle'.

    [18] 19 Ağustos 1991’de, Gorbaçov ve diğer cumhuriyet liderlerinden bir grubun Sovyetlerin dağılmasını içeren ortak karara imza atmalarının ertesi günü, kendilerini Olağanüstü Devlet Komitesi olarak adlandıran bir grup Moskova’da iktidarı ele geçirmeyi denedi. Komite Gorbaçov’un sağlık durumunun iyi olmadığını ve devlet başkanı görevinden el çektirildiğini açıkladı. Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Yardımcısı Genady Yanayev Devlet başkanlığa getirildi. Komite’nin dokuz üyesi içinde şunlar da vardı: KGB başkanı Vladimir Kriuchkov, İç işleri bakanı Pugo, Savunma bakanı Dimitri Yazov ve Başbakan Pavlov, hepsi bu görevlere Gorbaçov döneminde gelmişlerdi. Karşıdevrimi durdurmak için gerçekleştirilen bu girişim iyi örgütlenmediği için kolayca yenilgiye uğratılmıştır. (-Stalin Arşivi’nin notu]

    [19] Inprecor, Özel Sayı, 29 Ağustos 1991, s. 1-3.

    [20] Harry Mol, Rood, n°2, 22 Ocak 1992, s.20.

    [21] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor? ], Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s.23.

    [22] Rood, 9 Ocak 1990, s. 10.

    [23] Aynı yerde, s. 12.

    [24] Mandel: Où va l’URSS de Gorbatchev? [Gorbaçov SSCB’si Nereye Gidiyor? ], Ed. La Brèche, Montreuil, 1989 s.340.

    [25] Troçki: L’appareil policier du stalinisme, [Stalinizmin polis aygıtı] Union générale. d’Editions, Paris, 1976, collection 10-18, s.193, 256, 257, 247.

    [26] Troçki, La lutte antibureaucratique en URSS, [SSCB’de Antibürokratik Savaşım] Union générale. d’Editions, 1975, s.300, 301, 169, 213.

    [27] Turpin Pierre: Le trotskisme aujourd’hui,[Günümüzde Troçkizm] Ed. L’Harmattan, Paris, 1988, s. 61-62.

    [28] Bernard Henri, 1982, s.9.

    [29] Aynı yerde, s.48-49.

    [30] Troçki: L’appareil policier du stalinisme, [Stalinizmin polis aygıtı] Union générale. d’Editions, Paris, 1976, collection 10-18, s.169

    [31] Aynı yerde, s.188.

    [32] Aynı yerde, s.206.

    [33] Aynı yerde, s.302-303.

    [34] Turpin Pierre: Le trotskisme aujourd’hui, [Günümüzde Troçkizm] Ed. L’Harmattan, Paris, 1988, s.23.

    [35] Berkenkruis, Haziran 1992, n°6, s.4-5, Der Freiwillige dergisinde daha önce yayınlanmış bir makale tekrar yayınlanmış, Ekim 1956.

    [36] Ukraynalı Nazi yanlısı milliyetçilerin gelişimi ve bugünkü durumları hakkında daha fazla bilgi için bkz.: http://www.katman.info/ukranazi.htm (-Stalin Arşivi’nin notu)

    [37] General Reinhald Gehlen. İkinci Dünya Savaşı’nda istihbaratla görevli Alman Doğu Dış Orduları komutanı. Kontgerilla savaşı uzmanı. Alman askeri istihbaratının başıdır ve kendine bağlı olan istihbarat şebekesi “Gehlen Örgütü” olarak anılmaktadır. General Gehlen, 1945 başında yenilginin gelmekte olduğunu görmüş ve elindeki bütün istihbarat bilgilerini vermek karşılığında Amerika ve İngiltere ile anlaşmıştır. Ağustos 1945’de özel bir uçakla ve Amerikan üniformasıyla Washington’a kaçırılmıştır. Burada, Amerikan Dış İşleri’nin önde gelen yöneticileri Allen Dulles ve William Donovan’la buluşmuştur. Gehlen’in Amerikan yönetimiyle yaptığı anlaşma ana hatlarıyla şöyleydi:

    - Gehlen bütün örgütünü ve elindeki bilgileri antikomünist savaşta kullanılmak üzere Amerikan İstihbarat teşkilatına aktaracak.

    Karşılığında:

    - Gehlen kendi örgütünün yönetimi üzerinde mutlak söz hakkına sahip olacak.

    - Örgüte Amerikalıların girişi tamamen kendi onayına bağlı olacak.

    - Örgüt yalnız SSCB ve ona yakın olan ülkelere karşı kullanılacak.

    - Örgüt gelecekte Batı Alman İstihbaratı’nın temelini oluşturacak.

    - Örgüt, Gehlen’in, Alman çıkarlarına aykırı olarak gördüğü hiçbir operasyona katılmayacak. (-Stalin Arşivi’nin notu)

    [38] Rood, 6 Haziran 1989, s.2.

    [39] Inprecor, 4. Enternasyonal’in 11. Dünya Kongresi, Kasım, 1979, s.250.

    [40] Martens Ludo: L’URSS et la contre-révolution de velours, [SSCB ve Kadife Karşıdevrim] Ed. EPO, Bruxelles, 1990, s.107.

    [41] Rood, 20 Haziran 1989, s. 6.

    [42] Rood, n°12, 20 Haziran 1989, s.12.

    [43] Sean Connoly, Inprecor, n° 108, 14 Eylül 1981, s.24.

    [44] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.

    [45] Petr Uhl, Inprecor, n°304, 9-22 Mart 1990, s.26.

    [46] Rood, 26 Aralık 1989, s. 5.

    [47] Inprecor, n°296, 30 Ekim-12 Kasım 1989, s.4.

    [48] Rood, 26 Aralık 1989, s. 8.

    [49] Inprecor, n°296, 30 oct-12 Kasım 1989, s.4.

    [50] Mandel Inprecor, n°297, 13-26 Kasım 1989, s.3.

    [51] Humo, 21 Aralık 1989, p 18-20.

    [52] Groupe d’Initiative pour un Parti Social-Démocrate en RDA, [DAC’de Sosyaldemokrat Parti İnisiyatifi] 12 Eylül 1989, şunun içinde: Inprecor, n°297, 13-26 Kasım 1989, s.10.

    [53] Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.15-16.

    [54] Mandel, Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s. 15.

    [55] Lenin: Birinci Halk Eğitimi Kongresi, 19 Mayıs 1919, Bütün Eserleri Cilt 29, s.356-362.

    [56] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.

    [57] Inprecor, Özel Sayı, 9. Dünya Kongresi, 1979, s.236-237.

    [58] Mandel, Inprecor, n° 283, 6 Mart 1989, s.4.

    [59] Inprecor, n°283, 6 Mart 1989, s. 3.

    [60] Inprecor, n°287, 1 Mayıs özel sayısı, 1989, s.8-9.

    [61] Rood, 6 Haziran 1989, s.2.

    [62] Rood, 20 Haziran 1989, s. 6-7.

    [63] Rood, 20 Haziran 1989, s.6 –s.12.

    [64] “Tien An Men 1989: de la dérive révisionniste à l’émeute contre-révolutionnaire”, [Tien An Men 1989: revizyonist sapmadan karşı devrimci ayaklanmaya] şunun içinde: Etudes marxistes, n°12, Eylül 1991, Brüksel,, s. 62-63.

    [65] Inprecor, n°295, 16-29 Ekim 1989, s.15-16.

    [66] Inprecor, n°295, 16-29 ekim 1989, s.18-19

    Bunlar solcu filen değidir onun için zaten hep sosyalist kesimlerce
    dışlanmıştırlar.



    WWWW.STALİNKAYNAK.COM




    PATİ[email protected]