ikimiz mi desek beraber hiçbir şey yaptığımız yoktu beraber yürüyoruz desek, o kendiyle yürürdü aramızda binlerce insan vardı belki ben aramızdaki mesafeyi o günlerde görmüyordum. üstelik aramızı yoklayan şeytanlara büsbütün kızıyordum
otursak o kendiyle oturur gibi mutsuzdu ben onunla oturur gibi çayımı bir güzel içerdim, fatma'nın gözlerini içerdim huysuzluk etti mi, içim ürperirdi huysuzluğundan nasıl desem, korkunç bir uğursuzluk düşen nar gibi etrafa saçılmış olurduk sanki ben onda yoktum o zaman evinden bile sayılmazdım elbiselerimiz ayrı, susuşlarımız, korkularımız; böylce biz bir bütün sayılmıyorduk
ben kendi kendime severdim o kendi kendine sevmezdi bir elmaya dokunmuyor gibi ısırmıyor gibi şeffaf yanlarından öylece severdik o serin köşesinde denizin herşeyde eksik herşeyde mutsuz paltosuna sarılı bir yalnızlık gibi çıkmış gibi uykusundan bir sübyanın işte öylece kendi kendine
ben üzgünsem onunla birlikte üzgündüm onun karaltısından filan bile üzgündüm ayaklarının çarpmasından birbirine bir sütun gibi döndüğü zaman yüzünü onu bakmamak ordusu sanırdım işte orada kahrolurdum, aramızda bunca bina varken bunca sözcük bunca duvara çarparken fatma'yla ikimiz iki oyuncak gibi yanyana sadece yanyana
aramızda binlerce insan vardı ben aramazda masa var sanırdım. çayımın en şehvetli yanı dudaklarımı ıslatırdı sonra bir gün nedense fatmayla ikimiz kaldık o ikimizken biz gökyüzüne baktık o ikimizken yumuşak o ikimizken hayat güzeldi benim kalbim ondan sonra ağrıdı.
jim morrison
bir arkadaşım rüyasında görmüş: ıspartaya tayin istiyormuşum. ne tuhaf ısparta aklımın ucundan geçmeyen şehir...
ebu hureyfe de diyenler vardır.
mem isen göster mem’liğini,
zin isen sus anlaşılsın ağladığın
bana nuri bilge ceylan'ın uzak filmini çağrıştırıyor.
http://www.banksy.co.uk/indoors/index2.html
bunu düşünmekte yarar var.
Fatma'yla İkimiz
ikimiz mi desek
beraber hiçbir şey yaptığımız yoktu
beraber yürüyoruz desek, o kendiyle yürürdü
aramızda binlerce insan vardı belki
ben aramızdaki mesafeyi o günlerde görmüyordum.
üstelik aramızı yoklayan şeytanlara
büsbütün kızıyordum
otursak o kendiyle oturur gibi mutsuzdu
ben onunla oturur gibi
çayımı bir güzel içerdim, fatma'nın gözlerini içerdim
huysuzluk etti mi, içim ürperirdi huysuzluğundan
nasıl desem, korkunç bir uğursuzluk
düşen nar gibi etrafa saçılmış olurduk sanki
ben onda yoktum o zaman evinden bile sayılmazdım
elbiselerimiz ayrı, susuşlarımız, korkularımız;
böylce biz bir bütün sayılmıyorduk
ben kendi kendime severdim
o kendi kendine sevmezdi
bir elmaya dokunmuyor gibi
ısırmıyor gibi şeffaf yanlarından
öylece severdik o serin köşesinde denizin
herşeyde eksik herşeyde mutsuz
paltosuna sarılı bir yalnızlık gibi
çıkmış gibi uykusundan bir sübyanın
işte öylece kendi kendine
ben üzgünsem onunla birlikte üzgündüm
onun karaltısından filan bile üzgündüm
ayaklarının çarpmasından birbirine
bir sütun gibi döndüğü zaman yüzünü
onu bakmamak ordusu sanırdım
işte orada kahrolurdum,
aramızda bunca bina varken
bunca sözcük bunca duvara çarparken
fatma'yla ikimiz iki oyuncak gibi yanyana
sadece yanyana
aramızda binlerce insan vardı
ben aramazda masa var sanırdım.
çayımın en şehvetli yanı dudaklarımı ıslatırdı
sonra bir gün nedense fatmayla ikimiz kaldık
o ikimizken biz gökyüzüne baktık
o ikimizken yumuşak
o ikimizken hayat güzeldi
benim kalbim ondan sonra ağrıdı.
Mehmet Şah Erincik
son iki kasetine kadar epey takdirle izlenen kürt müzisyen. son kasetinde daha çok popülarite unsuru gözönünde tutulduğundan pek tutulmadı.
duri şarkısı iyidir dur: uzak duri: uzaksın...
uzaktaki keder öldürdün beni
tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan misali. direnmek yaşamaktır yaşamak direnmektir.
geçelim bunu efendiler geçelim...
eşeğimiz bizim.