Bir Akşamüstü Son Derece Yalnız Bir Duvar İçin Yazılmış Şiir
bir duvara benziyorum akşamüzerleri, yapayalnız bir duvara sular yüzüme değiyor, ben bu akşamüzerlerini sevmiyorum uzaktan şaşkınlıklarla kucaklaşırken yaşıtlarım ben duvara benziyorum, hüzünlü bir duvara bir kadının düşmemek için tutunduğu bir çocuğun korkunç oyununda cüceler, periler yok ve arabalarda ağlak şarkılar çalıyor olmadık bir cam hışırtısıyla sökülüyorum günün içinden söküldükçe bir duvara benziyorum, benzersiz bir duvara
bakakalırsınız öylece. ve eğer sevgiliyse giden, yani severek gidense, bir film müziği hüznü basar.
aslında neye üzüldüğünüzü kestiremezsiniz, yani üzülmüş müsünüz üzülmemiş misiniz o bile belirsizdir. belli olan tek şey; artık tek başınalık hissi yaşadığınızdır. bu biraz koyar. oturursunuz karanlık bir odaya. ya da oda demeyelim, bir yer diyelim, içinizde bir yere oturursunuz. kalakalırsınız.
eğer giden sevgiliyse ve durmadan sayıklamışsa 'beni ne olur hiç bırakma' diye. yani gitmek midir değil midir bilemezsiniz.
sonra unuttum dersiniz, unutmalıyım... binlerce yüzbinlerce insan yaşıyor yeryüzünde bilirsiniz. birileri hep gider birileri hep gelir bilirsiniz. yeni yüzler yeni aşklar bekler sizi bilirsiniz. daha çok şey bilirsiniz ama hep bir kırıklık kalır.
bir pazar öğleden sonra, ansızın teper o acı, giden sevgilinin gittiğine inanmaya başlayarak. üzgünlük bir atlı gelir kurulur evinize. siz onunla başbaşa...
üçleme mi diyelim yahut şöyle zikredelim. sartre ve simone birbirlerine aşkı meşhur iki felsefecidir. sonra araya sartre'nin çapkınlıkları girer, çoğalır çoğalır çoğalır en son simone'nin öğrencilerinden biriyle ilişkiye girer.
kahrolan simone'nin kadınsal tepkimesi çok ilginçtir. nefretini şöyle dışavurur. kendi öğrencisiyle lezbiyen ilişki yaşayarak. bunu bir öyküsünde de konu edinmiştir. yorum yazmaya gerek var mı bilmiyorum. ama öçalış'ın böylesi hayli ilginç...
bekleme ben senle güneşi bulmaya geldim ürkme kavganı sormaya geldim gücenme güneşten sunmaya geldim kapkara geçiyor günler hesabı yok ekmeğin az tuzun tadı yok çocuklar belki gülmüyor
kayalık sevdalar dikenli yollar pusu kurulmuş dinmez ağlar yüzüne kapanıp ağlamak vardı oysa ben seni bulmaya geldim kalbine güneşi asmaya geldim tükenme
sen yağmurlu günlere yakışırsın yollar çeker uzak dağlar çeker ıslanan yapraklar gibi yüzün ışır ışırsa beni unutma
alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra bir yer sızlar yanar içimde büsbütün her şeye rağmen herşeye rağmen içinde bir yer üşür üşürse beni unutma
bana sevdiğim kadını çağrıştırır biricik kelimesi, zaten sevdiğim kadın değilse biricik de değildir.
gidersen yıkılır bu kent
kuşlar da göçer...
bir nehir olur susarım yüzünün deltasında
der ahmet telli.
Bir Akşamüstü Son Derece Yalnız Bir Duvar İçin Yazılmış Şiir
bir duvara benziyorum akşamüzerleri, yapayalnız bir duvara
sular yüzüme değiyor, ben bu akşamüzerlerini sevmiyorum
uzaktan şaşkınlıklarla kucaklaşırken yaşıtlarım
ben duvara benziyorum, hüzünlü bir duvara
bir kadının düşmemek için tutunduğu bir çocuğun korkunç oyununda
cüceler, periler yok ve arabalarda ağlak şarkılar çalıyor
olmadık bir cam hışırtısıyla sökülüyorum günün içinden
söküldükçe bir duvara benziyorum, benzersiz bir duvara
bakakalırsınız öylece. ve eğer sevgiliyse giden, yani severek gidense, bir film müziği hüznü basar.
aslında neye üzüldüğünüzü kestiremezsiniz, yani üzülmüş müsünüz üzülmemiş misiniz o bile belirsizdir. belli olan tek şey; artık tek başınalık hissi yaşadığınızdır. bu biraz koyar. oturursunuz karanlık bir odaya. ya da oda demeyelim, bir yer diyelim, içinizde bir yere oturursunuz. kalakalırsınız.
eğer giden sevgiliyse ve durmadan sayıklamışsa 'beni ne olur hiç bırakma' diye. yani gitmek midir değil midir bilemezsiniz.
sonra unuttum dersiniz, unutmalıyım... binlerce yüzbinlerce insan yaşıyor yeryüzünde bilirsiniz. birileri hep gider birileri hep gelir bilirsiniz. yeni yüzler yeni aşklar bekler sizi bilirsiniz. daha çok şey bilirsiniz ama hep bir kırıklık kalır.
bir pazar öğleden sonra, ansızın teper o acı, giden sevgilinin gittiğine inanmaya başlayarak. üzgünlük bir atlı gelir kurulur evinize. siz onunla başbaşa...
film biter.
uykuya kalır bir deli rüzgar...
üçleme mi diyelim yahut şöyle zikredelim. sartre ve simone birbirlerine aşkı meşhur iki felsefecidir. sonra araya sartre'nin çapkınlıkları girer, çoğalır çoğalır çoğalır en son simone'nin öğrencilerinden biriyle ilişkiye girer.
kahrolan simone'nin kadınsal tepkimesi çok ilginçtir. nefretini şöyle dışavurur. kendi öğrencisiyle lezbiyen ilişki yaşayarak. bunu bir öyküsünde de konu edinmiştir. yorum yazmaya gerek var mı bilmiyorum. ama öçalış'ın böylesi hayli ilginç...
bekleme
ben senle güneşi bulmaya geldim
ürkme
kavganı sormaya geldim
gücenme
güneşten sunmaya geldim
kapkara geçiyor günler hesabı yok
ekmeğin az tuzun tadı yok
çocuklar belki gülmüyor
kayalık sevdalar dikenli yollar
pusu kurulmuş dinmez ağlar
yüzüne kapanıp ağlamak vardı
oysa ben seni bulmaya geldim
kalbine güneşi asmaya geldim
tükenme
suavi
bilmeyenlerin sadece 'hoşgörü' ile anımsadığı şahsiyet.
sen yağmurlu günlere yakışırsın
yollar çeker uzak dağlar çeker
ıslanan yapraklar gibi yüzün ışır
ışırsa beni unutma
alır yürür sıcak mavisi gökyüzünün
kuşlar döner uzun yağmurlardan sonra
bir yer sızlar yanar içimde büsbütün
her şeye rağmen herşeye rağmen içinde bir yer üşür
üşürse beni unutma
son dönemlerde sağcı solcu islamcı bir çok insanın yeniden üzerinde düşündüğü şahsiyet...
kadın kadına programı'nın bu günkü menüsü: gülmekten ölmek
yapılışı: bir adet gülme alınız. canınız çıkıncaya kadar kullanınız...