Bir kadının gözyaşları hafife alınacak kadar değersiz değildir... Kadın paylaşmayı sever. Onun için de en değerli olanını verir; gözyaşlarını. Kadın güçlüdür aslında. Gözyaşları onun güçsüz olduğunu kanıtlamaz... Bir kadın nelere katlanır. Öncelikle toplumdaki yerini sağlama almak zorundadır kadın.... Öyle saçı uzun aklı kısa da değildir. Çok zekidir... Başkalarının kuvveti kalmadığında, devam edecek azim vardır onda. Ailesi hastalandığında, yorgunluğa pabuç bırakmayacak kadar kuvvetlidir. Her türlü şartlar altında, onu incitseler, hafife alsalar veya gururunu ayaklar altına alsalar bile o yine sevdiklerinin yanında kalır. Vefası çoktur. Acıma duygusu ona tümüyle verilmiştir, çünkü o bir kere anne olma şerefine layık görülmüştür... Kadın dinlemeyi sever, derman olmayı da. Duygularını ve düşüncelerini paylaşır herkesle. Eşiyle, dostuyla hatta düşmanıyla bile konuşur. Aslında düşmanı da yoktur onun ya, yalnız pekiyi anlaşamadıkları vardır bazen... Sevdiklerinin tüm kusurlarına rağmen, kadına sevme kuvveti de verilmiştir... O her zaman duyarlılığıyla, sadakatiyle, anlayışıyla sevdiğinin yanındadır aslında... Ama gel gör ki, kadın asla unutmaz. İyiliği de kötülüğü de. Yapılanlar, iğne oyası gibi işlenir narin yüreğine. Ama bazen yinede susmayı tercih eder gerektiğin de... Yorgun düşmüş biçare yüreği hep umut içindedir; hep sevilsin ister. Unutulmak ona ölüm gelir... İşte budur kadın. Gözyaşları ise onun zayıflığını değil, insan olmanın simgesini ifade eder... Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu... Kadını esas güzel yapan, sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu ve anlayışıdır. Yalnızca bilgisi değil, aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır kadını kadın yapan... Onun içinde bütün bunların ifadesi olan gözyaşlarını asla kimseden esirgemez insanlık namına.
KADINI, KADIN YAPAN ASLINDA GÖZYAŞIDIR..Devamını Gör
... İçimi susturmak istediğimde kaç yaşında olduğumu dahi hatırlamıyorum. Buna neden gerek duyduğumu da keza... Sahiden neden susturmak istedim içimi acaba? Başıma iş açmasından korktuğum için mi? Sorular soruyordum zaten. Belki de bu soruları susturup muhtemelen verilmeyecek cevapların da önüne bir barikat koymuş olmak için... Kim bilir, sorularımı yüksek sesle dile getirebilecek cesareti bulup buluşturabilseydim bir yerlerimden, belki de hiçbir zaman cevapsız kalmayacaktım. Umut dünyası, demişler... Bir zamanlar benim de “umut dünya”m vardı. Bir erkeğin sayesinde yoktan var etmiştim o dünyayı. O kadar güzel insanlar yerleştiriyordu ki – hem de yerli yerine – dünyamıza, ister istemez kaptırmıştım işte kendimi. Sonra o dünyanın kıyameti gerçek dünyanınkinden daha erken gerçekleşti. Yerle bir oldu içime özenle yerleştirdiğim tüm duygular, insancıklar, bir de evimiz... Belki de o gün susturmuşumdur içimi. Yaşamım bir “harikalar diyarında Alice” oluvermişken aniden “gerçeğe uyanan dünyalı”ya dönüşüvermişti ve evet, ben o günden beri suskunum. Tepkisizim. “Umurumda değil”cilik oynuyorum ama, aslında etrafıma zaman zaman yerleşen saf âşıklara gözüm çalındığı, ister istemez iç geçirdiğim hâlde...
dudaktan kalbe yi ilk kez okuduğumdan bu yana hep bir üzüm bağında koşturmanın hayalini kurarım.hayalim gerçekleşmedikçe de kitabı ve TV dizisini defalarca okur,izlerim.keza çalıkuşunu da... reşat nuri güntekin dir beni yazmaya iten,bana edebiyatı sevdiren...
daktiloyla roman yazmanın zevkini aldım ya artık ölsem de gam yemem. daha zevkli oluyor evet, ama aynı zamanda da daha ilham verici, samimi oluyor. e tabi eksi yönleri de var ama daktilo ile edebiyat birbirine yakışıyor gerçekten.
Bir Kadın Neden Ağlar?
Bir kadının gözyaşları hafife alınacak kadar değersiz
değildir...
Kadın paylaşmayı sever.
Onun için de en değerli olanını verir; gözyaşlarını.
Kadın güçlüdür aslında. Gözyaşları onun güçsüz olduğunu kanıtlamaz...
Bir kadın nelere katlanır.
Öncelikle toplumdaki yerini sağlama almak zorundadır kadın....
Öyle saçı uzun aklı kısa da değildir. Çok zekidir...
Başkalarının kuvveti kalmadığında, devam edecek azim vardır onda.
Ailesi hastalandığında, yorgunluğa pabuç bırakmayacak kadar kuvvetlidir.
Her türlü şartlar altında, onu incitseler, hafife alsalar veya gururunu ayaklar
altına alsalar bile o yine sevdiklerinin yanında kalır. Vefası çoktur. Acıma
duygusu ona tümüyle verilmiştir, çünkü o bir kere anne olma şerefine layık
görülmüştür...
Kadın dinlemeyi sever, derman olmayı da. Duygularını ve düşüncelerini paylaşır
herkesle. Eşiyle, dostuyla hatta düşmanıyla bile konuşur. Aslında düşmanı da
yoktur onun ya, yalnız pekiyi anlaşamadıkları vardır bazen...
Sevdiklerinin tüm kusurlarına rağmen, kadına sevme kuvveti de verilmiştir...
O her zaman duyarlılığıyla, sadakatiyle, anlayışıyla sevdiğinin yanındadır
aslında...
Ama gel gör ki, kadın asla unutmaz. İyiliği de kötülüğü de. Yapılanlar, iğne
oyası gibi işlenir narin yüreğine. Ama bazen yinede susmayı tercih eder
gerektiğin de...
Yorgun düşmüş biçare yüreği hep umut içindedir; hep sevilsin ister. Unutulmak
ona ölüm gelir...
İşte budur kadın. Gözyaşları ise onun zayıflığını değil, insan olmanın
simgesini ifade eder...
Kadını güzel yapan şey ne saçı, ne vücudu...
Kadını esas güzel yapan, sevgisini paylaşabilmesi, fedakarlığı, sorumluluğu ve
anlayışıdır. Yalnızca bilgisi değil, aynı zamanda kalbe de yönelik aklıdır
kadını kadın yapan...
Onun içinde bütün bunların ifadesi olan gözyaşlarını asla kimseden esirgemez
insanlık namına.
KADINI, KADIN YAPAN ASLINDA GÖZYAŞIDIR..Devamını Gör
... İçimi susturmak istediğimde kaç yaşında olduğumu dahi hatırlamıyorum. Buna neden gerek duyduğumu da keza... Sahiden neden susturmak istedim içimi acaba? Başıma iş açmasından korktuğum için mi? Sorular soruyordum zaten. Belki de bu soruları susturup muhtemelen verilmeyecek cevapların da önüne bir barikat koymuş olmak için... Kim bilir, sorularımı yüksek sesle dile getirebilecek cesareti bulup buluşturabilseydim bir yerlerimden, belki de hiçbir zaman cevapsız kalmayacaktım. Umut dünyası, demişler... Bir zamanlar benim de “umut dünya”m vardı. Bir erkeğin sayesinde yoktan var etmiştim o dünyayı. O kadar güzel insanlar yerleştiriyordu ki – hem de yerli yerine – dünyamıza, ister istemez kaptırmıştım işte kendimi. Sonra o dünyanın kıyameti gerçek dünyanınkinden daha erken gerçekleşti. Yerle bir oldu içime özenle yerleştirdiğim tüm duygular, insancıklar, bir de evimiz... Belki de o gün susturmuşumdur içimi. Yaşamım bir “harikalar diyarında Alice” oluvermişken aniden “gerçeğe uyanan dünyalı”ya dönüşüvermişti ve evet, ben o günden beri suskunum. Tepkisizim. “Umurumda değil”cilik oynuyorum ama, aslında etrafıma zaman zaman yerleşen saf âşıklara gözüm çalındığı, ister istemez iç geçirdiğim hâlde...
dudaktan kalbe yi ilk kez okuduğumdan bu yana hep bir üzüm bağında koşturmanın hayalini kurarım.hayalim gerçekleşmedikçe de kitabı ve TV dizisini defalarca okur,izlerim.keza çalıkuşunu da... reşat nuri güntekin dir beni yazmaya iten,bana edebiyatı sevdiren...
nefes almak yada neyle almak? nefesiniz olanları kaybetmek! hepsinden daha mühimi kaybetmekle nefessiz kalmak..!
geçmişe dair bir anı..!
yapmak istediklerimi yarına bıraktığını ve de işte sana bir şans daha,dediğini duyar gibi olduğum sadık bir dost..!
aklıma muhteşem görüntüsü ve hazerfan ahmet çelebi den başka ne gelebilir ki..?
inleyen nağmeler...
lisede en sevdiğim dersti ama artık yaşamımın ta kendisi oldu. onsuz bir hayat düşünemiyorum. edebiyat beni yeniden dünyaya getirdi.
daktiloyla roman yazmanın zevkini aldım ya artık ölsem de gam yemem. daha zevkli oluyor evet, ama aynı zamanda da daha ilham verici, samimi oluyor. e tabi eksi yönleri de var ama daktilo ile edebiyat birbirine yakışıyor gerçekten.