Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • ezan21.08.2003 - 17:59

    hayyales sala hayyalel felah...
    Anti kapitalist bir duruş ve o sağlam duruşa davet...

  • akp15.08.2003 - 09:53

    Dünya karması... Bir ben yokum.

  • tuareg14.08.2003 - 14:15

    Fas'ta yaşayan bir kabile...

  • tuareg12.08.2003 - 10:58

    Bir de Can Yayınları arasından çıkan bu başlıkta bir roman vardı... Şimdi baskısı yok malesef... Sanırım filmi de yapılmıştı bu romanın...

  • coca cola08.08.2003 - 11:57

    Cola bir batı içeceğidir ve batılı yaşam tarzının sembolüdür. Dolayısıyla Coca Cola ne ise Cola Turka da odur. Batı karşıtı bir duruş için yani dik duruş için Colayı boykota devam... Tabii Cola Turka'yı da...

  • eşref04.08.2003 - 15:46

    Her insanın bir eşref saati vardır, bir de (...) saati...

  • ömer karaoğlu01.08.2003 - 14:30

    Küçük dev adam...

  • yusuf islam25.07.2003 - 10:41

    Müslüman olmadan önce mükemmel müzikler yapan, İslam'ı seçtikten sonra ise klasik ilahiler (her zaman her yerde duyduğumuz ilahiler demek istiyorum.) söyleyen bir sanatçı. I Have no Canons That Roar ve Lady Dubanvile isimli çalışmaları harika...
    Bu arada Yusuf İslam'ın eserlerini Türkiye'de yayınlayan şirkete de (Asır Media) bir çift sözüm var. Kendisi için çekilen klipte Yusuf İslam 'Rasulallah' derken ekranda deve beliriyor. Bu çok çirkin bir durum. O klibin bir an evvel piyasadan çekilmesi gerek. Yoksa her seyredişimde birşeyler mırıldanıyorum...

  • erbakan21.07.2003 - 14:28

    Necmettin Erbakan ve 'yeni bir dünya kurmak'

    Önceki gün Necmettin Erbakan üzerine yazdığım yazıya farklı tepkiler almam gayet normal. Erbakan'ın sevenleri var, karşı olanları var. Herkes kendi zaviyesinden değerlendiriyor. Yazı dolayısıyla gelen e-postalar arasından biri özellikle dikkatimi çekti.

    Uzun zamandır yurt dışında yaşadığını ve pekçok yabancı ile temas halinde bulunduğunu belirten bir okuyucu N. Erbakan'ın Türkiye'den çok yurt dışında, özellikle de İslam ülkelerinde tanındığını, oradaki insanların Erbakan'ı daha iyi anladıklarını ve fikirlerini takdir ettiklerini belirtiyordu. Hatta 'Büyük insanlar kendi topraklarında hak ettiği değeri bulamıyorlar maalesef' diyerek genel bir gözlemini ve kanaatini dile getiriyordu.

    Aslında benim o yazıda dikkat çekmek istediğim nokta da burası idi. Yani Erbakan'ın Türkiye'de siyaset yapan bir siyasi lider olmanın ötesinde dünyayı değiştirmek isteyen ve 'yeni bir dünya'yı kurmaya çalışan bir lider görüntüsü vermesi.

    Saadet Parti'li kadınların düzenledikleri bir toplantıda konuşurken Erbakan 'Yeni dünyayı biz kuracağız' diyerek dünyadaki tüm insanların saadetini istediklerini, hareket noktalarının şefkat olduğunu söylemesi dünya lideri rolünü oynamaya çalışması tezini desteklemektedir.

    N. Erbakan'ın konuşmalarında devamlı mevcut dünya düzeninden şikayet, bugünün dünya sisteminin 'kuvveti üstün tutan' bir anlayışa dayalı olduğu ve dünyada mevcut altı milyar insanın saadeti için bunun değişmesi gerektiği vurgusu öne çıkmaktadır. 'Yeni bir dünyayı kurma', 'altı milyar insanın saadeti için çalışma', 'kuvveti değil hakkı üstün tutan düzen kurma' gibi sloganlarla ifade edilen hedeflerin ahlaki değeri konusunda kimsenin itiraz yükselteceğini sanmıyorum.

    Bir siyasi parti yeni bir dünya kurabilir mi?

    Ancak gözlerden kaçırılan önemli bir problem var.

    Türkiye gibi bir ülkenin herhangi bir siyasi partisi ve onun lideri, mevcut dünya sistemini değiştirme ve yeni bir dünya kurma şansına ve imkanına ne kadar sahiptir? Bu sorunun sıkça sorulması ve 'yapılabilir' olanın ne olduğunun ortaya konulması gerekiyor.

    Siyasi partiler yapıları gereği bulundukları ülkelerde belli toplum kesimlerine dayanır ve o kesimlerden aldıkları destekle ortak sorunları belli biçimlerde çözmeye çalışırlar. Hiçbir siyasi parti yeni bir dünya kurma, dünyadaki tüm insanlara saadet getirme, hakka dayalı bir dünya sistemi tesis etme hedefini gerçekleştirme şansına ve imkanına sahip değildir. Bırakın tek başına bir siyasi partinin bu tür global hedefleri gerçekleştirmesini, bunu herhangi bir süper gücün dahi gerçekleştirebilme şansı bulunmamaktadır.

    Hiçbir parti tüm dünyayı hedef kitlesi olarak seçme şansına sahip değildir. Dünyadaki altı milyarın sorunlarını çözecek bir parti veya liderin olacağını düşünmenin ne kadar gerçeklerden uzak bir hayal olduğu ortadadır. Böyle bir düşünce ve ideoloji olabilir, ancak bu tür düşünce ve ideoloji bir partinin programı olamaz.

    Erbakan parti lideri değil...

    Aslında Erbakan bir siyasi parti lideri olarak değil bir düşünür, bir ideolog olarak hareket etmekte ve dünya genelini dikkate alarak mevcut 'kuvvete dayalı' ve insanları mutsuz eden sistemin yerine 'hakka dayalı' ve toplumları saadete ulaştıracağını iddia ettiği bir alternatif program önermektedir. İktidarda bulunduğu dönemde gerçekleştirmeye çalıştığı D-8 Projesi'ni bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

    Erbakan'ın ısrarla tekrarladığı 'yeni bir dünyanın kurulması' ve 'altı milyar insanın saadetinin sağlanması' tek başına ne bir siyasi partinin ne de bir devletin başarabileceği rasyonel bir hedeftir. Böyle bir hedef ancak bir temenni, bir ideal ve bir düşünce olabilir. Ahlaki bakımdan bu tür düşüncelere herkesin destek vermesi mümkün, ancak siyasi bakından böyle bir hedefin savunulabilir, gerçekleştirilebilir ve mümkün olabilir bir ideal olmadığı açıktır. Siyaset temelde imkansız olanla mümkün olanı ayrıştırabilmektir.

    Davut DURSUN/19.06.2003/ Yeni Şafak
    [email protected]

  • erbakan21.07.2003 - 14:26

    Necmettin Erbakan'ı dinlerken

    Necmettin Erbakan'ın siyasetin en renkli ve en özgün simalarından biri olduğunda şüphe yok.

    Otuz seneyi aşkın bir zamandır siyaset sahnesinin en önlerinde yer aldı. Hep eleştirel, farklı ve muhalif rolü oynadı, oynuyor. Pek çok kişi onun kendine özgü üslubuna takılıp kaldığından dolayıdır ki söyledikleri, hedefleri ve idealleri gözden kaçırıldı. Çoğu kez de muhalifleri onu magazin zeminine çektiklerinden ne söyledikleri anlaşılamadı.

    Türkiye'nin son otuz yılı, biraz da Erbakan'ın siyaset hayatının özetidir. Altmışlı yılların ortasından başlayarak Türk siyasetinde öne çıkan yeni eksen ve bu eksen içerisindeki gitgeller, bölünmeler, yeni oluşumlar Erbakansız değerlendirilemez. Siyasetteki hakim sağ çizginin bu zaman zarfında kazandığı yeni renkler, yeni hedefler ve yeni oluşumlar Erbakan'ın çabalarının ürünüdür desek abartmış olmayız.

    Gelenekçi-yerlici çizgi...

    Türk sağının kendi içerisinde gelenekçi-yerlici ve dindar bir kol ile Batıcı-laik ve kasaba burjuvazisi çizgisine bölünmesinde Erbakan'ın rolü büyüktür. Ellili ve altmışlı yıllarda gelenekçi-dindar çizgidekiler hakim sağ kanattan ayrışmamış ve birlikte aynı siyasi safta yer alıyorlardı. İlk kez Milli Nizam Partisi ile bu ayrışma gerçekleşmiş ve ondan bu yana ayrışma devam etmektedir.

    Bugün Türkiye siyasetinde hakim eğilim haline gelen eğilimin ve hatta oluşumun ortaya çıkmasında Erbakan'ın yetmişlerin başından bu yana verdiği mücadele ve katkılarının önemi büyüktür. Ancak doksanların ortalarından itibaren gelenekçi-yerlici ve dindar kanatta meydana gelen ayrışma ve bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkan iki farklı partinin neyi ifade ettiği önemli bir sorudur. Evet bugün bu çizgide Saadet ve Ak Parti olmak üzere iki ayrı parti vardır ve bunlar birbirinin rakibi durumundadırlar.

    Gelenekçi-yerlici ve dindar çizginin iki ayrı partiye bölünmesi başlı başına önemli bir gelişmedir ve tahlili mümkündür. Bu iki partiden Saadet Partisinin son seçimlerde uğradığı başarısızlık ile Ak Partinin yakaladığı başarı ve iktidar süreci bu çizginin yeniden yapılandığını ifade etmektedir.

    Erbakan'ın beş yıllık yasaklılığın bitmesinden sonra Saadet Partisi'nin başına geçmesi ve kaldığı yerden siyasete yeniden başlaması bakışların kendisine yönelmesine yol açmıştır. İktidar karşısında ciddi bir muhalefet icra edemeyen CHP'nin bıraktığı boşluğu Erbakan doldurmaya koyulmuştur. Hemen her gün ülkenin bir yerinde konuşuyor ve iktidarı eleştiriye tabi tutuyor. Miting meydanlarında ve televizyonlardaki konuşmalarını dinlediğimizde Erbakan'ın eski heyecanından ve üslubundan hiçbir şey kaybetmediği, söylemini fazla değiştirmediği, hedeflerini yenilemediği dikkat çekiyor. Ancak hedefleri arasına bazı yeni çizgileri dahil etmiş, çeşitlendirmiş gözükmektedir. Mesela meşhur 'ağır sanayi' söylemi öne çıkmıyor, yerine 'yaşanabilir Türkiye' söylemi öne geçiyor.

    Erbakan'a Türkiye az geliyor...

    Uzun televizyon konuşmasını dinlerken onunla ilgili bir şey dikkatimi çekti. Sanıyorum onun farklılığı işte burada. O da şu: Erbakan sadece Türkiye toplumuna yönelik bir siyaset düşünmüyor. Kendisine oy verecek Türk seçmeninin tercihleri ve öncelikleri üzerinde siyaset yapmıyor. O dünyada mevcut kurulu düzene karşı bir siyaset yürütüyor, evrensel dünya iktidarına ve muktedirlere karşı bir mücadele yürütüyor. Erbakan'a Türkiye az geliyor, Türkiye onu tatmin etmiyor. Türkiye'yi dünyadaki kurulu iktidar ilişkilerinin sadece bir boyutu olarak görüyor ve dünyadaki iktidar ilişkileri değişmedikçe Türkiye ve İslam dünyasının ayağa kalkmasının imkansız oluğunu düşünüyor. Bu sebeple de dünya sistemine karşı bir mücadele yürütüyor.

    Onun söylemindeki 'dış güçler' dünya egemenlerini ifade ediyor. Türkiye'deki hakim güçleri ve hükümetin iki etkin ismini 'büyülenmiş' olarak nitelemesi de bundan dolayı olsa gerektir. Erbakan Hocanın televizyonda konuştuğu gün Radikal'de yayınlanan Giles Fraser'in 'Ortadoğu'da Kıyamet Alameti' 12 Haziran 2003, s.8) başlıklı yazıda dile getirilenler arasında ne kadar da benzerlikler var!

    Erbakan'ın söylediklerinin tümünün doğru olduğunu kabul etsek bile Türkiye'nin mevcut dünya siyasetini değiştirebilme imkanına sahip olduğunu nasıl düşünebiliriz? Sanıyorum Erbakan Hocanın en önemli farklılığı onun Türkiye gerçeklerinden hareketle değil yücelttiği ideallerden hareket ettiğidir. O idealizminden hiçbir şey kaybetmemiş haliyle dünyayı değiştirme misyonuna talip bir kişi olarak karşımızdadır.
    Davut Dursun/ 17.06.2003/ Yeni Şafak

    [email protected]