Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Elif Sirac
Elif Sirac

EVET, ÜMİTVAR OLUNUZ! ŞU İSTİKBAL İNKILABI İÇİNDE EN YÜKSEK GÜR SADA, İSLAM'IN SADASI OLACAKTIR...(SÜNUHAT)

  • peygamber13.06.2008 - 12:27

    kalbim dayanmaz oldu

    bir çare bulamadım derd-i efganıma
    içimdeki iştiyak bilmemki yetermi bana
    ceyhun edip gözyaşlarımı ağlasam da
    kalbim dayanamaz oldu
    senin yokluğuna ya Resulallah

    ibadet-ü taatımmı eksik bilmem rabbime karşı
    nedir bu hal nasıl arzederim sana aşkı
    yaralı bülbül gibi şakı da şakı
    ruhum bedende durmaz oldu
    senin hasretinden ya Resulallah

    keşke cürmümü istiğfarımla yunsaydım
    her nameni gönlüme ser levha yapsaydım
    ibadetimle bir ihtimal rızana kavuşsaydım
    seni düşününce bedenim titrer
    yine senin olmayışından ya Resulallah

    kalbim bu aht-ü peymanla seni nasıl unutsun
    unutursam bu damarlardaki demler kurusun
    sıratta bizi kurtaracak birtek sen olursun
    ruhumun her zerresinde ve her lahza bir sızı
    senin şefaatini ümid etmekten ya Resulallah(sallallahu aleyhi vesellem)


    Abdullah Demir

  • hâfız12.06.2008 - 11:58

    Yürüyen Kur'an-ı Kerim

    ...
    Öyle bir Kitap ki, Şân-ı Azîm, Kur'ân-ı Azîmü'ş-Şân!
    Bir harfine on ecir; sonu sonsuz rıza! Tekrarlanan her âyet-i kerîme,
    hıfzı için dökülen her gözyaşı, her ter damlasına paha
    biçilmeyen inciler deryası…Dediler ki, şeytan hafızlığın başında,
    ortasında dikilir ve oturur doğru yolunun üstüne…
    Öyleyse önü Aşk, ortası Aşk, sonu Aşk!
    Hıfza gönül vermiş zihinler! Diller, 'gönüllü zihinlere' tercümân sadece…
    Ey hâfız, sen artık yürüyen Kur'ân-ı Kerîm'sin!
    Gönderilen Gönderen'in kadrince olduğuna göre;
    Gönderilen'i yüklendin sen, Gönderen'i sakın unutma! ..
    Unutma!

    O'nu hıfzeden zihnin değil, yalnız gönlündür aslında…
    Kalbini başka şeylerle doldurma ki, gönlün her dâim bu şerefli
    hazîneye temiz, şanlı bir mahfaza olsun… Ve zihninden,
    yüreğinden diline aksın bu hazînenin incileri, mercanları...
    İnsanlar da nasiplensin bu hazineden ki, hakkını veresin bu cevherin!
    Sırrına denizler mürekkep olup yetişemiyorsa, yüklendiğin yükü
    anla da sakın hafif zannedip gönlünü, zihnini boşlama ey hâfız!
    Sen hâfızsın, yürüyen Kur'ân-ı Kerîm! Hıfzın yalnız zihninde kalmasın,
    önce yüreğine, sonra diline insin inşâallâh!
    'Ne yücedir o Allâh ki, bütün alemlere bir uyarıcı olarak
    kuluna Furkân'ı (Kur'ân'ı) indirmiştir.' (el-Furkân, 1)

  • Elif21.05.2008 - 15:52

    …………..
    / dostum, “elif” olmayı dilemişim sanırım bir vakt-i seherde, bir cesaretle….zor(luğunu) bilmemişim o zamanlarda; dilemişim..
    yar’ın huzurunda bir “elif” misali durabilmeyi dilemişim;
    oysa şimdilerde dizlerimin bağı çözülür; diz çökerim..
    be’ye meylederim; “başlasın bu cümle artık! ” derken yine “elif” misali kalıveririm bir bir’in huzurunda..
    yine zorlukla, yalnızca, yalın-ca…/


    “elif” olmak zor imiş!

    ama her elif’in yanında akvâ olan’ın yardımı, yar’lığı var imiş! !


    dostum, bilir misin “elif “ olmaya talip olmak nedir,
    bilir misin insan nasıl “elif” olur?
    dilersin o’ndan sadece o’nun yar-lığını, dilenirsin…
    o’nun kucağından başka mekanlar sana soğuk gelir,
    üşürsün bir ağustos sıcağında..yürüdüğün yollar sana yabancı gelir;
    bildik mekanlar sıkar seni..
    tanımadığın sîmalar sana âşina gelir,
    tanımadığın kişiler senin niyazına girer; tanıdıkların ise yabancı
    nazarlarla bakarlar sana. hikmetine eremediğin hallerle örülür hayatın;
    susmayı seversin; sükûtu seversin;
    sükûtu hal edinenleri seversin…


    dostum, bilir misin, “elif” bağlanmaz kendisinden sonraki harfe…
    sadece kendinden önceki harfe bağlanır; en önceki’ne belki de..
    sen, dünyana sonradan girenlere sıkıca bağlandığın vakit “elif” olmaz adın..sanırsın ki o zaman üzerindeki zorluklar kalkacak;
    ama herkes yüklenir üzerine..
    yardımsız yar’lar doluşur dünyana..
    ”yardımıyla gelen yar” gitti diye…

    aklımın al(a) madığı hallerin eteğinde gezinir dururum;
    belki aklım acziyetiyle susabilmeyi öğrenir diye..
    başımı tâ yüreğime kadar eğer, dinlerim o kısık fısıltıyı şimdilerde…
    …yüreğim dünyadaki kimsenin isminde titremez; bu belki de lütuftur,
    yar’dandır … bu, belki de “elif “olmanın gereğidir.

    /Allahu a’lem…/

    “elif” olmayı dileten de “var”imiş dostum;

    “yar” olmayı dileyen imiş…..

  • fethullah gülen30.09.2007 - 10:38

    GEL EFENDİM

    Ah efendim şu gurbetlik tez bitsin
    Seven gönül bilsen ne çok özlüyor
    Nağmeler hüzünlü, mızrabım kırık
    Sevenlerin hep yolunu gözlüyor

    Aman gurbet n'olur üç gün ara ver
    Al selamım götür aziz dosta ver
    Üç günden fazlası zulüm gurbetin
    Bir adım ötesi ölüm gurbetin

    Dostun dosta muhabbeti derindir
    Gel efendim sohbetimiz şenlensin
    Biz vuslatın sevinciyle coşalım
    Şu ayrılık varsın biraz dinlensin.

  • fethullah gülen21.09.2007 - 12:57

    Hedef ve İstikamet

    İnanan bir gönül sürekli “Rabbimi anlatamayacağım
    bir dünyada yaşamaktansa ölürüm daha iyi.”
    düşünce ve hissini taşır. Zaten O’nu anlatamayacak,
    sevip başkalarına sevdiremeyeceksek bu dünyada
    yaptığımız herşey abesle iştigaldir. Bunun dışındaki
    bütün mülahazaları balyozla vurup kırmak lazım.
    Her mümin, “Bu din benim dinim, dinimi anlatmak vazifemdir.”
    demeli. Müslüman sadece kendi olarak kalamaz.
    Kendiniz olarak kalmaya kalkarsanız bitersiniz.
    Ancak meyve verdiğiniz sürece yaşayabilirsiniz.
    İnsanlara faydalı olarak Cenab-ı Allah’ın rızasını
    kazanma duygusuyla hayırlı hizmetler ardında
    koşmuyorsanız pas tutup çürümeniz mukadderdir.
    Ayrıca, İslam’dan başka hiçbir sistem ya da ideolojinin
    insanlığa verecek birşeyi kalmamıştır. Öyleyse biz,
    insanlık için bir ışık olmalıyız; bir mum kadar da olsa
    etrafımızı iman nuruyla aydınlatmaya bakmalıyız.
    Karanlığı aydınlatmak ancak iyi bir müslümanlıkla mümkündür.
    Biz istikamet müslümanları olarak güven vadeden tavırlarımızla
    gönüllere akmalıyız. Bugün bazı insanlar bize inanmıyor olabilir;
    müslümanlar olarak yapageldiğimiz samimi işlerin ardında
    başka gayeler arayabilirler. Bu meselede de, başkalarını
    suçlama yerine bizim kendimizi tam ifade edemediğimiz hususu
    üzerinde durmalıyız. İnsanlar en az 40 sene bizi seyretmeli;
    hiç sapmadan, Cenab-ı Hakk’ın rızası dışında bir beklentiye
    girmeden, doğru müslümanlığı yaşamaya çalıştığımızı görmeli.
    İşte böyle bir kıvamda olduğunuz zaman göreceksiniz,
    insanlık fevç fevç size müracaat edecek ve sizi siz
    yapan hakikatlere koşacak.

  • fethullah gülen18.09.2007 - 10:20

    kıymetini bilmediler...

  • gençlik15.09.2007 - 09:48

    Arkadaşlar beni öldürün! .


    Benim yerime;

    hyperactiv, görev bilincine ve

    mesuliyet duygusuna sahip bir

    genç yetiştirin! .

    Benim yerime; günün 24 saati, her saatin 60

    dakikası, her dakikanın 60 saniyesi Allah'ı düşünen bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    Allah için yaşayan, iyiliği emreden,

    kötülüğü yasaklayan bir

    genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    kapı kapı dolaşıp Allah'ı anlatan,

    davasını anlatan, yılmadan

    yıkılmadan koşan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    ailesine, akrabalarına, komşularına, is

    arkadaşlarına, tüm çevresine Allah’ı anlatan ve

    bununla da yetinmeyip, deniz ötesi, okyanus ötesi diyarlara gidip

    davasını anlatan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    namazını tam ve doğru kılan, teheccüd

    ve evvabin namazını

    kaçırmayan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    geceleri Allah'a dua dua yalvaran,

    seccadesini göz yaşları ile

    yıkayan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    haram nedir bilmeyen, virdini dilinden

    eksik etmeyen bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    işinde çok iyi olan bol rızık kazanan

    ve kazandığının tamamını

    Allah yolunda harcayan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    az ile yetinen, kirada oturan

    bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    Allah'ı, Resulullah'ı ve davasını;

    annesinden, babasından, ailesinden, çocuğundan çok seven bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    Kurban denince, her şeyini kurban eden,

    o da yetmeyince kendini

    kurban eden bir genç yetiştirin! .

    benim yerime gazetem, dergim, bursum,

    himmetim diyen

    bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    cömert olan bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    'Biz nice hayvanlar yarattık

    rızıklarını yanlarında taşımazlar'

    ayetini anladığını,

    kazandığını biriktirmeyip dağıtarak gösteren

    bir genç yetiştirin! .

    Benim yerime;

    aç gezen, çok gezen bir genç

    Yetiştirin! .

    Benim yerime;

    Allah dostları zulüm altında iken tatil yapmayan,

    eğlenceye gitmeyen,

    televizyon seyretmeyen,

    ………
    Bir genç yetistirin! ..

    Benim yerime;

    Allah dostu bir genç yetistirin! .

    ……………….

    Alıntı

  • necip fazıl kısakürek11.09.2007 - 15:48

    “Anladım işi; Sanat Allah’ı aramakmış,
    Marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış.

    üstad necip fazıl’a göre; Şiir bir iman işi olmadıktan sonra,
    çocukların çelik çomak oynamaları değerinde bir oyalanıştır..

  • zübeyir gündüzalp06.09.2007 - 08:50

    Kendisini tedavi etmek isteyen doktorlara:
    'Ben Risale-i Nur'larla insanların ve İslâmların imanını kurtarmaları için gece-gündüz çalışma diye bir kara sevda hastalığına tutulmuştum. Sizin tıbbiyenizde, doktorluğunuzda 'kara sevda' hastalığının ilacı ve tedavisi var mıdır? ' diye sorular yöneltiyordu.
    Uzun, ince, tığ gibi ve gerilmiş yay gibi bir vücut.
    Her zaman, ayakta ve yatakta üzerindeki elbiseleri, her an sefere hazır akıncı fedâilerin ruh halinde bir fedâi.
    Daima düşünen, nurların tefekkür dünyasında yaşayan bir bahadır.
    Düşman karşısında, İslâm askerlerinin önünde kılıç sallayan, Osmanlı paşaları gibi, cevvaliyet ve hareket dolu.
    Bahtsız insanların, Kur'an talebelerini sanki birer adi suçlu gibi çamurlu ayaklarıyla, evlerindeki tertemiz halıların üzerlerinde dolaşarak alıp gittikleri günlerde, Selimler'in, Sinanlar'ın edası içinde, İstanbul'daki Fatih-Yavuz Selim durakları arasında, kaldırımlarda bir yürüyüşü vardı ki... bazı görülen, yaşanan ve tadılan durumlarını, ne anlatmak ne de yazmak mümkün değildir!


    'Yanmayan, yakamaz! '
    Konuştuğu zamanlarda gür ve tok sesiyle, kesin ve keskin cümleler kullanırdı. Sözler ağzından vecizeler halinde dökülürdü.
    Muhatabını ikna eden, ona yön veren, hedef gösteren cümle ve fikirler serdederdi.
    İstanbul-Süleymaniye'nin aydınlık dershanesinde, Kirazlı Mescid'in saadet dünyasına, dünyanın çeşitli belde ve ülkelerinden birçok alim insanlar gelirdi. Bunlara tesadüf ettiğim üç insan tercümanlık yaparlardı. Bazen merhum Gündüzalp Ağabey öyle ateşli ve âhenkli bir şekilde anlatırdı ki; gelen yabancılar, Türkçe bilmedikleri halde, tercümanlar da, daha tercüme etmedikleri halde, gülerek, Zübeyir Gündüzalp, anlatmak istediği o ateşîn cümle ve mânâları anladıklarını söylerlerdi. Artık tercümeye lüzum olmadığını ifade ederlerdi. En ümitsiz günlerde ve zamanlarda kendisiyle görüşen İslâm alimleri yanından sevinçlerle, ümit ve şevkle ayrılırlardı. Hazret-i Mevlânâ'nın veciz bir ifadesini duymuştum. Büyük Celaleddin Rumi Hazretleri:
    çok büyük bir gerçeği veciz şeklinde ifade buyurmuş.
    İşte, Kafkasları'ın bu alperen insanı, Kafkas insanın Mücahid ruhunu alan bu insan inandığı kesin hakikatın Kur'ân gerçeğini öyle ifade ederdi ki; içindeki iman ateşini karşısındaki de duyardı. Kalbindeki iman ateşiyle konuştuğu kimseleri hemen yakardı.
    Hayatı İslâmın dert ve çilesi ile geçmiş, davası yolunda birçok meşakkatler çekmişti. Meşakkatler karşısında yılmayan bir kimseydi. Kur'ân davasına bağlılığın müşahhas bir timsâli, sıddıkıyetin mümtaz bir ferdiydi.
    'Anam, babam ve nefsim sana feda olsun Ya Resulallah! ' diyen Sahabilerin bu asırda fedakâr bir varisi, onlar gibi herşeyini Resulullahın nuruna ve bu nurun yayılmasına hizmet için fedâ eden, bir zatı, alperendi. Mezkur gerçekleri kendisine adeta bir kartvizit yapmıştı, isim ve soy isim yapmıştı. Gündüzlerin, aydınlıkların ve Nur dünyalarının Gündüz Alp'iydi bu yiğit adam.
    Genç yaşında ölmüştü. Henüz elli yaşını bile bulamamıştı. Yayınlanan mahkeme müdafaaları ve notlarından derlenen kitap ve kitapçıklar onun muhteşem şahiseyetini gösteren aynalardır. Kendisine zulmeden zalimler bile, onun 'Vur! Vur! diye haykırışından korkarak, vurmalarını bırakırlardı. Öyle bir rehber şahsiyetti ki, iman ve Kur'ân yolunda hizmet etmek isteyenlere herşeyiyle yardımcı olur ve yol gösterirdi.

    risale-inur.org

  • zübeyir gündüzalp06.09.2007 - 08:39

    Bir alp eren..
    Nur'un kumandanı...