hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim ve şimdilerde ise ancak masaüstü resmim olarak gördüğüm, ve belki de özlediğim ilk üç şey arasında yer alan bir mekan... üsküdar kız kulesi...
üsküdar kanaatten tavuk göğsü üstüne dondurma alıp da kız kulesinin karşısında yemek kimileri için sıradan birşey olsa bile onu yaşayanlara göre büyük bir anlamı var... bunun için yaşamak lazım...
yalnızlık yaşamı anlamsızlaştırıyor, yaşama anlam katmak için hemen harekete geçin... bugün pencerenizi açtığınızda karşıdaki yaşlı teyzeye günaydın deyin, parktaki güvercine yem verin...
birisini ihtiyacınız olmadığı zaman arayın, onu hatırlayın... arkadaşlarınıza ismini söyleyin konuşurken... bir insanın duyacağı en güzel şeylerden biri adıdır...
vefalı olun... vefa sadece istanbulda bir semtin adı olarak kalmasın...
cem yılmaz, hayatı anlamış ve en güzel şekilde dolu dolu yaşıyor... hayata karşılık veriyor... teslim olmuyor... bu onun için bir zorluk değil... alışveriş gibi birşey...belki de yaşamla dalga geçiyor...
zarif bir insan... asi bir insan... toprak gibi mütevazı, su gibi aziz... eserlerini okuyunca bugünkü şairlerden biraz farklı olduğunu gördüm... anlaşılması da zor aslında... televole şairi değil... iki gözü var, ama, o iki gözle görülecek şeylerden daha çok görüyor... gözleri ufukta... sanki görüp te aktarmak istediği çok önemli şeyler var ve bunları işaret ediyor... kapalı bir şair... ama sanki bu kapalılığı bir eksiklik değil, bir şeyler söylemek istiyor, söyleyemiyor ve ne olur beni anlayın diyor... aciz olduğunu söylüyor isminin baş harflerini göstererek; ahmet cahit zarifoğlu...
şimdi biz onsuz şiirler okuyoruz, şiirler yazıyoruz...
bir zamanlar ibrahim sadri'nin bir şiiri vardı: 'ben seni hiç sevmedim ki, ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte...' ben de bülent ecevit'i hiç sevmedim ve sanıyorum bülent ecevit de rahşan hanımı hiç sevmedi. onun da bir şair olmasından dolayı ibrahim sadri'nin bu şiirini kendisine göre uyarlayıp; 'ben seni hiç sevmedim ki rahşan, ben hüsamettini sevdim...' ah hüsam ah! diyordur şimdi bülent bey...
vefa sadece istanbulda bir semtin adı mı olmalıydı! ! !
hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim ve şimdilerde ise ancak masaüstü resmim olarak gördüğüm, ve belki de özlediğim ilk üç şey arasında yer alan bir mekan... üsküdar kız kulesi...
üsküdar kanaatten tavuk göğsü üstüne dondurma alıp da kız kulesinin karşısında yemek kimileri için sıradan birşey olsa bile onu yaşayanlara göre büyük bir anlamı var... bunun için yaşamak lazım...
yalnızlık yaşamı anlamsızlaştırıyor, yaşama anlam katmak için hemen harekete geçin... bugün pencerenizi açtığınızda karşıdaki yaşlı teyzeye günaydın deyin, parktaki güvercine yem verin...
birisini ihtiyacınız olmadığı zaman arayın, onu hatırlayın... arkadaşlarınıza ismini söyleyin konuşurken... bir insanın duyacağı en güzel şeylerden biri adıdır...
vefalı olun... vefa sadece istanbulda bir semtin adı olarak kalmasın...
sonunda 'keşke' demeyeceğiniz ilişkiler kurun...
en son ne zaman gözyaşı döktüğümüzü bile hatırlamayacak kadar duygusuzlaşmışız... daha ne denebilir ki
yaşamı anlamak ve dolu dolu yaşamak gerekir...
cem yılmaz, hayatı anlamış ve en güzel şekilde dolu dolu yaşıyor...
hayata karşılık veriyor... teslim olmuyor... bu onun için bir zorluk değil... alışveriş gibi birşey...belki de yaşamla dalga geçiyor...
zarif bir insan... asi bir insan... toprak gibi mütevazı, su gibi aziz... eserlerini okuyunca bugünkü şairlerden biraz farklı olduğunu gördüm... anlaşılması da zor aslında... televole şairi değil... iki gözü var, ama, o iki gözle görülecek şeylerden daha çok görüyor... gözleri ufukta... sanki görüp te aktarmak istediği çok önemli şeyler var ve bunları işaret ediyor... kapalı bir şair... ama sanki bu kapalılığı bir eksiklik değil, bir şeyler söylemek istiyor, söyleyemiyor ve ne olur beni anlayın diyor... aciz olduğunu söylüyor isminin baş harflerini göstererek; ahmet cahit zarifoğlu...
şimdi biz onsuz şiirler okuyoruz, şiirler yazıyoruz...
keşke onu anlayabilsem...
bir zamanlar ibrahim sadri'nin bir şiiri vardı: 'ben seni hiç sevmedim ki, ben yangını sevdim, yandığım zaman böyle işte...' ben de bülent ecevit'i hiç sevmedim ve sanıyorum bülent ecevit de rahşan hanımı hiç sevmedi. onun da bir şair olmasından dolayı ibrahim sadri'nin bu şiirini kendisine göre uyarlayıp; 'ben seni hiç sevmedim ki rahşan, ben hüsamettini sevdim...' ah hüsam ah! diyordur şimdi bülent bey...
vefa sadece istanbulda bir semtin adı mı olmalıydı! ! !
yalnız kalınca hayatın sonunun geldiğini düşünüyorum. yaşamı sorgulamaya, sonunda ne olacağına, sonrasına ve sonrasına dair şeyler düşünüyorum...
duygusallaşıyorum. nedenler üzerine düşünüyorum... bence yalnız kalmamak lazım...
insan yalnız kalınca yaşamıyor çünkü...