Şefik Can 1326 (1910) senesinde Erzurum'un Tebricik Köyü'nde doğdu. İlkokulu Yıldızeli'nde bitirdi. Daha çocuk yaşda iken babasından Arapça ve Farsça öğrendi. Kuleli Askeri Lisesi'ni 1929'da, Harp Okulu'nu da 1931 senesinde bitirdi. Sonra Millî Savunma Bakanlığı'nın müsaadesi ile, İstanbul Üniversitesi'nde imtihan vererek öğretmenlik ehliyeti aldı ve 1935 senesinde Kuleli Askeri Lisesi'nde Tâhirü'l-Mevlevî (Tahir Olgun) merhumun maiyyetinde stajını tamamlıyarak öğretmenliğe başladı. 1965'de emekli oluncaya kadar, çeşitli askerî okullarda, sivil kolej ve liselerde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Halen Mesnevî çalışmalarına devam etmektedir.
Pazartesi sabahlarından nefret ediyordum… Yine süper bir gece geçirmiştim… Çılgınlar gibi eğlenmiştik… Süper bir parti olmuştu… Yine çok içmiştim… Seviyordum viski/energy karışımını… Kendimi farklı bir âlemde hissetmeme neden oluyordu… Arada bu dünyadan kaçmak gerekiyordu ve alkol bunun için birebirdi… Alkolik olmadığım sürece tehlike yoktu…
Ama erken kalmak ve Deniz Hocanın dersine yetişmek zorundaydım… Süper bir heyketraşdı Deniz Bey... Ona hayrandım açıkçası… Deniz… Adı bile insanı kendine çekiyordu… O denizde yüzmek istiyordum… Ve o Denizi hissetmek… Bugünkü dersde torslarımızı tamamlamamız gerekiyordu… Ben ise aptal torsla uğraşmak istemiyordum… Denizin heykelini yapmak istiyordum… Ellerimle ona şekil vermek istiyordum…
Tanrım yine yaklaşıyor… Bu koku beni benden ediyor… Denizin kokusu… Ve tam o anda;
“bu nasıl bir çalışma böyle… Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz! ” diye azarladı beni... o kadar kişinin ortasında… Rezil oldum… Torsun iyisi nasıl olur ki… İnanamıyorum… Herkes bana bakıyordu sanırım… Görmedim görmekde istemedim… Sınıfı hızla terk ettim… Sinirden ateşler içinde yanıyordum sanki… Deniz hocayla konuşmalıydım… Dersten çıkmasını bekledim… Mutlaka konuşmalıydım…
“pardon hocam girebilir miyim? ”
“tabiî ki…Buyurun lütfen” dedi..
Öyle tatlıydıki… 40’lı yaşlarda, saçları hafif kırlaşmıştı Deniz Hocanın… Bakışlarımdan hiçbişey anlamıyor muydu acaba?
“Hocam özür dilerim ama bana o kadar kişinin arasında davranışınız hoş değildi” “Lara aklın başka yerde…ilgin yok derse…asıl kızdığım bu…sanat bir yaşam tarzıdır.. ve bu sanata saygı duymayan bir kişinin o sınıfta yeri yok” “Ama Deniz Hocam ben sizi seviyorum” hayatımın deliliğini yapmıştım. Beni hayatta dersinden geçirmezdi artık... Yüzüme bile bakmazdı belki…
Ama o gülümsedi… İnanamıyordum gülümsemişti... Bu gülümsemeden cesaretle “Ben sizin heykelinizi yapmak istiyorum” dedim…
Ve Denizi yaptımmmm kendi ellerimle… Ona ellerimdeki çamurla bir kezde ben hayat verdim…
Lisedeydim...sıcak bir yazdı...ve 'Deniz' bana yakamozları anlatıyordu..ayışığı ve deniz,....herşey mükemmeldi....'Denize' hayran olmuştum.. yıllar sonra bugün tekrar karşılaştık...ve şuan onu tavlamaya çalışıyorumm..Yıllar sonra konuştuğum an bu hayatın mucizelerine hayran kaldığım an olmuştur..Hayat diğer bütün güzel mucizelerine açığım... bakalım bu hikayenin sonu ne olacak...?
belirsizlik diye birşey yok...birşey belirsizse buna biz neden oluyoruz.aslında bizde de belirli olan şeyi açığa çıkarmaya korkuyoruz... belirsizlikten nefret ediyorumm..
Şefik Can 1326 (1910) senesinde Erzurum'un Tebricik Köyü'nde doğdu. İlkokulu Yıldızeli'nde bitirdi. Daha çocuk yaşda iken babasından Arapça ve Farsça öğrendi. Kuleli Askeri Lisesi'ni 1929'da, Harp Okulu'nu da 1931 senesinde bitirdi. Sonra Millî Savunma Bakanlığı'nın müsaadesi ile, İstanbul Üniversitesi'nde imtihan vererek öğretmenlik ehliyeti aldı ve 1935 senesinde Kuleli Askeri Lisesi'nde Tâhirü'l-Mevlevî (Tahir Olgun) merhumun maiyyetinde stajını tamamlıyarak öğretmenliğe başladı. 1965'de emekli oluncaya kadar, çeşitli askerî okullarda, sivil kolej ve liselerde Türkçe ve Edebiyat öğretmenliği yaptı. Halen Mesnevî çalışmalarına devam etmektedir.
bilmeyenlere
kaynak: google
Pazartesi sabahlarından nefret ediyordum… Yine süper bir gece geçirmiştim… Çılgınlar gibi eğlenmiştik… Süper bir parti olmuştu… Yine çok içmiştim… Seviyordum viski/energy karışımını… Kendimi farklı bir âlemde hissetmeme neden oluyordu… Arada bu dünyadan kaçmak gerekiyordu ve alkol bunun için birebirdi… Alkolik olmadığım sürece tehlike yoktu…
Ama erken kalmak ve Deniz Hocanın dersine yetişmek zorundaydım… Süper bir heyketraşdı Deniz Bey... Ona hayrandım açıkçası… Deniz… Adı bile insanı kendine çekiyordu… O denizde yüzmek istiyordum… Ve o Denizi hissetmek… Bugünkü dersde torslarımızı tamamlamamız gerekiyordu… Ben ise aptal torsla uğraşmak istemiyordum… Denizin heykelini yapmak istiyordum… Ellerimle ona şekil vermek istiyordum…
Tanrım yine yaklaşıyor… Bu koku beni benden ediyor… Denizin kokusu… Ve tam o anda;
“bu nasıl bir çalışma böyle… Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz! ” diye azarladı beni... o kadar kişinin ortasında… Rezil oldum… Torsun iyisi nasıl olur ki… İnanamıyorum… Herkes bana bakıyordu sanırım… Görmedim görmekde istemedim… Sınıfı hızla terk ettim… Sinirden ateşler içinde yanıyordum sanki… Deniz hocayla konuşmalıydım… Dersten çıkmasını bekledim… Mutlaka konuşmalıydım…
“pardon hocam girebilir miyim? ”
“tabiî ki…Buyurun lütfen” dedi..
Öyle tatlıydıki… 40’lı yaşlarda, saçları hafif kırlaşmıştı Deniz Hocanın… Bakışlarımdan hiçbişey anlamıyor muydu acaba?
“Hocam özür dilerim ama bana o kadar kişinin arasında davranışınız hoş değildi”
“Lara aklın başka yerde…ilgin yok derse…asıl kızdığım bu…sanat bir yaşam tarzıdır.. ve bu sanata saygı duymayan bir kişinin o sınıfta yeri yok”
“Ama Deniz Hocam ben sizi seviyorum” hayatımın deliliğini yapmıştım. Beni hayatta dersinden geçirmezdi artık... Yüzüme bile bakmazdı belki…
Ama o gülümsedi… İnanamıyordum gülümsemişti... Bu gülümsemeden cesaretle “Ben sizin heykelinizi yapmak istiyorum” dedim…
Ve Denizi yaptımmmm kendi ellerimle… Ona ellerimdeki çamurla bir kezde ben hayat verdim…
Lisedeydim...sıcak bir yazdı...ve 'Deniz' bana yakamozları anlatıyordu..ayışığı ve deniz,....herşey mükemmeldi....'Denize' hayran olmuştum.. yıllar sonra bugün tekrar karşılaştık...ve şuan onu tavlamaya çalışıyorumm..Yıllar sonra konuştuğum an bu hayatın mucizelerine hayran kaldığım an olmuştur..Hayat diğer bütün güzel mucizelerine açığım... bakalım bu hikayenin sonu ne olacak...?
aşkı,alışverişi,zenginliği, lüksü, hatırlatıyor...Düşüncesi bile süperrr ya...beni oraya götürecek biri varmı :)
çağrışım yapmadı...ilk defa duyuyorummmm :)
gereksizzzz...okullardaki inek ve asosyal tipleri hatırlatıyor... :)
keşke geçek olsa ve beni bütün sevdiklerimin yanına götürse...sizleri özlüyorum çocuklar...selim, zuzu, ve diğerleri...şerefe
belirsizlik diye birşey yok...birşey belirsizse buna biz neden oluyoruz.aslında bizde de belirli olan şeyi açığa çıkarmaya korkuyoruz... belirsizlikten nefret ediyorumm..