Hangi şiire başlasam suskunum sana Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun Güneşte kavrulan bir kum tanesi Çatlayan dudaklarım oluyor her gece Yağmura suskun yaşamaya suskun Haykırabilsem Belki bir nehir köpürebilir sesimde Silinebilir kuraklığın bütün izleri Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana Yürek boşluğunda bir of kadar suskun Özlüyorum seni masmavi Koşuyorum sana bembeyaz Ve kahroluyorum bir anda kapkara Ah oluyorum Of oluyorum Ve susuyorum Oysa haykırabilsem Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana Ağıt ağıt, özlem özlem suskun Tut ki vurulmuşum Aşktan ve kandan bir damla olmuşum Bir saçlarının rüzgarına Bir de ağzının kıyılarına konmuşum Hangi dalga silebilir beni senden Hangi kasırga koparabilir Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum Coşkuların her şahlanışında Sana deprem deprem susmuşum Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası Sözlerinde baskı yasası yeter Hangi kavgayı özlesem suskunum sana Zafer sabahlarında gece kadar Bayram sabahlarında yas kadar suskun Böyle güzelliklere de Böyle suskunluklara da lanet olsun Al bu suskunluğumu al artık Al ki Bütün gürültüler kahrolsun
İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır
Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan kaldırılır. .... ... .. .
Seni sevmek, bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir. Kaybetmeyi ve her seferinde yeniden başlamayı sevmektir, seni sevmek. Seni sevmek, ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir. Ayrılık çöplüğünde aşk aramaktır seni sevmek. Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevaptır aşkın. Kaç bilinmeyeni olduğunu bile sayamadığın bir denklemi çözmeye çalışmaktır, seni sevmek. Seni sevmek, 'olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni' beklemektir.
Seni sevmek, kafandaki hayali aşkı değil, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir. Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir. Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek. Günahın çekiciliğine kapılmak, şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek. Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek. Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak, uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır. Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da, sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.
Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır. Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan, bir kez daha kanmak için aylarca beklenen, bir yalandır. Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır, tüm doğru şıkları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir, seni sevmek, akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır. Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan, lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir. Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır. Hayatını bir hikayenin peşinden sürüklemek, bir roman karakteri olmak, romanın diğer karakterlerince acınarak bakılmaktır. Seni sevmek, kimsenin göze alamayacağı bir kavgaya girmek ve sonunda kahramanca ölmektir. Seni sevmek, her seferinde yenilmektir, daha güzel yenilmek için yeniden başlamaktır.
Seni sevmek, dünyanın en güzelini sevmektir. Kendi sevgine bile aşık olmaktır seni sevmek. Hiç kimsenin başaramayacağını, başarmaktır seni sevmek. Dünyada en az bir kez mutlaka yaşanması gereken bir duygudur seni sevmek. Aşkını bu kadar çok olumsuz öğe ile tarif ettikten sonra, Yazının sonunda, bir kez daha sana aşık olmaktır, seni sevmek....
Çok güzel bir ses ve yorum... Yürürüm...En sevdiğim şarkılarından... Nurettin abi bana hep medyadik olmadan da nasıl büyük bir ekol olunabileceğini hatırlatır.. İyi ki varsın hep varol..!
Bu şehre yağmurlar yağdığında gözlerimi tutamam, ölesim gelir. puslu bir beladır şairliğim! ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa gözlerim jilet gibi keser bileklerimi, dalgaları tutamam, deliresim gelir...
İNTİHARI BEŞ GEÇE
Bu şehre yağmurlar yağdığında gözlerimi tutamam, gülesim gelir. ufku belli bir müjdedir şairliğim! ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa gözlerim ipekli bir mendil gibi okşar bileklerimi, dalgaları tutamam, sevinesim gelir.
kimdik kendimizi kendimizle aldattığımız geceler dizeler almasa da susukunluğumuzu ayrı avuçlarda yeşerirdi gerçek mevsimlere taşınırdı yarım öyküler bir umut çoğalırdı herşey tükenirken saydam bir soluk gibi alıp verdiğimiz günleri yaralardık ivediliğimizden
şizofren kuyularda yitirmiştik gözlerimizi bakamazdık yılları aralayıp anılara... kördük... kuşatılmıştık... uçurtmalar değin özgürdük
gitmeliyiz derdik demirlerimizin pas tuttuğu limandan gitmeliyim gitmelisin gitmeli herkes kendinden kaçıp kendine...
ve gittik kapattığımız kapıların ardında kendimizi bıraktık kendimizi bulduk açtığımız kapılarda sadece yüzler eskidi albümlerde biz aslında kendimize sürgündük
şimdi onaralım demiyorum yaşamın kırık dökük yanlarını yaratalım yeniden geç kalmış değiliz hatta erken yontuların bile dili umarı varken irkilirken kasıklarımızda doğum sancısı doğuralım kendimizi kendimizden
gülüşüm sivas yangını
ağlarsam kızma...
ölmek bile
yakışıyor bazı adama...
! ! !
toplanınca biraraya...işte sana şiir..
SUSKUNUM SANA
Hangi şiire başlasam suskunum sana
Dağ göğsünde bir kaya diliyle suskun
Güneşte kavrulan bir kum tanesi
Çatlayan dudaklarım oluyor her gece
Yağmura suskun yaşamaya suskun
Haykırabilsem
Belki bir nehir köpürebilir sesimde
Silinebilir kuraklığın bütün izleri
Upuzun çöller vadileşebilir içimde
Hangi güzelliği özlesem suskunum sana
Yürek boşluğunda bir of kadar suskun
Özlüyorum seni masmavi
Koşuyorum sana bembeyaz
Ve kahroluyorum bir anda kapkara
Ah oluyorum
Of oluyorum
Ve susuyorum
Oysa haykırabilsem
Işık yumağı bir pınar olur soluğum
Hangi türküye uzansam suskunum sana
Ağıt ağıt, özlem özlem suskun
Tut ki vurulmuşum
Aşktan ve kandan bir damla olmuşum
Bir saçlarının rüzgarına
Bir de ağzının kıyılarına konmuşum
Hangi dalga silebilir beni senden
Hangi kasırga koparabilir
Ben saç tellerinde bir ezgi olmuşum
Coşkuların her şahlanışında
Sana deprem deprem susmuşum
Ve sana susmaktan inan ki yorulmuşum
Yeter olsun gözlerinde ışık fırtınası
Sözlerinde baskı yasası yeter
Hangi kavgayı özlesem suskunum sana
Zafer sabahlarında gece kadar
Bayram sabahlarında yas kadar suskun
Böyle güzelliklere de
Böyle suskunluklara da lanet olsun
Al bu suskunluğumu al artık
Al ki
Bütün gürültüler kahrolsun
ADNAN YÜCEL
İnsan Telefon Defterini Temize Çekerken Bazı İsimleri Eski Defterinde Bırakır
Onlar artık birdaha asla aranmayacaktır.Garip bir hüznü barındıran bu
silik isimlere bakılır bakılır.Kimi okuldan sınıf arkadaşınızdır, kimi
çok çabuk unutuverdiğiniz bir sevgili, kimi bir cafede aylarca herşeyi
ama herşeyi paylaştığınız birisi; yada istifa ettiğiniz bir yerden bir
arkadaşınız! Soyadları sorulmamış birsürü hatırlanmayan isimde vardır
defterde; ve şüphesiz üstünde isim olmayan telefon numaraları korkunç
bir operasyonla onlarca hayat, onlarca güzellik bir çırpıda ortadan
kaldırılır.
....
...
..
.
Seni sevmek, bir sadakati değil, sadık bir ihaneti sevmektir.
Kaybetmeyi ve her seferinde yeniden başlamayı sevmektir, seni sevmek.
Seni sevmek, ayrılığı daha ilk dakikadan kabullenmektir.
Ayrılık çöplüğünde aşk aramaktır seni sevmek.
Cevapsız bir soru, sorusuz bir cevaptır aşkın.
Kaç bilinmeyeni olduğunu bile sayamadığın bir denklemi çözmeye çalışmaktır, seni sevmek.
Seni sevmek, 'olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni' beklemektir.
Seni sevmek, kafandaki hayali aşkı değil, hiçbir norma uymayan bir deliliği sevmektir.
Seni sevmek, sonsuz bir denize dalmak, çıkışı olmayan bir tünele isteyerek girmektir.
Cehennemde yanmaya koşa koşa gitmektir, seni sevmek.
Günahın çekiciliğine kapılmak,
şeytanın yap dediğini yapmak ve ateşi güneş sanmaktır, seni sevmek.
Bitmeyen bir filmi sürekli yeni baştan seyretmektir seni sevmek.
Seni sevmek, rüzgara kapılmak, havalanmak,
uçmak ve her seferinde binlerce metreden yere çakılmaktır.
Yaralanmış yüzünle, kanlarını temizlerken yine uçmaya çalışmak da,
sadece seni severken yapılacak bir deliliktir.
Seni sevmek, hiçbir şeye sahip değilken, dünyalar sana aitmiş gibi mutlu olmaktır.
Seni sevmek, en basit haliyle yalandır, her seferinde yeniden kanılan,
bir kez daha kanmak için aylarca beklenen, bir yalandır.
Seni sevmek, herkesin aklına meydan okumaktır,
tüm doğru şıkları reddedip, bile bile bir yanlışı seçmektir, seni sevmek,
akılla kalbin bitmeyen kavgasını başlatmaktır.
Seni sevmek, kimselere açıklanamayan, kendine bile anlatılamayan,
lanetli bir hastalık gibi saklanan, tuhaf bir hikayedir.
Seni sevmek, bir hikayede hayat bulmaktır.
Hayatını bir hikayenin peşinden sürüklemek, bir roman karakteri olmak,
romanın diğer karakterlerince acınarak bakılmaktır.
Seni sevmek, kimsenin göze alamayacağı bir kavgaya girmek
ve sonunda kahramanca ölmektir.
Seni sevmek, her seferinde yenilmektir,
daha güzel yenilmek için yeniden başlamaktır.
Seni sevmek, dünyanın en güzelini sevmektir.
Kendi sevgine bile aşık olmaktır seni sevmek.
Hiç kimsenin başaramayacağını, başarmaktır seni sevmek.
Dünyada en az bir kez mutlaka yaşanması gereken bir duygudur seni sevmek.
Aşkını bu kadar çok olumsuz öğe ile tarif ettikten sonra,
Yazının sonunda, bir kez daha sana aşık olmaktır, seni sevmek....
Çok güzel bir ses ve yorum...
Yürürüm...En sevdiğim şarkılarından...
Nurettin abi bana hep medyadik olmadan da nasıl büyük bir ekol olunabileceğini hatırlatır..
İyi ki varsın hep varol..!
Şu anda çok komik görünüyor.. :)))
Seni buldum...
İyi oldu..
Emili A
A....?
BİR ŞİZOFRENİN VEDA HUTBESİ
İNTİHARA BEŞ KALA
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
ölesim gelir.
puslu bir beladır şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim jilet gibi keser bileklerimi,
dalgaları tutamam,
deliresim gelir...
İNTİHARI BEŞ GEÇE
Bu şehre yağmurlar yağdığında
gözlerimi tutamam,
gülesim gelir.
ufku belli bir müjdedir şairliğim!
ne zaman bu şehre bir yağmur yağsa
gözlerim ipekli bir mendil gibi okşar bileklerimi,
dalgaları tutamam,
sevinesim gelir.
biz aslında kendimize sürgündük
anlaşıldıkça karmaşıklaşan yaşamın
tenhalığını sorgulardık
kendimizi kapattığımız açmazlarda
intiharlar maviliğini salardı bileklerimize
kaçınılmaz sanırdık
oysa derinlikler vardı ufkumuzda
çıkışlar vardı
boğulurken sığlığın anaforlarında
kimdik kendimizi kendimizle aldattığımız geceler
dizeler almasa da susukunluğumuzu
ayrı avuçlarda yeşerirdi gerçek
mevsimlere taşınırdı yarım öyküler
bir umut çoğalırdı herşey tükenirken
saydam bir soluk gibi alıp verdiğimiz
günleri yaralardık ivediliğimizden
birde sakıncalı yanımız vardı
sakınırdık kendimizi kendimizden
sakınırlardı herkesi bizden
muhbirlik vardı ihanet vardı
sorguladığımız ve sorgulandığımız geceler
serserice güncemize düşerdi
şizofren kuyularda yitirmiştik gözlerimizi
bakamazdık yılları aralayıp anılara... kördük...
kuşatılmıştık...
uçurtmalar değin özgürdük
gitmeliyiz derdik
demirlerimizin pas tuttuğu limandan
gitmeliyim gitmelisin gitmeli herkes
kendinden kaçıp kendine...
ve gittik
kapattığımız kapıların ardında kendimizi bıraktık
kendimizi bulduk açtığımız kapılarda
sadece yüzler eskidi albümlerde
biz aslında kendimize sürgündük
şimdi
onaralım demiyorum yaşamın kırık dökük yanlarını
yaratalım yeniden
geç kalmış değiliz
hatta erken
yontuların bile dili umarı varken
irkilirken kasıklarımızda doğum sancısı
doğuralım kendimizi kendimizden