hiç birsey sonsuz değildir biliyorum.
mesafeler uzadıkça-ayrılıklar yaklaşır.
her gece bir yıldız kayar gökyüzünden.
acılar ne kadar büyük olursa olsun-
insan oğlu onada alışır dostum...
Güray İlham
aşk şiir gibidir Rakımı yüksek tepelerin bulutlara değip Yesil ile mavinin buluşması gibi Yada kurak çölde susuzluktan çatlamış Dudakdarında düşüp eriyen kar taneleri gibi Yazdıkça aşık olur insan iklimin şiir olur Hep yeniden doğarsın güneş misali Nisanın yağmuru temmuzun günesi Kasımın rüzgarı Şubatın zemheri kışı sen olur Sonra şiirlerine düşer cemreler aşk olur
Vaktiyle İstanbul’da Yemiş İskelesi’nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan naklen Üsküdarlı halk şairi Vasıf, ondan da naklen Reşad Ekrem şöyle kaydediyor…
Bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
– Hey arkadaş! Tüm müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma! demiş.
Kâfir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir Rum gemi kaptanı imiş. Ama, hiç şüphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. en sonra da iki kahve yapıp:
– Kaptan, biz de seninle içelim; diye Rum müşterinin yanına oturmuş. Yeniçeri,
– Heeyy! Ben sana o kâfire kahve yapma diye tembih etmedim mi? deyince kahveci de,
– Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa! Cevabını vermiş.
Aradan çokca zaman geçmiş. Sisam Adası’nda büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş.
Askerin arasında suyu bulduğuna göre Sisam’da asi olan Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş.
Müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. Gün gelmiş, Yemiş İskelesi’nin kahvecisi de Rumların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış.
İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirler imiş…
O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelmiş. Bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş, müzayede de başlamış.
İlk, bir paradan başlarlarmış. Bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış.
Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam;
– Beş kuruş! diye bağırmış. Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış.
Zavallı kahveci, “Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek.” diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı Rum:
– Korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş İskelesi’ndeki kahveci değil misin?
hiç birsey sonsuz değildir biliyorum mesafeler uzadıkça ayrılıklar yaklaşır her gece bir yıldız kayar gökyüzünden acılar ne kadar büyük olursa olsun insan oğlu onada alışır dostum
Yok... ben kem bi söz etmedim.nazarda etmedim
Maşallah :))hayırlı uğurlu olsun.
Kenancım burası serbest kürsüden çıkmış
Senin kürsün gibi olmuş :))
aşk şiir gibidir
Rakımı yüksek tepelerin bulutlara değip
Yesil ile mavinin buluşması gibi
Yada kurak çölde susuzluktan çatlamış
Dudakdarında düşüp eriyen kar taneleri gibi
Yazdıkça aşık olur insan iklimin şiir olur
Hep yeniden doğarsın güneş misali
Nisanın yağmuru
temmuzun günesi
Kasımın rüzgarı
Şubatın zemheri kışı sen olur
Sonra şiirlerine düşer cemreler aşk olur
Seni sevmeyene fazla sabır gösterme.
Sabrının adı yüzsüzlük olur.
Bu kadarla kalmaz.
Fedakârlığın eziklik,
sevgin de kişiliksiz olur
Hz.Mevlana
Vaktiyle İstanbul’da Yemiş İskelesi’nde kahvecilik yapan ve başından türlü maceralar geçtikten sonra âmâ düşen bir adamdan naklen Üsküdarlı halk şairi Vasıf, ondan da naklen Reşad Ekrem şöyle kaydediyor…
Bu adamın bir gün kahvehanesine bir yeniçeri gelip,
– Hey arkadaş! Tüm müşterilerine birer kahve yap, lakin şu kâfire yapma! demiş.
Kâfir dediği de bir köşede oturup nargile içen bir Rum gemi kaptanı imiş. Ama, hiç şüphesiz ki o zaman gözü açık, birer kahve yapıp vermiş. en sonra da iki kahve yapıp:
– Kaptan, biz de seninle içelim; diye Rum müşterinin yanına oturmuş. Yeniçeri,
– Heeyy! Ben sana o kâfire kahve yapma diye tembih etmedim mi? deyince kahveci de,
– Kaptana yaptığım kahve senden değil, ocaktandır ağa! Cevabını vermiş.
Aradan çokca zaman geçmiş. Sisam Adası’nda büyük bir isyan baş göstermiş. Kahveci de yeniçeri ocağında kayıtlı asker olduğu için adaya sevk edilmiş.
Askerin arasında suyu bulduğuna göre Sisam’da asi olan Rumlar, ele geçirdikleri Türk esirleri bir meydanda müzayede ile satarlar, arttırıp alan da hemen boğazlayıp kesermiş.
Müzayede ile esir satmaktan kasıtları da, isyan hareketini beslemek için bir nevi yardım toplamakmış. Gün gelmiş, Yemiş İskelesi’nin kahvecisi de Rumların eline esir düşmüş ve diğer esirlerle birlikte o meydanda satışa çıkarılmış.
İstekliler kaç kişi ise karşılarına dizilmişler, bekleşirler imiş…
O sırada tepeden tırnağa silahlı bir Rum gelmiş. Bunları gözden geçirdikten sonra bir iskemleye oturmuş, müzayede de başlamış.
İlk, bir paradan başlarlarmış. Bir can da beş paraya, on paraya kadar çıkarmış.
Sıra kahveciye gelince iskemlede oturan o silahlı adam;
– Beş kuruş! diye bağırmış. Arttıran olmayınca da esiri alıp bir muhafız nezareti altında şehirden çıkarmış.
Zavallı kahveci, “Beni beş kuruşa aldığına göre kim bilir ne gibi işkencelerle öldürecek.” diye düşünürken, ıssız bir yerde o silahlı Rum:
– Korkma, demiş, sen beni tanımadın ama ben seni tanıdım. Hani bir yeniçeri bana hakaret ettiği zaman sen onu dinlemeyip bana kahve ikram eden Yemiş İskelesi’ndeki kahveci değil misin?
Usta ifade etmiş zaten...
Yaşamak demek ölümü beklemektir.
hiç birsey sonsuz değildir biliyorum
mesafeler uzadıkça ayrılıklar yaklaşır
her gece bir yıldız kayar gökyüzünden
acılar ne kadar büyük olursa olsun
insan oğlu onada alışır dostum
G.ilham
Kafamı dinliyorum :)))
Ve gözlerinden su içmeye gelen
Ceylanları seyredecegim...
Şu herşeyin ilacı olan zaman
Söz konusu özlemek olunca
Hiçbir işe yaramıyor....