Gecenin en sessiz zamanlarından birindeyim. Bu zamanlar zaten birbirine çok yakın vakitlerdir. Birkaç dakika kadar fark eder kısaca. Hiçbir yerden çıt sesi dahi duyulmuyor. Fakat benim kulaklarımda fırtınalar kopmakta. Sessizliğin içinde birileri kulağımın dibinde avazı çıktığı kadar bağırıyor. Birisi ağlıyor sanki. Yada ben öyle hissediyorum. Günlerin, haftaların ve yılların birikimlerini her gece bu en sessiz dakikalarda bir çırpıda hallediyorum. Sonra gel de uyu. Gel de sabaha gözlerini mutlu aç. Nerde! ! Muhabbet edecek bir ağız ve muhabbeti dinleyecek bir çift kulak arzuluyorum, derdimi bir insan evladına anlatayım diyorum ama insan veletlerinden bir tanesi de benim karşıma çıkmıyor ki kardeşim. Herkes kendi derdinin peşinde. Kimse demiyor ki “ben toplumla yaşamak mecburiyetindeyim. Kendi derdimle ilgilendiğim kadar bu kardeşiminkiyle de ilgilenmeliyim. O yada arkadaşlarımın hiçbiri olmasa dünyada yaşamamın bir anlamı kalmaz” demiyor. Kıymet bilmeden yoluna devam etmek istiyor. Etsinler bakalım. Edin bakalım! Sizi pis menfaat müsveddeleri! Ama bir gün emin olun sizin de ihtiyacınız olacak ve yakınınızda ben yada benim gibi dert dinleyip yardım etmek isteyen enayi güruhundan kimseler olmayacak. Umarım bir gün karşıma gerçekten dost diye sarılabileceğim, beni arkamdan vurmayacak, menfaat gözetmeyecek bir insan bulurum.[ “Hastalıklar(Hayatın darbeleri) , insanı öldürmüyorsa onu güçlendirir.” Frederich Nietzche]
Kimse bilmiyor içimdeki yalanları.. Doğruyu unutalı yıllar oldu. Onun bunun peşinden koşmaktan kaybedilen benliklerin haddi hesabı yokmuş,öyle derleri büyüklerim de inanmazdım.. Yokmuş, hiç olmayacak da... İçimdeki yalanları da kimse bilemeyecek..
Sevgi denilen bok çukuruna düşmeye gör. Ne benlik kalıyor ne de ruh.. Kayboluyorsun kaybolmuşların diyarında. Kafanı kaldırıp bir gökyüzüne bakayım diyorsun, Gökyüzü yerine alev toplarını görüyorsun. Kaçışın mümkün değil. “Zaten kaybolmuşum” demene kimse bakmıyor, gülüyorlar üstüne kıs kıs.. Ağlıyorsun.. “Sevdiğim bakmıyor bari bana yardım eden biri çıksın” diyorsun, insan bulamıyorsun etrafında. Unutmak istiyorsun bütün geçmişi. İyisiyle kötüsüyle bırakmak istiyorsun mazide.. ama olmuyor, başaramıyorsun. Çünkü bir kere sevgi denilen alçak varlık lanetlemiştir seni. Yanlış kişiye, yanlış varlıklara sevgini harcamanın cezasını verecek karar çoktan sevginin ağzından çıkmıştır.. dava açılmamak üzere kapanmıştır anlayacağın. Kurtuluşun yoktur artık o mel’undan ve onun sana hediye ettiği geçmişten. Bir çıkış yolu arıyorsun me’yusane. Tüm yolları denedikten sonra artık sana tek yol kalıyor. Lanetlendikten sonraki hayatın boyunca belki de en mantıklı cümleyi kurmak üzeresindir: “ Eğer ben bunu yok edip de kurtulamıyorsam, yok olurum.. belki ben dünyaya ve içindeki tüm güzelliklere veda ederim, fakat en azından bu acıyı çekmediğim gibi, bana bu acıyı yaşatmak şerefine nail olan o mel’un sevgiye de en azından bunun zevkini yaşatmam”
Makineciler çarşısına girdiği sırada karşısında gördüğü yaratık karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Ağzı bir karış açık kalmıştır büyük ihtimalle.. Olduğu yerde durdu ve düşünmeden bu yaratığı seyretmeye koyuldu. Koskoca dört tekerleği vardı bunun. Üstü açıktı ve kırmızı renkliydi. O'na sahip olmak istedi hemen. ama biliyordu ki sahip olmak istediği o canavar insanların sevgisine göre gelmiyor; parası olana geliyordu. Bunu düşününce sinirleri bozuldu.. O canavarı aptal kızlara benzetti. Tiksindiğini hissetti. Hem sonra parası olsa da o canavara sahip olunsa bile sürekli temizlemek gerekiyordu. Kendisi yine en yakın olduğu kız milleti gibi temizlenmesini bilmiyordu.(akıl temizliği kasıttır) 'Pis canavarlar', dedi, hem arabaları hem de kızları kastederek.....
Aydınlık bir dünyayı yaşamak için en gerekli olan şey sanırım muhalefet etmek.. Zamane dalkavuklarının yaptığı gibi değil, gerçeğin ortaya çıkması amaçlı muhalefet. Var mıdır acaba hala çivisi çıkmış şu arz üzerinde gerçek muhalif?
Gecenin en sessiz zamanlarından birindeyim. Bu zamanlar zaten birbirine çok yakın vakitlerdir. Birkaç dakika kadar fark eder kısaca. Hiçbir yerden çıt sesi dahi duyulmuyor. Fakat benim kulaklarımda fırtınalar kopmakta. Sessizliğin içinde birileri kulağımın dibinde avazı çıktığı kadar bağırıyor. Birisi ağlıyor sanki. Yada ben öyle hissediyorum. Günlerin, haftaların ve yılların birikimlerini her gece bu en sessiz dakikalarda bir çırpıda hallediyorum. Sonra gel de uyu. Gel de sabaha gözlerini mutlu aç. Nerde! ! Muhabbet edecek bir ağız ve muhabbeti dinleyecek bir çift kulak arzuluyorum, derdimi bir insan evladına anlatayım diyorum ama insan veletlerinden bir tanesi de benim karşıma çıkmıyor ki kardeşim. Herkes kendi derdinin peşinde. Kimse demiyor ki “ben toplumla yaşamak mecburiyetindeyim. Kendi derdimle ilgilendiğim kadar bu kardeşiminkiyle de ilgilenmeliyim. O yada arkadaşlarımın hiçbiri olmasa dünyada yaşamamın bir anlamı kalmaz” demiyor. Kıymet bilmeden yoluna devam etmek istiyor. Etsinler bakalım. Edin bakalım! Sizi pis menfaat müsveddeleri! Ama bir gün emin olun sizin de ihtiyacınız olacak ve yakınınızda ben yada benim gibi dert dinleyip yardım etmek isteyen enayi güruhundan kimseler olmayacak. Umarım bir gün karşıma gerçekten dost diye sarılabileceğim, beni arkamdan vurmayacak, menfaat gözetmeyecek bir insan bulurum.[ “Hastalıklar(Hayatın darbeleri) , insanı öldürmüyorsa onu güçlendirir.” Frederich Nietzche]
Kimse bilmiyor içimdeki yalanları.. Doğruyu unutalı yıllar oldu. Onun bunun peşinden koşmaktan kaybedilen benliklerin haddi hesabı yokmuş,öyle derleri büyüklerim de inanmazdım.. Yokmuş, hiç olmayacak da... İçimdeki yalanları da kimse bilemeyecek..
Sevgi denilen bok çukuruna düşmeye gör. Ne benlik kalıyor ne de ruh.. Kayboluyorsun kaybolmuşların diyarında. Kafanı kaldırıp bir gökyüzüne bakayım diyorsun, Gökyüzü yerine alev toplarını görüyorsun. Kaçışın mümkün değil. “Zaten kaybolmuşum” demene kimse bakmıyor, gülüyorlar üstüne kıs kıs.. Ağlıyorsun.. “Sevdiğim bakmıyor bari bana yardım eden biri çıksın” diyorsun, insan bulamıyorsun etrafında. Unutmak istiyorsun bütün geçmişi. İyisiyle kötüsüyle bırakmak istiyorsun mazide.. ama olmuyor, başaramıyorsun. Çünkü bir kere sevgi denilen alçak varlık lanetlemiştir seni. Yanlış kişiye, yanlış varlıklara sevgini harcamanın cezasını verecek karar çoktan sevginin ağzından çıkmıştır.. dava açılmamak üzere kapanmıştır anlayacağın. Kurtuluşun yoktur artık o mel’undan ve onun sana hediye ettiği geçmişten. Bir çıkış yolu arıyorsun me’yusane. Tüm yolları denedikten sonra artık sana tek yol kalıyor. Lanetlendikten sonraki hayatın boyunca belki de en mantıklı cümleyi kurmak üzeresindir: “ Eğer ben bunu yok edip de kurtulamıyorsam, yok olurum.. belki ben dünyaya ve içindeki tüm güzelliklere veda ederim, fakat en azından bu acıyı çekmediğim gibi, bana bu acıyı yaşatmak şerefine nail olan o mel’un sevgiye de en azından bunun zevkini yaşatmam”
Makineciler çarşısına girdiği sırada karşısında gördüğü yaratık karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Ağzı bir karış açık kalmıştır büyük ihtimalle.. Olduğu yerde durdu ve düşünmeden bu yaratığı seyretmeye koyuldu. Koskoca dört tekerleği vardı bunun. Üstü açıktı ve kırmızı renkliydi. O'na sahip olmak istedi hemen. ama biliyordu ki sahip olmak istediği o canavar insanların sevgisine göre gelmiyor; parası olana geliyordu. Bunu düşününce sinirleri bozuldu.. O canavarı aptal kızlara benzetti. Tiksindiğini hissetti. Hem sonra parası olsa da o canavara sahip olunsa bile sürekli temizlemek gerekiyordu. Kendisi yine en yakın olduğu kız milleti gibi temizlenmesini bilmiyordu.(akıl temizliği kasıttır) 'Pis canavarlar', dedi, hem arabaları hem de kızları kastederek.....
Aydınlık bir dünyayı yaşamak için en gerekli olan şey sanırım muhalefet etmek.. Zamane dalkavuklarının yaptığı gibi değil, gerçeğin ortaya çıkması amaçlı muhalefet. Var mıdır acaba hala çivisi çıkmış şu arz üzerinde gerçek muhalif?