Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Emine Akcan
Emine Akcan

NE OLURDU HALİMİZ GÖZYAŞI OLMASAYDI? !

  • sessizliğin sesi26.11.2006 - 21:23

    ...başımı çok ağrıtıyor!

  • yağmurdan sonra gelen topragin kokusu25.11.2006 - 16:13

    gariptir..
    bu kokuyu duyunca
    toprağı yiyesim gelir :)

    yeni yıkanmış mis gibi toprak..
    ohhhh..
    tadına doyum olmaz sanıyorum..

  • aşk yüzünden25.11.2006 - 12:24

    nefesim daralıyor..
    kalbim sıkışıyor..

  • dost20.11.2006 - 21:30

    güneş..
    Mevlana'nın güneşi..
    Şems'i..

    'Şems'...

  • doğum günü18.11.2006 - 09:41

    beyhude geçen 15 yılın hüznünü taşıyorum bugün yüreğimde...
    zaman çok çabuk geçiyor...

  • fıkra17.09.2006 - 17:47

    'yıllarca ülkesinden uzak kalmış genç bir adam, iran'a geri döner. havaalanından taksiye biner. yarı yolda şoföre, ilk tütüncüde durmasını söyler.
    -tütüncüde ne yapacaksın beyim? diye sorar taksici.
    - ne mi yapacağım. sigara alacağım.
    - sigara mı? sigarayı camide satıyorlar.
    - camide mi? yahu cami allah'ın evidir. oraya ibadet etmeye gidilmez mi?
    - yanlış beyim! ibadet için üniversiteye gidilir.
    - peki o zaman eğitim nerede yapılıyor?
    - eğitim hapishanede yapılıyor, beyim!
    - hapis hırsızların yeri değil mi?
    yine yanlış beyim. onlar ülkeyi yönetiyor.'

  • tütsü kokusu17.09.2006 - 12:26

    ne güzel kokusu vardı tütsülerin..gizli alemlerden bir soluk...

  • bulutların üstü16.09.2006 - 23:46

    biliyorum...
    bir gün çekilmez hale gelecek yeryüzü...
    artık üzerinde yaşanamayacak kadar iğrençleşecek...
    o vakit
    bulutlar yetişecek imdadımıza...
    narince çekecek bizi benliğine doğru...
    ve göreceğiz gökyüzünün görünmeyen yüzlerini...

  • yaprak16.09.2006 - 16:03

    Elinde bir yaprak vardı.
    Onu uzun uzadıya süzdükten sonra,
    “Yazık! ” dedi.
    “Niye yazık? ”
    “Okuma yazma bilmiyoruz” dedi.
    Şaşırdım. Okuma yazma bilmek ne kelime, iyi bir tahsil yapmıştı kendisi. Kitap elinden düşmezdi.
    “Biliyorsun ya! ” dedim şaşkınlıkla.
    Gülümsedi belli belirsiz. “Asıl okuyuştan söz ediyorum. Sen hiç ağaç kitabını ya da yaprak sayfasını okudun mu mesela? ”
    “Hayır! ”
    “Okumadın, çünkü okuma bilmiyorsun.
    Bak, bu bir yaprak. Bir bakıma da sayfa...
    Bunda da yazılar yazılı. Bu da kâtibini, yazıcısını, sanatkârını bildiriyor. Çünkü o yazıcı kendini bu yaprakla da bize tanıtıyor.
    Bir mektup gibi göndermiş bize.
    Nasıl, bir mektup yazarını gösterir, bildirir, tanıtır,
    öyle de her bir yaprak onun ustasını anlatıyor, tanıtıyor, sevdiriyor.
    Şimdi ben bu dili, bu okuma biçimini öğrenmeye çalışıyorum.”
    “Ne dili bu? ”
    “İman dili... Bu dili bize Kuran öğretiyor.”
    “Nasıl yani? ”
    “Evrendeki varlıklar için ayet tabirini kullanıyor.
    Bakın, görün, düşünün, ibret alın diyor.
    Kuran gibi kâinat da bir kitap, onunda sureleri, ayetleri, kelimeleri var.”
    “İlk inen ayetteki ‘oku! ’ emri bunu da kapsıyor mu? ”
    “Elbette! İki kitap var önümüzde.
    Biri kelam sıfatından, öbürü kudret sıfatından geliyor.
    Bunlar birbirini tefsir ediyor.”
    Bu şaşırtıcı açıklamaları dinledikten sonra yerden bir yaprak da ben aldım, birlikte okumaya başladık!

    ömer sevinçgül

  • peygamber15.09.2006 - 00:04

    N.Fazıl Kısakürek,vapurla Kadıköy’e geçerken, yanına biri yaklaşıp:
    -Üstad, diye sormuş. Peygamberlere ne diye gerek duyuldu?
    Biz yolumuzu bulabilirdik.
    Necip Fazıl, okuduğu kitaptan başını kaldırmadan:
    -Ne diye vapura bindin ki, cevabını vermiş.
    Yüzerek karşıya geçebilirdin...