BİZİ YOKKEN VAREDEN,VARLIĞINDAN HABERDAR EDEN RABBE HAMD OLSUN.ESSALATÜ VESSLAMÜ ALEYKE YA RASULALLAH
Ars’in kubbelerine adi nurla yazilan Ismi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan Yedi katli göklerde Hak cemâlini bulan Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed Sagnak nur yagmurlari inerken yedi kattan O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed Günesler, o gecenin nuruna secdederken Yildizlar mesk içinde, kâinat vecdederken Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed Kâbe’de sirk taslari, putlar yere dönerken Cehâlet bayraklari, birer birer inerken Bin yillik küfr atesi, ebediyyen sönerken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken, Kisra saraylarinda, sütunlar savrulurken Arz’dan ars’a âlemler rahmetini bulurken O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed Sen ki; dogum kundagi, ak bulutla örülen Dogar dogmaz, “Allah’a secde” emri verilen Dogudan ve Batidan, her mahlûkça görülen Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen, Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen, Beserî süpheleri, Kur’ân ilmiyle silen, Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; büyük yargida, sefaat müjdecisi, Bunca âciz beserin, mahser günü bekçisi, Sen ki; Kur’ân sahidi, Allah’in son elçisi, Kurtulus habercisi, yâ Hazreti Muhammed. Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren, Zulüm sancilarini, sefkatiyle dindiren, Inkâr yanginlarini, irfâniyla söndüren, Âlimlerin sultani, yâ Hazreti Muhammed. Sen ki güzel huylarin, ahlâkin mes’alesi Sabir doruklarinda beserin en yücesi Senin cennet mekanin, fakirlerin hanesi Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed Sana sâhit sonsuzlar, ezelden beri her an Sana sahit ayetler her zerre ve her mekan Senden uzak kalmaya nasil dayanir ki can Sen, her canda cânânsin yâ Hazreti Muhammed Mi’raç gecesi bir bir açiliyorken gökler Seni selamliyorken her katta peygamberler Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler Hak’ka yalniz yürüdün yâ Hazreti Muhammed Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin Dünyada dönmeyen dil mahserde ne söylesin Mevla, bütün beseri ümmetinden eylesin Sancaginin altinda yâ Hazreti Muhammed Hak ile kul vuslati o ilâhî dügünde Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde Hasatlari, has tartan o terazi önünde Noksanlari bagislat yâ Hazreti Muhammed Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin Gönüldür sermayesi ahiret servetinin Sana salat ve selam gönderen ümmetinin Cennetler sahidi ol yâ Hazreti Muhammed
elhamdülilallah,salat ve selam O'na Aline ve Eshabına olsun. SON PEYGAMBER,KLAVUZUMUZ: 'HZ. MUHAMMED MUSTAFA SAV Necid Çöllerinden Medine’ye
Yâ Nebî, su hâlime bak! Nasil ki bagri yanar, gün kizinca, sahranin; Benim de ruhumu yaktikça yakti hicranin! Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum; Gerildi karsima yillarca ailem, yurdum. “Tahammül et! ' dediler... Hangi bir zamana kadar? Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var! Gözümde tüttü bu andikça yandigim toprak; Önümde durmadi artik, ne hânümân, ne ocak... Yikildi hepsi... Ben astim diyâr-i Sûdân'i, Üç ay 'Tihâme! ' deyip çignedim beyabani. Kemiklerim bile yanmisti belki sahrada; Yetismeseydin eger, yâ Muhammed, imdada: Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin; Akar sular gibi çaglardi her tarafta sesin! Irâdem oldugu gündür senin irâdene ram, Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram. Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim; Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim! Yanip tutusmadan aylarca yummadim gözümü... Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüs mü? Azâb-i hecrine katlandim elli üç senedir... Sonunda alnima çarpan bu zâlim örtü nedir? Bes alti sineyi hicran içinde inleterek, Çikan yüreklere hüsran mi, merhamet mi gerek? Demir nikaabini kaldir mezâr-i pâkinden; Bu hasta ruhumu artik ayirma hâkinden! Nedir o mes'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh
1931 yılında Of’da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babas? Ali Efendiyle yapt? . Hafızlığını Of’ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri’de Arapça okudu. Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendide tamamlayarak ondan icazet aldı
Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah’a yalvarıyordu. Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler. Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler.
Efendi Hazretleri (K.S.) , çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor. Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum. Bu çocuk, ya yaŞamayacak veya yaŞarsa çok büyük bir kimse olacak diyor. Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar. BirliRine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur’ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar. Namazdan sonra tanışıyorlar...
Kendileri anlatıyor:
Halil Efendi isimli takva bir zat vardI. Buralarda şeyh yok mu diye sordum. Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin istanbul’da olduğunu söyledi. Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim. Bir fırsatını bulup İstanbul’a nasıl gideceğimi düşünüyordum.
Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namaz? ndan sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm. Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca’ya camide gördüğüm zatı sordum. Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istedi? in Ali Haydar Efendi Hazretleridir” dedi. Yanına gittim ve görü? mek istedim. O bana: Gece gel, görüŞelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi.
Akşam olunca Halil Efendi’nin evine gittim. Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüŞemedim. Sabah olunca gittim, yine görüŞemedim. Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi’nin evinde görüşebildim. Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim. Gizlice benim hoca oldu? umu ona söylediler. Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı. Tam sofraya oturdu? umuzda bana soru sormaya başladı.
ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya ba? lad? . Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi. Sordu? u sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum...
Ali Haydar Efendi Hazretleri inegöl’e kayınpederine gitti. Benim de askerli? im devam ediyordu. Efendi Babam: istanbul’a nasıl sevk olursun oğlum demişti. Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, istanbul dediler. çok sevinmiştim. Selimiye Kışlası, oradan da Gebze’ye yolladılar.
Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu. Efendi Babama çok uzak olmu? tum. Sevkimi istedim. Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim. O da bana: Lâzımsın dedi. Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim. Bunun üzerine beni Sirkeci’ye yolladılar.
Efendi Babam çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı..
Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim. Bana: Oğlum seninle ilk görü? memden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: Bunu al, bizimdir demiştir.
Oğlum seni bana kim verdi; 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudumdan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar derdi.
Beni babamdan istediğinde, Mahmudumu bana verdin mi? dediğinde babam: Parası benim kendisi senin demesine çok gülmüştü. Ve kendisine sorulduğunda: Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi? .
Ali Haydar Efendi Hazretleri, ismailaağaya imam olacaksın diyor...
ismailağa Camii, deprem nedeniyle harabe halinde idi. 80 senedir virane olan camiyi kalaycılar mesken tutmuştu. O sırada, Efendi babanın büyük oğlu şerif Efendi’nin rüyasında ismailağa kabristanından bir kol çıktığını ve ismailağa Camiini göstererek: Ne durursunuz, bu camiyi neden tamir etmezsiniz. denildi? ini görüyor.
Kısa sürede cami eski haline getirilir ve Efendi Hazretleri (K.S.) orada irşad vazifesini sürdürmeye başlar...
BİZİ YOKKEN VAREDEN,VARLIĞINDAN HABERDAR EDEN RABBE HAMD OLSUN.ESSALATÜ VESSLAMÜ ALEYKE YA RASULALLAH
Ars’in kubbelerine adi nurla yazilan
Ismi semâda “Ahmed”, yerde “Muhammed” olan
Yedi katli göklerde Hak cemâlini bulan
Evvel-ahir yolcusu yâ Hazreti Muhammed
Sagnak nur yagmurlari inerken yedi kattan
O gece sendin gelen, ezel kadar uzaktan
Melekler her zerreye müjde verirken Hak’tan
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Günesler, o gecenin nuruna secdederken
Yildizlar mesk içinde, kâinat vecdederken
Bütün hamd ü senalar Yüce Rabb’e giderken
O gece, sendin gelen, yâ Hazret-i Muhammed
Kâbe’de sirk taslari, putlar yere dönerken
Cehâlet bayraklari, birer birer inerken
Bin yillik küfr atesi, ebediyyen sönerken
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
O gece Save gölü, mu’cizeyle kururken,
Kisra saraylarinda, sütunlar savrulurken
Arz’dan ars’a âlemler rahmetini bulurken
O gece sendin gelen yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; dogum kundagi, ak bulutla örülen
Dogar dogmaz, “Allah’a secde” emri verilen
Dogudan ve Batidan, her mahlûkça görülen
Kainat efendisi, yâ Hazreti Muhammed
Sen ki; asâletine, ezelden hükmedilen,
Tertemiz rahimlerle, lekesiz soydan gelen,
Beserî süpheleri, Kur’ân ilmiyle silen,
Seçilen sevgilisin, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; büyük yargida, sefaat müjdecisi,
Bunca âciz beserin, mahser günü bekçisi,
Sen ki; Kur’ân sahidi, Allah’in son elçisi,
Kurtulus habercisi, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancilarini, sefkatiyle dindiren,
Inkâr yanginlarini, irfâniyla söndüren,
Âlimlerin sultani, yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki güzel huylarin, ahlâkin mes’alesi
Sabir doruklarinda beserin en yücesi
Senin cennet mekanin, fakirlerin hanesi
Gönüller hazinesi yâ Hazreti Muhammed
Sana sâhit sonsuzlar, ezelden beri her an
Sana sahit ayetler her zerre ve her mekan
Senden uzak kalmaya nasil dayanir ki can
Sen, her canda cânânsin yâ Hazreti Muhammed
Mi’raç gecesi bir bir açiliyorken gökler
Seni selamliyorken her katta peygamberler
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler
Hak’ka yalniz yürüdün yâ Hazreti Muhammed
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin
Dünyada dönmeyen dil mahserde ne söylesin
Mevla, bütün beseri ümmetinden eylesin
Sancaginin altinda yâ Hazreti Muhammed
Hak ile kul vuslati o ilâhî dügünde
Hiç kimseden kimseye fayda olmayan günde
Hasatlari, has tartan o terazi önünde
Noksanlari bagislat yâ Hazreti Muhammed
Biliriz ki; hükmü yok bu dünya nimetinin
Gönüldür sermayesi ahiret servetinin
Sana salat ve selam gönderen ümmetinin
Cennetler sahidi ol yâ Hazreti Muhammed
elhamdülilallah,salat ve selam O'na Aline ve Eshabına olsun.
SON PEYGAMBER,KLAVUZUMUZ: 'HZ. MUHAMMED MUSTAFA SAV
Necid Çöllerinden Medine’ye
Yâ Nebî, su hâlime bak!
Nasil ki bagri yanar, gün kizinca, sahranin;
Benim de ruhumu yaktikça yakti hicranin!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karsima yillarca ailem, yurdum.
“Tahammül et! ' dediler... Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andikça yandigim toprak;
Önümde durmadi artik, ne hânümân, ne ocak...
Yikildi hepsi... Ben astim diyâr-i Sûdân'i,
Üç ay 'Tihâme! ' deyip çignedim beyabani.
Kemiklerim bile yanmisti belki sahrada;
Yetismeseydin eger, yâ Muhammed, imdada:
Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin;
Akar sular gibi çaglardi her tarafta sesin!
Irâdem oldugu gündür senin irâdene ram,
Bir ân için bana yollarda durmak oldu haram.
Bütün heyâkil-i hilkatle hasbihâl ettim;
Leyâle derdimi döktüm, cibâli söylettim!
Yanip tutusmadan aylarca yummadim gözümü...
Nücûma sor ki bu kirpikler uyku görmüs mü?
Azâb-i hecrine katlandim elli üç senedir...
Sonunda alnima çarpan bu zâlim örtü nedir?
Bes alti sineyi hicran içinde inleterek,
Çikan yüreklere hüsran mi, merhamet mi gerek?
Demir nikaabini kaldir mezâr-i pâkinden;
Bu hasta ruhumu artik ayirma hâkinden!
Nedir o mes'ale? Nurun mu? Yâ Resûlallâh
ŞEYH MAHMUD EFENDi (K.S.)
1931 yılında Of’da dünyaya geldiler. ilk tahsilini babas? Ali Efendiyle yapt? . Hafızlığını Of’ta ikmâl etti. Bir müddet Kayseri’de Arapça okudu. Tahsilini eniştesi Hacı Dursun Efendide tamamlayarak ondan icazet aldı
Uzun süre çocuğu olmayan Fatma Hanım, çocuğu olması için Allah’a yalvarıyordu. Bir gece rüyasında, ayın koynuna indiğini ve bütün dünyayı aydınlattığını gördüler. Bu rüyanın üzerinden uzun zaman geçmeden Efendi Hazretleri dünyaya teşrif ettiler.
Efendi Hazretleri (K.S.) , çocukluğunda yakalandığı bir hastalık sebebiyle doktora götürülüyor. Doktor, Ben, bu çocukta acaib bir hal görüyorum. Bu çocuk, ya yaŞamayacak veya yaŞarsa çok büyük bir kimse olacak diyor.
Askerliğin ilk aşamasında Bandırmaya gidiyorlar. BirliRine teslim olmadan önce gittiği bir camide Kur’ân okurlarken, Ali Haydar Efendinin müridlerinden Hacı Emrullah Efendinin dikkatini çekiyorlar. Namazdan sonra tanışıyorlar...
Kendileri anlatıyor:
Halil Efendi isimli takva bir zat vardI. Buralarda şeyh yok mu diye sordum. Bana Ali Rıza el-Bezzaz Efendi Hazretlerinin kabrini gösterdi ve bu zatın halifesinin istanbul’da olduğunu söyledi. Ben de bu zatın kabrini ziyaret ettim. Bir fırsatını bulup İstanbul’a nasıl gideceğimi düşünüyordum.
Bir gün deniz kenarındaki Haydar çavuş Camisinde Cuma namaz? ndan sonra caminin bir köşesinde beyaz sarıklı, beyaz cübbeli nuranî bir zat gördüm. Camiden çıkınca, babası takva bir zat olan Fahri Hoca’ya camide gördüğüm zatı sordum. Fahri Hoca bana: işte o senin görmek istedi? in Ali Haydar Efendi Hazretleridir” dedi. Yanına gittim ve görü? mek istedim. O bana: Gece gel, görüŞelim; zaman çok kötü, takipteyim dedi.
Akşam olunca Halil Efendi’nin evine gittim. Efendi Hazretleri hastalanmıştı, görüŞemedim. Sabah olunca gittim, yine görüŞemedim. Ancak ikindi vakti Eskici Abdullah Efendi’nin evinde görüşebildim. Elini öptüm ve yanımdakilere okumuş olduğumu söylemeyin dedim. Gizlice benim hoca oldu? umu ona söylediler.
Sofralar kurulmuştu ve çok güzel yemekler vardı. Tam sofraya oturdu? umuzda bana soru sormaya başladı.
ilk sorduğu soruları cevapladım, ancak daha sonra zor sorular sormaya ba? lad? . Yanındakilere dönüp siz yemeğinizi yiyin dedi. Sordu? u sorular karşısında zorlanıyordum ve yemek de yiyemiyordum...
Ali Haydar Efendi Hazretleri inegöl’e kayınpederine gitti. Benim de askerli? im devam ediyordu. Efendi Babam: istanbul’a nasıl sevk olursun oğlum demişti. Nihayet sevk zamanım geldi ve benim ismim de okundu: Mahmut Ustaosmanoğlu, istanbul dediler. çok sevinmiştim. Selimiye Kışlası, oradan da Gebze’ye yolladılar.
Efendi Baba ziyaretlerime geliyordu. Efendi Babama çok uzak olmu? tum. Sevkimi istedim. Yüzbaşıdan beni yollamasını rica ettim. O da bana: Lâzımsın dedi. Bunun üzerine ben de size oradan da dua ederim dedim. Bunun üzerine beni Sirkeci’ye yolladılar.
Efendi Babam çok sık gidebiliyordum, çok ilmî sohbetleri vardı..
Askerliğim bittikten sonra bir kilo üzüm alıp kendisini ziyarete gittim. Bana: Oğlum seninle ilk görü? memden üç gün sonra, ikinci görüşmemde vefat eden şeyhim zuhur etmişti ve senin elini tutup benim elime verip: Bunu al, bizimdir demiştir.
Oğlum seni bana kim verdi; 50, 60 mandayı birbirine bağlasalar Mahmudumdan ayırmak isteseler beni, senden ayıramazlar derdi.
Beni babamdan istediğinde, Mahmudumu bana verdin mi? dediğinde babam: Parası benim kendisi senin demesine çok gülmüştü. Ve kendisine sorulduğunda: Bir sahib çıkacak, henüz tomurcuk halindedir demi? .
Ali Haydar Efendi Hazretleri, ismailaağaya imam olacaksın diyor...
ismailağa Camii, deprem nedeniyle harabe halinde idi. 80 senedir virane olan camiyi kalaycılar mesken tutmuştu. O sırada, Efendi babanın büyük oğlu şerif Efendi’nin rüyasında ismailağa kabristanından bir kol çıktığını ve ismailağa Camiini göstererek: Ne durursunuz, bu camiyi neden tamir etmezsiniz. denildi? ini görüyor.
Kısa sürede cami eski haline getirilir ve Efendi Hazretleri (K.S.) orada irşad vazifesini sürdürmeye başlar...
Bugün hâlâ bu görevini sürdürmektedir...
Elhamdülillah! ...