Rüzgar Bizi Sürükleyecek (Özgün adı: Bā d mā rā khā had bord, İngilizce: The Wind Will Carry Us) , 1999 İran yapımı Abbas Kiyarüstemi filmidir. Bir grup gazeteci ve üretim mühendisinin, yerel matem ritüelleini araştırmak ve belgelemek amacıyla bir Kürt köyüne yaptığı yolculuğu ve köye gelmeleriyle yaşananları konu alır. Filmin adı, İranlı ünlü şair Füruğ Ferruhzad'ın bir şiirinden alıntıdır. Filmin genelinde de, Ferruhzad ve Ömer Hayyam gibi pek çok İranlı şairin yaşam ve ölüme ilişkin şiirlerine göndermeler vardır.
1999'da Venedik Film Festivalinde Altın Aslan ödülüne aday gösterildi. Burada Büyük Jüri Özel Ödülü (Gümüş Aslan) , FIPRESCI ve CinemAvvenire ödüllerini kazandı.
Film, internet sitesi Rotten Tomatoes'ta da, %95 olumlu puan aldı.
Halk kurtuluş kavgasında devrim şehidi olanlardan.İdama giderken yazdığı mektuptA söyle demiştir' bizi bu mücadeleden dolayı, güya adil mahkemelerinde yargılayan ve yine adil kurumları eli ile asacak olanlar bilmelidirlerki. biz halkımızın kurtuluşu ve türkiye'nin bagımsızlık mücadelesi ugruna şerefimizle bir defa ölecegiz.bizi asanlar ve astıranlar ise hergün bin defa ölecekler. ' Rahat Uyu Yusuf Arslan....Devrimciliğin hiç sönmeyen ateşinde hala bu kavgada adın var.....
Halk Kurtuluş ordusunun sesiydi...Tıpkı Deniz gibi,Mahir gibi,Ulaş gibi ve daha niceleri gibi.Ezilenlerin tek kurtuluş yolu ezenlere karşı giriştikleri kutsal isyandır.Onlar bu kutsal kavga uğrunda can verdiler. Rahat Uyu Hüseyin.....Sen en kutsal davada can verdin ölüm bir çelenk kondurdu başınıza.
o sahneyi çok iyi somutladım bir mitinge gider gibi gideceğim idama asılma günü gelip çatınca o sevdiğim giysilerimi giyeceğim postallarımı, parkamı beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler giymeyeceğim traş filan da olmayacağım önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım sonra demli güzel bir çay içeceğim ha bak rodrigo'nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada sanırım asılacak bir insanın son isteğini geri çevirmezler sonra urganı kendim geçireceğim boynuma ve dönüp orada asılmamı seyredenlere: burada ölen yalnızca bedenimdir diyeceğim ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz.....
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayınlanmıştı “Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya” diye Hatırlayanınız var mı? ..
İngilizce kelimelerin kullanılması bu gün bilim dili çerçevesinin dışına taşıp toplumun her düzeyinde Türkçenin yozlaşmasına yol açmaktadır. Bu gün Atatürk dil devriminden 70 yıl sonra basın ve yayın organları birbiriyle yarışırcasına Türkçeyi katlediyorlar, soykırım yapar gibi dil kırımı yapıyorlar, ve tarihte ilk olarak Türkçenin yabancı kelimelerle istilası yurdun en uzak köşelerine kadar yayılıyor. Bu olay pek çok Türk vatandaşını ve aydınını rahatsız ediyor, ancak seslerini duyuramıyorlar, yakınmaları kitap sayfaları arasında boğuluyor, kitaplar raflarda kalıyor (1,2) . Bu gün yapılması gereken sadece bilim dilinin arıtılması değil, Türkçenin İngilizce tarafından hızla istila edilmesinin durdurulması, son zamanlarda dile girmiş kelimelerden Türkçenin temizlenmesi gibi çok geniş kapsamlı bir girişimdir. Bu ulusal çaptaki soruna ulusal bir dil politikası ile çözüm bulunabilir. Bu bakımdan Atatürk’ün önderliğini yaptığı dil devriminin devam ettirilmesi başta Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerine düşen bir görevdir.
Kaynaklar 1) Oktay Sinanoğlu. Bir New York Rüyası. “By-by” Türkçe. Otopsi Yayınevi 2000.
İngilizce bir kelimenin Türkçesini bilmemek özür değildir ve konuşurken veya yazarken Türkçe karşılığı olan kelimelerin yerine yabancı kelimeler kullanmak erdem değildir. Türkçe konuşur ve yazarken İngilizce sözcük ve deyimler kullanmak bilgelik simgesi değil, kişinin kendi dilini iyi bilmediğinin itirafıdır. Ve kişinin kendi dilini iyi bilmemesi özür kabul etmeyen ve affedilemeyen bir yanlışlıktır.
Atatürk dedi ki: “Ülkelerini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır”. Türkiye dil sömürgeciliğinin tuzağına düşmemeli, İngilizcenin boyunduruğuna girmemelidir...
Erzurum ve alevi müzik geleneğinin sesi.Onun bağlama sesini dinlemek insana huzur veriyor.Bütün albümleri tarafımdan alınmış durumda.Daha Nice nice albümlere...
Türk Milletinin her ferdi, Atamızın büyük NUTUK'unu ve de bu nutkunun en önemli varışını yani Gençliğe Hitabesini çok iyi özümsemelidir. Çünkü bu hitabe beynelminel bir hitabe değildir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük liderinin Türk Gençliğe vasiyeti niteliğindedir çünkü. Ve çünkü, burda anlatılanların benzerlerini Türk Milleti tarihin farklı dönemlerinde hep yaşadı ve hep bağımsızlık bilinciyle bugüne kadar var oldu. Yarın da var olması bu hitabenin anlamını bilmekle, kavramakla yakından ilişkili olacaktır. Bizim bu hitabedeki şuuru ve bilinci özümsememiz yalnızca Ulu Önderin ve Atalarımızın vasiyeti değil, aynı zamanda çocuklarımıza ve geleceğimize bırakacağımız miras olmalıdır. Türk Milletinin mensubu olmak bunu gerektirir.....
Rüzgar Bizi Sürükleyecek (Özgün adı: Bā d mā rā khā had bord, İngilizce: The Wind Will Carry Us) , 1999 İran yapımı Abbas Kiyarüstemi filmidir. Bir grup gazeteci ve üretim mühendisinin, yerel matem ritüelleini araştırmak ve belgelemek amacıyla bir Kürt köyüne yaptığı yolculuğu ve köye gelmeleriyle yaşananları konu alır. Filmin adı, İranlı ünlü şair Füruğ Ferruhzad'ın bir şiirinden alıntıdır. Filmin genelinde de, Ferruhzad ve Ömer Hayyam gibi pek çok İranlı şairin yaşam ve ölüme ilişkin şiirlerine göndermeler vardır.
1999'da Venedik Film Festivalinde Altın Aslan ödülüne aday gösterildi. Burada Büyük Jüri Özel Ödülü (Gümüş Aslan) , FIPRESCI ve CinemAvvenire ödüllerini kazandı.
Film, internet sitesi Rotten Tomatoes'ta da, %95 olumlu puan aldı.
http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%BCzgar_Bizi_S%C3%BCr%C3%BCkleyecek_(film)
Halk kurtuluş kavgasında devrim şehidi olanlardan.İdama giderken yazdığı mektuptA söyle demiştir' bizi bu mücadeleden dolayı, güya adil mahkemelerinde yargılayan ve yine adil kurumları eli ile asacak olanlar bilmelidirlerki. biz halkımızın kurtuluşu ve türkiye'nin bagımsızlık mücadelesi ugruna şerefimizle bir defa ölecegiz.bizi asanlar ve astıranlar ise hergün bin defa ölecekler. '
Rahat Uyu Yusuf Arslan....Devrimciliğin hiç sönmeyen ateşinde hala bu kavgada adın var.....
Halk Kurtuluş ordusunun sesiydi...Tıpkı Deniz gibi,Mahir gibi,Ulaş gibi ve daha niceleri gibi.Ezilenlerin tek kurtuluş yolu ezenlere karşı giriştikleri kutsal isyandır.Onlar bu kutsal kavga uğrunda can verdiler.
Rahat Uyu Hüseyin.....Sen en kutsal davada can verdin ölüm bir çelenk kondurdu başınıza.
Ölmeden önce babasına yazdığı mektup
o sahneyi çok iyi somutladım
bir mitinge gider gibi gideceğim idama
asılma günü gelip çatınca
o sevdiğim giysilerimi giyeceğim
postallarımı, parkamı
beyaz ölüm gömleğini giydirmek isteyecekler
giymeyeceğim
traş filan da olmayacağım
önce gidip orada oturacak, bir sigara yakacağım
sonra demli güzel bir çay içeceğim
ha bak rodrigo'nun o ünlü gitar konçertosunu dinlemek isterim orada
sanırım asılacak bir insanın son isteğini geri çevirmezler
sonra urganı kendim geçireceğim boynuma
ve dönüp orada asılmamı seyredenlere:
burada ölen yalnızca bedenimdir diyeceğim
ama düşüncemi öldüremeyeceksiniz.....
Deniz kadar mavi,deniz kadar özgür...Sen ölmedin,öldükçe çoğaldın Deniz.......Devrim ateşi alnında hala alev alev parlamakta......
Karamanoğlu Mehmet Bey’i arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlanmıştı
“Bu günden sonra, divanda, dergahta, bargahta,
mecliste, meydanda
Türkçe’den başka dil konuşulmaya” diye
Hatırlayanınız var mı? ..
İngilizce kelimelerin kullanılması bu gün bilim dili çerçevesinin dışına taşıp toplumun her düzeyinde Türkçenin yozlaşmasına yol açmaktadır. Bu gün Atatürk dil devriminden 70 yıl sonra basın ve yayın organları birbiriyle yarışırcasına Türkçeyi katlediyorlar, soykırım yapar gibi dil kırımı yapıyorlar, ve tarihte ilk olarak Türkçenin yabancı kelimelerle istilası yurdun en uzak köşelerine kadar yayılıyor. Bu olay pek çok Türk vatandaşını ve aydınını rahatsız ediyor, ancak seslerini duyuramıyorlar, yakınmaları kitap sayfaları arasında boğuluyor, kitaplar raflarda kalıyor (1,2) . Bu gün yapılması gereken sadece bilim dilinin arıtılması değil, Türkçenin İngilizce tarafından hızla istila edilmesinin durdurulması, son zamanlarda dile girmiş kelimelerden Türkçenin temizlenmesi gibi çok geniş kapsamlı bir girişimdir. Bu ulusal çaptaki soruna ulusal bir dil politikası ile çözüm bulunabilir. Bu bakımdan Atatürk’ün önderliğini yaptığı dil devriminin devam ettirilmesi başta Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzerine düşen bir görevdir.
Kaynaklar
1) Oktay Sinanoğlu. Bir New York Rüyası. “By-by” Türkçe. Otopsi Yayınevi 2000.
2) Feyza Hepçilingirler. Dedim “Ah”. Remzi Kitabevi 1999.
İngilizce bir kelimenin Türkçesini bilmemek özür değildir ve konuşurken veya yazarken Türkçe karşılığı olan kelimelerin yerine yabancı kelimeler kullanmak erdem değildir. Türkçe konuşur ve yazarken İngilizce sözcük ve deyimler kullanmak bilgelik simgesi değil, kişinin kendi dilini iyi bilmediğinin itirafıdır. Ve kişinin kendi dilini iyi bilmemesi özür kabul etmeyen ve affedilemeyen bir yanlışlıktır.
Atatürk dedi ki:
“Ülkelerini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır”.
Türkiye dil sömürgeciliğinin tuzağına düşmemeli, İngilizcenin boyunduruğuna girmemelidir...
Erzurum ve alevi müzik geleneğinin sesi.Onun bağlama sesini dinlemek insana huzur veriyor.Bütün albümleri tarafımdan alınmış durumda.Daha Nice nice albümlere...
Kervanı dağılmış garip yolcunun
Dağılan kervanı gördüm efendim
Dostun dergahında gonca gülleri
Dökülmüş yaprağı gördüm efendim
Yolunu sevenler yol için ağlar
Dostun kelamıyla kaynayıp coşar
Gönül dalga vurur ummanı boylar
Derin bir deryada yüzer efendim
Talibiyem sözün kendine söyler
Arif olan insan bir kelam eyler
Cahilin sözleri kendine zarar
Kamilin sözleri haktır efendim
Benim cananım...
ERDAL ERZİNCAN -KERVAN-
Türk Milletinin her ferdi, Atamızın büyük NUTUK'unu ve de bu nutkunun en önemli varışını yani Gençliğe Hitabesini çok iyi özümsemelidir. Çünkü bu hitabe beynelminel bir hitabe değildir. Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük liderinin Türk Gençliğe vasiyeti niteliğindedir çünkü. Ve çünkü, burda anlatılanların benzerlerini Türk Milleti tarihin farklı dönemlerinde hep yaşadı ve hep bağımsızlık bilinciyle bugüne kadar var oldu. Yarın da var olması bu hitabenin anlamını bilmekle, kavramakla yakından ilişkili olacaktır. Bizim bu hitabedeki şuuru ve bilinci özümsememiz yalnızca Ulu Önderin ve Atalarımızın vasiyeti değil, aynı zamanda çocuklarımıza ve geleceğimize bırakacağımız miras olmalıdır. Türk Milletinin mensubu olmak bunu gerektirir.....