ayrıca insan sadece başkalarından nefret etmez... kendinden de eder... br başka çeşit Cihad-ı Ekber...zaten ikilemimiz de budur, kendimize narsistçe aşık olup hayran bırakmayı istemek başkalarını, öte yandan (tabir-i caizse) 'ne mal olduğumuzu' en iyi bilen kişi olarak, ne takdire, ne de sevgiye layık olmadığımız gerçeğinden alıkoyamayı kendimizi...
eve gidince (işyerimdeyi m şu an) Pascal'dan küçük bir pasaj aktarmayı isterim, paylaşmak bağlamında....
Sadece iyi eğitimli, kitaplara boğulmuş, kendisini bilgili ve entellektüel gören, (taşıdığını sandığı idealizmin zihnindeki dev aynasındaki yansıması sonucu) tapınılmayı isteyen kişiler komünist olur, eğer emekçi değilse...
İdealizm diye bir şey ise geçerli değildir bir entellektüel kişi için... O sadece hayranlık beslemesini ister avamın kendisine, ve takdir görmeyi İdareci zümreden... Oligarşik yapının bir parçası olmak için can atar, İç Parti Üyesi (1984) olmak için...
Brecht'e bir söz izafe edilir: 'Bir toplum uygulanan komünist rejimden memnun değilse, o toplumu değiştirip yerine başka bir toplum getirmek gerekir...'
Luther'in bir sözünü okumuştum uzun yıllar önce...'Kalbim dilediğim gibi candan dua etme kıvamında değilse eğer, aklıma düşmanlarımı getiririm derhal... O zaman içim kinle, nefretle dolar ve katılaşan kalbimden en içli yakarışlar çıkar.' Dua ederken makuldur ve hatta makbuldur bu, düşmanını Tanriya havale etmek herkesin gösterebileceği ilahi karakter değildir çünkü... Öte yandan eylem söz konusu olduğunda düşmandan nefret etmek yargıyı zayıflatan bir hüküm olur, kızgınlıktan gözü kararmış biri adil olamaz öncelikle... Adaletsiz her muamele ise yeni nefretleri doğurur...
her insan frene basarak yaşar... çevresine ve hatta kendisine duyduğu bitmek bilmeyen nefretini görmezden gelerek, bu durumu inkar edemediğinde de yeri geldiğinde 'delikanlılık icabi', kimi zaman 'cool' olma gereği, 'tevekkül' kandırmacası, bazen de soğukkanlılığını muhafaza etmek suretiyle sukuneteni korumakla yapar bunu...
Camus Sisyphos Soylencesinde (böyle mi yazılıyordu?) 'dekorların yıkıldığı olur......... bir gün 'neden! ? ' çığlığı yükselir ve...... belki intihar, belki tekrar zincirlere dönüş ile sonlanır bu isyan' gibi bir şeyler karalamıştı...
neden frene basmamız gerektiğini sorgularsak eğer, nefretimiz açığa öyle şiddetli çıkar ki bundan zarar görecektir en masum kişiler bile belki.. (La Haine'i hatırlatırım)
direksiyonun başındakinin frene basmaktan vazgeçmesi, öte yandan onun da sonu olur....
ayrıca insan sadece başkalarından nefret etmez... kendinden de eder... br başka çeşit Cihad-ı Ekber...zaten ikilemimiz de budur, kendimize narsistçe aşık olup hayran bırakmayı istemek başkalarını, öte yandan (tabir-i caizse) 'ne mal olduğumuzu' en iyi bilen kişi olarak, ne takdire, ne de sevgiye layık olmadığımız gerçeğinden alıkoyamayı kendimizi...
eve gidince (işyerimdeyi m şu an) Pascal'dan küçük bir pasaj aktarmayı isterim, paylaşmak bağlamında....
nefretle değil, sevgiyle kalın....
Biliyorsunuzdur Üstadın deyişini aslında... tekrar etmekte ne sakınca var?
'Aşk imiş her ne var âlemde
İlm bir kıyl ü kaal imiş ancak'
Sadece iyi eğitimli, kitaplara boğulmuş, kendisini bilgili ve entellektüel gören, (taşıdığını sandığı idealizmin zihnindeki dev aynasındaki yansıması sonucu) tapınılmayı isteyen kişiler komünist olur, eğer emekçi değilse...
İdealizm diye bir şey ise geçerli değildir bir entellektüel kişi için... O sadece hayranlık beslemesini ister avamın kendisine, ve takdir görmeyi İdareci zümreden... Oligarşik yapının bir parçası olmak için can atar, İç Parti Üyesi (1984) olmak için...
Brecht'e bir söz izafe edilir: 'Bir toplum uygulanan komünist rejimden memnun değilse, o toplumu değiştirip yerine başka bir toplum getirmek gerekir...'
Komünist; halka rağmen halk için diyen kimsedir.
Luther'in bir sözünü okumuştum uzun yıllar önce...'Kalbim dilediğim gibi candan dua etme kıvamında değilse eğer, aklıma düşmanlarımı getiririm derhal... O zaman içim kinle, nefretle dolar ve katılaşan kalbimden en içli yakarışlar çıkar.' Dua ederken makuldur ve hatta makbuldur bu, düşmanını Tanriya havale etmek herkesin gösterebileceği ilahi karakter değildir çünkü... Öte yandan eylem söz konusu olduğunda düşmandan nefret etmek yargıyı zayıflatan bir hüküm olur, kızgınlıktan gözü kararmış biri adil olamaz öncelikle...
Adaletsiz her muamele ise yeni nefretleri doğurur...
her insan frene basarak yaşar... çevresine ve hatta kendisine duyduğu bitmek bilmeyen nefretini görmezden gelerek, bu durumu inkar edemediğinde de yeri geldiğinde 'delikanlılık icabi', kimi zaman 'cool' olma gereği, 'tevekkül' kandırmacası, bazen de soğukkanlılığını muhafaza etmek suretiyle sukuneteni korumakla yapar bunu...
Camus Sisyphos Soylencesinde (böyle mi yazılıyordu?) 'dekorların yıkıldığı olur......... bir gün 'neden! ? ' çığlığı yükselir ve...... belki intihar, belki tekrar zincirlere dönüş ile sonlanır bu isyan' gibi bir şeyler karalamıştı...
neden frene basmamız gerektiğini sorgularsak eğer, nefretimiz açığa öyle şiddetli çıkar ki bundan zarar görecektir en masum kişiler bile belki.. (La Haine'i hatırlatırım)
direksiyonun başındakinin frene basmaktan vazgeçmesi, öte yandan onun da sonu olur....