Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Murat Ateş
Murat Ateş

BİZ İYİ OLURSAK HERKES İYİ OLUR.

  • hâfız08.09.2007 - 12:37

    Hıfz etmek değildir zor olan, hıfz edileni koruyabilmek, yaşayabilmektir aslolan.

  • zaman08.09.2007 - 12:34

    Dünya üzerindeki her olayın cenabu hak indindeki vukuunda bayrak sallama görevini üstlenmiş bir mefhum. Allah değerini bilmeyi nasip etsin.

  • temenni08.09.2007 - 12:27

    İnşallah hiçbir insan gerçekleşmesini arzuladığı bir iş için haddinden fazla beklemek zorunda kalmaz.

  • düşmanlık08.09.2007 - 12:24

    Gereksiz olan bir davranış tarzı.

  • peyami safa06.09.2007 - 22:47

    Şimşek
    Yazar : Peyami SAFA
    Yayınevi : Ötüken Neşriyat
    Kitap Türü : Roman
    Dili : Türkçe
    Açıklama;
    'Hiç kimse bir Şimşek aydınlığı gördükçe Pervin'in niçin haykırdığını, niçin saçını başını yolduğunu, kendini yerlere attığını, niçin kafasını taşlara vurduğunu, niçin tepindiğini anlamıyor, çünkü bu anda hastanın gözleri önüne gelen manzarayı bilmiyor, bu onlar için ebedî meçhûldür, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR], bu hâileyi en yakından, bu hâileyi içinden seyredenler, bunu yalnız biz [YANİ BU ROMANI OKUYANLAR] biliyoruz.'

  • ölüm04.09.2007 - 13:19

    Sonu ya aydınlık ya da ebedi karanlık olan yolun nihai noktası.

  • fakir04.09.2007 - 13:03

    Önemli olan gönüllerin fakirleşmemiş olması. Cebin dolu gönlün fakirse çıkarıp muhtaç olana veremiyor, malının zekatını dağıtamıyorsan senden fakiri yok demektir. Ey nasipsiz! Ebedi fakirliğe mahkum olmuşsun da haberin yok.

  • peyami safa04.09.2007 - 12:58

    Peyami Safa-Bir Tereddütün Romanı

    KONUSU:
    Yazdığı güzel eserler sayesinde birçok kadınla tanışan fakat tereddütünün kurbanı olan yazar, kararsızlığı yüzünden ilişkilerinin hiçbirinde kesin bir sonuç elde edemez. Yazarın olaylara karşı bu ilgisizliği sadece kendisinin degil tanıştığı insanların hayatını da karartmıştır.

    ÖZETİ:
    Mualla hanım kendisine yakın bir dostu tarafından tavsiye edilen kitabı tereddüt içinde okur. Kitapta anlatılanlar Mualla hanımın ilgisini çok çok çeker. Kitabı elinden bir türlü bırakamaz. Kitapta zehirlenen, ölüm ile yaşam arasında mekik dokuyan bir adamın hiç geçmeyen zamanı, yanlız bir şekilde ölüm korkusu anlatılıyor. Mualla hanım kitabın yazarını merak eder ve daha sonra bir aile dostu olan Raif Bey tarafından yazarla tanıştırılır. Raif Bey Mualla hanımın saf, temiz ve iyi bir aile kızı olduğunu, bekar olan yazarın onunla evlenmesinin uygun olacağını söyler. Kızla tanışan yazar kızı çok beğenir ve evlenme teklif eder, fakat cevabı için Mualla? ya zaman verir.
    Yazarın bu teklifini, İtalya? dan kocasından ayrılıp yazar için İstanbul? a gelen, yazarın eserlerini hayranlıkla okuyan, yazardan tiyatro eserleri için bilgi almaya gelen ve yazara aşık olan Vildan, bir partide duyunca soluğu bir gece yarısı yazarın otelinin önünde alır. Şöför yazarı otelden alır ve onu bekleyen arabaya getirir. Yazar koltuğa yayılmış, şaşkına dönmüş kadını görünce tanıyamaz. Dikkatli baktıktan sonra hatırlar. Vildan hanım Mualla hanıma yapılan teklifi kıskanmaktadır. Yazar o gece ona özel olarak hazırladığı odaya götürmek için ısrar eder. Yazarın bütün bu ısrarlarına karşı gitmemek için direnir ve sonunda çok geç olduğunu bahane ederek onu ikna eder. Daha yazara telefon açıp müsait bir zamanda gideceklerdi?
    Sabah olunca yazar, oteli çok sevdiği için otelden taşınmaz ancak kapıcıyı kendisini telefonla soranlara otelden taşındığını söylemesi için tembihler. Daha sonra Vildan hanım iş yerine gelerek yazarı bulur. Yazar kimsenin Vildan? ı işyerinde görmemesi için gideceğine dair söz verir. Bir perşembe günü gidecektir. Vildan hanım her şeyi hazırlayıp heyecan içinde beklerken tereddüt içinde olan yazar kapıdan geri döner. Sonra gitmediğine pişman olur. Yazar yine tereddüt içindedir ama perşembe günü geleceğini bildirir.
    Vildan hanım yazarı eşi gibi karşılar. Tereddüt içindeki yazar biraz rahatlar. Bu rahatlık uzun sürmez. Vildan hanım aldığı fazla alkol ve ilaçların etkisiyle kendisinden geçip bilinçsizce sayıklar. Gerçek adının Vildan olmadığını, ermeni asıllı olduğunu, anlatılan her şeyin hikaye olduğunu söyler. Sonra üzerinda İtalyanca? Bu hançer bir kalbe girecek? diye yazılan bir hançer çıkarır. Vildan hanım çok uzaklara gidip ıssız bir ormanda hançeri kalbine sokmanın planlarını yapmaktadır. Uzun süre sayıklayan bitkin haldeki Vildan derin bir uykuya dalar. Yazar, sabahleyin kapıyı açtığında kapıcıyı görür Vildan? ı ona teslim edip uzaklaşır. Aradan bir hafta geçince evine tekrar uğradığında Vildan hanımın adresi bilinmeyen bir yere taşındığını öğrenir. Yazar için Vildan hanım tarihe karışmıştır.

    ANA FİKRİ: Tereddütle yapılan bir işte başarı elde etmek mümkün değildir. En kötü karar kararsızlıktan daha iyidir.

    OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
    Mualla: okumayı seven, dürüst, saf ve temiz bir aile kızıdır.
    Vildan: Yazarı elde etmeye çalışan, bu uğurda İtalya? dan kocasını terkedip gelen, kıskanç bir kadın. Yazarın tereddütleri karşısında tarihe karışmştır.
    Yazar: Karar vermekte güçlük çeken ve herşeye tereddüyle yaklaşan kararsızlığı yüzünden kalıcı ilişkiker kuramayan duygusal bir kişiliğe sahiptir. (04.09.2007 12:40)

  • peyami safa04.09.2007 - 12:55

    Peyami SAFA
    Doğum Tarihi: 02 Nisan 1899 Doğum Yeri: İstanbul
    Ölüm Tarihi: 15 haziran 1961
    Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine [1901] yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden 'Yetim-i Safa' adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanısıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Sonradan bu günlerini ünlü Dokuzuncu Hariciye Koğuşu adlı romanında dile getirmiştir. Ayrıca Fatih-Harbiye gibi diğer romanlarında da kendi hastalığının buhranını yansıttığı karakterlere rastlanır.

    Hastalık ve savaşın yol açtığı maddî sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, o sıralar Maarif Nazırı olan Recaizade Ekrem Bey (Recaizade Mahmut Ekrem) , bu görevinden ayrılınca onu Galatasaray Lisesi'nde okutma vaadini yerine getirememiş, Peyami Safa da hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Keaton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, açılan sınavı kazanarak Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914) . Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir.

    1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları '20. Asır' adlı akşam gazetesinde 'Asrın Hikâyeleri' başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanısıra, roman da tefrika etmiştir.

    1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961) . Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan tek oğlu murat'ın ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da ölmüştür.
    Yazın yaşamına 20. Asır'daki öyküleriyle başlayan Peyami Safa, tam 43 yıl, hemen hemen hiç ara vermeden Türkiye'de yayımlanan tüm gazete ve dergilerde çeşitli zamanlarda fıkra, makale ve romanlarını yayımlamış, son derece verimli bir yazar olmuştur. Kendi kendini yetiştirmiş bir kişi olan Peyami Safa, çağın düşünce akımlarıyla ilgilenmiş, siyasal sorunlar karşısında tavır almış, bu yüzden Türk basınında derin izler bırakan polemiklere girişmiştir. Bunlar arasında en ünlüleri Nâzım Hikmet, Nurullah Ataç, Sabiha ve Zekeriya Sertel ve Aziz Nesin'le yaptığı kalem kavgalarıdır.

    İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nu (1931) Nazım Hikmet’e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924) , Şimşek (1928) , Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa’nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya’nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi.

    İlk uzun öyküsü Gençliğimiz'i 1922 yılında Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kimi yapıtlarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı annesinin Server Bedii adını benimsemiş, bu takma adla 80'e yakın ün vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur.

    Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır.

    Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir 'Zalim' olarak tanıttıkları hun hükümdarı Atilla'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır.

    Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır.

    ESERLERİ
    Hikâye
    Bir gencin hayati (1921)
    Gençliğimiz (1922)
    Siyah Beyaz Hikâyeler (1923)
    İstanbul Hikâyeleri (1923)
    Aşk Oyunları (1924)
    Süngülerin Gölgesinde (1924)
    Ateşböcekleri (1925)
    İki Öksüz Arkadaş

    Roman
    Mahşer (1924)
    Bir Akşamdı (1924)
    Sözde Kız (1925)
    Canan (1925)
    Şimşek (1928)
    Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1931)
    Atilla (1931)
    Fatih - Harbiye (1931)
    Bir Tereddüdün Romanı (1933)
    Biz İnsanlar (1947)
    Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949)
    Yalnızız (1951)

    Oyun
    Gün Doğuyor (1937)

    Düşünsel Yapıtları
    Zavallı Celal Nuri Bey (1914)
    Büyük Avrupa Anketi (1938)
    Türk Inkılâbına Bakışlar (1938)
    Felsefî Buhran (1939)
    Millet ve İnsan (1943)
    Mahutlar (1959)
    Sosyalizm (1961)
    Mistisizm (1962)
    Nasyonalizm (1962)
    Doğu - Batı Sentezi (1963)
    Nasyonalizm - Sosyalizm - Mistisizm (1968)
    Osmanlıca - Türkçe - Uydurmaca (1970)

  • şaka04.09.2007 - 12:47

    Tadında bırakılmadığı zaman en iyi dostları bile küstürebilen, dozunun ayarlanılması her babayiğidin harcı olmayan bir davranış biçimi.