Kültür Sanat Edebiyat Şiir

Melek Kara
Melek Kara

DÜŞLER ERTELENİYOR AMA YAŞAM ERTELENMİYOR...

  • kardan adam17.02.2008 - 13:09

    Kardan Adam
    Bir kardan adam gördüm,
    Yarin bahçesinde.
    Donuk yüreği,
    ve buz kesmiş benziyle,
    Bana benzeyen...

    Dışarıda tek başına,
    Bir adam,kardan
    Yarin bahçesinde,
    Terk edilmiş kaderine...

    Yaşamı yağan kardan,
    Ölümü güneşten olan,
    kardan bedeni,
    ve donuk yüreğiyle,
    Bir adam,
    Bana benzeyen...

    Ufuktan göründümü güneş,
    ilk gözlerden akar yaş,
    Ruhu buhar olur uçar,
    Bedeni toprağa göçer...

    Geriye;
    Bir emanet atkı,
    Bir havuç,
    Kömürden bir çift göz,
    ve donuk yüreği kalır,
    Yarin bahçesinde,
    Bir adam,kardan,
    Bana benzeyen...

  • afşar timuçin25.01.2008 - 23:06

    Ölümsüz gülüşünle başlıyorum
    Her güzelliğe her sevince
    Bir yağmur ince ince
    Sürerken beni başka zamanlara

    Zamanla yorgun hanlara
    Dönüyor işte gördün her şeyim
    Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim
    Sınırsız bir boşluğu süre süre
    Yorgunum çok uzaklardan geldim
    Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun
    Korkuyu yakından tanıdım
    Ölümsüz düşmanı oldum korkunun

    Şimdi bakışınla bağlanıyorum
    Kocaman bir dünyaya umutla
    Bir akşam aşılmaz kaygılar
    Çağırıken beni sozsuzluğuma

    Sıcaklığın beni alıştırıyor
    Soğuk ve yağmurlu akşamlara
    Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum
    Ellerine ayaklarına saçlarına

    Afşar TİMUÇİN

  • yitirmek28.12.2007 - 13:08

    YİTİRİLEN


    Ola ki yürürüm bir başka aşka
    ya da yürürüm mavi olmayan bir gülüşe
    unutma ki tek aşk olduğum sensin
    âşık olduğum değil.

    Karanlıkla süzülüyor içime yıkım
    dur diyorum yıkılıyorum
    uçurumları başucuma koyuyorum sonra
    okşuyorum saçlarını rüzgarda
    sıcak ılık bir koku siniyor yüreğime
    gitme diyorum gitme düşüyorum
    sonra beni soruyorlar bana
    tanımıyorum diyorum daha hiç karşılaşmadık
    aynı çizgide bilge susu mu dinliyorlar ben sustukça
    yazık bir çığlığın doğuşu gibi ölüyorlar
    önce bir bir sonra hepsi
    sonra mı bir ben kalıyorum bir de yalnızlık
    uçurumlar yıkımlar ben ve yalnızlık.

    Zorlu bir savaşın unutulmuş cesetleri gibi yatıyoruz yan yana
    öpüşüyoruz sevişiyoruz da hatta
    her şey oyunun yasaklarına uygun bir yasak oluyor sonra
    tek umudumuzu göğe gelin ediyoruz telli kanlı düğün işte.

    Üşüyor saçlar biliyorum dargın mısın
    bu baharda mayısa bıraktığım gibi misin hala
    vurulmuş çocuk gibi büyümemiş yüreğinde hüzün
    hala kaçıyor musun gözlerini bırakarak birilerinde
    hala ellerinden tutup sevgileri dipsiz kuyuya salıyor musun ağlayarak
    küçücük bir dokunuşla son sevilen olabiliyor musun
    kendin kadar aklımdasın.
    Hala öyle savruk bir gök
    hala öyle yerini yurdunu bulamamış bir mavi
    ve aşkını şaşırmış bir tanrı.
    Çoğalan sızısıyla mutlu bir yara.

    Öyle misin mavi gözlü sarı saçlı yoldaşım
    öyle bıraktığım gibi misin
    gerçeği yakmada hala usta mısın
    yoksa çırak mı yanarken yalanda
    saçlarıma dolanan aydınlığımsın
    somutlaştıramadığım tek imgemsin
    şiirde anlattıkça eksilen tek anlam.
    Hala bıraktığım gibi misin.
    Yoksa beni bıraktığın gibi mi
    kaç mevsimsiz kar düştü toprağıma.
    Kaç mevsimsiz kar düştü benim toprağıma.
    Hala bıraktığım gibi misin.

    UMUT ALTINÇAĞ

  • metin altıok28.12.2007 - 13:06

    GERİYE KALAN


    Bir anahtar verdindi bana
    Kabaran yüreğimi bilerek.
    Kullanıp durdum onu gönlümce,
    Aşkıma kenar süsü diyerek;
    Aşındırdım dişlerini zamanla.

    Geriye ben kaldım işte.

    Yalan olur sevmedim dersem;
    Ama yolcu yolunda gerek.
    Ey ömrümün uğuldayan durağı;
    Yanlış hesaptan dönerek,
    Benli günlerini sil istersen.

    Geriye sen kaldın işte.

    METİN ALTIOK

  • bahar28.12.2007 - 13:02

    Yapma bunu bana! ..

    Bahar, yalvarırım çek git işine! ..

    Salma üstüme çiçeklerini, aklımı çelme! ..

    Her sabah çimenlerin çiyden ürpererek uyanıyor bahçemde;
    sonra güneşle oynaşıp tütsülenmiş gibi buğulanıyor.

    Ne zaman sokağa çıksam badem ağaçları salkım saçak çiçek...

    Kavaklar kıpır kıpır, ıslık ıslığa meltem...

    Kırda dayanılmaz bir kekik kokusu,
    toprakta türlü çeşit börtü böcek...

    Yapma bunu bana bahar,

    Böyle üstüme gelme! ..

    Zaten damarlarıma zor zaptediyorum kanımı...

    Çoktan cemreler düşmüş beynime, yüreğime...

    Kalbimin buzları erimiş.

    Göğüs kafesimde ne idüğü belirsiz bir kıpırtıyla geziyorum nicedir...
    bir de sen çıldırtma beni...

    Krizdeyim ben... Tembelliğin sırası değil, uyamam sana...

    Al git serçelerini sabahlarımdan, çağlalarına, kokularına hakim ol.

    Meltemlerine söyle, deli gibi ıslık çalıp sokağa çağırmasınlar beni...

    Bulutların üşüşmesin başıma...

    Girme kanıma benim... yoldan çıkarma! ..


    Sen ki en cilvelisisin mevsimlerin, afrodizyakların en etkilisi,

    Sevdanın suç ortağısın.

    Kıyma bana! ..

    Biliyorum çünkü, yine kandırıp yeşillendireceksin aşka; gövdemi
    azdırıp sonra birden çekip gideceksin.

    Tam kanım kaynamışken sana, toplayıp allarını morlarını, beni bir
    kuraklığın ortasında terk edeceksin...

    O iple çektiğim ışığın, dayanılmaz olacak o zaman...

    Ne o delişmen sabahlar kalacak, ne günaha çağıran çapkın eteklerin

    uçuştuğu günbatımları...

    Tembel kuşların şakımaktan bitap, ebruli çiçeklerin kokmaktan...

    Buselerin nemi kuruyacak çöl rüzgârlarında...

    Yeşerttiğin çiçekler, yürekler solacak;
    damar damar çatlayacak ruhumuz...

    Hayat, bir ezik otlar diyarına dönüşecek yeniden...
    Yüreğim viraneye...

    Her bahar sarhoşluğu gibi, geçecek bu sonuncusu da...

    Ebedi bahar, bir başka bahara kalacak.


    İyisi mi, hiç azdırma ruhumu bahar...

    İş açma başıma...

    Git işine!

    Yoldan çıkarma beni! ..

    Can Dündar

  • nazım hikmet28.12.2007 - 11:50

    HÜRRİYET KAVGASI


    Yine kitapları, türküleri, bayraklarıyla geldiler,
    dalga dalga aydınlık oldular,
    yürüdüler karanlığın üstüne.
    Meydanları zaptettiler yine.



    Beyazıt'ta şehit düşen
    silkinip kalktı kabrinden,
    ve elinde bir güneş gibi taşıyıp yarasını
    yıktı Şahmeran'ın mağarasını.



    Daha gün o gün değil, derlenip dürülmesin bayraklar.
    Dinleyin, duyduğunuz çakalların ulumasıdır.
    Safları sıklaştırın çocuklar,
    bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıdır.

  • ministrable04.10.2007 - 13:35

    erdem şeref ve insanlık abidesi ne kelime,
    insanlardan daha üstün vasıflarla yaratılmış bir insan :))))
    o olmasa insanlık büyük bir tehlike altında olurdu...........

  • nazım hikmet19.09.2007 - 10:16

    OTOBİYOGRAFİ..

    1902'de doğdum
    doğduğum şehre dönmedim bir daha
    geriye dönmeyi sevmem
    üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
    on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
    kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
    ve on dördümden beri şairlik ederim

    kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
    ben ayrılıkların
    kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
    ben hasretlerin

    hapislerde de yattım büyük otellerde de
    açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

    otuzumda asılmamı istediler
    kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
    verdiler de
    otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
    elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

    Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
    961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

    partimden koparmağa yeltendiler beni
    sökmedi
    yıkılan putların altında da ezilmedim

    951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
    52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

    sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
    şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
    aldattım kadınlarımı
    konuşmadım arkasından dostlarımın

    içtim ama akşamcı olmadım
    hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

    başkasının hesabına utandım yalan söyledim
    yalan söyledim başkasını üzmemek için
    ama durup dururken de yalan söyledim

    bindim tirene uçağa otomobile
    çoğunluk binemiyor
    operaya gittim
    çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
    çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
    camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
    ama kahve falıma baktırdığım oldu

    yazılarım otuz kırk dilde basılır
    Türkiye'mde Türkçemle yasak

    kansere yakalanmadım daha
    yakalanmam da şart değil
    başbakan filân olacağım yok
    meraklısı da değilim bu işin
    bir de harbe girmedim
    sığınaklara da inmedim gece yarıları
    yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
    ama sevdalandım altmışıma yakın
    sözün kısası yoldaşlar
    bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
    insanca yaşadım diyebilirim
    ve daha ne kadar yaşarım
    başımdan neler geçer daha
    kim bilir.

    NAZIM HİKMET

  • Nazım Hikmet'i Anlamak01.09.2007 - 14:32

    bir şehre geldim,
    dolaşmak için sokaklarında,
    selamlaşmak için insanlarıyla,
    ne sokak kalmış dolaşılacak,ne selamımı alacak insan....

  • aşk26.08.2007 - 22:08

    yalan dostum aşk diye birşey yok...