bazen düşünürüm Kİ satın alınabilecek bir hayat olabilseydi,böyle bir imkan sunulabilseydi insanlara, başka hayatlar seçime konulabilseydi bir masa üzerine sunum adında, seçim yapılabilirmiydi? ? oysa hayat satın alınamıyor,seçilemediği gibi hemde...hani....hani kuşun kafeste çırpınışı vardırya özlemi adına,ama, seçim kafesin kapısını kapayanın elindedir..tıpkı öylesi işte....ve ben içinden çıkamam bu düşüncemin çoğu zamanlar,çoğu zamanlarsa yine kendi hayatımı seçerdim tesellisinde kalırım inanmadan hemde.. ne garip bir ikilem..hayat akıp gidiyor insanın ellerinin arasından kayarcasına ve yaşanıyor yaşanılanın farkında dahi olunmadan..herkes bir hayat bırakıyor ardında dirhem dirhem,dolu dizgin yarınlara dünü anlamadan...adı hayat işte...
hiç bir insan yoktur ki geçmişinden pişmanlık duymasın ama neye yarar geçen geçmiş,giden gitmiş, kalanlar bir avuç misali...tümünü toplasan sadece bir avuç..sıkı sıkı yumulmuş bir avuç..açtığında pişmanlık,giden ömür,bir fiske umut.... insanın gülesi geliyor hemde kahkahalarla...bazı pişmanlıklar için ya zamanı suçlarız ya insanları,yada yaşamın şeklini...acaba ne kadarı doğru ki? ? asıl suçlu olan yada suçlanması gereken ne yada kim? ? ? yoksa 'suç' diye bir kavram sadece uydurmamı? ? ama insanın içi acıyabiliyor zaman zaman..hatta gözlerinden yaşta akabiliyor..insan sormadan edemiyor işte,içim acıyor gözlerimden yaş gelebiliyorsa bir neden olmalı..bir SUÇLU olmalı ki ben bunları yaşayabiliyorum....ve ilk içinden geçen,ilk gözüne takılan dır suçlu değil mi? ? bir gönül kahvesinde bir bardak demli çay misali yani... pişmanlıklar avuçta,pişmalığının nedeni suç havada,çayın buruk tadı dudakta...
yani asla eskimeyen zamanlar..içinde çok şeyin değiştiği zamanlar..sofralarda kaşıkların bardakların kalabalık olduğu zamanlar,sonrasında deli tufan esen akıllar,yürekler,sonra hafiften durulmalar,arkaya bakıldığında özlemle anılan o zamanlar...bayramların,pikniklerin pür neşe olduğu zamanlar...evet ya eski zamanlar..hepimizin şimdilerde yaşamak isteyipte asla bir araya getieremiğimiz kalabalıklar,o kalabalıklar,o neşeler... şimdilerde birine'bir sor bin özlemle dinle'zamanlar...
bir zamanlar ailelerin parçalanmadığı,bir ev,bir tarla,bir öküz,bir saban ve bir geçim, yaşandığı zamanlar..aynı teknede hamur,aynı tencerede yemek,aynı tasta kaşıklar..bir odada bir yığın yer yatağı,kiminin karanlığa karışmış çocuk çabası,kiminin 'nooluyor'a kulak kabartısı..ırgat olsun adına yapılan bir sürü çocuk..okul yok,okumak yok...şimdilerde çalışan aileler..sabah herkes işine,akşam herkes kendi dünyasına..otel gibi kullanılan evler,sinema salonu gibi salonlar,kuru,yavan bir sessizlik..adı geçim..! ! ! çalışan ana babaların neredeyse tümünün ve çocuklarının aile yansımaları..hepsi bir aynaya bakar gibi.. tüm sevginin çocuğun eline sıkıştırılan bir kaç kuruşa devredildiği aile yansıması...yani hayatın bir kesitinde ki bu kesit en önemli kesit ucuza kapamak bu kesiti...sen sana ben bana...yaşayabilidiğin,kabullenebildiğin,içine içine döndüğün,yalnızlıklara sığındığın,zamanla asıl yalnızlığın kabulü eşiğinde çırpınmaların faydasız kalacağı,sorumsuzluğun zirveye vurduğu,ama, 'çocuk sorunlu çıkt'ı nidalarının yalancılığı,kabahatlerin çocuklar da arandığı, sen sana ben bana yaşam..ama gerçekte acı yaşam..(((((( ve aileler bunun farkında bile olamıyor..ne zaman mı oluyorlar...BİLMEYECEK NE VAR Kİ..? ? sonrası kırılma noktası hayata....! ! ! !
bilinirki, dost acı der ama doğruyu der... birinden bir olumsuzluk duyarsın hakkında hani...hani yanar yıkılırsın.kızarsın..bin türlü tilki dolaşır kafanın içinde..şeytan ha babam dürtükler durur..hani hemen yüzleştirme yoluna gidersin doğrumu diye..işte öyle zamanlarda kendiyle savaşa girmeli insan.... savaşı eğer kararlı kararlar verdirebilirse insana,o kişi hakkında garantiliyse ve savaşı kendi içinde kazanmışsa işte o zaman sormalı NEDEN diye.. ve alınacak vevap zaten bilinendir.. dost bilinen de hala dosttur...
insanlar birini yalancılıkla suçlarken, önce aynaya bakmalılar,ne kadar doğru oldukları konusunda kıldıkları karar kadar, başkalarınında doğru olduğunu bilmeliler...öncelikle kişi kendi doğrusunda yoldaysa bir başkasının onaylayıp onaylamamasıysa önem taşımaz..ama ithamlar ithamlara gebedir..alındığı kadar verilir,verildiği kadar beklenir..eee hayat menfaat dünyasında dolaşandır..! ! ! !
korkuların yerleştiği yürek titrek olur..ne dokunulmaya ne dokunmaya yer vardır orada,buda hiç hoş olmayan zamanlara gebedir,.. kırgınlıklar yaradır....insanı kanatır,öylesine acı bırakırki iç çeperleri parçalanır, kendini bilinmezlerde buluverir hoyratça...ama bir güzellği var ki,bir zaman sonra gerçek bulunur....! ! umutların kaybolduğu yerde, hayallerde silininir..yürek çaptığınca sadece sızlar,kendi kapıları arkasında.
birinin yaşları aktı bir başkasının gözünden adına ayrılık dedi,yada,hüzne gebe akşamları sabahlara taşıdı umut perdesinin arkasında,yada bir kıymık tebessüm için hebaya hazır koydu ömrünü ortaya sevgi adında,yada fütursuzça güldü gidenin arkasından,döneceğini sanarak,yada umutlarını gömdü,hayalerini sildi,hayata son kez gülümsedi..! ! !
baharlarda gelse misk-i amber,hazanlarda düşse hüzne gebe,buz gibi insanlarda dolaşsa gönül çephelerinde gri bulutlar gibi,cehennem sıçağıda esse kızıl alevler gibi,mutlak bir bitiş varya,bir bitiş,işte kalanlarda var ondan arta...her kalan farklıdır insan yüreğinde,kimine gülümsersin,için ayaklanır heyecanından,kimine gözyaşların vardır buz tuttu tutacak,kiminin gözlerinde akar gözyaşların,kimi yüzünde gülümser... hatırlamak varya hatırlamak..! ! hani 'ne olursa olsun' denirya,sanırım ne olursa olsun kalan bir seda dır arkaya.... gelişler gitmeler içindir,giden olmazsa gelen olmazmış derler,ama hiç düşünmezler mi; giden gitmişse,gelen 'o' mudur..!
bazen düşünürüm Kİ satın alınabilecek bir hayat olabilseydi,böyle bir imkan sunulabilseydi insanlara, başka hayatlar seçime konulabilseydi bir masa üzerine sunum adında, seçim yapılabilirmiydi? ?
oysa hayat satın alınamıyor,seçilemediği gibi hemde...hani....hani kuşun kafeste çırpınışı vardırya özlemi adına,ama, seçim kafesin kapısını kapayanın elindedir..tıpkı öylesi işte....ve ben içinden çıkamam bu düşüncemin çoğu zamanlar,çoğu zamanlarsa yine kendi hayatımı seçerdim tesellisinde kalırım inanmadan hemde.. ne garip bir ikilem..hayat akıp gidiyor insanın ellerinin arasından kayarcasına ve yaşanıyor yaşanılanın farkında dahi olunmadan..herkes bir hayat bırakıyor ardında dirhem dirhem,dolu dizgin yarınlara dünü anlamadan...adı hayat işte...
hiç bir insan yoktur ki geçmişinden pişmanlık duymasın ama neye yarar geçen geçmiş,giden gitmiş, kalanlar bir avuç misali...tümünü toplasan sadece bir avuç..sıkı sıkı yumulmuş bir avuç..açtığında pişmanlık,giden ömür,bir fiske umut....
insanın gülesi geliyor hemde kahkahalarla...bazı pişmanlıklar için ya zamanı suçlarız ya insanları,yada yaşamın şeklini...acaba ne kadarı doğru ki? ?
asıl suçlu olan yada suçlanması gereken ne yada kim? ? ? yoksa 'suç' diye bir kavram sadece uydurmamı? ?
ama insanın içi acıyabiliyor zaman zaman..hatta gözlerinden yaşta akabiliyor..insan sormadan edemiyor işte,içim acıyor gözlerimden yaş gelebiliyorsa bir neden olmalı..bir SUÇLU olmalı ki ben bunları yaşayabiliyorum....ve ilk içinden geçen,ilk gözüne takılan dır suçlu değil mi? ?
bir gönül kahvesinde bir bardak demli çay misali yani... pişmanlıklar avuçta,pişmalığının nedeni suç havada,çayın buruk tadı dudakta...
yani asla eskimeyen zamanlar..içinde çok şeyin değiştiği zamanlar..sofralarda kaşıkların bardakların kalabalık olduğu zamanlar,sonrasında deli tufan esen akıllar,yürekler,sonra hafiften durulmalar,arkaya bakıldığında özlemle anılan o zamanlar...bayramların,pikniklerin pür neşe olduğu zamanlar...evet ya eski zamanlar..hepimizin şimdilerde yaşamak isteyipte asla bir araya getieremiğimiz kalabalıklar,o kalabalıklar,o neşeler...
şimdilerde birine'bir sor bin özlemle dinle'zamanlar...
bir demet menekşe,bir iki sap papatya,ve ısırganlar...! ! !
sizce hayatı tarif edebildim mi? ?
bir zamanlar ailelerin parçalanmadığı,bir ev,bir tarla,bir öküz,bir saban ve bir geçim, yaşandığı zamanlar..aynı teknede hamur,aynı tencerede yemek,aynı tasta kaşıklar..bir odada bir yığın yer yatağı,kiminin karanlığa karışmış çocuk çabası,kiminin 'nooluyor'a kulak kabartısı..ırgat olsun adına yapılan bir sürü çocuk..okul yok,okumak yok...şimdilerde çalışan aileler..sabah herkes işine,akşam herkes kendi dünyasına..otel gibi kullanılan evler,sinema salonu gibi salonlar,kuru,yavan bir sessizlik..adı geçim..! ! ! çalışan ana babaların neredeyse tümünün ve çocuklarının aile yansımaları..hepsi bir aynaya bakar gibi.. tüm sevginin çocuğun eline sıkıştırılan bir kaç kuruşa devredildiği aile yansıması...yani hayatın bir kesitinde ki bu kesit en önemli kesit ucuza kapamak bu kesiti...sen sana ben bana...yaşayabilidiğin,kabullenebildiğin,içine içine döndüğün,yalnızlıklara sığındığın,zamanla asıl yalnızlığın kabulü eşiğinde çırpınmaların faydasız kalacağı,sorumsuzluğun zirveye vurduğu,ama, 'çocuk sorunlu çıkt'ı nidalarının yalancılığı,kabahatlerin çocuklar da arandığı, sen sana ben bana yaşam..ama gerçekte acı yaşam..((((((
ve aileler bunun farkında bile olamıyor..ne zaman mı oluyorlar...BİLMEYECEK NE VAR Kİ..? ?
sonrası kırılma noktası hayata....! ! ! !
bilinirki, dost acı der ama doğruyu der...
birinden bir olumsuzluk duyarsın hakkında hani...hani yanar yıkılırsın.kızarsın..bin türlü tilki dolaşır kafanın içinde..şeytan ha babam dürtükler durur..hani hemen yüzleştirme yoluna gidersin doğrumu diye..işte öyle zamanlarda kendiyle savaşa girmeli insan....
savaşı eğer kararlı kararlar verdirebilirse insana,o kişi hakkında garantiliyse ve savaşı kendi içinde kazanmışsa işte o zaman sormalı NEDEN diye..
ve alınacak vevap zaten bilinendir.. dost bilinen de hala dosttur...
insanlar birini yalancılıkla suçlarken, önce aynaya bakmalılar,ne kadar doğru oldukları konusunda kıldıkları karar kadar, başkalarınında doğru olduğunu bilmeliler...öncelikle kişi kendi doğrusunda yoldaysa bir başkasının onaylayıp onaylamamasıysa önem taşımaz..ama ithamlar ithamlara gebedir..alındığı kadar verilir,verildiği kadar beklenir..eee hayat menfaat dünyasında dolaşandır..! ! ! !
korkuların yerleştiği yürek titrek olur..ne dokunulmaya ne dokunmaya yer vardır orada,buda hiç hoş olmayan zamanlara gebedir,..
kırgınlıklar yaradır....insanı kanatır,öylesine acı bırakırki iç çeperleri parçalanır, kendini bilinmezlerde buluverir hoyratça...ama bir güzellği var ki,bir zaman sonra gerçek bulunur....! !
umutların kaybolduğu yerde, hayallerde silininir..yürek çaptığınca sadece sızlar,kendi kapıları arkasında.
birinin yaşları aktı bir başkasının gözünden adına ayrılık dedi,yada,hüzne gebe akşamları sabahlara taşıdı umut perdesinin arkasında,yada bir kıymık tebessüm için hebaya hazır koydu ömrünü ortaya sevgi adında,yada fütursuzça güldü gidenin arkasından,döneceğini sanarak,yada umutlarını gömdü,hayalerini sildi,hayata son kez gülümsedi..! ! !
dün geçendi,geçenden kalana bak der gibi..!
baharlarda gelse misk-i amber,hazanlarda düşse hüzne gebe,buz gibi insanlarda dolaşsa gönül çephelerinde gri bulutlar gibi,cehennem sıçağıda esse kızıl alevler gibi,mutlak bir bitiş varya,bir bitiş,işte kalanlarda var ondan arta...her kalan farklıdır insan yüreğinde,kimine gülümsersin,için ayaklanır heyecanından,kimine gözyaşların vardır buz tuttu tutacak,kiminin gözlerinde akar gözyaşların,kimi yüzünde gülümser...
hatırlamak varya hatırlamak..! ! hani 'ne olursa olsun' denirya,sanırım ne olursa olsun kalan bir seda dır arkaya....
gelişler gitmeler içindir,giden olmazsa gelen olmazmış derler,ama hiç düşünmezler mi;
giden gitmişse,gelen 'o' mudur..!