O _ (Kendinden geçmişcesine bir heyecanla o anları adeta yeniden yaşayarak) Siz hiç benim gibi ölümle burun buruna yaşadınız mı? Hem de iki gün, kırk sekiz saat, şu kadar bin dakika.. Siz hiç kanınızın damla damla aktığını, sıcacık sıcacık altınıza yayıldığını, hissettiniz mi? Her damlanın sizden bir şeyler koparıp götürdüğünü, şu altınıza yayılan hararetin sizin kendi hararetiniz olduğunu, sizin sıcaklığınızla beslendiğini, ve ona sıcaklığınızı verdiğiniz nispette soğumakta olduğunuzu düşündünüz mü? Siz hiç içinizden iplik gibi çekilen, arasıra bir yere takılır gibi olup, sonra birden bir makara hızıyla boşalan o şeyin, canınız olduğunu, dünyanın en aziz en tatlı nimeti olduğunu düşünerek sırtınızın ortasında bu korkunç ürpertiyi duydunuz mu? Siz hiç alelacele yakalanmış arkadaşlarınızın bir duvar dibinde, sorgusuz sualsiz, kurşunlandıklarını veya darağacına çekildiklerini gördünüz mü? Ve o insanların, muztarip dediğiniz insanların, sirkte heyecanlı bir numara seyreder gibi bu ölüm sahnelerini seyrettiklerini ve hakkın bu garip tecellisini alkışladıklarını gördünüz mü? Siz hiç burnunuza kadar bir gübre yığını altında yakalanmamak için, tıpkı ötekiler gibi yakalanıp da kurşunlanmamak için nefesinizi kısmak, kalbinizin çarpıntısını durdurmak zorunda kaldınız mı? Gübreler vücudunuzu daladı mı? Korkudan, sıcaktan, kaşınmak ihtiyacına rağmen kaşınamamaktan bayılıp bayılıp ayıldınız mı? Siz hiç ölümle ve uğruna ölmek istediğiniz insanların nankörlükleriyle böyle burun buruna geldiniz mi? Gelmediyseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız. (Orhan Asena/ KORKU)
Mevlam koma beni bana efendim,
Al gönlümü senden yana...
Verilmeyecek şeyler vardır.. Şeref gibi şan gibi..
Kars gibi Ardahan gibi..! !
O _ (Kendinden geçmişcesine bir heyecanla o anları adeta yeniden yaşayarak) Siz hiç benim gibi ölümle burun buruna yaşadınız mı? Hem de iki gün, kırk sekiz saat, şu kadar bin dakika.. Siz hiç kanınızın damla damla aktığını, sıcacık sıcacık altınıza yayıldığını, hissettiniz mi? Her damlanın sizden bir şeyler koparıp götürdüğünü, şu altınıza yayılan hararetin sizin kendi hararetiniz olduğunu, sizin sıcaklığınızla beslendiğini, ve ona sıcaklığınızı verdiğiniz nispette soğumakta olduğunuzu düşündünüz mü? Siz hiç içinizden iplik gibi çekilen, arasıra bir yere takılır gibi olup, sonra birden bir makara hızıyla boşalan o şeyin, canınız olduğunu, dünyanın en aziz en tatlı nimeti olduğunu düşünerek sırtınızın ortasında bu korkunç ürpertiyi duydunuz mu? Siz hiç alelacele yakalanmış arkadaşlarınızın bir duvar dibinde, sorgusuz sualsiz, kurşunlandıklarını veya darağacına çekildiklerini gördünüz mü? Ve o insanların, muztarip dediğiniz insanların, sirkte heyecanlı bir numara seyreder gibi bu ölüm sahnelerini seyrettiklerini ve hakkın bu garip tecellisini alkışladıklarını gördünüz mü? Siz hiç burnunuza kadar bir gübre yığını altında yakalanmamak için, tıpkı ötekiler gibi yakalanıp da kurşunlanmamak için nefesinizi kısmak, kalbinizin çarpıntısını durdurmak zorunda kaldınız mı? Gübreler vücudunuzu daladı mı? Korkudan, sıcaktan, kaşınmak ihtiyacına rağmen kaşınamamaktan bayılıp bayılıp ayıldınız mı? Siz hiç ölümle ve uğruna ölmek istediğiniz insanların nankörlükleriyle böyle burun buruna geldiniz mi? Gelmediyseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız.
(Orhan Asena/ KORKU)