1935 Erzincan Ulalar Köyü doğumlu Ali Ekber Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitiriyor ve çok küçük yaşlarda rençberlik yapmaya başlıyor. Bu arada bağlamayı öğreniyor ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doluyor. İlkokul öğreniminden sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremiyor, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmuyor. Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç ediyor ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanışyor. Vatani görevi sonrası radyoya giriyor ve 35 yılı aşkın bir sürede 400'den fazla yapıtı yorumlayarak geniş kitlelere ulaştırıyor.
Halen TRT arşivlerinde ustanın 54 kaseti olduğu söyleniyor. Birçok ülkede konserler ve üniversitelerdeki sohbetler aracılığıyla bu toprakların sanatını dünyaya taşımaya çabalamış Ali Ekber Çiçek, bir kaynakta yolunu şöyle özetliyor: 'Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insanım. Cahilden uzak, kâmile yakın oldum; büyüklerime saygı ile, küçüklerime sevgiyle yaklaştım. Konuşulan her kelâmı ibadet gibi dinledim, kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham etmedim... Bu icraatım boyunca hiçbir maddi menfaat sağlamadan, insanların duygularını sömürmek gibi bir yanlışlığa meydan vermedim.
Ali Ekber Çiçek, 26.04.2006 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Ali Ekber Çiçek'ten derlenen bazı türküler: Böyle İkrarınan Böyle Yolunan Bunca Olan Emeğimi Derdim Çoktur Hangisine Yanayım Ey Erenler Akıl Fikir Eyleyin Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma Gurbet Elde Yadellerin Derdini Gül Yüzlü Sevdiğim Hazin Hazin Esen Seher Yelleri İsmini Sevdiğim Saadetli Dostum Nasıl Yar Diyeyim Ben Böyle Yare Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte(Haydar Haydar)
Ali Ekber Çiçek tarafından derlenen bazı türküler: Bir güzeli methedeyim Çoktan Beri Yollarını Gözlerim El Vurup Yaremi İncitme Tabib Gönül gel varalım gülşen bağına Şepke'nin Kavakları Yolumuz Gurbete Düştü
TÜRKÜ İNSANIN ÖZÜNÜ KÜLTÜRÜNÜ HER AN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ MANEVİ DUYGULARIMIZI KAYBETMEMEMİZ İÇİN HAYATA BAKIŞ AÇISIDIR.
BİR GEMİCİ TÜRKÜSÜ
Rüzgâr, yıldızlar ve su. Bir Afrika rüyasının uykusu düşmüş dalgalara. Işıltılı, kara bir yelken gibi ince direğinde geminin. Geçmekteyiz içinden bir sayısız bir uçsuz bucaksız yıldızlar âleminin.
Yıldızlar rüzgâr ve su. Başüstünde bir gemici korosu su gibi, rüzgâr gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor, yıldızlar gibi rüzgâr gibi su gibi bir türkü. Bu türkü diyor ki, «Korkumuz yok! İnmedi bir gün bile gözlerimize bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun.» Bu türkü diyor ki, «Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz ölümün önünde sigaramızı.» Bu türkü diyor ki, «Çizmişiz rotamızı dostların alkışlarıyla değil gıcırtısıyla düşmanın dişlerinin.» Bu türkü diyor ki, «Dövüşmek..» Bu türkü diyor ki, «Işıklı büyük ışıklı geniş ve sınırsız bir limana dümen suyumuzda sürüklemek denizi..» Bu türkü diyor ki, «Yıldızlar rüzgâr ve su...»
Başüstünde bir gemici korosu bir türkü söylüyor; yıldızlar gibi rüzgâr gibi, su gibi bir türkü..
Bütün aşk hikâyelerinin en unutulmaz ve heyecan verici sahnesi, sevenin sevgiliye ilk baktığı andır şüphesiz. Daha doğrusu, onun yüzünü ilk gördüğü vakit. Âşıktaki içsel değişimin başladığı an, gözün sevgiliye ilk takıldığı saniye dilimidir Ve âşığın bütün biyografisi, bu 'ilk bakışın öncesi ve sonrası'ndan ibarettir. Bir ilk bakış, kaderin kazaya dönüştüğü en kutlu demi yüklenmiştir.
Zemheri yaylasında doğmuşum Koyaklarda kartal uçurmuşum Kurt kovalamışım, adam vurmuşum Onursuz yaşanmaz demişim Rezil rüsva etmemişim kendimi böceklere Yavri yavri Bu yüzden dik bakarım adamın yüzüne Bu yüzden hoyrattır duruşum Asi bir kühaylanım Anam rüzgar babam aşiret Bin yıldır bu koğuştayım Diz çöktürmez beni hasret Seni sevdim Bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi Seni sevdim Gururlu dağ çiçeklerini göğsüme takınır gibi Ben sazımı kıl çadırların boynuna astım da öyle geldim buraya Yavri yavri Ölürsem miradi ölürüm Harlanmış bir kılıca alnımla dokunur gibi Asi bir kühaylanım Gözlerini benden ayırma Kırılıp düşerim sonra Kimse bakmaz yarama Bana ne getirdin ki çok Karda çürümüş sümbül soğanlarımı Yoksa toz kaldıran tayları dar geçitlerdemi kanattın O göçebe sevdamızın yamacına şimdi kimler konuyor söyle Söyle kınalı kuzum nerde Onu hangi namerdin sürüsüne kattın Asi bir kühaylanım Mahmuz vurma düşüme Delerim bu duvarları jandarma kavuşmaz peşime Ben ki dipsiz uçurum boylarında kovalanmış iflah etmemişem Ben ki huysuz nehir yataklarında dinlenmiş ıslah olmamışam Nasıl sığarım düşündünmü Şu al tadımlık tosbağa ortasına şimdi Yavri yavri Dağları çıldırtan öykümü Ben bu demirlere dişlerimle yazmışam Asi bir kühaylanım El süremezler yeleme Bırak yırtılayım artık bırak, gem vurma dilime Hüznüm duvarlarında sıvası dökülmüş bir yer vardır Bilirmisin yavri Bilirmisin çiçekler çentik çentik solar Bu gavur ölüsü akşamlarda Bırak gözyaşlarımın oyduğu çukurlar öylece betonda kalsın Dolansın peşime bir metelik etmez bu sırtlam adımları, dolansın Yavri yavri Şapkam namusumdur Koma buralarda koma, tesbihim dağılmasın Asi bir kühaylanım Kesmez beni bu acılar Beni vursada bu puştlar Ancak arkamdan vururlar....
Tatil bana göre insanın keyif alarak yaptığı her an tatildir.bu anlamda keyif alacağım işleri yapabildiğim taktirde tatildeyim.yani tatilimi ben belirliyorum.
Ali Ekber Çiçek
Ondörtbin Yıl Gezdim Pervanelikte,
Sıdkı İsmin Duydum Divanelikte.
İçtim Şerabını Mestanelikte,
Kırkların Ceminde Dara Düş Oldum.
Kırkların Ceminde
Haydar,Haydar Haydar Haydar,
Haydar Haydar Haydar Haydar,
Haydar,Dara Düş Oldum.
fotoğraf:Bekir Karadeniz
1935 Erzincan Ulalar Köyü doğumlu Ali Ekber Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitiriyor ve çok küçük yaşlarda rençberlik yapmaya başlıyor. Bu arada bağlamayı öğreniyor ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doluyor. İlkokul öğreniminden sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremiyor, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmuyor. Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç ediyor ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanışyor. Vatani görevi sonrası radyoya giriyor ve 35 yılı aşkın bir sürede 400'den fazla yapıtı yorumlayarak geniş kitlelere ulaştırıyor.
Halen TRT arşivlerinde ustanın 54 kaseti olduğu söyleniyor. Birçok ülkede konserler ve üniversitelerdeki sohbetler aracılığıyla bu toprakların sanatını dünyaya taşımaya çabalamış Ali Ekber Çiçek, bir kaynakta yolunu şöyle özetliyor:
'Gerçekleri göstermek, gerçeğe kavuşmak ve gerçeği olduğu gibi insanlara anlatmak için çalışmış bir insanım. Cahilden uzak, kâmile yakın oldum; büyüklerime saygı ile, küçüklerime sevgiyle yaklaştım. Konuşulan her kelâmı ibadet gibi dinledim, kimseyi acizlik ve bilgisizlikle itham etmedim... Bu icraatım boyunca hiçbir maddi menfaat sağlamadan, insanların duygularını sömürmek gibi bir yanlışlığa meydan vermedim.
Ali Ekber Çiçek, 26.04.2006 tarihinde aramızdan ayrıldı...
Ali Ekber Çiçek'ten derlenen bazı türküler:
Böyle İkrarınan Böyle Yolunan
Bunca Olan Emeğimi
Derdim Çoktur Hangisine Yanayım
Ey Erenler Akıl Fikir Eyleyin
Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim
Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma
Gurbet Elde Yadellerin Derdini
Gül Yüzlü Sevdiğim
Hazin Hazin Esen Seher Yelleri
İsmini Sevdiğim Saadetli Dostum
Nasıl Yar Diyeyim Ben Böyle Yare
Ondört Bin Yıl Gezdim Pervanelikte(Haydar Haydar)
Ali Ekber Çiçek tarafından derlenen bazı türküler:
Bir güzeli methedeyim
Çoktan Beri Yollarını Gözlerim
El Vurup Yaremi İncitme Tabib
Gönül gel varalım gülşen bağına
Şepke'nin Kavakları
Yolumuz Gurbete Düştü
TÜRKÜ İNSANIN ÖZÜNÜ KÜLTÜRÜNÜ HER AN UNUTULMAYA YÜZ TUTMUŞ MANEVİ DUYGULARIMIZI KAYBETMEMEMİZ İÇİN HAYATA BAKIŞ AÇISIDIR.
BİR GEMİCİ TÜRKÜSÜ
Rüzgâr,
yıldızlar
ve su.
Bir Afrika rüyasının uykusu
düşmüş dalgalara.
Işıltılı, kara
bir yelken gibi ince
direğinde geminin.
Geçmekteyiz içinden
bir sayısız
bir uçsuz bucaksız yıldızlar âleminin.
Yıldızlar
rüzgâr
ve su.
Başüstünde bir gemici korosu
su gibi, rüzgâr gibi, yıldızlar gibi bir türkü söylüyor,
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi
su gibi bir türkü.
Bu türkü diyor ki, «Korkumuz yok!
İnmedi bir gün bile gözlerimize
bir kış akşamı gibi karanlığı korkunun.»
Bu türkü
diyor ki,
«Bir gülüşün ateşiyle yakmasını biliriz
ölümün önünde sigaramızı.»
Bu türkü
diyor ki,
«Çizmişiz rotamızı
dostların alkışlarıyla değil
gıcırtısıyla düşmanın
dişlerinin.»
Bu türkü diyor ki, «Dövüşmek..»
Bu türkü diyor ki, «Işıklı büyük
ışıklı geniş ve sınırsız bir limana
dümen suyumuzda sürüklemek denizi..»
Bu türkü diyor ki, «Yıldızlar
rüzgâr
ve su...»
Başüstünde bir gemici korosu
bir türkü söylüyor;
yıldızlar gibi
rüzgâr gibi,
su gibi bir türkü..
NAZIM HİKMET
Müzeyyen senar.benzemez kimse sana tavrına kurban olayım.
Bütün aşk hikâyelerinin en unutulmaz ve heyecan verici sahnesi, sevenin sevgiliye ilk baktığı andır şüphesiz.
Daha doğrusu, onun yüzünü ilk gördüğü vakit.
Âşıktaki içsel değişimin başladığı an, gözün sevgiliye ilk takıldığı saniye dilimidir
Ve âşığın bütün biyografisi, bu 'ilk bakışın öncesi ve sonrası'ndan ibarettir.
Bir ilk bakış, kaderin kazaya dönüştüğü en kutlu demi yüklenmiştir.
Ahmet kaya dan küheylan
Adım kühaylan
Zemheri yaylasında doğmuşum
Koyaklarda kartal uçurmuşum
Kurt kovalamışım, adam vurmuşum
Onursuz yaşanmaz demişim
Rezil rüsva etmemişim kendimi böceklere
Yavri yavri
Bu yüzden dik bakarım adamın yüzüne
Bu yüzden hoyrattır duruşum
Asi bir kühaylanım
Anam rüzgar babam aşiret
Bin yıldır bu koğuştayım
Diz çöktürmez beni hasret
Seni sevdim
Bir kekliğin sesini üzmekten sakınır gibi
Seni sevdim
Gururlu dağ çiçeklerini göğsüme takınır gibi
Ben sazımı kıl çadırların boynuna astım da öyle geldim buraya
Yavri yavri
Ölürsem miradi ölürüm
Harlanmış bir kılıca alnımla dokunur gibi
Asi bir kühaylanım
Gözlerini benden ayırma
Kırılıp düşerim sonra
Kimse bakmaz yarama
Bana ne getirdin ki çok
Karda çürümüş sümbül soğanlarımı
Yoksa toz kaldıran tayları dar geçitlerdemi kanattın
O göçebe sevdamızın yamacına şimdi kimler konuyor söyle
Söyle kınalı kuzum nerde
Onu hangi namerdin sürüsüne kattın
Asi bir kühaylanım
Mahmuz vurma düşüme
Delerim bu duvarları jandarma kavuşmaz peşime
Ben ki dipsiz uçurum boylarında kovalanmış iflah etmemişem
Ben ki huysuz nehir yataklarında dinlenmiş ıslah olmamışam
Nasıl sığarım düşündünmü
Şu al tadımlık tosbağa ortasına şimdi
Yavri yavri
Dağları çıldırtan öykümü
Ben bu demirlere dişlerimle yazmışam
Asi bir kühaylanım
El süremezler yeleme
Bırak yırtılayım artık bırak, gem vurma dilime
Hüznüm duvarlarında sıvası dökülmüş bir yer vardır
Bilirmisin yavri
Bilirmisin çiçekler çentik çentik solar
Bu gavur ölüsü akşamlarda
Bırak gözyaşlarımın oyduğu çukurlar öylece betonda kalsın
Dolansın peşime bir metelik etmez bu sırtlam adımları, dolansın
Yavri yavri
Şapkam namusumdur
Koma buralarda koma, tesbihim dağılmasın
Asi bir kühaylanım
Kesmez beni bu acılar
Beni vursada bu puştlar
Ancak arkamdan vururlar....
Ahmet Kaya
Tatil bana göre insanın keyif alarak yaptığı her an tatildir.bu anlamda keyif alacağım işleri yapabildiğim taktirde tatildeyim.yani tatilimi ben belirliyorum.
ahmet kaya dostlar şiir.(asi küheylan)
duygu en doğal vitamindir.eğer bu vitamin alınmasa işte o zaman hastalıklara kapılar açılır...