Dağların çocukları,Kafkasya'nın asil,bahadır şecaatli,mert insanları.Dile kolay dünyanın en vahşi en acımasız milletlerinden olan, sayı ve teknolojik güç bakımından da kendilerinden kat kat üstün olan Ruslara karşı 400 yıldır destansı bir mücadele veriyorlar.En çok Şeyh şamil döneminde verdikleri mücadeleri meşhur olmuştur öyle ki Karl Marx dahi hürriyet mücadelesinin nasıl verileceğini dünya bu Kafkas halkından öğrenmelidir demekten kendini alamamıştır.Şeyh Şamil ruslara esir düştükten bir dönem sonraya kadar da mücadeleleri Boyskhar isimli halk kahramanının liderliğinde devam etmiştir.Bundan sonra sözde Rus esaretine girmişlerdir ama hiç bir zaman bunu hazmetmemişlerdir daima kıyam eden halk kahramanlarına sahip olmuşlardır.Mesela Kharaçoy'lu Zelimkhan bunlardan biridir.Kahramanlığı, mücadelesi, mertliği Çeçen şiirlerine türkülerine konu olmuştur.Küçük çetesiyle senelerce zalim Rus çarlığına karşı mücadele etmiştir ve bir çok zalim Rus generalini cehenneme göndermiştir.Sonunda da bu yolda pes etmeden şehadete kavuşmuştur.Bu insanların kahramanlığı hakkında biraz bilgi sahibi olmak isteyen insan Tolstoy'un Hacı Murad isimli eserini okusa kafidir sanırım.
Müzikte tamamen ritmi oluşturan uzun ve kısa vuruşların Arapça gibi ritimli ve ahenkli bir dilde şiire uyarlanmasıdır ve bir estetik sanat harikasıdır.Aruz vezniyle yazılan şiirlerde heceler müthiş bir ritimle insanın ruhuna işler böylece mana ile estetiğin eşi benzeri görülmemiş bir kıvamı insanının derinliklerinde mezc olur.Araplardan sonra Farslar kendi dillerinin de kısmen ritimli ve ahenkli bir dil olmasından dolayı aruzu kendi şiirlerine uyarlamışlardır.Farslardan sonra da Osmanlılar da Arapça ve Farsça kelimelerin kendi dillerinde büyük bir yekun teşkil edip aruz kıvamına gelmesiyle bu ölçü sistemini büyük bir ustalıkla kullanmışlardır.Arapların aruzu deve yürüyüşünden keşfettiği gibi rivayetler asılsız efsanelerdir.Bilakis belki de develer ritimle yürümeyi aruzu kullanan Arap şairlerinden öğrenmiştir :)) (Rivayet edilir ki usta Arap şairleri şiirlerini okudukları vakit bu şiirlerden hiç bir şey anlayamayan develer sırf bu şiirlerin ritmine kapılıp coşarlarmış) Zira Arapça deve yürüyüşünden ortaya çıkan bir dil değildir.Arapça'nın kendi aslı ahenkli ve ritimli bir dildir.İşte bu ahenk ve ritim Arap şairlerinin aruzu doğaçlama bir yetenek ile keşfedip kullanmalarını sağlamıştır.Bunu ilk defa sistemleştirip kaideler ile tespit eden kişi ise hicri 2. asırda yaşayan Arap dilbilimcisi Halil bin Ahmed olmuştur.
Bazan en azından şiirselliği bakımından Arapça ile mukayese edilme gafletine düşülen bir dil.Halbuki Farsça asıl kelimeleri göz önüne alınırsa çok zengin bir dil değildir.Bünyesinde en azından Osmanlıca kadar Arapça kelime taşımaktadır.Bununla beraber şiirsel şirin bir dil olduğu da gerçek.Ancak diğer dünya dilleri gibi Arapça ile ne şiir konusunda ne de estetik konusunda yarışamaz.Fars şiirinin Arap şiirinden üstün olduğu vehmi Arapların Kur'an-ı Kerim'in insanüstü belagatı ve fesahatı karşısında dillerinin tutulup ne kadar güzel şiir söyleseler de sönük kaldığını gerçeğini farkedemeyen kimselerin kuruntusudur.Farsça Arapça'dan üstün bir dil olsaydı pekala Kur'an-ı Kerim'in 'bunun benzeri bir sure getirin'meydan okumasına muhatap olanlar Araplar değil Farslar olurdu.
İnsan aklının ve hislerinin sınırlarını zorlayan,; kelimelerinde ve cümlelerinde dahiyane bir zekanın ince kıvılcımlarını hissettiren; olağan üstü kelime zenginliğiyle,yazılışıyla,cümle yapısıyla, kelimelerinin türetilişlerindeki asalet ve ihtiva ettiği derin manalarla insanı hayretlere düşüren ve bu haliyle insanı kendisinde bariz bir ilahi müdahelenin vucuduna ikna eden mükemmel dil.Arapça’nın diğer dünya dillerinin fevkinde olduğuna bu dile aşina olan tüm insaflı filologlar şehadet etmişlerdir.Mesela ünlü Osmanlı filologu Şemseddin Sami bunlardan biridir. (Fransızca,İtalyanca,Latince,eski Yunanca,Arapça,Farsça ve Arnavutça dillerini bilmektedir.) Türkçe’nin vucuda getirilmiş en mükemmel sözlüğü olan Kamus-ı Türki’de Arabi(Arapça) kelimesini izah ederken der ki:Elsine-i alemin en mükemmel dilidir.(Yani dünya dillerinin en mükemmeli,kusursuzudur.) Arapça’nın bu mükemmelliği en basit şekliyle kelime zenginliği,kelimelerinin türetilişlerindeki asalet,adeta matematik formülleri gibi mantıklı olan cümle yapısı ve fonetik ahengiyle ispat edilebilir.Mesela Arapça’nın cümle yapısı daima cümlenin en mühim unsurlarını(öğelerini) takdim etme(öne alma) üslübuna dayanır.Şüphesiz basit bir cümlede en önemli unsur yüklemdir(Arapça’da fiil) çünkü daima cümlenin diğer öğelerini tespit etmek için yüklemden yararlanırız.Sonra bu öğeler sırasıyla özne(fail) ve tümleçlerdir(mefuller) .İşte Arapça’da basit cümle yapısı tamamen böyledir ki bu yapı son derece uzun ve karmaşık cümleleri dahi gayet rahat bir şekilde ifade etmenizi sağlar.Arapça ile İngilizcenin cümle temel cümle yapısı açısından tek farkı İngilizce’de fiilin özneden önce gelmesidir.Bununla beraber İngilizce’de bu temel cümle yapısı kolay kolay değişmez bunun sonucu olarak da cümlede vurgulanmak istenen unsurlar pek belli değildir.Halbuki Arapça’da yerine göre vurgu yapılmak istenen unsurlar öne alınabilir böylece cümle yapısı özne-fiil-tümleç veya tümleç-fiil-özne şeklini alabilir.Bunları bir örnekle açıklayacak olursak:Türkçe’deki “Ahmet bugün okula ağlayarak gitti” cümlesi,Arapça’da:”zehebe(gitti) Ahmed(Ahmet) el-yevm(bugün) ile-l-medrese(okula) bâkiyen(ağlayarak) ”.İngilizce’de ise “Ahmet went to the school today crying”.Arapça’da özneye vurgu yapacaksak “Ahmet zehebe el-yevm ile-l-medrese” tümleçlere vurgu yapacaksak ile-l-medrese zehebe ahmed el-yevm bâkiyen”diyebiliriz.Halbu ki İngilizce de “To the school went Ahmet today craying” vs diyemeyiz.Türkçe de de “Ahmet okula bugün ağlayarak gitti” vs diyebilsek de yüklemin sonda olması ve vurgunun daima yüklemden önce olması ifadeyi güçleştirmektedir.Arapça’nın kelime hazinesi bakımından zenginliği ise hiçbir dille kıyaslanamayacak kadar geniştir.Bunun delili 17-18 cildi bulan 2.000.000 a yakın kelimeyi izah eden lügatlerının bulunmasıdır.Ama şunu da belirtelim ki Arapça bugün yozlaşmaktadır ve Araplar kendi kelimelerine edebiyat ve kültür sahası haricinde sahip çıkamamaktadır.Bunun neticesinde eski ve köklü bir çok kelimelerini kullanmayıp unutur hale gelmişlerdir.Hatta Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin yıkılmaz bir biçimde sağlamlaştırdığı halis Arapça’yı sadece resmi dil olarak kullanıp günlük hayatta ne idiğü belirsiz karma karışık avam dili olarak tabir edilen bozuk lehçeler kullanmaya başlamışlardır.Böylece Arapça’nın kulağa son derece hoş gelen telaffuzunu da bozup çirkin ve kaba bir şekle sokmuşlardır.Ancak halis Arapça binlerce ilmi ve edebi eserlerle asırlardan beri muhafaza edilegeldiğinden bu mesele bizi alakadar etmiyor,Arapların kendi sorunları.Dolayısıyla Arapça’yı uydu kanallarındaki bazı yayınları takip edip kaba ve kulağa çirkin gelen bir dil olarak değerlendirmek yanlış olacaktır.Çünkü bugün Araplar dillerini tv spikerleri de dahil bozuk ve kaba telaffuz ediyorlar.Ancak içlerinden ilahiyat ve edebiyat eğitimi almış bazı kimseler bu dili asıl kureyş lehçesine uygun bir biçimde Kur’an-ı Kerim’in okunuşuna uygun olarak telaffuz ediyor.O halde bu dilin fonetiği hakkında doğru bir izlenim edinebilmek için tv kanalarındaki din adamlarını ve Kur’an-ı kerim okuyucularını dinlemek lazım.Sonuç olarak Arapça’nın ne kadar mükemmel bir dil olduğunu anlamak için bu dili en doğru bir biçimde öğrenmek gerekir.
Dağların çocukları,Kafkasya'nın asil,bahadır şecaatli,mert insanları.Dile kolay dünyanın en vahşi en acımasız milletlerinden olan, sayı ve teknolojik güç bakımından da kendilerinden kat kat üstün olan Ruslara karşı 400 yıldır destansı bir mücadele veriyorlar.En çok Şeyh şamil döneminde verdikleri mücadeleri meşhur olmuştur öyle ki Karl Marx dahi hürriyet mücadelesinin nasıl verileceğini dünya bu Kafkas halkından öğrenmelidir demekten kendini alamamıştır.Şeyh Şamil ruslara esir düştükten bir dönem sonraya kadar da mücadeleleri Boyskhar isimli halk kahramanının liderliğinde devam etmiştir.Bundan sonra sözde Rus esaretine girmişlerdir ama hiç bir zaman bunu hazmetmemişlerdir daima kıyam eden halk kahramanlarına sahip olmuşlardır.Mesela Kharaçoy'lu Zelimkhan bunlardan biridir.Kahramanlığı, mücadelesi, mertliği Çeçen şiirlerine türkülerine konu olmuştur.Küçük çetesiyle senelerce zalim Rus çarlığına karşı mücadele etmiştir ve bir çok zalim Rus generalini cehenneme göndermiştir.Sonunda da bu yolda pes etmeden şehadete kavuşmuştur.Bu insanların kahramanlığı hakkında biraz bilgi sahibi olmak isteyen insan Tolstoy'un Hacı Murad isimli eserini okusa kafidir sanırım.
Müzikte tamamen ritmi oluşturan uzun ve kısa vuruşların Arapça gibi ritimli ve ahenkli bir dilde şiire uyarlanmasıdır ve bir estetik sanat harikasıdır.Aruz vezniyle yazılan şiirlerde heceler müthiş bir ritimle insanın ruhuna işler böylece mana ile estetiğin eşi benzeri görülmemiş bir kıvamı insanının derinliklerinde mezc olur.Araplardan sonra Farslar kendi dillerinin de kısmen ritimli ve ahenkli bir dil olmasından dolayı aruzu kendi şiirlerine uyarlamışlardır.Farslardan sonra da Osmanlılar da Arapça ve Farsça kelimelerin kendi dillerinde büyük bir yekun teşkil edip aruz kıvamına gelmesiyle bu ölçü sistemini büyük bir ustalıkla kullanmışlardır.Arapların aruzu deve yürüyüşünden keşfettiği gibi rivayetler asılsız efsanelerdir.Bilakis belki de develer ritimle yürümeyi aruzu kullanan Arap şairlerinden öğrenmiştir :)) (Rivayet edilir ki usta Arap şairleri şiirlerini okudukları vakit bu şiirlerden hiç bir şey anlayamayan develer sırf bu şiirlerin ritmine kapılıp coşarlarmış) Zira Arapça deve yürüyüşünden ortaya çıkan bir dil değildir.Arapça'nın kendi aslı ahenkli ve ritimli bir dildir.İşte bu ahenk ve ritim Arap şairlerinin aruzu doğaçlama bir yetenek ile keşfedip kullanmalarını sağlamıştır.Bunu ilk defa sistemleştirip kaideler ile tespit eden kişi ise hicri 2. asırda yaşayan Arap dilbilimcisi Halil bin Ahmed olmuştur.
Bazan en azından şiirselliği bakımından Arapça ile mukayese edilme gafletine düşülen bir dil.Halbuki Farsça asıl kelimeleri göz önüne alınırsa çok zengin bir dil değildir.Bünyesinde en azından Osmanlıca kadar Arapça kelime taşımaktadır.Bununla beraber şiirsel şirin bir dil olduğu da gerçek.Ancak diğer dünya dilleri gibi Arapça ile ne şiir konusunda ne de estetik konusunda yarışamaz.Fars şiirinin Arap şiirinden üstün olduğu vehmi Arapların Kur'an-ı Kerim'in insanüstü belagatı ve fesahatı karşısında dillerinin tutulup ne kadar güzel şiir söyleseler de sönük kaldığını gerçeğini farkedemeyen kimselerin kuruntusudur.Farsça Arapça'dan üstün bir dil olsaydı pekala Kur'an-ı Kerim'in 'bunun benzeri bir sure getirin'meydan okumasına muhatap olanlar Araplar değil Farslar olurdu.
İnsan aklının ve hislerinin sınırlarını zorlayan,; kelimelerinde ve cümlelerinde dahiyane bir zekanın ince kıvılcımlarını hissettiren; olağan üstü kelime zenginliğiyle,yazılışıyla,cümle yapısıyla, kelimelerinin türetilişlerindeki asalet ve ihtiva ettiği derin manalarla insanı hayretlere düşüren ve bu haliyle insanı kendisinde bariz bir ilahi müdahelenin vucuduna ikna eden mükemmel dil.Arapça’nın diğer dünya dillerinin fevkinde olduğuna bu dile aşina olan tüm insaflı filologlar şehadet etmişlerdir.Mesela ünlü Osmanlı filologu Şemseddin Sami bunlardan biridir. (Fransızca,İtalyanca,Latince,eski Yunanca,Arapça,Farsça ve Arnavutça dillerini bilmektedir.) Türkçe’nin vucuda getirilmiş en mükemmel sözlüğü olan Kamus-ı Türki’de Arabi(Arapça) kelimesini izah ederken der ki:Elsine-i alemin en mükemmel dilidir.(Yani dünya dillerinin en mükemmeli,kusursuzudur.) Arapça’nın bu mükemmelliği en basit şekliyle kelime zenginliği,kelimelerinin türetilişlerindeki asalet,adeta matematik formülleri gibi mantıklı olan cümle yapısı ve fonetik ahengiyle ispat edilebilir.Mesela Arapça’nın cümle yapısı daima cümlenin en mühim unsurlarını(öğelerini) takdim etme(öne alma) üslübuna dayanır.Şüphesiz basit bir cümlede en önemli unsur yüklemdir(Arapça’da fiil) çünkü daima cümlenin diğer öğelerini tespit etmek için yüklemden yararlanırız.Sonra bu öğeler sırasıyla özne(fail) ve tümleçlerdir(mefuller) .İşte Arapça’da basit cümle yapısı tamamen böyledir ki bu yapı son derece uzun ve karmaşık cümleleri dahi gayet rahat bir şekilde ifade etmenizi sağlar.Arapça ile İngilizcenin cümle temel cümle yapısı açısından tek farkı İngilizce’de fiilin özneden önce gelmesidir.Bununla beraber İngilizce’de bu temel cümle yapısı kolay kolay değişmez bunun sonucu olarak da cümlede vurgulanmak istenen unsurlar pek belli değildir.Halbuki Arapça’da yerine göre vurgu yapılmak istenen unsurlar öne alınabilir böylece cümle yapısı özne-fiil-tümleç veya tümleç-fiil-özne şeklini alabilir.Bunları bir örnekle açıklayacak olursak:Türkçe’deki “Ahmet bugün okula ağlayarak gitti” cümlesi,Arapça’da:”zehebe(gitti) Ahmed(Ahmet) el-yevm(bugün) ile-l-medrese(okula) bâkiyen(ağlayarak) ”.İngilizce’de ise “Ahmet went to the school today crying”.Arapça’da özneye vurgu yapacaksak “Ahmet zehebe el-yevm ile-l-medrese” tümleçlere vurgu yapacaksak ile-l-medrese zehebe ahmed el-yevm bâkiyen”diyebiliriz.Halbu ki İngilizce de “To the school went Ahmet today craying” vs diyemeyiz.Türkçe de de “Ahmet okula bugün ağlayarak gitti” vs diyebilsek de yüklemin sonda olması ve vurgunun daima yüklemden önce olması ifadeyi güçleştirmektedir.Arapça’nın kelime hazinesi bakımından zenginliği ise hiçbir dille kıyaslanamayacak kadar geniştir.Bunun delili 17-18 cildi bulan 2.000.000 a yakın kelimeyi izah eden lügatlerının bulunmasıdır.Ama şunu da belirtelim ki Arapça bugün yozlaşmaktadır ve Araplar kendi kelimelerine edebiyat ve kültür sahası haricinde sahip çıkamamaktadır.Bunun neticesinde eski ve köklü bir çok kelimelerini kullanmayıp unutur hale gelmişlerdir.Hatta Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i şeriflerin yıkılmaz bir biçimde sağlamlaştırdığı halis Arapça’yı sadece resmi dil olarak kullanıp günlük hayatta ne idiğü belirsiz karma karışık avam dili olarak tabir edilen bozuk lehçeler kullanmaya başlamışlardır.Böylece Arapça’nın kulağa son derece hoş gelen telaffuzunu da bozup çirkin ve kaba bir şekle sokmuşlardır.Ancak halis Arapça binlerce ilmi ve edebi eserlerle asırlardan beri muhafaza edilegeldiğinden bu mesele bizi alakadar etmiyor,Arapların kendi sorunları.Dolayısıyla Arapça’yı uydu kanallarındaki bazı yayınları takip edip kaba ve kulağa çirkin gelen bir dil olarak değerlendirmek yanlış olacaktır.Çünkü bugün Araplar dillerini tv spikerleri de dahil bozuk ve kaba telaffuz ediyorlar.Ancak içlerinden ilahiyat ve edebiyat eğitimi almış bazı kimseler bu dili asıl kureyş lehçesine uygun bir biçimde Kur’an-ı Kerim’in okunuşuna uygun olarak telaffuz ediyor.O halde bu dilin fonetiği hakkında doğru bir izlenim edinebilmek için tv kanalarındaki din adamlarını ve Kur’an-ı kerim okuyucularını dinlemek lazım.Sonuç olarak Arapça’nın ne kadar mükemmel bir dil olduğunu anlamak için bu dili en doğru bir biçimde öğrenmek gerekir.