adâlet e imanın şartlarından biriymişçesine sahip çıkması.. otorite merkezlerinden uzak noktalara sürülmesine, tecrit edilmesine yeterli neden sayılan “ümmetin yitik vicdânı” ... .
........................... …yıldızlar da doğar, yaşar ve ölürler. onların dramatik ölümü, yakıtlarının bitmesidir. ölen yıldızların yerine her an doğan yeni yıldızlar, evrenin hiyerarşik yapısının bozulmadan devamını sağlar.
bilimselliğin kesinliğinden şairin göz kırpan meşkûk mısralarına kaçıyorum
“ Belki de tüm yıldızlar Yitik bir gökyüzüne göçüp gitmişler”
gelenekselci anlayışın “tehlikeli ve yasaktır” vecizesi ile açığa vurdukları korkularından biridir!
oysa insan ve toplum kaderinin kaçınılmazlarındandır gerekliliği de vardır üstelik hükmedilebilirliği de söz konusudur.. bu durumda “değişime müdahil olup onu kontrol altına almak.. değişime egemen olma hakkını elinde tutmak mümkün iken reddedici olup değişimin savunmasız mahkûmu olmak niye? ” diye sorası geliyor insanın.. sonrası.. grimsi bir boşluk
hani sular, düz ve geniş yatakları arkada bırakır da engebeli ve dar yatağa gelince çılgına döner, başını taştan taşa vurarak düzlüğe, sere serpe akacağı genişliğe koşar ya, işte onun gibi..
“İki temel kişilik türü tanımladım. İlkine “Ölü Deniz” diyorum. … Ölü Deniz bulunduğu yerde sabittir. Dışarıdan su alır ama hiçbir yere vermez. Bu kişilik türü, günlük yaşamı sırasında çeşitli duygu ve deneyim ve düşünceleri toplar. Bu kişilerin, topladıkları bilgileri biriktirip sakladıkları büyük bir depoları vardır ve kendilerini konuşmak zorunda hissetmezler. Böyle birine “Bir sorun mu var? Neden bu akşam çok sessizsin? ” diye sorarsanız, muhtemelen şöyle cevap verir: “Sorun yok. Neden bir sorun olduğunu düşünüyorsun ki? ” Açıkçası, bu cevaplarında dürüsttürler. Sonuçta konuşmamak onu rahatsız etmez. Tek bir kelime bile etmeden, ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar arabayla gidebilir ve kendini çok mutlu hissedebilir…”
…yüreğimin varlığını hatırlatan
huysuz misafir/im..
bir el cebimizde.. bizi yağmalıyor
bir el başımızın üzerinde.. bizi değiştiriyor
bir el göğsümüzün derinliklerinde.. savaş başlatıyor
...
!
önüne getirilen bir lokma eti
“Ümmetimde bunu yemeyen olabilir” endişesiyle geri çeviren
devlet başkanı ile
“Komşusu aç iken kendisi tok yatan bizden değildir” sözünü düstur edinen
vatandaşın
yan yana gelmesi/
yaşaması…
adâlet e
imanın şartlarından biriymişçesine sahip çıkması..
otorite merkezlerinden uzak noktalara sürülmesine,
tecrit edilmesine
yeterli neden sayılan
“ümmetin yitik vicdânı”
...
.
...........................
…yıldızlar da doğar, yaşar ve ölürler.
onların dramatik ölümü, yakıtlarının bitmesidir.
ölen yıldızların yerine her an doğan yeni yıldızlar,
evrenin hiyerarşik yapısının bozulmadan devamını sağlar.
bilimselliğin kesinliğinden
şairin göz kırpan meşkûk mısralarına kaçıyorum
“ Belki de tüm yıldızlar
Yitik bir gökyüzüne göçüp gitmişler”
kim bilir..
gelenekselci anlayışın
“tehlikeli ve yasaktır”
vecizesi ile açığa vurdukları
korkularından biridir!
oysa insan ve toplum kaderinin kaçınılmazlarındandır
gerekliliği de vardır
üstelik hükmedilebilirliği de söz konusudur..
bu durumda
“değişime müdahil olup
onu kontrol altına almak.. değişime egemen olma hakkını elinde tutmak mümkün iken
reddedici olup
değişimin savunmasız mahkûmu olmak niye? ”
diye sorası geliyor insanın..
sonrası.. grimsi bir boşluk
…ve bu
kalıtımsal düşüncelerle
bir yanılgılar kabristanına dönüştürülen hayatın
süregelen kederidir..!
inşirah
inşirah
inşirah
! ..
hani sular, düz ve geniş yatakları arkada bırakır da
engebeli ve dar yatağa gelince çılgına döner,
başını taştan taşa vurarak düzlüğe, sere serpe akacağı genişliğe koşar ya,
işte onun gibi..
Gary Chapman diyor ki;
“İki temel kişilik türü tanımladım.
İlkine “Ölü Deniz” diyorum.
… Ölü Deniz bulunduğu yerde sabittir. Dışarıdan su alır ama hiçbir yere vermez. Bu kişilik türü, günlük yaşamı sırasında çeşitli duygu ve deneyim ve düşünceleri toplar.
Bu kişilerin, topladıkları bilgileri biriktirip sakladıkları büyük bir depoları vardır ve kendilerini konuşmak zorunda hissetmezler.
Böyle birine “Bir sorun mu var? Neden bu akşam çok sessizsin? ” diye sorarsanız,
muhtemelen şöyle cevap verir: “Sorun yok. Neden bir sorun olduğunu düşünüyorsun ki? ”
Açıkçası, bu cevaplarında dürüsttürler. Sonuçta konuşmamak onu rahatsız etmez. Tek bir kelime bile etmeden, ülkenin bir ucundan diğer ucuna kadar arabayla gidebilir ve
kendini çok mutlu hissedebilir…”
öyle işte..