sergejin baş dönmesi mesela farsça.. serseri başım üstüne olabilir.. yada kafasının düzüne giden anlamını da taşıyabilir.. yani kafa düzgünse kafanın düzüne gitmek güzeldir diyorum.. sarhoş ser hoş tur mesela.. kafası iyi anlamını taşır.. bazen taşıyamaz da.. böyle diyorum
o değilde.. öğrenci halleri.. çok taşındım.. bir vakit durulmanın keyfini çıkardım.. ama nereye gitsem.. bir baktım kendimi yanımda taşımışım.. böyle diyorum.
bekleneni yitirmek... çocukken cami çatısında oturur.. ve uçmayı beklerdim.. kuş olmadığım zahirdi.. ama ol der se olunur.. olmadı... dedim demek beklenilebilecek şeyleri beklemek lazım.. sonra bundan da caydım.. beklenti yitiyordu beklenen yaklaştıkça... böyle diyorum..
nepal taraflarındaydık.. roxana daha hayattaydı o dem.. napolyon delilerin diline düşmemişti henüz.. yaklaş dedi.. gel yakınlaş. kısa ve yakışıklıydı.. üstünde bej bir palto.. savaşta saldıran aşkta kaçan erkek kazanır.. böylece kalsın dedi aklında..
Bırak sonra bahsedelim çocuklardan çiçeklerden. Güzel sözleri tehir edelim soğan pembeleşinceye kadar. Ben sana emirler buyuracağım, bunu şimdi den tezi yok konuşalım: Levhaları koru ve kaybolan kavmini kendine getir! ..
Çocuktum.. yani gökyüzünde her çocuk için bir uçurtmalık yer var bilirdim.. Çocuktum.. bir gecekondu mahallesindeydi çocukluğum.. Kara önlüğüm, kirli beyaz yakalığım.. boyası dökülmüş bir ilk okulun kirli camlarından caddeyi, üstünde çocukça ve tutarsız yazılar yazılı kahverengi sıranın üstündense mülkiyeyi gözlerdim.. mülkiye temeliydi adaletin.. biz beş çocuk bir çocuğu sevdik.. çünkü mülkiyeydi ve yeşildi gözleri.. tüpçüydü babası mülkiyenin.. Ve haksızlık bu ya.. öğretmende en çok mülkiyeyi severdi aramızdan .. mülkiye yi geçelim.. ama dikkatli olalım o geçmesin bizden.. bizden: çünkü tutunacak tek dalımız mülkiyedir.. mülkiyenin beslenme çantasında yeşil zeytin turşusu, mayonez vardır örneğin.. mayonez şimdi birşeymidir? ama bir zaman herşeydi mayonez.. mülkiye dese ki: bilin bakalım ne var bu gün beslenme çantamda? kaçımız parmak kaldırabilirdi ki bu soruya... benim beslenme çantamda kızarıp yanılmış patates ve çökelik olurdu.. pembe pembeydi beslenme çantası mülkiyenin.. kirli kirliydi yanaklarım.. en çalışkandım.. en iyi ben sevdim mülkiye yi.. çünkü hep ıslaktı, hep yeşildi, bir yeşillikten ibaretti gözleri... ve saçları ah.. saçları ortadan ikiye...
(geçen yaz gördüm onca yıl sonra.. mülkiye dedim ardından.. döndü.. baktı baktı hatırlamadı.. hatırlattım.. dedim ben şuydum bu oldum.. nasıl tanıdın beni dedi.. iki parmağımı kapatıp gözlerimin üstünden geçirdim.. (bir filmden öğrenmiştim) dedim şööyle gözlerinden hatırladım mülkiye.. çok sevinmiş gibi yaptı.. dedi üç ay sonra sen de davetlisin düğünüme.. dur dedim dur mülkiye.. mülkiye dedim.. ben çocukken çok sevmiştim seni.. çocukluk işte.. raşit enver ve hüseyinde sevmişti seni.. söyleyemedik kusurumuza bakma.. küçüktük, kirliydi yanaklarımız.. sen mayonezle gelirdin ve bizi kaldıramazdı yanık patateslerimiz.. utanır ezilirdik.. gördüm ihya oldum.. düğüne müğüne gelmem.. bırak hatıran kaybolmasın .. )
tanrım güzelliğimi yüzüme vurmasaydın keşke...
sergejin baş dönmesi mesela farsça.. serseri başım üstüne olabilir..
yada kafasının düzüne giden anlamını da taşıyabilir.. yani kafa düzgünse kafanın düzüne gitmek güzeldir diyorum.. sarhoş ser hoş tur mesela.. kafası iyi anlamını taşır.. bazen taşıyamaz da..
böyle diyorum
demem o ki.. insanlar kesme şekerlere benzerler..
kimileri bozuk pörçük erzurum kıtlama şekeri gibi oluyor.. bozukluk güzel..
böyle diyorum..
o değilde.. öğrenci halleri.. çok taşındım.. bir vakit durulmanın keyfini çıkardım.. ama nereye gitsem.. bir baktım kendimi yanımda taşımışım..
böyle diyorum.
bekleneni yitirmek...
çocukken cami çatısında oturur.. ve uçmayı beklerdim..
kuş olmadığım zahirdi.. ama ol der se olunur.. olmadı...
dedim demek beklenilebilecek şeyleri beklemek lazım..
sonra bundan da caydım.. beklenti yitiyordu beklenen yaklaştıkça...
böyle diyorum..
incesin.. bardaktaki bir karanfile benzemiyor inceliğin...
nepal taraflarındaydık.. roxana daha hayattaydı o dem.. napolyon delilerin diline düşmemişti henüz.. yaklaş dedi.. gel yakınlaş.
kısa ve yakışıklıydı.. üstünde bej bir palto..
savaşta saldıran aşkta kaçan erkek kazanır.. böylece kalsın dedi aklında..
Bırak sonra bahsedelim çocuklardan çiçeklerden. Güzel sözleri tehir edelim
soğan pembeleşinceye kadar.
Ben sana emirler buyuracağım, bunu şimdi den tezi yok konuşalım:
Levhaları koru ve kaybolan kavmini kendine getir! ..
Mülkiyenin hatırasına
Çocuktum.. yani gökyüzünde her çocuk için bir uçurtmalık yer var bilirdim..
Çocuktum.. bir gecekondu mahallesindeydi çocukluğum..
Kara önlüğüm, kirli beyaz yakalığım.. boyası dökülmüş bir ilk okulun kirli camlarından caddeyi, üstünde çocukça ve tutarsız yazılar yazılı kahverengi sıranın üstündense mülkiyeyi gözlerdim.. mülkiye temeliydi adaletin.. biz beş çocuk bir çocuğu sevdik.. çünkü mülkiyeydi ve yeşildi gözleri.. tüpçüydü babası mülkiyenin..
Ve haksızlık bu ya.. öğretmende en çok mülkiyeyi severdi aramızdan ..
mülkiye yi geçelim.. ama dikkatli olalım o geçmesin bizden..
bizden: çünkü tutunacak tek dalımız mülkiyedir..
mülkiyenin beslenme çantasında yeşil zeytin turşusu, mayonez vardır örneğin.. mayonez şimdi birşeymidir?
ama bir zaman herşeydi mayonez.. mülkiye dese ki: bilin bakalım ne var bu gün beslenme çantamda? kaçımız parmak kaldırabilirdi ki bu soruya...
benim beslenme çantamda kızarıp yanılmış patates ve çökelik olurdu..
pembe pembeydi beslenme çantası mülkiyenin.. kirli kirliydi yanaklarım..
en çalışkandım.. en iyi ben sevdim mülkiye yi..
çünkü hep ıslaktı, hep yeşildi, bir yeşillikten ibaretti gözleri...
ve saçları ah.. saçları ortadan ikiye...
(geçen yaz gördüm onca yıl sonra.. mülkiye dedim ardından.. döndü.. baktı baktı hatırlamadı.. hatırlattım.. dedim ben şuydum bu oldum.. nasıl tanıdın beni dedi.. iki parmağımı kapatıp gözlerimin üstünden geçirdim.. (bir filmden öğrenmiştim) dedim şööyle gözlerinden hatırladım mülkiye.. çok sevinmiş gibi yaptı.. dedi üç ay sonra sen de davetlisin düğünüme.. dur dedim dur mülkiye..
mülkiye dedim.. ben çocukken çok sevmiştim seni.. çocukluk işte.. raşit enver ve hüseyinde sevmişti seni.. söyleyemedik kusurumuza bakma.. küçüktük, kirliydi yanaklarımız.. sen mayonezle gelirdin ve bizi kaldıramazdı yanık patateslerimiz.. utanır ezilirdik.. gördüm ihya oldum.. düğüne müğüne gelmem.. bırak hatıran kaybolmasın .. )
vedalar çoğaldı.. çünkü her veda bir dönüşün ardın sıra gelmekteydi..