Kültür Sanat Edebiyat Şiir

  • folklor02.06.2006 - 16:55

    Folklor (Halk Bilimi) yani Halk Bilgisi halkta yaşamış ya da yaşamakta olan her türlü ANONİM bilgi ve pratiklerin belli metod ve tekniklerle araştırılması, derlenmesi ve sonuçlarının insanlığa sunulmasını amaçlayan sosyal bir bilim dalıdır. Kelimenin Türkçe anlamı Halk Bilimi veya Halk Bilgisi olarak bilinir. Folklorda ferdî ürünler veya eserler yer almaz... Halk bilimi adı üzerine 'halk'ı ve onun geleneksel, kuşaktan kuşağa aktardıklarını inceler. Kültür ürünlerinin halka mal olması başka şey, halka ait olması başka şeydir. Şarkılar da halka mal olup yaygınlaşır fakat ferdî yaratmalar olduğundan Folklor disiplinine konu olmaz. Anonimlik süreci geçirerek ilk çıkarıcısı, yaratıcısı unutulmuş sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılırken, halktan insanlar tarafından kısaca HALK tarafından şekillenmiş ürünler Halk Bilimi kapsamına girer. Meselâ Cümbüş mahalli ortamlarında halk müziğinde yer alan ve halk tarafından yaygın olarak kullanılan bir çalgıdır da halk çalgısı değildir. Çünkü mucidi her cümbüşün üstünde yazmaktadır. Prototipi Zeynel Abidin Cümbüş üzerine kayıtlı bir fert yaratması çalgıdır. Halk bu çalgının icadında yer almamış, zamanla da onu şekillendirip ilk halinden uzaklaştırıp kendine ait kılmamıştır. Halk Dansları, Halk Türküleri, Halk Mutfağı, Halk Hekimliği, Halk Etimolojisi, Halk Giysileri, Halk Çalgıları gibi kavramlardaki 'HALK' bu kavramlardaki ürünlerin şekillenip ortaya çıkmasında yani anonimlik sürecinin yaşanmasında yer alan herkesi ifade eder. Halk Bilimi de halkta kuşaktan kuşağa, ustadan çırağa bu aktarımdaki ürünleri ve bu ürünler yoluyla da halkı tanımayı incelemeyi amaç edinir. Folklorun amacı yerelden ulusala ve ulusaldan evrensele doğru anonim bilgi ve pratikleri taşımak, tanıtmak ve sunmaktır. (Bu Bilgiler Dr. Hüseyin YALTIRIK'ın ders notlarından derlenmiştir)

  • bektaşilik20.04.2006 - 10:59

    Bektaşîlik öyle kolay yenilir yutulur bir yol değildir. Tam tersine 'demirden leblebi, ateşten gömlektir ' diye tanımlanmıştır bu yolun ehillerine göre. Bu yolla ilgili yapılan en büyük yanlışlık ilgisi olmayanların atıp tutmaları, kulaktan dolma modası geçmiş bilgileri ısıtıp ısıtıp ortaya koymalarıdır.Meselâ Babagân kolu Bektaşîlikte sırasıyla şu mertebeler (aşamalar) vardır: 1-âşık:(yola ilgi-sevgi duyan talip, istekli (Er-bacı farketmez) 2-muhib: (Yola törenle kabul edilmiş, Bektaşî olmuş) nasip almış kişi (Er-bacı farketmez) 3- Derviş: Muhibler arasından istekli, istidatlı görülerek hizmet makamında törenle aşama verilen kişi 4- Baba: Dervişler arasından liyakatli ve istekli olup erkân yürütebilecek kapasitede olduğuna canların da muvafakat vererek kabul ettikleri, Halifebaba veya Dedebaba tarafından babalık erkânı gösterilen kişi 5- Halifebaba: Sadece Dedebaba tarafından en çok 11 kişi olmak kaydı ile dünyanın her tarafında ihtiyaca göre babalar arasından atanan ve halifebaba erkânı gören kişi 6- Dedebaba:Dünyada aynı zamanda sadece 1 tane olur. Ölünce (Hakk'a yürüyünce) icazetli Halifebabalar tarafından seçimle en çok oyu alan kişi Halifebabalar tarafından atanır. Nitekim bu seçimin sonuncusu 1997 yılında İzmir'de önceki Dedebaba Doç. Dr. Bedri NOYAN'ın vefatı üzerine 40 gün içinde halifebabalar arasında yapılmış ve bu halifebabalardan Haydar Ercan Halifebaba Yeni Dedebaba olarak kayd-ı hayat şartıyla ve imzalı tutanakla açıklanmıştır.

    Bektaşîlik bir Türk tasavvuf yolu olarak Ahmet Yesevî'ye dayanan bir ekoldür. Yesevîliğin Anadolu şubesidir. Bektaşilik olarak zamanla Balkanlara ve dünyaya az da olsa yayılmış bir yoldur. HER ŞEYDEN BİR PARÇADIR. Nasıl ki Adem Alemi temsil ederse, Fatiha Ümmül kitapsa bu yol da bütün dinlerin ve ipek çok inancın BİLEŞKESİDİR.

    eski Türk Töresinden, Kamlık inancından, Asyadan Anadoluya bir inanç, felsefe ve yaşayış biçimidir. Ellerin, bilmeyenin attığı taş gibi değil, âşık gözlerden inen yaş gibidir.İçeri girmeyen bilmez, bilen haber vermez, konuşan susar, susayan kanar... Kur'andır vesselam. Şatafatlı yazı değil, yazının manasıdır yaşanan. Akıllı işi değil, deli işidir... Natık işi değil, veli işidir... Aşk yoluna baş koyan alp-erenler yoludur, içilen kevser provası, bazen boş bazen doludur. Bunu yazan da Allah'ın bir kuludur!

  • bektaşilik20.04.2006 - 10:53

    Bektaşîlik öyle kolay yenilir yutulur bir yol değildir. Tam tersine 'demirden leblebi, ateşten gömlektir ' diye tanımlanmıştır bu yolun ehillerine göre. Bu yolla ilgili yapılan en büyük yanlışlık ilgisi olmayanların atıp tutmaları, kulaktan dolma modası geçmiş bilgileri ısıtıp ısıtıp ortaya koymalarıdır.Meselâ Babagân kolu Bektaşîlikte sırasıyla şu mertebeler (aşamalar) vardır: 1-âşık:(yola ilgi-sevgi duyan talip, istekli (Er-bacı farketmez) 2-muhib: (Yola törenle kabul edilmiş, Bektaşî olmuş) nasip almış kişi (Er-bacı farketmez) 3- Derviş: Muhibler arasından istekli, istidatlı görülerek hizmet makamında törenle aşama verilen kişi 4- Baba: Dervişler arasından liyakatli ve istekli olup erkân yürütebilecek kapasitede olduğuna canların da muvafakat vererek kabul ettikleri, Halifebaba veya Dedebaba tarafından babalık erkânı gösterilen kişi 5- Halifebaba: Sadece Dedebaba tarafından en çok 11 kişi olmak kaydı ile dünyanın her tarafında ihtiyaca göre babalar arasından atanan ve halifebaba erkânı gören kişi 6- Dedebaba:Dünyada aynı zamanda sadece 1 tane olur. Ölünce (Hakk'a yürüyünce) icazetli Halifebabalar tarafından seçimle en çok oyu alan kişi Halifebabalar tarafından atanır. Nitekim bu seçimin sonuncusu 1997 yılında İzmir'de önceki Dedebaba Doç. Dr. Bedri NOYAN'ın vefatı üzerine 40 gün içinde halifebabalar arasında yapılmış ve bu halifebabalardan Haydar Ercan Halifebaba Yeni Dedebaba olarak kayd-ı hayat şartıyla ve imzalı tutanakla açıklandı.

    Bektaşîlik bir Türk tasavvuf yolu olarak Ahmet Yesevî'ye dayanan bir ekoldür. Yesevîliğin Anadolu şubesidir. Bektaşilik olarak zamanla Balkanlara ve dünyaya az da olsa yayılmış bir yoldur. HER ŞEYDEN BİR PARÇADIR. Nasıl ki Adem Alemi temsil ederse, Fatiha Ümmül kitapsa bu yol da bütün dinlerin ve ipek çok inancın BİLEŞKESİDİR.

    eski Türk Töresinden, Kamlık inancından, Asyadan Anadoluya bir inanç, felsefe ve yaşayış biçimidir. Ellerin, bilmeyenin attığı taş gibi değil, âşık gözlerden inen yaş gibidir.İçeri girmeyen bilmez, bilen haber vermez, konuşan susar, susayan kanar... Kur'andır vesselam. Şatafatlı yazı değil, yazının manasıdır yaşanan. Akıllı işi değil, deli işidir... Natık işi değil, veli işidir... Aşk yoluna baş koyan alp-erenler yoludur, içilen kevser provası, bazen boş bazen doludur. Bunu yazan da Allah'ın bir kuludur!

  • bektaşilik20.04.2006 - 10:45

    Bektaşîlik öyle kolay yenilir yutulur bir yol değildir. Tam tersine 'demirden leblebi, ateşten gömlektir ' diye tanımlanmıştır bu yolun ehillerine göre. Bu yolla ilgili yapılan en büyük yanlışlık ilgisi olmayanların atıp tutmaları, kulaktan dolma modası geçmiş bilgileri ısıtıp ısıtıp ortaya koymalarıdır.Meselâ Babagân kolu Bektaşîlikte sırasıyla şu mertebeler (aşamalar) vardır: 1-âşık:(yola ilgi-sevgi duyan talip, istekli (Er-bacı farketmez) 2-muhib: (Yola törenle kabul edilmiş, Bektaşî olmuş) nasip almış kişi (Er-bacı farketmez) 3- Derviş: Muhibler arasından istekli, istidatlı görülerek hizmet makamında törenle aşama verilen kişi 4- Baba: Dervişler arasından liyakatli ve istekli olup erkân yürütebilecek kapasitede olduğuna canların da muvafakat vererek kabul ettikleri, Halifebaba veya Dedebaba tarafından babalık erkânı gösterilen kişi 5- Halifebaba: Sadece Dedebaba tarafından en çok 11 kişi olmak kaydı ile dünyanın her tarafında ihtiyaca göre babalar arasından atanan ve halifebaba erkânı gören kişi 6- Dedebaba:Dünyada aynı zamanda sadece 1 tane olur. Ölünce (Hakk'a yürüyünce) icazetli Halifebabalar tarafından seçimle en çok oyu alan kişi Halifebabalar tarafından atanır. Nitekim bu seçimin sonuncusu 1997 yılında İzmir'de önceki Dedebaba Doç. Dr. Bedri NOYAN'ın vefatı üzerine 40 gün içinde halifebabalar arasında yapılmış ve bu halifebabalardan Haydar Ercan Halifebaba Yeni Dedebaba olarak kayd-ı hayat şartıyla ve imzalı tutanakla açıklandı.

    Bektaşîlik bir Türk tasavvuf yolu olarak Ahmet Yesevî'ye dayanan bir ekoldür. Yesevîliğin Anadolu şubesidir. Bektaşilik olarak zamanla Balkanlara ve dünyaya az da olsa yayılmış bir yoldur. HER ŞEYDEN BİR PARÇADIR. Nasıl ki Adem Alemi temsil ederse, Fatiha Ümmül kitapsa bu yol da bütün dinlerin ve ipek çok inancın BİLEŞKESİDİR.

    eski Türk Töresinden, Kamlık inancından, Asyadan Anadoluya bir inanç, felsefe ve yaşayış biçimidir. Ellerin, bilmeyenin attığı taş gibi değil, âşık gözlerden inen yaş gibidir.İçeri girmeyen bilmez, bilen haber vermez, konuşan susar, susayan kanar... Kur'andır vesselam. Şatafatlı yazı değil, yazının manasıdır yaşanan. Akıllı işi değil, deli işidir... Natık işi değil, veli işidir... Aşk yoluna baş koyan alp-erenler yoludur, içilen kevser provası, bazen boş bazen doludur. Bunu yazan da Allah'ın bir kuludur!

  • tatyan türküleri20.04.2006 - 00:48

    Tatyan

    Tatyan olarak adlandırılan ve özellikle Erzurum ile Elazığ'dan derlenen ezgiler âşık edebiyatı ve müziğinin karakteristik örneklerindendir. Tatyanlarda mahlas yazılmasa da bunların sözlerinin Alvar'lı Mehmet Lütfi Efendi gibi daha ziyade tasavvuf ehli olan yerel âşıklara veya eski divan şairlerine ait olduğu bilinmektedir. Tatyan, oyun havası adı olarak Kuzeydoğu'da Trabzon yöresinde de vardır. Doğu ve Orta Anadolu'da yer yer yaygın olarak görünen tatıyan veya tatyan havası dikkate değerdir. Ayrıca Tat (Tad) Kuzey Hazar taraflarında bir Türk oymak adıdır. Dede Korkut hikâyelerinde 'başı açık Tatyan Kalesi' adında bir yerden bahsedilmiştir. Azerî Türklerinin Acemlere Tat dedikleri bilinmektedir. ‹ran taraflarında eski bir âşığın adının Tat olduğu söylenmektedir. Tatıyan 'ın (Tatlar) karşılığında kullanılmış olması da ihtimal dışı değildir. Çünkü -yan eki (Gaziyân-ı Rûm, Bacıyân-ı Rûm) örneklerinde olduğu gibi Farsça'da çoğul eki olarak kullanılmaktadır. Ayrıca Nevşehir taraflarında bu isimdeki bir oymağa bağlı köyler de bulunmaktadır. Nejat Birdoğan'a göre Tat adı Türklerin başka dil ve dinde olanlara verdiği ve genelllikle Farisî olanlara taktığı bir ad idi. Bu adda bir topluluk Bakü civarında yerleşmiş olup eski Pehlevî dilinden azma bir dil konuşmaktaydı. Yine Birdoğan'a göre Anadolu'ya yerleşen Oğuzların ve Selçukluların yanısıra yeni topraklara ‹ran'lı Tacikler de geldi. Bunlar kısa sürede sayıca Arapları geçtiler. Öyle ki bu durum Mevlâna'da bile 'Tat, Rum ve Türk' diye geçiyordu. Birdoğan'ın bir başka tespitinde ise tat 'müslüman olmayan uygar' anlamında olup şu sözler içinde yer alır:


    Eğer Tat'sın eğer Rum'ın eğer Türk,
    Zebân-ı bî-zebân-râ biyâmâz
    (Tat da olsan, Rum da olsan, Türk de olsan dilsizlerin dilini yani sûlûk etmiş bulunanların konuşmalarını öğren)
    Tat ve tatyan kelimesinin kökenlerine yönelik yaklaşımlar ne olursa olsun Türk Halk müziği'nde tatyan olarak bilinen ezgi tipleri asıl konumuzu oluşturur. Derlenmiş tatyanlar çok yoğun bir tasavvufî özellik göstermezler ve bu nedenle “dinî-tasavvufî konulu halk ezgileri” arasında sayılmazlar. Bu ezgiler yörelerinde daha çok tasavvufî çevrelerce benimsenmiş örneklerdir. Bunlardan başka az da olsa tatyan ezgi kalıbına döşenmiş tasavvuf konulu örneklere de tesadüf edilmektedir. TRT repertuvarında yer alan tatyanlar şunlardır: Dün Gece Yar Hanesinde, Her Kitabe Kim Leb-i La'lün Hadisin Yazalar, Kadem Bastı Gönül Tahtı, Mest-i Nazım (Nevruz Tatyan) , Vardım Eşiğine Yüzüm Sürdüm, Yandı Canım.

    Kaynak: Dr. Hüseyin YALTIRIK. Tasavvufî Halk Müziği, TRT Müzik Dairesi Yayınları, Ankara 2003.