Her şeyden önce, son derece ince ruhlu ve yüce gönüllü bir insan. 'Sen de anlam yazdığın her şey ve herkes için farklı diyorsun' diyeceksiniz; ama Barış Manço gerçekten çok farklı. Herkesten, her şeyden ayrı bir yerde. Kadife gibi bir ses; nostaljik, espritüel ve romantik bir kişilik... O'nu tanımlayacak o kadar çok sıfat var ki... Ne mutlu O'na ki, hepsi de olumlu. Şarkılarla bile insanlara güzel mesajlar veren, müziği sadece eğlence ya da para kazanma amacıyla yapmayan bir sanatçı. Gerçek bir sanatçı yani. Allah mekanını Cennet etsin.
Bence Türkiye'nin yetiştirdiği dünya çapında bir sanatçı. Çoğunluk, geçirdiği estetik ameliyatlar yüzünden O'nu eleştirse bile müzikal anlamda başarılı bulur. Eşsiz bir ses ve yorum... Avrupa standartlarında bir şarkıcı. İşin görsel yönünü de önemseyen ve bu alanda da en iyisini yapabilen biri... Yıllar geçse de unutulmayan o kadar çok şarkısı var ki... Yeni albümler yapmaya devam etse bile eskileri de gündemden hiç düşürmüyor. Sahne çalışmalarında, konserlerinde eski parçalarına daha ağırlıklı olarak yer veriyor. Bunların büyük kısmı da zamanında yabancı besteler üzerine Türkçe söz yazılarak oluşturulmuş eserler. Ama sonuçta hepsi çok kaliteli ve bu yüzden de eskimiyor. Dünyada ve ülkemizde müzikal trendler ne kadar değişirse değişsin, Ajda'nın şarkıları hiç demode olmuyor. Hiçbir zaman abes kaçmıyor. Ajda Pekkan, yabancı müzik üzerine söz yazmanın da marifet olduğunu gösteren bir sanatçı. Çünkü o dış kaynaklı besteleri çok iyi seçmiş. O müziklere çok doğru sözler oturtmuş. Besteler ve sözler bütünleşmiş. Şarkılarında bir bütünlük var. Ajda parçalarının genelinde, gururlu bir kadın imajı çizilmiştir. Şarkı sözleriyle bile insana cesaret veren, her anlamda zarif bir hanımefendi.
Güzel bir dizi... 'Hırsız-Polis' gibi, ayrı bir yeri olan bir yapım. Hep aynı tarzdaki dizilerden ayrılıyor en azından. Ama buradaki yorumları okuduğumda, çok dar kalıplı düşünceler gördüm: 'Aliye de Sinan'ı aldattı. Çocuklarının hatrına eve döndüğünde Deniz'le görüşmeye devam etti.' diyenler var. İhaneti hiçbir zaman tasvip etmem, 'seni aldatanı sen de aldatacaksın' demem; ama gerçekten de Aliye'nin yaptıkları, ihanetten sayılmazdı. Çok masumane görüşmelerdi onlar. Birbirini seven iki insanın, önlerindeki engellerden dolayı mesafeli durdukları anlardı. Dizinin sonlarına doğru, kötülerin hatalarını anlamaya başlamalarına sevindim. Gerçek hayatta da böyle olsa keşke. Gerçi, insanın ömründen ömür gittikten sonra ne fark eder; değil mi? Ama olsun. Zalimler pişman olsun. Sadece öbür dünyada değil, bu dünyada da çeksinler cezalarını. Hiç değilse vicdan azabı yaşasınlar. Zülmettikleri kişilerin çektiği acıların yanında o bile az.
Çok güzel, diğerlerinden farklı bir dizi. İlk bölümünden beri sürekli izliyorum. Ama itiraf etmeliyim ki, ilk birkaç bölümünü pek beğenmemiştim. 'Öylesine' seyretmiştim yani. Fakat sonra müptelası oldum. (Bunda Timuçin Esen'in rolü büyük tabii. Ama ben O'nu zaten bu diziyle keşfettim.) Dizi çok iyi; ama ufak tefek kusurları var elbette. İlk kusuru, ismi gibi geliyor bana. Bu yapıma başka ne isim konulabilirdi, bilmiyorum; ama bu da olmamış gibi. Bir de sloganı olan 'aşkın kanunu olmaz', daha dizinin ilk bölümü bile yayınlanmadan lanse edilince; her şey baştan belli oldu sanki. Dizide iki tane de gerçeğe uymayan detay var bence: Çınar'ın bombalı saldırıdan birkaç gün sonra işine dönmesi (bu korkunç olaydan psikolojik olarak hemen hemen hiç etkilenmemesi) ve Mavi'nin babasını çabucak affetmesi; gerçekçi olmadı bana göre. Ama yine de çok tuttum 'Hırsız-Polis'i. Erol Günaydın'ın niçin duayen sayıldığını da bu diziyle öğrendim ben. Uğur Yücel'in ne kadar usta bir oyuncu olduğunu daha iyi anladım. Genellikle komedilerde izlemeye alıştığımız Rasim Öztekin'in gerektiğinde nasıl da sert olabildiğini yakından gördüm. Vahide Gördüm'e de hayran kaldım. Çocuklara karşı aşırı düşkünlüğüm yokken, Mert ve Kiraz'ı çok sevdim. (Mert'i çizgi filmlerdeki karakterlere benzettim. Kiraz'a ise 'Şirine' diyorum.) Daha önce hiçbir oyunculuk tecrübesi olmayan birinin, yani Özlem Düvencioğlu'nun başrolde ne kadar başarılı olduğuna şahit oldum. Murat Daltaban'ın aktörlüğüne şapka çıkarttım. Saymakla bitmez ki... Gene de 'Hırsız-Polis'i seyretmemin en büyük sebebi, Çınar Komiser. Ama büyük bir iyilik etti işte bana. TV'de de sanat yapılabileceğini anladım.
YENİ FAVORİM (GEÇ BULDUM, ÇABUK KAYBETTİM) Uzun zamandır hiç kimseye bu kadar hayran olmamıştım. Hem de bu denli kısa bir sürede… O’nu ilk kez, her hafta yayınlanmakta olan dizisindeki rolüyle keşfettim. Oysa daha önce de bir TV dizisinde, bir de sinema filminde önemli birer rolde oynamış. (Tiyatroyla -çok istediğim halde- pek haşır neşir olmadığım için, bu diziden önce oynadığı oyunları bilmiyorum.) Bir erkek, bu kadar mı yakışıklı olur ya? Uzun boylu, orta boy (kısa ile uzun arası) saçlı, zayıf (ama çiroz da değil) … Manken gibi adam… (En beğendiğim fiziksel özelliği, saç şekli. Hiçbir erkekte görmedim o saçı ben. Harika ya!) İdeal tipim olan bebek yüzlülere benzemiyor; ama çok etkilendim kendisinden. Elleri bile hoşuma gitti nedense. Göz altlarındaki morluklar dahi yakışıyor O’na. Bakışları büyüleyici. Çoğu zaman çok sert bakıyor. Deli gibi, fıldır fıldır gözleri… (Hatta annem, malum dizinin ilk bölümünden beri: “Bu çocuğun gözlerinde bir sorun var galiba. Çok acayip bakıyor.” diyor.) Fakat güldüğü zaman da öyle tatlı oluyor ki… Aslında dış görünüşe pek önem vermem. Zaten sadece yakışıklı olsaydı, O’ndan bu kadar çok hoşlanmaz ve size bu mesajı da yazmazdım. Son derece yetenekli bir oyuncu… Ses tonu çok özel. Belki de dizideki rolünü çok inandırıcı oynadığı için, bu denli etkiledi beni. Belki hala gerçekle hayali karıştırıyorum ben de. Ama yine de, oyuncuların, oynadıkları her role kendilerinden bir şeyler kattığına inanmak istiyorum. Timuçin Esen de Çınar gibi duygusal, romantik, tutkulu, anlayışlı, kibar biri midir acaba? (Bizi bu fikrin tersine ikna etse daha iyi olacak galiba. Daha az acı çekeriz o zaman.) Ne zamandır ünlü bir erkeğin evleneceğini duyduğumda üzülmemiştim. Adının kimseyle anılmadığını düşünerek sevinirken, meslektaşı olan Devin Özgür Çınar’la 2 yıldır beraber olduğunu ve evlenmeyi düşündüklerini duydum. (Timuçin Esen’in “Hırsız-Polis”teki isminin niye Çınar olduğu belli oldu.) Meltem Cumbul’dan sonra, en çok kıskandığım ünlü kadın; Devin Hanım olacak herhalde. (Cumbul’u Burak Kut’la yıllarca süren ilişkisinden ötürü kıskanmışımdır hep.) Çiftimiz, şimdilerde iki kişilik bir tiyatro oyunu sergiliyor. (Birlikte oynadıklarını öğrenince, özel bir ilişkilerinin olabileceği aklıma hiç gelmemişti. Hâlbuki “Gönül Yarası” filminin kadrosunda da vardı Devin Hanım. Ama zaten ben o filmi de sinemada değil, televizyonda; yani “Hırsız-Polis’te Esen’e hayran olunca seyrettim.) Kızcağıza karşı herhangi bir antipatim yokken, hatta O’nun o hanımefendi tarzını içten içe takdir ederken; şimdi neredeyse düşman olacağım Devin Özgür Çınar’a. Oysaki O’nu da “İkinci Bahar” ve “Biz Size Âşık Olduk” dizilerinden tanıyordum ve başarılı buluyordum. Yeni dizisi “Hayat Türküsü” de ara sıra seyrettiğim bir yapımdı. Bu haberi alınca güzelim kız, benim gibi bir kıskancın ‘aman aman da güzel değil; böyle müthiş yakışıklı bir adam da bu kızı mı bulmuş’ şeklindeki saçma düşüncelerine maruz kaldı. (Gerçi O, benim bu haset fesat fikirlerimden bihaber ya; neyse…) Zaten çok güzel olmasa ne yazar? Hani görselliği önemsemek yanlıştı, Neslihan Hanım? (Kendi kendime konuşuyorum. Bana bakmayın.) Timuçin Bey’in “Mikado’nun Çöpleri” oyununda rol aldığını öğrenince, tiyatroya gitmek için öyle heveslenmiştim ki… Ama şimdi O’nu sahnede gerçek aşkıyla birlikte canlı canlı izlemeye yüreğim dayanmaz herhalde. “Mikado’nun Çöpleri” ile ilgili olarak NTV’de bir canlı yayına katıldığında öyle tuhaf oldum ki… Yanında rol (ve hayat) arkadaşı Devin Hanım vardı. O zamanlar bilmiyordum ilişkilerini. Timuçin Esen’in hali bir garipti. Kamera karşısında olmaktan utanır gibiydi. Bütün gün rol yapan adam, O değildi sanki. Devamlı önüne bakıyordu. Oturduğu yerde yaslanmasına imkân olmadığı için rahatsız gibi duruyordu; ama bacaklarını da açmış ve -tabiri caizse- iyice yayılmıştı. Meslektaşları olan Yekta Kopan’ın sorularını duymuyor gibiydi. Yere bakarak sessiz sessiz oturuyordu öylece. Neredeyse bütün sorulara Devin Özgür Hanım cevap verdi. Hatta bir ara içimden ‘bu adam içki mi içmiş, yoksa uyuşturucu mu kullanıyor’ gibi korkunç şüpheler geçti. Timuçin Esen hakkında internette araştırma yaptığım halde, hakkında fazla bir şey öğrenebilmiş değilim. Yalnızca 1973 doğumlu ve Niğdeli olduğunu (bununla gurur duyduğunu): 1994’te üniversiteden mezun olup, yurtdışına giderek yönetmenlik eğitimi aldığını öğrenebildim. (Asıl hedefi, kamera arkasına hâkim olmakmış.) Kendisiyle röportaj yapan gazeteciler, Timuçin Esen’i konuşturmanın çok zor olduğunu (ağzından kerpetenle laf alındığını) , starlık gibi bir iddiası olmadığını söylüyorlar. Mütevazı yönüyle de cezbetti beni. Bir yandan O’nu kıskanırken, bir yandan da ‘sevenler mutlu olsun’ diyorum. Çünkü severek ayrılmanın ne demek olduğunu çok acı bir şekilde öğrenmiş bulunuyorum. Timuçin Bey’in günübirlik ilişkiler yaşaması, isminin her gün başka biriyle çıkması; hoşuma gider miydi ki? Hiç kimseyle beraber olmaması mümkün mü? Benimle birlikte olması imkân dâhilinde mi sanki? Çekememezlik yapmamalıyım. Kimsenin gözü kalmamalı, hiç kimsenin mutluluğunda. Sadece birilerinin ahını alanlar layıktır mutsuzluğa.
Burak=Burak Kut benim için. Çok severim kendisini. Şu sıralar çok zor günler geçiriyor. Çok üzülüyorum.
Her şeyden önce, son derece ince ruhlu ve yüce gönüllü bir insan. 'Sen de anlam yazdığın her şey ve herkes için farklı diyorsun' diyeceksiniz; ama Barış Manço gerçekten çok farklı. Herkesten, her şeyden ayrı bir yerde. Kadife gibi bir ses; nostaljik, espritüel ve romantik bir kişilik... O'nu tanımlayacak o kadar çok sıfat var ki... Ne mutlu O'na ki, hepsi de olumlu. Şarkılarla bile insanlara güzel mesajlar veren, müziği sadece eğlence ya da para kazanma amacıyla yapmayan bir sanatçı. Gerçek bir sanatçı yani. Allah mekanını Cennet etsin.
Bence Türkiye'nin yetiştirdiği dünya çapında bir sanatçı. Çoğunluk, geçirdiği estetik ameliyatlar yüzünden O'nu eleştirse bile müzikal anlamda başarılı bulur. Eşsiz bir ses ve yorum... Avrupa standartlarında bir şarkıcı. İşin görsel yönünü de önemseyen ve bu alanda da en iyisini yapabilen biri... Yıllar geçse de unutulmayan o kadar çok şarkısı var ki... Yeni albümler yapmaya devam etse bile eskileri de gündemden hiç düşürmüyor. Sahne çalışmalarında, konserlerinde eski parçalarına daha ağırlıklı olarak yer veriyor. Bunların büyük kısmı da zamanında yabancı besteler üzerine Türkçe söz yazılarak oluşturulmuş eserler. Ama sonuçta hepsi çok kaliteli ve bu yüzden de eskimiyor. Dünyada ve ülkemizde müzikal trendler ne kadar değişirse değişsin, Ajda'nın şarkıları hiç demode olmuyor. Hiçbir zaman abes kaçmıyor. Ajda Pekkan, yabancı müzik üzerine söz yazmanın da marifet olduğunu gösteren bir sanatçı. Çünkü o dış kaynaklı besteleri çok iyi seçmiş. O müziklere çok doğru sözler oturtmuş. Besteler ve sözler bütünleşmiş. Şarkılarında bir bütünlük var. Ajda parçalarının genelinde, gururlu bir kadın imajı çizilmiştir. Şarkı sözleriyle bile insana cesaret veren, her anlamda zarif bir hanımefendi.
Güzel bir dizi... 'Hırsız-Polis' gibi, ayrı bir yeri olan bir yapım. Hep aynı tarzdaki dizilerden ayrılıyor en azından. Ama buradaki yorumları okuduğumda, çok dar kalıplı düşünceler gördüm: 'Aliye de Sinan'ı aldattı. Çocuklarının hatrına eve döndüğünde Deniz'le görüşmeye devam etti.' diyenler var. İhaneti hiçbir zaman tasvip etmem, 'seni aldatanı sen de aldatacaksın' demem; ama gerçekten de Aliye'nin yaptıkları, ihanetten sayılmazdı. Çok masumane görüşmelerdi onlar. Birbirini seven iki insanın, önlerindeki engellerden dolayı mesafeli durdukları anlardı. Dizinin sonlarına doğru, kötülerin hatalarını anlamaya başlamalarına sevindim. Gerçek hayatta da böyle olsa keşke. Gerçi, insanın ömründen ömür gittikten sonra ne fark eder; değil mi? Ama olsun. Zalimler pişman olsun. Sadece öbür dünyada değil, bu dünyada da çeksinler cezalarını. Hiç değilse vicdan azabı yaşasınlar. Zülmettikleri kişilerin çektiği acıların yanında o bile az.
Çok güzel, diğerlerinden farklı bir dizi. İlk bölümünden beri sürekli izliyorum. Ama itiraf etmeliyim ki, ilk birkaç bölümünü pek beğenmemiştim. 'Öylesine' seyretmiştim yani. Fakat sonra müptelası oldum. (Bunda Timuçin Esen'in rolü büyük tabii. Ama ben O'nu zaten bu diziyle keşfettim.) Dizi çok iyi; ama ufak tefek kusurları var elbette. İlk kusuru, ismi gibi geliyor bana. Bu yapıma başka ne isim konulabilirdi, bilmiyorum; ama bu da olmamış gibi. Bir de sloganı olan 'aşkın kanunu olmaz', daha dizinin ilk bölümü bile yayınlanmadan lanse edilince; her şey baştan belli oldu sanki. Dizide iki tane de gerçeğe uymayan detay var bence: Çınar'ın bombalı saldırıdan birkaç gün sonra işine dönmesi (bu korkunç olaydan psikolojik olarak hemen hemen hiç etkilenmemesi) ve Mavi'nin babasını çabucak affetmesi; gerçekçi olmadı bana göre. Ama yine de çok tuttum 'Hırsız-Polis'i. Erol Günaydın'ın niçin duayen sayıldığını da bu diziyle öğrendim ben. Uğur Yücel'in ne kadar usta bir oyuncu olduğunu daha iyi anladım. Genellikle komedilerde izlemeye alıştığımız Rasim Öztekin'in gerektiğinde nasıl da sert olabildiğini yakından gördüm. Vahide Gördüm'e de hayran kaldım. Çocuklara karşı aşırı düşkünlüğüm yokken, Mert ve Kiraz'ı çok sevdim. (Mert'i çizgi filmlerdeki karakterlere benzettim. Kiraz'a ise 'Şirine' diyorum.) Daha önce hiçbir oyunculuk tecrübesi olmayan birinin, yani Özlem Düvencioğlu'nun başrolde ne kadar başarılı olduğuna şahit oldum. Murat Daltaban'ın aktörlüğüne şapka çıkarttım. Saymakla bitmez ki... Gene de 'Hırsız-Polis'i seyretmemin en büyük sebebi, Çınar Komiser. Ama büyük bir iyilik etti işte bana. TV'de de sanat yapılabileceğini anladım.
YENİ FAVORİM (GEÇ BULDUM, ÇABUK KAYBETTİM)
Uzun zamandır hiç kimseye bu kadar hayran olmamıştım. Hem de bu denli kısa bir sürede… O’nu ilk kez, her hafta yayınlanmakta olan dizisindeki rolüyle keşfettim. Oysa daha önce de bir TV dizisinde, bir de sinema filminde önemli birer rolde oynamış. (Tiyatroyla -çok istediğim halde- pek haşır neşir olmadığım için, bu diziden önce oynadığı oyunları bilmiyorum.) Bir erkek, bu kadar mı yakışıklı olur ya? Uzun boylu, orta boy (kısa ile uzun arası) saçlı, zayıf (ama çiroz da değil) … Manken gibi adam… (En beğendiğim fiziksel özelliği, saç şekli. Hiçbir erkekte görmedim o saçı ben. Harika ya!) İdeal tipim olan bebek yüzlülere benzemiyor; ama çok etkilendim kendisinden. Elleri bile hoşuma gitti nedense. Göz altlarındaki morluklar dahi yakışıyor O’na. Bakışları büyüleyici. Çoğu zaman çok sert bakıyor. Deli gibi, fıldır fıldır gözleri… (Hatta annem, malum dizinin ilk bölümünden beri: “Bu çocuğun gözlerinde bir sorun var galiba. Çok acayip bakıyor.” diyor.) Fakat güldüğü zaman da öyle tatlı oluyor ki… Aslında dış görünüşe pek önem vermem. Zaten sadece yakışıklı olsaydı, O’ndan bu kadar çok hoşlanmaz ve size bu mesajı da yazmazdım. Son derece yetenekli bir oyuncu… Ses tonu çok özel. Belki de dizideki rolünü çok inandırıcı oynadığı için, bu denli etkiledi beni. Belki hala gerçekle hayali karıştırıyorum ben de. Ama yine de, oyuncuların, oynadıkları her role kendilerinden bir şeyler kattığına inanmak istiyorum. Timuçin Esen de Çınar gibi duygusal, romantik, tutkulu, anlayışlı, kibar biri midir acaba? (Bizi bu fikrin tersine ikna etse daha iyi olacak galiba. Daha az acı çekeriz o zaman.)
Ne zamandır ünlü bir erkeğin evleneceğini duyduğumda üzülmemiştim. Adının kimseyle anılmadığını düşünerek sevinirken, meslektaşı olan Devin Özgür Çınar’la 2 yıldır beraber olduğunu ve evlenmeyi düşündüklerini duydum. (Timuçin Esen’in “Hırsız-Polis”teki isminin niye Çınar olduğu belli oldu.) Meltem Cumbul’dan sonra, en çok kıskandığım ünlü kadın; Devin Hanım olacak herhalde. (Cumbul’u Burak Kut’la yıllarca süren ilişkisinden ötürü kıskanmışımdır hep.) Çiftimiz, şimdilerde iki kişilik bir tiyatro oyunu sergiliyor. (Birlikte oynadıklarını öğrenince, özel bir ilişkilerinin olabileceği aklıma hiç gelmemişti. Hâlbuki “Gönül Yarası” filminin kadrosunda da vardı Devin Hanım. Ama zaten ben o filmi de sinemada değil, televizyonda; yani “Hırsız-Polis’te Esen’e hayran olunca seyrettim.) Kızcağıza karşı herhangi bir antipatim yokken, hatta O’nun o hanımefendi tarzını içten içe takdir ederken; şimdi neredeyse düşman olacağım Devin Özgür Çınar’a. Oysaki O’nu da “İkinci Bahar” ve “Biz Size Âşık Olduk” dizilerinden tanıyordum ve başarılı buluyordum. Yeni dizisi “Hayat Türküsü” de ara sıra seyrettiğim bir yapımdı. Bu haberi alınca güzelim kız, benim gibi bir kıskancın ‘aman aman da güzel değil; böyle müthiş yakışıklı bir adam da bu kızı mı bulmuş’ şeklindeki saçma düşüncelerine maruz kaldı. (Gerçi O, benim bu haset fesat fikirlerimden bihaber ya; neyse…) Zaten çok güzel olmasa ne yazar? Hani görselliği önemsemek yanlıştı, Neslihan Hanım? (Kendi kendime konuşuyorum. Bana bakmayın.)
Timuçin Bey’in “Mikado’nun Çöpleri” oyununda rol aldığını öğrenince, tiyatroya gitmek için öyle heveslenmiştim ki… Ama şimdi O’nu sahnede gerçek aşkıyla birlikte canlı canlı izlemeye yüreğim dayanmaz herhalde.
“Mikado’nun Çöpleri” ile ilgili olarak NTV’de bir canlı yayına katıldığında öyle tuhaf oldum ki… Yanında rol (ve hayat) arkadaşı Devin Hanım vardı. O zamanlar bilmiyordum ilişkilerini. Timuçin Esen’in hali bir garipti. Kamera karşısında olmaktan utanır gibiydi. Bütün gün rol yapan adam, O değildi sanki. Devamlı önüne bakıyordu. Oturduğu yerde yaslanmasına imkân olmadığı için rahatsız gibi duruyordu; ama bacaklarını da açmış ve -tabiri caizse- iyice yayılmıştı. Meslektaşları olan Yekta Kopan’ın sorularını duymuyor gibiydi. Yere bakarak sessiz sessiz oturuyordu öylece. Neredeyse bütün sorulara Devin Özgür Hanım cevap verdi. Hatta bir ara içimden ‘bu adam içki mi içmiş, yoksa uyuşturucu mu kullanıyor’ gibi korkunç şüpheler geçti.
Timuçin Esen hakkında internette araştırma yaptığım halde, hakkında fazla bir şey öğrenebilmiş değilim. Yalnızca 1973 doğumlu ve Niğdeli olduğunu (bununla gurur duyduğunu): 1994’te üniversiteden mezun olup, yurtdışına giderek yönetmenlik eğitimi aldığını öğrenebildim. (Asıl hedefi, kamera arkasına hâkim olmakmış.) Kendisiyle röportaj yapan gazeteciler, Timuçin Esen’i konuşturmanın çok zor olduğunu (ağzından kerpetenle laf alındığını) , starlık gibi bir iddiası olmadığını söylüyorlar. Mütevazı yönüyle de cezbetti beni. Bir yandan O’nu kıskanırken, bir yandan da ‘sevenler mutlu olsun’ diyorum. Çünkü severek ayrılmanın ne demek olduğunu çok acı bir şekilde öğrenmiş bulunuyorum. Timuçin Bey’in günübirlik ilişkiler yaşaması, isminin her gün başka biriyle çıkması; hoşuma gider miydi ki? Hiç kimseyle beraber olmaması mümkün mü? Benimle birlikte olması imkân dâhilinde mi sanki? Çekememezlik yapmamalıyım. Kimsenin gözü kalmamalı, hiç kimsenin mutluluğunda. Sadece birilerinin ahını alanlar layıktır mutsuzluğa.