Ben Sen O Ve deli kız Sen bir tanesin O çok saf ve temiz Deli kız delilerin delisi Ben ise Köpeklere maskara olmuş Yaşlı bir kurt Yeter bu kadar dost bize
İki bin yıl önce Roma da bir arenada Delilerin alkışları arasında Gladyatörüm Ben ve beş aslan Kaplan gibi olsam da Tozlara bulansam da Gücüm tükeniyor Yüzlerce pençe Binlerce diş yarası Öldürmüyor beni Aksine Gücüme güç katıyor Şah damarıma gelen pençe Yıkıyor Bir anda Akan kanımda boğuluyorum Dalgalar vuruyor beni kayalıklara Paramparça oluyorum İşim bitiyor Aslanlara yem oldum Hayattayken değerliydim Gömüyorlar kimsesizler mezarlığına Kimsesizdim Hepten kimsesiz oldum Nelere şahit olmadım ki İki bin yılda En güzellere, en çirkinlere İyi ki ölmüşüm Daracık ta olsa kabrim Geniş sizin dünyanızdan…
Aşk Tarifi Sen Dostumsun Dertlerimi en iyi sen anlarsın Dermansın ilaçsın Her zaman sabırla dinlersin Açık sözlüsün Çok özelmişim gibi içten davranıyorsun İçimden geçenleri okuyorsun Öl desem öleceksin Çok safsın İki yüzlü değilsin Gerçeklerden korkmazsın Çok cesursun Bir tanesin Beni mutlu görmek seni Seni mutlu görmek beni mutlu ediyor Sırdaşımsın Arkadaşımsın Yaşam kaynağımsın Uğruna yaşanacak, ölünecek insansın Çok tatlısın Dünya tatlısı Dünya kötülükleri, sen iyilikleri temsil ediyorsun En zor günlerde yanımdasın Sıkıntılarımı sayende atıyorum Hayata yeniden dönüyorum Yokluğun acı Varlığın huzur veriyor Her şeyimi biliyorsun Her şeyi paylaşıyorsun Fedakârsın Ben sana… Bedenine veya dış görünümüne değil O temiz kalbine Ruhuna ve yüreğine aşığım Sıralamaya kalksam çok… Dünyanın tüm iyiliklerini Güzelliklerin sen de buldum En büyük desteğimsin Teselli kaynağımsın Sevinçli günümde sevincimi paylaşırsın Kendimi sen de görüyorum Hiçbir insanı sen kadar sevmedim Sevmek te istemem Hayat boş ve anlamsız yalnız seninle anlam kazanıyor hiç yalan söylemedin aldatmadın benim seni sevdiğim gibi beni sevdiğini biliyorum şefkatini kimseden görmedim beni sahiplenmenle çok özel biri oldum öylesine saygı duyuyorum ki sana kırılmaman için her şeyi yaparım içten ve duygusalsın senin sevgini bedenimde değil ruhumun derinliklerinde hissediyorum sen gelip geçici bir şey değilsin her zaman kalıcısın kalacaksın….
KARANLIKTA SABAH KUŞLARI – Ahmet Altan - 4. Baskı Kasım 1997 – Can Yayınları – 142 Sayfa
Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu. İnsanlar nedense en çok kendi derinliklerinde gizli olandan korkarlar. Aşk, sevdiğine olduğu kadar kendi derinliklerine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun... Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursu ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını. Hayatınız kıymetli, hayatınızdan daha kıymetli bir şeyiniz yok çünkü. Ve inanın, hayat içi boşaldıkça ağırlaşıyor. Taşınması zor bir yük olur. O boşluğu saklamak için siz de başlarsınız yalanlara, ne kadar boşalırsa hayatınız o kadar çok yalan söyler, cakalanırsınız ve boş bir hayatı taşımanın aslında nasıl da büyük bir akıllılık olduğunu anlatmaya koyulursunuz. Gerçekleri sıradan cümleler söyler bize. Hayatımızı onlar belirler. Bir de büyük cümlelerde bize yalanlar söyler. Özlemek, o yakıcı istek, bilinen her şeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor. Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin. Her şeyi kaybetsen de hayallerini kaybetmeyeceksin. Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde. “Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığınız yakınlıklar da acıtır.” Haydar Ergülen. Unutuyoruz, her unutuşta biraz daha eksilerek. En hatırlanacak olanları unutmak derin sürgün yaraları açıyor içimizde. Acıdan kaçıyorsan mutlu olamazsın, mutlu olacaksan acı çekeceksin. Hepimiz gizli gizli, hayatımız boyunca çeşitli mutluluk kavşaklarından geçtiğimizi biliyoruz, genellikle o kavşaklarda ters yana döndüğümüzde. Ağır bir şekilde yaşıyoruz biz hayatımızı. Mutluluk kavşaklarında hafif manevralar yapmıyor, ağır hamlelerle mutsuzluğa ve pişmanlığa doğru yürüyoruz. Hepimizin hayatından bazı hayaller yürüyüp geçti, hayatımızda alabilirlerdi, onlara izin vermedik, söylenmesi gerekenleri söylemedik onlara “kal” demedik, “gel” demedik, “geliyorum” demedik. Kadınları kendine aşık ettikten sonra öldüren Mavi Sakal, ölüme giden yolun bir katilin cazibesiyle döşeyerek efsaneleşti; Londra’nın sis basmış puslu gecelerinde orospuları bıçaklayarak öldüren Karındeşen Jack, peşinde bıraktığı kanlı izleri takip edenleri bir meçhule taşıyarak, alaycı insafsızlığıyla tarihe geçti. Pusularla, ihanetlerle, saldırılarla, geri çekilmelerle, mütarekelerle, kaçışlarla, esaretlerle dolu bir savaşı yalnız başımıza yaşıyoruz, kim galip gelirse gelsin bir tarafımız hep yeniliyor. Yenilmeden galip gelemiyoruz. Her zafer bir yenilginin izini bırakıyor derinimizde. Zaferlerimiz kadar da yenilgilerimiz oluyor. Kendi kendimizle savaşarak yürüyoruz. Ve savaş, biz bittiğimizde bitiyor ancak. Nietzsche bir dahiydi, Salome Andree Lou Salome bir zeki. Zeka, dehayı sevmedi. Dahi, zeki olana tutuldu. Aradaki yaş farkına rağmen, daha çocuk olan, daha güçsüz olan, daha şaşkın olan ve delirmeye daha yakın olan dahiydi. Nietzsche, sevilmediği için öldü. Edgar Alan Poe, sevdiğini kaybettiği için. Sefalet içinde süren hayatlarına daha fazla dayanamayan karısı vereme yakalanıp gün be gün eriyerek ayrıldı bu dünyadan. Bir daha dönmemek için gittiğinde yaşı Nietzsche’ninkinden daha fazla değildi.
Her insanın bir ilk aşkı vardır ya Görse de dünya güzelini İlk aşk ki onun yeri bir başka Vatanımın her karış toprağı güzel ama Benim Yalova’m bir başka
Gezdim Urfa, Antep, Maraş’ı Çiğköfte, baklava, dondurma Tattım ama Benim Yalova’m ise bir başka
Tanıdım Efeyi, zeybeği, gakkoşu, dadaşı Dağları, ovaları Karış karış her toprağı Benim Yalova’m ise bir başka
Çınarcık, Termal’i, Masmavi denizi Çınarlarla süslü sahili Dağları zeytin ağaçları ile bezeli Benim Yalova’m bir başka
Derdimsin benim
Dermanımsın da
Çöllerde çaresizim
Olur musun serabım
Ey yar
Ol bana serap
Susuzluktan ölsem de
Hayal bile yeter bana
Neredesin dertlerin en güzeli
Dermansızların dermanı
Issız çöllerin vahası
Gider susuzluğumu…
Dalgalar acımasızca
Yalar kıyıları
Ben, sensiz
Sevmiyorum ki geceleri
Geceler o ki ıssız bir vadi
Her yanım uçurum
Düşüyorum kuşun kanadındaki tüy gibi
Çarptığım kayalar paramparça
Ey güzeller güzeli
Yar gel şu karanlıklardan
ismini söylesem de
yine de gelmeyeceksin…
Ölüyordum be ki
Bana çare oldun
Kendine olamadın ki
Neden…
Ben
Sen
O
Ve deli kız
Sen bir tanesin
O çok saf ve temiz
Deli kız delilerin delisi
Ben ise
Köpeklere maskara olmuş
Yaşlı bir kurt
Yeter bu kadar dost bize
İki bin yıl önce
Roma da bir arenada
Delilerin alkışları arasında
Gladyatörüm
Ben ve beş aslan
Kaplan gibi olsam da
Tozlara bulansam da
Gücüm tükeniyor
Yüzlerce pençe
Binlerce diş yarası
Öldürmüyor beni
Aksine
Gücüme güç katıyor
Şah damarıma gelen pençe
Yıkıyor
Bir anda
Akan kanımda boğuluyorum
Dalgalar vuruyor beni kayalıklara
Paramparça oluyorum
İşim bitiyor
Aslanlara yem oldum
Hayattayken değerliydim
Gömüyorlar kimsesizler mezarlığına
Kimsesizdim
Hepten kimsesiz oldum
Nelere şahit olmadım ki
İki bin yılda
En güzellere, en çirkinlere
İyi ki ölmüşüm
Daracık ta olsa kabrim
Geniş sizin dünyanızdan…
Aşk Tarifi
Sen
Dostumsun
Dertlerimi en iyi sen anlarsın
Dermansın ilaçsın
Her zaman sabırla dinlersin
Açık sözlüsün
Çok özelmişim gibi içten davranıyorsun
İçimden geçenleri okuyorsun
Öl desem öleceksin
Çok safsın
İki yüzlü değilsin
Gerçeklerden korkmazsın
Çok cesursun
Bir tanesin
Beni mutlu görmek seni
Seni mutlu görmek beni mutlu ediyor
Sırdaşımsın
Arkadaşımsın
Yaşam kaynağımsın
Uğruna yaşanacak, ölünecek insansın
Çok tatlısın
Dünya tatlısı
Dünya kötülükleri, sen iyilikleri temsil ediyorsun
En zor günlerde yanımdasın
Sıkıntılarımı sayende atıyorum
Hayata yeniden dönüyorum
Yokluğun acı
Varlığın huzur veriyor
Her şeyimi biliyorsun
Her şeyi paylaşıyorsun
Fedakârsın
Ben sana…
Bedenine veya dış görünümüne değil
O temiz kalbine
Ruhuna ve yüreğine aşığım
Sıralamaya kalksam çok…
Dünyanın tüm iyiliklerini
Güzelliklerin sen de buldum
En büyük desteğimsin
Teselli kaynağımsın
Sevinçli günümde sevincimi paylaşırsın
Kendimi sen de görüyorum
Hiçbir insanı sen kadar sevmedim
Sevmek te istemem
Hayat boş ve anlamsız
yalnız seninle anlam kazanıyor
hiç yalan söylemedin
aldatmadın
benim seni sevdiğim gibi
beni sevdiğini biliyorum
şefkatini kimseden görmedim
beni sahiplenmenle çok özel biri oldum
öylesine saygı duyuyorum ki sana
kırılmaman için her şeyi yaparım
içten ve duygusalsın
senin sevgini bedenimde değil
ruhumun derinliklerinde hissediyorum
sen gelip geçici bir şey değilsin
her zaman kalıcısın
kalacaksın….
KARANLIKTA SABAH KUŞLARI – Ahmet Altan - 4. Baskı Kasım 1997 – Can Yayınları – 142 Sayfa
Bir orospuyu azize yapar aşk ve bir azizeyi orospu.
İnsanlar nedense en çok kendi derinliklerinde gizli olandan korkarlar.
Aşk, sevdiğine olduğu kadar kendi derinliklerine de bağlar insanı, bir başkasına aşık olduğun sürece kendine de aşık olursun...
Bir orospuyken bir azize, bir azizeyken bir orospu olursu ve ancak aşıkken anlarsın arada bir fark olmadığını.
Hayatınız kıymetli, hayatınızdan daha kıymetli bir şeyiniz yok çünkü.
Ve inanın, hayat içi boşaldıkça ağırlaşıyor. Taşınması zor bir yük olur.
O boşluğu saklamak için siz de başlarsınız yalanlara, ne kadar boşalırsa hayatınız o kadar çok yalan söyler, cakalanırsınız ve boş bir hayatı taşımanın aslında nasıl da büyük bir akıllılık olduğunu anlatmaya koyulursunuz.
Gerçekleri sıradan cümleler söyler bize. Hayatımızı onlar belirler. Bir de büyük cümlelerde bize yalanlar söyler.
Özlemek, o yakıcı istek, bilinen her şeyi ve önem sırasını değiştiriveriyor.
Ölüm her yandan üstüne saldırıp seni kuşattığında, tam da o zaman, hayatı düşüneceksin.
Her şeyi kaybetsen de hayallerini kaybetmeyeceksin.
Hatırlamak için harcadığımızdan çok daha fazla çabayı unutmak için harcıyoruz herhalde.
“Gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız göze alamadığınız yakınlıklar da acıtır.” Haydar Ergülen.
Unutuyoruz, her unutuşta biraz daha eksilerek. En hatırlanacak olanları unutmak derin sürgün yaraları açıyor içimizde.
Acıdan kaçıyorsan mutlu olamazsın, mutlu olacaksan acı çekeceksin.
Hepimiz gizli gizli, hayatımız boyunca çeşitli mutluluk kavşaklarından geçtiğimizi biliyoruz, genellikle o kavşaklarda ters yana döndüğümüzde.
Ağır bir şekilde yaşıyoruz biz hayatımızı. Mutluluk kavşaklarında hafif manevralar yapmıyor, ağır hamlelerle mutsuzluğa ve pişmanlığa doğru yürüyoruz.
Hepimizin hayatından bazı hayaller yürüyüp geçti, hayatımızda alabilirlerdi, onlara izin vermedik, söylenmesi gerekenleri söylemedik onlara “kal” demedik, “gel” demedik, “geliyorum” demedik.
Kadınları kendine aşık ettikten sonra öldüren Mavi Sakal, ölüme giden yolun bir katilin cazibesiyle döşeyerek efsaneleşti; Londra’nın sis basmış puslu gecelerinde orospuları bıçaklayarak öldüren Karındeşen Jack, peşinde bıraktığı kanlı izleri takip edenleri bir meçhule taşıyarak, alaycı insafsızlığıyla tarihe geçti.
Pusularla, ihanetlerle, saldırılarla, geri çekilmelerle, mütarekelerle, kaçışlarla, esaretlerle dolu bir savaşı yalnız başımıza yaşıyoruz, kim galip gelirse gelsin bir tarafımız hep yeniliyor.
Yenilmeden galip gelemiyoruz.
Her zafer bir yenilginin izini bırakıyor derinimizde.
Zaferlerimiz kadar da yenilgilerimiz oluyor.
Kendi kendimizle savaşarak yürüyoruz.
Ve savaş, biz bittiğimizde bitiyor ancak.
Nietzsche bir dahiydi, Salome Andree Lou Salome bir zeki.
Zeka, dehayı sevmedi.
Dahi, zeki olana tutuldu.
Aradaki yaş farkına rağmen, daha çocuk olan, daha güçsüz olan, daha şaşkın olan ve delirmeye daha yakın olan dahiydi.
Nietzsche, sevilmediği için öldü.
Edgar Alan Poe, sevdiğini kaybettiği için.
Sefalet içinde süren hayatlarına daha fazla dayanamayan karısı vereme yakalanıp gün be gün eriyerek ayrıldı bu dünyadan.
Bir daha dönmemek için gittiğinde yaşı Nietzsche’ninkinden daha fazla değildi.
Yalova
“Yalova benim kentimdir…”
K. Atatürk
Her insanın bir ilk aşkı vardır ya
Görse de dünya güzelini
İlk aşk ki onun yeri bir başka
Vatanımın her karış toprağı güzel ama
Benim Yalova’m bir başka
Gezdim
Urfa, Antep, Maraş’ı
Çiğköfte, baklava, dondurma
Tattım ama
Benim Yalova’m ise bir başka
Tanıdım
Efeyi, zeybeği, gakkoşu, dadaşı
Dağları, ovaları
Karış karış her toprağı
Benim Yalova’m ise bir başka
Çınarcık, Termal’i,
Masmavi denizi
Çınarlarla süslü sahili
Dağları zeytin ağaçları ile bezeli
Benim Yalova’m bir başka
Seni Öyle sevdim ki Desem Yalan.
Sen Beni çok sevdin O da yalan.
Yalan… Her şey yalan.
Hayatın tümü.
Aşk ise Kuyruklu yalan...