herşey gelir geçer, aslolan yazıdır. bir derin sızıdır hep, elinden kalemin alındığında gelip içine oturan. günün renklerini not aldığın kağıtların yandığında, yırtıldığında, ıslandığında, kaybolduğunda, o hiç affetmedğin tembellik gelip seni bulduğunda, vazgecemediğin ve kendinde olup da reklamını yapamadığın tek şeydir yazı; yalnızlıktır...
merhemmiş zaman, öyle derlermiş yaşanmış hikayelerde. masallarda ise hiç yer yokmuş zamanlara, çünkü merheme gerek duyacak yaralar hiç açılmazmış, iyiler hep kazanır, kötüler cezalarını bulur, sevenler kavuşur ve sonsuza kadar mutlu yaşarlarmış. gökten elmalar düşer, kerevetlere çıkar da yermişiz o elmaları.. oysa zamanın içine girildiği ve üstelik ilaç olarak görüldüğü bu diyarlarda ne bir kerevet var üzerine kurulmalık, ne de elmaların tadı.. bir trenin camından, uzakta görünenlerde kalmış o kutlu resim. bu kompartımanda ayaktayız biz, şaşkınız hala, ayakta duramayacak gibi olduğumuzda birbirimize tutunuyoruz çaresizce.. onların hep yanımızda kalarak bizi ayakta tutabileceğine inanıyoruz sonra aynı saflıkla, çocuklukla.. fakat gidiyorlar, biz düşüyoruz ve zaman uzatıyor yukarıdan mekanik çubuk kollarını, kaldırıyor bizi ayağa yeniden yavaşça..merhem diyorlar adına işte bizi kaldıran bu akrebe, yelkovana..
çoğu zaman uykuyla yazık edilen zaman dilimi. karanlık çöktüğünde, yaşadığınız yerin tüm kirlilikleri göz önünden çekildiğinde, sessizliğin hakimiyetinde ve konsantrasyonun derinliklerindesinizdir artık. yaptığınız herşeyden, içtiğiniz sigaradan bile daha büyük keyif alırsınız aslında. çoğu zaman düşündürür beni keşke günlük işlerimizi yaptığımız 'gündüz'den ve geceden başka bir zaman dilimi daha olsa da uykuyu orada hallediversek; gece bize kalsa...
eğer ki kült kelimesinin tanımını brian molko'nun bir zamanlar sarf ettiği 'başlarda hiç de populer olacağımızı beklemiyorduk, kült bir grup olarak kalacağımızı zannediyordum' mealine gelen sözleri sayesinde yaparsak, kısıtlı bir hayran kitlesine sahip filmler olarak niteleyebilirz...
herşey gelir geçer, aslolan yazıdır. bir derin sızıdır hep, elinden kalemin alındığında gelip içine oturan. günün renklerini not aldığın kağıtların yandığında, yırtıldığında, ıslandığında, kaybolduğunda, o hiç affetmedğin tembellik gelip seni bulduğunda, vazgecemediğin ve kendinde olup da reklamını yapamadığın tek şeydir yazı; yalnızlıktır...
merhemmiş zaman, öyle derlermiş yaşanmış hikayelerde. masallarda ise hiç yer yokmuş zamanlara, çünkü merheme gerek duyacak yaralar hiç açılmazmış, iyiler hep kazanır, kötüler cezalarını bulur, sevenler kavuşur ve sonsuza kadar mutlu yaşarlarmış. gökten elmalar düşer, kerevetlere çıkar da yermişiz o elmaları.. oysa zamanın içine girildiği ve üstelik ilaç olarak görüldüğü bu diyarlarda ne bir kerevet var üzerine kurulmalık, ne de elmaların tadı.. bir trenin camından, uzakta görünenlerde kalmış o kutlu resim. bu kompartımanda ayaktayız biz, şaşkınız hala, ayakta duramayacak gibi olduğumuzda birbirimize tutunuyoruz çaresizce.. onların hep yanımızda kalarak bizi ayakta tutabileceğine inanıyoruz sonra aynı saflıkla, çocuklukla.. fakat gidiyorlar, biz düşüyoruz ve zaman uzatıyor yukarıdan mekanik çubuk kollarını, kaldırıyor bizi ayağa yeniden yavaşça..merhem diyorlar adına işte bizi kaldıran bu akrebe, yelkovana..
ben anları hep böyle yaşıyorum işte,hep seninle,pervasızca yaşıyorum...
iki ucu açık mavi kalemle yazıyorum...
çoğu zaman uykuyla yazık edilen zaman dilimi. karanlık çöktüğünde, yaşadığınız yerin tüm kirlilikleri göz önünden çekildiğinde, sessizliğin hakimiyetinde ve konsantrasyonun derinliklerindesinizdir artık. yaptığınız herşeyden, içtiğiniz sigaradan bile daha büyük keyif alırsınız aslında. çoğu zaman düşündürür beni keşke günlük işlerimizi yaptığımız 'gündüz'den ve geceden başka bir zaman dilimi daha olsa da uykuyu orada hallediversek; gece bize kalsa...
tanıdık kalsak da solgun hikayelerden,
ölüm buraya kadar olsun mu?
utandırıcılığı öbür insanlardan değildi.
karşılaştırmadan değildi.
birdenbire kendi boşluğundandı.
gelip geçen avutuculuğundandı.
beklemesi vardı...
mükemmel akışa güvendir.
ölüm korkusu ve dahi korku ve egonun veda edişidir.
öze giden yolda ışıktır.
umudun rengini solduran kelime.
geceyi sever.
eğer ki kült kelimesinin tanımını brian molko'nun bir zamanlar sarf ettiği 'başlarda hiç de populer olacağımızı beklemiyorduk, kült bir grup olarak kalacağımızı zannediyordum' mealine gelen sözleri sayesinde yaparsak, kısıtlı bir hayran kitlesine sahip filmler olarak niteleyebilirz...