bana sorulursa eğer ki ben genel olarak sorulara cevap vermiyorum ama işte sorulursa ve ısrar ederse eğer güzel saçlı bir bayan ki ben genel olarak bayanların saçlarına bakamıyorum eh yine de sorulursa, üstelik cevap da bekliyorsa gayet öpülmemiş bir çift göz git derim! isyan edemiyorsan bari git ki ben genel olarak isyan edemiyorum...
Küçüklüğümde tanımıştım ipekböceğini. Dut ağacının yapraklarından toplayıp getirir, yemelerini seyrederdik. İpekböcekleri, zamanı geldiğinde çalı tabir edilen küçük dallar veya bir araya getirilmiş ot parçalarına çıkarlar, kozalarını örerlerdi. O yaşlarda sadece pazara kadar gelişlerini bilirdim. Ötesi hakkında herhangi bir bilgim yoktu. Sonradan öğrendik ki, o kudret mucizesi elsiz küçük böcekçikler, insanlar tarafından kıymet atfedilen ipeği alınabilmek için kazana atılırlarmış. Bazıları ise, kozayı deler, kelebek olurmuş...
***
Bir zaman bir bilge kozada bir delik görür; fakat küçük bir delik. İçindeki kelebek olmuş ipekböceği çıkmak için büyük gayret gösteriyormuş. Şefkati tahrik etmiş, deliği büyütmüş. İsteği ona yardım etmekmiş. Kelebek kozadan kolay çıkmış, fakat fazla yaşamamış, ölmüş. Bu durum bilgeyi hüzünlendirmekle beraber, merakını da çekmiş. Meğer o böceğin hayatının sağlıklı devam edebilmesi, o dar delikten geçmekteymiş.
***
Bedîüzzaman Said Nursi Hazretleri (ra) . Hayatının ilk yarısı kozaya girmek, ikinci yarısı ise kozadan çıkmaya adanmıştı adeta. Kaderin takdir ettiği bir süreci yaşıyordu. Bir cihetten baksanız ipek örüyor, diğer cihetten baksanız kendini kazana hazırlıyordu. Ne var ki o zat kozasını delmiş, o dar deliklerden geçmiş, kıymetini takdir etmekten aciz olduğumuz değerleri bizlere hediye edip huzur-u Rahmana gitmiştir.
***
Yarım asır geçti âhirete gideli Üstadım. Kazanların kaynadığı, kar kışın savrulduğu zamanlardı onun sergüzeşt-i hayatının aynası olan zaman-ı dünya. Çile, cefa, sıkıntı, ölüm, dehşet, kan kol geziyordu sokaklarında asrın. Sanki bütün dünya başına çökmüştü. Herkesin sığdığı dünya sanki onunla fazlalaşmıştı. Herkesin bir yer tuttuğu şu fani dünyada, hapishaneler, dağlar ve gurbetler onun adına yazılmıştı...
renkler konuşabiliyor olsalardı en çok şeyi kırmızı anlatırdı” diye geçirdi aklından... “bir de aşkı anlatır derler” diye mırıldandı yere düşen kırmızı damlaya bakarak; “bana yalnızlıktan bahsediyor gibi geldi...'
susturmak için en güzel kelimedir. bazen neyse den bazı durumlarla farklılık arz eder. anlatmak istemediğiniz, cevabın işe yaramayacagını düşündüğünüz anlarda,unutmak istediğiniz şeyler sorulduğunda kaçmak için güzel bir yoldur...
büyülü sözcük, istek. yani, ruhun bedene verdiği o anlaşılmaz - kendi kendine olan komut. varolma bilincinin, insan ruhuna zerkettiği gerçek tılsım. ruhun beyinle olan alışveriş trafiği. istek, en güzel ve gerçek manadaki tek adımdır. ama hiç ses çıkarmaz. görünebilir adımların atılmasını sağlayan kaynaktır aynı zamanda. istek olmazsa adım da yoktur, adım da yoktur.
zamanla çatıştırıldığında her zaman yenilmeye mahkum ruh hali. çünkü insan doğası çizgileri öğrenmeye meyillidir. er ya da geç sonuçlara ulaşmak ister.
bazen dış etkenler aceleye sebep olur; bazen bir acele karar bütün hayatı etkiler. mutsuz yarınlar doğurur.
ama mutsuzluk da bir parçasıdır hayatın, sadece kabullenip başka mutlulukları aramak gereklidir, aklın hep o kararda kalsa da.
bana sorulursa eğer
ki ben genel olarak sorulara cevap vermiyorum
ama işte sorulursa ve ısrar ederse eğer güzel saçlı bir bayan
ki ben genel olarak bayanların saçlarına bakamıyorum
eh yine de sorulursa, üstelik cevap da bekliyorsa gayet öpülmemiş bir çift göz
git derim!
isyan edemiyorsan bari git
ki ben genel olarak isyan edemiyorum...
'gözlerinden sızan karanlıklar
umurumda değil
ne şimdi
ne sonra
ne boşluklar
umrumda değil
dizime başını düşür uyu
korkular içimden aksın gitsin
geceler uzun geceler boyu
ben yorgun sen güzelsin'
...
Küçüklüğümde tanımıştım ipekböceğini. Dut ağacının yapraklarından toplayıp getirir, yemelerini seyrederdik. İpekböcekleri, zamanı geldiğinde çalı tabir edilen küçük dallar veya bir araya getirilmiş ot parçalarına çıkarlar, kozalarını örerlerdi. O yaşlarda sadece pazara kadar gelişlerini bilirdim. Ötesi hakkında herhangi bir bilgim yoktu.
Sonradan öğrendik ki, o kudret mucizesi elsiz küçük böcekçikler, insanlar tarafından kıymet atfedilen ipeği alınabilmek için kazana atılırlarmış. Bazıları ise, kozayı deler, kelebek olurmuş...
***
Bir zaman bir bilge kozada bir delik görür; fakat küçük bir delik. İçindeki kelebek olmuş ipekböceği çıkmak için büyük gayret gösteriyormuş. Şefkati tahrik etmiş, deliği büyütmüş. İsteği ona yardım etmekmiş. Kelebek kozadan kolay çıkmış, fakat fazla yaşamamış, ölmüş. Bu durum bilgeyi hüzünlendirmekle beraber, merakını da çekmiş. Meğer o böceğin hayatının sağlıklı devam edebilmesi, o dar delikten geçmekteymiş.
***
Bedîüzzaman Said Nursi Hazretleri (ra) . Hayatının ilk yarısı kozaya girmek, ikinci yarısı ise kozadan çıkmaya adanmıştı adeta. Kaderin takdir ettiği bir süreci yaşıyordu. Bir cihetten baksanız ipek örüyor, diğer cihetten baksanız kendini kazana hazırlıyordu.
Ne var ki o zat kozasını delmiş, o dar deliklerden geçmiş, kıymetini takdir etmekten aciz olduğumuz değerleri bizlere hediye edip huzur-u Rahmana gitmiştir.
***
Yarım asır geçti âhirete gideli Üstadım. Kazanların kaynadığı, kar kışın savrulduğu zamanlardı onun sergüzeşt-i hayatının aynası olan zaman-ı dünya. Çile, cefa, sıkıntı, ölüm, dehşet, kan kol geziyordu sokaklarında asrın. Sanki bütün dünya başına çökmüştü. Herkesin sığdığı dünya sanki onunla fazlalaşmıştı. Herkesin bir yer tuttuğu şu fani dünyada, hapishaneler, dağlar ve gurbetler onun adına yazılmıştı...
unutmak için
son bir kez hatırlamak
yaşananları bir bir getirip de gözün önüne
her bir anıyla tek tek vedalaşmak
bir papatyanın yapraklarını ayrı ayrı öpüp
birer birer rüzgara bırakmak
son bir kez hatırlanmayanlar
bir hayalet gibi bir yerlerde gezip duruyorlar
altbilincin dehlizlerinde inatçı çığlıklar
'ah unutuş, kapat artık pencereni
çoktan derinliğine çekmiş
renkler konuşabiliyor olsalardı en çok şeyi kırmızı anlatırdı” diye geçirdi aklından... “bir de aşkı anlatır derler” diye mırıldandı yere düşen kırmızı damlaya bakarak; “bana yalnızlıktan bahsediyor gibi geldi...'
susturmak için en güzel kelimedir. bazen neyse den bazı durumlarla farklılık arz eder.
anlatmak istemediğiniz, cevabın işe yaramayacagını düşündüğünüz anlarda,unutmak istediğiniz şeyler sorulduğunda kaçmak için güzel bir yoldur...
büyülü sözcük, istek. yani, ruhun bedene verdiği o anlaşılmaz - kendi kendine olan komut. varolma bilincinin, insan ruhuna zerkettiği gerçek tılsım. ruhun beyinle olan alışveriş trafiği. istek, en güzel ve gerçek manadaki tek adımdır. ama hiç ses çıkarmaz. görünebilir adımların atılmasını sağlayan kaynaktır aynı zamanda. istek olmazsa adım da yoktur, adım da yoktur.
boşlukta yankılanan bir ses...
karşısına dikilip 'yoksun' diyebileceğiniz kadar bile olmayışı yok olanın...
zamanla çatıştırıldığında her zaman yenilmeye mahkum ruh hali. çünkü insan doğası çizgileri öğrenmeye meyillidir. er ya da geç sonuçlara ulaşmak ister.
bazen dış etkenler aceleye sebep olur; bazen bir acele karar bütün hayatı etkiler. mutsuz yarınlar doğurur.
ama mutsuzluk da bir parçasıdır hayatın, sadece kabullenip başka mutlulukları aramak gereklidir, aklın hep o kararda kalsa da.
'hassas ruhlar terazisi'nde yarın,
hesaptır. günah olandır. şeytanın yaşadığı zamandır...