'bir yokluk var üstümde, ne bir yoksulluk ne bir yoksunluk, bir yokluk var üstümde, bir eksiklik. bir tamamlanamama hali, bir ihtiyaç değil de eksik kalma hali, bir yokluk var üstümde, bir eksiklik bir sensizlik var üstümde..
yok etmek için sensizliğimi, bir nefeste yakalamak için seni koştum, koştum yoruldum.
hızlı koştu vücudum, durdu, ruhumu bekliyor. yorgun düştü ruhum, durdu, seni bekliyor..'
avuçlarımızdaki en güzel süs. bir avuç dolusu olduğu takdirde 'duygulanım' ile 'duyumsama' arasında bir kavramla tanışmanıza sebep olurlar. sebebinin duygu ya da algı olmadığı bir düşünce kütlesinin içinize düşmesini izlersiniz sessiz sessiz.
kapladığı hacme bir 'boşluk' hediye etmek istersiniz. birim miktar 'yokluk', birim miktar 'boşluk' ile karşılaştırıldığında kat kat fazla acı içermektedir çünkü.
kendinizin yapabildiğinizde çok değerlidirler. başkalarınınkidirler her zaman, sizden önce bulunmuşlardır. ama onları cümlelere kendi sıranızla koyarsanız, duyduğunuz gibi değil yaptığınız gibiyse sözleriniz, sizindirler. değerlidirler.
kimi zaman iki insanı bir araya getiren, çoğaltan, ortaklıklarını fark ettiren denizdir. sınırları olmayan, sadece sizinle sınırlı, açıldıkça açıldığınız, kendinizi ifade edebilirliğiniz ölçüde yakınlaşıp uzaklaşabildiğiniz araçlarınız. kimi zaman sayfalarca doldurup kendinizi, hayallerinizi akıttığınız üsütüste koyup ifadenizi, kendinizi inşaa ettiğiniz tuğlalardır. iletişimin en güçlü elemanı, onsuzluğun yoksunluk olduğu; okumaya/anlamaya; yazmaya/ifade etmeye; konuşmaya/paylaşmaya/iletişime açılan en önemli kaynaklardır.
bazan en güzel yanıttır karşıdakine verilebilecek.. bazen en büyük cezadır... bazende kifayetsiz kalır sözler konuşmak istersin ama konuşamazsın... dudaklarını yakar bazende kelimeler bir offf çekip susma halidir...
ışıksız bir gölgedir yalnızlık, arar bütünlemeye bir başka yalnızlığı; yazık ki, taa kendine dek. iner dağından dağından. bulamaz bir ses, gel deyen, çağıran.. gözlerine yönelmiş bir ışık. gölgesinde kendisi, gölgesinde ışıksızlık.
gölge vermeyen bir ışık yalnızlığını sürdürürken sonsuza dek, arar kendini bütünlesin diye bir gölge, sessiz, yumuşak, uyuyan. arar tek başına, elleri yüzüne uzanık bir anlam, kendisini gölgeleyecek.
bir paradokstur aslında hatırlamak... hatırlamak için unutmuş olmak gerekir... ama her an onu hatırlatan birşeyler çıkarken karşınıza ve zihniniz reddederken unutmayı...
peki unutmamak nedir? hatırlamayı gerektiren nelerdir? hatırlamak unutmamak ise, unutulmuşları hatırlamak için ihtiyacımız olan nedir?
yolcu denmez her gidene
herkes o yolun taraftari olmayabilir
hiç bir sürgün
gittigi yolu sevmez mesela
.....
an'dadır..
şu.. an'da..
yani..
demem o ki... var olmakta... *
'bir yokluk var üstümde,
ne bir yoksulluk ne bir yoksunluk,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik.
bir tamamlanamama hali,
bir ihtiyaç değil de eksik kalma hali,
bir yokluk var üstümde,
bir eksiklik
bir sensizlik var üstümde..
yok etmek için sensizliğimi,
bir nefeste yakalamak için seni
koştum, koştum yoruldum.
hızlı koştu vücudum, durdu,
ruhumu bekliyor.
yorgun düştü ruhum, durdu,
seni bekliyor..'
avuçlarımızdaki en güzel süs.
bir avuç dolusu olduğu takdirde 'duygulanım' ile 'duyumsama' arasında bir kavramla tanışmanıza sebep olurlar. sebebinin duygu ya da algı olmadığı bir düşünce kütlesinin içinize düşmesini izlersiniz sessiz sessiz.
kapladığı hacme bir 'boşluk' hediye etmek istersiniz. birim miktar 'yokluk', birim miktar 'boşluk' ile karşılaştırıldığında kat kat fazla acı içermektedir çünkü.
kendinizin yapabildiğinizde çok değerlidirler.
başkalarınınkidirler her zaman, sizden önce bulunmuşlardır. ama onları cümlelere kendi sıranızla koyarsanız, duyduğunuz gibi değil yaptığınız gibiyse sözleriniz, sizindirler. değerlidirler.
kimi zaman iki insanı bir araya getiren, çoğaltan, ortaklıklarını fark ettiren denizdir. sınırları olmayan, sadece sizinle sınırlı, açıldıkça açıldığınız, kendinizi ifade edebilirliğiniz ölçüde yakınlaşıp uzaklaşabildiğiniz araçlarınız. kimi zaman sayfalarca doldurup kendinizi, hayallerinizi akıttığınız üsütüste koyup ifadenizi, kendinizi inşaa ettiğiniz tuğlalardır. iletişimin en güçlü elemanı, onsuzluğun yoksunluk olduğu; okumaya/anlamaya; yazmaya/ifade etmeye; konuşmaya/paylaşmaya/iletişime açılan en önemli kaynaklardır.
bazan en güzel yanıttır karşıdakine verilebilecek..
bazen en büyük cezadır...
bazende kifayetsiz kalır sözler konuşmak istersin ama konuşamazsın...
dudaklarını yakar bazende kelimeler bir offf çekip susma halidir...
dostlar üzmeyin beni
uzattim size tutun elimi
aklim arada bir olsa
gidip gelse de affedin beni
bir gün uzakta durursam
hayat yolunda yaya kalirsam
nolur unutmayin beni
uzattigimda tutun elimi
bir gün uzakta durursam..
nolur unutmayın beni
uzattığımda tutun elimi
ışıksız bir gölgedir yalnızlık,
arar bütünlemeye bir başka yalnızlığı;
yazık ki, taa kendine dek.
iner dağından dağından.
bulamaz bir ses, gel deyen, çağıran..
gözlerine yönelmiş bir ışık.
gölgesinde kendisi,
gölgesinde ışıksızlık.
gölge vermeyen bir ışık
yalnızlığını sürdürürken sonsuza dek,
arar kendini bütünlesin diye
bir gölge, sessiz, yumuşak, uyuyan.
arar tek başına, elleri yüzüne uzanık bir anlam,
kendisini gölgeleyecek.
bir paradokstur aslında hatırlamak... hatırlamak için unutmuş olmak gerekir... ama her an onu hatırlatan birşeyler çıkarken karşınıza ve zihniniz reddederken unutmayı...
peki unutmamak nedir?
hatırlamayı gerektiren nelerdir?
hatırlamak unutmamak ise, unutulmuşları hatırlamak için ihtiyacımız olan nedir?
bilmiyorun değilim unut gitsin